Keşke Orhan Doğan sağ olsaydı
Kimbilir o sakallı polis memuru ne durumdadır. Halen yaşıyor mu, yaşıyorsa polisliği sürdürüyor mu, yoksa emekli mi oldu? Aslında başına ne gelip gelmediği değil önemli olan. Soru şu olmalı: Yaptığından gurur mu duyuyor, yoksa pişmanlık mı?
2 Mart 1994 günü TBMM bahçesinde, DEP Milletvekili Orhan Doğan’ın ensesinden bastırarak zorla otomobile bindiren polis memurundan söz ediyorum. Meğer o gün Doğan’ı gözaltına alan polisler yol boyunca kendisini silahlarının dipçik ve kabzalarını kullanarak tartaklamış, bir amirlerinin müdahalesinin ardından tacizlerini küfürlerle sürdürmüşler.
İşte o fotoğraf, Türkiye’de Kürt sorununun daha da derinleşip çözümsüz bir hal almasına epey yardımcı oldu. Tıpkı son dönemde plastik kelepçelerle sıraya dizilen DTP’li belediye başkanları, siyasetçiler fotoğrafı gibi.
Söz konusu polis memurunun akıbetini bilmiyoruz ancak Orhan Doğan’ı 29 Haziran 2007 günü genel seçimler öncesi Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde katıldığı bir toplantı sırasında geçirdiği kalp krizinin ardından kaybettik. Öldüğünde 52 yaşındaydı. Aslen avukattı ve hayatının 10 yılını cezaevinde geçirdi.
Erken gelen ölüm
Orhan Doğan’la Cizre, Diyarbakır, Ankara ve İstanbul’da defalarca karşılaştım. Yasal Kürt siyasi hareketi içinde en makul, hoş sohbet, samimi ve gerçekçi isimlerden biri, belki de birincisiydi. Birçok yol arkadaşının aksine, biz gazetecilere “casus” veya “düşman” gibi bakmaz, detaylı açıklamalarla bizleri bilgilendirmeye, kimi zaman ikna etmeye çalışırdı.
Doğan gibi birikimli, siyasi açıdan tecrübeli ve pozitif karakter özelliklerine sahip biri Kürt sorununun çözümünde kilit bir rol oynayabilirdi ama devletimiz onun 10 yılını gasp ederek buna izin vermedi. 2004’deki tahliyesinden sonra ortam çözüme daha elverişliydi. Nitekim Doğan, Leyla Zana ve diğer arkadaşlarıyla birlikte DTP’nin kuruluşuna öncülük etti fakat İmralı ve Kandil’in dayatmaları nedeniyle zamanla kendini geri çekti. Zaten bir süre sonra da hayatını kaybetti.
İki şaşırtıcı mülakat
İletişim Yayınları, kızı Ayşegül Doğan’ın derlediği bir kitapla Orhan Doğan’ı daha yakından tanımamıza katkıda bulunuyor. “Yarıda Kalan Hayat- Niv Jiyan” adlı kitapta Doğan’ın bazı TBMM konuşmaları, mahkemelerdeki savunmaları ile gazete ve televizyonlara vermiş olduğu mülakatlar bir araya getirilmiş.
Özellikle bu mülakatlardan çok şeyler öğreniyoruz. Doğan’ın Kürt ve buna bağlı olarak PKK sorunlarının çözümü için geliştirdiği birçok öneri ve yaklaşımın bugün de uygulanabilir olduğunu düşünüyorum.
Mülakatlar demişken; ülkemizin en önde gelen mülakatçılarından olan Nuriye Akman’ın Zaman, Neşe Düzel’inse Radikal gazeteleri için yapmış oldukları mülakatlardaki empati yokluğunun, barışın yerine çatışmanın dilinin öne çıkartılmasının son derece şaşırtıcı olduklarını ve medyanın kolaylıkla çözüm yerine çözümsüzlüğe hizmet edebildiğine örnek oluşturduklarını belirtmeden geçemeyeceğim.