Büyük çaresizlik
.
Vatan Haber
Dün Mısır’da yine katliam oldu. Bu üçüncü. Kahire sokaklarında, meydanlarında günlerdir askeri darbeye karşı tamamen barışçıl yöntemlerle direnen insanlara karşı yine devlet şiddeti uygulandı. Çok sayıda sivil hayatını kaybetti ve yaralandı; yüzlerce kişi gözaltına alındı. Meydanlar zorla boşaltıldı boşaltılmasına ama sorun çözülmedi. Çözüleceğe de benzemiyor ve Arap dünyasının kalbi olan Mısır hızla iç savaşa doğru sürükleniyor.
15 gün önce yaşanan ikinci katliamın ardından kaleme aldığım “Üç soruda katliam” başlıklı yazımın
(http://www.rusencakir.com/Uc-soruda-katliam/2070)
büyük ölçüde bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum. O yazının omurgasını koruyarak son katliama bakacak olursak önce yine “neden?” sorusu karşımıza çıkıyor.Her şeyden önce şunu söylememiz, tekrarlamamız şart: Askeri darbe ile katliam sözcükleri birbirlerine çok yakışıyorlar. Dünkü katliamın da yegâne sorumlusu Mısır’daki darbecilerdir. Devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin geri gelmesi için günlerini sokaklarda geçiren insanlara bu katliamların sorumluluğunu şu ya da bu ölçüde yüklemek ne mümkün ne de anlamlıdır.
İkinci olarak, daha önceki iki katliamın uluslararası toplulukta büyük tepkilere yol açmamış olması da darbecileri cesaretlendirmişe benziyor. Hatta Körfez ülkelerinin katliamların ardından askeri rejime cömert yardımlarda bulunduklarını biliyoruz. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bütün katliamlara rağmen Mısır ordusunu (olmayan) “demokrasinin garantörü” olarak göstermiş olduğunu da unutmayalım.
Üçüncü olarak, daha önceki katliamlar nedeniyle Mısır’daki darbecilerin toplumsal desteğinde belirgin bir azalma da görülmedi. Özellikle Mursi yanlısı medyaya getirilen yasaklar ve devletin, geri kalan medya kuruluşlarını tam bir dezenformasyon ve manipülasyon aracı olarak kullanmasıyla bütün katliamlar genel kamuoyuna bambaşka şekillerde aktarılabiliyor.
Dördüncü olarak, önemli liderlerinin tutuklu ya da aranıyor olması, yeterli uluslararası desteğe sahip olmamaları ve tecrübesizlik gibi nedenlerle başta Müslüman Kardeşler (İhvan) olmak üzere darbe karşıtı hareketler toplumsal destekleri fazla artıramadılar ve büyük ölçüde İslami hareketlerle sınırlı kaldılar. Bunun sonucunda gerek Mısır’da, gerekse de dünya çapında, yaşananların “darbeciler ve darbe karşıtları” değil de “İslamcılar ve sekülerler” arasında cereyan ettiği izlenimi oluştu. Bu da darbe karşıtlarının aleyhine sonuçlara yol açtı.
Çözümsüzlük sürüyor
Darbecilerin üçüncü kez katliama başvurmalarının esas nedeni çaresizlikleri. Çünkü değişik yollarla İhvan’ı “yenik bir şekilde” yeni sürece eklemeye çalıştılar ama onlar içeriden ve dışarıdan gelen onca baskı ve telkine rağmen buna yanaşmadılar. İhvan olmadan kalıcı bir çözüm üretmek de mümkün olmadığı için darbeciler her seferinde bildikleri tek şeye, silaha ve katliama başvurdular, böyle giderse başvurmaya da devam edecekler. Buna karşılık darbe karşıtlarının da barışçıl yollarla direnmekten, dolayısıyla katliamlara açık olmaktan başka çareleri yok gibi gözüküyor.
İşte bu tıkanıklık hâli darbenin ilk anlarından itibaren Mısır’ı esir almış durumda. Burada yine şu kritik soru karşımıza çıkıyor: İhvan, darbecilerin zulmüne karşı silaha sarılır mı? Sanmıyorum. Peki barışçıl yöntemlerle askeri dize getirebilirler mi? Buna da pek ihtimal vermiyorum. Darbecilerin baskı, zulüm ve katliam yoluyla darbe karşıtlarını pes ettirebileceklerine hiç ihtimal vermiyorum.
Geriye ABD, AB ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere, uluslararası kamuoyunun askeri rejimi geri adım atmaya ikna etmesi seçeneği kalıyor ki maalesef bunun işaretlerini de, en azından şimdilik göremiyoruz.