Şampiy10
Magazin
Gündem

Ali evladı (2)

DÜNDEN DEVAM
Taberi, Hz. Ali’nin 14 oğlu ve 17 kızı, İbn Sad 14 oğlu ve 19 kızı olduğunu, Muhayyat adlı bir kadından da bir kızı olup küçükken öldüğünü ve adının bilinmediğini söylemektedir. Her iki yazar da Ali soyunun sadece 5 çocuğundan devam ettiğini belirtir. Bunlar Hasan, Hüseyin, Muhammed Hanefiyye, Abbas ve Ömer (Taberi, Tarih: 5/153-155; Tabakat: 3/19-20). Böylece Hz. Ali’nin 33 çocuğu olduğu anlaşılır. Oğullarının isimleri: Hasan, Hüseyin, Muhsin, Muhammed Hanefiyye (Büyük Muhammed), Ortanca Muhammed, Küçük Muhammed, Abbas, Cafer, Abdullah, Osman, Ubeydullah, Ebubekir, Ömer, Yahya, Avn.

Kızlarının isimleri: Büyük Zeyneb, Büyük Ümmü Gülsüm, Ümmül-Hasan, Rukiyye, Büyük Remle, Ümmü Hani, Meymune, Küçük Zeyneb, Küçük Remle, Küçük Ümmü Gülsüm, Fatıma, Ümame, Hadice, Ümmül-Kiram, Ümmü Seleme, Ümmü Cafer, Cümane, Nefise ve küçükken ölen ismi bilinmeyen bir kız çocuğu.

Ahmed ibn Hanbel, Müsned’inde, Hz. Hasan’ın, babasının ölümü üzerine yaptığı konuşmayı aktarmıştır: “Dün bir adam (Hz. Ali) aramızdan ayrıldı. Öncekiler ilim hususunda onu geçemedi. Sonrakiler de ona ulaşamayacaklardır. Rasulullah, bayrağı ona vererek gazaya gönderirdi. Cebrail sağ yanında, Mikail de sol yanında bulunurlardı. Fetih kendisine müyesser olmadıkça gazadan geri dönmezdi” (İbn Kesir, El- Bidaye Ven-Nihaye).

Ali evladının pek çoğu felaketlere maruz kalmış ve sıkıntılı bir hayat yaşamışlardır. Bunun sebebi de iktidarın, onları kendilerine rakip ve saltanatları için tehlike görmesidir. Hz. Peygamber, ölüm döşeğindeyken Hz. Ali’nin, amcası Abbas ile yaptığı konuşmadan, halifeliğin kendi hakkı olduğuna inandığı anlaşılmaktadır. Amcası Abbas, kendisine “Ben Haşimoğulları’nın son demlerini bilirim. Resulullah bu hastalığından vefat eder. Biz yanına girip kendisinden sonra kimin yerine geçeceğini soralım. Eğer bize geçecekse bilelim. Başkasına geçecekse bize bırakmasını rica edelim” der. Hz. Ali, “Vallahi Resulullah’a sorduğumuzda şayet o kabul etmezse artık daha sonra hiç kimse bize bu mevkiyi vermez. Biz asla bir şey sormayalım” diye vecap verir. (İbn Sad, Tabakat: 2/245-247). Bundan dolayı olmalıdır ki Hz. Ali, Hz. Fatıma’nın vefatına kadar Hz. Ebubekir’e beyat etmedi. DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Ali evladı (1)

SORU: Hz. Ali’nin kaç kızı kaç oğlu var? Adları nedir? Kızları kimlerle evlenmiştir?

CEVAP: Hz. Ali’nin, Hz. Fatıma’dan iki veya üç oğlu, iki kızı olmuştur. Oğulları Hasan, Hüseyin ve küçükken ölen Muhsin, kızları Büyük Zeyneb ve Büyük Ümmü Gülsüm’dür. Ümmü Gülsüm Hz. Ömer’le evlenmiş ve Zeyd ile Rukıyye adlı iki çocuğu olmuştur (İbn Kesir, Musnedul-Faruk, 1/390).

Hizam kızı Ümmülbenin’den:

Abbas, Cafer, Abdullah ve Osman adında dört erkek çocuğu oldu. Bunlar, kardeşleri Hüseyin’le Kerbela’da öldürüldü. Abbas dışında hiçbirinin zürriyeti devam etmemiştir.

Mesud kızı Leyla’dan:

Ubeydullah ile Ebu Bekir adlı iki oğlu oldu. Bunlar da Kerbela’da kardeşleri Hz. Hüseyin’le beraber şehit edildi. Muhammed ibn Ömer, Ubeydullah adlı oğlunun Muhtar Sekafi tarafından öldürüldüğü kanaatindedir. Her ikisinin de soyu devam etmemiştir.

Umeys kızı Esma’dan:

Yahya ile Muhammed Asğar (veya Avn) doğmuş fakat bunların da soyu devam etmemiştir. Vakıdi’ye göre annesi cariye olan Muhammed Asğar, kardeşi Hüseyin’le birlikte Kerbela’da öldürülmüştür.

Rebia kızı Ümmü Habibe’den:

Ömer adlı oğlu ile Rukıyye adlı kızı doğmuştur. 85 yaşına kadar yaşayan Ömer, Ali mirasının yarısını almış ve Yenbu’da ölmüştür.

Ebul-As kızı Ümame’den:

Ortanca Muhammed doğmuştur.

Cafer kızı Havle’den:

Büyük Muhammed diye anılan Muhammed ibn Hanefiyye doğmuştur. Muhammed Hanefiyye Taif’te ölmüş, Hz. Abbas onun namazını kıldırmıştır.

Urve kızı Ümmü Said’den:

Ümmül-Hasan ile Büyük Remle doğmuştur.

İmruul-Kays kızı Muhayyat’tan:

İsmi bilinmeyen bir kız küçükken ölmüştür.

Fatıma’nın Muhsin adlı çocuğundan söz etmeyen İbn Hişam şu çocukların adını verir: Hasan, Hüseyin, Büyük Zeyneb, Büyük Ümmü Gülsüm, Muhammed ibn Hanefiyye (Büyük Muhammed), Ubeydullah, Ebubekir, Büyük Abbas, Osman, Büyük Cafer, Abdullah, Küçük Muhammed, Yahya, Avn, Büyük Ömer, Rukıyye, Ortanca Muhammed, Ümmül-Hasan, Büyük Remle, Ümmü Hani, Meymune, Küçük Zeyneb, Küçük Remle, Küçük Ümmü Gülsüm, Fatıma, Ümame, Hadice, Ümmül-Kiram, Ümmü Seleme, Ümmü Cafer, Cümane, Nefise. DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Vahye dayalı olmayan sözler

DÜNDEN DEVAM
Okurum Recep Akgümüş’ün, “Bir yazınızda Peygamberimizin, Hz. Ali’nin üç özelliğini övdüğünü belirtmiştiniz. Bu özellikler nelerdir? Hz. Ali’yi kim veya kimler şehit etti?” şeklindeki sorusunu önceki günkü ve dünkü yazılarımda cevaplamıştım. Okurumun, “Çörek otunun ölümden başka her şeye iyi geldiğine dair bir hadis var mı?” diye bir sorusu daha vardı. Bunu da bugünkü yazımda cevaplıyorum.

Çörek otuyla ilgili bu gibi rivayetler kesinlik belirten şeyler değildir. Peygamber’e nispet edilen bu tür sözlerin ona ait olduğu çok kuşkuludur. Onun sözü olsa bile bu, vahye dayalı bir söz değildir. Peygamber belki de çevreden öğrendiği bir sözü aktarmıştır. Buna göre çörek otunun her derde deva olması gerekmez. Bu ancak deney sonucu anlaşılır. Vahiy ürünü olmayan bu söz bir deneme ürünü de olmadığına göre çörek otunun mutlaka her derde deva olması gerekmez. Belki çörek otunun yararını belirtir ki zaten her bitki yararlıdır, her bitkinin ayrı bir özelliği vardır.

Cahiz, köpeklerin öldürülmesi hakkındaki bir hadis üzerine şunları söylüyor: “Belki de Peygamber, köpek hakkındaki bu sözü, başka insanların sözü olarak anlatmıştır. Belki de o gün, böyle söylenmesi gereken bir neden ortaya çıkmıştır. Sonra insanlar bu sözü söylemeyi gerektiren nedeni bırakıp, sözü kesin bir hüküm gibi anlatmışlardır. Belki de bu sözün baş tarafı da vardı. İşiten kimse, sadece sonunu duydu. Ya da Peygamberle bazı kişiler arasında bir olay geçmişti. Peygamber de olayla ilgili olarak böyle söyledi. Bütün bu varsayımlar mümkündür.”

Hadisçiler, ağırlıklarını senet eleştirisine vermişler, içeriği akıl süzgecinden geçirmemişlerdir. Bu konuda Ahmed Emin de Tirmizi’nin rivayet ettiği şu hadisi örnek vermiştir: “Allah’ın Elçisi buyurdu: Mantar menndendir. Suyu göze şifadır. Acve cennettendir. O da zehire karşı şifadır.” Bu hadisi rivayet edenler, mantarın göz hastalığını iyi ettiğini ya da acvenin (hurma türü) panzehir olduğunu denediler mi? Hayır. Bu tür sözlerin Peygamber sözü olduğu kuşku taşıdığı gibi hükme kanıt olacak gücü de yoktur. Çünkü hüküm olması için birçok deney yapmak lazımdır ki mantarın gerçekten ilaç olup olmadığı anlaşılsın.

Yazının devamı...

Hz. Ali’nin şehit edilişi

* DÜNDEN DEVAM

İbn Hacer Askalani, İsabe’de Peygamberimizin Hz. Ali hakkındaki övgülerinden bahsederken Hayber’in fethinde üç kez salladığı bayrağı Ali’ye verdiğini, baş tarafı Mekke müşriklerine ültimatom olan Bera’e Suresi inince “Bunu ancak benden olan biri tebliğ edebilir” diyerek sureyi duyurmak üzere Ali’yi görevlendirdiğini anlatır. Ayrıca Peygamberimizin onun hakkında “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır”, “Sen benden sonra her müminin velisisin” dediğini, mescide açılan kapıların hepsini kapatıp yalnız Ali’nin kapısını açık bıraktığını belirtir. Vahyin inmeye başlamasından son vahye kadar bütün Kur’ân’ın iniş aşamalarına tanık olan Hz. Ali, “Allah’ın kitabı hakkında bana sorun. Allah’a andolsun ki gece mi, gündüz mü indiğini bilmediğim hiçbir ayet yoktur” demiştir (el-İsabe: 2/509).

Hz. Ali’yi şehit eden, Haricilerden biridir. Bu kişi Murad kabilesine mensuptu. Hariciler, önce Hz. Ali’nin ordusuna dahildiler. Hz. Ali, Muaviye ile arasındaki savaşın durdurulması için hakem olayına razı olunca ordusu içinde bir grup ona karşı çıktı ve “Sen halifeliğinde tereddüt etmekle kafir oldun” deyip bir kenara çekilerek ayrı bir grup kurdular. Bunlar kendi kendilerine şu karara vardılar: “Müslümanların birbirine düşmesine sebep üç kişidir. Bunlar Kufe’de Ali, Şam’da Muaviye ve Mısır’da vali olan Amr ibn As’dır. Müslümanlar arasındaki kavgaları önlemek için bu üç kişinin ortadan kaldırılması gerekir.”

Bu üç kişiyi öldürmek üzere birer fedai seçtiler. Hz. Ali’yi öldürmek üzere Abdullah ibn Mülcem isimli bir bedbaht seçildi. Bu kişi kılıcını zehirlemişti. Hz. Ali sabah namazına giderken yolda veya mescidin içinde namaz kılarken zehirli kılıcıyla saldırıp başına bir kez vurdu. Katil yakalandı. Hz. Ali, oğlu Hasan’a “Hasan bak, eğer ben onun darbesinden ölürsem sen de ona bir darbe (bir kez) vur. Ama adamın burununu kulağını kesme çünkü Allah’ın Elçisi böyle bir şey yapmaktan men etmiştir” dedi. Hz. Ali’nin şehadetinin ardından İbn Mülcem de öldürüldü (Taberi, Tarih: 5/148-149). Muaviye’yi öldürmek üzere gelen kişi de ona kılıçla vurdu ama ölmedi. Amr ibn As ise o gün hasta olmuş, yerine namaz kıldırmak üzere başkasını görevlendirmişti. Onun katili de Amr ibn As sandığı o görevliyi öldürdü.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hz. Ali’nin meziyetleri

SORU: Bir yazınızda Peygamberimizin, Hz Ali’nin üç özelliğini övdüğünü belirtmiştiniz. Bunlar nelerdir? Hz. Ali’yi kim veya kimler şehit etti? Bir başka sorum ise şu: Çörek otunun ölümden başka her şeye iyi geldiğine dair bir hadis olduğunu duydum. Doğru mu? (Recep Akgümüş)

CEVAP: Hz. Peygamber, Tebuk Seferi’ne çıkarken Medine’de yerine vekil bıraktığı Hz. Ali, “Ya Resulallah, beni kadınlar ve çocuklarla birlikte geride mi bırakıyorsun?” demiş. Peygamberimiz buyurmuş ki: “Sen benim yanımda, Harun’un Musa yanındaki durumunda olmaya razı değil misin? Ancak (Harun da peygamberdi) benden sonra peygamber yoktur” (Müslim, Fadailus-Sahabe: b, 4, h. 30).

Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra iktidarı ele geçiren Muaviye, Ali ve evladına sövdürürdü. Ali’ye sövmesini emrettiği ve “Neden Ali’ye sövmüyorsun?” diye çıkıştığı Sad ibn Ebi Vakkas, üç meziyetten ötürü Ali’ye sövemeyeceğini söylemiş ve “Ali’deki üç meziyetten sadece birinin bende olmasını, kırmızı develer sahibi olmaktan daha çok isterim” demiştir. İşte Hz. Ali’deki üç meziyet:

“Bunlar benim ailemdir”

1- Allah’ın Elçisi Ali’ye dedi ki: “Sen benim yanımda, Harun’un, Musa yanındaki durumunda olmaya razı değil misin? Ancak benden sonra peygamber yoktur.”

2- Hayber Savaşı’nda fetih gecikince Allah’ın Elçisi, “Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki o Allah’ı ve Elçisi’ni sever, Allah ve Elçisi de onu sever. Allah onun eliyle fetih nasip edecektir” dedi ve bayrağı Ali’ye verdi. Peygamberimiz, “Bu bayrağı al, Allah fetih nasip edinceye kadar taşı” dedi. Ali’nin eliyle kalan kaleler fethedildi.

3- “Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden lanetle dua edelim de Allah’ın lanetini yalancıların üstüne atalım” (Al-i İmran: 61) ayeti indiği zaman Allah’ın Elçisi; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırıp “Allahım, bunlar benim ailemdir” buyurdu (Müslim, Fadailus-Sahabe, b. 4, h. 32).

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hadis rivayetleri kesinlik bildirmez

DÜNDEN DEVAM

Hadis rivayetleri kesinlik bildirmez. Çünkü hemen her konuda çelişkili ifadeler aktarılmıştır. İpek giymenin, altın takmanın haram olduğu yanında helal olduğu rivayetleri de vardır. Ayrıca Kur’ân’da Allah’tan başka hiç kimsenin hüküm koyma yetkisinin olmadığı vurgulanır:

- “De ki: Gördünüz mü Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerin bir kısmını haram ve bir kısmını helal yaptınız. De ki: Allah mı size böyle izin verdi yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” (Yunus: 59-60).

- “Yoksa onların kendilerine, Allah’ın izin vermediği din kuralı koyan ortaklar mı var? Eğer (bir süre fırsat verilmesi hakkında) karar olmasaydı derhal aralarında hüküm verilir(işleri bitirilir)di. Kuşkusuz zalimler için acı bir azap vardır” (Şûra: 21).

- “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesiyle şu helaldir şu haramdır demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar” (Nahl: 116).

- “De ki: Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti? De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır” (Araf: 32).

- “Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm, Allah’a aittir” (Şûra: 10).

- “Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir” (Enam: 57).

Allah, sınırı aşanları sevmez

Maide Suresi’nin 87-88’inci ayetlerinde, “87- Ey inananlar, Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez. 88- Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah’tan korkun” buyurulmaktadır.

Selman-i Farisi’nin anlattığına göre Allah’ın Elçisi, kendisine birtakım şeyler sormuş olanlara, şöyle cevap vermiştir: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldığı şeyler, haram da Allah’ın kitabında haram kıldığı şeylerdir. Allah’ın kitabında bildirmediği şeyler affettiklerindendir. Kendinizi zorlamayınız. Müslümanların içinde, suçu en büyük olan, bir helalin haram kılınmasına sebep olandır.” Hadisler, Kur’ân’ı açıklar ama onun yasaklarına artı yasaklar getirmez. Artı yasaklar getiren, hadis olamaz. Çünkü Kur’ân’a aykırıdır. Temel yasa Kur’ân’dır.

Yazının devamı...

Kur’ân’da yasak olan şey haramdır

SORU: Yemeğin sol elle yenmesi, erkeklerin altın takması ve ipek giymesi günah mı? Bir şeye günah diyebilmek için illa Kur’ân’da mı olması gerekiyor? (Naci Alankuş)

CEVAP: Kur’ân’da sol elle veya sağ elle yemek yemek diye bir şey yoktur. İnsan, organlarının hepsini yerinde kullanır. Bunun günahla sevapla ilgisi yoktur. Ancak Peygamberimiz mümkün olduğunca sağdan başlamayı tavsiye etmiştir. Bu bir davranış biçimidir, bir ilkedir. 14 asır önce sabun yoktu, su da kıttı. Hijyen açısından sol elin temizlik, taharet gibi yerlerde, ağza götürülecek yemek için de sağ elin kullanılması öğütlenmiştir.

Arapların o zamanlar yemeği avuçlarıyla ağızlarına götürdüklerini de unutmamak gerekir. Bu bakımdan taharet alınan elin iyice temizlenip mikroplardan arındırılmadan ağza götürülmesi sağlık açısından zararlıdır. Bundan dolayı sağ elle yemek yenilmesi uygun görülmüştür. Ama bunun günahla ilgisi yoktur. Mazeret dolayısıyla sol elle yemek yemek veya sol eli kullanmakta sakınca yoktur.

Çelişkili rivayetler

Kur’ân’da erkeklerin altın takması veya ipek kullanması yasaklanmamıştır. Tam tersine cennetliklerin altın bilezikler takacakları, ipek giysiler giyecekleri vurgulanır. “Allah, inanan ve iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Orada altın bilezikler ve inci(ler) takınırlar. Orada giysileri de ipektir”(Hac: 23),“Adn cennetleri... Oraya girerler. Orada altın bilezikler ve inci(ler) takınırlar. Orada giysileri de ipektir”(Fatır: 33).

Bazı hadislerde erkeklerin altın takmasının, ipek giymesinin yasaklandığı belirtilirken bazılarında ise Peygamber’in çeşitli sahabilerine ipek giyme, altın takma müsaadesi verdiği anlatılır. Böyle çelişkili rivayetlerle haram hükmü konamaz. Haram, Allah’ın kitabında haram olanlardır. Bu tür hadislerdeki ifadeler, o zaman altın ve ipeğin kıt olmasından ve ekonomik şartlardan kaynaklanan bir tavsiye niteliğindedir.

Nitekim Cafer-i Sadık üstten ipek giymiş, bunu kendisine yakıştırmayanlara “O zamanlar darlık vardı. Şimdi bunlar bol. Biz de emirlerimizin hoşuna gitsin diye bunları kullanıyoruz” demiştir. Bir şeye haram ve günah diyebilmek için kanaatime göre o şeyin Kur’ân’da yasaklanması gerekir. Çünkü Peygamberimiz,“Helal Allah’ın kitabında açıklanmıştır, haram da Allah’ın kitabında açıklanmıştır” buyurmuştur.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Hak, kuvvetlinin değil haklınındır

Maalesef hep gücü gasbetmiş olanların, yoksul ve zayıfları ezmelerinden ötürü “Hak kuvvetlinindir” sözü kabul görür oldu. Oysa insan ne kadar güçlü olsa da gerçekte zayıftır. Nice zorbalar vardır ki sonunda kendilerini hastalığın, ıstırabın ve ölümün pençesinden kurtaramamıştır. Sonunda yenik düşeceği belli olan faninin, kendinde güç vehmetmesi, bu yüzden zayıf görülenleri ezmeye kalkması değerini yükseltmez, tersine alçaltır. Çünkü kendisi görünürde güçlü, ezdikleri de güçsüz dahi olsa görünmezde işler tam tersinedir. Çünkü zayıf görülüp ezilenlerin yanında Allah vardır. Kimsenin ahı kimsede kalmaz. Alah’a ve ahirete inanan gücü Allah’tan bilir ve güçlünün yanında değil, daima hakkın yanında olur. İslâm’ın model insanlarından biri olan Hz. Ebubekir halife seçildiği gün şu konuşmayı yaptı:

“Ey insanlar, ben sizin en iyiniz olmamakla beraber sizin üzerinize yönetici seçildim. Şimdi ben iyi davranırsam bana yardım ediniz, kötü davranırsam beni düzeltiniz. Doğruluk emanet, yalancılık hıyanettir. İçinizde zayıf olanınız, Allah’ın izniyle hakkını kendisine iade edinceye kadar yanımda güçlüdür. İçinizde kuvvetli olanınız da Allah’ın izniyle üzerinde bulunan bir hakkı alıp hak sahibine verinceye kadar yanımda zayıftır. Allah yolunda cihadı bırakan bir toplumu Allah aşağılatır, fuhuşun yaygınlaştığı topluma Allah genel bela verir. Ben Allah’a ve Elçisi’ne itaat ettiğim sürece bana itaat ediniz. Ben Allah’a ve Elçisi’ne isyan edersem, bana itaat etmeniz gerekmez. Namaza kalkınız, Allah size acısın.”


Hadis Kur’ân’a uymalı

BİR okur diyor ki: “Allah kadınlardan başörtüsüz namazı kabul etmez” diye bir hadis duydum. Bu ne derece doğru?” Cevabım şudur: Bir hadisin doğruluk ölçütü Kur’ân’a uymasıdır. Kur’ân’da namaz kılan kadının örtünmesinden söz edilmez. Ancak kadının mahrem olmayan erkeklere ziynetlerini göstermemesi emredilir. Kur’ân’a uymayan hadis rivayetlerine güvenilemez. Allah’ın, kimin ibadetini kabul edip etmeyeceğini de kendisinden başka Peygamber de dahil hiç kimse bilemez. Kimse Allah’ın vekili değildir. Kur’ân’da Peygambere hitaben, “Sen onların üzerinde vekil değilsin” (Zümer: 41, Şûra: 6) buyurulmaktadır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.