Şampiy10
Magazin
Gündem

HDP için baraj ‘samimiyet’

“Bir elinde kalaşnikof, diğer eliyle halay çekilmez. HDP eğer samimi olursa, barajı aşma şansı çok daha yüksek olur.”

Bu iki cümle Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a ait.

***

Hafta sonunu, Numan Kurtulmuş ile beraber Hollanda ve Almanya’da geçirdik.

Cuma Lahey, Amsterdam, Cumartesi Heidelberg, Mannheim, Pazar da Köln ve Dortmund.

Kurtulmuş bu şehirlerde yaşayan Türkler ile buluştu. Gündeminde hem yaklaşan seçimler vardı hem de Avrupa’daki vatandaşlarımızın çözüm bekleyen sorunları.

Ve tabii Türkiye’nin sıcak gündemi...

Oradan başlayalım...

Ekonomi

- Türkiye’nin ekonomide; finans, bankacılık ve bütçe disiplini başlıklarında hayata geçmiş bütün reformları koruyarak, reel ekonomiyi ve istihdamı baz alan yeni bir faza geçmesi kaçınılmazdır.

- Sayın Başbakanımızın açıkladığı 25 dönüşüm programı da bu amaca matuftur. Ciddi bir ekonomik programa ihtiyaç var. Bunun için de Türkiye’nin önümüzdeki 4 yılda, yıllık asgari yüzde 5 büyümeyi gerçekleştirmesi zorunludur.

- Birileri bunu istemiyor ve bize diyor ki, ‘büyü-me’ ekonomisi uygulayın, ‘kalkın-ma’ ekonomisi uygulayın. Türkiye’nin temel meselesi budur. Eğer Türkiye bunu yapamazsa orta gelir tuzağına düşmesi kaçınılmazdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın dikkat çektiği risk burasıdır. Etkin bir büyümeye ihtiyaç var.

Başkanlık sistemi

- 12 Eylül rejiminin kurduğu sistem, yasama yürütme yargıyı ayrı tutmuş ancak bunları parçalamıştır. Bunların hepsini layüsel kontrol eden Cumhurbaşkanı mevcuttur.

- Diktatörlüğe yol açabilecek bir cumhurbaşkanlığı sistemi asıl şu anda mevcut olandır.

- Bizim çok etkin bir yürütmeye kavuşmamız lazım. Bu etkin yürütmenin ana unsurlarından birisi başkanlık sistemidir. Etkin, tanımlanmış, bugünkü cumhurbaşkanlığı sisteminden çok farklı. Sistemin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için devletin bütün kurum ve kuruluşlarının, idari ve mali bütün iş ve işlemlerinin denetlenebildiği bir mekanizma.

- Kamu yönetimi reformu, yerel yönetimler reformu, katılımcı sivil Anayasa, katılımcı demokrasi, düşürmüş ya da sıfırlamış seçim barajı, Meclis İçtüzüğü, Siyasi Partiler Yasası... Bütün bunlarla birlikte etkin yürütmeyi hedeflemiş bir başkanlık sistemi.

- Eski sistemle buraya kadar. Eğer bunları yapamazsak Türkiye o 70’li yılların Türkiyesine döner.

Çözüm süreci ve HDP

- Ben bugünkü havaya rağmen umudumu kaybetmedim. Bu sosyolojik bir gerçektir, her kim ki buna aykırı hareket eder, her kim ki silaha sarılır, millet hesabını sorar. Fakat maalesef akamete uğratmak için birileri çalışıyor.

- Hiç kimse çözüm sürecini siyasi polemiğin bir konusu, bir seçim malzemesi haline getirmesin.

- Eğer CHP, MHP, zamanında dar ya da daraltılmış bölge sistemine tamam demiş olsaydı, baraj meselesi çözülmüş olacaktı. Bugün, “HDP aşar mı aşmaz mı” diye bir konu olmayacaktı. Şimdi barajı aşmanın siyasi bir argümanı olarak dili sertleştirmek, çözüm sürecine zarar vermek gibi bir anlayış da olmayacaktı. Halkın yüzde 70’inin destek verdiği bir süreç mutlaka başarıyla sonuçlanacaktır.

- Bir elinde kalaşnikof, diğeriyle halay çekilmez. Silahların tetiğinden eli çekmeden barışın dilini hakim kılmak mümkün değildir.

- Önümüzdeki 10 yılın çatışması, barış ve düzen yanlıları ile savaş ve çatışma yanlıları arasında olacaktır.

- Barışa yaklaştıkça elinde silah olanların gücü azalır, sözü olanların gücü artır. HDP’nin sözünü artırması lazım.

- HDP eğer samimi olursa barajı aşma konusunda çok daha şansı olur. Sayın Demirtaş’ın da, HDP sözcülerinin de nasıl yol almaları gerektiğinin işareti, Cumhurbaşkanlığı seçimidir. 10 Ağustos’ta durdukları nokta ve aldıkları sonuç ortada. Ama bu işi hâlâ sokakta aramakta ısrar ederlerse kaybederler.

***

NOT: Hollanda ve Almanya’da yaşayan Türkler ile ilgili yazacağım ilginç ve önemli konular var. Bu hafta boyunca devam...

Yazının devamı...

‘Yeni Anayasa’ gündemini ‘eski tartışmalar’ bekliyor

“Demokratik bir sistem öngörüyoruz, bu tartışmasız... Ve bunun üzerine oturacak bir hükümet modeli olarak da başkanlık sistemini daha yararlı görüyoruz. Ama bakın, demokratik sistemin esasları içinde bir başkanlık sistemi.”

Bu sözler, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hukukçu kurmaylarından Osman Can’a ait.

İktidar partisinin seçim beyannamesi ile 2023 Sözleşmesi’nde, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ve başkanlık sistemi konularında Can’ın açıklamalarını dün bu köşeden aktarmıştım.

Başkanlık sistemi için, malûm, Anayasa değişikliği gerekiyor.

Ak Parti’nin, bu konudaki projeksiyonlarını da sordum Osman Can’a.

Artık kimsenin mazereti olmayacak

- Seçimin sonunda ortaya çıkacak Meclis aritmetiği, partinizin Anayasa’yı tek başına değiştirmesine, dolayısıyla da başkanlık sistemini getirmenize imkân vermezse... O zaman ne olacak?

- Biz her halükârda, yani Meclis aritmetiği nasıl olursa olsun, yeni Anayasa meselesini Türkiye’nin en önemli önceliği olarak görüyoruz. Meclis aritmetiği buna tek başına imkân vermiyorsa, diğer partilerle uzlaşı içerisinde bunu yaparız.

- Daha önce denendi ama olmadı...

- Ama bakın bu, Ak Parti’nin meselesi değil. Anayasa meselesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesi. Bütün partilerin meselesi. Bu, Türkiye’nin bizden beklediği bir sorumluluk. Bu sorumluluğun gereğini biz yerine getireceğiz, diğer partilerin de yerine getirmesini bekleyeceğiz. Biz bunun için uğraşacağız.

- Benzer ifadeleri sonuna geldiğimiz yasama döneminde de çok duyduk; siz de biliyorsunuz. Bu dönem sizce ne değişecek ki, Meclis bu defa yeni bir Anayasa oluşturmayı başarabilsin?

- Bence şu... Bizim gibi, diğer bütün siyasi partiler de, mevcut Anayasa ile yürünemeyeceğini görüyor. Bir önceki Meclis Uzlaşma Komisyonu çalışmalarında bir yöntem sorunu yaşandığını da anlamış vaziyetteler. Ayrıca bir yöntem sorunu olduğunun anlaşıldığı andan sonra da zaten yeni bir Anayasa yapabilecek yeterli süre de kalmamıştı. Önce yerel seçim, ardından Cumhurbaşkanlığı seçimi... Yani bir zaman sıkıntısı da doğmuştu. Şimdi ise 7 Haziran 2015’ten sonra 4 yıllık bir periyot var. Artık kimsenin herhangi bir mazereti yok. Ve bu yüzden de bu defa olabileceğini düşünüyorum ben.

***

Osman Can’ın bu iyimser yaklaşımına katılmayı kim istemez?

Ama bugünden bakıldığında, ‘yeni Anayasa’ gündemine ‘eski tartışmalar’ın şekil vereceğini tahmin etmek güç değil. Parlamento’daki sandalye dağılımı nasıl olacak henüz bilmiyoruz. Dolayısıyla müstakbel hükümetin yapısını da...

Ama bir şeyi kesin olarak biliyoruz. O da şu:

Ak Parti’nin ‘yeni Anayasa’ önerisi, ‘başkanlık sistemi’ne geçişi öngörüyor.

Diğer partiler de - Ak Parti aksini söylüyor olsa da - ‘başkanlık sistemi’ni Recep Tayyip Erdoğan özelinde değerlendiriyor.

Durum böyle olunca, Ankara’nın yeni Anayasa gündemine bıraktığı yerden devam edeceği daha şimdiden belli.

Yazının devamı...

İki önemli noktada net ifadeler

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun dün kamuoyu ile paylaştığı ve hemen tartışılmaya başlanan Seçim Beyannamesi ve 2023 Sözleşmesi’nin iki önemli başlığını, partinin hukukçu kurmaylarından Osman Can ile konuştum.

İstanbul adaylarından genç ve yeni politikacı Can’ın ismini yeni dönemde çok daha sık duyacağımıza şüphe yok. Osman Can, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi’nin eski raportörlerinden.

Bireysel başvuru hakkından vazgeçilmesi söz konusu değil

- Seçim beyannamenizde yer alan, “Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesi’ne getirdiği aşırı iş yükünün, mahkemenin işlevselliğine zarar verme ihtimali karşısında bu uygulamayı gözden geçireceğiz” şeklindeki ifade, bu uygulamayı kaldıracağınız şeklinde yorumlandı. Öyle mi gerçekten?

- Her şeyi sanal bir illüzyon içinde yeniden yorumlayıp o şekle sokmak konusunda çok mahir insanlar var piyasada. Başkanlık sistemi konusunda yaratılan illüzyon gibi burada da aynı şey söz konusu. Böyle bir şey yok.

- Başkanlık sistemi konusunu da birazdan soracağım zaten... Peki böyle bir şey yoksa, var olan nedir?

- Bireysel başvuru, şu an Anayasa Mahkemesi’ni çalışamaz hâle getirmiş durumda. Mahkeme’den de bu yönde bazı görüşler var. Bu konunun yasal değişikliklerle yeniden tasarlanması yönünde. Biz de bu konuyu yeniden gözden geçirileceği, gerekli düzenlemelerin yapılacağı konusunda beyannameye bir ifade koyduk.

- Yani bireysel başvuru hakkının kaldırılması gibi bir durum yok öyle mi?

- Öyle şey olur mu ! Bireysel başvuru Anayasa Mahkemesi’ni tarihinde ilk defa Anayasa Mahkemesi hâline getiren uygulama.

- Neler olabilir peki bu yeniden tasarlamanın içinde?

- Şu görüşler var mesela... Anayasa Mahkemesi bünyesinde ama bir İnsan Hakları Mahkemesi gibi çalışacak bir heyet ya da bir daire olsun gibi... Yani böyle bir mahkeme statüsünde çalışacak bir yapı olsun, bireysel başvuru işini o yapı sürdürürken, Anayasa Mahkemesi’nin diğer üyeleri de diğer işleri yapsınlar gibi. Biz bütün bunların tartışılması gerektiğini düşündük. Olay bu. Ama bireysel başvuru, Türk hukuk sisteminin en önemli yeniliklerinden bir tanesi. Dolayısıyla bundan vazgeçilmesi gibi bir durum söz konusu değil.

Başkanlık sistemi ile ilgili tartışmaları bitirdik

- Gelelim başkanlık sistemi konusuna... Beyanname ve sözleşmede yer alan ifadeler, “Başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan için isteniyor ya da dizayn ediliyor” eleştirilerine yanıt veriyor mu?

- Bakın... Demokratik denge denetimiyle güçlendirilmiş, güçlendirilmiş yerel yönetimlerle donatılmış, kendi içinde etkin bir yürütme, kendi içinde etkin bir yasama ama yasamanın yürütmeye, yürütmenin yasamaya karışmadığı, bizim pratik başkanlık sistemi dediğimiz model. Bu da, piyasadaki o illüzyonların hiçbir anlamının kalmadığını ortaya koyuyor.

- Bütün bunlar tamam ama tartışmayı biliyorsunuz...

- Biz çok açık koyduk sistemi ortaya. Burada Recep Tayyip Erdoğan ya da başka bir isim değil, ondan sonrası ve sonrası... Yani her kim gelecekse, kimin geldiğinden bağımsız olarak, rasyonel şekilde işleyecek, hukuku, özgürlükleri garantileyecek, iyi bir yasama politikası üretecek bir sistem analizi yaptık ve bunu oraya koyduk. Bunun bütün tartışmaları bitirmiş olması gerekiyor. Yok efendim yetkiler tek elde toplanacak vs... Bunların hepsi artık sanal tartışmalardır. Biz bütün bunların cevabını oraya koyuverdik, mesele bitmiştir.

Yazının devamı...

Ne şenlik ama!

Günlerdir Ağrı’da olan biteni konuşuyoruz.

11 Nisan 2015 Cumartesi günü, Diyadin İlçesi, Yukarıtütek Köyü’nde PKK’lı teröristler ile güvenlik güçleri arasında tam 14 saat süren çatışmayı...

Ve tabii yaşananın seçim sürecinde, siyasi gündeme yansımalarını...

HDP’nin iddialarını...

Hükümetin yanıtlarını...

Genelkurmay’ın açıklamalarını... CHP ve MHP’nin yorumlarını...

***

Şimdi...

4 askerin yaralandığı, 5 PKK’lının öldüğü olayın ülke gündeminde işgal ettiği yeri, üzerinde konuşulanları vs hepsini bir yana bırakın.

Tek bir şey soracağım...

***

Ağrı / Diyadin / Yukarıtütek Köyü’nde ne vardı o gün?

Bahar şenliği.

Pekiyi...

Bahar şenliğinin programında ne vardı mesela?

Ağaç dikme etkinliği.

Güzel...

Şimdi soruyorum...

Fidan dikilecek, türküler söylenecek, yiyilip içilecek, eğlenilecek bir ‘şenlik’ ortamında; kalaşnikofların, bixilerin, roketatarların, uçaksavarların ne işi vardı?

Önce bu çok basit soruya bir yanıt verin, sonra devamını konuşalım.

Bahar şenliği için, fidan dikmek için; mermiler, roketler, bombalar, uzun namlulu silahlar mıdır gereken?

Bölgeye gönderilen jandarma timlerine, önce ‘şenlik’ (!) alanındaki çadırdan ateş açılıyor. Çatışma böyle başlıyor.

Ateş altında kalan jandarma, takviye kuvvet istiyor. Çatışma bölgesine havadan taarruz helikopterleri, karadan da komando birlikleri sevk ediliyor.

Ve yaralıların tahliyesi amacıyla, ambulans helikopter...

***

Helikopterler çatışma bölgesine yaklaştığında, yerden havaya yoğun bir ateşe maruz kalıyorlar.

‘Şenlik’ (!) alanına hakim tepede uçaksavar mevzii ve roketatarlı PKK’lı grubunun bulunduğu da böylece ortaya çıkmış oluyor.

‘Hakim’deki bu mevziiden hem helikopterlere uçaksavar ve roket atışı yapılıyor hem de aşağıdaki çatışma alanına intikal eden komando timlerinin üzerine yoğun ateş açılıyor.

Hakim - mahkum dengesi, daha doğrusu dengesizliği yani... ‘Hakim’ noktadaki ağır silahlı terörist grubun, aşağıda yani ‘mahkum’da kalan güvenlik güçlerine yönelik saldırısı...

***

Önemli bir detay daha...

Çatışma noktasına inip yaralıları alan ambulans helikopter, bu işlemi ancak 7’inci denemesinde gerçekleştirebiliyor.

O helikopter, ilk altı girişiminde, hakim tepedeki Doçka uçaksavar mevziinden açılan ateş sebebiyle inemiyor.

Bu arada, sadece ambulans helikopter değil, silahlı Süper Kobralardan bazıları da isabet alıyor operasyon sırasında.

Günlerdir konuştuğumuz Ağrı’da yaşanan bu işte.

***

Dediğim gibi...

Olayın diğer bütün boyutları bir yana, arazide yaşanan bu.

O diğer bütün boyutları ayrıca konuşalım, tartışalım; sözüm yok. Ama önce bir yaşananı bilelim.

Yazının devamı...

Baş ‘Ağrı’sı...

Ağrı’da yaşananların ardından, Genelkurmay Başkanlığı, dün saat 10.00’da resmi internet sitesinden kısa bir açıklama yayınladı.

O açıklama şöyleydi:

“11 Nisan 2015 tarihinde Ağrı ili Diyadin ilçesi, Yukarıtütek köyü bölgesinde Bölücü Terör Örgütü mensubu teröristlerle çıkan çatışmada yaralanan dört personelimizin, havadan tahliyesi esnasında bölgeye gelen vatandaşlarımızın, yaralı personelimize yardımı takdire şayan bulunmuş, vatandaşlarımızın Türk Askerine olan bağlılığının ve sevgisinin ne denli büyük olduğunu göstermiş, milletimizin birlik ve beraberliğinin güzel bir örneğini teşkil etmiştir. Vatandaşlarımıza teşekkür eder, sağlık ve mutluluk dolu güzel ve huzurlu günler dileriz.”

İkinci ve dikkat çekici açıklama

Bu açıklamadan birkaç saat sonra, saat 13.35’te; Anadolu Ajansı (AA), Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü’nün aynı konudaki demecini servise koydu.

Özkürkçü’nün, AA muhabirinin telefonda yönelttiği sorulara verdiği yanıtlar arasında altı çizilmesi gereken bölümler şunlar:

- Hizmet ettiğimiz vatandaşlarımızın hangi partiyi destekledikleri ya da hangi partiye üye oldukları TSK olarak icra ettiğimiz görevlerin mahiyetini etkilememektedir ve etkilemeyecektir.

- Olayın birkaç gün öncesinde, gerek istihbarat birimlerimizden bize, gerekse Ağrı Valiliği’ne gelen ihbarlar üzerine; Sayın Vali’nin talimatı ile ‘Bahar Şenlikleri’nde gerekli güvenlik tedbirlerini almak ve çıkabilecek olaylara karşı kamu güvenliğini sağlamak maksadıyla; Vali tarafından, asayiş ve kolluk kuvveti olan Jandarma unsurları görevlendirilmiştir.

- Güvenlik nedeniyle alınan bu önleyici tedbirin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgisi bulunmamaktadır. Ancak TSK olarak; yürütülen bu faaliyetin bir operasyon faaliyeti olmadığını, Jandarma unsurlarının çatışma çıkan bölgeye operasyon amacıyla gitmediklerini; bu tür tedbirlerin, düzenlenen bu ve benzeri kapsamdaki etkinliklere yönelik olarak ülkemizin her köşesinde aynı titizlikle uygulandığını da ifade etmekte yarar görüyoruz.

Benzer olaylar tekrarlanır mı?

TSK, Tuğgeneral Özkürkçü vasıtasıyla yaptığı bu açıklamayla; bir taraftan HDP’nin eleştirilerine yanıt verirken, diğer taraftan Ağrı Valiliği ile Jandarma’yı, dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’nı adres gösterdi.

Böylece ortaya da şu soru çıkmış oldu:

Durum böyle olduğuna göre, bütün bunlar neden Valilik ya da İçişleri Bakanlığı tarafından değil de TSK tarafından açıklanıyor?

Ve bir başka önemli soru:

Önümüzdeki haftalarda, bölgenin farklı noktalarında benzer şenlik ve festivaller düzenlenmesi, yeni baş’Ağrı’larına yol açar mı?

Ve 12.12 açıklaması

Gözden kaçmasın...

Genelkurmay Başkanlığı’ndan dün, ‘Ağrı gündemi dışında’bir açıklama daha yapıldı.

İnternet sitesine saat 12.12’de koyulan BA-15 / 15 nolu o açıklamada;

“(...) Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı emekli ve muvazzaf personeli ile ilgili olarak yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde, her zaman olduğu gibi bugün de hukuka ve yargı bağımsızlığına saygı çerçevesinde hareket edilmesine büyük bir hassasiyet gösterilmektedir.

Yargı’da devam etmekte olan soruşturma ve kovuşturmaların takibine devam edilmekte olup, yasalar çerçevesinde personelimizin kişilik haklarının korunması yönündeki gayretlerimiz sürdürülmektedir” ifadeleri yer aldı.

Sıcak ‘Ağrı gündemi’nin arasında, ilk anda, “Nereden çıktı” dedirten bu açıklamanın konusu sonradan netleşti.

Asker bu açıklamasıyla; Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk ve 28 Şubat gibi yargı süreçlerindeki tutumunun, ‘Adana’da MİT tırlarının durdurulması olayı’ ile ilgili olarak tutuklanan 17 muvazzaf personeli için de aynen geçerli olduğunu kayıtlara geçirdi.

Yazının devamı...

Pek sorulmayan sorular - 2

Aday listelerinin netleşmesiyle birlikte ortaya çıkan sorulara dün kaldığım yerden devam ediyorum.

Bu soruların özelliği, açıktan açığa pek fazla seslendirilmiyor olmaları...

**

Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP), Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran neden aday gösterilmedi? 24’üncü dönemin en aktif parlamenterlerinden, Meclis’in soru önergesi rekortmeni Oran’ın liste dışı kalmasında son dönemde hakkında çıkan - ve yalanladığı - haberlerin etkisi olabilir mi?

İktidar partisi içinde bir oylama yapılsa; çoğunluk, Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) barajı aşmasını mı ister, baraj altında ve dolayısıyla TBMM dışında kalmasını mı?

7 Haziran 2015 günü sandık başına gidecek olan seçmen; tercihini, partilerin aday listelerinde yer alan isimleri dikkate alarak mı belirleyecek, yoksa oyunun rengini partinin adı ve lideri mi tayin edecek?

Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) yeniden tek başına iktidar olursa, kurulacak olan hükümette, ‘dışarıdan bakan atanması’ formülü, partinin Meclis’te elde edeceği sandalye sayısına göre mi gündeme gelir?

CHP örgütündeki ‘etkin Alevi kadrolar’, aday listelerinin son hâlini alması aşamasında sürece doğrudan müdahil olup, listelerde bazı kritik yerdeki isimlerin son anda değişmesine ya da sıralamanın yeniden şekillenmesine sebep oldu mu?

Hangi parti adına olursa olsun; özellikle Güneydoğu Anadolu’dan Parlamento’ya gelecek olan milletvekillerinin; ‘feodal yapı’, ‘ağalık gerçeği’ ve ‘toprak reformu’ başlıklarındaki düşünceleri nelerdir ve kendilerinden bu konularda nasıl bir icraat beklenmelidir?

HDP’nin, “Baraj sınırındayız” söylemi, seçim gününe kadar sürdürülecek, stratejik bir siyaset taktiği mi? HDP’yi “Yüzde 9 - 9 buçuklardayız” şeklindeki açıklamalara iten, “Oy vereyim de barajı aşsınlar” diye düşünmesi muhtemel, kemik kitle dışındaki seçmeni yakalamak hedefi mi? HDP yönetimi, “Yüzde 11 - 12 bandındayız dersek, tabanımız dışındaki kesimler, ‘Nasılsa barajı aşıyorlar’ deyip oy vermekten vazgeçebilir” diye düşünüyor olabilir mi?

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, “Seçimden birinci parti olarak çıkmazsak görevi bırakırım” açıklaması, muhalefet partilerinin liderleri için de - kendi kriterlerine göre - geçerli mi? Yani Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Selahattin Demirtaş ve diğer genel başkanlar, “Partim şu oy oranının altında kalırsa görevden ayrılırım” gibi bir taahhütte bulunacak mı, bulunmalı mı?

Yeni oluşacak parlamentoda, en az bir yabancı dil (tam manasıyla) bilen milletvekili sayısı kaç olacak?

Seçimlere katılım oranı, oy dağılımı ve dolayısı ile HDP’nin baraj sınavı üzerinde belirleyici olur mu?

Yazının devamı...

Pek sorulmayan sorular

Engin Alan neden tekrar aday değil? O mu istemedi yoksa MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mi Alan’ı yeniden aday göstermeyi tercih etmedi?

Halkların Demokrasi Partisi’nde (HDP), 2 dönem kuralı 2 isim için uygulanmadı. Bu istisnai durum, misal, 3 dönem kuralının geçerli olduğu Ak Parti’de bazı isimler için söz konusu olsaydı, HDP’lilerin bu konudaki yorumu ne olurdu?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 8 Haziran’dan sonra Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında konuşmakta hâlâ kararlı mı?

Televizyon ekranları ve gazete sayfalarında sıkça seslendirilen, ‘HDP’nin yüzde 10 barajını aşacağı’ ya da ‘aşmak üzere’ olduğu yönündeki görüş, hangi ciddi kamuoyu araştırması ya da gerçekçi veriye dayanıyor?

Aday belirleme sürecinde bu konu üzerinde çok söz söyleyenler, şimdi iktidar partisinin listelerine bakıp, “Bu Tayyip Erdoğan’ın listesi” ya da “Bu Ahmet Davutoğlu’nun listesi” diyebilirler mi?

Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde ulaştığı sonuç, HDP’nin 7 Haziran’da elde edeceği oy oranı hakkında sağlıklı bir fikir verir mi? Bu karşılaştırma gerçekçi olur mu?

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Kemal Derviş angajmanı ne anlama geliyor? Kemal Derviş’in seçmen nezdinde bir karşılığı var mı? CHP adayları arasında, partinin iktidara gelmesi halinde, ekonomi yönetiminin başına geçecek kalibrede bir isim yok mu? Derviş, Türkiye’de aktif siyasette yer almayı, CHP’den milletvekili olmayı, ‘steril’ yapısını zedeleyecek bir durum olarak mı görüyor?

HDP’nin adayları arasında Öcalan’ın karşı çıktığı bir isim var mıdır? Diğer bir şekliyle, herhangi bir kişi, Öcalan’ın “Hayır” demesine rağmen HDP’nin listesine girebilir mi?

İktidar partisi, kendisine yakın bilinen gazetecilerin çoğunu neden seçilme ihtimali ‘yüzde 50 - 50’ olan sıralardan aday gösterdi? Buna karşılık Ana Muhalefet partisi, ideolojisini paylaşan gazetecilerin hemen hepsine neden seçilmeleri neredeyse garanti yer ve sıraları verdi?

Halihazırda Parlamento’da grubu bulunan siyasi partiler dışında herhangi başka bir parti Meclis’e girebilir gibi gözüküyor mu?

HDP’nin - yorumcuların çoğunun iddia ettiğinin aksine - barajı aşamaması ve Meclis dışında kalması halinde, çözüm süreci bu durumdan nasıl etkilenir? Ankara, İmralı ve Kandil ile temaslarını yine HDP’liler üzerinden mi yürütür?

Ak Parti, bu seçimden de tek başına iktidar olarak çıkarsa; şu anda hükümette yer alıp 3 dönem sınırlaması sebebiyle aday olamayanlardan, dışarıdan bakan olarak göreve devam edecek isimler olabilir mi?

CHP ile MHP’nin ortak cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, CHP’den değil MHP’den aday olmasını nasıl okumak gerekiyor?

Kılıçdaroğlu, İhsanoğlu ismini açıkladığı 16 Haziran 2014 tarihinde yaptığımız görüşmede, öneri sahibinin Bahçeli değil kendisi olduğunu söylemişti. ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-649199-yazar-yazisi-kilicdaroglu-chp-ye-genel-baskan-secmiyoruz-/ )

Bu durumda, CHP kendi önerdiği cumhurbaşkanı adayını neden listeye almayı düşünmedi? Yoksa CHP istedi ama İhsanoğlu mu MHP’yi tercih etti?

***

Yukarıdakiler, ‘nedense’ pek fazla gündeme taşınmayan sorular. Seslendirilmek onların da hakkı diye düşündüm...

Yazının devamı...

Adaylara küçük bir sınav

Sayın milletvekili adayları, aranızdan bazıları, 8 Haziran 2015 itibariyle Parlamento’da yer alacaksınız.

Üyesi olmak için yarıştığınız Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) internet sitesinde, ana sayfada küçük bir bölüm var. Başlığı, “Yasama Testi”. ( http://www.tbmm.gov.tr/yasamatesti.htm )

Ankara’ya doğru yola çıkmadan bir bakın bakalım. Durumunuz nedir bir görün...

İşte o kısımda yer alan soru havuzundan tesadüfi olarak karşıma çıkan 10 suallik test:

1. Cumhurbaşkanı, aşağıdaki kanunlardan hangisini TBMM’ye geri gönderemez?

a) Af kanunları

b) Bütçe kanunları

c) Anayasa değişiklikleri

d) Temel kanunlar

2. Milletvekillerinin kanun önerisine ne ad verilir?

a) Kanun tasarısı

b) Kanun taslağı

c) Kanun teklifi

d) Kanun metni

3. Bakanlar Kurulu’nun kanun önerisine ne ad verilir?

a) Kanun tasarısı

b) Kanun taslağı

c) Kanun teklifi

d) Kanun metni

4. Aşağıdakilerden hangisi TBMM komisyonlarından değildir?

a) Milli Savunma Komisyonu

b) Ekonomi Komisyonu

c) Çevre Komisyonu

d) Adalet Komisyonu

5. TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşme tutanakları kimler tarafından tutulur?

a) Noterler

b) Başkanvekilleri

c) Stenograflar

d) İdare amirleri

6. Aşağıda karışık halde verilmiş yasama süreci sıralandığında hangisi baştan 3’üncü sırada yer alır?

I. Kanun tasarı ve tekliflerinin Genel Kurul’da görüşülmesi

II. Kanun tasarı ve tekliflerinin TBMM Başkanlığı’na sunulması

III. Kanun tasarı ve tekliflerinin ilgili komisyonlara havale edilmesi

IV. Kanun tasarı ve tekliflerinin komisyonlarda görüşülmesi

a) I

b) II

c) III

d) IV

7. Aşağıdakilerden hangisi Genel Kurul gündemindeki bir işin sırasını beklemeksizin ilk sırada görüşülmesini Genel Kurul’a teklif etme yetkisine sahiptir?

a) TBMM Başkanvekilleri

b) Katip Üyeler

c) Milletvekilleri

d) Danışma Kurulu

8. Aşağıdakilerden hangisi TBMM Genel Kurulu’nda yapılan oylama çeşitlerinden biri değildir?

a) Açık oylama

b) Kapalı oylama

c) Gizli oylama

d) İşaretle oylama

9. TBMM en az kaç milletvekilinin aynı yöndeki iradesiyle karar alabilir (karar yeter sayısı)?

a) 139

b) 184

c) 276

d) 330

10. Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesi’ne kanunların şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla iptal davası açamaz?

a) Cumhurbaşkanı

b) Ana Muhalefet Partisi

c) İktidar Partisi

d) 55 milletvekili

NOT: Aranızdan, kopya çekmeye tevessül edecekler olabilir endişesi ile cevapları buraya yazmadım. Doğru yanıtları, http://www.tbmm.gov.tr adresinde bulabilirsiniz.

Bir soru da benden

Sayın adaylar,

Son olarak benim de naçizane bir sorum var.

Tek bir soru...

Sizden önceki 24 dönemde görev yapan milletvekillerinden daha iyi, daha güzel yapacağınız neler var; aday olurken bunu düşündünüz mü, ne planladınız, nasıl bir hazırlık yaptınız?

Yani geçmiştekilerden farkınız ne olacak?

Teşekkürler.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.