Şampiy10
Magazin
Gündem

Acizane bir davet benimki...

Bu akşam Beşiktaş İnönü Stadı’nda bir maç var.

Beşiktaş - güncel adıyla Vodafone Arena’da - Kayserispor ile karşılaşacak.

Ziraat Türkiye Kupası D Grubu’ndaki bu maç artık bambaşka bir anlam taşıyor.

Spordan, futboldan çok öte...

Sonucunun hiçbir önemi yok.

***

10 Aralık Cumartesi akşamı yaşanan büyük acının adresi oldu bizim mabet.(*)

Camia olarak; kalbimizin tam orta yerinde büyük bir yangın var, alevler içinde.

BJK Başkanı Fikret Orman, terör saldırılarının ardından ilk maçımızda kombinelerin iptal edildiğini açıkladı. Orman, herkesin bilet satın alarak bu maça gelmesini istedi ve elde edilecek hasılatın şehit ailelerine bağışlanacağını duyurdu.

***

Bu akşam Dolmabahçe’de bambaşka bir atmosfer oluşacak.

Acımızı, kederimizi paylaşacağımız; geleceğe dair umutlarımızı yeşertmek için ‘kol kola’ gireceğimiz, teröre karşı direnç ve gücümüzü ‘omuz omuza’ haykıracağımız bir akşam olacak.

Ve tabii yitirdiğimiz canların anısı önünde saygıyla eğileceğimiz bir ortam...

***

Bu yüzden, acizane bir davette bulunuyorum.

Büyük oğlum ile birlikte kombinemiz var İnönü’de. Biz her maçta oradayız.

Bu defa, aldığım iki biletle biz gitmeyelim dedik maça.

O iki koltukta, şehit ailelerimizden isteyenlerin uygun göreceği iki kardeşimizi ağırlamak istiyoruz.

***

N’olur hemen, “Acılı insanların ne işi var maçta” türünden cümleler kurmaya kalkmayın.

Dedim ya; maç değil bu akşamki.

Hüzünlü ama vakur bir buluşma. Bir anma töreni…

O insanlarımızın acısını paylaşmaya, onlara naçizane bir destek, birazcık da olsa moral verebilmek için gayret ediyoruz.

Kaybettikleri canların ruhları şâd olsun diyeceğiz orada hep birlikte.

Böyle bir ortamda geride kalanları bağrımıza basmak, onlarla kucaklaşmak içindir zaten bu davet.

***

Bugün saat 20.30’da orada olmak isteyen iki kardeşim bana, murat.celik@gazetevatan.com elektronik posta adresi ya da 0 312 410 89 50 numaralı telefondan ulaşabilir.

***

Tekrar başımız sağolsun... Acınız, acımızdır.

(*) TDK Sözlük: 2. mec. Özel bir konuda, sevgi ve saygı ile bağlanmanın ortaya konulduğu yer .

Yazının devamı...

Önce ben!

Gündem yine terör... Bitmiyor.

Ve biliyoruz ki kolay kolay bitmeyecek de.

Cumartesi akşamı Beşiktaş’taki saldırılarla ortaya çıkan acı tablo, ülkenin her yerinde, hepimizi sarstı.

Dün herkesi aynı ruh hali esir almıştı.

Huzursuzluk, mutsuzluk ve kaygıdan oluşan; yorgun, bitkin, güçsüz hissettiren bir moral bozukluğu...

**

Çünkü terör, hedefindeki insanlarla birlikte, hepimizin yaşama sevincini de öldürüyor.

**

Canlı bomba eylemlerinin en vahim yanlarından biri bu.

İnsanı sürekli şüphe içinde yaşamaya iten bir eylem türü...

İnsanın, çevresine hep endişe içinde bakması sonucunu doğuran bir yöntem...

Özellikle kalabalık ortamlarda, giyim kuşamı farklı biri var mı?..

Sokakta önünüzde yürüyen sırt çantalı kişinin hareketleri sıra dışı mı?..

Trafikte, kırmızı ışıkta yanınızda duran otomobil bomba yüklü olsa, bunu anlamanın bir yolu olabilir mi?..

İnsanı paranoya sınırlarına savuran bir gerginlik ortamı...

**

Teröre, teröriste elbette boyun eğmeyeceğiz.

Elbette bu ülkeyi yaşanmaz kılmaya çalışanların bu hedeflerine ulaşmasına engel olacağız.

Ancak bu cümleleri hayata geçirebilmek için önce gerçeklerle barışmak gerekiyor.

Yukarıda anlattığım ortam ve o ortamın yarattığı toplumsal ruh halini yok sayarak hareket etmek mümkün değil.

Ne yapacaksak, bu gerçekler çerçevesinde yapacağız.

**

Üzüntü... Evet.

Acı... Fazlasıyla.

Umutların kırılması... Maalesef.

Gelecek kaygısı... Kaçınılmaz olarak.

**

Pekiyi ne yapacağız?..

Üzüntülerimizle, acılarımızla, kırılan umutlarımız ve geleceğe dair oluşan kaygılarımızla birlikte bakacağız geleceğe.

Hep birlikte, el ele...

Ama öyle sadece lafta değil.

Gerçekten hep birlikte, inanarak el ele...

Hissederek, güvenerek hep birlikte.

Söylemek kolay da, sözü hayata geçirmek çok zor.

Biliyoruz bunu. Kendimizden biliyoruz.

Bugüne kadar hep söyleyip hiç yapamadığımızdan biliyoruz.

**

Birbirimize karşı bu kadar tahammülsüz, bu kadar gergin, bu kadar hoyrat, bu kadar empati yoksunu, bu kadar acımasız, bu kadar güvensiz ola ola geldik bugüne.

‘Hep bana, hep bana’larla geldik...

‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’larla...

‘Gemisini kurtaran kaptan’larla geldik bugünlere.

Ve tabii çifte standartlarımızla. Çifte standartlı davranma hastalığımızla.

Seçim bizim.

Bu şekilde geldiğimiz nokta bu işte.

Böyle devam edersek, yolun sonu zifiri karanlık.

**

Önce kendinize soracaksınız...

“Ben var mıyım gerçekten değişmeye” diye.

Karşımdakinden bağımsız, ondan beklemeden, onu kollamadan, önce ben var mıyım?

Madem hep ‘önce ben’ diyerek geldik bugünlere, çözümü de ‘önce ben’ diyerek arayalım.

**

Var mısınız?

Yazının devamı...

Kiev’de yaşananlar ve ötesi

Kiev’deydim Salı günü…

Beşiktaş’ın UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Dinamo Kiev ile oynayacağı maçı izlemeye gittim.

Ukrayna’nın başkentinden; kavga dövüş, sokak ç atışması haberleri bir gün önceden gelmeye başlamıştı.

Taraftar grupları arasında sıcak temas, bu tür deplasmanlarda sıradandır. O yüzden ilk başta pek de önemsemedim doğrusu.

Ancak Kiev’e indiğimde, durumun bu defa farklı olduğunu gördüm. Kiev sokaklarında yaşananlar, alışık olduğumuz türden holigan taraftarların işi olmaktan çok öteydi.

Ukraynalı ırkçı - faşist gruplardı ortalığı birbirine katan.

Yani şiddet gündemini yaratanlar; Beşiktaşlılara saldıran Dinamo Kievliler değil, Türkleri (yabancıları) hedef alan yabancı düşmanı, ırkçılardı.

Kiev polisi de bu gruplara değil engel olmak, aksine göz yuman, hatta zımnen destek veren bir tavır içinde olunca, kentteki Türkler için risk, yer yer ‘hayati tehlike’ boyutuna ulaştı.

Tek tip kıyafetli gruplar

“Maçtan önceki akşam 7 arkadaş, bir restoranda yemeğimizi yemiş otelimize dönüyorduk. Bir anda üstümüze taşlar, şişeler yağmaya başladı. Üzerimizde forma, atkı vs yoktu. Tezahürat da yapmıyorduk. Ne oluyor demeye kalmadan, 40 - 50 kişilik bir grubun saldırısına uğradık. Hepsi tek tip kıyafet giymişti. Kamuflajlı üniforma...”

Yere düştükten sonra onlarca kişinin tekmeli saldırısı sonucu burnu iki yerden kırılan, sağ ayak bilek bağları kopan, sol dizinden de yaralanan Metin Tandoğan işte böyle anlattı yaşadıklarını.

Tandoğan çevrede polis olmadığını, saldırgan grubun kendilerini ‘gönüllü askerler’ olarak adlandırdığını da sonradan öğrendiğini söyledi.

Kiev’de 3 ayrı hastaneye götürülen Metin Tandoğan, buralarda 20’nin üzerinde yaralı Türk vatandaşı gördüğünü de sözlerine ekledi.

Güvenlik zafiyeti çok açık

Şehirde bir Şampiyonlar Ligi maçı var. Binlerce yabancı taraftar geliyor. Bu insanların, kent merkezindeki meydanlarda toplanacağı biliniyor. Böyle durumlarda alkol tüketiminin iyice arttığı da malum. Hele Ukrayna gibi, votkanın ana vatanlarından birinde yerel halkın da sürekli alkollü gezdiği bir ülkede...

Bütün bunlar bilinirken, meydanlarda hiçbir güvenlik önlemi alınmaması, taraftarların karşı karşıya geldiği noktalarda da polisin saldırgan ırkçı gruplara hiç müdahale etmeyip sadece misafir takım taraftarının karşı saldırıda bulunmasını engellemek için devreye girmesi, Kiev’deki güvenlik zafiyetinin somut kanıtlarıydı.

Stat da farklı değildi

Sokaklarda yaşanan bu şiddet ortamı, maç sırasında stada da yansıdı.

Stat çevresindeki karanlık ortam, dört ayrı polis kontrol şeridinden geçip tribünlere ulaşmak için geçilen karlı - buzlu yolların hali...

Dışında olduğu gibi Kiev Olimpiyat Stadı’nın içinde de Şampiyon Ligi standartlarıyla bağdaşmayan sahnelere şahit olduk maç boyunca ve özellikle de devre arasında.

O kadar olay İngiltere’de, Hollanda’da, Türkiye’de ya da herhangi bir başka Avrupa ülkesinde yaşansa (her iki taraftan da) onlarca taraftar güvenlik güçlerince stattan çıkartılır, haklarında işlem yapılırdı.

Kiev şehir merkezindeki başıbozukluk stat içinde de aynen devam ediyordu. Ev sahibi tribünlere pozitif ayrımcılık da öyle...

Ercan Taner uyarıyor

Türkiye’nin en tecrübeli ve önemli spor spikerlerinden Ercan Taner ile konuştuk dün.

“UEFA gereğini yapmazsa, bu işler çok daha vahim noktalara taşınacak” diyen Taner, ‘belli bölgelerinde savaş olan ülkelerin takımlarının maçlarını başka ülkelerde oynaması’ uygulamasını hatırlattı.

Eylül 2017’de, Ukrayna - Türkiye dünya kupası grup eleme maçı olduğuna dikkat çeken Taner, gerekli önlemlerin ilgili bütün kurumlar tarafından alınmasının şart olduğunu söyledi.

Ercan Taner’in uyarılarını şöyle özetleyebilirim:

“2018 Dünya Kupası Rusya’da yapılacak. Rus ve İngiliz taraftar gruplarının geçen yıl Euro 2016’da, Fransa’da çıkardıkları olaylar ortada. Başta Sırbistan, Polonya, Ukrayna gibileri olmak üzere ırkçılığın artış eğiliminde olduğu ülkelerin taraftar gruplarıyla ilgili gerekenler yapılmalı. Sadece UEFA, FIFA da değil... Bu iş futbolun ve holiganizmin sınırlarını aşmış durumda. Gidişat çok tehlikeli. Bugüne kadarki gibi çifte standartlı davranılmaya devam edilirse, şiddet ortamı kontrolden, bu işler de çığırından çıkar.”

Yazının devamı...

‘Siyah diplomatik pasaportuma rağmen kaçak muamelesi yaptılar’

TBMM Başkan Vekili Bahçekapılı VATAN’a konuştu

TBMM Başkanvekili, AK Partili Ayşenur Bahçekapılı, Almanya’da karşılaştığı durumu, VATAN Ankara Temsilcisi Murat Çelik’e anlattı. Kendisine konsolosluktan geçici siyah diplomatik pasaport ve Alman Emniyeti’nden yazı verildiğini belirten Bahçekapılı, “Tüm bunlara rağmen yapılan uygulamadan çok rahatsızlık duydum” dedi, ekledi:

‘Bu Türkiye’nin onurudur...’

Yaşananlara gerçekten üzüldüm. Türkiye’nin parlamenterine böyle bir muamele yapılmasından çok rahatsız oldum. Bu Türkiye’nin onurudur. Ancak Türkiye’nin onuruyla oynamalarına asla izin vermeyeceğimizi bugün hem meclisimizin hem de Cumhurbaşkanımızın tutumuyla cevap verdik.

Ben, Almanya’ya Avrupa Parlamenteri sıfatıyla girdim. Oysa bana ‘Siz buraya nasıl girdiniz? Pasaportunuz var mı? Vizeniz var mı?’ diye sorular sordular. Eee var ki ona göre geldim. Yani kaçak muamelesi yaptılar bana; parlamenter olmama rağmen. Şahsıma yapılan bir şey olsa bile çok ayıp. İnsan hakları, insana karşı iyi muamele, işkenceye sıfır tolerans, işkenceye karşı duruş bunlar hep Avrupa Birliği’nin evrensel değerleri. İnsan olarak da böyle uygulamaya tabi tutulmak hoş bir şey değil. Kaldı ki ben parlamenterim. Bunu söylememe rağmen böyle bir muameleye tabi tutulmak da tabi ayrıca çok can sıkıcı bir şey. Ne var ki ülkem karşı durmasını bildi bu açıdan çok mutluyum.

‘Türkiye’den korkuyorlar...’

Ayşenur Bahçekapılı, bu tutumun nedenini ise, “Türkiye’den korkuyorlar diye düşünüyorum. Türkiye’nin yükselen trendinden dolayı bir tepki var diye düşünüyorum” sözleriyle açıkladı.

Bahçekapılı, ‘Tepki olarak Almanya’ya bir daha gitmemeyi düşünüyor musunuz?’ sorusuna ise şu cevabı verdi: Almanya’ya gitmeyi düşünmüyorum. Tavır veya tepki değil ancak görev verilirse giderim...

Yazının devamı...

‘Dış politikada alternatifimizin çok olması lazım’

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Lübnan ziyaretini izleyen gazetecilerin sorularını yanıtladı. “Şanghay Beşlisi” tartışmalarıyla ilgili “Hedef çok yönlü dış politika. Alternatifinizin her zaman fazla olması lazım” ifadelerini kullanan Çavuşoğlu şöyle devam etti: Bir tarafa muhtaç olmazsınız. Tek taraflı olduğu zaman, işte AB örneği... Oyalıyor, oyalıyor... Bir de öyle muamele ediyor ki, ‘Sen bana muhtaçsın’ diyor. ‘E bak kardeşim’ diyorsun, ‘Sende de bu yasa aynen böyle var’ diyorsun. ‘Ama ben üyeyim, sen üye olmak istiyorsun’ diyor. Zaten bir tarafta çok güçlü olursan, diğer tarafta da güçlü olursun. Bizim Asya ile Ortadoğu ile ilişkilerimiz ne kadar güçlü olursa, AB nezdinde de gücümüz o kadar artar. Aynı şekilde, Avrupa’da biz ne kadar güçlü olursak, Ortadoğu’da da elimiz daha güçlü olur. O yüzden çok yönlü dış politika.”

‘Tepeden bakıyorlar’

“Türkiye AB ilişkilerine bakıldığında bugüne kadarki gecikmenin, yavaşlamanın esasen AB tarafından kaynaklandığını da açıkça söylüyoruz. Bizim şikâyetimiz bu. Başta bir şikâyetimiz, bu da temel bir sorun, AB’nin tepeden bakma, kendilerini birinci sınıf, herkesi ikinci sınıf görme anlayışıdır. Bu anlayışın sağlıklı olmadığını samimi bir şekilde Avrupalı dostlarımıza, resmi görüşmelerin dışında da gayriresmi bir şekilde anlatıyoruz ve de daha etkili oluyor. Örnekleriyle anlatıyoruz. Standartlarda ileri olur, geri olur. Bazı AB üyesi ülkelerin standartlarına bakın, diğer ülkelere bakın, kıyaslanmaz ama üye oldu.”

Rusya vurgusu

“Soçi Olimpiyatları oldu, tek kriter var, gay-lezbiyen hakkı. Bir ülkeye yönelik politikalarınızı, bir konu üzerinden, gey-lezbiyen hakkı, herkes o olabilir bu olabilir, ben ona girmiyorum ama koskoca bir ülke ile ilişkilerinizi bir konu üzerinde yürütmek ne kadar gerçekçi? Bu tür yaklaşımlarla, Türkiye, Rusya gibi ülkelerden netice alamayacaklarını da anlatıyoruz.”

‘Ortak bir vizyonla hareket edebiliriz’

“Ben başından beri Trump’ın kazanmasını bekliyordum. Pragmatik bir insan. Kadrosundaki insanları da tanıyoruz. İş birliği yapabileceğimiz insanlar olduğunu da düşünüyoruz. Birçok konudaki görüşlerimiz de örtüşüyor. Seçim öncesi bazı retoriklerle seçim sonrası gerçekleri iyi ayırt etmemiz lazım. Yine iki müttefik olarak, ortak bir vizyonla hareket edebiliriz. Terörle mücadelede, yeni yönetimin bizim gibi, hiç ayırım yapmadan terörle mücadele edilmesi gerektiğine inandığını biliyorum.”

Yazının devamı...

‘Rusya ile Suriye’de ateşkesi sağlayabiliriz’

Beyrut’ta gazetecilere konuşan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Rusya ile birlikte Suriye’de ateşkesi tesis etmek için ortak kararlığa sahibiz. Bazı adımlar atıyoruz” vurgusu yaptı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, kritik görüşmeler yaptığı Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’u ağırladığı memleketi Alanya’dan doğrudan Lübnan’ın başkenti Beyrut’a geldi. Lübnan ziyaretini izleyen gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çavuşoğlu Rusya ile ilişkilerde gelinen noktadan, Fırat Kalkanı operasyonundaki son duruma, Türkiye’nin üç şehit verdiği hava saldırısından PKK’ya kadar sıcak başlıkları değerlendirdi. İşte Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun açıklamalarından satır başları:

LAVROV GÖRÜŞMESİ

‘Esed’i Rusya’yla hiç konuşmadık’

- Sayın Lavrov ile öncelikli olarak Suriye’de bir an önce ateşkesin sağlanması konusunu ele aldık. Biz Suriye konusunda diğer aktörlerde de bir araya geliyoruz. Örneğin İran ile de görüşmelerimiz var, Suriye muhalefeti ile temaslarımız sürüyor. Fakat Türkiye ile Rusya kararlı olursa ve görüşmeler şu an geldiğimiz nokta gibi samimi bir şekilde devam ederse, gerçekten biz ateşkesi sağlar ve sonrasında siyasi süreci de konuşmaya başlayabiliriz.

- Suriye’de bir çözümün olması için uluslararası platformlarda da çok çaba sarf ettik ama maalesef bu toplantılar karşılıklı suçlamalara dönüşünce bir sonuç çıkmadı. Şu anda geldiğimiz aşamada Rusya ile birlikte Suriye’de ateşkesi tesis etmek için ortak irade ve kararlığa sahibiz. Bazı adımlar atıyoruz ve adımları en kısa sürede neticelendirmeyi arzu ediyoruz.

- Üzerinde birlikte çalıştığımız yol haritası, yeni bir süreçten çok, ateşkesin nasıl sağlanacağı, insani yardımların nasıl ulaştırılacağı, ate şkesin sağlanmasının ardından atılacak adımlar ve sonrasında siyasi çözümün sağlanması aşamasına nasıl geçileceği konularını kapsıyor.

- Şu ana kadar Rusya ile Esed kalsın mı, gitsin mi konusunu hiç konuşmadık. Ateşkesin sağlanması ve El Nusra ile ılımlı muhalefetin nasıl ayrılacağını konuşuyoruz. Siyasi çözümün nasıl olacağını ilk başta bir koşul olarak öne sürsek diğer konularda ilerleme sağlayamacağımız için konuşmuyoruz. Fakat Esed konusunda Rusya ile görüş ayrılığımız devam ediyor. Türkiye’nin Esed ile ilgili bir pozisyon değişikliği kesinlikle yok. Fakat Rusya ile müzakereler şu noktada Esed’in geleceği konusunda birbirimizi ikna aşamasına gelmedi.

- Bu sürece dahil olan bir çok ülke var fakat bu görüşmelerimiz şu ana kadar sonuç üretemedi. Şu anda Rusya ile ikili bir süreç yürütüyoruz.

15 Temmuz teşekkürü

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, çalışma ziyareti kapsamında geldiği Lübnan’da Başbakan Temmam Selam tarafından kabul edildi. Çavuşoğlu Salam ile görüşmemizde Lübnan Hükümetine 15 Temmuz sonrası ülkemize verdikleri destek için teşekkür ettiğini ifade etti. İkili Cuma namazını başbakanlık konutu yakınında bir camide birlikte kıldı.

FIRAT KALKANI

‘Menbiç’in ardından Rakka’

- Fırat Kalkanı operasyonunun El-Bab’a yaklaşınca yavaşlaması aslında bir stratejinin parçası. El- Bab çevresinde DAEŞ’in direnişinin arttığını görüyoruz. Şu an izlenen stratejiye göre El-Bab çevresinin kuşatılıp, şehre başka unsurların da gelmesinin engellenmesi amaçlanıyor. El-Bab’ın DAEŞ’ten temizlenmesinden sonra Fırat Kalkanı Menbiç’e doğru devam edecek. Menbiç’in de kontrol altına alınması ve bölgenin normalleşmesinin ardından diğer bölgelerdeki yerel güçler ile birlikte Rakka’ya yönelinecek.

- Operasyonun amacı önce El-Bab’a, ardından Fırat Nehri’ne kadar bölgeyi DAEŞ ve YPG dahil terör örgütlerinden temizleyip burayı güvenli bölge haline getirmektir.

- Menbiç’teki 200 YPG’liden bir kısmı daha çekildi. YPG’nin oradan çekilmesinin koordinasyonu ABD ile bir ortak komisyon kurulmasını önermiştik. Bunun yanında bizkendi tespitlerimizi yaptırıyoruz.

3 şehidin faili henüz meçhul

- Geçen hafta El-Bab bölgesinde, 3 askerimizin şehit olmasına yol açan hava saldırısının faili konusunda farklı görüşler var. Burada bir çeşit ‘blame game ’(suçlama oyunu) devam ediyor. Ruslar net bir şekilde bu saldırıyı kendilerinin yapmadığını ifade ediyorlar. Fakat bölgede başka unsurlarda var. Bu sorunun cevabının titizlikle inceledikten sonra söyleyebiliriz. Şu aşamada herhangi bir ülkeyi itham etmek doğru olmaz.

- Rusya doğrudan ‘Suriye rejimi yapmadı’ demiyor ama rejimin uç aklarının saldırı gücünün olmadığını ve rejimin İHA’sının olmadığını söylüyorlar.

MUSUL OPERASYONU

‘Haşdi Şabi girmeyecek’

- Musul operasyonunda, varılan mutabakat çerçevesinde hareket edildiğini görüyoruz. Bir plan yapıldı... Peşmerge nereye kadar girecek, Musul’a kimler girecek, Irak ordusu ve yerel güçler, ki bunun içinde bizim de eğitip donattığımız unsurlar da var, Haşdi Şabi ne yapacak, ne taraftan kuşatma yapacak?.. Bunların hepsi önceden planlandı ve şu anda bu plana göre hareket ediliyor.

- Herkesin kafasındaki soru işareti tabii, Haşdi Şabi acaba bu plana uyar mı, uymaz mı? Çünkü ara ara, intikam duygularıyla yaptıkları bazı açıklamalar herkesin kafasını karıştırıyor. Ama gerek Bağdat yönetimi, İbadi’nin bizzat kendisi, gerekse başta ABD olmak üzere koalisyon ülkeleri, geçen İran ile de görüştük bu konuyu, onlar da aynı şeyi söylüyor... Haşdi Şabi Telafer’e girmeyecek. Zaten o havaalanının Haşdi Şabi tarafından kontrol altına alınması anlaşmanın içinde var. Şu ana kadar anlaşmayı ihlal eden bir durum yok. Birkaç kilometre ötede bekliyor... Amaç, Musul’dan batıya doğru kaçan teröristleri durdurmak. Ama tabii tedbirli olmak lazım.

PYD/PKK VARLIĞI

‘Telafer için tedbir alıyoruz’

- Sincar bölgesinde de PKK var biliyorsunuz. PKK, Yezidileri koruyoruz bahanesiyle orayı da bir üs haline getirmeye çalışıyor. Nerede, hangi konteynerde ne yapıyorlar, hepsini takip ediyoruz. Bu konuyu da yine hem Iraklılarla hem Kuzey Iraklılarla hem uluslararası koalisyonla görüşüyoruz. Eğer doğuya doğru yönelip, Sincar’a doğru bir hareketlilik içinde olurlarsa biz de gerekli tedbirleri alacağız. Ama o tarafın da önünün kesildiğini, yani Telafer’in kuzey batısının da kontrol altında olduğunu ve oradan PKK’ların Telafer’e gelemeyeceğini söylüyor, bunu taahhüt ediyorlar. Ama biz yine de kendi tedbirlerimizi alıyoruz.

- Bölgede tabii, herkes birbirini kolluyor. Farklı gruplar, farklı dengeler var. Mesela niye hem Haşdi Şabi hem de Peşmerge girmiyor? Burada bir denge var. Biri girse, diğeri de girer. O yüzden ikisinin de girmemesi gerekiyor. Bunu herkes biliyor. Biz de biliyoruz. Çünkü Musul aynı zamanda bir güç merkezi olur. Biz de diyoruz ki, hiç kimsenin elinde olmasın, yerel güçlere, yerel yöneticilere teslim edilsin. Şu anda o anlayış herkeste var. Umarım değişmez.

ANKARA-TAHRAN HATTI

‘İran da her yerde ateşkes istiyor’

- Tüm Suriye genelinde bir an evvel ateşkesin sağlanması konusunda aynı düşünüyoruz. İranlılar da ateşkesi her yerde bir an evvel sağlayalım diyorlar.

- Esasen, ikili görüşmelerde bakıyorsunuz, görüş ayrılığı yok ama maalesef anlaşmalar, planlar, uygulamada suya düşüyor. En büyük sorunumuz da bu zaten. Birçok karar alındı biliyorsunuz, Bakıyorsunuz, biri diyor ki sen yapamadın, öteki diyor ki sen sözünde durmadın, ben bombaladım, öteki bombalamadı vs vs... Yani İran ile de oturup konuştuğumuz zaman, gerçekten Esed gitsin mi, kalsın mı konusuna girmiyoruz çünkü o konuda birbirimizin düşüncesini biliyoruz, onun dışında diğer konuları konuştuğumuz zaman, görüşlerimiz yüzde 90 örtüşüyor.

- PKK, PEJAK, PYD, YPG... Bunlar aynı şey. İran da böyle düşünüyor ve onlar da rahatsız. Bir kere o bölgede PKK’nın güçlenmesi demek, İran’a yönelik tehdidin de artması demektir. Bizim Kandil ile ilgili İran’dan bir şey istememize gerek yok. Biz Kandil’i zaten vuruyoruz. Ama PKK, PEJAK, PYD, YPG’ye karşı ortak hareket etme konusunda hemfikiriz.

‘TÜRK AKIMI’ PROJESİ

‘Rusya kısa sürede onaylayacak’

Rusya Parlamentosunun alt kanadı Duma Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Leonid Slutskiy, Rus basınına yaptığı açıklamada, Türk Akımı anlaşmasının yakın bir zamanda Duma’ya sunulacağını belirterek, “Belge Duma’ya gelir gelmez sistemli bir şekilde üzerinde çalışacağız” dedi. Duma Uluslararası İlişkiler Komitesi Üyesi ve iktidar partisi Birleşik Rusya’nın Genel Sekreter Yardımcısı Sergey Jeleznyak ise, “Anlaşmanın TBMM’de neredeyse oy birliğiyle onaylanması Türk politikacıların Rusya ile ilişkileri geliştirmek istediğinin bir göstergesidir. Rusya Parlamentosunun da bu anlaşmayı yakın zamanda onaylayacağını düşünüyorum” açıklaması yaptı.

Jeleznyak, “Partimiz Türk halkı ile ekonomik bağların ve karşılıklı yarar sağlayan ilişkilerin yeniden kurulmasını destekliyor” ifadelerini kullandı.

Yazının devamı...

Yorumsuz aktarıyorum

“18 Kasım 2016 tarihinde, Ankara’da, ATO Kongre Merkezi’nde toplanan ‘Karayolu Trafik Güvenliği Sempozyumu’nda Konfederasyonumuza bağlı Orta Anadolu Federasyon Başkanımız Sayın Lokman Yıldırım’ın konuşmasının özünü ve hedefini farklı bir açıdan yorumlayarak yazmış olduğunuz 23.11.2016 tarihli ‘Tarihi itiraf,manşetlik haber’ yazınızdaki yanlış anlaşılmaları düzeltmek ve bilgilendirmek üzere bu yazımızı bilgilerinize sunuyoruz.” Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonu (TÜSEKON) Başkanı İsmail Yılmaz imzasıyla gelen açıklama böyle başlıyor.

“Sorun kurslardan sonra başlıyor” görüşü

TÜSEKON’un; 8 Bölge federasyonu ve 81 il derneklerine bağlı 3 bin 500 özel motorlu taşıt sürücü kursunu temsil ettiği, sektör olarak da 35 bin eğitimci, 20 bin direksiyon eğitim aracı,15 bin derslik ile her yıl yaklaşık 1 buçuk-2 milyon kursiyere hizmet verdiğinin hatırlatıldığı yazıda mevzuat ve sürücü belgesi alma süreci anlatıldıktan sonra şu başlıklar yer alıyor:

-Motorlu taşıt sürücüleri kursları eşittir sürücü belgesi (ehliyet) değildir. Milli Eğitim Bakanlığı, sürücü adaylarının yazılı ve direksiyon sınavlarını yaparak yeterliliklerini değerlendirir, Trafik Şube Müdürlükleri de sürücü adaylarına sürücü belgelerini verir.

-Maalesef sorun bu aşamadan sonra başlamaktadır. Sürücü belgesini henüz o gün Trafik Şube Müdürlükleri’nden teslim alan ve daha dün tüm kuralları size tek tek sayan sürücü adayının,ehliyet almasını kutladığı hemen o akşam alkollü araç kullanırken trafik denetlemesinde yakalandığı kötü örnekleri ne yazık ki görmekeyiz.

-Siz çevrenizde veya medyada kaç kez bir sürücü adayının trafik kazası yaptığı haberini duydunuz? Çok nadirdir. Sorun sürücü belgesi alındıktan sonra başlıyor. Sorunun ana kaynağı toplum olarak trafik kültürümüzün henüz istenilen ölçüde oluşmamasıdır.

Yıldırım’ın o sözleri hakkındaki izahat

- 18 Kasım 2016 tarihinde, Ankara’da, ATO Kongre Merkezi’nde toplanan 7’nci Karayolu Trafik Güvenliği Sempozyumu’nda Konfederasyonumuza bağlı Orta Anadolu Federasyon Başkanımız Sayın Lokman Yıldırım’ın otobüs sürücü eğitim programı ile ilgili verdiği örnek, her sektörün ilk zamanlarında olabilecek sıkıntıları varsa yanlış uygulamaları anlatabilmek ve doğru uygulamalara vurgu yaparak daha etkin anlaşılabilmesi adına verilmiş uç ve nadir bir örnektir.

-Şüphesiz sizlerin daha iyi bildiği üzere, bu tip söylem ve örneklemeler; edebiyatımızda da vurgu yapmak, dikkat çekmek iç in kullanılan yöntemlerden biridir. Sayın Yıldırım konuşması esnasında edebi bu yöntemi de kullanarak sektörün ve sürücü eğitimlerinin şu anda AB standartlarının da üzerinde olduğunu ve sektörün sürücü eğitimleri ile ilgili hedeflerini iyi niyetle anlatmak istemiş, bir durum tespitini yapmıştır.

-Federasyon Başkanımızca yapılan konuşmanın bu manada bütünü ele alındığında veya yapılanın bir teşbih olduğu dikkate alındığında konuşmanın rahatsız edici bir yönü bulunmamaktadır. Kaldı ki konuşma Karayolları Trafik Güvenliği’ni daha iyi nasıl sağlarız ana fikrinde geliştiği ve sonlandığı içindir ki, konuşması sonrası sayın federasyon başkanımız katılımcılar tarafından alkışlanarak takdir edilmiştir.

-Sürücü eğitimleri ve sınavları ile ilgili endişe edilecek hiç bir durum söz konusu dahi olamaz. Ülkemiz bu alanda AB standartlarının üzerindedir.

-Üzerimizdeki sorumluluğun farkındalığı ile trafik güvenliği konusunun muhatapları ile birlikte ülkemizde trafik kazaları neticesinde yaşanan can kayıplarını önlemek azim ve kararlılığıyla çalışmaya devam edeceğiz.

***

Gelen açıklamayı, cevap hakkına saygı anlayışı çerçevesinde, biraz kısaltarak ama yorumsuz şekilde aktardım.

Lokman Yıldırım’ın sözleri arşivde duruyor.

O sözler ve bu açıklamayı birlikte okuyup herkes kendi yorumunu yapacaktır.

Yazının devamı...

Bakanlıktan aile hekimlerine cevap

Her şey geçen hafta Çarşamba günü (23 Kasım 2016) yazdığım “Tarihi itiraf, manşetlik haber”(* ) başlıklı yazıyla başladı.

O yazıda Sürücü Kursları Federasyonu Genel Başkanı Lokman Yıldırım’ın, 18 Kasım 2016 tarihinde Ankara’da 7’ncisi düzenlenen Karayolu Trafik Güvenlik Sempozyumu’nda yaptığı konuşmanın tarihi bir itiraf niteliğindeki kısmını aktardım.

Sempozyum basına ve ilgili bütün kurumlarla kişilere açıktı. Kürsüye çıkan Yıldırım; 2013’ten önceki 25 yıllık dönemde, sürücü kurslarının sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmediğini, o dönemde, ehliyetlerin büyük bölümünün usulsüz şekilde verildiğini anlatmış, ben de buradan bu vahim durumu aktarıp bunun aynı zamanda bir suç duyurusu niteliğinde olduğunu söylemiştim.

***

Önceki gün “Şu, usulsüz verilen ehliyetler meselesi”(**) başlığıyla devam ettim konuya.

Sektörün diğer konfederasyonun başkanı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili daire başkanından gelen mesajları aktardım.

Dün de bu köşede, “Ehliyet konusunun sağlık raporu boyutu”(***) başlığının altında aile hekimlerinin mesajına yer verdim.

Sağlık Bakanlığı ne diyor?

Aile hekimlerinin, “Ehliyet için gerekli sağlık raporunu bizler değil hastaneler vermeli” şeklinde özetlenebilecek açıklamasına Sağlık Bakanlığı kapsamlı bir cevap verdi dün.

O açıklamanın satır başları şöyle:

- Sürücü Adayları ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları ile Muayenelerine Dair Yönetmelik incelendiğinde; sürücü adaylarına pratisyen tabiplerce verilen tek hekim raporlarının sağlık muayenesi kısmına ilişkin olarak hekimlere fazladan yükümlülük getiren ya da fazla iş yüküne yol açacak bir değişiklik bulunmamaktadır.

- Aile hekimlerinin bireylere sunmakta oldu kları hizmetin özelliği gereği; eğitim durumu, çevresel şartları, sağlık durumu vb. gibi konularda kişilerle ilgili en güncel bilgilere sahip olan sağlık çalışanı olduğu aşikardır.

- 2006 yılından bu tarafa sürücü adaylarına ve sürücülere verilen tek hekim raporunun sağlık şartlarına ve muayenelerine ilişkin kısmında uygulamayı değiştirecek öneme haiz herhangi bir değişiklik bulunmamakta olup, söz konusu STK’lar tarafından ısrarla yapılan açıklamalar kamuoyu ve Bakanlığımızca kabul edilebilir görülmemektedir. Bu tür açıklamalar sağlık çalışanı duyarlılığı ile görevini layıkıyla yapmaya çalışan personeli olumsuz yönde etkilemekte ve motivasyon kaybına neden olmaktadır.

- Söz konusu yönetmeliğin ve bağlı düzenlemelerinin incelenmesi neticesinde; aile hekimlerinin sürücü ve sürücü adaylarının ilk sağlık muayenelerini yapmaları kaydıyla gerekli gördükleri durumlarda vatandaşı uzman tabiplere yönlendirmelerini engelleyici herhangi bir düzenleme bulunmamakta olup aksine pratisyen tabiplerin lüzum halinde kişileri ilgili uzman tabiplere yönlendirmesini şart koşmuştur.

- Söz konusu yönetmelikle; ülkemizin şartları, insan kaynağı, hizmetten yararlanacak olanların durumları dikkate alınarak herkesin azami fayda sağlayacağı bir düzenleme yapılmış olup bu kapsamda; sağlık insan kaynağının en verimli şekilde kullanılması (aile hekimlerinin tek hekim raporu vermek görev ve yetkileri arasında bulunmaktadır) hizmetin erişilebilirliği ve ulaşılabilirliğinin en azami şekle getirilmesi, hizmetin doğru yerde sunulması ve lüzumu halinde ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına yönlendirme yapılması sağlanarak buralardan faydalanması gereken kişilerin hizmete ulaşımında aksaklıkların meydana gelmesinin önüne geçilmiştir.

(*) http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1010000-yazar-yazisi-tarihi-itiraf-mansetlik-haber/

(**) http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1011968-yazar-yazisi-su-usulsuz-verilen-ehliyetler-meselesi/

(***) http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1012355-yazar-yazisi-ehliyet-konusunun-saglik-raporu-boyutu/

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.