Şampiy10
Magazin
Gündem

Düşük profil tartışması

Ahmet Davutoğlu’nun, genel başkanlık ve başbakanlık koltuklarından ayrılacağını açıkladığı konuşmanın bitiminden sadece 20 dakika sonra gelen bir açıklama, siyasetin gündeminde hâlâ ilk sırada. Geçen hafta, 5 Mayıs Perşembe günü, Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili Aydın Ünal , Habertürk’te canlı yayına çıktı. Başbakanlığı döneminde Erdoğan’ın metin yazarları arasında yer alan, ardından da Ahmet Davutoğlu’na Başbakan danışmanlığı yapmış olan Ünal, o sabah Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, Erdoğan’ın ev sahipliği yaptığı kahvaltıya da katılmıştı.

***

Ünal, Başbakan’ın veda konuşmasının hemen ardından çıktığı o yayında, “Artık fiili başkanlık sistemine geçmiş bulunmaktayız ve başbakanlar eskisi gibi olmayacak bundan sonra” dedi ve devam etti: “Tıpkı Mustafa Kemal gibi, İsmet İnönü ve Celal Bayar gibi cumhurbaşkanlarının güçlü olduğu, başbakanların biraz daha profilinin düşük olduğu, pek fazla görünmediği, bir nevi teknik işlerle uğraştığı bir fiili sürece geçiyoruz bundan sonra. (...) Ben öyle tahmin ediyorum ki - bu partimizin görüşü değil, benim şahsi görüşüm - bundan sonra gelecek olan başbakanın profili biraz daha düşük olacak, biraz daha geride olacak.”

***

Aydın Ünal’ın işte bu sözleri hem genel siyasetin gündemini belirledi hem de Ak Parti içinde o günden bu yana tartışılıyor.

Özellikle genel başkan ve başbakanlık için ismi geçen aday bakanların bu ifadelerden ciddi rahatsızlık duyduğu konuşuluyor parti kulislerinde.

Ünal’ın, o sözleriyle, göreve gelecek olan kişiyi peşinen ‘düşük profilli’ ilan ettiği, seçilecek ismin bu şekilde yaftalanmasına sebep olduğu yorumları yapıldı, yapılıyor.

***

Aslında o canlı yayındaki sözlerine de bütünü itibariyle bakıldığında, Aydın Ünal’ın söylemeye çalıştığı anlaşılıyordu ama bir cümlenin yarattığı algı, doğal olarak diğer bütün sözlerin önüne geçti. İşte belki de bu yüzden, Ünal, dün Yeni Şafak Gazetesi’ndeki köşesinden sözlerine açıklık getirdi. “Soru - Cevap” başlıklı yazısının “Yeni Başbakan düşük profilli mi olacak?” ara başlığının altında durumu şöyle izah etti Milletvekili Ünal:

- “Düşük profil” tanımlaması tamamen şahsi kanaatimdir ve mevcut başbakan adaylarını ya da başbakan seçilecek kişiyi tanımlamak için değil, yeni başbakanlık konumlandırmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Ayrıca “düşük profilli” tanımlaması, asla tahkir ve tezyif amacıyla da kullanılmamıştır. Aslında yaşanan değişim, 27 Mayıs 1960’ta demokrasiye yapılan darbenin son izlerinden birini daha silmektedir. 1960 darbesiyle birlikte, “milletin başbakanının” karşısında, “devletin cumhurbaşkanı” konumlandırması yapılmıştı. Onun için de, 1960 darbesi sonrasında hem cumhurbaşkanlarının seçimi, hem de cumhurbaşkanı-başbakan ilişkileri hep sorunlu oldu. 2007’deki Anayasa değişikliği ve 2014’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri, 27 Mayıs darbesinin sistemde açtığı yarayı tedavi etti. Bugün ise, cumhurbaşkanı - başbakan ilişkileri yeniden şekillendiriliyor ve sistemdeki bir arıza, bir sorun daha gideriliyor. Mutlak çözüm ise, ya Başkanlık Sistemi’yle, ya da Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle mümkün olacaktır. Yeni başbakanın, geçmişteki kötü örneklere benzer şekilde yıpratılmasının önüne geçmek için, yeni durumu tartışmak ve iyi anlamak, iyi anlatmak zorundayız. Yeni durumu anlamazsak, doğru konumlandırmayı yapmazsak, geçmişte yaşanmış bazı sorunlarla karşı karşıya kalabiliriz. Başbakanların milli iradeyi, cumhurbaşkanlarının devlet iradesini temsil ettiği bir dönemden, milli iradeyi ve devleti aynı anda temsil eden, yani milletle devleti kucaklaştıran cumhurbaşkanları dönemine geçtik. Yaşadığımız değişim görünenden bile büyük.

***

Ünal o sözlerle tam olarak neyi kastettiğini net şekilde koyuyor ortaya ama “düşük profilli başbakan” ifadesi artık literatürdeki yerini aldı. Ve hepimiz biliyoruz ki, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde, siyasette bu tür cümleler tarihe geçer ve orada kalır.

Yazının devamı...

AB’nin ‘iltica’ endişesi

Bakan Bozkır, AB’nin vizesiz Avrupa seyahati için terör tanımının değişmesi talebinin nedenini anlattı: Vize kalktığında, Türkiye’den gidecek olan çok sayıda kişi, Türkiye’deki mevcut terörle mücadele yasasına dayanarak siyasi iltica talebinde bulunabilir

Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır, Türk vatandaşlarının Avrupa’ya vizesiz seyahati konusundaki gelişmeleri değerlendirdi. Bazı gazetelerin Ankara temsilcilerinin sorularını yanıtlayan Bakan Bozkır, AB Komisyonu’nun kararında Türkiye’nin ilerleme kaydetmesi gerektiği belirtilen konulardan biri olan terörün tanımı konusunda şunları söyledi:

‘Konuşarak ikna edeceğiz’

“AB’nin 2002 yılında yayınladığı çerçeve karara göre Türkiye’deki terörle mücadele tanımının uydurulması konusu var. Terör ve terörist tanımının daha da daraltılmasını isteniyor. Bizde bugünkü ortamda Türkiye’de bununla ilgili bir şey yapmak uygun değil. Terörle mücadele kanununda bir değişiklik yaptık. Kamu güvenliğini tehdit bakımından yakın ve açık tehlike kavramını kanuna koyduk. Avrupa standartlarında kullanılan ortak bir ifadedir. Bunun gibi Avrupa tabirlerinde olup da Türkiye’de olmayan bazı kelime değişikliği düşüncesi var. Biz de onlara diyoruz ki; bu kadar şehit verirken, terörle mücadele bu kadar yoğun devam ederken, sanki Türkiye’de bir şey yokmuş gibi güzel günlerde bahsedilecek değişikleri yapma lüksüne sahip değiliz. Buradaki amaçları terörle mücadele değil, mülteciler yani geri kabuller başladığında veya vize kalktığında Türkiye’den gidecek olanların terörle mücadele kanununda bu geniş kapsamından yaralanıp orada siyasi iltica talebinde bulunabilir endişesini ısrar ediyorlar. Biz de diyoruz ki; 1,5 milyon insan gitti. Bunların içinde neredeyse bir tane Türk yok. Bir tane siyasi iltica talebinde bulunan yok. Komisyon önemli bir karar aldı. İki tarafta sorumluluk aldı ve güvene dayalı bir ilişki ortaya çıktı. Bundan sonraki sürecin her anı büyük çabalarla geçilecek. Üye ülkeleri ikna etmek gerekecek. Son dönemde hak etmediğimiz ithamlar var. Bu olumsuz algıların düzeltilmesi için çaba göstereceğiz. Bu sürecin Parlamento ayağı en zor olanı. Grup disiplinlerinde olumlu karar çıkması için temaslarımızı sürdüreceğiz. Bunları konuşa konuşa ikna edeceğiz. Bunlar izah edilerek bir mutabakat sağlanabilecek konular. Şu an olumlu bir tablo var. ”

Türkiye vize koyacak mı?

Bakan Bozkır, “Vize uygulanmayan ülkelere vize uygulanacak mı?” sorusu üzerine şöyle dedi: “80 ülkeye vize uygulamıyoruz, vize koyma mecburiyetinde de değiliz. Ama 3. ülke vatandaşları bakımından transit vizelerde değişiklik yaptık. Suriyeliler uçakla ve gemi ile geldiklerinde vize uygulaması başlattık. Türkiye’nin vize uygulamadığı ülkelerin vatandaşları Türkiye AB’ne tam üye olana kadar vizesiz seyahat etmeye devam edecekler. Bu konuda yeni bir düzenleme yok.”

En kritik konu terör yasaları

GuardIan gazetesi Avrupa Komisyonu’nun Türk vatandaşlarına Schengen vizesinin kaldırılması tavsiye kararının ardından vizesiz Avrupa’yı oylayacak olan Avrupa Parlamentosu’ndan çatlak sesler yükseldiğini yazdı. Guardian, “Avrupa Parlamentosu üyeleri Türkiye’ye vize serbestisi planlarına direnme sözü veriyor” başlıklı haberinde parlamentonun en büyük iki grubu olan Hristiyan Demokratların ve Sosyalistlerin, Türkiye 72 kriteri de yerine getirmedikçe, vize planına destek vermeyeceklerini açıkladı. Üçünü büyük grup olan Liberal grubun lideri Guy Verhofstadt da, Avrupa Parlamentosu üyelerine, Türkiye terörle mücadele yasasını değiştirmekdikçe, Avrupa Komisyonu’nun önerisine karşı çıkmaları çağrısında bulundu.

Raportörün görüşü

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Temmuz ayında Schengen bölgesinde vize serbestisi verilmesinin düşük bir ihtimal olduğunu söyledi. AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun vize serbestisi konusunda Türkiye’ye yeşil ışık yakmasını değerlendiren Kati Piri, Türkiye’nin “vizesiz Avrupa” konusunda istenen 72 koşulu 1 Temmuz’a kadar yerine getiremeyeceğini savundu. Hollanda Televizyonu’nda yayınlanan bir programda konuşan Piri, “Türkiye’nin mevcut terörle mücadele yasalarının” demokratikleşme önünde engel olduğunu belirtti.

Kuzeydeki Rumlar vize almayacak

“Biz Avrupa Birliği ülkesinde olan 10 ülkeye vize uyguluyoruz. Bunun içinde Kıbrıs Rum Kesimi de var. Vize serbestisi yaşandığı an bu 10 ülkeye de vize uygulaması kalkacak. Kuzey Kıbrıs Rum vatandaşları artık vize almayacakları için tanıma noktasında bir karşı karşıya gelme yok. Pasaportunu alacak gelecek, gidecek. Tanımayla ilgili bir statü tanımlaması yapmayacağız.”

Ralliyi başlattı

Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkur, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda direksiyon başına geçip Allgau Orient Rallisi’nin startını verdi.

Yazının devamı...

Şimdi ne olacak?

22 Mayıs’a 17 gün vardı dün.

Bugün 16 gün kaldı iktidar partisinin olağanüstü kongresine...

Daha çok zaman var yani...

***

Ankara’da herkes aynı soruyu soruyor.

Ahmet Davutoğlu’nun yerine kim geçecek?

İsim toto oynayanların favori, plase, sürpriz listeleri farklılık gösterebiliyor ama herkesin hemfikir olduğu iki nokta var:

1.) Ak Parti’nin yeni genel başkanının, dolayısıyla da yeni başbakanın kim olacağına Cumhurbaşkanı Erdoğan karar verecek.

2.) Erdoğan’ın aklında bir isim vardır ancak bundan, o kişinin dahi haberi henüz yoktur.

Bu iki noktaya bir ek de ben yapayım...

Aklında bir isim olabilir ama Cumhurbaşkanı nihai kararını belli bir istişare sürecinin sonunda verecektir. Bugüne kadar aldığı her kritik kararda olduğu gibi...

İsimler değil, model önemli

Ak Parti Genel Merkezi’ndeki havadan süzdüklerimi ve parti kulislerinden edindiğim izlenimleri şöyle özetleyebilirim:

- Genel başkanlık ve başbakanlık için ismi en çok geçenler; (alfabetik sırayla yazıyorum) Bekir Bozdağ, Berat Albayrak ve Binali Yıldırım. Ancak isimden daha önemlisi, model gibi görünüyor. O modeli tanımlarken ve belirleyici özellikleri tarif ederken de en fazla ‘uyum’, ‘sadakat’ ve ‘bağlılık’ sözcükleri kullanılıyor iktidar partisinde.

- Genel kanaat - Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın dün öğleden sonra Habertürk canlı yayınında söylediği gibi - müstakbel başbakanın profilinin, yakın geçmiştekilere oranla daha düşük olacağı yönünde.

- 22 Mayıs’ta seçilecek yeni genel başkan ve dolayısıyla Başbakan’dan öncelikli beklenti, başkanlık sistemine geçişi beraberinde getirecek Anayasa değişikliğine kadarki süreci, hızlı, iyi ve sorunsuz yönetmesi olacak. Tabii bunun için de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile koordineli ve tam uyum içinde çalışması...

Kürsüdeki Davutoğlu

Gelelim dünkü açıklamaya...

Ahmet Davutoğlu’nu dün yerinde izledim. Ak Parti Genel Merkezi’nin 3’üncü katındaki basın toplantı salonunda...

Cümle cümle değil, konuşmanın geneline ilişkin birkaç sözüm var.

Ruhu, dokusu ve bütünlüğü itibariyle bakıldığında; Davutoğlu hem söylemeden edemeyeceklerini söyledi dün hem de söylemesi gerekenleri.

Temel mesajı ise şuydu:

“Ben bunu hak etmedim ama şu ortamda yapmam gereken, kan kusup kızılcık şurubu içtim demek.”

Konuşmanın kritik noktalarından birinde göz göze geldik Ahmet Davutoğlu ile...

“Ben milletin önünde tarihe not düşeyim, anlayan anlasın” der gibiydi bakışları.

Bir de, “Kim ne yapmış olursa olsun, kimseye sitem, öfke, kırgınlık taşımıyorum” derken yüzündeki ifade bu sözlerini tamamlayan türden değildi. Öfke değil belki ama sitem ve kırgınlığı olduğuna şüphe yok Ahmet Davutoğlu’nun.

Yazının devamı...

Dün gece Ankara... Bugünden sonra Ankara...

Dün saat 21 civarı...

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 21 yöneticisinin cep telefonlarına aynı anda aynı kısa mesaj düştü.

Yarın (bugün) saat 11.00’da toplantıları olduğundan bu mesaj ile haberdar oldu MYK (Merkez Yürütme Kurulu) üyeleri.

MYK, genel başkanın dışında genel başkan yardımcıları, grup başkanvekilleri, kadın kolları ve gençlik kolları başkanından oluşuyor iktidar partisinde.

MYK üyeleri bu kritik toplantıdan haberdar oldular ama Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun bu olağanüstü toplantının ardından bir de basın toplantısı düzenleyeceğini bilmiyorlardı. Açıklama demek, yarın (bugün) bir karar verileceği ve o kararın resmen duyurulacağı demekti.

ABD - Türkiye hattı

Ben bunları yazarken, yani saat 22’ye yaklaşırken, birkaç saat önce 2.80 TL olan Amerikan Doları 2.98 seviyesine, Euro ise 3.42’lere dayanmıştı bile. ABD’deki finans çevrelerinin Türkiye piyasalarıyla bağlantılı isimleri ile İstanbul’un önemli aktörleri arasında mesaj trafiğinde de ‘Başbakan toto’ oynanmaya başlanmıştı aynı dakikalarda.

Kongre ne zaman?

“AK Parti’de olağanüstü kongre Ramazan’dan mı yoksa Ramazan Bayramı’ndan mı önce olacak” diye soruyordu insanlar dün akşam saat 10 dolaylarında.

Olağanüstü kongre kesinleşmiş kabul ediliyor, tarihi netleştirilmeye çalışılıyorlardı yani.

Hakim görüş, “3 hafta içinde kongre var” şeklindeydi. Yani bayramdan değil, Ramazan’dan önce...

Ve saat 23’e yaklaşırken netleşti tarih...

Büyük ihtimalle 28-29 Mayıs. Olmazsa, en geç 4-5 Haziran hafta sonu.

***

Ankara böyle bir yerdir işte...

***

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, ülkeye de partisine de zarar vermeyecek ya da minimum etki edecek bir formül ile veda edeceğini söyleyenler çoğunluktaydı dün akşam Ankara’da.

Aynı çoğunluk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da aynı kaygı ve hassasiyet çerçevesinde hareket edeceğine vurgu yapıyordu.

Hatta ikilinin, dünkü tarihi görüşmede yakın geleceğe dair ‘ortak karar’ verdiği konuşuluyordu kulislerde.

Kriz olmadan çıkış mümkün mü?

Olağanüstü kongre sürecinin uzamaması ve minimum sancıyla atlatılması gerektiğinde herkes hemfikir. Çünkü bu dönem sadece Ak Parti açısından değil, Türkiye için kritik öneme sahip.

Diplomasi, güvenlik ve ekonomi başlıklarında belirleyici faktöre dönüştü bile birkaç gün içinde gelinen nokta.

Domino etkisi herkesin bildiği ve yerine göre endişe ettiği bir gerçek.

Ankara’da dün yaşanan (ve bugün yaşanacak) gelişmenin, geçmişte tecrübe edilen ‘Anayasa kitapçığı’ benzeri bir krize dönüşmemesi için yapılması gerekenler biliniyor. Kriz yönetiminin detaylarından söz ediyorum. Yakın tarihin tekerrür etmemesinden...

Asıl mesaj başka cümlede miydi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün - Başbakan Davutoğlu ile buluşmadan önce - 25’inci Muhtarlar Toplantısı’nı yaptı.

Tayyip Erdoğan’ın muhtarlara hitaben yaptığı konuşmadan herkes, “Önemli olan bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi ve hedeflerinizin ne olduğunun unutmamanız” cümlesini öne çıkardı. Bu sözlerin Başbakan Davutoğlu’na mesaj olduğu yorumları yapıldı gün boyu.

Ama belki de Erdoğan’ın o konuşmadaki asıl mesajı, not aldığım şu cümleydi:

“Ne diyor Akif? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi? Biz tarihimizden ibret alıyor ve eksiklerimizi tamamlamaya çalışıyoruz.”

Yazının devamı...

Bunlar da geçer... Ama nasıl?

DAEŞ’in, Suriye sınırındaki kentleri üzerinden artık açıkça ve doğrudan Türkiye’yi hedef alması...

Yine DAEŞ’in, intihar eylemcileri vasıtasıyla ülkenin farklı noktalarında terör saldırıları düzenlemesi...

***

PKK’nın Güneydoğu Anadolu’daki bazı kent ve ilçe merkezlerinde kan dökmeye, can almaya devam etmesi... Mevsim itibariyle kırsalda da eylemlerin, saldırıların artma ihtimali...

Yine PKK’nın, çoğunlukla da TAK eliyle, metropollerde canlı bomba eylemlerini sürdürmesi, büyük kentlerdeki alarm durumunun bir süre daha aynı şekilde kalacak olması...

***

Asker - polis, güvenlik güçlerinden her gün verilen şehitler ve sivil ölümlerinin toplumsal psikoloji üzerindeki menfi etkisi...

İnsanların günlük sosyal yaşamda birbirlerine karşı sergiledikleri tahammülsüzlük, güvensizlik ve hoyratlık...

***

Bütün bunlar yaşanırken, Ankara’da siyaset kurumunun sorunlara çözüm üretmek bir yana adeta birbirine düşmüş hâli...

Rutin iktidar - muhalefet çekişme ve çatışmasının ötesinde, hem iktidar partisinin hem de muhalefettekilerin kendi iç gündemlerindeki sancılı süreçler...

Havada uçuşan spekülasyonlar, sosyal medyadaki manipülasyonlar, kaynayan dedikodu kazanları...

***

Dış dünya ile ilişkilerde var olan zorluklar silsilesi...

Rusya ile ilişkiler, Suriye, Irak, İran...

ABD ile bıçak sırtı, Avrupa Birliği ile karşılıklı güven değil güvensizlik ortamından kaynaklı ihtiyatlı ilişkiler...

***

İç siyasetteki gergin başlıklar...

Dokunulmazlıkların kaldırılması süreci, Anayasa değişikliği ve bağlantılı olarak başkanlık sistemi tartışmaları, durup dururken bir anda gündeme taşınan laiklik mevzuu...

Memlekette sorunlar listesi uzun. Yok yok...

***

Kötü olan ise şu... Toplumun hemen her kesiminde var olan genel umutsuzluk havası...

Sorunların çözüleceğine ilişkin bir umut gözlenmiyor kimsede.

Oysa 1 Kasım seçim sandığından çıkan sonuç üzerine, bu tablonun tam aksiydi beklenen.

7 Haziran’da doğan belirsizlik ortamının ortadan kalkmasıyla birlikte 2 Kasım itibariyle “her şey çok güzel olacak” şeklindeydi beklenti.

Ama olmadı...

Olmamasının birden çok nedeni var, bunu biliyoruz, tamam.

Bilmediğimiz ise bu sarmaldan çıkış için kimin ne planı olduğu ve nasıl çıkılacağı.

Çıkış yolunun, herkesin birbirini suçlayıp bir tek kendini haklı görmesiyle bulunamadığı ve bulunamayacağı ortada.

Yazının devamı...

Tek merkeze bağlı ‘Milli MOBESE’ geliyor

“ASELSAN ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM) arasında Kent Güvenlik Yönetim Sistemi Projesi ile ilgili olarak 27.04.2016 tarihinde, toplam 894.250.450 Türk Lirası tutarında sözleşme imzalanmıştır. Söz konusu sözleşme kapsamında teslimatlar 2018 yılına kadar tamamlanacaktır.”

ASELSAN tarafından KAP’a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) önceki gün yapılan açıklama bu.

***

Hisse senetleri Borsa’da işlem gören, halka açık bir şirketin kamuoyuna yaptığı bu açıklama piyasa ve yatırımcılar açısından elbette önemlidir ama konu herkesi, hepimizi ilgilendiriyor. Yaklaşık 900 milyon TL bedelli sözleşme ile yapılacak olan, ‘hayati’ bir iş çünkü...

KGYS nedir?

KGYS, yani Kent Güvenlik Yönetim Sistemi, resmi kaynaklarda şöyle anlatılıyor:

“İl genelinde meydana gelen olayların aydınlatılması, suç ve suç lularla daha etkin mücadele edilebilmesi, trafik düzenlemesinde teknolojik imkanların kullanılabilmesi amacıyla mevzuata uygun olarak elde edilen görüntü, ses ve konum verilerinin Pol-Net Uygulamaları ile desteklenerek işlenmesi ve kullanıcıların otomatik olarak uyarılmasını sağlayan, modüler olarak geliştirilmiş sistemler bütünüdür.”

KGYS üç ana parç adan oluşuyor: ‘Görüntüleme’, ‘ Çağrı Yönetim’ ve ‘Mobil Uygulamalar’ sistemlerinden...

Bu üç sistemin şüphesiz en önemli ayağı ilki, yani ‘görüntüleme’.

Kısa adı MOBESE olan Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu. Yani, sabit ya da mobil kameralar vasıtasıyla kentlerin hemen her yerinin 24 saat süreyle izlenmesine olanak sağlayan sistem.

TÜM TÜRKİYE TEK MERKEZDEN İZLENEBİLECEK

Mevcut durumda, her şehrin emniyet müdürlüğü kendi MOBESE kameralarını izliyor. İhtiyaç halinde başka iller ile bilgi ve doküman paylaşımı yoluna gidiliyor.

ASELSAN ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı arasında imzalanan sözleşme ile yapılacak ç alışmanın sonunda ise ülkedeki tüm MOBESE kameraları tek merkeze bağlanacak.

80 il ve 386 ilç eyi takip eden kameraların tümü Ankara ve İstanbul’daki merkezlere doğrudan bağlı olacak.

Küçük bir not... 81 değil 80 il çünkü yeni sistem, pilot kent olan Kocaeli’ye kısa bir süre önce kuruldu.

Yeni, güçlü ve milli sistem

Sadece bu değil... Konu MOBESE kameralarının ülke genelinde bağlantılı ve tek merkezden izlenebilir hâle getirilmesinden ibaret değil.

Sözleşmesi önceki gün imzalanan dev proje ile mevcut sistem, yaklaşık iki yıl iç inde yenilenip güçlendirilecek. Hem donanım hem yazılım boyutuyla... Üstelik hem sisteme eklenecek olan yeni kameralar hem veri akışını sağlayan bağlantı anahtarları hem de sistemin ana yazılımı millileştirilmiş olacak.

Alt yapı ile aktif ve pasif tüm cihazlar ya yenilenecek ya da yenilenen noktalardaki seviyeye çıkartılacak. Yani bir ‘mevcutların yenilenip genişletilmesi’ boyutu var işin, bir de ‘ilk kurulumlar’ başlığı.

Yeni kameralar ve anahtarların (switch) üretimini de, halen lokal olan sistemleri bir araya getirip entegre edecek ‘çatı yazılım’ı da ASELSAN üretecek.

Projenin hayata geçmesiyle birlikte MOBESE kameralarından elde edilen görüntülerin kalite ve hızının artmasının yanı sıra Çağrı Yönetim Sistemi de güncellenecek. Buna bağlı olarak Mobil Uygulamalar Sistemi de...

Yani özetle, suç ve suç lunun tespiti ile olayların aydınlatılması maksadıyla kurulmuş olan Kent Güvenlik Yönetim Sistemi, 2018 itibariyle ç ok daha güçlü, daha verimli ve millileşmiş olacak.

Yazının devamı...

‘Turizm seferberliği başlattık’

Ankara’da gazetecilerle buluşan Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, Rusya ile gerilimin ve terör olaylarının turizme etkisini azaltmak için sektörde bir seferberlik başlattıklarını ve bu seferberliğe olumlu tepki aldıklarını söyleyerek, “Türkiye’nin güvenli olmadığını söylemek iyi niyetli algılanamaz” şeklinde konuştu. Bakan Ünal’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

- Biz dışarda büyük bir seferberlik başlattık, sektör de bu seferberlik çağrısına çok olumlu tepki verdi. Dışarda bir tanıtım seferberliği başlatmışken, Türkiye’nin güvenlik açısından riskli ülke algısını birileri pekiştirmeye çalışırken, içerden ısrarla bazı siyasetçiler ve basın-yayın organları Türkiye’nin güvenli ülke olmadığını söylüyorlarsa bu tabii iyi niyetli bir şey olarak algılanamaz. Belçika’da bir bomba patladıktan sonra bir Belçikalı yetkilinin kalkıp ‘Belçika güvenli bir ülke değildir’ ya da Paris’te bomba patladığında ‘Fransa güvenli bir ülke değildir’ demesini herhalde bekleyemezsiniz. Berlin’de fuarda bu konu gündeme geldiğinde bir tur operatörü dedi ki: ‘Şu anda bulunduğumuz yer ne kadar güvenliyse İstanbul’da o kadar güvenli, terör saldırılarının nerede olacağını bilemezsiniz’

- İsrail ve İran’dan bu sene özellikle turist sayısında ciddi bir artış bekliyorduk. Beyoğlu saldırısından sonra o ülkelerde ciddi bir kaygı oluştu. Zaten Sultanahmet saldırısında bizim en büyük pazarımız Almanya hedef seçilmişti. Biz birinci sırada Almanya’dan 5,5 milyon turist alıyoruz, ikinci sırada Rusya’dan 4,5 milyon turist alıyoruz.

‘İnternet coğrafyasının çocuklarıyla buluşacağız’

Kültür merkezlerinin fonksiyonlarının artırılacağını duyuran Bakan Ünal, bu konuda özellikle internet çağının çocuklarını yakalayamayı hedeflediklerini anlattı: “Çocuklar kütüphaneye geldiklerinde kitapla buluşmaları, kitaba dokunmaları gerekiyor. Madrid’e gittiğimizde Prado Müzesi’nin her yerinde anaokulu çocukları pıtır pıtır geziyorlar. Şimdiki çocuklarda mekan algısı yok, yakın-uzak algısı yok. İnternet coğrafyası var, çocuklar internet coğrafyasında yetişiyorlar. Tabletle akıllı tahta entegre halde, sürekli dokunamadıkları bir dünyayı yaşıyorlar. Bize hızla yabancılaşıyorlar, bizden hızla uzaklaşıyorlar ve zihinleri bizimle ilişki kurmuyor. Onlarla ilişki kuracağımız, sosyalleşebilecekleri kültür ve sanat üzerinden kimlik ve aidiyet kazanacakları mekanlar oluşturmamız gerekiyor.”

Yazının devamı...

Muhammed bir çocuk...

Muhammed Yalçın...

Kartvizitini uzattı mahcup bir ifadeyle tanışır tanışmaz.

“Ressam” yazıyor kartın üzerinde. “Ressam Muhammed Yalçın.”

Muhammed zihinsel engelli.

Yaşı 28. Zeka yaşı 6...

Ankara Altındağ’da yaşıyor. Dış cephesini de, içini de kendi boyadığı gecekonduda...

Bakışları ne kadar sertse, resimleri o kadar içindeki çocuğun ürünü, yumuşacık...

Konuşmayı pek sevmiyor. Sevdikleriyle konuşuyor sadece...

***

Babası Hasan Yalçın anlatıyor...

“Muhammed küçüktü... Durumu malum... Bizim insanımızı da biliyorsunuz işte... Çocuğa 3 - 5 lira para verip birbirlerine küfrettiriyorlarmış.”

Şimdi de para veriyor insanlar Muhammed’e. Ama artık yaptığı resimleri satın almak için...

Rengarenk tuvalleri 4 haneli rakamlara satılıyor şimdilerde.

***

Annesi, babası ve üç kardeşi var Muhammed’in. Bir de ‘Harun Abi’si.

Ünlü ressam Harun Antakyalı, Yalçın ailesinin soyadı farklı üyesi olmuş yıllar içinde.

2009’da tanışmışlar Muhammed ile...

İlk gün farkına varmış Muhammed’in sadece farklı değil, aynı zamanda ressam olduğunun.

Harun götürdü beni de Muhammed’e. “Seni çok özel bir insan ile tanıştıracağım” diye...

Evden çıkınca dönüp baktım Antakyalı’nın gözlerine...

“Jean Dubuffet’nin bir sözü var” dedi... “Resim yapmak aklı uykuya yatırmaktır.”

“Yani?..” diye sordum anlamadığımı belli ederek.

“Yanisi şu” dedi, devam etti:

- Akıldan, zekadan bahsederler ya hep bu dünyada... Bize de okullarda hep altın orandan, figürden, leke değerlerinden, açık koyu ilişkisinden, ondan bundan bahsederler ya... Ben de diyorum ki, tamam akademik öğretiler olmalıdır elbette ama bu ancak bir kılavuz olabilir. Bu kılavuzda yer alan unsurların ötesine geçebilenler zaten sanatçıdır. Yani asıl resim, akıl uykuya yattığında çıkar ortaya.

- Muhammed’e nasıl bağlayacaksın bu sözlerini?

- Muhammed resim yapıyor. Yaptıklarının gerçek birer sanat eseri olduğunu da öncelikle sanatçılar anlar, anlıyor. Neyse ki şimdi sanatseverler de farkına vardı. Benim mutluluğum da bu zaten. Ben sadece bir yol gösterdim, elinden tuttum demiyorum, el ele tutuştuk biz.

***

Şu gündemde neden yazdım biliyor musunuz bütün bunları?

İktidarından muhalefetine, medyasından sivil toplum kuruluşlarına; çocuklardan, gençlerden, engellilerden dem vuruyor ya herkes...

Çocukları, gençleri, engellileri kutsamak, sözle değil, işte bu anlattığım örnekte olduğu gibi icraat ile oluyor.

Bu yüzden okudunuz bütün bunları.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.