Nazlı Ilıcak’ın sonunculuğu!
Çoğunuzun bildiği gibi bazı insanların kişisel kompleksleri ve buna bağlı olarak kendileriyle ve başkalarıyla kavgaları, kıskançlıkları hiç bitmez.. Bu tipler ne kadar sevimli görünmeye çalışsalar da gülümsediklerinde bile gözlerindeki, yüzlerindeki yalan, yapmacık, samimiyetsiz, itici ifadeyi fark edersiniz. Ve düşmanlık etmek istedikleri kişileri de hele sıkı bir rakip olduğunu biliyorlarsa bir sırtlan gibi uzaktan izler, fırsat bulduklarını sandıkları anda avlarının üstüne atılır, diş geçirmeye çalışırlar.. Yetersiz ama muhteris olmalarının etkisinde, beyinlerinin ve dahi diğer özelliklerinin yeterli olup olmadığına bakmadan..
Çoğu sırtlarını sağlam yerlere dayadıklarını (mesela yaptıkları ev davetlerine katılanlardan, aynı yolun yolcusu olanlardan filan destek alacaklarını) düşünerek “nasılsa sıyrılacaklarını” hesaplarlar, ölçüleri de yoktur bunların.. Benzerleri az değil, zaman zaman bana bulaştıklarında mecburen yazmışımdır bu nedenle, ölçüleri, sınırları yoktur, dikkat etmek gerekir, zekaları-bilgileri yetersiz kalıp köşeye sıkışınca belden aşağı vurmaya girişir, tartışma konusunu bile unutup özel yaşamlara, fiziki görüntünüze filan bağlamaya çalışırlar konuyu..
‘CADI’ KAZANI KAYNIYOR
Bana işlemez bu budalalıklar, zira “gerçekler” yeter onları benzetmeye.. Şimdi bu giriş kısmını bırakalım, asıl konuya gelelim. Onun gibilere köşemde yer vermek üzüyor beni ama Nazlı Ilıcak denen “cadı kazanı” bana bulaşmış.. Cadı Kazanı benim Star TV’de yaptığım programın karşısına son yıl ATV’de aynı saatlerde çıktığı programının adıydı ve ne yalan söyleyeyim bu ad “kazanı karıştırana” çok yakışmıştı doğrusu..
Birkaç hafta, benim daha önce davet ettiğim konukları aynen alarak ( başarının sadece konuklara bağlı olduğunu sanma hatası) ve böylece reyting yapacağını zannederek bu programı sürdürdü.. Ama işe bakın ki “Her Açıdan”-ın “en çok izlenen ilk 100” programda “ilk beş”e veya “ilk 10”a girdiği konuklarla “100’üncü” yani “sonuncu” olmayı bile başaramadı. Birkaç hafta sonra da başarısız programını kesiverdiler.
(Daha önce yaptığı diğer programların da ilk 100’e girmediğini yana yakıla bana anlattığı bile olmuştur. Ekranda “onu izlemek istemediğini” daha nasıl anlatsın millet?)
DARBE SEVEN YAZILAR
Bu yenilgiyi hazmedemediği için o günden sonra fırsat buldukça intikama yöneldi.. Örneğin “12 Eylül tartışması” yapılıyorsa o en ilkesiz şekilde ve en alakasız konulara saparak filan vuracağını sanıp kaçmayı böyle denedi. Baktı ki “darbe öven yazıları” ortaya çıkarılınca bu yolla olmuyor, Ümre’ye gidiyorum diye köşeyi günlerce kapattı.
ANKET YOKMUŞ!
Şimdi de; TRT’de bir programın “Bilkent, Boğaziçi, Koç, Marmara, İstanbul Üniversitesi gibi birçok üniversitenin öğrencileri arasında anket yaptıklarını ve benim ‘en beğenilen, ekranda en çok görmek istedikleri kadın yazar’ çıktığımı” bildirerek beni davet etmesi”ni konu yapma, aklınca beni yıpratacağını sanma hatasına düşmüş.
Neymiş efendim, “kendisine de söylemişler ama ‘sadece üç aday’ arasında seçim yapıldığı için ciddiye almamış ama çekime de gitmiş, meğer bana da söylemişler ama ben ciddiye aldığım için medya mahallesinde anlatılacak fıkraya dönüşmüş, TRT programı kaldırmış” ve daha neler.. Ben “kendimi hep üniversiteli hissederim, herhalde bu yüzden bana oy vermişlerdir” demişim vs. vs.. Kendine, mesleğine, meslektaşına saygısı olan önce yazıyı okur ama okumamış bile, kıskançlığının peşinde yuvarlanmış öylece..
Yazıda “Ben doğallığımı, içtenliğimi, heyecanımı kaybettirecek bir profesyonellik noktasına ulaşmayı hiç istemedim. Büyüklük, bilmişlik taslamadım. Halkın içinden geldim, onlardan biriyim ve hep öyle kalacağım. Bu nedenle o sevgili öğrenciler de bende ‘kendi duygularının yansımasını’ görüyorlar” demiştim. Ki bu gerçektir ve başka bir nedenle de yazabilirdim, o üniversitelerin hepsi hiç atlamadan her yıl eksik olmasınlar “öğrenciler sizi dinlemeyi çok istiyorlar, lütfen bizi kırmayın” diyerek konuşma yapmam için yazarlar, ararlar ama zaman bulup hiç birine katılamadım maalesef..
Öte yanda bu hanım “programı ve anketi yeterince ciddiye almış” ki çekime katılmış, bu bir.. İkincisi bana gönderilen anket istatistiğinde “sadece üç isim” yoktu, başka kadın yazarların da isimleri vardı ama onları üzmemek için yazmaya gerek görmedim. Nazlı Ilıcak’ın “yüzde 20”de kaldığı ise kesinlikle vardı. Benim dikkatim ve zekam (bu konuda tevazu gösteremeyeceğim) Hamfendi’den eksik olamayacağına göre “defalarca sordum, araştırdım, emin olmak için verileri istedim ve aldım” elbette.. Üçüncüsü; programa daha önce katılanlar listesinde kendisinin adı olmadığı gibi, benim katıldığım programda da “öğrencilerin bana oy verdiği” konuşuldu.
Gelelim son konuya, TRT programı kaldırmış.. Hiç şaşırmadım, akıllı okurlarımızın da şaşırmayacağını sanıyorum, zira bana bu anketten söz ettikleri anda “herhalde deneyimsizler, yoksa bu kanalın ‘tercih edeceği’, iktidarı hiç eleştirmeyen ve hatta partili gibi savunan isimler dışında biri ‘seçilse bile’ aramazlardı, bu program yayınlanmaz” diye düşünmüştüm zaten (Tansu Çiller döneminde de yaşandı benzer durumlar). Ayrıca Genel Müdür’ün yaptığı hataları da yazmış bir gazeteciyim ben, kim bilir programcılar nasıl pişman edilmiştir ama bunların hepsi kurum ile programının sorunları, beni ilgilendirmez.
TERCİH ORTADA ZATEN..
Gelelim sonuca.. Sanki karşılarında “tercih sıralamasında nerede olduğu belirsiz ve anketlere gerek duyan” biri var yanılgısında garipler.. Daha önce söyledim bunları, Nazlı Ilıcak’ın veya benzerlerinin “halkın ekranda en çok görmek istediği isimler” konusunda bir endişesi varsa az bir şey sabretsinler, ben nasılsa yeniden ekrana çıkacağım bir gün .. O gün geldiğinde veya istedikleri her anda, istedikleri her isimle karşı karşıya gelmeye hazırım. Kısacası; denemesi pek kolay, buyursunlar “er meydanı”na, ölçümleri de mümkünse yalnız Türkiye’de değil, Kanada, İngiltere, Almanya, Avustralya’da filan da yapsınlar.. Bu kez “birkaç haftaya” da gerek kalmaz söylemiş olayım, bir daha ağızlarına alamazlar bu tartışmayı. Ve.. Kesinlikle kendini övmek değil bu, yalnızca toplumun tercihini görmüş ve hala görüyor, biliyor olmaktır.. Kazan kaynatmıyor, milletvekili yapsınlar diye veya başka çıkarlar için parti yağcılığı yapmıyoruz biz, dürüst gazetecilik yapıyoruz, milletin özlemi de bu!
YAŞAYARAK GÖRDÜN YA!
Kendi yaşadığı deneyimle, “karşıma aynı saatte ve aynı konuklarla çıkıp sonuncu bile olamayarak” gördüğü halde ekranda kimin tercih edildiğini anlamamakta israr eden ve yenilgiye doymayan bu hanım yıllar önce Reha Muhtar’ın bir programına konuşmacı olarak katıldığımızda stüdyodaki konuklar onu yuhalayıp beni alkışladıkları için programın sonunda “Ruhat Mengi gelirken izleyicileri de beraberinde getirmiş” diyerek herkesi güldürmüştür. Şimdi destekçisi, aynı “klan”dan bazı isimler (kim oldukları da bellidir) Twitter’da, Facebook’ta faaliyete girişirler. Hadi rast gele, ötmenin sonu yok!
NOT; Sevgili okurlarım, meslektaşlarını TV’lerden hedef gösteren, diğer gazetecilerin cezaevinde olmasından bile mutluluk duyan (hava değişirse 180 derece dönüverir ama yanılmayın), başka insanların-ailelerin sıkıntısına zerre üzülmeyen, çıkarı için her şeyi yapabilecek, ilke tanımaz insanlara saygım yok benim, meslektaş kabul etmediğim için asgari saygıyı bile gösterme gereği duymuyorum, bağışlayın! Bu yenilgiye doymaz kişiyle hala aynı programa davet eden kanallar var, bir daha asla olmayacak bu!
Yazının başlığı ise kendisinin benimle ilgili yazısı “Ruhat Mengi’nin birinciliği” başlığı ile yazıldığı için seçildi (ne kadar doğru bir başlık seçtiğini yakında tekrar görecek sanıyorum), yoksa ben insanların sonunculuğunu yüze vuracak kadar kırıcı olmak istemem.