Şampiy10
Magazin
Gündem

Ehliyet konusunun sağlık raporu boyutu

Bir dokunduk, bin ah işittik. İşitmeye de devam ediyoruz.

2013 öncesi, 25 yıl boyunca sürücü belgelerinin nasıl bir usulsüzlük ortamında verildiğini, sektörün başında yer alanlardan biri itiraf etti, ben de o sözleri bu köşeden aktardım.

Sürücü Kursları Federasyonu Genel Başkanı ve Türkiye Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonu (TÜSEKON) Genel Başkan Yardımcısı Lokman Yıldırım’ın şu inanılmaz sözlerini:

“Yıllarca, eğitim veriyormuş gibi yaparak birbirimizi kandırdık. Saatlerce ders yazdık... Otobüs sürücü belgesi için 45 saat ders yazdık, 3 saat bile ders vermeden bu işi yürütmeye çalıştık.” (*)

***

Dedim ya; bir dokun, bin ah işit…

Gelen mesajları görmelisiniz. Dün, konuyla ilgili ikinci yazı yer aldı bu sütunda. Gelen mesajlardan dikkate değer ikisini de aktardım. (**)

Gelmeye devam eden e-maillerin tümünü ve olduğu gibi paylaşmam çünkü bahsedilenler henüz iddia niteliğinde. Belgesiz, şifahi ithamlar havada uçuşuyor. Bu yüzden herhangi bir kurum ya da kişiyi suçlamak, hedef göstermek en azından şu aşamada doğru değil.

Ama sürücü kursu sahiplerinden eğitimcilere, sürücülerden denetim mekanizmalarında yer almış olanlara kadar, sektörün hemen her noktasından gelen mesajlara bakarak şu kadarını söyleyebilirim; belli ki 2013 yılında yapılan düzenlemeye kadar gerçekten vahim bir düzen süregelmiş bu alanda.

29 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikten önceki dönemin bütün boyutlarıyla sorgulanması, incelenmesi, gerekiyorsa soruşturulması şart.

Bu da bizlerin değil, Cumhuriyet Savcılarının görevi.

İşin ‘sağlık raporu’ boyutu...

Aynı mevzunun bir başka ve yine çok önemli bir boyutu daha var .

Konu, sürücü belgesi sahibi olabilmek için alınması gereken sağlık raporu.

“Sürücü Adayları ve Sürücülerde Aranacak Sağlık Şartları ile Muayenelerine Dair Yönetmelik”te, direksiyon başına geçebilmek için tam 26 hastalık ya da bozukluğun olmadığına dair sağlam raporu şartı var.

Diyabetten epilepsiye, ruh ve sinir hastalıklarından kalp damar sağlığına kadar 26 madde.

Ve mevzuat, bu sağlam raporunun ‘aile hekimi’nden de alınabileceğini söylüyor.

***

Mesaj Uzman Doktor Erkut Coşkun’dan. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Coşkun bakın ne diyor:

- Trafik kazalarının daha az g ö rüldüğü gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de bu raporların hastanelerde oluşturulmuş sağlık kurulları tarafından verilmesi gerektiğini vurgulamak istiyoruz.

- Mevzuattaki maddeler gözden geçirildiğinde, bu raporun aile hekimlerinden istenmesinin toplum sağlığına katkı değil bilakis zarar getireceği görülmektedir. Bu nedenle, söz konusu sağlık raporu verme görevi aile hekimliğinden alınmalı ve kişi direkt hastaneye gitmelidir.

- Size bu satırları yazarken, ekranlarda, kazaya sebep olan bir tır şoförünün kırmızı ışıkta geçmesine gerekçe olarak “Şeker hastasıyım, şekerim düştü” demesini izliyorum. Bu şoförümüzün gerekli tetkikleri yapılmış olsaydı, bir gencimizin hayatı kararmazdı.

***

Bir başka aile hekimi, Dr. Akif Emre Eker’den gelen mesajın şu bölümünüyle bitireyim:

“(…) 23 milyon ehliyetin değişmesi bekleniyor. Ve muhtemeldir ki, gerekli sağlık raporu için vatandaşlarımız, ücretsiz olması sebebiyle daha çok aile hekimlerine başvuracak. Ancak istenen sağlık raporları kapsamlı; aile sağlık merkezlerinin olanakları kısıtlı olunca, hem vatandaşlarımız hem de aile hekimleri zor durumda kalacak. Nitekim kalıyor da…”

(*) Konuyla ilgili ilk yazı: “Tarihi itiraf, manşetlik haber”. (23 Kasım 2016)

http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1010000-yazar-yazisi-tarihi-itiraf-mansetlik-haber/

(**) İkinci yazı: “Şu, usulsüz verilen ehliyetler meselesi”. (29 Kasım 2016)

http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1011968-yazar-yazisi-su-usulsuz-verilen-ehliyetler-meselesi/

Yazının devamı...

Şu, usulsüz verilen ehliyetler meselesi

Geçen Çarşamba bu köşeden bir itirafı duyurdum.

“Sadece bir itiraf değil, aynı zamanda bir ihbar, hatta suç duyurusu” diyerek…

23 Kasım 2016 tarihli VATAN’da “Tarihi itiraf, manşetlik haber” başlığıyla yer alan o satırlara şu linkten ulaşabilirsiniz: (http://www.gazetevatan.com/murat-celik-1010000-yazar-yazisi-tarihi-itiraf-mansetlik-haber/)

Sürücü Kursları Federasyonu Genel Başkanı Lokman Yıldırım’ın 18 Kasım 2016 tarihinde Ankara’da bir konuşma yapmış, 2013 yılına kadarki 25 senelik süreçte sürücü belgelerinin nasıl verildiğine dair çok çarpıcı gerçekleri açıklamıştı.

***

Yıldırım’ın sözlerinin ‘can alıcı’ kısmı şöyleydi:

- “Yıllarca, eğitim veriyormuş gibi yaparak birbirimizi kandırdık. Milli Eğitim Bakanlığı’nı kandırdık biz sürücü kursları olarak.

- Saatlerce ders yazdık. Ben slaytlara, istatistiklere bağlı kalarak konuşmak istemiyorum. Daha doğal ve daha yaşamın içinden size örnekler anlatmaya çalışacağım.

- Şu anda D sınıfına dönüştürülmüş olan, eski sertifika karşılığıyla söyleyeyim; E sınıfı otobüs sürücü belgesi için mesela... 45 saat ders yazdık; 2 saat, 3 saat ders vermeden, yani yapıyormuş gibi bu işi yürütmeye çalıştık. Biz 25 yıl bu süreci böyle getirdik arkadaşlar.-

- Bunu gizlemeye, saklamaya gerek yok. Türkiye gerçeklerini görmeden doğruları tespit edemeyiz.”

Belli ki bu sektör de karışık

Lokman Yıldırım’ın sözlerini aktardığım o yazı üzerine birçok mesaj geldi. Bunlardan ikisi önemli.

İlki, Özel Sürücü Kursları Konfederasyonu’ndan.

Bu konfederesyonun başkanı Dursun Önal, Yıldırım’ın başkan yardımcısı olduğu Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonu’nun kendilerinin karşısında ayrı bir yapı olarak kurulduğunu belirtip şöyle diyor:

“Bize göre eğitimden uzak olan üyelere kuruluşlarını açtılar. 1996-1999 yılları arasında, ilkokul mezunlarının sürücü belgesi alamaması ile biriken talep fazlalığını fırsat bilen kurs sahipleri önemli usulsüzlüklere karışmışlardır. O yıllarda usulsüzlükler yapanlardan biri de Lokman Yıldırım’dır. Sınavları yapan da milli eğitim müdürlüğü yetkilileridir. Kimi kime şikayet ediyor?

Bakanlık ne diyor?

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü Trafik ve Sürücü Eğitimleri Daire Başkanı Ercan Alpay’dan gelen elektronik postada yazanlarin altını kalınca çizmek gerekiyor:

“Geçmişi sorgulamak adına sürücü belgeleri için Federasyon Başkanı Lokman Yıldırım’ın cüretkar itirafları üzerinden haber yapmanız bizi ziyadesiyle memmun etmiştir.

Gerçekten 2013 öncesi için söylenenler doğru. Ama 29 Mayıs 2013 tarih ve 28661 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle ülkemizde devrim niteliğinde değişikliğe gidilerek hem teorik dersler hem de direksiyon uygulama sınav sistemi tümden değiştirilmilştir.

Uygulama sınavlarında not sistemi kaldırılmış dünya ülkelerinin uyguladığı başarılı - başarısız hükmü getirilerek uygulama sınav yapıcılarının eli güçlendirilmiş, denetim sistemi ile de alan kontrolü sayesinde uygulama sınavlarında eğitim almadan geçme, ehliyet alma dönemi kapanmıştır.

Doğru; geçmiş dönemde eğitim almadan, kursa gitmeden ehliyet alındığı, hatta “Bakkaldan mı aldın” söyleminin yoğun olduğu dönemleri geride bıraktık.

2016 yılı ile birlikte artık ehliyetlerimiz yurt dışında da geçerlik kazandı. Stajiyerlik dönemi başladı. Eğitim alınmadan ehliyet alma süreci sona ermiştir.”

***

Durum bu…

29 Mayıs 2013’te yapılan düzenlemeyle sistem olması gerektiği şekle dönmüş. Geç de olsa sevindirici bir durum bu.

Zaten itirafların sahibi Lokman Yıldırım da o konuşmasında 2013’e kadarki vahameti anlatıyordu.

Her sektörde olduğu gibi işini düzgün şekilde yapanlar zaten konumuzun dışında. Benim takılıp kaldığım nokta, 25 yıl boyunca o başıbozuk düzende hakkıyla alınan değil, bir şekilde ‘verilen’ ehliyetler. Adı üzerinde ‘ehliyet’… Sahip olmak için ehil olmak gerekir.

Ortada, işin başındaki kişilerden birinin açık itirafı var. Bu bir ihbar. Bir suç duyurusu.

Türkiye’nin bugünkü gündeminde yargının iş yoğunluğunu biliyorum ama böylesine ‘hayati’ bir konuda, bir Cumhuriyet Savcısı harekete geçmeyecek mi acaba?

Yazının devamı...

Olası ABD gezisinin kritik yönleri

“Aralık ayı içerisinde belki ABD’ye gitmemiz söz konusu olabilir. Chicago’da Amerikalı Müslümanların yıllık buluşmasına katılma ihtimalim var. ABD’ye gidecek olursam, eğer ayarlanabilirse, Sayın Trump’la da bir görüşme yapabiliriz.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta Pakistan ve Özbekistan’ı kapsayan gezisini tamamlayıp İstanbul’a dönerken, özel uçak TUR’da işte böyle demişti.

Gelecek ayki muhtemel ABD ziyareti birkaç açıdan birden önemli. Şöyle ki...

Yerinde FETÖ mesajı

The Muslim American Society (MAS) yani Müslüman Amerikan Toplumu ile Islamic Circle of North America (ICNA) yani Kuzey Amerika İslam Camiası her yıl sonu birlikte bir İslam Kongresi düzenliyor.

Bu yıl 15’incisi yapılacak olan kongre 26 - 28 Aralık tarihlerinde İllinois Eyaleti’nin en büyük, ülkenin de üçüncü kalabalık kenti Chicago’da...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “katılma ihtimalim var” dediği kongrenin bu yılki konu başlığı da dikkat çekici: ‘İslami görevler ve sivil zorunluluklar’.

Amerika Kıtası’nın kuzeyindeki Müslüman toplumunun buluşacağı bu önemli kongreye Tayyip Erdoğan’ın katılmasının ne anlama geleceğini biliyorsunuz.

“ABD’deki Müslüman Türk varlığını Fethullah Gülen’in başında bulunduğu FETÖ temsil edemez” mesajı olur bu katılım.

Aynı zamanda ‘Pensilvanya’ya kendi evi olan ABD’de vurulan bir darbe olarak geçer kayıtlara.

Hele bir de, Erdoğan o kongrede konuşma yaparsa... Söyleyeceklerini, mesajlarını ve çıkacak sonucu tahmin etmek güç değil.

Eğer gerçekleşirse, 15 Temmuz sonrası ilk olması itibariyle, Erdoğan’ın ABD ziyaretinin, anlam ve öneminin yanı sıra güvenlik riski seviyesi açısından da dikkat çekici olacağına şüphe yok.

Trump ile ilk baş başa görüşme olabilir

Cumhurbaşkanı, ABD’ye gidecek olursa ve eğer ayarlanabilirse, ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump ile de görüşebileceğini söyledi uçakta.

Trump’ın ekibi ile Beştepe’nin kurmayları arasında iki lideri bir araya getirmek için temaslar sürüyor.

Program yapmayı zorlaştıran sadece Trump’ın yoğun programı değil. Tarih de önemli faktör. Malum, 25 Aralık Noel. ABD’de başkanlar ve önemli şahısların Noel dönemi etkinlikleri sosyal bir gelenek.

Ancak Noel tatiline denk gelse de, Donald Trump’ın göreve başlamadan önce yabancı devlet ya da hükümet başkanları ile görüşmemek gibi bir anlayışı yok. Mesela Japonya Başbakanı Şinzo Abe’yi New York Manhattan’daki evinde ağırladı seçilmiş ABD Başkanı.

Ankara’da, benzer bir randevunun Erdoğan için de ayarlanabileceği görüşü hakim. İki taraf arasındaki görüşmeler devam ediyor.

Yeni dönem ve Gülen

Donald Trump’ın seçim zaferinin netleştiği dakikalarda yayına verilen o kritik makalenin yazarı emekli general Michael Flynn, yeni dönemde Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak görev yapacak. Yani başkan ve yardımcısının ardından Washington yönetiminin üç numaralı ismi.

FETÖ’nün ülkesinde yaşayan liderini “Molla Gülen” olarak adlandıran ve “Bizim için Usame Bin Ladin ne ise Türkiye için de Gülen odur” diyen kişiden söz ediyoruz.

Ankara’nın etkili kulislerinde, Trump’ın koltuğuna oturmasıyla birlikte Gülen için de bir anlamda geri sayımın başlayacağı yorumu yapılıyor.

Michael Flynn imzalı o makalenin ABD yargı sistemine de bir mesaj niteliği taşıması,

Donald Trump’ın seçildikten sonra sadece Türkiye’den hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan ile telefonda görüşmesi,

Gülen Cemaati’nin seçim kampanyasında Hillary Clinton’a 11 milyon Dolar bağışta bulunması (bazı haberlerde bahsedildiği gibi 2 değil, 11 milyon Dolar) gibi parçaların birleştirilmesiyle oluşuyor bahsettiğim o yorum.

Ankara, Trump yönetiminin Amerikan yargısına herhangi bir baskı ya da telkinde bulunmayacağını biliyor. Ancak Türkiye, şu ana kadar verilen mesajların bile adli mekanizmaları harekete geçireceğini ve iade olmasa da Fethullah Gülen’in rahatını bozacak bir sürecin başlayacağını umut ediyor.

Hele bir de üzerinde çalışılan Donald Trump - Tayyip Erdoğan ikili görüşmesi gerçekleşirse, “Çanlar Gülen için çalıyor” başlıklarına hazır olun derim.

Yazının devamı...

Tarihi itiraf, manşetlik haber

“Yıllarca, eğitim veriyormuş gibi yaparak birbirimizi kandırdık. Saatlerce ders yazdık... Otobüs sürücü belgesi için 45 saat ders yazdık, 3 saat bile ders vermeden bu işi yürütmeye çalıştık.”

Bu itirafta bulunan kişi Lokman Yıldırım.

Lokman Yıldırım kim?

Sürücü Kursları Federasyonu Genel Başkanı.

Sürücü Eğitimcileri Konfederasyonu’nun da Genel Başkan Yardımcısı.

Pekiyi Yıldırım bu çarpıcı itirafın da içinde yer aldığı konuşmayı ne zaman ve nerede yapıyor?

Daha 5 gün önce, 18 Kasım 2016 tarihinde, Ankara’da, ATO Kongre Merkezi’nde toplanan 7’nci Karayolu Trafik Güvenliği Sempozyumu ’nda, kürsüden yaptığı konuşmada söylüyor Lokman Yıldırım bunları.

***

Bu ülkenin karayollarında her gün insanlar ölüyor, insanlar yaralanıyor.

Bu ülkenin karayollarında özellikle kamyon ve yolcu otobüsü gibi ağır vasıtaların karıştığı trafik kazalarında (bunlara kaza demek doğruysa tabii) insanlar dul, çocuklar öksüz / yetim kalıyor, anne babalar evlatlarını kaybediyor.

Karayolları adeta kan gölü bu ülkede.

***

Devlet kurumları, sivil toplum örgütleri on yıllardır ‘trafik canavarı ile mücadele’ adı altında kampanyalar düzenliyor, eğitimler veriyor, toplumu bilinçlendirmek için toplantılar yapıyor…

İşte o toplantılardan birinde geldi ‘tarihi itiraf’ .

***

Bu ülkede sürücü belgelerini, özel sürücü kursları veriyor.

O sürücü kursları, bir federasyon çatısı altında bu ülkede.

İşte o federasyonun genel başkanı, sadece 5 gün önce, bu ülkenin başkentinde kurulan kürsüden yaptığı konuşmada bakın neler söyledi:

- Sürücü belgesi verme işi, 1987’lerden itibaren, özel sürücü kursları eliyle yürütülmekte. Ama talihsiz bir durum… Niçin talihsiz bir durum olduğunu açıklamaya çalışacağım.

- 2013 yılına kadar geçen zaman içerisinde, biz sektör olarak yeterli alt yapı ya da yeteri kadar birlikteliği sağlayamadık.

- Özeleştiri yapmadan doğruyu bulmak gerçekten çok zor. Doğru tespiti yapabilmemiz için önce özeleştiri yapmamız, kendimizi bir çek etmemiz gerektiğine inanıyoruz.

- Yıllarca, eğitim veriyormuş gibi yaparak birbirimizi kandırdık. Milli Eğitim Bakanlığı’nı kandırdık biz sürücü kursları olarak.

- Saatlerce ders yazdık. Ben slaytlara, istatistiklere bağlı kalarak konuşmak istemiyorum. Daha doğal ve daha yaşamın içinden size örnekler anlatmaya çalışacağım.

- Şu anda D sınıfına dönüştürülmüş olan, eski sertifika karşılığıyla söyleyeyim; E sınıfı otobüs sürücü belgesi için mesela... 45 saat ders yazdık; 2 saat, 3 saat ders vermeden, yani yapıyormuş gibi bu işi yürütmeye çalıştık. Biz 25 yıl bu süreci böyle getirdik arkadaşlar.

- Bunu gizlemeye, saklamaya gerek yok. Türkiye gerçeklerini görmeden doğruları tespit edemeyiz.

***

Sadece bir itiraf değil, aynı zamanda açık bir ihbar, bir suç duyurusu niteliğinde bu konuşma.

Yolcu otobüslerinin direksiyonuna oturan, milyonlarca insanın canını taşıyan şoförlerin ehliyetlerini 25 yıl boyunca nasıl aldıklarını, o ehliyeti veren mekanizmanın içinde, başında yer alan kişi anlatıyor.

Daha ne olacak?

***

Son bir not...

Bu konuşmanın da yapıldığı sempozyum basına açıktı.

Ama ne o sempozyuma ilişkin bir haber yer aldı medyada, ne bu acı itirafın da içinde yer aldığı konuşmaya dair… Lâfa gelince hepimiz çok hassasız trafik kazaları konusunda öyle mi?

Hadi canım biz de!

Yazının devamı...

Külliye’de böcek çıkmadı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başyaveri Ali Yazıcı tutuklandıktan sonra ‘fuat avni’ adıyla bilinen twitter hesabından paylaşımlar kesildi. Yazıcı ve diğer yaverlerin ‘mobil böcek’ kullanarak izleme ve dinleme yaptıkları değerlendiriliyor

15 Temmuz’dan kısa bir süre sonra, Ankara Beştepe’de, hummalı bir çalışma vardı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde kapsamlı bir ‘böcek araması’ yapıldı darbe girişimiyle birlikte ortaya çıkan gerçekler üzerine.

Ayrıntılara geçmeden ‘haber’i vereyim:

Külliye temiz çıktı. Binada yapılan detaylı aramada dinleme, kayıt ya da benzeri bir cihaza rastlanmadı.

Araçlar da arandı

Özellikle Beştepe’de, Külliye mesaisi başladıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buradaki önemli toplantıları sırasında, ortam dinlemesi ya da kayıt tehdidine karşı teknolojik önlemler hep alınmıştı.

Ancak bu tedbirlere rağmen, hatırlarsınız, özellikle Twitter’daki Fuat Avni hesabından atılan mesajlar kesilmemişti.

Fuat Avni adıyla yayın yapan o hesaba, birden çok kaynaktan bilgi geldiği tahmin ediliyordu. Bunlar arasında Erdoğan’ın çok yakınında olan kişi ya da kişilerin bulunduğu da ortadaydı.

Daha önce de belli aralıklarla taranan ve herhangi bir cihaza rastlanmayan Külliye, 15 Temmuz’un hemen sonrasında bir kez daha arandı. Başta Cumhurbaşkanı’nın makam odası ve o kat olmak üzere çok kapsamlı bir ‘böcek’ araması yapıldı. Tabiri caiz ise binanın her santimetre karesi tarandı. Bu arada, Erdoğan ve yakın çalışma arkadaşlarının kullandığı makam araçları da unutulmadı. Sonuçta, Beştepe ve otomobiller temiz çıktı.

Hep özel kalemdeydi

Binanın ve makam araçlarının ‘temiz’ olduğunun ortaya çıkması üzerine, Fuat Avni’nin ‘içerideki’ kaynağının, 15 Temmuz’un hemen ardından yakalanan, tutuklu eski Albay Ali Yazıcı olduğu görüşüne varıldı. Yani Cumhurbaşkanlığı eski başyaveri... Onun bulunmadığı yer ve dönemlerde de, diğer FETÖ mensubu yaverlerin.

Bu tespitin en somut kanıtı da, Yazıcı ve yardımcılarının cezaevine girmesiyle birlikte söz konusu hesaptan yapılan paylaşımların kesilmesi oldu.

Ali Yazıcı’nın, görevde olduğu süre boyunca, Cumhurbaşkanı’nın yanında olmadığı zamanlarda, kendi odasında değil, sürekli Özel Kalem Müdürlüğü’nde oturduğu bilgisi de bu noktada ayrı bir önem kazanıyor.

Yapılan değerlendirme - itiraflarında yer aldığı şekilde - Genelkurmay Başkanlarını dinleyen emir subayları gibi Yazıcı ve diğer yaverlerin de ‘mobil böcek’ kullanarak izleme ve dinleme yaptıkları yönünde.

Başyaver ve yaverlerin Fuat Avni hesabına ‘taşınabilir böcek’ yöntemiyle bilgi aktardıkları söyleniyor. Yani bir şekilde üzerlerinde taşıdıkları böcekleri makama getirip, mesai saatlerinde kullandıktan sonra tekrar dışarı çıkararak, periyodik olarak bağlantıda bulundukları kişilere aktardıkları...

Böcekler ve böcek ilaçları!

‘Böcek’ olarak adlandırılan teknolojik mikro cihazlar; bulunduğu yerden gizli olarak ses, görüntü ya da veri aktaran sistemlerin çok farklı tip, model ve işlevleri var.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde, Ankara Subayevleri’ndeki çalışma ofisinde, seyyar bir çoklu prizin içinde bulunan gibi sürekli enerji kaynağına bağlı olanlar da var, tesisat içi tabir edilen sabitleri de...

Kıyafet üzerinde taşınabilen, örneğin bir subay üniformasının apoletlerindeki yıldızların içine yerleştirilebileni de var, bir dolmakaleme gizlenebileni de...

Ortam dinleme yani çalıştığı ortamdaki sesi uzaktaki kayıt cihazına aktaran yansıtıcılar, doğrudan ses kaydı yapanlar, gizli kameralar... Modern çağ ajanlarının son teknoloji ürünü oyuncaklarında çeşit çok.

Ve tabii bu tehdidin panzehirleri...

Böcekleri işlevsizleştiren jammer yani sinyal kesiciler, aktarımı engelleyin frekans perdeleri ve tabii herhangi bir yerde böcek olup olmadığını tespit eden arama sistemleri.

Ankara’da, MİT ve Emniyet İstihbarat’ın elinde; uzaktan gönderilen sinyalle aktive olan ve o ana kadar yerleştirildiği yerde ‘uyuyan böcekleri’ de bulabilecek kadar kadar gelişmiş dedektörler var.

Yazının devamı...

‘Şanghay 5’lisinde neden olmayalım’

İngiltere’nin AB’den çıkışı için “Güzel bir tevafuk oldu” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle devam etti: “Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. Benim için varsa yoksa AB dememeli... Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pakistan ve Özbekistan ziyaretleri sonrası Semerkant’tan dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtladı. “İngiltere’de Brexit yaşanırken, bizim de AB ile ilişkilerimiz yeni döneme girdi. Bu konuda son durum nedir?” sorusu üzerine Erdoğan şunları söyledi:

Putin değerlendiriyor

“Brexit bana göre güzel bir tevafuk oldu. Yani, Avrupa’da diğer ülkelerde bu tür şeyler olabilir... Fransa’da da sesler geliyor... İtalya’dan geliyor. Geçenlerde bizimle ilgili Dışişleri Bakanları bir araya geldiler. Önce hırsla bir araya geldiler. Daha sonra Avusturya’nın dışında hiçbirisi Türkiye ile müzakerenin dondurulması, şu olması, bu olması noktasında fikir beyan etmedi. Bu tabi önemli bir şey. Mesele şu: Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. Benim için varsa yoksa Avrupa Birliği dememeli... Benim kanaatim bu. Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama, ben de kendi kanaatimi söylüyorum. Mesela, ‘Şanghay 5’lisi içerisinde Türkiye niye olmasın?’ diyorum. Bunu sayın Putin’e olsun, Nazarbayev’e olsun, şu anda Şanghay 5’lisinin içerisinde olanlara da söyledim. Başlangıçta 5 ülkenin kurduğu Şangay İşbirliği Örgütü’ne daha sonra Özbekistan, Pakistan, Hindistan gibi ülkeler de dahil oldu... İran da girmek istiyor. Sayın Putin, ‘Bunu değerlendiriyoruz’ gibi bir ifade de kullandı. Temenni ederim ki orada olumlu bir gelişme olması halinde, yani Türkiye’nin Şanghay 5’lisi içerisinde yer alması, bu konuda çok daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum.

‘AB 53 yıldır oyalıyor’

“İlklerdeniz, ama 53 yıldır oyalanıyoruz. Mesela Başbakanlığımın ilk yıllarında liderler zirvesine biz çağrılırdık. Daha sonra çağırmamaya başladılar. Niye? Orada her şeyi açık, net söylüyorduk da ondan... O günden bugüne, bakın 28 üye var, (eski Fransa lideri) Sarkozy’nin ilk göreve geldiğinden itibaren, mesela fasıllarda açma-kapama olayında, sadece açmak var, kapama yok. Kapama olmayacaksa, açmayı yapsan ne olur, yapmasan ne olur? Bize bunu da yaptılar...

Hakeza vize noktasında da, Latin Amerika ülkelerine vize serbestisi var, ama Türkiye’yi hala oyalayıp duruyorlar. Geçen gün arkadaşlarla da konuştuk. Yıl sonuna kadar sabredelim, yıl sonuna kadar oldu, oldu... Yoksa biz bu geri kabulü falan, bu dosyayı kapatalım... Şurada mülteciler konusunda 3 milyar Euro bu yıl için haziran itibariyle vereceklerdi. Vermediler. Artık 11’inci aydayız. Yıl sonu geliyor. Güya ikinci bir 3 milyar Euro da söz konusuydu. Şimdi onu da ne yaptıklarını göreceğiz. Gördükten sonra bu konuda da kararlı bir şekilde adımımızı atmış olacağız.”

ÖSO Menbiç’e yönelecek!

- El-Bab konusunda YPG ile karşı karşıya gelmemiz söz konusu olabilir mi?

“El-Bab’a 2 kilometre kaldı. Afrin’in güneyinden orada El-Bab’la arayı kapatma gibi bir gayretleri var. Bizim de Özgür Suriye Ordusu’nun, tamamiyle El-Bab’a girip oradan batıya değil doğuya, Menbiç’e yönelmesini istiyoruz. Çünkü, Menbiç’ten PYD ve YPG’yi çıkarmak gerekiyor. Bu kararlılık görülünce ABD, ‘Tamam, buradan YPG çıkacak’ dedi. Bu sözün tutulmasını bekliyoruz. Zaten şunu bilmemiz lazım. Menbiç Arap toprağıdır. Yüzde 90-95 Araptır... Orası PYD ve YPG’nin olamaz.”

Aralık ayında ABD ziyareti

- Türkiye gündeminde ABD Doları’nda anormal sayılabilecek bir yükseliş var.

“ABD’deki yeni yönetimin işbaşına gelmesiyle birlikte burada olumlu bir gelişme olacağı kanaatindeyim. Çünkü, yeni yönetim faiz politikalarında bizimle aynı istikamette düşünüyor. Aralık ayı içerisinde belki ABD’ye gitmemiz söz konusu olabilir. Chicago’da Amerikalı Müslümanların yıllık buluşmasına katılma ihtimalim var. ABD’ye gidecek olursam, eğer ayarlanabilirse, Sayın Trump’la da bir görüşme yapabiliriz. Bu yeni süreçte döviz kurunun o baskıcı durumundan sıyrılmak mümkün olabilir diye düşünüyorum.”

Darbe sizin askeri liselerden çıktı

“Mesela kimileri bana diyor ki, “Askeri liseler kapatılmamalıydı”... Ben tabi kendilerine izah ettim. ‘Kusura bakmayın. Bu darbe sizin kurduğunuz askeri liselerden çıktı. Onlar harp okullarına girdi, oralardan çıktı’ dedim. Şimdi askeri değil de düz liseden gelen generallerimiz yok mu? Genelkurmay başkanımız yok mu? Necdet Paşa (Özel) düz liseden gelmedir. Hulusi (Akar) Paşa düz liseden gelmedir. Askeri liseleri kapattık ama, harp okullarının ihtiyacını diğer liselerden karşılıyoruz. Havuz geniş ve bu havuzda farklı eğitimler söz konusu olduğu için bana göre bakış açıları da farklılaşacak. Tek düze bir bakış olamayacaktır.”

FETÖ sitemi: Arkadaşlar toz kondurmuyordu...

- 15 Temmuz’dan sonra hükümet ve bürokratlar FETÖ’yle tam anlamıyla mücadele verebiliyor mu? Mücadele hangi noktada? Bu sıkıntı ne zaman atlatılabilecek?

“17-25 Aralık ile 15 Temmuz iki farklı süreç. Zaten 17-25 Aralık sürecinde tüm arkadaşlarımız bizi tam anlamış olsaydılar 15 Temmuz belki olmayabilirdi. Fakat anlayamadılar. Anlayamadıkları gibi bu alçaklara o dönemde toz kondurmayan; onların böyle kötü niyetlerinin olmadığından bahseden arkadaşlarımız da vardı. Halbuki ben Başbakanlığımın ilk dönemlerinden itibaren bu dershaneler meselesine olumsuz yaklaşan birisiyim. O zamandan itibaren gelen bakan arkadaşlarıma (Milli Eğitim Bakanlarını kastediyor) hep bunu söylemişimdir. ‘Gelin bu dershaneleri kapatalım’ diyordum. Yani, ya okul, ya dershane... Yani, millet niçin iki yükü birden çeksin. Böyle bir şey olamaz. Yani, biz devlet olarak kendimizi inkar ediyoruz. Demek ki sen kaliteli, başarılı öğrenci yetiştiremiyorsun, onun için dershanelerin önünü açıyorsun. İlla takviye verilecekse, takviyeyi de sen yap devlet olarak. Nitekim şimdi yapıyoruz. Maalesef Nabi Avcı’nın Milli Eğitim Bakanlığı dönemine kadar bunu gerçekleştiremedik. Nabi Bey’le birlikte olan süreçte, ‘Artık bu işi halletmemiz lazım’ dedik. Tepkilere rağmen dershane meselesini halletmeyi hamdolsun başardık. Peki dershaneler kapatılınca bir şey mi kaybedildi?Bizim çocuklarımızın geleceği mi karardı? Elbette hayır. Tam tersine, milyarlarca lira bu alçaklara gideceğine, çoluk çocukları için her şeyini feda eden garip gurabanın, fakir fukaranın cebinde kaldı.”

‘Zaten soruları çalıyorlar’

“Dershanelerin kapatılması vatandaşlarımızın yararına olmuştur. Ha, yapıyorsan gel okul yap. Buna giriyorlar mı, girmiyorlar. Dershanecilik işlerine geliyordu: Okullardan başarılı olanları al, dershanende onları şöyle göstermelik pudrala, sorular zaten çalınıyor. Soruları çalıyorlar, ondan sonra da yok şu kadar başarılı öğrenci... YGS’de şu oldu, TEOG’da bu oldu. Her şeyi hırsızlık üzerine bina etmişlerdi. 15 Temmuz, bahsettiğimiz arkadaşların da bunları tanımalarını sağladı. Onlar da, insanlarımızın çoğu da bunların ne olduklarını anladı.

‘Bylock bal gibi de var’

“Mağduriyet iddiasıyla, bazıları özellikle MİT’i yıpratmanın gayreti içerisindeler. Bylock meselesinin aslında hikaye olduğunu ileri sürenleri kast ediyorum. Bylock hikaye değil, bal gibi de var... MİT’in bunu ortaya çıkarınca, hepsi iyot gibi ortaya çıktı. Deşifre oldular. Kim kimdir öğrenildi. Yüzde 10’luk bir hata payı bile olsa, yapılan iş neticesinde çok ciddi kişiler yakayı ele verdi. Bu onları ciddi manada rahatsız etti. Ha, deniliyor ki 100 bine yakın görevden alınma var. Belki daha da fazla olacak. Mesela, Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesi sırasında 600 bin kişiyi görevden aldılar. Bizde böyle bir adım atıldığında niye rahatsız oluyorsunuz?”

NATO’dan iltica isteyen askerler

- Bazı askerlerin NATO’dan sığınma talebinde bulunduklarına dair haberler çıktı...

“Sığınma talebinde bulunanların sayısı o kadar yüksek değil. Ayrıca, NATO’nun o tür sığınmaları kabul etmek gibi bir anlayışı, yaklaşımı olamaz. Bahsedilenler, birer terör suçlusu. Bir teröristi, terörist askeri, darbeci askeri NATO’nun içinde nasıl istihdam edebilirler? Böyle bir şeyi yapamazlar. Bunların peşindeyiz, iadelerini istiyoruz. Mesela Yunanistan’a kaçanların iadelerini istedik. Çipras, ‘15-20 gün içinde neticelendiririm’ demişti. Maalesef kaç 15-20 gün geçti. Halen bekliyoruz. Biz onlara karşı böyle yapsak, kıyameti koparırlardı.”

İsrail kanalına konuştu: ‘Beni sıkıştıramazsın’

Cumhurbaşkanı, 28 Haziran’daki anlaşmanın ardından ilk kez bir İsrail kanalına konuştu. Kanal 2 televizyonundaki ‘Uvda’ (Olgu) adlı programın sunucusu Ilana Dayan-Orbach da mülakattan bir kesiti Twitter hesabında paylaştı. Paylaşılan bölümde Dayan- Orbach “Size zor sorular sorma özgürlüğünü kullanmak istiyorum” diyor, Erdoğan da “Şu ana kadar sorduklarınız kolay mıydı? Buradan eğer sen Tayyip Erdoğan’ı sıkıştıracağını zannediyorsan beni sıkıştıramazsın” yanıtını veriyor. Programın tamamı pazartesi yayınlanacak.

CBS’ye röportaj: ‘Obama ve Biden başarısız oldu’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Amerikan CBS kanalında yayınlanan “60 Dakika” programına da özel mülakat verdi. Erdoğan, son dönemdeki bazı Amerikan politikalarından dolayı “hayal kırıklığına uğradığını” söyledi. Erdoğan, Gülen’in hâlâ ABD’de kalmasının tüm Türk halkını rahatsız ettiğini vurguladı: “Darbe girişimi için ABD’yi suçlamayacağım am halkım bu şekilde düşünecek. Onu orada tuttuğunuz sürece kusuray bakmayın ama Türk milletinin bakışı bu şekilde.” Obama yönetiminin Suriye’deki krizi ele alma biçiminin de rahatsızlık kaynağı olduğuna dikkati çeken Erdoğan, bu politikaların, Türkiye’nin sınırlarında güvenlik tehditlerinin ortaya çıkmasında rol oynadığına işaret etti. Suriye ile ilgili konuları hem Obama’ya hem de yardımcısı Joe Biden’a aktardığını bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ancak bu konuları ciddi bir şekilde ele almada başarısız oldular ve bu bizi rahatsız etti” diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuk olduğu program, ABD doğu saatiyle pazar akşamı 19.30’da (TSİ 21 Kasım Pazartesi 03.30) yayınlanacak.

Yazının devamı...

Pakistan’daki FETÖ okulları Maarif Vakfı’na devredildi

İslamabad / Pakistan

“Pakistan hükümeti, bu ülkedeki FETÖ’ye ait 23 okulda görevli 108 öğretmenin, aile üyeleriyle birlikte 20 Kasım’a kadar ülkeyi terk etmesini istedi.”

Bu haber önceki gün, yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pakistan’a yapacağı resmi ziyaretin bir gün öncesinde geldi.

Pakistan yönetimi, Türkiye’nin İslamabad Büyükelçiliği vasıtasıyla, 15 Temmuz’un hemen ardından başlattığı girişimlere olumlu yanıtı, kendince bir jest zamanlamasıyla hayata geçirdi.

Erdoğan’ın ziyaretinin hemen öncesinde...

Uçaktan iner inmez gelen önemli haber

Cumhurbaşkanı Erdoğan, beraberindeki 130 kişilik resmi heyet ve gazeteciler ile birlikte, iki uçakla geldi Pakistan’a.

Özel uçak ANA da; Cumhurbaşkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, milletvekilleri, bürokratlar ve habercileri taşıyan özel uçak TUR’un hemen ardından indi İslamabad’a.

Erdoğan’ı Pakistan’ın başkentinde önemli ve müjdeli bir haber bekliyordu. O havadayken burada bir mutabakat zaptı imzalandı.

Ankara, Maarif Vakfı’nın Pakistan Temsilcisi’ni atamış ve İslamabad’a yollamıştı.

Maarif Vakfı Temsilcisi ve büyükelçiliğin eğitim ataşesi, Pakistan makamlarıyla bir mutabakat zaptına imza koydu. İmzalanan bu resmi anlaşma metni, bu ülkedeki FETÖ okullarının Maarif Vakfı’na devredilmesini karara bağlıyordu.

Erdoğan’ı İslamabad’a inişinde karşılayan işte bu haberdi.

Yani iki ülke arasında FETÖ okullarının devrini öngören bir MOU (Memorandum Of Understanding) yani mutabakat zaptı imzalandığı haberi...

***

İslamabad’da aldığım haberler, Pakistan’ın işlem yaptığı okul sayısının 28, bu okullarda çalışan ve 20 Kasım’a kadar ülkeyi terk etmeleri istenen öğretmen sayısının da 135 olduğu yönünde. Ancak bu noktada, itibar etmemiz gereken, Pakistan İçişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamadaki bilgiler. Yani, alınan kararın 23 okul ve 108 öğretmeni kapsadığı...

Hükümetin kararı, bu eğitmenlerin ülkeyi, aileleriyle birlikte terk etmesi yönünde. Bu da, toplamda 350 ile 400 kişi arasında bir grubun Pakistan’dan bir anlamda deport yani sınır dışı edilmesi anlamına geliyor.

Öğrenciler kalacak, ilk müdürler geldi

Söz konusu okullarda, öğrencilere dokunulmayacak. Eğitim faaliyeti devam edecek. Ancak bu okullardaki eğitim - öğretim faaliyetini artık FethullahGülen’e bağlı kadrolar değil, Maarif Vakfı eliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetici ve öğretmenleri yürütecek.

Hatta aldığım bilgiye göre, devralınan okulları yönetmek üzere Ankara’dan görevlendirilen müdürlerden 9 kişilik ilk grup da Pakistan’a ulaştı ve bugün itibariyle iş başı yapıyor.

Geriye kalan okul müdürleri ve öğretmenler de kısa süre içinde, peyderpey buradaki mesailerine başlayacak.

Medya ve iş dünyasında da varlar

FETÖ’nün Pakistan’daki varlığı okullarla sınırlı değil.

Basın - yayın sektörü ve iş dünyasının farklı kollarında da Gülen bağlantılı çok sayıda şirket ve kişinin faaliyette olduğu bilgisi var.

Türkiye, bu alanlardaki FETÖ mensuplarının da eğitim - öğretim kadroları gibi ülkeden çıkartılması yönünde girişimlerini sürdürüyor.

Son bir not ile bitireyim...

Yukarıda bahsettiğim gibi, Pakistan hükümeti aldığı kararı açıklama zamanlamasında, Türkiye’ye kendince bir jest yaptı.

Türk tarafı muhataplarının iyi niyetinden şüphe duymuyor ama burada şöyle de bir durum çıkmış ortaya.

Kararın açıklanmasıyla birlikte, Gülen’e bağlı kadrolarda, hem yerel yönetimi hem de Türkiye’yi protesto etmek için bir hareketlilik başlamış.

Bu sebeple, Erdoğan başkanlığındaki Türk heyeti için hem burada, İslamabad’da hem de bir sonraki durak olan Lahor’da alınan (ve zaten üst seviyede olan) güvenlik tedbirleri iyiden iyiye artırılmış durumda.

Yazının devamı...

Dişli’den 2017 öngörüleri

Adalet ve Kalkınma Partisi ekonomi işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile yaptığımız röportajın ilk bölümünü dün bu sütunda okumuştunuz.

Bugün de ikinci ve son bölümü var.

Şaban Dişli, 2017’de ekonomide neler yaşanacağını anlatıyor:

Halk piyasaya müdahale de etti

- Makro ekonomik verilere bakıldığında aslında durumumuzda hiçbir problem yok. Mesela enflasyon... Evet döviz kurlarında bir hareketlilik var ama unutulmamalı ki, 2016’da DAEŞ’in saldırıları ve Rusya kriziyle turizmde yüzde 40’a varan bir döviz geliri kaybımız oldu.

- 15 Temmuz sonrası birinci aşamada 12 milyar dolar, ikinci aşamada 4 milyar dolarla piyasaya müdahale eden millet oldu. Halk demokrasiyi ve ülkeyi kurtarma coşkusuyla yaptı bunu. Dövizini bozdurdu. Merkez Bankası hiç müdahale etmedi. Bankalar müdahale etmedi. Müdahaleyi halk yaptı.

- Yeni yıl ile birlikte, turizm gelirlerinin normale dönmesi, ABD’deki netleşme ve hükümetin tedbirleriyle döviz üzerindeki bu baskı azalacaktır. Bakın sadece bir örnek vereyim... Vakıfbank son iki ay içinde, 5 yıl vadeli sadece 0.25 oranında faiz artırımıyla, 2 milyar Dolar sendikasyon yaptı. Bu, dış dünyanın Türkiye ekonomisi ve bankacılık sektörüne güvenmeye devam ettiğinin göstergesi.

- Şu anda iş dünyası yatırımı, tüketici de harcamayı erteliyor. Gerekçeleri de 15 Temmuz’un yarattığı travma ve belirsizlik ortamı. Yani önlerini göremediklerini söylüyorlar.

Kredi faizleri de mevduat faizleri de düşecek

- Bir sorunlar zinciriyle buraya geldik, bu zincirin kırılarak geriye dönmesi lazım. Irak, Suriye, terör ve dış faktörler... Şimdi mesela, doğu ve güneydoğuda yeni konutların teslimi ile birlikte yeni bir yaşam başlıyor. Oradan da batıya doğru belirsizlikler ortadan kalktıkça moral geri dönecek. Trump’ın dış politikası ve orta doğu politikası da belirleyici olacak.

- Faiz mevzuuna gelince... Merkez Bankası faizleri düşürüyor ama mevduat faizlerini de düşürmek için Hazine ve Bankalar Birliği’nin çalışmaları var. Bu da kredi faizlerine yansıyacak. Yani hem kredi faizleri daha da düşecek hem de mevduat faizleri... Böylece yatırımcının krediye erişme imkanları daha da artırılacak. Asıl önemli olan büyük yatırımcının krediye erişebilirlik seviyesi. Yeni kredi imkanlarını oluşturma gayreti de bu başlıkta çok önemli.

Körfez sermayesi yakında dönecek

- Türkiye ekonomisi dengeler açısından kötü değil. Cari açık ve bütçe açığında kötü değiliz. Yatırım tasarruftaki açık için BES ve Varlık Fonu var biliyorsunuz. Bu açık daha önce yabancı tasarrufla karşılanıyordu. Körfez ülkelerinden gelen para ve doğrudan yabancı yatırımlar vardı.

- Türkiye üzerinde oynanan algı oyunlarının bir parçası da körfez sermayesinin artık gelmeyeceği söylentisi. Bu doğru değil. Körfez sermayesi kaçmadı, sadece geliş hızında bir süre için bir azalma oldu, bu doğru ama Gezi öncesi güven ortamına döndüğümüzde bu paraların büyük kısmı yeniden Türkiye’ye gelecek. Hatta fazlasıyla... Bu da 2017 itibariyle başlayacak.

Reel ekonominin sorunları çözülüyor

- Biz Ak Parti Ekonomi Başkanlığı olarak tüm teşkilat kanalıyla reel ekonominin sorunlarını, doğrudan yaşayanlardan alıp topluyoruz. Sorunları bölge bölge ayırıp hükümete doğrudan aktarıyoruz. Hükümetin ekonomi politikaları bizim verdiğimiz bu bilgiler ışığında şekilleniyor.

- Çek yasası, iflas erteleme meselesi gibi konular mesela... Bize yerinden geldi ve hızla yasalarda gerekli değişiklikler yapıldı. Sonradan öğrendik ki, FETÖ şirketleri iflas erteleme yoluyla şirketlerin içini boşaltmış.

- Doğu ve Güneydoğu’da hâlâ terör ve bundan kaynaklı güvensizlik ortamı var belli ölçüde. Bunun dışında FETÖ operasyonlarında tutuklanan sermaye sahiplerinin piyasaya olan borçlarının yarattığı bir sorun var mesela belli bölgelerde.

Coşku ve güven ortamı 2017’de sağlanacak

- Bütün bu negatif havaya rağmen, Türkiye ekonomisinin ne kadar güçlü bir alt yapısı olduğunu da herkes kabul ediyor.

- Cumhurbaşkanımızın ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana dişiyle tırnağıyla oluşturduğu güven ortamını bir şekilde zedelediler, bozdular. O coşkuyu yine verecek, o güven ortamını bir şekilde yine sağlayacaktır Cumhurbaşkanımız. Toplum da bütün bu sorunları ve ekonomiyi yan yana koyup baktığında, biz bu travmadan çıkacağız diyecek ve 2017’de kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.