Sonradan üzülmeyelim!
Dün Aliağa Tüpraş’ta meydana gelen, 4 kişinin öldüğü ve bir kişinin yaralandığı kazan patlaması olayı diğer üzüntülerin üstüne tuz biber ekti.
Haberleri okumak, izlemek bile artık çelik gibi sinir istiyor. Bu kadar büyük bir rafineride “kazanda gaz sıkışması” nedeniyle ölümlü bir kaza nasıl olabilir, olayda ihmal var mıdır bilmiyoruz ama bu olaylara dayanmak çok zor.
Dün “Dünya Kız Çocukları Günü” idi. Türkiye, Kanada ve Peru tarafından “kız çocukların haklarının korunması ve onlara karşı ayırımcılığın önlenmesi” amacıyla başlatılan bu gün 2012 yılından beri kutlanıyor. Ancak… Son yıllarda daha da artan çocuk evlilikleri, çocuklara cinsel içerikli saldırılar, “kız çocuklar günü” kutlama ile ciddi bir çelişki içinde.
Müftülere yetki
Türkiye’nin “Dünya Kız Çocukları Günü”ne öncülük etmesine rağmen, çıkarılmak istenen “müftü ve imamlara nikah yetkisi veren yasa” kızları çocuk yaşta evlendirmek isteyenlere daha da kolaylık sağlayacak.
Nüfus dairelerine bildirilmeyen evlilikler kayıtlara geçmiyor, müftü ve imamların bu bildirimi yapmadan nikah kıymasını kontrol etmek neredeyse imkansızdır, çocuk evlilikleri artacaktır.
Ayrıca, “nikah dairelerinde yoğunluktan dolayı nikah kıydıramamaktan” şikayet eden kimse duyulmadığına göre bu yasaya neden gerek görüldüğünü anlamak da mümkün değil.
Tasarı şimdi Meclis Komisyonu’nda, burada durdurulması gerekiyor.
Meclis’e alınmamak
Dün haberdi; Türkiye Kadın Dernekleri Federasyon Başkanı Canan Güllü bu tasarıyla ilgili görüşmeler yapmak üzere Meclis’e gitmiş ve “yasaklı” olduğu söylenerek içeri alınmamış. Gerekçe olarak; Büyükada’da yapılan insan hakları toplantısında tutuklananlarla ilgili CHP toplantısına katılması gösterilmiş.
Türkiye’nin kadın derneklerini çatısı altında toplayan bir federasyonun başkanının veya suç işlememiş bir başka vatandaşın, adı üstünde “Milletin Meclisi”ne alınmaması kabul edilir bir durum değildir. ABD’nin vize yasağına haklı olarak itiraz ettiğimiz bir dönemde, TKDF Başkanı’nın TBMM’ye girişe vize alamamasına susmak olmaz. Aynen müftülere nikah yetkisi veren tasarı gibi bu hatanın da düzeltileceğini umuyoruz.
Göç ve askerimiz
Başbakan Binali Yıldırım “Astana’daki toplantıda İdlib’deki gerginlik ve çatışmaları azaltma noktasında karar alındı. Askerlerimiz İdlib’de bu görevi yapıyor. Amacımız Suriye’de kalıcı barışın tesis edilmesi” dedi.
Burada iki önemli endişe; “İdlib’den de Türkiye’ye göç başlaması ve İdlib’in içinde cihatçı örgütlerle savaşmak zorunda kalacak askerimizin güvenliği”dir.
Suriye’de kalıcı barışı “Esad’ın en yakın destekçisi” olan Rusya ile tesis edeceksek, Esad güçleri neden kendi kentlerini temizlemek için İdlib’in içinde savaşmıyor sorusu akla geliyor.
Aynen “Suriyeli mülteciler arasında savaşacak yaşta olanlar Türkiye’de otururken neden TSK İdlib’de savaşıyor” sorusu gibi.
Göç mutlaka önlenmeli ve İdlib içine gönderilen TSK’nın kayıp vermemesi için gereken önlemler alınmalıdır.