Can çekişen Ortadoğu’yu anlamanın ipuçları
Irak, Amerikan işgaliyle beraber yaşamaya başladığı iç savaştan bir türlü çıkamadı; yine her gün onlarca insan hayatını kaybediyor ancak haber bile olmuyor.
Suriye’deki iç savaş da bir süredir kanıksanmış durumda. Bunun yerine “Rojava” denilen ülkenin kuzey bölgelerinde Kürtler ile El Kaide ve ona yakın gruplar arasındaki çatışmalar daha fazla öne çıkıyor.
Mısır, askeri darbenin ardından adım adım iç savaşa sürükleniyor. Müslüman Kardeşler’in başını çektiği darbe karşıtı gösterilerle baş edemeyen askeri rejim katliam üzerine katliam yapıyor.
“İç savaş” denilince akla ilk gelen ülke olan Lübnan da Suriye’deki gelişmelere paralel olarak yeniden, ama bu sefer mezhep temelli bir iç savaşın esiri olacağa benziyor.
“Arap baharı”nın başladığı yer olan Tunus da peşpeşe gelen siyasi suikastler nedeniyle tam da yeni anayasasını yapmanın arifesinde istikrarsızlık riskiyle karşı karşıya...
Hep kaynayan bir kazan
Listeye Libya’yı, Bahreyn’i, tabii ki Filistin’i ve diğer ülkeleri de katabiliriz. Kısacası eskiden beri hep “kaynayan kazan” olarak tanımlanan Ortadoğu yine çok ciddi bir şekilde kaynıyor. Ama bu sefer, geçmiştekinden çok farklı, çok daha riskli bir durum söz konusu. Çünkü Ortadoğu’da varolan ezberler tamamen bozulmuş durumda: kimin, neden, kimin yanında olduğunu anlamak zor, bu birlikteliklerin ne kadar ve hangi şartlarda süreceğini kestirmek imkansız.
Örneğin Suriye’de karşı karşıya olan Rusya ile Suudi Arabistan, Mısır’da yan yana, askeri rejime destek veriyor. Suriye’de yan yana olan Suudi Arabistan ile Türkiye ise Mısır’da karşı karşıya. Bu tür örnekleri artırabiliriz çünkü Ortadoğu’da yaşanan gerginliklerin kiminde Kürt-Arap gibi etnik farklılıklar, kiminde Sünni-Şii gibi mezhep farklılıkları, kiminde Müslüman-Hıristiyan gibi dini farklılıklar rol oynuyor. Ayrıca Mısır’da olduğu gibi İslamcı hareketlerin de yorum farklılıkları nedeniyle karşıt kamplarda yer aldıklarını; bazı ülkelerde yaşam tarzlarına müdahale endişelerinin de çatışmaları körüklediğini görüyoruz.
Stratejik kavgalar
Tabii bütün bunların ötesinde, Ortadoğu, esas olarak, tüm bu çelişkileri sonuna kadar sömüren, gerektiğinde bunları kışkırtan stratejik rekabetlerin kurbanı oluyor. Bunların başında hiç kuşkusuz, ABD başta olmak üzere Batı dünyasının büyük bir kısmının temel önceliği olan “İsrail’in güvenliği” geliyor. Ancak Ortadoğu’da son dönemde yaşanan her gelişmenin arkasında doğrudan ya da dolaylı olarak “İsrail parmağı” aramak (ve tabii bulmak) tek başına yeterli olmuyor.
İkinci olarak Tahran’ın başını çektiği “Şii uyanışı” ve bunun karşısına Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin “Sünni blok” çıkarma çabaları da örneğin Irak ve Suriye’de olup bitenleri anlamada bir yere kadar yardımcı oluyor ama yetmiyor. Örneğin İran yönetimi, Suriye muhalefetine destek verdiği için Mursi’ye hep mesafeliydi, ancak darbe ve özellikle katliamların ardından Mursi ve onu destekleyenlere destek mesajları yayınlayabildi.
Yükselen güç: Kürtler
Ortadoğu’daki çatışmaların bir diğer kaynağı da, toplumların özgürlük ve demokrasi talepleri. Butür arayışların bölgedeki otoriter ve totaliter yönetimleri epey ürküttüğü ortada. Örneğin Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin Mısır’daki askeri rejime kol kanat germelerinin temel nedeni bu korku olsa gerek.
Son olarak bölgeye her geçen gün daha fazla damgasını basan “Kürt uyanışı”na dikkat çekmek gerek. Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi dört önemli ülkeyi doğrudan ilgilendiren bu olgunun, bölgedeki dengelerin daha fazla altüst olmasına, ezberleri daha fazla bozulmasına katkıda bulunduğu ortada. Nüfus olarak en küçük Kürt topluluğunu oluşturan Suriye Kürtlerinin, El Kaide karşısında gösterdikleri duruşla ABD, Rusya, İran ve Türkiye tarafından ayrı ayrı muhatap alınmaları, Kürtlerin nihayet bölgede kendi ayakları üzerinde duran bağımsız bir aktör olduklarını gösteriyor.