Şampiy10
Magazin
Gündem

Tevhidin çeşitleri

* DÜNDEN DEVAM

Hanefi imamlarından Allame Sadrud-din Ali et-Tahavi’ye göre tevhit üçe ayrılır:

1- SIFATLAR TEVHİDİ: Cehm ibn Safvan ve yandaşları Allah’ın sıfatları olduğunu kabul etmezler. Onlara göre sıfatların varlığını kabul etmek, varlığı gerekli olanın birden çok olmasını gerektirir. Cehm’in bu savı geçersizdir. Zira bütün sıfatlarından arınmış bir varlığın gerçek varlığı olamaz, o sadece muhalı (imkânsızı) varsayımdan ibaret bir hayaldir. Bu söz, sonuçta hülul ve ittihada (Tanrı’nın eşyanın içine geçtiği, yaratıklarla birleştiği inancına) götürür. Bu söz, firavun ve yandaşlarının Allah’ı hakkıyla bilen kamil iman sahibi insanlar olması sonucunu doğurduğu gibi putatapanların da doğru yolda oldukları, gerçekte Allah’tan başkasına tapmadıkları sonucunu doğurur. Buna göre peygamberler insanların yollarını daraltmış kişilerdir. Allah bu tür savlardan yücedir.

2- RÜBUBİYYET TEVHİDİ: Allah’ın kainatın tek yaratıcısı olduğunu, sıfat ve eylemlerinde kendisine denk bir yaratıcı bulunmadığını kabul etmektir. İnsanlık, bu inançta ortaktır. Zira, kainatı Allah’ın yarattığına inanmayan insan yok gibidir. O halde bütün dünya, rübubiyyet tevhidine yani evrenin Allah tarafından yaratıldığına, kainatın tanrısının Allah olduğuna inanmaktadır.

3- ÜLUHİYYET TEVHİDİ: Yalnız yüce Allah’ın, ibadet edilmeye layık tek Tanrı olduğuna inanmaktır. İşte tevhidin başı, sonu, temeli, doruğu bu tevhiddir (Tahaviyye’nin Akide şerhi, s. 27-31). Düşün ve kelam erbabıyla bir grup mutasavvıflara göre bu tevhit, tevhidin zirvesini oluşturur. İnsanın doğasına uygun inanç, bu tevhiddir. İbadet edilmeye, tapılmaya layık tek tanrının, yalnız Allah olduğuna, O’ndan başkasına tapmanın hiçbir yararı olmadığına, tersine bunun, insan ruhunu aşağılatacağına dair pek çok kanıt vardır. Düşün erbabına göre bu tevhidin ünlü kanıtı temanu delilidir ki şudur: Eğer evrenin iki yaratıcısı olsaydı, bunların fikir ayrılığı durumunda mesela biri bir cismi hareket ettirmek isterken öbürünün onu durdurmak istemesi halinde yahut biri bir kişiyi öldürmek isterken öbürünün onu yaşatmak istemesi halinde ya ikisinin de istediği olacak ya sadece birininki olacak veya her ikisinin de istediği olmayacaktır. Birincisi mümkün değildir. Çünkü iki aykırı şey aynı anda var olamaz. Üçüncüsü de mümkün değildir. Çünkü bu takdirde cisim ne hareketli, ne de durağan olur. Bu ise mümkün değildir. Ayrıca bu durumda iki tanrının da aciz olması gerekir ki aciz olan tanrı olamaz. Şayet sadece birinin istediği olursa istediği olan kudretli tanrı, diğeri aciz olur. Aciz olan tanrı olamaz. İşte düşünürlerin çoğuna göre “Eğer yerde gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı ikisi de bozulup gitmişti” (Enbiya: 73/22) ayeti rübubiyyet tevhidinin kanıtıdır.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Kur’ân’ın ana konusu tevhiddir

* DÜNDEN DEVAM

Kur’ân’ın müşrik dediği ilk muhataplarının, Allah’ı evrenin tek yaratıcısı tanıdıkları hakkında pek çok ayet yanında özellikle Neml Suresi 60-64’üncü ayetlerinin mealleri okunmalıdır: “(De ki:) 60- Yahut gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bahçeler bitirdik. Allah ile beraber başka bir tanrı mı var?... 61- Yahut şu dünyayı durulacak yer yapan, arasından ırmaklar çıkaran, üstünde sağlam dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir perde koyan kimdir? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var?... 62- Yahut dua ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün sahipleri yapıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyorsunuz? 63- Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen kim? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ, Allah ortak koştukları şeylerden yücedir, münezzehtir. 64- Yahut yaratmaya kim başlıyor, sonra onu (kim) iade ediyor (ölüp ortadan kalkan şeyleri yeniden yaratıyor)? Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Allah ile beraber başka bir tanrı mı var? De ki: Eğer doğru iseniz delilinizi getirin.” Umarım takvim yayınlayanlar, bundan sonra daha dikkatli ve seçici olurlar.

Allah’a karşı nankörlük

Bu münasebetle Kur’ân’ın temel konusu olan tevhidi açıklamak istiyorum: Kur’ân-ı Kerîm’in temel misyonu, insanları yaratıklara tapmaktan kurtarıp sadece Allah’a kul yapmaktır. İnsanın Allah’ı bir bilmesi, O’ndan başka tanrı tanımaması tevhit, sadece Allah’a tapması, O’nun buyruklarına tam anlamıyla teslim olması ise İslâm’dır. İslâm, tevhidi gerçekleştirme dini olduğundan, İslâm’ı doğal sadeliğine kavuşturmak üzere gelmiş olan Kur’ân’ın ana konusu tevhiddir. Öteki sorunlar, bunun çevresinde dönen tali konulardır. Yalnız Kur’ân ayetleri, Allah’ın varlığından çok, birliğini kanıtlama yönündedir. Çünkü Kur’ân’ın hitap ettiği toplum, zaten Allah’ın varlığını kabul eden bir toplumdu. Ancak onlar, Allah ile kendileri arasında şefaatçi olduklarını düşündükleri birtakım aracı tanrılara da tapıyorlar, ibadetlerinde, kurbanlarında Allah’ın adıyla birlikte o tanrıları da anıyor, onlara da yalvarıyorlardı. İşte Kur’ân, şirk, Allah’a karşı nankörlük (küfür) dediği bu davranışı şiddetle kınamış ve bunun tutarsızlığını, Allah’ın yanında başka tanrı olmadığını kanıtlamıştır.

*DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Bu sözden şirk kokusu gelmiyor mu?

Önemli bir kurumun yayınladığı takvimin 2 Mart 2010 tarihini gösteren yaprağında tesadüfen şöyle bir hadis okudum: “Ben zikrolunduğum zaman evliya kullarım hatırlanır. Onlar anılınca ben hatırlanırım.” Altına da “Bir hadis-i şerif” diye yazılmış. Bu hadisin kaynağı nedir, sıhhat derecesi nedir belli değil. Ben muteber kitaplarda bulamadım. Bu söz hadis mi, kudsi hadis mi? Hadis ise Hz. Peygamber’in böyle bir söz söylemesi mümkün değildir. Çünkü insanlar Peygamber’in kulları değildir ki, “Ben anılınca evliya kullarım hatırlanır” desin. Kudsi hadis formuna konmuş ama Kur’ân’ın tevhit inancına aykırı olan bu söz gerçekte ne hadis, ne de kudsi hadis olabilir. Zira Allah anıldığında başka varlık anılmaz. Hatta bu söz tasavvufun “Fena fillah: Allah’ta yok olma” prensibine de aykırıdır. Çünkü son amaç, kişinin kendisi de dahil her şeyi unutması, Allah’ta bireyliğini kaybetmesidir. Şeyh Herevi Hazretleri tevhidin zirvesi olan bu noktaya cuhûd (tümden inkâr) demektedir. Buradaki inkâr, Hak’tan başka her şeyi yok bilmek, O’ndan başka bir varlık görmemektir.

Kur’ân-ı Kerîm, Allah’tan başka bir varlığa tapmayı, o tapılan şeyi tanrılıkta Allah’a ortak yapma (şirk) sayıyor ve bu inançla amansız, ödünsüz mücadele ediyor. Çünkü şirk, insan ruhunu alçaltır, kirletir. Ruh, aciz yaratıklara değil, yalnız ve ancak tek yaratıcı olan Allah’a tapmalıdır. Ancak O’na tapmak ve O’nu anmakla huzur bulur, arınır yücelir. Şimdi Allah’ın yanında başkalarının hatırlanması, anılması âdeta Allah’ı bir padişaha, evliya kulları da padişahın yamaklarına, yaverlerine benzetmek olur. Allah, bundan münezzehtir. Bu söz, Arap müşriklerinin inancından farksızdır. Çünkü onlar da melekleri, kendilerince saygın kimi kişileri Allah’ın yardımcısı sanarak Allah’ın yanında onlara da taparlardı. Onların, kendileriyle Allah arasında aracı olduklarına inanır ve âdeta padişahla halk arasında mabeyinci diye düşündükleri bu varlıklara taparlar, bunların kendilerini Allah’a yaklaştıracaklarına inanırlardı. “Biz bunlara, bizi Allah’a yaklaştırmaları için tapıyoruz” (Zümer: 3) diyorlardı. Kur’ân bu düşüncede olanları Allah’a iftira eden yalancı nankör saymakta ve inkâr tarzında sormaktadır: “Yoksa O’ndan başka tanrılar mı edindiler?” (Enbiya: 24), “Yoksa onların Allah’tan başka bir tanrısı mı var? Allah’ın şanı onların ortak koştuklarından yücedir” (Tur: 43).

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Boşanma konusu

SORU: Geçen yıl şubat başında bir gençle evlilik niyetiyle görüştüm. Kısa süre sonra ailelerimizi bir araya getirip evlendik. Hacca gidip geldik. Üç ay sonra beni üç talak ile boşadı. Şimdi bir nevi pişmanlık var. İslâmi hükümlere göre şimdi eşimden ayrıdım mı? Bu durumda talakı geçerli mi ? Tekrar evlenmemiz mümkün mü?

CEVAP: Önce şunu belirteyim: Siz bana İslâm’ın hükmünü soruyorsunuz. Ben de bu sorunuza Kur’ân’ın beyanına göre cevap veriyorum. İşin medeni hukuk yönü ayrıdır. O konuda kararı mahkeme verir. Sorunuzuna gelince, evlilik öyle bir sözle bitecek zayıf bir şey değildir. Erkeğin bir ay içinde ancak bir boşama hakkı vardır. Kararlı olan kişi her ay bir kez boşar. Üç ay sonra evlilik tamamen biter. Bir kerede üç kez boşama geçerli değildir, haramdır. Şimdi kocanız eğer pişmansa ve aradan üç ay geçmemişse sözünden vazgeçip sizinle birleşebilir. Üç ay geçtikten sonra siz muvafakat ederseniz yine size dönebilir ama bu kez ayrı mehr ödemesi ve nikâh kıyması gerekir. Şayet kocanız bu sözü söyledikten sonra ayrıca her ay boşama sözünü kullanmışsa yani “seni boşadım” yahut “boş ol” demişse üç ay sonra iş bitmiş olur. Bu üç ay sonunda karar sizdedir. O size dönmek ister, siz de buna muvafakat ederseniz yine birleşebilirsiniz. Ama üç ay geçmiş, adam dönme isteği göstermemişse siz özgürsünüz, başka biriyle evlenebilirsiniz.

Besmele ayet değil mi?

SORU: Besmele, Fatiha Suresi’nin ilk ayeti olmasına rağmen imam tarafından sesli olarak söylenmiyor, doğrudan ikinci ayetle başlanıyor. Bunun sebebi nedir? Besmele ayet değil mi? (Okan Gürlek)

CEVAP: Besmelenin ayet olup olmadığı hakkında ihtilaf vardır. Ayet olduğunu söyleyenlerden kimi sadece bir tek ayet olduğunu, her surenin başına sureyi ötekinden ayırmak için konduğunu söyler. Kimine göre besmele Fatiha’nın bir ayetidir. Kimine göre de bağımsız ayettir, Fatiha ayetlerinden değildir. Ebu Hanife bu görüştedir. Besmelenin Fatiha ayetlerine dahil olduğunu söyleyenler de vardır. İşte bu ihtilaftan ötürü besmelenin Fatiha’ya dahil olup olmadığı kuşkuludur. Bu kuşku yüzünden besmele açık değil, gizli okunur. Fatiha ve diğer sureler açık okunur. Fakat besmeleyi Fatiha’ya dahil ayet sayanlar açık okurlar. Ama genel uygulama, besmelenin gizli okunmasıdır.

Yazının devamı...

Avlanan hayvanın helal olması bazı şartlara bağlıdır

Hayvanı kesende aranan şartlar avlayanda da aranır (hayvanı kesen veya avlayan Müslüman yahut kitap ehlin olmalıdır). Bir de avcının hac veya umre için ihramda bulunmaması lazımdır. İhramda avlanmak yasaktır. Silah veya av köpekleriyle avlanan hayvana canlıyken yetişilirse boğazlanır. Bu av kesilmeden ölürse yine yenilir. Bir hadiste, “Köpeğini avın arkasına bıraktığın zaman Allah’ın adını an. Avı sana canlı getirirse boğazla” buyurulmaktadır (Nesai, Ebu Davud). Köpek ve benzeri hayvanlarla yapılan avlanmada aranan şartlar: Yüce Allah, “Sana kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki: Size güzel şeyler helal kılındı. Allah’ın size öğrettiğinden alıştırıp öğrettiğiniz avcı hayvanların, sizin için tuttuklarını yeyin ve üzerine Allah’ın adını anın” (Maide: 4) buyurmuştur. Bu ayetin hükmüne göre, a- Hayvanın öğretilmiş olması, b- Avı kendisi için değil, sahibi için yakalaması, c- Allah’ın adı anılarak salınmış olması lazımdır. Hayvanın öğretilmiş olması, sahibinin arzusuna göre hareket etmesi, avlamayı bilmesi demektir. Av köpeği, tuttuğu hayvanı yememelidir. Tuttuğu avın bir kısmını yerse artık o av yenilmez.

Hayvan, besmele çekerek bırakılır. Bu da tıpkı hayvanı keserken besmele çekmek gibidir. Hayvan salınırken besmele unutulursa yine helaldir. Çünkü unutmak dolayısıyla olan hatayı Allah affetmiştir. “Avı silah attıktan bir iki gün sonra bulursan, eğer onda kendi okunun izinden başka bir iz yoksa onu ye ama suya düşmüşse yeme” diyen Peygamber, üç gün sonra avını bulan kimseye, “Kokmamışsa onu ye” buyurmuştur. Selman-i Farisi’nin rivayetinde de Peygamber şöyle demiştir: “Adam köpeğini ava salar da sonra köpeğin, avın bir kısmını yediğini görürse geri kalanı yiyebilir.” Avcı hayvanın yakaladığı ava, henüz hayvan ölmeden sahibi yetişirse onu keser. Yetişmeden hayvan ölürse yine helaldir. Avcı hayvanın avı öldürmesi, kesme yerine geçer. Avcı hayvan, yakaladığı avın bir kısmını yediği takdirde avın yenilip yenilmeyeceği konusunda görüş ayrılığı vardır. Ancak ayeti kerimenin genel beyanına göre avcı hayvanın yakaladığı av, helaldir, yenilir. Ayette avcı hayvan, yakaladığı avdan yerse o avın yenilmeyeceğine dair bir hüküm yoktur.

Yazının devamı...

“Kimlerin yanında başımı açabilirim?”

SORU: Kısa zaman önce kapandım. Kendimce bunun şartlarını yerine getirmeye çalışıyorum. Nur Suresi’nin 31-32’nci ayetlerinde kimlerin yanında örtünmemizin gerekli olmadığı belirtiliyor. Kayınbiraderim kuzenlerimle kardeş gibiyiz. Onların in yanında başımı açabilir miyim? Mutlaka el bileklerime kadar uzun bir gömlek mi giymeliyim? (Yağmur Ünalan)

CEVAP: Kayınbiradere nikâh düşer. Yani kocanızdan boşandığınız takdirde kayınbiraderinizle evlenebilirsiniz. Öyle ise onun yanında da başınızı örtmeniz gerekir. Ama kayınbabanızın, babanızın, kardeşlerinizin yanında örtünmeniz gerekmez. Yeğenleriniz yani kardeşinizin çocukları veya kız kardeşinizin çocukları da sizin mahreminizdir. Onarın yanında da örtünmeniz gerekmez. İmamı Azam’a göre kolların yarısı açık tutulabilir. Çünkü kadın çalışırken kollarını çemirlemek zorunda kalır. Bu bakımdan Ebu Hanife kolların en azından yarısını örtünmeden muaf görmüştür.

Bir takdir yazısı daha

SAYIN Hocam, sizi Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığınız dönemden beri tanıyorum. Günlük yazılarınızı okuyorum. Sizin, bir akademisyen olarak bu memlekette İslâm adına ne derseniz, doğru olduğuna inananlardanım. İslâm, en mükemmel dindir. Dünyayı gezdim, İslâm’ın büyüklüğünü gördüm. Sizin gibi mükemmel âlimler sayesinde dinimi daha çok sevmeye başladım. Allah size sağlık ve afiyet versin de şu insan kılığındaki zavallıları aydınlatma yolunda irşat ediniz. Saygı ve sevgilerimle. (Orhan Suat)

CEVAP: Nazik sözlerinize ve takdirlerinize teşekkür ederim. Allah yardımcınız olsun.

Helallik isteyen okur

SORU: Hocam, sizin hakkınızda haddim olmayarak dedikoda yaptım, kötü konuştum. Hakkınızı helal edin. Beni affedin. (R. B.)

CEVAP: Beni görmeden, kitaplarımı okumadan, kulaktan dolma iftiralarla hüküm veriyor, yalan söylüyor, iftira ediyorlar. 8 yaşımdan beri hiç sabah namazını kaçırmadım. Kur’ân’ı insanlara anlatmaya çalıştım. Şimdi belki ihlası okumaktan aciz cahiller hiç vicdanları titremeden, hiç Allah’tan korkmadan hakkımda dedikodu yapıyorlar. Yapsınlar. Bu dünyanın öbür tarafı da var, ahiret de var. Her ne ise madem siz hatanızı anladınız ve özür diliyorsunuz. Hakkım size helal olsun.

Yazının devamı...

Krediyle ev almak caiz mi?

SORU: 2008 yılı nisan ayında 59 bin TL’ye ev aldım. Bunun için bir bankadan 60 ay vadeli 30 bin TL kredi kullandım. Bunun geri ödemesi yaklaşık 48 bin TL. bankaya ödeyeceğim 18 bin TL faiz, dinimizdeki faiz midir?

CEVAP: Gittiniz, kredi çekip ev aldınız. Şimdi bunun caiz olup olmadığını soruyorsunuz. Caiz değil desem ne yapacaksınız? Evi geri mi vereceksiniz? Bu konuyu birçok kez yazdım. Benim kanaatime göre devletin yasal olarak tanıdığı kredi faizi, aşırı olmadıkça caizdir. Çünkü burada kredi veren de kredi alan da yarar görmektedir. Dar gelirli birinin kredi almasa 60 ay sonra şimdi aldığı o evi alması mümkün değildir. Çünkü ödeyeceği faiz oranı % 1 veya 1.5’ken alacağı evi 60 ay sonra şimdi aldığının belki iki katına alacaktır. Vereceği kira parası da cabası. Krediyle ev alan, bu işlemden zarar değil kâr ettiği gibi krediyi veren banka da aldığı faizle kâr etmektedir. Zaten bankanın kuruluş amacı da budur. Ben bu işlemin yasak faiz olduğu kanaatinde değilim. Aksi takdirde fakir fukaranın, dar gelirlinin ev sahibi olması mümkün olmaz. Ama tefecilik haramdır.

Ümitsizliğe kapılmayın

SORU: Bir dileğim var. Çok dua ediyorum ama her şey aleyhime işliyor. Yani bana olmayacakmış gibi görünüyor. Ama Allah hayırlı rüyalar veriyor ve umutlarım hiç bitmiyor. “Bu işi olmaz” deyip kestirmeli miyim yoksa “Allahım bana bir şeyleri göstermeye çalışıyor, sabretmeliyim” diye mi düşünmeliyim? (Gül Nazgülüm)

CEVAP: Sabretmelisiniz. Allah’ın takdiri ne ise o olur. Bir şey olacaksa Allah senin dilini onu istemeye yöneltir. Allah’tan istersin, oldu ise ne ala, olmadıysa demek ki olmaması senin için hayırlıdır. Kaderin ayrıntılarını biz bilemeyiz.

Bir işi muradetme,

Olduysa inadetme

Haktandır o reddetme

Mevla görelim neyler,

Neylerse güzel eyler.

Dua edilen her şeyin olacağı şeklinde bir prensip yok. Ben de padişah olmak için dua ediyorum ama benim padişah olmam mümkün değil. Olmayınca ümitsizliğe kapılmam gerekmez. Sanki ümitsizliğe kapılsam ne olur, keskin sirke kendi küpünü çatlatır. Allah’a isyandan hiç yarar gelmez, hep ziyan gelir.

Her ne ederse yahşidir

Zira O dostun bahşıdır

Çün cümle O’nun işidir

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler.

Yazının devamı...

Zorunlu olmadan kürtaj yaptırmak caiz değildir

SORU: Nişanlımın hamile olduğunu öğrendim. İBebeğin doğması mı hayırlı yoksa alınması mı? Ne yapmamız gerekiyor? (S. A.)

CEVAP: Zorunlu bir sebep olmadan çocuğu aldırmak caiz değildir. Siz birbirinizle evlenmeye karar verip ilişkiye girmişseniz bunda nikâh kuşkusu vardır. Çünkü Kur’ân’da nikâh kıyılırken şahit bulundurulması emredilmez ama boşarken gerekli kılınmıştır. Ancak nikâhta velinin izni gerekir. İzinsiz nikâh olmaz. Ancak Hanefi mezhebine göre rüşde ermiş kızın evlenmesinde velinin izni şart değildir. Benim kanaatime göre siz evlenmeye kararlıysanız hemen resmi nikâhı kıyın. Bu arada bir imam veya bilen birini çağırın. İki şahit bulun. Onların huzurunda birbirinizi eş olarak kabul ettiğinizi söyleyin. Böylece herkes sizin en azından dinen nikâhlı olduğunuzu bilir. Üzerinizde ve doğacak bebek hakkında bir kuşku oluşmaz. Fakat durup dururken çocuğu aldırmanız doğru değildir. Siz birbirinizi kabul ettikten sonra ana baba belli. Çocuk ileride töhmet altında kalmaz. Ama “Bebeği aldıralım. Yükümlülük altına girmeyelim, serbest olalım” diyorsanız yaptığınız zinadır. Bebeği katletmenin sorumluluğunu da taşırsınız. Düşünün, kendiniz karar verin.







Tevrat değiştirildi mi?



SORU: Tevrat ve İncil’in aslının bozulduğuna dair Kur’ân’da herhangi bir ifade var mı? Normalde olması lazım. Çünkü Tevrat’ta, Davut hakkında peygamber ahlakıyla bağdaştırmamızın mümkün olmayacağı ifadeler yer alıyor. Ayrıca Tevrat, Musa’ya indiyse neden Musa’dan sonraki olaylar da anlatılıyor? Yine Tevrat’ta Allah “falanca yeri alın ve orda kadın, çocuk, hayvan demeden hepsini öldürün” diyor. Bu kısımlar insanlar tarafından sonradan eklenmediyse Allah’ın böyle zalim buyruklar vermesi akılla bağdaştırılabilir mi? (Volkan Önen)

CEVAP: Tevrat başka, kitap başkadır. Kitap, Hz. Musa’ya verilmiş olan vahiyler veya yazılı belgelerdir. Bunlar beş bölümden oluşur. Ama Tevrat, Musa kitabı da dahil daha sonra gelmiş olan nebilere, büyük din bilginlerine verilmiş ilhamlar, onların görüş ve yazılarını da içerir. Tevrat’a göre Davut ve Süleyman peygamber değil, kraldır. Kur’ân’da Musa kitabının değiştirildiği söylenmez. Tevrat’ın da uygulanması emredilir. Değiştirilmiş, çarpıtılmış kitabın uygulanması emredilir mi? Değiştirilen, çarpıtılan Tevrat’ın kendisi değil, din adamlarının Tevrat’a yaptığı açıklama ve şerhlerdir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.