Demokrasi ya da barış değil, iktidar için mücadele ediyorlar
.
Hiç kuşkusuz milat 7 Şubat 2012’de patlak veren MİT krizidir ancak, 2007 seçimlerinin ardından “askeri vesayet”e karşı şekillenmiş olan ve Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalar aracılığıyla giderek güçlenen siyasi ittifak çatırdamaya çok daha önce başlamıştı. Hatırlanacaktır, 2011 sonlarına doğru, yapılan onca tasfiye ve sindirmeye rağmen medyada hükümete yönelik çok sert eleştiriler geliyor ve gerek siyasi iktidar, gerekse onun medyadaki uzantıları ve destekçileri bunları savuşturamıyorlardı.
Hükümetlerin eleştirilmesi kuşkusuz sıradan bir olaydır ama burada sıra dışı olan, eleştiri sahiplerinin ciddi bir bölümünün, özellikle 2007 sonrası AKP hükümetiyle iyi ilişkiler içinde olması, hatta onu nerdeyse kayıtsız şartsız desteklemesiydi. İşte bu eleştiri furyası üzerine, 2012 yılının ilk günlerde şöyle yazmıştım: “Taraf olmayan bertaraf olur” şiarıyla, kendileriyle birlikte hareket etmeyen herkesi tasfiyeye koyulan ve bunda belirgin bir başarı elde eden söz konusu ittifakın bileşenleri, iktidar sahnesinde yalnız kalınca birbirleriyle mücadele etmeye başlamışa benziyorlar. (http://www.rusencakir.com/Taraflar-altust-oldu-daha-da-olacak/1651 )
Taraf’ın bölünmesi
Sonra malum, 7 Şubat günü MİT krizi patlak verdi ve ana bileşenleri AKP hükümeti ile Fethullah Gülen hareketi olan o koalisyonun çatırdamanın ötesinde dağılmakta olduğunu gördük. 7 Şubat’tan sonraki günlerde, AKP ve Gülen cemaatiyle organik ilişkileri bulunmayıp bu koalisyon içinde yer alanlar epey bocaladı. Çoğu MİT krizinin çözülmesini temenni edip aleni tavır almayı sürekli erteledi. Fakat bir aşamadan sonra krizin çözülmesinin, hatta aşılmasının imkânsız olduğunun berraklaşmasıyla gönülsüz saflaşmalara tanık olduk. Taraf Gazetesi’nin nerdeyse ortadan ikiye bölünmesi bunun en bariz örneğidir.
Bu örnek bize, Gülen cemaatine daha yakın duranların hükümeti demokrasi konusunda eleştirdiklerini, daha doğrusu Başbakan’ı otoriterleşmekle, “tek adam” olmaya çalışmakla suçladıklarını; siyasi iktidara yakın olanlarınsa her şeyin önüne “çözüm süreci”ni koyduklarını net bir şekilde gösteriyor. Diğer bir deyişle tartışmanın ekseninde barış ve demokrasi ikilemi var.
Taraf olmaya gerek yok
Daha doğrusu öyle gözüküyor. Şahsen bu mücadelede tarafların ana kaygılarının bir yanda demokratikleşme, diğer yanda barış olduğunu düşünmüyorum. Muhakkak taraflar bu arayışlarında ayrı ayrı samimi olabilirler ama olayın esasında bir iktidar mücadelesi olduğu, demokrasi, barış gibi kavramların/değerlerin bu mücadele sürecinde araçsallaştırıldıkları kanısındayım.
Her iki tarafın demokrasi ve barış iddialarındaki sorunları/çelişkileri ortaya serecek yakın geçmişten nice örnek bulabiliriz. Gerek yok. En azından şimdilik. Ancak şunu vurgulamak da elzem: Dün, yani 2007 sonrası süreçte hep birlikte, kendileriyle birlikte hareket etmeyenlere yönelik dezenformasyon, karalama, ihbar vb. kampanyaları düzenleyenlerin, bugün, yollar ayrıldıktan sonra kendilerine yönelik benzer kampanyalardan şikâyetçi olmaları son derece manidar.
AKP hükümeti ve Gülen cemaati arasında, kuşkusuz üçüncü şahıs ve grupların da katılımıyla süren ve daha da tırmanması ihtimali bulunan bu iktidar mücadelesinde illa bir tarafı tutmak zorunda mıyız? Üç yıl önce, farklı bir konuda yaşanan kavgada tavrımı “İktidar kavgasında tarafsız ama demokrasiden yana” (http://www.rusencakir.com/Iktidar-kavgasinda-tarafsiz-ama-demokrasiden-yana/1249 ) olarak tarif etmiştim. Bunu güncelleyerek “İktidar kavgasında tarafsız ama barış ve demokrasiden yana” diyebiliriz.
Bunun anlamı, “yesinler birbirlerini” diyerek var olan mücadeleyi keyifle seyretmek değil; tam tersine, olabildiğince bu sürece müdahil olup, tarafları, ayrı ayrı demokrasi ve barış savunuculuğu iddialarını sahiden hayata geçirmeye davet ve teşvik etmek olmalı.