Şampiy10
Magazin
Gündem

Sizin ilk duygunuz ne oldu?

“Masum insanların ölmesi tabii ki kötü” diye başlayan cümleler çoğunlukla “ama” ile devam etti dün.

“Onların da canı yansın ki, bizim yaşadıklarımızı anlasınlar” türünden ifadeler sıralandı o “ama”ların ardından.

Dün...

Belçika’nın başkenti Brüksel’de 26 kişinin yaşamını yitirdiği bombalı saldırılar üzerine birçok insan açık açık şunları söyledi:

“Teröre destek verirken düşüneceklerdi” ...

“Benim teröristim iyi, seninki kötü anlayışıyla hareket edenler, bu tavırlarının faturasını ödüyorlar”...

Örnekleri çoğaltabilirim ama zaten biliyorsunuz.

Muhtemelen bu yazıyı okuyanların büyük kısmı da aynı hissiyata sahip.

***

Evet kabul, insana özgü bir refleks bu. Ama ne kadar insanî; tartışılır. Zira içinde intikam duygusu barındıran bir refleks.

Tamam, özellikle batı Avrupalılar damdan düşmedikçe hâlden anlamıyor. Buna da kabul ama sizce Brüksel’de patlayan bombalar yıllardır yaşanmakta olan gerçeği değiştirecek mi?

Yani Belçika’yı yönetenler bugün itibariyle PKK’yı, DHKP-C’yi - bir şekilde - himaye etmekten vaz mı geçecekler?

Ankara’nın göbeğinde otobüs durağındaki masum insanları öldüren örgüt, Brüksel’in göbeğinde çadırını kuramayacak mı yani bundan sonra?

Yoksa sadece kendi canını yakan terör örgütleri ile mücadelenin dozunu iyiden iyiye artırırken, Belçika topraklarında kan dökmeyenlere her zamanki gibi davranmaya devam mı edecekler?

Sadece güncel örnek olduğu için Belçika diyorum. Aynı durum, hemen her batılı ülke için geçerli.

***

Brüksel, Avrupa Birliği’nin başkenti.

Paris, Fransa’nın; Ankara, Türkiye’nin...

Üçünün de kalbinde patladı bombalar.

Kimin hangisine, ne ölçüde duyarlılık gösterdiğini hepimiz yaşadık, gördük, biliyoruz. Bu gerçeğin kolay kolay değişmeyeceğini de...

***

Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Nijerya’da, Somali’de, Yemen’de; hasılı, üçüncü dünya diyebileceğimiz ülkelerdeki intihar saldırılarını, patlayan bombaları ne kadar önemsiyor batı dünyası? Hatta belki bizler bile... Terör ABD’de, İngiltere’de, İspanya’da, Fransa’da, Belçika’da hortladığında ayağa kalkan dünya, yukarıda saydığım coğrafyalar konusunda nasıl davrandı, nasıl davranıyor?

Batının gözünde, Türkiye de o saydığım listede gibi duruyor.

Acının büyüklüğü, göz yaşının değeri yaşandığı yere göre mi değişiyor?

İnsan hayatı, o insanın vatandaşı olduğu ülkeye göre mi kıymetli ya da değil?

Lâfa geldiğinde, “Terör küresel bir gerçek ve ortak bir tehdit”...

Pekiyi ya uygulama?

Terörden canı yananın, aynı acıyı yaşayanları anladığını söylemesi yetmiyor. Gereğini yapmak gerekiyor.

***

Terör örgütlerinin, teröristlerin avantajı da bu durum zaten.

Her ülke sadece kendi canını yakana ‘terörist’ diyor ve sadece onu hedef alıyor.

Egoizm, yani benmerkezcilik bireyler için olduğu gibi, uluslar ve devletler için de geçerli.

Bunu bir yere kadar anlamak mümkün.

Ama iş ‘çifte standart’a geldiğinde; işte herkesin orada durması gerekiyor.

Kendi canınızı yakan kadar önemsemeyebilirsiniz ama başkasının canını yakanları doğrudan ya da dolaylı olarak destekliyorsanız, işin rengi orada değişiyor işte.

Tekrar ediyorum...

Konu Belçika değil. Belçika ile sınırlı değil. Belçika sadece güncel örnek.

Küresel gerçek bu.

Yazının devamı...

Turizmcilerin yerli turist kaygısı

Antalya, Bodrum, Marmaris, Çeşme, Ayvalık ve Ege ile Akdeniz’in daha birçok beldesi...

Yaz tatillerinin gözde adreslerinde sezon hazırlıkları başladı.

Yabancı turist sayısında ciddi oranda düşüş olacağı ortada.

Nedeni malum...

Rusya kriziyle başlayan, Ankara bombalamaları ve İstanbul’un en turistik iki noktası Sultanahmet ile Beyoğlu İstiklâl Caddesi’ndeki terör saldırılarıyla devam eden süreç Türkiye turizmini zora soktu.

Turizm sektörünün en sıkıntılı sezonlarından biri olacak 2016 yazı.

***

Sezon için hazırlıkların başladığı tatil yörelerinde, turizmcilerin tek umudu yerli turist olacak bu sene.

Yabancı turistin büyük oranda Türkiye’yi tercih etmeyeceği düşünüldüğünde, turistik yörelerdeki beklenti, iç turizmin canlı geçmesi.

Ancak işin, belki de şu an için bizlerin düşünmediği bir boyutunu, Ayvalık’tan yıllardır tanıdığım bir turizmci anlattı dün telefonda.

***

“Yazları bize gelen yerli turistin büyük kısmı üç büyük şehirden” dedi arkadaşım. Sonra da şöyle devam etti:

- Ankara ve İstanbul’dan kimle konuşsak, herkesin morali çok bozuk. Özellikle esnaf kan ağlıyor. İşler, bıçakla kesilir gibi kesilmiş sizin oralarda. Bütün arkadaşlarımız cirolarının bir anda üçte bir, hatta dörtte bire düştüğünü anlatıyor. Biz de bir yandan sizlere, onlara üzülüyoruz; bir yandan da bu yaz ne yapacağız diye kara kara düşünüyoruz.

***

Ayvalıklı turizmcinin, “Bu yaz ne yapacağız diye kara kara düşünüyoruz” cümlesinin altını, Bodrum’dan bir başka meslektaşı şu sözlerle doldurdu:

- Oteller, restoranlar, kafeler, barlar, kuyumcular ve turiste hizmet veren diğer bütün işletmeler; hepimiz çok endişeliyiz. Endişeliyiz çünkü yerli turistin çoğu İstanbul ve Ankara’dan malum... Ankara’dan ve İstanbul’dan, özellikle de bu şehirlerde ticaret yapanlar çok ciddi bir maddi sıkıntı ihtimaliyle karşı karşıya. Onlar kazanamazsa, yaz geldiğinde nasıl tatile çıkacaklar? Buralara nasıl gelecekler? Kazanamazlarsa, harcayamayacaklar da...

***

Konuştuğum iki turizm işletmecisinin sözünü ettiği aslında bir ‘domino etkisi’.

Teröre hedef olan metropolleri etkisine alan gergin ve tedirgin atmosferin en somut sonuçlarından biri bu kentlerde baş gösteren ekonomik durgunluk...

Alışveriş merkezleri, caddeler, sokaklar, restoranlar vb yerler her zamanki hareketliliğin çok uzağında.

Esnaf büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya.

İki büyük kentin karşı karşıya kaldığı bu ekonomik durgunluk ortamı eğer kısa sürede atlatılamaz, yaz aylarına kadar bu şekilde sürerse; olumsuzluğun turizm sezonuna, turistik yörelere de yansıması kaçınılmaz görünüyor.

***

Bu durumda sanırım iş başa düşüyor. Turizm sektörünün temsilcileri, şimdiden bir plan, program yapmak durumunda...

“Özellikle İstanbul ve Ankara’da ekonomik dengeleri bozulanların, yaz tatiline gitmemesi, gidememesi ihtimaline karşı ne yapılabilir” sorusuna yanıt bulmak için kafa yorulmasından, bir araya gelip çözüm üretilmesinden bahsediyorum.

Yazının devamı...

Dikkatli olalım... Ama nasıl?

“İspiyonculuk bize yakışmaz diye düşünmemek gerekiyor artık.”

Bu cümle emekli bir üst düzey emniyet yetkilisine ait.

***

Art arda terör eylemleriyle sarsılan Ankara diken üstünde günler geçiriyor. Sadece kentin giriş - çıkış noktalarında değil, şehir içinde de onlarca noktada trafik ve asayiş kontrolleri var sürekli.

Herkes huzursuz, herkes gergin, herkes tedirgin Başkent’te.

***

Yetkililer, ilgililer “Hepimiz dikkatli olmalıyız” diyor.

Biz de soruyoruz doğal olarak...

Dikkatli olmasına olalım da, dikkatli olmaktan kasıt ne?

Nasıl dikkatli olacağız, ne yapmalıyız?

Çözüm evden çıkmamak değil

Yıllarını apoletli polis üniforması içinde geçirmiş, büyük kentlerde Emniyet Teşkilatı’nın hemen her kademesinde görev yapmış emekli polis müdürüne bu soruları sordum dün.

İşte, “Terör tehdidine karşı vatandaş olarak ne yapabiliriz/yapmalıyız” sorusuna senelerin tecrübesiyle verilen yanıtlar:

- Terör elbette insanı korkutur. İnsan evinden çıkmaya tereddüt eder. Kalabalık yerlere gitmekten kaçınır. Bunlar doğal tepkilerdir ama bu çekinme ve korkma hali sorunun çözümüne katkıda bulunmaz. Aksine, toplum psikolojisinin bozulması, insanların bu gerginliği yaşaması ve sosyal yaşamın bu şekilde negatif etkilenmesi, terörün zaten öncelikli hedeflerindendir.

- Evden çıkmamak, sosyal hayattan elini eteğini çekmek çözüm değil. Hepimizin normal, günlük yaşantımıza, her zaman olduğu gibi devam etmemiz gerekiyor. Ancak bunu yaparken her zamankinden daha dikkatli, daha duyarlı ve daha kararlı davranmamız önemli. Bilinç seviyemizin artması, reflekslerimizin güçlenmesi gerekiyor.


155’i aramak ispiyonculuk değil

- Yakın çevremize daha bir dikkatli bakmamız önemli. Yaşadığımız mahallede, semtimizde ve sürekli kullandığımız güzergahlarda gözümüzün açık olması gerekiyor.

- Düzenli olarak yaşadığımız alanlarda, etrafta her zamankinden farklı, sıra dışı bir durum var mı mesela... O sürekli bulunduğumuz yerlerde, her zaman görmeye alışık olduklarımızdan değişik tipte insanlar, farklı taşıtlar olabilir örneğin. Ya da dikkatimizi çeken farklı herhangi bir şey...

- Böyle olağan dışılıkları gözlemlediğimiz durumlarda hemen 155 Polis İmdat Hattı’na ihbarda bulunmak çok önemli.

- İhmal etmemek, boşver dememek, önemsiz görmemek gerek.

- Bunda ayıp, yanlış, ters bir şey yok. Bizde genelde, “İspiyonculuk bize yakışmaz” türünden bir düşünce vardır. Böyle düşünmemek lazım.

- Dikkatinizi çeken şüpheli bir durum ile ilgili yapacağınız bir arama, bulunacağınız bir ihbar, belki de birçok insanın hayatını kurtarabilir, bunu unutmamak lazım.

- Tabii bu arada 155 başta olmak üzere ihbar ve yardım hatlarını lüzumsuz meşgul etmek gibi kötü bir alışkanlığımız var toplum olarak. Maalesef 155’e, 156’ya yani polise, jandarmaya, 110 itfaiyeye, 112 acil servise gelen telefonların çok büyük kısmı alakasız konularda. Neredeyse sohbet etmeye arayanlar var. Ya da asılsız ihbarlar... Bilerek ya da bilmeyerek bu servisler çok büyük oranda gereksiz yere meşgul ediliyor. Bu noktaya da herkesin özen göstermesi gerekiyor.

Yazının devamı...

Ankara havası

Dün öğle saatleri...

Başkent’in Sıhhiye semtinde, Ankara Adliyesi’nin önünde, polis bir şüpheliyi karakola götürdü.

Bir süredir takip edilen kişi ifadesine başvurulmak üzere alınırken asıl dikkat edilen, şüphelinin sırt çantasıydı. Son iki haftadır, sırt çantasındaki patlayıcı ile eylem yapılabileceğine dair bir duyum vardı çünkü.

Sırt çantası detaylı şekilde kontrol edildi. Patlayıcı ya da herhangi başka bir suç unsuruna rastlanmadı. İfadesi alınan kişi serbest bırakıldı.

***

Dün öğleden sonra...

Saat 15.15 civarı...

O dakikada Ankara’nın Kavaklıdere semtinde bulunanlar bir patlama sesiyle irkildi.

Atatürk Bulvarı’nın iki yanında yankılandı ses.

Yukarıda Paris Caddesi, Büyükelçilikler bölgesi, Aşağı Ayrancı...

Aşağıda Tunus Caddesi, Bestekar Sokak, Tunalı Hilmi...

Herkesin zihninde aynı soru belirdi aynı anda... O vahim soru: “Yine mi!”

Gergin geçen 15 - 20 dakikanın ardından öğrendik ki, Tunus Caddesi üzerindeki Alman Okulu’nun arkasında şüpheli bir paket gören güvenlik elemanları polis çağırmış. Bomba uzmanlarının fünye ile patlattığı paketten patlayıcı çıkmamış.

Alman Okulu dün kapalıydı.

Çünkü Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği önceki gün bir açıklama yapmış ve yeni terör saldırıları olabileceği ihtimali üzerine, okul ve kreşler de dahil Ankara’daki Alman kuruluşlarını geçici bir süre için kapatılmıştı.

Sosyal hayat

Çankaya bölgesinde bulunan, Başkent’in birçok ünlü restoranında, kafesinde işler çok kötüydü önceki akşam.

Hafta içi ortalamasının çok altındaydı dolu masa sayısı.

Sıradan bir öğlenden bile az insan vardı birçok mekanda.

“İnsanlar evinden çıkmak istemiyor” dedi kafe sahiplerinden biri.

Bir restoran sahibi, “Terör olaylarının ardından ilk bir hafta bıçakla kesilmiş gibi oluyor işler” diye ekledi. Sonradan, yavaş yavaş eskiye dönüyormuş müşteri sayısı.

***

Ankara’nın tanınmış müteahhitlerinden biriyle karşılaştık dün...

Ofis ve konutlardan oluşan büyük bir projesi var Başkent’te inşaatı devam eden.

“Sizin işlerinizi de etkiliyor mu mevcut ortam” diye sordum.

“Hem de doğrudan etkiliyor” dedi iş adamı ve “Pazar akşamı Kızılay saldırısı oldu, Pazartesi sabah en az on müşterimiz aradı. Almaktan vazgeçtiklerini söyleyip verdikleri kaporanın iadesini isteyen” diye devam etti.

Siyasetçilere tepki

Ankara’da şu son üç gündür kimle konuşsam aynı nokta çekiyor dikkatimi.

Kim olursa olsun...

Yaşananların siyasete malzeme olmasına dönük ortak bir tepki var insanlarda.

İktidar ya da muhalefet fark etmiyor.

Terör üzerinden, ölümler, yaralanmalar üzerinden siyasi hesaplaşma peşinde olanlara herkes karşı.

Birlik, bütünlük istiyor insanlar. Siyasetçilerin birlik, bütünlük içinde hareket etmesini.

Ve can güvenliği istiyor insanlar.

Ölüm korkusu, gelecek kaygısı yaşamak değil.

Yazının devamı...

Evet tedirginiz... Ama korkmuyoruz!

Şu ülkenin Ankara Büyükelçiliği, dün öğleden sonra mesaiyi erken bitirip çalışanlarını evlerine yollamış...

Şu AVM’de (Alışveriş Merkezi) iki canlı bomba yakalanmış...

Şu cadde ve şu AVM’de bugün saat 18 ile 21 arasında bombalı eylem olacağı ihbarı varmış...

Bomba ihbarı üzerine, şu ülkenin Ankara Büyükelçilik binası tahliye ediliyormuş...

***

Bunlar sadece dün ve sadece Ankara’da konuşulanlar.

Ve sadece bizim bildiklerimiz.

Telefon mesajları, e-mailler...

Sohbetler de farklı değil.

Şurada şu olmuş, burada bu olacakmış...

Şurası için şöyle bir ihbar gelmiş, burası için böyle bir duyum varmış...

***

Restoran sahibi bir arkadaşım var.

“17 Şubat’ta da aynı olmuştu, Pazar akşamından itibaren de yine aynı durumu yaşıyoruz” dedi dün.

“İşler bir anda düştü. Rezervasyonlar iptal edildi. İnsanlar, özellikle ilk birkaç gün dışarı çıkmıyor, bir yere gitmiyor” diye devam etti.

***

Ankara’daki bütün karakolların girişine elektronik kapı koyulacakmış...

Havalimanları, AVM’ler ve spor salonları gibi kalabalıkların bulunduğu noktalarda risk yüksekmiş...

Bunlar da, ben daha bu yazıyı bitirmeden gelmeye devam eden mesajlardan.

***

Dikkat çekici bir başka not...

Ankara’da, son 20 -25 gündür yapılan asayiş ve trafik kontrollerinde özellikle BMW marka otomobiller durdurulmuş ve aranmış.

Bu da demek oluyor ki, birkaç haftadır, BMW marka araçlara yönelik bir duyumun yarattığı hassasiyet varmış başkentte.

Emniyet birimleri, özellikle o marka otomobillere yönelmiş.

Ama sonuçta o marka araçlardan biri kurtulmuş demek ki o kontrollerden.

Kızılay’da infilak eden bomba yüklü araç, özel takibe tabi tutulan markaydı maalesef.

***

Yazı bitmek üzere...

Ama mesajlar bitmiyor.

Özellikle 20 Mart’a dikkat...

Nevruz öncesi Türkiye’nin farklı noktalarında, 60 ayrı saldırı planlandığı konuşuluyormuş...

Bunlar da gelen son iddialar.

***

Evet büyük bölümü söylenti, çoğu dedikodu ama insanoğlu böyle işte...

İster istemez huzursuz oluyorsunuz.

Diken üstünde yaşıyoruz hepimiz.

Tedirgin, gergin bir atmosfer hakim Ankara’ya...

Terörün, teröristin maksadı da bu zaten.

Huzursuz etmek, paranoyaları köpürtmek...

Şehri, hayatı, yaşanır olmaktan çıkartmak. En azından böyle bir hava yaratmak, bu havayı yaymak...

***

Korkmak, sinmek değil çözüm...

Ama ucuz kahramanlıkların peşinde koşmak da değil.

Evet tedirginiz ama korkmuyoruz !

İnadına yaşama bağlı kalacağız.

İnadına yeşerteceğiz geleceğe dair umutları.

İnadına sokağa çıkacak, yaşayacağız hayatın güzelliklerini.

Ama dikkatli, hassas ve kararlı olarak.

Yazının devamı...

Hedef buysa ters teper

Güvenlik güçleri Doğu ve Güneydoğu’da PKK’ya yönelik operasyon yaptıkça, örgüt de büyük şehirlerde kan döküyor, can alıyor. Dolayısıyla devlet, hükümet bu operasyonlardan vaz geçsin(!)

PKK’nın Ankara’da art arda düzenlediği bombalı araçla intihar saldırılarının amacı bunu söyletmek mi?

Örgüt eğer; otobüs durağında bekleyen, otobüste, takside olan masum insanları öldürerek bu yönde bir kamuoyu baskısı yaratmayı hedefliyorsa...

Peşinen ve en açık şekliyle söyleyeyim ki, bu mümkün değil.

Hatta tam aksine, sokaktaki masum sivilleri öldüren bir örgüte, daha da sert, daha da yoğun müdahale edilmesini ister kamuoyu.

Yani böyle bir hedefi varsa bu katillerin, bu yolla bir yere varamazlar. Ters teper.

***

Daha çocuk denebilecek yaştaki gençler öldü Kızılay’da...

Anne - babalarının üstüne titrediği, gözünün içine baktığı gencecik insanlar...

Umutları, hedefleri olan... Mutlu olmak isteyen gencecik çocuklar.

Öldüler işte.

***

Küçücük çocuklar yaralandı... Annesinin kucaklayıp koşarak hastaneye yetiştirdiği küçücük çocuklar.

Ömrünün sonuna kadar o patlamanın izlerini taşıyacak çocuklar...

Vücudundakiler iyileşecek ama benliğinde oluşan yara belki hiç kapanmayacak.

Yaşadığına şükredecek ailesi.

***

Hayatta kaldığına, yaşadığına şükretmek...

Ankara’da yaşayanların geldiği nokta neredeyse bu işte.

***

Annesinin karnında ölen bebek var.

Yarım kalan bile değil, başlamadan biten hayatlar...

6 buçuk aylık hamile anne adayı bebeğini kaybetti.

Anne yaşam mücadelesi veriyor.

Kucağına alamadığı bebeğini kaybeden o anneyi nasıl bir hayat bekliyor bir düşünün.

Tabii eğer hayatta kalırsa...

Doğmamış çocuğuna nasıl bir mektup yazar o baba adayı, bir düşünün...

***

16 sene önce, daha annesinin karnındayken babasını kaybeden gencecik bir kız var ölenler arasında.

Hiç görmediği babasını kim bilir nasıl yaşattı 16 senedir zihninde.

Ve şimdi babasının yanında...

Ya o anne?

O ne durumda, bir düşünsenize...

***

10 Ekim’in, 17 Şubat’ın yarattığı travmayı atlatmaya çalışıyorduk daha, Ankara’da yaşayan olarak.

Pazar akşamı Kızılay’da patlayan bomba, orada ölenler ve yaralananların yakınlarından sonra en çok kimleri sarstı biliyor musunuz?

Sevdiklerini 10 Ekim’de Ankara Garı’nın önünde, geçen ay Merasim Sokak’ta yitirenleri.

Kader ortaklarını yani...

***

Her kafadan bir ses çıkıyor yine iki gündür.

Azalacak o sesler günden güne...

Bir süre sonra da küllenecek, unutulup gidecek.

Ciğeri yananların dışındakiler unutacak.

Bir sonraki acıya kadar...

Yazının devamı...

Normalleşme reçetesi

Önceki gün, ülke gerçeklerinin hepimizin ruh hâli üzerinde yarattığı olumsuz etkilerden bahsetmiştim...

( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-922633-yazar-yazisi-bu-gerceklerle-yasiyorsak/ )

Ardından dün, konunun uzmanının tespitlerini aktardım...

( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-923039-yazar-yazisi-konunun-uzmani-diyor-ki-/ )

Bugün de sırada, Psikolog Belgin Levent’in travma sonrası stres bozuklukları ile başa çıkma reçetesi var.

Siz değil, yaşadıklarınız anormal

Travma Uzmanı Belgin Levent, “Saklı yaraları onarmak” başlığını atıyor bu bölüme.

Ve diyor ki:

- Zorlu ve örseleyici olaylara maruz kalan kişilerde; her an kötü bir şeyler olacakmış gibi tetikte olma, aşırı hassasiyet, yaşanan olaya ilişkin anı ve görüntülerin istemeden, davetsiz bir şekilde zihne geri gelmesi, kişinin yaşadıklarını hatırlatan olay, anı ve yerlerden kaçınması, uzak durması genel olarak ortaya çıkan tepkilerdir.

- Temelde hepimizde benzer, normal ve doğal olarak ortaya çıkan bu tepkiler, doğru ya da yanlış olarak nitelendirilemez. Şunu asla unutmayın; yaşananlar karşısında verdiğiniz tepkiler ‘normal’ ve ‘doğal’dır.

- İnsanların anormal durumlar karşısında verdiği tipik tepkilerdir. ‘Anormal’ olan siz değilsiniz. Yaşadıklarınız, tanık olduklarınız anormal!

Pekiyi nasıl baş edeceğiz?

Belgin Levent; fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak başa çıkabilmeniz, toparlanabilmeniz, doğal dengenizi yeniden sağlamanız ve saklı yaralarınızı onarmanız için gerekenlerin listesini şöyle veriyor:

1.) Bilgi edinmek - Travma sonrası ortaya çıkan fiziksel, duygusal ve zihinsel tepkilerin daha fazla farkına varmanızı ve bunların normal ve doğal olduğunu kabul etmenizi sağlayacak, dayanmanızı biraz kolaylaştıracaktır.

2.) Yardım etmek - Travmaya doğrudan maruz kalanlar için yardım çalışmalarına katılmak, barış için çalışmak, gerçekleştirebileceğiniz sorumluluklar/roller edinmek, iyi gelebilir.

3.) Sosyal destek almak - Sosyal bağlarınızı kaybetmemek, güvendiğiniz arkadaşlarınızla bir araya gelmek, birbirinizden destek almak. Sıkıntılarınızı paylaşmak.

4.) Kendine özen göstermek - Fiziksel açıdan kuvvetli olabilmek için, kendinizi asla ihmal etmeyin ve iyi beslenin. Dinlenmek için kendinize zaman verin. Uykusuz kalmayın. Spor yapmak stresi azaltmanın en iyi yollarından biridir. Bedeni gevşetmek için yoga, nefes çalışmaları, yüzmek, duş almak, bol su içmek, masaj yapmak oldukça iyi gelir. Alkol, uyuşturucu ve şekerden uzak durun.

5.) Yüzleşmek - Travmayı hatırlatan hislerden, uyaranlardan kaçınmak yerine hazır hissettiğinizde onlarla yüzleşin. Kendinize hatırlamak, kızmak, üzülmek için izin verin. Yaşadığınız ve/veya tanık olduğunuz olayları konuşmaktan kaçınmayın, istediğinizde duygu ve düşüncelerinizi çevrenizdekiler ile paylaşın.

6.) Bastırmamak - Duygularınızı ve üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın. Kendinizi özgürce ifade etme alanları yaratın. Yazmak, hobiler, resim yapmak, müzikle, oyunla anlatmak ve dostlarla paylaşmak en etkili yollardır.

7.) Normalleşmek - Travmatik yaşantıdan kaçınmak kadar ona saplanıp kalmak da baş etmeyi güçleştirir. Bu nedenle yaşamın doğal akışı içinde farklı konularla ilgilenmek, düşünmek, okumak ve konuşmak sizi rahatlatacaktır.

8.) Hayata sahip çıkmak - Her ne kadar kontrol edemediğimiz şeyler olsa da kontrol edebildiğimiz veya idare edebildiğimiz alanlar olduğunu unutmayın. Ne kadar sarsıcı olursa olsun yaşadığınız bir deneyim ile ilgili algınızın tüm yaşantınızı şekillendirmesine izin vermeyin.

9.) Yalnız kalmamak - Sosyal destek, yeniden bağ kurmak ve temel güven duygusunu onarmak için gereklidir. Travmatik olaydan sonra bir süre fiziksel ve ruhsal olarak daha güvende hissedeceğiniz yerlerde olmaya çalışın.

10.) Yardım almak - Travmatik bir yaşantının ardından verdiğiniz tepkiler çok şiddetliyse, zamanla azalmıyorsa, yaşamınızı güçleştiriyorsa, baş etmekte zorlanıyorsanız ya da sadece sizi anlamaya çalışacak biriyle konuşma ihtiyacı hissediyorsanız bir uzmandan yardım almayı düşünebilirsiniz.

Yazının devamı...

Konunun uzmanı diyor ki...

“Travmatik olay, üstesinden gelip geride bırakmakta yani sindirmekte zorlandığımız yaşantıları içerir. Midenizde hazım sorun yaratacak olan kötü yiyecekler gibi travmatik yaşantılar da bellekte hazım sorununa neden olur.”

Travma uzmanı, Psikolog Belgin Levent’e ait bu sözler.

***

Dünkü yazım ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-922633-yazar-yazisi-bu-gerceklerle-yasiyorsak/ ) üzerine Psikolog Belgin Levent’ten gelen tespitleri bugün, çözüm yollarını da yarın aktaracağım...

Tedavi için önce teşhis gerekiyor malum...

Bugün teşhisler...

***

İşin uzmanı bakın neler söylüyor:

- Travma sonrası stres bozuklukları ile başa çıkmak için zihnimiz, tıpkı midemiz gibi, bu olayı hazmetmeye yani sindirmeye çalışacaktır. Ancak bu zahmetli ve zor bir süreçtir. Çünkü travmatik yaşam olayı benliğe yabancıdır. Bu tür olaylar tehlikeli, baş edilemez ve beklenmedik bir zamanda ortaya çıkarlar; hazmedilmeleri zaman alır. Bir grup insan için yaşanan olayı sindirmek mümkün olamamakta ve bu insanlar yaşamları boyunca tıpkı hazmedilememiş bir yiyecek gibi iç dünyalarında taşırlar.

- Travmatik yaşam olayı, ölüm, ölüm tehdidi, ağır yaralanma ya da bedenin bütünlüğüne yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve kişinin kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olay olarak tanımlanıyor.

***

- Ruhsal travma yaratan olaylar, bireyin kendisi, diğerleri, gelecek ve dünya ile ilgili inanç ve yargılarını sarsan/yıkan yaşantılardır. Travmatik olay sonrasında kişi; kendisi, diğerleri ve dünyaya değin kurgu ve tasarımlarını tekrar gözden geçirmek zorunda kalır.

- Stres yaratan sıradan bir olayla travmatik stres yaratan bir yaşantı arasındaki temel fark, travmatik olanın reoryantasyonu gerektirmesidir. Ruhsal travmanın temel özelliği, yaşamın sürekliliği ve bir düzeni olduğuna inancın kaybıdır. Zihinsel, duygusal, bedensel, ruhani ve dünyevi süreklilik sekteye uğramıştır. Yani artık “hiçbir şey eskisi gibi değildir.”

***

- İnsanla ilgili en rafine bilgilerimizden biri güvensizlik yaşayan birinin aynı zamanda dehşetli bir biçimde korku ve endişe içinde olduğudur. Bunun esas nedeni kişinin kendini içinde bulduğu yabancı çevrenin içerdiği belirsizlik ve çevre üzerinde neredeyse hiç hakimiyetinin olmamasıdır.

- Bu düzeyde belirsizlik şiddetli korku ve endişeye neden olur. Travma olayına maruz kalan kişi de

buna yakın düzeyde belirsiz ve kaotik, karmaşık bir dünyada bulur kendini. Doğaldır ki vereceği duygusal tepkilerin başında korku, dehşet ve endişe olacaktır. Üstelik travma anında ortaya çıkan şiddetli ses, sarsıntı ya da uyarıcılardaki ani değişiklikler korku ve irkilme tepkisinin doğal kaynaklarıdır. Uyarıcılardaki ani değişiklik ve belirsizlik irkilme, korku ve endişeye yol açar.

YARIN: Pekiyi bütün bunlarla nasıl başa çıkacağız?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.