NATO bizi korurmuş!
.
Sanki bugüne kadar el attıkları konularda büyük başarı kazanmış, hepsini kökten halledip çekilmiş gibi hala Türkiye’ye gaz vermiyorlar mı insanın kanına dokunuyor. ABD Türkiye’yi Suriye’deki iç savaşa kasten iterken ve biz de içine balıklama atlarken NATO’su da, Birleşmiş Milletler’i de, AB’si de hepsi bir kenara çekilip seyretti. ABD sadece “istediğim oluyor, benim yerime onlar bulaşsınlar, hem sonuçta desteklediğim Kürdistan olayı da daha çabuk gerçekleşir” diye ellerini ovuşturarak bekledi.
HERKES KAYGILI
Şimdi NATO “Gerektiğinde Türkiye’yi savunmak için planlarının hazır olduğunu” söylemiş. Kimse de çıkıp “Niye biz, tüm ülkeler yapsın gerekeni, biz de NATO başladıktan sonra kendimize düşen neyse yaparız” demiyor. Bu arada en deneyimli Ortadoğu uzmanları “Türkiye’nin bu savaşa tek başına müdahil olarak büyük hata yaptığını” söylemeye devam ediyorlar. İran Meclis Başkanı ise TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i arayarak “Türkiye ile Suriye arasında yaşanan gerginlikten kaygılı olduklarını, yardım etmeye hazır olduklarını” bildirdi. Kaygı “elle tutulur” halde yani..
DEMİRTAŞ’TAN BEKLENMEYEN
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise “Hükümetin bir yıldır Türkiye’yi Suriye’ye karşı savaşa hazırladığını, şimdi ise artık atılacak bombalarla savaşa girmenin an meselesi olduğunu (Hatay her gün aynı tehdit altında, bombalar düşmeye devam ediyor), gerçek bir savaş yaşanması halinde televizyonda gördüğümüz Suriye sokak manzaralarının Türkiye’de de yaşanacağını” söyleyerek “şakası yok bu işin, çocuk oyuncağı değil” demiş.
Böyle bir durumda PKK’nın “özerk bölge” hedefi yönünde çok daha kolay ilerleyebileceği bilindiği için doğrusu Demirtaş’ın bu konuşması, savaşa karşı çıkması oldukça şaşırtıcı.. Ama hemen arkasından “Suriye’de artık bir Kürt bölgesi bulunduğunu” söylemesi ve bunun da Türkiye’nin dış politikası nedeniyle olduğunu ima etmesi, “Türkiye’de de bir Kürdistan olduğunu” eklemesi “savaşa artık gerek bile kalmadığı” nı düşündüğü duygusu veriyor.
Kısacası, lamı cimi yok Suriye hatası başımıza yıllar sürecek ve ülkemizi de iyice karmaşaya sürükleyecek dertler açacak gibi görünüyor. Geç kalsak da hala ümitle bekliyorum, bu hatadan bir çıkış bulmalarını!
Savaş bitmez!
Neşe Düzel’in Pazartesi günü Taraf’ta “Ortadoğu, Suriye ve Türkiye’nin sınır bölgelerinde kamuoyu araştırması yapan İMPA’nın direktörü Dr. Kaan Dilek’le yaptığı röportaj çok güzel ve netti. Suriye krizi derinleştikçe, Türkiye Suriye’ye daha fazla doğrudan müdahil oldukça PKK’nın savaş alanlarını genişleteceğini, Suriye krizinin Türkiye’yi askeri ve istihbarat olarak zayıflattığını ve PKK’nın bunu kullandığını ve Suriye savaşının kolay kolay bitmeyeceğini anlatıyordu.
“Silahlı muhalefetin içinde Afganistan, Libya, Yemen ve Ürdün’den gelmiş El Kaide ile ilişkili cihadcı gruplar var. Biz bunlara destek verdik. Bunlar Hz. Zehra’nın türbesinin olduğu mahalleye girdiler, çocuk, kadın Şiilerin hepsini astılar (...) Suriye parçalanırsa Türkiye’yi de bütün halinde tutamazsınız.. Bir başka büyük tehlike; Suriye krizi derinleştikçe ve mezhep savaşı netleştikçe Şii silahlı gruplar Irak, İran ve Suriye üzerinden Türkiye’ye gelebilirler ve Türkiye’de operasyon yapabilirler. Unutmayın Hizbullah’ın bütün dünyada bağlantıları var” gibi önemli bilgiler vererek.
Ne demişler: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az!!
Twitter’da yokum, bilesiniz!
Önceki gün 25 yaşlarında bir tanıdığım genç bıyık altından gülerek sordu “Siz Twitter’da var mısınız” diye.. Kendimden emin bir şekilde ‘Yokum, Twitter için de, Facebook için de zamanım yok’ dedim ama aslında özel yazışmalardan, sürekli ve yakın iletişimden hoşlanmadığım için de hiç düşünmedim. Düşüncelerimi zaten burada yazıyorum, ne gerek var gibi..
Bu genç artık açıktan açığa gülerek bana “Hem de üç ayrı adreste varsınız, sizin ağzınızdan, fotoğraflarınızla birlikte yazıp duruyorlar” demesin mi? Bunların birinde tek kelime bile yazılmamış ama 2000 takipçisi varmış filan.. Hıncal’ın deyişiyle ‘Bre aman’ diye fırladım yerimden, hele bu devirde ne kadar yanlış, nasıl olur? Telefonundan hemen bularak sayfaları gösterdi de bana, garip, bana hiç benzemeyen yazışmalar.. Ben de hemen telefonuma sarıldım, orayı burayı arıyorum, acilen kaldırmak için neler yapılır araştırıyorum.
Daha önce de olmuştu, defalarca “Facebook ve Twitter’da olmadığımı, okurlarımın yanılmamasını” yazdım ama hiç bitmiyor, ne ayıp şey bu yahu? Nasıl bir utanmazlıktır, nasıl bir “boş gezenin boş kalfası” olmaktır, nasıl bir “pis kafa” eseridir ki adınızı, fotoğraflarınızı alıp uydura uydura yazıyorlar. Sonra da kurtulmak için sizin savcılığa başvurmanız veya usta bir internetçi aramanız gerekiyor. Doğrusu internetin bu kadar yanlış bir kullanıma, bu kadar kolaylıkla açık olması da ürkütücü..
Zarara uğratılanın hakkını araması zor ama uğratan özgürce at koşturuyor. Teknolojinin bu yanı nefretlik bence.. Duyduk duymadık demeyin, “o” veya “onlar” ben değilim!