Şampiy10
Magazin
Gündem

Seçim sizden güç Allah’tandır

SORU: Bu dünyada kul olarak yapacağımız şeyler önceden belirlenmiş midir? Yakında evleneceğim. Rızkımızı Allah verecek değil mi?

CEVAP: Eğer sana takdir edilen rızkın peşinde koşar, onu ararsan bulursun. Ama rızkının ardında koşmaz da evinde oturur, rızkını beklersen Allah’ın sana rızık yağdıracağını sanma. Hz. Ömer bir grup görmüş. Tembel tembel oturup hep ibadet ediyorlarmış. “Siz ne yapıyorsunuz, nasıl geçiniyorsunuz” diye sormuş. “Biz Allah’a tevekkül ediyoruz” demişler. “Siz” demiş “Allah’a tevekkül edenler değil, halktan teekkül edenlersiniz, yani insanların sırtından geçinmeye çalışan tufeylilersiniz, yiyicilersiniz. Bilirsiniz ki Allah gökten ne altın yağdırır, ne de gümüş. Haydi, çalışın da rızkınızı elde edin. Peygamberimiz de bize kuşlardan ibret almamızı öğütlüyor. Diyor ki: Onlar sabahleyin yuvalarından aç çıkar, akşamleyin tok dönerler. Öyle ise siz de rızkınızı güzel arayınız.” İslâm’da sizin yazdığınız gibi bir kader anlayışı yoktur. İnsan kendi iradesiyle yaptıklarından sorumludur. Siz seçiminizi yaparsınız, Allah seçiminize göre size eylemi yapma gücü verir. Seçim sizden, güç Allah’tandır. Çok insan var ki seçim yapar ama eylemi yapamaz. Demek ki Allah ona istediğini yapma gücü vermemiştir. Felçli adam yazmak veya yürümek ister ama yapamaz. Allah ona o gücü vermediği, kendisinde o gücü yaratmadığı için yapamaz.

Kaderin iki yönü vardır. Biri kulun seçimine bağlı yönüdür. Kul seçer, Allah yaratır. Kul bu eylemlerinden sorumludur. Bir de Allah’a bağlı yönü vardır. Kulun seçiminin bunda bir rolü yoktur. Kişinin anne babasını, doğacağı yeri ve içinde yetişeceği toplumu seçme imkânı yoktur. Bu tür işlerden ötürü kul sorumlu değildir. Bir kişinin, eşkıyanın veya peygamberin çocuğu olması kendi iradesine bağlı olmadığı için bu durumdan kendisi ne sevap alır, ne de günah. Siz elinizden geldiğince iyiliğe çalışın. Evlenecekseniz evlenin. Siz çaba gösterdikten sonra Allah taala rızkınızı verir. Çünkü O buyurur ki: “Kim Allah(ın yasakların)dan sakınırsa (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır. Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır” (Talak: 2-3). Hz. Peygamber bir seferde terkisine aldığı amcası oğlu Abdullah’a şöyle buyurmuş: “Oğul, sana birkaç kelime öğreteyim: Allah’ın buyruğunu koru ki Allah da seni korusun. Allah’ın buyruklarını tut, O’nu yanında bulursun. İsteyeceğin zaman Allah’tan iste, yardım dileyeceğin zaman Allah’tan dile ve iyi bil ki bütün millet sana fayda vermek için birleşse Allah’ın sana takdir ettiğinden fazlasını veremez. Sana zarar vermek için birleşse Allah’ın sana yazdığından fazla bir zarar veremez.

Yazının devamı...

Peygamberimiz nasıl yaşadıysa Ali de öyle yaşadı

SORU: Hz. Ali, “Allah’ın kitabı hakkında bana sorun. Allah’a andolsun ki gece mi, gündüz mü indiğini bilmediğim hiçbir ayet yoktur” demiştir. Kendisi hep peygamberimizle beraberdi. Elimizde bu yakınlığı destekleyen belgelerin olduğunu anlıyorum. Hz. Ali ile Peygamberimizin ibadetlerinde farklılık var mıydı? Yani Peygamberimiz namaz kılarken Hz. Ali’nin kılmadığı, Peygamberimiz oruç tutarken Hz. Ali’nin tutmadığı zamanlar var mıydı? (Muammer Sokollu)

CEVAP: Peygamberin sahabilerinden hiçbiri kendisine muhalefet etmemiştir ve edemez. Peygamberimiz nasıl namaz kıldıysa Ali de öyle kıldı. Ali Kur’ân’ın hafızı, ilmin kapısı, Kur’ân’ı hayatına geçiren ve uygulatandı. Namazda veya namaza giderken şehit edilmiştir. Peygamberimizle birlikte cemaat namazlarını kılmıştır. Zaten evinin kapısı da mescide açılıyordu. Siz nasıl Ali’nin Peygamber’e aykırı davranmış olabileceğini düşünüyorsunuz? Uydurma şeylere belge denilir mi? Belge tarihtir, Taberi’dir, İbni Hişam’dır, İbni İshak’tır, hadis kitaplarıdır, tefsir kitaplarıdır. Masallar belge olur mu? Peygamberimiz nasıl yaşadı ise ne yaptıysa Ali de onu yaptı.

Hurafe dolu kitapları okumak zarar verir

SORU: Şimdiye kadar dinimizi kulaktan duyma sözlerle yaşıyordum. Kur’ân okumaya başladıktan sonra bildiğim her şeyin yanlış olduğunu gördüm. Yeni öğrendiklerimi de yanlış yorumluyor olabilirim. Bu konuda Kur’ân yeterli olur mu, Kur’ân ı anlayabilmek için bilgi sahibi mi olmam lazım? (M. Abdullah Birol)

CEVAP: Sadece soyut olarak Kur’ân meali okumak, dini tam öğrenmeniz için yeterli değildir. Kur’ân’ı sağlam bir tefsirle beraber okursanız o zaman dini öğrenirsiniz. Çünkü ayetlerin iniş sebebini ve indiği şartlardaki durumu, ayet ve surelerin birbiriyle münasebetini iyi bilmek gerekir. Size 3 ciltlik “Kur’ân-ı Kerim Tefsiri” ile imkânınız varsa 30 ciltlik “Kur’ân Ansiklopedisi” adlı eserimi okumanızı tavsiye ederim. Son eser size İslâm’ı en geniş manada öğretecektir. Bunu sırf size yardımcı olmak ve doğru kaynağa yönlendirmek için yazıyorum. Çünkü hurafe dolu kitapları okumak yarardan çok zarar verir.

Yazının devamı...

Peygamberimizin şefaatini dilemek niyete göre değişir

SORU: Kur’ân’da, “Siz ölülere işittiremezsiniz” ifadesi var. Üstelik şefaatin yüce Allah’a ait olduğu, O’nun izin verdikleri dışında kimsenin şefaat edemeyeceği, izin verilenlerin de sadece doğruyu söyleyeceği belirtiliyor. Bu durumda “Şefaat ya Resulallah” sözünü söyleyen kişi müşrik olmuyor mu? Ben dua ederken, “Yüce Allah’ım beni peygamberimizin şefaatine layık kullardan eyle” diyorum. Bildiğiniz gibi bu söz eskiden Ramazanlarda mahyalara yazılırdı. Bir gün camide yanımda namaza duran kişi niyet ederken, “Allah rızası için” yerine bu ifadeyi kullandı. (Ali Rıza Haznedaroğlu)

CEVAP: Kur’ân’ın kesin vurguyla belirttiğine göre “şefaat” sadece Allah’a aittir (Zümer: 44). Her şey sadece O’ndan istenir. O’ndan başkasından bir şey istemek şirke girer. Peygamberimizin şefaatini dilemek niyete göre değişir. Peygamberin ve büyük ruhların şefaati iki türlü düşünülebilir. Birincisi yüce mahkeme esnasında Peygamber’in gelip suçluyu kurtarması şeklindeki şefaattir ki bu tür şefaat anlayışı şirktir, Kur’ân’a aykırıdır. Allah’tan başka hiç kimse suçluyu affettirme çabasına girmez ve giremez (Nebe: 37, Bakara: 255). Orası sadece doğruluk ve hak makamıdır (Kamer: 55). Yanlışlar söylenmez, kimse kayırılmaz (Nebe: 38; Bakara: 254). Diğer yandan cennete giren kullara büyük ruhlar arkadaş olur (Nisa: 69). Onlar orada yalnız değillerdir, peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Yani salih insana Peygamberimiz arkadaş olur. Onun yanında, destekleyici arkadaşı olur. Bu anlamda şefaat istemek yani Peygamberimizin yanında, onun maiyetinde bulunmayı, onunla arkadaş olmayı istemek güzel bir şeydir.

Peygamber yüzü hürmetine Allah’tan bir şey dilemek de Kur’ân’a aykırı değildir. Çünkü Kur’ân’da da, “Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı” (Hicr: 72) buyurulmaktadır. Yüce Allah, Peygamberinin ömrüne, başına yemin ettikten sonra biz onun yüzü hürmetine Allah’tan bir şey dilersek sakıncalı olmaz. Ayrıca Kur’ân’da bazı önemli vakitler ve varlıklar üstüne yemin edilmektedir. Bunlar da Allah katında değerli olan kimi varlıklar yüzü hürmetine dilekte bulunulabileceğini kanıtlar. Nitekim Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib, henüz çocuk yaşta olan Hz. Muhammed yüzü hürmetine Allah’a yalvarıp yağmur talebinde bulunduğu gibi Hz. Ömer de Peygamber’in amcası Abbas yüzü hürmetine istiska etmiştir (Allah’tan yağmur istemiş).

Yazının devamı...

‘Öğüt yarar verdiği sürece öğüt ver’

SORU: Mağfiret kelimesinin anlamı nedir? Cehennemlik olan herkes orada ebedi mi kalacaktır? Taha Suresi 132’nci ayette mealen yüce Allah, “Ailene namazı emret” buyuruyor. Bu emretme nasıl olmalı? Başka bir ayette de müminlerin birbirlerine iyiliği emretmeleri, kötülükten men etmeleri buyruluyor. Bu ne şekilde olmalı? Taha Suresi 126’ncı ayetin kapsamına Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyip unutan Müslümanlar da girer mi? Enbiya Suresi 44’üncü ayetteki, “Biz onları ve atalarını yaşattık, nihayet kendilerine ömür uzun geldi. Bizim, yere gelip onu uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelenler onlar mı?” mealinde “onu” kelimesini ömür diye algılarsak, “Hücrelerin çoğalması DNA içerisindeki kromozomlar tarafından yönetilmektedir. Hücreler bölündükçe kromozomlar uçlarından kısalırlar. Böylece yaşlılık oluşur. Atalarımızla bizim kromozom boylarımız farklıdır. Bizimkiler onlara göre kısalmıştır, bu yüzden daha kısa ömürlüyüz” gerçeğini mi anlatıyor? (Ümit Yılmaz)

CEVAP: Mağfiret, örtmek demektir. Mağfiret Allah’tan günahı örtmesini, günah kirinden ruhu temizlemesini istemektir. İyiliği emir, kötülükten men etme İslâm’ın temel prensiplerindendir. Ancak bu kibar ve nazikçe, insanların ruhunu okşayacak, onları etkileyecek biçimde yapılmalıdır. Aksi takdirde fayda yerine zarar verir. Çünkü Kur’ân, Alâ Suresi’nde, “Öğüt yarar verdiği sürece öğüt ver” buyurmaktadır. Ayrıca Nahl Suresi’nin 125’inci ayetinde de insanların, hikmetle ve güzel öğütle Allah yoluna çağrılması emredilir. Müminun Suresi 103’üncü ayette günahı ağır gelen kimselerin sürekli cehennemde kalacakları vurgulanır ama buradaki süreklilik dünya süresine göre çok uzun zaman anlamını taşır. Allah hâşâ kulunu ebedi cehennemde bırakmaz. Suçun cezası ne kadarsa o kadar ceza çeken kul, günahından arınınca cennete gider.

Taha 126’ncı ayetin kasıtsız unutmakla bir ilgisi yoktur. Gelen vahiylere hiç önem vermemek, aldırmamak, uygulamamak, hayata geçirmek için hiçbir çaba harcamamak, onlara duyarsız kalmak anlamınadır. Enbiya Suresi 44’üncü ayete yaptığınız yorum uygun olabilir ama “Atalarımızın kromozomları bizimkinden uzun olduğundan onlar daha uzun ömürlüydüler” sözü bilimsel gerçeklere uymaz. Atalarımız daha uzun ömürlü değillerdi. Ömür şimdi daha uzundur. Çünkü bulunan ilaçlar, birçok hastalığın ölüm riskini kaldırmıştır. 100 yıl önce ortalama ömür takriben 45-50 yaşken şimdi 70’e çıkmıştır. Derin araştırma ve kesin bilgiye ulaşmadan böyle şeyleri hemen Kur’ân tefsirine geçirmenin doğru olmadığı kanısındayım.

Yazının devamı...

Kur’ân-ı Kerîm ilme değer verir

* DÜNDEN DEVAM

Alak kelimesiyle 1- Meni sıvısı içinde yüzen spermlere 2- Meninin yapışkanlığına 3- Spermle döllenen yumurtanın bölünüp üreyerek bir hafta içinde fallop borusundan inip rahmin cidarına asılması durumuna (morula aşamasına) 4- Morula aşamasından sonra ceninin aldığı biçime işaret edilmiş olabilir. Ayetteki alak ile kan pıhtısı anlamı kastedilmiş ise aşılanan yumurtanın, bölünmek suretiyle meydana gelen hücrelerin verdiği kırmızı görünüme işaret edilmiş olur. Kelimede asıl anlam olarak yapışkanlık bulunduğu için insanın yapışkandan yaratılması, aşılanan yumurtanın, rahmin cidarına yapışıp üremesine işarettir. Kelimedeki ilgi, sevgi anlamı da göz önünde bulundurulursa insanın, Allah’ın sevgi ve şefkatiyle yaratıldığı, hamuruna sevgi ve şefkat katıldığı anlaşılır. Ayrıca insanın yaratılması, karşıt cinslerin birbirini çekimine, sevmesine de bağlıdır. Bu sevgi de spermin yumurtayı döllemesine yol açar. Ayrıntı için tefsirimde Kıyamet Suresi’nin son kısmına bakınız.

İnsanı bir kurtçuktan yahut kan pıhtısı görünümü veren embriyodan veya sevgi ve şefkatten yaratıp aşamadan aşamaya geçirerek geliştiren, mükemmel biçime koyan, işitici, görücü, düşünücü yapan, sonra dünyaya getirip onu öğrenime yönelten, ona bilmediği şeyleri öğrenmeyi ve kalemle yazı yazmayı ilham eden Allah’a karşı insanın kulluk etmesi gerekirken nankörlük etmesi asla yakışık almaz. İşte bunları izleyen ayetlerde, varlığını Allah’a borçlu olan insanın, O’na karşı böbürlenmesi, kendisini zengin, kendine yeterli görüp kibirlenmesi kınanmaktadır.

Adeta insan, bu ayetlerle Allah’ın yarattığı şeyleri incelemeye yöneltilmekte, bu incelemeye önce kendi yaratılışından başlamaya, öğrendiklerini yazıyla da tespit ederek ilmini geliştirmeye ve bilmediği şeyleri öğrenmeye yönlendirilmektedir ki bütün kâinat varlıklarını incelemek, maddî ve manevî ilimleri öğrenmek bu ayetin yönlendirmesi kapsamına girer. Ayette insan geneldir. Bütün insanların alaktan yaratıldığı ifade edilmiştir. Gerçi hayvanlar da alaktan yaratılır ama hitap insana olduğu için insanın yaratılışı başlangıcına işaret edilmiştir. Ta ki insan önce kendi yaratılışını düşünsün de kendisini öyle görünmez, tek birer hücreden ibaret spermle yumurtanın bileşkesi zigot durumundan şu mükemmel insan şekline getiren yüce yaratıcıya şükür ve ibadet etsin. Bu ilk beş ayet içinde “Oku” emri, iki kez yinelenmiştir. Bundan okuma yeteneğinin tekrarla oluşacağına bir tenbih olduğu gibi başkalarına tebliğ ve yazdırmak için okumak üzere ikinci bir emir de olabilir (Hak Dini 8/5951)

Yazının devamı...

‘Rabbin en büyük kerem sahibidir’

SORU: Alak Suresi’ni açıklar mısınız? “Oku” emri bize neyi anlatıyor? (Buminhan Duman)

CEVAP: Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku. 2- O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı. 3- Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. 4- O ki kalemle (yazmayı) öğretti. 5- İnsana bilmediğini öğretti.

1-5’inci ayetler, Peygamber Ramazan ayında Mekke dağlarından olan Hira’nın doruğundaki mağarada ibadete çekilmiş olduğu sırada inmiştir. Peygamberimiz, içine düşürülen yalnız kalma sevgisiyle yanına biraz azık alıp Hira’daki mağaraya çekilir. Orada birkaç gece yalnız başına ibadet eder, sonra Hatice’nin yanına gelir, bir o kadar zaman için yine azık alıp mağaraya dönerdi. Nihayet bir gece mağaradayken kendisine vahiy geldi. Hz. Peygamber ilk vahiy olayını şöyle anlatmışlardır: “Melek beni tuttu, takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bırakıp ‘Oku’ dedi. ‘Ben okumak bilmem’ dedim. İkinci kez beni tuttu, takatim kesilinceye kadar sıktı, bıraktı. Yine ‘Oku’ dedi. ‘Ben okumak bilmem’ dedim. Yine beni tuttu, üçüncü kez sıktı, bıraktı ve ‘Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O ki kalemle öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti’ dedi.” (Buhari, Bedul-Vahy: 3).

Söz geliminden anlaşıldığı üzere burada “Oku” emri, vahyedilen şeyleri okuma hakkındadır. Yani “Ey Muhammed, sana vahyedilen Kur’ân’ı, Rabbinin adını anarak, O’nun yardımını dileyerek oku” demektir. Yahut “Rabbinin adına oku, okumayı Rabbin için yap” demek olur. Razi, bu ayeti, Kur’ân okurken besmele çekmenin gereğine delil saymıştır. Çünkü ayette Rabbinin adıyla, O’nun yardımını dileyerek okuması emredilmektedir. O halde okurken O’nun adını anmak gerekir (Mefatih: 32/13). Peygamber’e, Rabbinin emriyle okuması emredildikten sonra Allah’ın, insanı yaratmadaki kudret ve hikmetine dikkat çekilmektedir: O Rab insanı alaktan yaratmıştır. Alak, çok anlamlı, çoğul bir isimdir. Tekili alakadır. Lisanul-Arab’da bu kelimenin anlamları uzun uzadıya sayılır: Yapışmak, asılmak, sevgi, alaka, sucunun kovalarını iki ucunda taşıdığı ağaç, bunun her ucuna asılan ip, pıhtılaşmış kan ve bizce en ilgi çekici olarak da suda bulunan, sülük dediğimiz kan emen kurtçuktur. Tefsir ve çeviriler hep alakı sadece kan pıhtısı anlamıyla düşünmüş ve Allah’ın insanı kan pıhtısından yaratmış olduğunu söylemişlerdir. Oysa kan pıhtısı anlamı, kelimenin asıl anlamı değildir. Kelimenin birçok anlamı vardır.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Okuduğunuz duanın anlamını bilmelisiniz

SORU: 58 yaşında bir memurum. Dizimdeki rahatsızlık nedeiyle 1 yıldır oturarak namaz kılıyorum. Sabahları ezandan 1 saat önce kalkıyorum. Abdest alıp önce 2 rekât teheccüd namazı, sonra 2 rekât şükür namazına niyet ederek kılıyorum. Sabah ezanına kadar ailem ve ülkem için dua ediyorum. Ezandan sonra da sabah namazını kılıyorum. Öğrenmek istediklerim şunlar: 1- Namaz esnasında duaları sesli okurken içimden de Türkçe olarak okuyorum. Zorlanıyorum ama okuduğunu anlamak yönünden çok iyi oluyor. Bu doğru mu? 2-Oturarak namaz kılmam doğru mu? Ayrıca unların anlamını öğrenebilir miyim: Subhane rabbiyel-azim ve subhane rabbiyel-alâ.

CEVAP: Duaların güzeli, manasını bildiğin duadır. Okuduğun duaların manasını bilmiyorsan niçin Arapçalarını yineliyorsun? Türkçe anlamlarını oku. Kişi yaptığı duanın manasını bilmeli. Yoksa ne istediğini bilmez. “Allahım bana sağlık ver” diyecekken “Beni kahret” de diyebilir. Çünkü söylediği sözlerin anlamını bilmiyor. Arapçalarını okumak istiyorsan oku, içinden manalarını geçirmende sakınca yok hatta daha güzel. Mazeret dolayısıyla oturarak namaz kılmakta hiçbir sakınca yoktur. Peygamberimiz de son dönemlerinde oturarak namaz kılmıştır. “Subhane rabbiyel-azim: Büyük Allahımın şanı yücedir”, “Subhane rabbiyel-alâ: Ulu Allahımın şanı yücedir” demektir.

Görevinizi yapmışsınız

SORU: Yıllardır asker kaçağı olan birini ihbar etmek günah mı? Böyle birini ihbar ettim ve yakalandı. Kendisi şu an askerde. Günaha girip girmediğimi öğrenmek istiyorum. (S. Hoş)

CEVAP: Siz görevinizi yapmışsınız. Hırsızı ihbar etmek nasıl görevse askerden kaçanı ihbar etmek de görevdir. Herkes bu vatan için askere gidip gerektiğinde canını feda ederken birilerinin bu görevden kaçması elbette dine uymaz. İhbar etmeniz o kişi için de hayırlı olmuştur. Çünkü o da bundan sonra içi rahat olarak yaşar.


Haram koyma yetkisi


SORU: Altın yüzük takmanın sünnetle haram kılındığı söyleniyor. Erkeklerin platin ya da elmas yüzük takmasında bir yasaklama var mı?

CEVAP: Altın alyans da haram değildir. Platin ise hiç haram değildir. Kur’ân’da haram kılınmayan bir şey, kendi aralarında çelişkili sözlerle haram olamaz. Çünkü Allah’tan başka kimsenin haram koyma yetkisi yoktur.


Yazının devamı...

Bir hadisin doğruluğu

SORU: Yazılarınızda bir hadisin sağlamlığı için Kur’ân’a uyumluluğu gerekir diyorsunuz. “Beni ananızdan, babanızdan, evlatlarınızdan ve dünyadaki her şeyden daha çok sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” hadisinde bu uyumluluk yok gibi. Ayrıca Peygamberimiz’in de şahsiyetine uygun değil. Yanlış mı düşünüyorum? (M. Yavuz Ceylan)

CEVAP: O hadis doğrudur. Çünkü Kur’ân’a uygun ve senedi de sağlamdır. Hadis Hz. Ömer’den gelmektedir. Halife Ömer’den yanlış bir söz gelmez. Kur’ân’a uygundur. Çünkü Ahzab Suresi’nin 6’ncı ayetinde, “Peygamber, müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (anne tarafından akrabalar) da Allah’ın kitabında birbirlerine öteki müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız (bir vasiyet etmeniz) hariç (yaptığınız o vasiyet yerine getirilir). Bunlar kitapta yazılmıştır” buyurulmaktadır. Demek ki müminler için Peygamber ve ailesi her şeyden önce gelir. Ondan sonra müminlerin yakınları, önce kan akrabaları, anne babaları, kardeşleri gelir. Kan akrabaları elbette arkadaşlardan önce gelir. Ancak iman şarttır. İmansız kan akrabası mümine inanç kardeşinden önde gelmez.

Peygambere iftira

SORU: Olmasını çok arzu ettiğim bir şey için 4444 kez Salat-i Tefriciyye okumak istedim. Ancak takıntılı ve şüpheci olduğum için bir türlü ne okuduğumdan ne de sayısından emin olamıyorum. Defalarca vazgeçip yeniden başlıyorum ama sonuçta yine beceremiyorum. Sayıların şifre olduğu ve bunların anahtar gibi kilidi açtığını söyleyenler var. O kişiler, “Bir eksik ya da bir fazla okursan kabul olmaz” diyorlar. Bir eksik neyse ama bir fazla okuyunca neden olmuyor? Bunları yazarken Allah’tan da mı korkmuyorlar. Ben artık Salat-i Tefriciyye okuyarak duamın gerçekleşmesini umut etmekten vazgeçtim. Bu durum benim duamın kabul olunmayacağı anlamına mı geliyor? (Özlem K.)

CEVAP: Ben böyle şeyleri bilmem. Ne Salat-i Tefriciyye’nin Peygamber sözü olduğunu, ne de onun 4444 kere okununca her isteğin olacağını bilirim. Çünkü Peygamberimiz böyle bir şey söylememiştir. Bu tür sözler ona iftiradır. Onun söylemediğini ben nasıl bilirim ki?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.