Ayıplanacak bir yarış!
.
Artık herkesin bildiği “yüzlerce subaya toplam binlerce yıl hapis cezası” verilen Balyoz davası isimli davada haksız ve eksik şekilde yargılama yapıldığında toplum hemfikir.. Ve bunun “delillerin sonradan üretildiği ya da o tarihte yurt dışında görevli olan subaylara bile ceza verildiği” gibi somut göstergeleri de, karar verilirken “göz ardı edilen bilirkişi raporları” da ortada..
Durum böyle iken ve büyük bir çoğunluk “adil yargılama”dan, “adil yargılanma hakkı”ndan söz eder ve cezaları adil bulmazken.. AB diplomatları “Basılmamış kitabın toplatılması, gazetecilerin hapiste tutulması Türkiye’nin imajına ne kadar zarar veriyorsa Balyoz’da yapılan hukuk hataları da aynı derecede zarar veriyor” derken.. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün “Adil yargılama yapılmadığını söyleyemem” demesi elbette dikkat çeker.
SİZ NEDEN SORGULANMADINIZ?
Öncelikle akla ilk gelen; “Siz hukukçu musunuz ki binlerce sayfalık dosyalarda, bütün o açıklanan çelişkilerde, 2003’te mevcut olmayan sokakların veya kurumların adının iddianamelerde ‘varmış gibi’ kullanılmasında hiçbir hata yapılmadığını görüverdiniz? Nasıl oluyor da başkaları bu noktalarda ihmal ve yanlış olduğunda hemfikir iken ve Hükümet üyeleri bile ‘daha Yargıtay süreci var’ derken siz verilen ömürlük hapis cezalarından memnun oluveriyorsunuz” sorusu olur.
Arkasından “sizin de sorgulanmadığınız, aynı mahkemede silah arkadaşlarınızın gözüne bakarak soruları cevaplamadığınız bir yargılama sonunda verilen kararı nasıl adil buluyorsunuz” sorusu gelir.
EN KAHRAMAN KİM?
Şimdi de bakalım dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Hilmi Özkök’ün “Ben 2’nci derece sorumluyum. Asıl sorumlu o” dediği Aytaç Yalman Akşam gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya ne demiş. Bunca yıldır “zamanı gelince konuşacağım, benim de söyleyeceklerim var” diye topluma söz veren ama konuşmayan Yalman şimdi Hilmi Özkök için “darbe girişimini o önledi” denmesine pek bozularak konuşmuş.
“Türk ordusu tek kişi değildir. Tek Genelkurmay Başkanı da değildir” demiş..
“Ucuz kahramanlık kimseye yakışmaz” demiş..
HOROZ NE ZAMAN ÖTECEK?
“Türk ordusu Kara Kuvvetleri Komutanlığı’dır, Hilmi Paşa’nın kaç tane tankı, tüfeği vardı ki” demiş.
İsmail Küçükkaya ısrarla “darbeyi siz mi önlediniz” diye sorunca “Ben demiyorum, iddianame öyle diyor. ‘Darbeyi Aytaç Yalman önlemiştir’ diyor” cevabını vermiş. Vee, ve iyice “pes yani” dedirten cümleyi eklemiş;
“Erken öten horozun kafasını keserler, zamanı gelince konuşurum, bizim de kafamız gitmesin” ..
Şimdi bu ilkinin konuşmalarına bakınca aralarında bir “kahramanlık yarışı” olduğunu görüyoruz.. Her ikisi de “bir darbe hazırlığı yapılmış, kendileri ne olup bittiğini biliyormuş ama zamanı gelmediği için konuşmamışlar ama darbe girişimini de önlemişler” havasını yansıtıyorlar..
İşin ilginç tarafı Özkök aynı zamanda “seminerden ben sorumlu değildim, 1’inci derecede sorumlu Kara Kuvvetleri Komutanıdır” derken, Yalman da “Ben o seminerde konuşulanları 2010’da öğrendim” diyor.. Yani aslında ne dediklerine, diyeceklerine karar veremiyorlar, hem gayet iyi biliyor havadalar, hem “işin içinden sıyrılma” havasındalar.. Tam da didik didik sorgulanması gereken bir tablo var ortada....
Bir çelişki daha.. Emin Çölaşan’a yazdığı mektupta Aytaç Yalman “Söz konusu senaryo emrime aykırı olarak icra edilmiştir” diyor. Ortada Kara Kuvvetleri Komutanı’nın bir emri var, seminer buna aykırı icra edilmiş, sağır sultan bile duymuş ama Komutan bunu 7 yıl sonra mı duyuyor, nasıl iş bu? Eğer durum böyleyse kendisi “darbe girişimini” nasıl önlemiş oluyor?
ORDU ‘KKK’ DEMEK İSE..
Türk ordusu Yalman’ın dediği gibi “Kara Kuvvetleri Komutanlığı demek” ise orduda “söz konusu senaryoyu emrine aykırı icra edenler”in sorumluluğu kendisine ait demek değil midir? Övünmeye gelince bu laflar söyleniyor, sorumluluk almaya gelince “Ben çok sonra öğrendim” veya “asıl sorumlu ben değilim, o” filan..
Hem “iddianame darbeyi Yalman önledi diyor” sözü, hem “ama ben 2010’da duydum”.. Dinleyenleri mi salak zannediyorlar, yoksa söylediklerini mi hemen unutuyorlar belli değil.
ŞÜPHELENSEYDİ..
Hilmi Özkök son olarak Koramiral Kadir Sağdıç’ın eşine “Gazeteler sözlerimi çarpıtıyor. Şüphelenseydim o zaman soruşturma açtırırdım, söylenenleri avukatlarımla düzelttireceğim” demiş. (Cumhuriyet gazetesi, Ali Açar’ın haberi). Acaba hangi sözünü, kim çarpıttı merak ediyor insan, malum sıkışınca basına vurma modası var ya..
BİLDİĞİNİ YARGIYA AÇIKLAMALI
Görüldüğü gibi ne dedikleri belli değil, bir gün bir güne uymuyor.. Neden bu ifadeleri cezaların verildiği mahkemede alınmıyor, şimdi daha da çok merak konusu.. Örneğin Yalman’ın “Konuşmamakla kimseyi üzmemeyi tercih ettim.. Zamanı gelince konuşacağım, şimdi vereceğim ifade ve açıklamalarla bazı kişilerin üzülmesini istemem” sözleri.. “Erken öten horozun kafasını keserler, zamanı gelince konuşurum, bizim de kafamız gitmesin” sözleri yüzlerce kişinin hayatının söz konusu olduğu bir dava için son derece anlamsız, keyfi sözlerdir.
Ne demek “zamanı gelince”? Kendi komutasındaki askerler 18-20 yıl hapse mahkum edilmişken zamanı gelmemişse neyi bekliyor? Ne demek “bizim de kafamız gitmesin”, kendisini de hapsedebilecekleri bir bilgiye sahip de ondan susuyor gibi nasıl bir konuşma bu? “Birileri üzülecek” diye bildiklerini yargıdan saklama hakkına sahip midir?
Ayrıca Özkök’ün hem “adil bir yargılama yapılmadığını söyleyemem” demesi, yani bir anlamda “bu kadar ağır cezaları hak ettiklerini” ima etmesi, hem de “şüphelenseydim o zaman soruşturma açtırırdım” demesi yargı tarafından sorgulanmalı değil midir?
Tam bir bilmece var ortada, hem de en zeki kişilerin bile içinden zor çıkacağı kadar çapraşık bir bilmece.. Ben “yalan söylemek için bile çok zeki olmak gerekir” sözüne inanırım, maazallah yakalanıverir insan, bu bilmece de aynen öyle işte, pek düz gitmiyor, zeki olanlar çözecek!
Babalık ve kocalık hakkı!
Balyoz kararları verildikten sonra “saplanan bıçağı kanırtmak gibi” arkasından “babalık ve kocalık haklarından men etme, eşleri isterse hemen boşanabilir” benzeri laflar da söylendi biliyorsunuz. Son derece rahatsız edici ve kulağa gereksiz gelen sözler..
Hatta birçok kişi “daha önce neden bunları hiç duymadık, daha çok can yakmak için mi söylendi” dedi.. Çoğu kadın olan hukukçularla bu konuyu konuştum, hepsi de kızgındı..
BU YASA KALKTI
Bu TCK maddesinin “suç tarihi olduğu söylenen 2003’te geçerli olmasının anlam ifade etmediğini, hüküm tarihinde kaldırılmış olduğunu” söylediler. En önemlisi de “İki yasa arasında çelişki varsa sanık lehine olan yasanın kullanılması”.. Bunun “evrensel hukuk kuralı” olduğunu ve “Türkiye’deki ceza davalarında uygulandığını” özellikle vurguluyorlar. Peki bütün avukatların bildiğini acaba Balyoz davası hakimleri nasıl bilmez? Garip değil mi?