Önce ben!
.
Gündem yine terör... Bitmiyor.
Ve biliyoruz ki kolay kolay bitmeyecek de.
Cumartesi akşamı Beşiktaş’taki saldırılarla ortaya çıkan acı tablo, ülkenin her yerinde, hepimizi sarstı.
Dün herkesi aynı ruh hali esir almıştı.
Huzursuzluk, mutsuzluk ve kaygıdan oluşan; yorgun, bitkin, güçsüz hissettiren bir moral bozukluğu...
**
Çünkü terör, hedefindeki insanlarla birlikte, hepimizin yaşama sevincini de öldürüyor.
**
Canlı bomba eylemlerinin en vahim yanlarından biri bu.
İnsanı sürekli şüphe içinde yaşamaya iten bir eylem türü...
İnsanın, çevresine hep endişe içinde bakması sonucunu doğuran bir yöntem...
Özellikle kalabalık ortamlarda, giyim kuşamı farklı biri var mı?..
Sokakta önünüzde yürüyen sırt çantalı kişinin hareketleri sıra dışı mı?..
Trafikte, kırmızı ışıkta yanınızda duran otomobil bomba yüklü olsa, bunu anlamanın bir yolu olabilir mi?..
İnsanı paranoya sınırlarına savuran bir gerginlik ortamı...
**
Teröre, teröriste elbette boyun eğmeyeceğiz.
Elbette bu ülkeyi yaşanmaz kılmaya çalışanların bu hedeflerine ulaşmasına engel olacağız.
Ancak bu cümleleri hayata geçirebilmek için önce gerçeklerle barışmak gerekiyor.
Yukarıda anlattığım ortam ve o ortamın yarattığı toplumsal ruh halini yok sayarak hareket etmek mümkün değil.
Ne yapacaksak, bu gerçekler çerçevesinde yapacağız.
**
Üzüntü... Evet.
Acı... Fazlasıyla.
Umutların kırılması... Maalesef.
Gelecek kaygısı... Kaçınılmaz olarak.
**
Pekiyi ne yapacağız?..
Üzüntülerimizle, acılarımızla, kırılan umutlarımız ve geleceğe dair oluşan kaygılarımızla birlikte bakacağız geleceğe.
Hep birlikte, el ele...
Ama öyle sadece lafta değil.
Gerçekten hep birlikte, inanarak el ele...
Hissederek, güvenerek hep birlikte.
Söylemek kolay da, sözü hayata geçirmek çok zor.
Biliyoruz bunu. Kendimizden biliyoruz.
Bugüne kadar hep söyleyip hiç yapamadığımızdan biliyoruz.
**
Birbirimize karşı bu kadar tahammülsüz, bu kadar gergin, bu kadar hoyrat, bu kadar empati yoksunu, bu kadar acımasız, bu kadar güvensiz ola ola geldik bugüne.
‘Hep bana, hep bana’larla geldik...
‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’larla...
‘Gemisini kurtaran kaptan’larla geldik bugünlere.
Ve tabii çifte standartlarımızla. Çifte standartlı davranma hastalığımızla.
Seçim bizim.
Bu şekilde geldiğimiz nokta bu işte.
Böyle devam edersek, yolun sonu zifiri karanlık.
**
Önce kendinize soracaksınız...
“Ben var mıyım gerçekten değişmeye” diye.
Karşımdakinden bağımsız, ondan beklemeden, onu kollamadan, önce ben var mıyım?
Madem hep ‘önce ben’ diyerek geldik bugünlere, çözümü de ‘önce ben’ diyerek arayalım.
**
Var mısınız?