Bu Genelkurmay Başkanı ‘izinli’ mi?
Hem “asker siyasete karışmayacak, siyasi konularda görüş bildirmeyecek” deniyor ve sırf bunu gerçekleştirmek için yüzlerce asker ve kendi döneminde gayet dikkatli hareket etmiş olan eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ “işlenmemiş suçlara ait” iddialar gerekçe gösterilerek içeri tıkılıyor, hem de son Genelkurmay Başkanı dış politika kararlarıyla ilgili görüşünü göğsünü gere gere söylüyor. Ne iş? Necdet Özel Akçakale’de Ömer“Suriye’den atılan bombalarla eşi ve 3 çocuğunu kaybeden” Ömer Timuçin’i ziyaretinde (ortamın da duygusallığından yararlanarak, TSK için atılan sloganlardan gaza gelerek) pekala savaş çığırtkanlığı yaptı.
Türkiye’nin atılan bombalara yaptığı misillemeleri hatırlatarak “Gereken karşılığı verdik, zayiatları oldu” dedikten sonra.. Burası önemli, sanki “savaş”tan değil de “mahalle arasında yapılan bir oyun”dan söz eder ve bundan keyif alır gibi Orgeneral Kıvrıkoğlu’na “Tekrarı olursa şiddetlisini yaparız değil mi” diye soruyor. O da başını sallayarak onaylıyor..
ÖLMEMEYİ SAĞLAMAK..
Komedinin dik alası.. Sizin (hepinizin) göreviniz atılan bombalarla ölenler için taziyeye gitmek değil, her şeyden önce “o vatandaşların ölmemesini” sağlamak.. Buna yol açacak ortamlar yaratmaktan kaçınmak.. Ülkenin hiç ilgisi olmayan bir savaşa atlamasını önlemek.. Ve bunun için “hükümet üyeleriyle Genelkurmay yöneticilerinin bir araya geldiği, kararlar aldığı bir MGK” mevcut.. Orada ne karar alınmışsa (ve tabii Dışişleri Bakanı’nın müthiş politikasını da eklemeyi unutmayalım ama o bile kendi insiyatifiyle karar veriyor olamaz) Suriye’nin iç savaşının ortasına atıldık.
Esad (Esed dersek farklı mı oluyor) yönetiminden kurtulmak için faaliyet gösteren güçleri ülkemizde barındırıp savaşa göndermemiz nedeniyle o savaş bizim sınırımızın en yakınına çekildi. Kendi ilçelerimiz, vatandaşlarımız hatta Hatay topluca tehlike altına girdi. Kendileriyle hiç ilgisiz bir savaş nedeniyle evinde otururken hayatını kaybeden insanlarımız oldu. Ve şimdi Özel gülerek, kasılarak “daha da kötüsünü yaparız değil mi” diyor.
SAVAŞ PROPAGANDASI
Ne hakkınız var insanlara savaş, şiddet propagandası yapmaya? Yoksa zaten kararlaştırıldı da uçaklar bu nedenle mi indiriliyor (sanki bugüne kadar uçakları indirmişiz, aramışız gibi, ne taşıdıkları bizim derdimiz olmuş gibi), notalar veriliyor ve tansiyon yükseltiliyor? Halkın bu kahramanlık söylemleriyle savaşa hazırlanması ve tepki göstermemesi mi sağlanıyor?
Genelkurmay Başkanı madem ki “Başbakanlığın emrinde bir memur”dur (böyle söylenmişti) o zaman kendisinin görevi olmayan açıklamaları yapamaz değil mi? Fütursuzca yaptığına göre “onun özel izni mi var” sorusu çıkıyor ortaya..
SAVAŞ HAVASI
Genelkurmay Başkanı’nın bu sözü “acaba daha kötüsünü yaparız sözü ile ne kastetti” tartışmasını başlatmıştı ki dün Hatay’a 90 tanklık taburlar (250 tank) ve savaş uçakları gönderildi. Aynı gün sınıra yakın Hacıpaşa beldesinin karşısındaki Suriye kasabasının üstünde Suriye ordusuna ait helikopter görülünce Türkiye’den F-16 savaş uçakları kalktı.
Kısacası durup dururken, bir iç savaşa müdahil olarak kendimiz “Suriye ile savaş” noktasına geldik (Rusya ile İran da içinde) ve öyle görünüyor ki bu “tank-tüfek-savaş uçağı” muhabbeti, “o bize top attı, biz uçuş yaptık” muhabbeti de bu kışımızı alıp götürecek.
PKK SALDIRIYOR
Bu arada PKK’nın ne yapacağı, bu kaos ortamından nasıl yararlanacağı da ayrı bir hayati konu.. PKK Doğu’da, Güneydoğu’da saldırılarını sürdürüyor, askeri araçlara tuzak kuruyor. Şimdi artık askeri güç aynı anda birkaç cepheye bölünmek zorunda, Türkiye için durumun zorlaştığı ve Esad düşürülse bile Suriye’deki karmaşanın azalmayacağı gözden kaçacak gibi değil (Zaten Batı’nın işe karışmamasının bir nedeni de bu sonuncusu). Umalım da sonunda “kendi düşen ağlamaz” atasözü doğrulanmasın ve ABD’nin gazıyla biz de kendimizi kanlı bir savaşın göbeğinde bulmayalım, gencecik askerlerimizi terörden sonra bir de bu alakasız savaşta kaybetmeyelim.
Uzmanlar “TV’lerde gördüğümüz Suriye sokaklarına döneriz” diye uyarıyorlar, umalım da bu hiç gerçekleşmesin. Genelkurmay Başkanı da savaş gazı vermekten vazgeçsin. Sonunda en büyük sıkıntıyı gaz verdiği halk çekecek!
Mezhep savaşı mı?
Başlangıçta tüm dünya seyreder ve müdahale etmezken biz “yazıktır, Esad masum halkını katlediyor, buna seyirci kalamayız” diyerek bu iç savaşa müdahil olmuştuk, şimdi gerçeğin farklı olduğu anlaşıldı. Suriye’deki çatışmalar bir “Sünni- Şii” çekişmesi halinde sürüyor, Türkiye de “Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte” Sünni çatışmacılara destek veriyor. Ama bu arada El Kaide de bu grubun içinde ve Suriye’de onların attığı bombalarla çok sayıda insan öldü.
Ertuğrul Özkök’ün dünkü yazısını dehşetle okudum, son derece ürkütücü buldum ama şaşırmadım. Özkök yazısında Adana ve İstanbul’da Esad karşıtı grupların “operasyon” toplantıları yaptığı, bu toplantıları Türklerin veya Suriyeli direnişçilerin yönettiği, toplantılarda “direnişçilere dağıtılacak paraların veya silahların” konuşulduğu anlatılıyordu. Fransız “Le Figaro” ve İngiliz “Times” gazeteleri de bu bilgileri yazmışlar.
Bir kez daha görülüyor ki biz ülke olarak Ortadoğu’daki karmaşaya ve Suriye iç savaşına aktif olarak müdahale halindeyiz ve üstelik “yönetiyoruz” bile.. Durum buyken, savaşta kullanılacak para ve silahlar Türkiye’de kararlaştırılırken “silah var” diyerek ve sanki “savaşta kullanılacak silahlara karşıymışız havasında” Suriye’ye giden uçağı ne hakla indiriyoruz benim anlamadığım noktalardan biri de bu! Silaha destek veriyor, öldürmeye katkıda bulunuyorsak konuşmaya hakkımız olamaz!