Şampiy10
Magazin
Gündem

Besmele, sureleri birbirinden ayırır

SORU: Besmele vahiy mi, ayet mi? İmam Malik’e göre besmele peygamberimizden sonra yazılmıştır. Yani ona göre besmele ne ayettir ne de suredir. Doğrusu nedir? (Emrah Gedik)

CEVAP: Besmele, bağımsız bir ayettir. Sureleri birbirinden ayırmak için sure başlarına konmuştur. Ancak Neml Suresi’nin 30’uncu ayetinde geçen besmele, “O Süleyman’dandır ve o Bismillahirrahmanirrahim: Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla (başlamakta)dır” surenin bir ayetidir. Ayrıca besmele, Fatiha Suresi’nin de bir ayetidir. Ama diğer surelerin başlarında bulunan besmeleler, sureleri birbirinden ayırmak üzere konmuştur. Surelere dahil ayet değildir. el-Mushaful-imam (ilk ve esas Kur’ân nüshası) yazıldığı zaman Beraeh Suresi dışında kalan surelerin başına besmele yazılmıştı. O ana nüshadan istinsah edilen bütün nüshalarda da sure başlarına besmele yazılmıştır. Sahabiler, Mushaftan olmayan bir şeyi Mushafa yazmazlardı. O zaman Kur’ân’da nokta ve öteki işaretler de yoktu. Daha sonra konan nokta ve diğer işaretler, Kur’ân metninden ayrılsın diye metin mürekkebinden ayrı mürekkeple yazılmıştı. Kimi kanıtlara dayanan İmam-ı Şafiî, besmeleyi Fatiha’dan bir ayet saymıştır. Öteki surelerdeki besmeleler hakkında tereddütlü bulunan Şafiî, kâh besmele her surenin ayetidir, kâh yalnız Fatiha’dan bir ayettir demiştir.

Peygamber, her işe besmeleyle başlamanın İslâm’ın bir şiarı olduğunu belirtmek için Fatiha’ya başlarken de besmele okumuştur. Ama Hz. Peygamber’in besmele çekmeden Fatiha okuduğu hakkında da hadisler vardır (Enam: 55/118). İşte İmam-ı Malik de kimi kanıtlara dayanarak Neml Suresi’nin 30’uncu ayeti dışındaki besmelenin, ayet olmadığı kanaatine varmıştır. Ona göre besmelenin sure başlarına yazılması, Hz. Peygamber’in böyle emretmesi ve her işe besmeleyle başlanmasını buyurması yüzünden olabilir.

Peygamberimizin namazda besmeleyi okumadığına ve okuduğuna dair hadisler de vardır. Fakat okuduğuna dair hadisler daha kuvvetlidir. Hanefilere göre besmelenin Kur’ân’a yazılması, onun Kur’ân olduğunu gösterirse de her sureden bir ayet olduğunu göstermez. Besmelenin, namazda Fatiha ile bareber açıktan okunmadığına dair hadisler de onun Fatiha’dan bir ayet olmadığına delildir. O halde besmele, sureye dahil olmayan bağımsız bir ayettir. Yalnız Neml Suresi’nin ortasında geçen besmele, o surenin bir ayetidir. En doğru görüşün, bu görüş olduğu anlaşılmaktadır. Zira sahabiler döneminde Kur’ân’dan olmayan hiçbir şeyin Kur’ân metniyle yazılmadığı halde besmelenin yazılmış olması, onun Kur’ân olduğunu gösterir.

Yazının devamı...

İnsanların iyiliğini istemek kişiyi manen yüceltir

SORU: Bir şahsı evimde ağırladım. Ancak yapmış olduğum bir iyiliğe karşılık benim ufak bir hatamdan dolayı aramızda kırgınlık oldu. Sakat ayağımla ev sahibi olarak elimden ne geliyorsa yaptım. Yiyip içtiklerini helal ettim ama beden yorgunluğumu ben istesem de gönlüm bir türlü helal etmiyor. Öbür dünyada bir mızrak boyu güneşin altında hakkını helal etmeyen de mi bekleyecek? Çevremdeki bazı kişilerden böyle duydum. Sizce bu doğru olabilir mi? (B.A)

CEVAP: Ben güneşin bir mızrak boyu kadar alçalacağını bilmiyorum. Herhalde bunu söyleyenlerin güneşin ısısından haberleri yoktu. Güneş eğer bir mızrak boyu yere yaklaşırsa yer yüzündeki bütün canlılar, ağaçlar yandığı gibi taşlar da ateş kesilir, erir. Siz nasıl böyle şeylere inanıyorsunuz? Ahiret ahvalini hiç kimse bilemez. Oranın güneşi buranın güneşinden, oranın toprağı da buranın toprağından farklıdır. Ayrıca lafla hak helal etme sözlerine de inanmıyorum. İnsan bir şeyi içten, gönülden helal ederse helal olur. Yoksa havadan ibaret bir sözle “helal ettim” demekle iş bitmez. İster helal et, ister etme o kişi suçlu ise Allah onu cezalandırır veya dilerse affeder. Ama insanlara kin tutmamak, onların iyiliğini istemek kişiyi manen yüceltir. Yaratıklara acıyana Allah da acır.



Cem olayında iki farz arasına bir nafile sokulmaz

SORU: Akşamla yatsı namazını birlikte kılarsam akşamın sünnetini de kılmam gerekir mi? Yoksa yalnız farzını mı kılmalıyım? Bu konuda beni aydınlatır mısınız? (Orhan Köni)

CEVAP: Cem olayında birinci farzla ikinci farz arasına bir nafile sokulmaz. Yani akşamı kılar, ardından bir kamet getirip yatsıyı kılarsınız. Sünni mezheplere göre cem böyle yapılır. Ama Caferiler yani Ehl-i Beyt imamlarının tabileri, önce akşamı kılarlar ardından iki veya daha çok nafile kılarlar. Böylece iki namaz arasına biraz ara bırakmış olurlar. Ardından da yatsıyı kılarlar. Onlar cemi böyle yapar. Bana bu uygulama daha hoş geliyor. Çünkü kılınan iki namazın ayrı namazlar olduğu belirlenmiş oluyor. Ama aynı vakit içinde ikisi de kılınmış oluyor. Siz hangisini isterseniz öyle yaparsınız. Namaz kılmanın günahı yok, sevabı vardır.

Yazının devamı...

En büyük mutluluk Allah sevgisidir

SORU: “Hak Yolcularının Seyir Defteri” adlı çevirinizin 36’ncı sayfasında “Zakir batında Allah’ın zikrine rastlarsa bu, kendisinde sevinç ve hüzün oluşturur yani ilahi zikir, içi etkilerse sevinç yahut hüzün getirir” cümlesinde “Allah’ın zikri” hangi manaları kapsıyor? Bu kitabı okudukça, yapılan çalışmaları gördükçe bazı ulaşılmak istenen kademelerin bayağı uzun bir zaman alacağını düşünmeye başladım. Tasavvufla ilgili kitapları yeni okumaya başladım. Bazı rüyalarımdan sonra hep içime doğuyordu. Bir arkadaşım da “Bu yaşadıkların hal ile ilgili” diyor. Bir rüyamda Allah’ta yok olma gibi cem vakası yaşadım. Kafamda bazı şeyleri tam olarak oturtamıyorum. Zikir çalışmaları yapılmadan da böyle durumlar yaşanabiliyor mu? (Arzu Büyükpoyraz)

CEVAP: Ben tasavvufu daha çok ilmen yani kitaplardan okuduğum kadarıyla biliyorum. Benim asıl uzmanlığım tasavvuf değil, din bilimleridir. Kur’ân’ı, Kur’ân düşüncesini bilirim. Tasavvuf çevrelerinde anlatılan birçok şeyin de abartı olduğunu, şeyhlerin sözde uçurulduğunu da bilirim. Riyadan hoşlanmam. Hiç kimseyi, dünyanın esrarını bilir sanma. Şeyh adını kullanan çok riyakâr, menfaat düşkünü gördüm. İyi insan menfaat duygularının üstüne çıkabilen, Allah’ı çıkar için değil, sırf kendisi için sevendir. En büyük mutluluk Allah sevgisidir.

Kaçak elektrik kullanmak haramdır

SORU: Bulunduğum kentteki evlerin yaklaşık olarak yüzde 70’i kaçak elektrik kullanıyor. Maalesef benim yaşadığım ev de bunlar arasında bulunuyor. Bu evde alınan abdest, yenilen yemek haram mı olur? (A. E.)

CEVAP: Bazıları devlet malını çalmayı ganimet sayıyorlar. Ama bu yol, yol değildir. Bu ülke hepimizin. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi hepimiz kardeşiz. İnşallah ilelebet birlikte, barış içinde yaşarız. Bizleri birbirine kaynaştıran İslâm gibi sağlam bir dinimiz, cennet gibi güzel bir vatanımız, acılarımızı mutluluğumuzu paylaştığımız derin bir tarihimiz var. Bu ülke bölünmez, bölünemez. Fakir zengin herkesin ödediği vergilerle üretilen elektrikte tüysüz yetimin hakkı var. Bütün vatandaşların ortak malı olan elektriği çalmak haramdır. Bana göre devletin elektriğini çalan evin ne yemeği yenilir, ne suyu içilir, ne de elektriği kullanılır. Helal yaşamak istiyorsanız ya bu duruma engel olun ya da başka bir evde helal yaşayın. Bu konudaki hassasiyetiniz için sizi kutluyorum.

Yazının devamı...

Mevlana da Hacı Bektaş da tarikata bağlıydı

SORU: Bir yazınızda Esat Coşan’ın kitaplarını tavsiye etmiştiniz Bu yüzden onunla aynı tarikata bağlı olduğunuz kanısına vardım. Bu size özel bir soru gibi gelebilir ama toplumu ilgilendiren bir insan olduğunuz için bilmek hakkımızdır diye düşünüyorum. (Safa Gökçe)

CEVAP: Merhum Esat Coşan’ı 1962’den beri tanırım. Ben Ankara İlahiyat Fakültesi’nin ikinci sınıf talebesiyken o da fakültemizin Osmanlıca hocası Prof. Necati Lügal’in asistanı olmuştu. Yani edebiyat hocasıydı. Sonra ben de asistan olunca arkadaşlık kurduk. Doçent olduk. Sanırım ben ondan önce profesör oldum. Sonra o da profesör unvanını aldı ama hocası ve aynı zamanda kayınpederi olan merhum Zahit Kotku’nun vefatı üzerine fakülteden ayrılıp hocasının yerine geçti. Sanıyorum 1979 veya 1980 yıllarıydı. Ondan sonra bir daha kendisini görmedim. Ama ben Zahit Kotku’ya bağlı biri değilim. Hayatım hakkında geniş bilgi istiyorsanız “Bir Ömür Böyle Geçti” adlı iki ciltlik anı kitabımı okuyabilirsiniz. Fikirlerim mi önemli yoksa şuna buna bağlı olmam mı? Faraza bir tarikata bağlı olsam ne çıkar? Mevlana da, Yunus da, Ahmet Yesevî de Hacı Bektaş-ı Veli de tarikata bağlıydı. Bu durum onların değerlerini mi düşürdü yoksa onları o seviyeye yükselten bağlı oldukları irfani tarikatlar mı? Artık insanların bu düşünceyi aşmaları gerekir. Biz değerlerimizin her birini bir yaftayla damgalayıp bir kenara atıyoruz. Hep söylerim: “İnsanlar önce asarlar, sonra taparlar.”

Kaza namazı hakkında

SORU: Kur’an-ı Kerîm’de kaza namazının yer almadığını, sadece iki şekilde kaza namazının kılınabileceğini söylüyorsunuz. Çalıştığım için ancak hafta sonları 5 vakti kılabiliyorum. Hafta içinde ise akşam, yatsı ve sabah namazını vaktinde kılıyorum. Vakit namazlarını kıldıktan sonra “Allah rızası için” diyerek 2’şer rekâttan kılabildiğim kadar namaz kılmaya çalışıyorum. Bu yeterli mi? (Gülhan Bor)

CEVAP: Sabah namazını evde kılın. Öğle vakti yemek paydosunda öğlen namazının farzını kılın. Ardından ikindinin farzını kılın. Buna birleştirme (cem) denilir. Şayet buna fırsat bulamıyorsanız akşamleyin eve geldiğinizde önce öğlenin farzını, ardından bir kametle ikindinin farzını kılın. Sonra bir kametle akşam namazını kılın. Bunu da yapamıyorsanız ikişer veya dörder rekât, istediğiniz kadar namaz kılarsınız.

Yazının devamı...

Nur içinde ol ablacığım

1925 yılında doğdu. Ailenin tek kızıydı, çok sevilirdi. Beni sırtında taşımış, bana çok emeği geçmişti. Zamanı gelince gelin oldu. İkisi erkek, ikisi kız dört hayırlı evlat yetiştirdi. Ailesini düşündü, dert çekti. Kocasına destek oldu. 18 yıl kalça kırığı yüzünden takılan demirin sıkıntısıyla yaşadı. Sabretti. Allah’a aşkla bağlıydı, halinden şikayet etmezdi. Seher vakitlerinde uyanır, sabaha kadar namaz kılar, Allah’ı anardı.

“Allah senden razı olsun”

Her yıl onu görmek için Elazığ’a giderdim. Geçen yıl gittiğimde gözlerine inen katarakt yüzünden görmesi oldukça zayıflamıştı. Doktora gitmeyi hiç sevmezdi. Damadı doktor olmasına rağmen bir türlü ameliyat olmak istememişti. Ben gidip söyleyince hemen kabul etti ve başarılı bir ameliyatla gözleri eski gücüne kavuştu. Çok sevindi, bana dua etti, “Allah senden razı olsun gardaşım, şimdi gözlerim ayna gibi oldu” dedi.

Yapılacak hiçbir şey yoktu

Sık sık kendisini telefonla arar, halini sorardım. Hep iyi olduğunu söylerdi ama son zamanlarda sağlığı bozulmuştu. Bir münasebetle Almanya’ya gitmiştim. Eniştem durumunun ağır olduğunu söyledi. Hemen Elazığ’a geldim. Beni görünce sevindi ancak çok zor konuşuyordu. Verilen ilaçları içmiyordu ama beni kırmayıp içti. Elimizden gelen her şeyi yapmış olabilmek için hastaneye kaldırdık. Bir gece yattı, yapılacak bir şey olmadığını anlayıp ertesi gün eve getirdik.

Ruhu mana âlemine uçtu

Artık konuşmuyordu. Bol bol Kur’ân, salavat-i şerife okuduk. Okuduğumuz Kur’ân’ın ardından açıkça ve net olarak “Al-lah, Al-lah, Al-lah” dediğini yanında bulunan bizler işitiyorduk. Ve bir saat sonra 21.30’da gözlerini dünyaya ebediyen yumdu. Böylece 2009 yılının son saatlerinde henüz yeni yıl başlamadan 2.5 saat önce son nefesini verdi, ruhu mana âlemine uçtu. Nur içinde bulun sevgili ablacığım. Şimdi artık bütün sıkıntılarını dertlerini attın. Sevdiklerine kavuştun. Çok sevdiğin gelinin Naciye de seni bekliyordu zaten. Mekânın cennet olsun, Allah bol bol rahmet etsin sana Şakire ablam benim!

Yazının devamı...

Ramazan orucu Kur’ân-ı Kerîm’de emredilmiştir

* DÜNDEN DEVAM

Allah’a inanan, Peygamber’e inanan, Kur’ân’ı Allah’ın kitabı olarak kabul edip emirlerine uyan herkes Müslüman’dır. İster Ali’ye inansın ister inanmasın, ister Ebubekir’e inansın ister inanmasın... Bunlar İslâm’ın ve imanın şartı değildir. Elbette Peygamber’in Ehl-i Beyti’nden olan Ali’yi severiz ve sayarız. Fakat bu, İslâm’ın şartı değildir. Biz İslâm’ın ne olduğunu Kur’ân’dan öğreniriz. Din, sadece Kur’ân’dan öğrenilir ve Kur’ân’ın emirleri din hükümlerini oluşturur. Kimse kendi kafasından din kuralı çıkaramaz. Ramazan orucu Kur’ân’da emredilmiştir. Bakara Suresi’nin 183-185’inci ayetlerini okuyun lütfen. Orada Muharrem orucundan söz ediliyor mu? Muharrem’de

1 gün oruç tutan Ramazan’da 10 gün oruç tutmuş gibi sevap alırmış. Kim söyledi bunu? Kur’ân mı? Hayır. Hz. Muhammed mi? Hayır. Kur’ân’ın ve Hz. Muhammed’in söylemediği şey nasıl din olur? Çünkü onlardan başkasının sözü asla bizi bağlamaz.

Gerçek tarihi okuyun

İşte değerli genç, size açıkça düşüncemi söyledim. Din Kur’ân’dır. Bilgisiz insanların şuradan buradan derlenmiş sözleri din olamaz. Gerçekten Allah’ın rızasını kazanmak istiyorsan Kur’ân’ı yaşamaya çalış. Hz. Muhammed’in cem yaptığı ise uydurmadır. Peygamber’in hayatı gayet net ortada. Peygamber’in cem yaptığı yanlış anlaşılıyor sanıyorum. Cem, iki namazı bazen birlikte kılmaktır. Mesela öğleyle ikindiyi yahut akşamla yatsıyı, yolculuk veya yağmur, iş veya savaş dolayısıyla cem etmek yani birleştirerek kılmaktır. Peygamberimiz yolculuklarında ve savaş durumlarında böyle namazları birleştirmek şeklinde cem yapmıştır. Yoksa Peygamber kadın erkekleri toplayıp cem ayini yapmamıştır. Böyle bir şey olamaz. Aklı başında bir bilim adamı da böyle bir şey söylemez. Erkekler de kadınlar da ibadet için camide veya Kabe’de toplanırlardı. Lütfen gerçek tarihi, bilimsel tarihi okuyun, hurafe kitapları değil. Ne olursanız olunuz, Alevi olmanız horlanamaz. Mezhep önemli değil ama temel kitap Kur’ân’dır ve Kur’ân’ın yönetmeliği durumundaki sağlam hadislerdir (Peygamber sözleri).

Yazının devamı...

Allah’tan başka hiç kimseden medet umulmaz

SORU: 24 yaşında Alevi bir genciyim. Uzun süredir kafamı kurcalayan bazı sorular var. Bunlardan birisi “Biz Alevilerin yapmış olduğu ibadet şekli”dir. Bilindiği gibi cem evine gidiyoruz. Ancak camiye gidenle büyük saygı duyuyorum. Biz de ibadet ederken Allah’a, Hz Muhammed’e ve Hz Ali’ye dua ediyoruz. Fakat Sünniler dinen “cem ibadeti” şeklinin olmadığını, bizlerin sapkınlık yaptıklarını söylüyor. Bizim de Allah’a, Hakkın kitabı Kur’ân’a ve Hz Ali’ye sonsuz inancımız var. Mezhebimize göre Hz Muhammed’in cem ettiğine yönelik inanışlar var. Ayrıca biz bilindiği gibi Muharrem orucu ve Hızır orucu tutuyoruz. Muharrem orucunda tutulan 1 günlük orucun, Ramazan’da tutulan 10 günlük oruca eşdeğer olduğunu söyleniyor. Doğru mu? Bu konularda beni aydınlatır mısınız? (Cem Coşar)

CEVAP: Değerli genç; bir tek Müslümanlık vardır, iki değil. O da Kur’ân’ın anlattığı Müslümanlık’tır. Kur’ân’da iman esası tevhiddir yani tek Allah’a inanmaktır. Allah’ın yanında herhangi bir kimseye yalvarılmaz ve kimseden medet umulmaz. Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir. Ama dini koyan Muhammed değil, Allah’tır. Ne Hz. Muhmmed’e yalvarılır, ne de başka birine... Sadece Allah’a dua edilir ve O’ndan istenir. Başka birine yalvarmak, yalvarılan peygamber de olsa İslâm inancına göre şirk olur.

Her Müslüman Ali’yi sever

Ali’ye inanmak diye bir şey yok dinimizde. Ali, Peygamber’in damadı, İslâm uğrunda aslanlar gibi savaştığı için kendisine “Allah’ın Aslanı” unvanı verilmiş. Her Müslüman Ali’yi sever. Ama yalnız Ali’yi değil, Peygamber’in bütün samimi sahabilerini de sever. Elbette Ali ile sıradan bir sahabi bir değildir. Çünkü Ali, Peygamberimizin hem amcası oğlu hem de en sevgili kızının kocasıdır. İslâm’da da dördüncü halifedir. Ama Ali’ye inanmak diye bir şey yok İslâm’da. Çünkü iman esasları altıdır:

1- Allah’a inanmak
2- Meleklere inanmak
3- Kitaplara inanmak
4- Peygamberlere inanmak
5- Ahiret gününe inanmak
6- Kadere inanmak.

Bunlar arasında Ali’ye inanmak veya Ebubekir’e inanmak diye bir şey var mı?

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Tek bağlayıcı kaynak Kur’ân’dır

SORU: Peygamber’in, vefatı öncesinde vasiyet yazdırmak istediği, Hz. Ömer’in karşı çıktığı rivayeti doğru mu? (Erdoğan Özsarı)

CEVAP: Olayın aslı doğrudur ama ayrıntıda abartı vardır. Hz. Peygamber’in vefatından biraz önce, bir vasiyet yazdırmak üzere okka kalem istemesi üzerine Hz. Ömer’in, “Bize Allah’ın kitabı yeter” demesiyle Peygamber’in vasiyeti yazdırmaktan vazgeçmesi onun ümmete, bağlayıcı din yasası olarak sadece Kur’ân’ı bıraktığını kanıtlar. Peygamber’in kendisi Kur’ân’dan ayrı olarak kendi sözlerinin yazılmasını yasaklaması, Hz. Ömer’in de “Kimin yanında yazılı hadis varsa onu silsin” diye buyruk göndermesi, ümmet için bırakılan tek bağlayıcı otoritenin Kur’ân olduğunu belirtir. Hz. Ömer’in, Peygamber’in vasiyet yazması için hokka kalem istemesine karşılık, “Bize Allah’ın kitabı yeter, vasiyete gerek yok” demesi, hastalık halinde yapılacak vasiyetin sağlıklı olmayacağını düşünmüş olmasından ileri gelebilir. Çünkü Peygamber Aleyhisselam zaten sağlıklı zamanlarında kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamış, tek bağlayıcı kaynağın Allah’ın kitabı olduğunu bildirmişti. Hz. Ömer de bunu bildiği için Kur’ân’dan başka yazılı bir kitap veya belge bulunmasını istememiştir. Çünkü bu belge belki yanlış anlamalara sebep olabilirdi. Kaldı ki bu da bir rivayettir. Böyle bir şeyin vuku bulup bulmadığı da kuşkuludur.



Ruhla bedenin ilişkisi

SORU: Günlerce hatta aylarca komada kalıp sonra sağlığına kavuşan insanlar geçirdikleri o döneme ait hiçbir şey hatırlamıyor. Nasıl oluyor da ruh, bedenle beraber hastalık sebebiyle tamamen devre dışı kalabiliyor? (Ali Velili)

CEVAP: İnsanda bir yüksek vasıflı insanî ruh, bir de onun alt katmanı denilecek bedene hayat veren onu canlı tutan ruh vardır. Ruhun üst katmanı uyku, bayılma veya koma halinde bedenden serbest kalır. Ama alt katmanı bedeni canlı tutmaya devam eder. Uyanma halinde ruhun üst katmanı bedene geri döner. Ölüm halinde ruh bedenle tüm ilişkisini keser.



Kıble ayetleri hakkında

SORU: Bakara Suresi 149 ve 150. ayetlerde “Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a çevir” buyrulmaktadır. Örneğin okuldan, evden, odadan çıkarken yüzümüzü kıbleye döndürmemiz mi emrediliyor? (Pınar Kamalı)

CEVAP: Baş tarafını okursanız, ayetlerin kıbleyle ilgili olduğunu anlarsınız. Ayette buyuruluyor ki: “Nerede olursan, nereden namaz kılmak üzere çıkarsan yüzünü Kabe’ye döndür.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.