Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Hac, senenin her ayında yapılır mı?’

Okurum Elif Gün, “Hac mevsimi dışında, gerekleri aynen yerine getirilerek hac yapılabilir mi” diye soruyor. Cevabım şudur: Hac mevsimi dışında haccın gerekleri yerine getirilemez. Haccın iki temel gereği vardır. Birincisi Arafat’ta durmaktır. Bu da ancak zilhicce ayının 9’uncu gününde olur. Yüce Allah, Fecr Suresi’nin baş tarafında on gecenin değerine vurgu yapmak üzere bunlara and içmektedir. İşte bu on gece, hac bayramına tekaddüm eden on gecedir. Ayrıca hacda sayılı günlerde Allah’ın anılması emredilmektedir.

“Sayılı günlerde Allah’ı anın (tekbir alın). Kim hemen iki gün içinde (Mina’dan Mekke’ye) dönerse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa korunduğu takdirde ona da günah yoktur. Allah’tan korkun ve O’nun huzuruna toplanacağınızı bilin” (Bakara: 203). Birileri sebebi belli olmayan bir niyetle kendi kendine senenin her zamanında her ayında hac yapılabilir diye bir iddia ortaya atıyor. Hac münferit bir ibadet değildir. Topluca yapılır. “İnsanları akın akın indiği yerden siz de (Müzdelfe’ye doğru) inin” buyurulmaktadır. Bu, kitlesel bir ibadettir.







Kur’ân’a göre haram olan et ürünleri

SORU: Geçen gün camide bir genç “Midye haram değildir. Çünkü deniz ürünüdür” dedi. Hoca da “Bunu kim söylüyor” diye sordu. Genç, “Süleyman Ateş” diye cevap verdi. Hoca, “Hanefi mezhebine göre haram” dedi. Hangisi doğru? (İlker Taş)

CEVAP: Hanefi’yi Şafii’yi bırak. Kur’ân’a bak. Kur’ân’da haram olan et ürünleri dörttür: Domuz eti, ölmüş (leş), Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş hayvan ve akıtılmış kan. Midye var mı bunların içinde? Bu ayet Kur’ân’ın dört ayrı zamanda inmiş olan surelerinde, değişik üsluplarla vurgulanmaktadır. Bu adamlar kendi kendilerine haram koyuyorlar. Kur’ân’ı bir kenara atmışlar, falanın görüşü filanın görüşü diyorlar. Bana ne falandan filandan? Beni bağlayan Kur’ân’dır. Maide Suresi 96. ayette deniz avının ve yiyeceğinin, yani deniz ürünlerinin helal kılındığı vurgulanmaktadır. Peygamberimiz de, denizin suyunun temiz, ölüsünün de helal olduğunu söylemiştir. Denizin hiçbir ürünü haram değildir. Haram diyen Allah’a iftira etmiş olur.

Yazının devamı...

Rükû ve secde Allah’ın emridir

SORU: İş yerinde öğle ve ikindi namazlarını ayakta kılsam olur mu? Yoksa yatsıdan önce kaza mı etmeliyim? (Şinasi Oğuz)

CEVAP: Savaş durumunda cephede ayakta namaz olabilir. Ama durup dururken ayakta namaz, rükû ve secdeden yoksun bir namazdır. Bunun her zaman böyle yapılması kanaatimce uygun değildir. Çünkü namazda rükû ve secde Allah’ın emridir. Eve döndüğünüzde önce öğleyi, sonra bir kamet getirerek ikindiyi, ardından da yine her biri için bir kamet getirerek akşamı ve yatsıyı kılarsınız. Zorunlu durumlarda böyle yaparsınız. Buna namazları birleştirme denir. Zorunlu hallerde yapılabilir. Ama fırsat bulduğunuz zaman namazlarınızı vakitlerinde kılın.


Kandil bir gelenektir

SORU: Kandil gecelerinin kutlanmasının boş olduğundan bahseden bir yazı okudum. Hz. Muhammed zamanında uygulanmadığını ve Kur’ân’da kandilden bahsedilmediğini de yazıyordu. Doğru mu? (Dinçer Irmak)

CEVAP: Kandil gecelerini kutlamak ne Kur’ân emridir ne de Peygamber sünnetidir. Bu daha sonra uygulanmaya başlanan bir gelenektir. Ben de dinin özüne, sadeliğine dönmeyi sağlamak için bu gecelerin dinleştirilmesinin bid’at olduğunu söylüyorum.


Gülmek namazı bozar

BİR okurum gülmenin abdesti bozup bozmayacağını soruyor. Cevabım şudur: Abdesti bozan şey sadece büyük ve küçük tuvalettir. Gülmek abdesti bozmaz. Namazın saygınlığına aykırı olduğundan namazı bozar.


Okurlarıma duyuru

SOHBETLERİME ulaşmak isteyen çok sayıda okurumdan mail alıyorum. İşte istedikleri bilgiler: www.suleymanates.com adresinden siteme giriniz. Sayfanın üst tarafında mavi desen üzerine SOHBETLER’i tıklayınız. Orada bazı konuşmalarımı ve tefsirlerimi bulacaksınız. Ayrıca kendi sesimden Kur’ân meali, tefsir dersleri, cuma hutbeleri bir DVD halinde çıktı. İsteyenler Yeni Ufuklar Neşriyat Nuh Kuyusu Cad. No: 267 Bağlarbaşı/İstanbul Tel: 0216 492 66 13’den talep edebilir.

Almanya’da bulunanlar: Kulturbuchhandlung, Schulstr. 60, 44623 Herne Telefon: 02323-54493 veya kulturbuchandlung@hotmail.de’den isteyebilirler.

Yazının devamı...

Namazın özünde ihtilaf yoktur

SORU: Birçok konuda Müslüman bilginler arasında görüş ayrılığı olduğunu görüyorum. Namazın üç vakit mi beş vakit mi olduğu da bunlardan biridir. Bu görüş ayrılıklarının sebebi nedir, açıklar mısınız?

CEVAP: Namazın beş olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak Kur’ân’da üç namaz vaktinden söz edilir. Bunlar sabah, akşam ve gece namazlarıdır. Fakat İslâm sadece Kur’ân’dan ibaret değildir. Kur’ân’ı açıklamakla görevli olan Hz. Muhammed’in sürekli uygulamaları da İslâm’ın ikinci kaynağıdır. Kur’ân’da üç vakit namaz kılma emri vardır ama Peygamberimiz, Kur’ân’da anılmayan iki zamanda da cemaate namaz kıldırmıştır. Bunu sürekli yaptığından bunlar da farzdır. O halde namaz beştir ama Kur’ân’da üçünün vakti anılmıştır. İkisi de Peygamberimizin uygulamasıyla sabit olmuştur. Bu konuda hiç ihtilaf yoktur.

En çok emredilen namaz

Sabah, öğle, ikindi, akşam-yatsı namazları cemaat namazıdır. Ama gecenin ortalarında özellikle sabaha yakın zaman olan seher vakitlerinde uyanıp namaz kılmak, Kur’ân okumak, dua etmek de en çok emredilen namazdır. Ancak bu namaz kişisel namazdır, cemaat namazı değildir. Kur’ân, dinin esası hakkında esnek hükümler getirmiştir. Ayrıntıyı ictihada bırakmıştır. Önemli olan ayrıntılar değil, özdür. Ana konu olan iman ve temel ibadetlerdir. Ayrıntılarda görüş ayrılıklarının bulunması gayet doğaldır. Bugün hukuki meselelerdeki yorum farklarını görüyorsunuz.

Yorumlar farklı olabilir

İnsanların düşünceleri farklı olduğuna göre yorumları da farklı olur. Ama gayet net olan Kur’ân hükümlerinde ayrılık yoktur. Aklı eren hiç kimse zinanın haram olmadığını, dinde namaz ve oruç bulunmadığını söylememiştir. Art niyetlilerin yorumları önemli değildir. İşte İslâm’da ibadet budur. Siz, kimilerinin ipe sapa gelmez sorularıyla insanların kafalarını karıştırmalarına bakmayın. Onlar sadece kendilerine zarar verirler. Köpeğin uluması, aya güneşe zarar vermeyeceği gibi hayvan ahlakını benimsemiş, şeytan ruhlu insanların evrenin manevi güneşi olan Hz. Muhammed’e saldırmaları da onun erdeminden, yüksek şahsiyetinden bir şey eksiltmez. Bunlar sadece kendilerini ziyana sokarlar, cehennem ateşine atarlar.

Yazının devamı...

Dinin özü olan hayır işlerine koşun

SORU: Bu dünyada Müslüman olmayan güzel ahlak sahibi birçok insan var. Dinimize göre bu kişilerin durumu nedir? bunlar cehennemlik midir?

CEVAP: Cennet kimsenin tekelinde değildir. Yüce Allah, cennete girmek için üç şart koşmuştur: Allah’a şirksiz inanmak, ahirete şeksiz inanmak ve bu inançların gereği olarak da salih amel, yararlı eylem ve ibadetler yapmak. Allah’a inanan, ahirete inanan, Allah’a tapan, güzel ahlak sahibi herkes dini ne olursa olsun Kur’ân’a göre cennete gider. Çünkü bu durumdaki insan, özüyle İslâm’ın içindedir.

‘Onlar üzülmeyeceklerdir’

Dininin özü olan tevhitte birleştikten sonra dinin şeriat denilen ayrıntı kısımları cennete engel değildir. Bakara Suresi 62 ve Maide Suresi 69’uncu ayetlerde “Şüphesiz inananlar Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den) Allah’a ve ahiret gününe inanan ve iyi iş(ler) yapanlara, Rableri katında mükâfat vardır. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir” buyurmaktadır.

‘Allah sizi biraraya getirir’

Ayrıca Maide Suresi 48’inci ayette, “Her biriniz için bir şeriat ve bir yol belirledik” buyurulduktan sonra asıl önemli olanın şeriatın ismi veya ayrıntıları değil, dinin özü olan hayırlı işler yapmak olduğunu vurgulamaktadır:

“Allah isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı fakat size verdiği (nimet)ler(i) içinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah’adır.”

Bakara Suresi’nde de her milletin yöneldiği bir kıblesinin, uyduğu bir dinin bulunduğu, önemli olanın hayır işler yapmak olduğu vurgulanır: “Her ümmetin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayır işlerine koşun, nerede olsanız Allah sizi bir araya getirir, kuşkusuz Allah her şeyi yapabilir” (Bakara Suresi: 148).

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Kur’ân-ı Kerîm yeni bir dünya düzeni getirdi

* DÜNDEN DEVAM

Okurumun ikinci sorusu şöyle: “Müslüman olmayan bir arkadaşım, Hz. Muhammed’in evlenmesini yasaklayan bir ayetin, daha sonra başka bir ayetle iptal edildiğini söyledi.

Böyle bir durum söz konusu mu?”

CEVAP: 2- Arkadaşınızın sözü doğru değil. Kur’ân’da Hz. Muhammed’in daha önce evlenmesini yasaklayan ve sonra bu yasağı kaldıran ayet yoktur. Tam tersine

Ahzab Suresi’nde şimdiye kadar evlendiği kadınların kendisine helal olduğu belirtilmekte ama bundan böyle başka bir kadınla evlenmemesi buyurulmaktadır. Kur’ân’ın bu ayeti Hz. Peygamber’in keyfine gelmiş değildir. Kur’ân yeni bir dünya düzeni getirmektedir. O zamana kadar erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi.

Kur’ân, Nisa Suresi’nin baş tarafında erkeklerin bu sayısız evlenme uygulamasını sınırlayıp dörde indirdi. Bunu da adalet şartına bağladı. Eşleri arasında adalet yapacağından kuşkulu olanların bir taneyle yetinmeleri emredildi. Böylesinin haksızlık etmemek, yoksulluk çekmemek için daha uygun olduğu vurgulandı.

Bundan ötürü diğer Müslümanlar dörtten fazla hanımlarını boşadılar. Ancak Hz. Peygamber’in nikâhı altında dokuz kadın vardı. Müslümanların boşadığı kadınlar başka erkeklerle gidip evlenebilirlerdi. Ama Hz. Peygamber’in boşayacağı hanımlar, kocasız ve korumasız kalırlardı. Çünkü Allah, bunlara başka erkeklerle evlenme seçeneği vermedi. Zira Peygamber, bütün inananlara canlarından daha ileri, hanımları da onların anneleriydi (Ahzab 5). Öyle ise bunların yine Hz. Peygamber’in nikâhı al-tında kalmaları, kendilerinin lehineydi.

Ama bundan böyle Hz. Peygamber’in de başka bir kadınla evlenmesi yasaklandı. Siz bunu aileye özgü ayrıntı bir hüküm gibi düşünebilirsiz ama bu, dünya görüşünde devrim yapan dinin hükümleridir. Toplum hukuku kamu hukuku, medeni hukukun bir dalı olan aile hukuku ve ceza hukukundan oluşur. İşte Kur’ân da bu konularda esnek hükümler getirmiş, ayrıntıyı ileride yetişecek hukuk bilginlerinin ictihad yasalarına bırakmıştır.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Ayetlerde Allah’ın gönüllerde olanı bildiği vurgulanır

SORU: Ben bir öğretmenim. Öğrencilerim, kalıcı dövmeyle ilgili sorular soruyor. Onlara bunun sakıncalarını anlatıyorum. Yapılmamasını tavsiye ediyorum. Ancak siz bir yazınızda dövmenin sakıncası olmadığını belirtiyordunuz. Öğrencilerime ne diyeceğimi şaşırdım. Birçoğu dövme yaptırmak istiyo. Bunun için gidecekleri yerler hiç de sağlıklı ortamlar değil. Ne yapmalıyım?

CEVAP: Bana çok sayıda genç, mail gönderip dövmenin abdeste ve gusle engel olup olmadığını soruyor. Dövmenin İslâm geleneğinde hoş karşılanmadığını ancak dövmenin, diş dolgusunun, saç boyamanın abdeste ve gusle engel olmadığını yazıyorum. Kanaatim budur. Abdestten maksat temizliktir. Dövme yaptıran kimse derisini yıkarsa temiz olur. Derinin altına geçmiş olan boya veya iz, abdeste engel olmaz. Böyle şeyleri düşünmek bence ilkelliktir, dini ayrıntıya boğmaktır. İnsanların kendi düşünceleri bizi bağlamaz. Bizi bağlayan sadece Kur’ân ve sonra Kur’ân’ın ana ilkelerine aykırı olmayan hadislerdir.

Bedenleri çirkinleşiyor

Ben dövmeden hoşlanmam. Böyle davranan gençlerin acayip biçimlerle güzelim bedenlerini çirkinleştirenlerini düşünüyorum. Ama gençler böyle şeylere heves ediyor. Bir tutkudur yayılıp gidiyor. Ben, “dövme abdeste engeldir” dersem dine ne kazandıracağım? Onlar yine dövme yaptıracak. Biraz namazla niyazla ilgileri olanlar varsa onu da bırakacak, dinden soğuyacaklar. Bunu yapmaya hakkımız var mı sevgili hocam? Bir zamanlar diş doldurmayı abdeste, gusle engel saydılar. Böyle mantıksızlık olur mu? Çürük diş mi temizdir yoksa dolgulu diş mi? Çürük diş mikrop yuvasıdır. Ama dolgu yapılırken dişin bütün mikropları, çürükleri temizlenir. Basit yorumcular birçok konuda dinimizi akla mantığa aykırı hale getirdiler. Allah insanın dişine, derisine değil, gönlüne bakar. Birçok ayetin sonunda Allah’ın, gönüllerde olanı bildiği vurgulanır. Şuara Suresi’nin 88-89’uncu ayetlerinde, “O gün ki, ne mal, ne de oğullar yarar vermez. Ancak Allah’a sağlam ve temiz kalp getiren (yarar görür)” buyurulmaktadır. Peygamberimiz de kalbine işaret ederek üç kez, “Takva, Allah’a bağlılık buradadır” buyurmuştur.

Yazının devamı...

‘Namazı olmayan dinde hayır yoktur’

SORU: Kur’ân’ın günümüze kadar tahrif edilmeden geldiğinin delilleri nelerdir? Farklı bir mezhep mensubu arkadaşım, Kur’ân’ın belki başlangıçta doğru yazıldığını ancak sonraki dönemlerde diğer kitaplarda olduğu gibi değişime uğradığını, bunun objektifliğinin bilinemeyeceğini savunuyor. Bu yüzdende namaz, oruç gibi ibadetlerin olmadığını iddia ediyor. Bu konuda beni aydınlatır mısınız?

CEVAP: Dünyanın her yerinde Kur’ânlar aynıdır. Değişikliği kim yapacak? Kur’ân bir tane değildi ki... Haydi resmi otorite, derlettiği Kur’ân’da değişiklik yaptı diyelim. Ya özel nüshalar? Onları nasıl değiştirdiler? Bunların hepsinin bulunup imha edilmesi mümkün değildir. 4. yüzyılda yaşamış olan İbn Nedim, Fihrist’inde kendisinin bizzat gördüğü bu özel nüshaların içeriğini ve surelerin diziliş sırasını anlatıyor. Bunların sıralamasında ufak tefek farklar olsa bile surelerin içeriği aynıdır. Kısa zaman önce Avrupalıların Yemen’de buldukları bir Kur’ân nüshasının Peygamberimizden 60 yıl sonra yazılmış olduğu belirlendi. Topkapı Sarayı’nda Hz. Osman’ın, okurken şehit edildiği nüsha var. Bunlarla bugünkü Kur’ânlar arasında bir ayrılık yok.

Akıl mantık işi mi? Arkadaşınızın iddiasına göre Peygamber dönemindeki Kur’ân’da namaz, oruç yokmuş. Sonra bunlar değiştirilmiş. Kur’ân’a namaz, oruç gibi ibadetler sokulmuş. İnsanlar ibadetten kaçmak için kitabı değiştirmek isteyebilirler, ibadet eklemek için değil. Çünkü ibadet zordur. Yükümlülüktür. İnsanlar yükümlülükten kurtulmak için değişiklik yapabilirler. Şimdi Kur’ân’ı değiştirecek kadar Allah korkusundan yoksun kişiler ne diye Kur’ân’da olmayan ibadetleri ekleyip kendilerini yükümlülük altına soksunlar?

Bunlar saçma düşüncelerdir. Din düşmanı Batıniler, bunları ortaya atıp insanları Hz. Muhammed’in dininden uzaklaştırmak istediler. Müslümanları böldüler. Arkadaşınız gibi düşünen kimi kişiler de bu fikirleri alıp kendilerini dinin tekliflerinden çıkardılar. Oh ne güzel! Namaz yok, oruç yok. Her şey serbest. Öyle dine can kurban. Ama namazsız, ibadetsiz din olmaz. Hz. Peygamber, “Namazı olmayan dinde hayır yoktur” buyurmuştur. Eğer arkadaşın akıllı, iyi niyetli biri ise bıraksın bu saçma fikirleri. Namaz kılmasa da Kur’ân’a iftira etmesin. Allah’ı ve Peygamberini incitir.

Yazının devamı...

‘İlminizle bizi aydınlatmaya devam edin’

* DÜNDEN DEVAM

Doktor Atanur Bey’in mektubu şöyle: “Sizi yanlış anlayana yazıklar olsun. Hocam bizler sizin yazdıklarınızla doğru yolu bulan, yüreği imanla dolan insanlarız. Allah sizden razı olsun. Sizin yazdıklarınızdan anlıyoruz ki bazıları bunları ya anlamıyor ya da yanlış anlıyor. Bir de kalkmış size hakaret ediyorlar. Yazıklar olsun onlara. Siz, yüreği iman ve insan sevgisi dolu birisiniz. Engin bilgilerinizi bizimle paylaşyor, karanlık kafaları aydınlatıyorsunuz ama bazıları bunun farkında değil ne yazık ki... Hocam bunlar sizi fazla üzmesin. Sizin de dediğiniz gibi kötü söz sahibinindir ve güneş balçıkla sıvanmaz. Bu vesileyle size sevgi ve selamlarımı sunuyor, şükranlarımı iletiyorum.”

Ali Zengin’in mektubu: “Sayın hocam, sizi yakından takip edip, düşüncelerini sağlam inançlar üzerine oturtmaya çalışan, sadık okuyucularınızdanım. Kalbinizi kıranlara verdiğiniz cevaplardaki inanç dolu cümleleriniz mükemmel. Sizi bu yüzden seviyoruz. Siyasi, ekonomik çıkar yok, reklam yok, başka hiçbir amaç yok söylediklerinizde. Kendinizle birlikte sizi takip edenleri de doğruya yönlendiriyorsunuz. Size hakaret edenlere ben hakaret etmeyeceğim. Ama manevi destek olsun ve birileri de bilsin diye şunu yazmayı borç ve görev biliyorum: Sizi seviyorum. Hiçbir ön yargınız olmadığını biliyor ve buna inanıyorum.

Bence insanlar kendi önyargılarından sıyrılmalılar. Yazılarınız ne kadar barıştırıcı ve ne kadar kaynaştırıcı. Her şeyden önemlisi İslâm’ın gerçek ruhuna ne kadar uygun. Alevi kardeşlerim var. Hepsini çok sevdim. Ne onun ne de benim işlemediğim bir hata ve günahtan dolayı kardeşlerime mezhebi farklı diye düşman olacak kadar aptal değilim. Bütün mezhep sahiplerini seviyorum. Kalbimize yerleşmeye çalışan sevgide katkınız olduğundan dolayı sizi de seviyorum. Yüce Allah bütün insanların kalbini sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla doldursun, hepimize imanın en temizini, sabrın en güçlüsünü versin. Sizin vasıtanızda yaşamım boyunca her ne nedenle olursa olsun kalbini kırdığım herkesten özür diliyorum. İlminizle aydınlatmaya devam edin. Işığınıza ihtiyacımız var. Saygılarım ve sevgilerim sizedir.”

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.