Şampiy10
Magazin
Gündem

Yemin namustur!

Dünkü yazımda da söz ettiğim gibi Meclis’te Anayasa’ya sadık kalacağına, vatanın milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına dair edilen yemin sıradan bir yemin değildir.

Milletvekilleri ve diğer makamlar için yemin edenler bunu vatandaşların bazen şaka yollu yaptığı gibi “tek ayağını kaldırarak” yapamaz. Devlet yönetmeye talip olarak Millet Meclisi’ne girenler için bu yemin namustur. Şereftir.

Dün milletvekili yemin töreni yapıldı. Daha önceki yazımda belirttiğim gibi bu törenden, HDP milletvekillerinin yemininden önce PKK’nın silah bırakması sağlanmalıydı, MHP’den başka bu konunun önemine değinen olmadı.

HDP’nin Kandil’den gelen “Anayasa değişmeden HDP bir koalisyon hükümetinde yer alamaz” uyarısı ne kadar dikkate alınacak bu da belli değil.

Başkan adayları

Seçilecek Meclis Başkanı için 4 tur seçim yapılması öngörülüyor. Çünkü ilk iki turda 367 oy desteği gerekeceği için ancak AKP ile CHP’nin “aynı aday” üzerinde anlaşması şart. Bu da ancak aralarında bir “koalisyon ihtimali” belirirse mümkün olabilir.

Bu olmadığı takdirde “diğer üç partinin bir aday üzerinde anlaşması” veya 80 milletvekili olan 2 partinin; AKP ya da CHP adayını desteklemesi gereği ortaya çıkacak. Tabii AKP ile MHP’nin bir aday üzerinde uzlaşması ve CHP’nin desteklemesi de “Biz koltuk peşinde değiliz” dediğine göre olmayacak bir ihtimal değil.

AKP ile CHP veya AKP ile MHP koalisyon konusunda ortak bir çıkış bulabilirse “başbakanlık ve Meclis başkanlığı”nı aralarında paylaşmayı düşünebilirler.

Partilerden adı geçen adaylara baktığınızda; Haluk Koç ismi siyasetteki deneyimi ve “parti ilkelerinin yanında ülke çıkarlarını gözetmesiyle” uzlaşıcı bir portre olarak uygun.

Hangisi mümkün?

Deniz Baykal “parti genel başkanlığından ayrılmak durumunda kalmasına rağmen” aday olmak isterse –ki büyük ihtimalle isteyecektir- CHP’nin kararı ne olur, Kılıçdaroğlu “Erdoğan’la görüşmesine kızmasına rağmen” kabul eder mi, onu zaman gösterecek.

MHP’den Ekmelettin İhsanoğlu şu anda sınırlarımızdaki riskli gelişmeler ve Ortadoğu politikasındaki birikimiyle çözüm üretebilecek bir aday olur. Aynı şekilde 28 yıl aralıksız olarak milletvekilliği yapmış ve AKP’de de siyaset yapmış saygın bir isim olarak Murat Başesgioğ lu’nun gereken oyu toplayabilmesi uzak bir ihtimal değil…

Siyaset uzmanları mevcut tabloya baktıklarında; MHP dışarıdan destek için bile HDP’yi kabul etmediğine göre HDP destekli bir “AKP-CHP koalisyonu”nun daha mümkün göründüğünü, bu nedenle iki partiden birinin adayının şansının yüksek olacağını söylüyorlar.

Meclis başkanlığı seçiminin bu kez muhtemel koalisyon tablosunu ortaya koyacağına şüphe yoktur.

Önemli olan partilerin; zaten bugüne kadar seçimle ve koalisyon tartışmalarıyla zaman kaybeden Türkiye’ye daha fazla zaman kaybettirmeden bir çözüm bulmasıdır.

Yazının devamı...

Cadı kazanı kaynıyor!

Türkiye dışardan bakılınca nasıl görünüyor acaba diye düşünüyorum bazen…

İçerden bakınca hiçbir sorununu halledemeyecek bir kaosun içinde, siyasi partilerin ise hala koalisyonlardan koalisyon beğenemediği bir görüntü var.

AKP “MHP’li bir koalisyona daha yakın olduklarını” söylerken MHP “Terör örgütü mutlaka silahı bırakacak, devletle masaya otururken şartı olmayacak. PKK tehdidi ortadan kalkacak” diyor.

17-25 Aralık yolsuzluğunun hesabı verilmeden koalisyonun kurulamayacağını, Cumhurbaşkanının da yasal sınırları içine çekilmesi gerektiğini tekrarlıyor.

Millet çözdü zaten…

Cumhurbaşkanı Erdoğan “İhracatın Şampiyonları” ödül töreninde ihracatta neden ithalatın gerisinde olduğumuz ve bu nedenle büyük açık verdiğimiz konusu yerine “erken seçim” açıklaması yaptı.

“Siyasetçiler bu işi çözemezse millet çözer” dedi… “Oyun bozanlık eden partiler bunun hesabını verir. Türkiye’yi hükümet kurulamayan ülke durumuna düşürmenin vebali ağırdır” dedi.

Kendi deyişiyle “partili cumhurbaşkanı” olarak bunları sanki sadece kendi partisi dışındaki partilere söylüyor ve onları sorumlu tutuyor gibi… Oysa AKP’nin uzlaşma için atması gereken önemli adımlar var.

Millet 7 Haziran’da zaten istediği tabloyu göstermiştir. Aradan 2 hafta geçmişken bunu tekrar istemek hem millete, hem devlete karşı yanlıştır. En az 2 yıl sürecek bir koalisyonun çıkması şarttır.

Silah bırakılmalı!

17-25 Aralık’ta adı geçen siyasileri Yüce Divan’a gönderme şartını bütün partiler öne sürdü.

MHP “PKK’nın silah bırakması” isteğinde de haklıdır. Aslına bakarsanız Erdoğan ve Davutoğlu’nun seçim öncesi ve hala HDP için “PKK’nın uzantısı, silah gölgesinde siyaset yapıyorlar” sözleri unutulmamalıdır.

Ülkenin cumhurbaşkanı ve başbakanı bunu kendi ağızlarıyla söylüyorsa, “terör örgütünün uzantısı” dedikleri partinin milletvekilleri “o örgüt silah bırakmadan” nasıl yemin edecekler?

Ettikleri takdirde, bu kez Başbakan ve Cumhurbaşkanı “PKK’nın Meclis’te olduğunu” mu söyleyecek?

Madem ki Demirtaş “Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yapmaya hazır olduğunu” söyledi, bu çağrı hemen yapılmalı ve örgüt silah bırakmalıdır.

İnatlaşma sürüyor

Halk kendisiyle inatlaşmayı istemediğini ve nelere karşı çıktığını açıkça anlattı. Oysa 17 Aralık soruşturmasının kilit ismi Reza Zarrab’ın yargıdan kurtarıldığı yetmezmiş gibi Başbakan Yardımcısı ve sonradan “Ben kendisini tanımıyordum” diyen Ekonomi Bakanı’nın elinden ödül verildi.

Aynı gün Ankara Büyükşehir Belediyesi Beştepe’deki Saray’ın “Başbakanlıktan alınarak Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmesi” kararını çıkardı.

Diğer partilerin “olmazsa olmaz” dediği konularda bu inatlaşma sürerken bir koalisyon mümkün olabilir mi?

Cumhurbaşkanı ve Başbakan en az diğer liderler kadar uzlaşma şartlarına eğilmek zorundadır!

Yazının devamı...

Koalisyon mu, erken seçim mi?

Dün MHP’nin “HDP’li koalisyonları reddederek” AKP ile anlaştığı haberleri çıktı.

Hatta “çözüm süreci” yerine “demokratikleşme” dendiği takdirde bu süreci bile kabul edeceği söylendi. Bu ihtimale göre Meclis başkanı MHP’li olacak, Ak Parti 4 eski bakanın Yüce Divan’a gönderilmesine engel olmayacak, MHP’ye 8 bakanlık verilecek, Cumhurbaşkanı yasal sınırları içine çekilecek…

Terör başlarsa kararlılıkla üzerine gidilecek.

İlk bakışta makul ve inandırıcı gibi görünüyor ama acaba gerçekten öyle mi? Koalisyon kurulsa ülkeyi rahatlatacak ama acaba mümkün mü?

HDP’siz formül…

Bu formül dillendirilirken “dışarıdan destek verecek parti”den söz edilmiyor. Aynı anda Devlet Bahçeli “Kendi şartları kabul edilirse AKP ile bir koalisyon”a CHP’li koalisyondan daha yakın duruyor ama söylediği şartlar seçim gününde söylediklerinden hiç farklı değil.

Öncelikle “HDP, PKK’nın siyasal uzantısıdır onları yok sayarız” diyor. İlk koalisyon modeli “AKP ve HDP olmalıdır, bu oyunu onlar oynuyorlar” diyor. İkinci model olarak AKP,CHP ve HDP koalisyonunu gösteriyor.

Aslında isteklerinin “erken seçim” veya “muhalefette kalmak” olduğunu bir kez daha vurguluyor.

Bunları ve diğer söylediklerini bir araya getirdiğinizde AKP-MHP koalisyonunun hala hiç mümkün olmadığını görüyorsunuz ki “HDP’nin dışarıdan desteğini” bile kabul etmeyeceğine göre bu iş CHP’ye kalacaktır.

Öte yanda CHP en çok oyu alan ikinci partidir, AKP’nin MHP için kabul ettiği şartlar ve bir iki ilave ile belki onlarla koalisyon mümkün olabilir.

Önemli olan şudur; milli iradenin seçimde yaptığı tercih bir şekilde “kalıcı bir hükümet”in ortaya çıkmasını mutlaka sağlamalı, bunun için partiler uzlaşma yolunu samimiyetle aramalıdır.

Aradan aylar geçmeden bulunacak bir formül ülkenin çok önemli sorunlarına eğilmeyi sağlar, milli irade bunu bekliyor.

Siyaset ermişi!

Demokratlık ve Cumhuriyetçiliği düşüncede ve eylem zemininde ondan daha içten yaşayan bir siyaset ve devlet adamı kolay bulunamaz.

Demirel’in yerine bir benzerini koyamayız. Çünkü o “köyden çıkmış bir filozof”tur. Bundan dolayı da hep onur duymuştur.

“Çoban Sülü” yıllar geçtikçe olgunlaşmış, demokratik değerlere sadakatini kanıtlamış ve seçkin bir devlet adamı olmuştur.

Demirel bir yandan siyasetçileri, düşünce önderlerini, gazetecileri yol göstererek cesaretlendirirken diğer tarafta yanlışları önlemek için uyarı görevini yaptı. Gaza değil, daha çok frene bastı.

“Altı biraz kaymış”…

Yasaklı olduğu günlerden birinde telefonda günlük yazımla ilgili kritik yapıyordu.

“Yazını beğendim. Özellikle girişi çok güzel olmuş… Altı biraz gaymış (kaymış) ama olsun varsın” demesi hiç unutmadığım anılardan biridir. İncitmeden anlatmak ve yönetmek onun tekelleşmiş özelliğiydi.

Seçkin bir siyasetçi olarak arkasından gelecek olanlara doğru şeyler yaptıran bir siyaset ermişi olarak anılacaktır.

Ruhu şad olsun!

Yazının devamı...

Kolları sıvayın!

Türkiye hep bir şeyleri bekliyor ve nedense beklenen konularda, beklenen günler hiç gelmiyor.

Hani Erdoğan “Parlamenter sistem benim seçildiğim tarihten itibaren bekleme odasına alınmıştır” demişti ya, o gerçekleşmedi ama onun dışında her konu “bekleme odası”nda… İşin kötüsü bu odanın kapısı bir türlü açılamadı.

Bir açılsa ve “öğrenilmesi gerekenler” ortaya saçılsa aslında sorunlar çözülebilecek ama olmuyor.

Talepler listesi

Herkes anladı ki bir koalisyonun kurulabilmesi için şu andaki hükümetin bazı konuları açıklaması ve bazı sözleri vermesi lazım. Bunlar öyle çok zor veya imkansız adımlar da değil.

Tabloya tekrar bakalım; MHP “17-25 Aralık olayına karışanların yargılanmasını” istiyor.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlut Karakaya partisinin “olmazsa olmaz”larını bir kez daha tekrarladı. Yolsuzluk konusu var, “çözüm sürecinin bitmesi” var, “Cumhurbaşkanı’nın yasal sınırlara çekilmesi” var.

HDP’nin dışarıdan destek vereceği bir hükümeti kabul etmeyecekleri de biliniyor.

Karakaya “AKP’nin verecekleri talepler listesini kabul etmesi gerektiğini, etmediği takdirde koalisyonun kurulamamasından onların sorumlu olacağını” söyledi.

HDP desteği olmadan bu koalisyon yürümeyeceğine göre talepler listesi MHP için durumu değiştirmeyecek. Zaten asıl isteklerinin “ana muhalefet”te bulunmak olduğu ortada..

Tek seçenek!

Bir koalisyon hükümeti kurulamadığı takdirde “her bakımdan zor şartlar altında” olan ülke daha uzunca bir süre belirsizlikler içinde bocalayacak.

Başbakan Davutoğlu’nun “Esad rejimi, IŞİD ve PYD işbirliği yaptılar. Suriye’nin kuzeyini terör örgütleriyle rejim arasında paylaştırmak istiyorlar” dediği ve Kobani savaşının bile bir kurgu olduğunu düşündüren cümlelerle anlattığı, sınırımızdaki ciddi durum bekliyor.

Türkiye’ye aldıkları milyonlarca “karışık” Suriyeli göçmen sorunu bekliyor.

Bu durumda aklın yolu nerede bir çözüm umudu varsa oraya yönelmektir. Tablo ise; yürüyebilecek tek koalisyon ihtimalinin HDP destekli AKP-CHP koalisyonu olduğunu gösteriyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun toplantı yaptığı CHP il başkanlarının çoğunun bu koalisyona sıcak bakmadığı söylense de AKP eğer erken seçim yerine bir hükümet kurulmasını “samimi olarak” istiyorsa aradaki sorunlar çözülebilir.

Başbakan Davutoğlu’nun veya hükümeti kurmak üzere görevlendirilecek bir başka ismin “17-25 Aralık’ın soruşturulması, Gezi gösterilerinde hayatını kaybeden gençlerle ilgili davalarda adaletin yerini bulması, çözüm sürecinde muhalefete anlatılmayan pazarlıkların açıklanması, MİT TIR’larında kime, ne gönderildi” gibi konuları tartışmasının önünde ne engel var?

AYM’nin son verdiği “barışçıl bir protesto” ile ilgili kararı, Gezi’de evladını kaybeden anaların gözyaşları…

MİT TIR’larıyla ilgili yurt içi ve dışındaki belgeler, sınırlarımızdaki son tablo onlara yardımcı olacaktır. Ülkeye bir belirsizlik süreci daha yaşatmayı milli irade affetmez, bu ihtimal akıldan çıkarılmamalı!

Yazının devamı...

Devlet adamına veda!

Türkiye’nin 9’uncu Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet tarihinin unutulmayacak devlet adamlarından biri olan Süleyman Demirel’i bugün ebediyete uğurluyoruz.

Demirel 1993’te Özal’dan sonra seçildiği cumhurbaşkanlığı görevinde ülke için “kusursuz bir cumhurbaşkanı” olarak tarihte yerini almıştır.

Darbe ve muhtırayla da karşılaşan, siyasetten yasaklandığı dönemler yaşayan Demirel Türkiye’nin kalkınması ve demokrasiden sapmadan huzurlu şekilde yönetilmesi için yılmadan gösterdiği gayretle, en sorunlu zamanlarda engin deneyimiyle yol gösterdiği önerileriyle örnek bir liderdi.

Devlet adamıyla “politikacı” arasındaki fark devlet adamının particilik yapmaması gereken zamanlarda ülkesinin geleceğini ve çıkarını önde tutmasıdır ve Süleyman Demirel bu farkı yaratabilmiştir.

Güldürülerde vardı!

Benim için uzun yıllara dayanan çok değerli bir dost da olan Demirel’in kendisinden sonraki siyasetçilerde maalesef rastlamadığımız önemli özelliklerinden biri her konuşmasında mutlaka yer alan kaliteli esprileri ve başkalarının da kendisiyle ilgili esprilerine olan hoşgörüsüydü.

Onun döneminde kendisine muhalif gazeteciler de, iş adamları ve her vatandaş da en az destekleyenler kadar özgürdü ve aynı haklara sahipti. Batı ülkelerinde en demokrat liderlerin gösterdiği bu hoşgörüyü Türkiye siyasetinde yaşatabilmek takdire şayan bir özelliktir.

50 yıla varan uzun siyasi yaşamında elbette onun da hataları olmuştur ve ölümünden sonra bile eleştirenler de çıkacaktır ama ülkeye sağladığı yarar onu bundan sonra da “yeri doldurulamayacak” bir devlet adamı yapmaktan alıkoymayacak.

Değerli dost ve değerli devlet adamı Süleyman Demirel’e Allahtan rahmet, ailesine ve tüm ülkemize başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın.

Gazetecinin suçu ne?

Bir yanda kendisine gayet doğal sorular soran ve aralarında Alman Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in de bulunduğu 4 gazeteciyi “sebepsiz yere gözaltına aldıran” Urfa Valisi…

Son yıllarda gazetecilere bir twit veya yazı nedeniyle sayısız dava açan, bir halk protestosunu kabullenmeyen siyasetçiler… Diğer tarafta “yollar yürümekle aşınmaz” diyen Demirel örneği… Demokrasi açısından alınacak dersler olduğuna şüphe yoktur.

Büyük bir sorun!

Şu anda Türkiye’nin önünde en kısa zamanda kurulması gereken bir “hükümet” sorunu ve Güneydoğu sınırımızda kurulacak Kürt devleti sorunu var.

Demirel’in “Koalisyon zararlı değildir. Halkın büyük bölümünün Meclis dışında kalması daha zararlıdır” sözü aslında siyaset bilimcilerin de iyi bildiği bir gerçektir. Buna rağmen hala ufukta bir ihtimal görünmüyor.

Güneydoğu konusunda ise nihayet Çarşamba günü Başbakan Davutoğlu günlerdir burada yazdığım konuyu açıkça söyledi; “Amaç Ortadoğu’da haritayı yeniden çizmek. IŞİD ve PYD işbirliği yaptı”…

Hükümet bugüne kadar bu gerçeği fark etmemiş veya söylememiş olma sorumluluğu konusunda ne yapacak merak ediyorum!

Yazının devamı...

Yarınların kaybı!

Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği TÜSİAD, ülke siyasi ve ekonomik açıdan büyük kayıplara uğramadan kalıcı ve istikrarlı bir koalisyon hükümeti kurulsun diye çırpınıyor.

Başbakan Davutoğlu ile yaptıkları görüşmede; önümüzdeki dönemde Türkiye’nin “erken seçim” tartışmalarından hızla uzaklaşarak kurulacak hükümete kenetlenmek gerektiğini dile getirmişler.

Siyasi partiler içinde ise CHP Sözcüsü Haluk Koç’un aynı yöndeki çağrıları ve gayretleri dışında TÜSİAD kadar telaş ve endişe gösterenine rastlamak zor. Oysa Türkiye’nin ekonomik ve siyasi durumu bu sükûnete ve rahatlığa izin verecek durumda değil.

Günlerdir siyasi partilerin koalisyon için “olmazsa olmaz” dedikleri konularda muhatapları olan diğer partilerin bir uzlaşmaya yol açması gerektiğini, aksi takdirde hiçbir şekilde bir çözümde buluşamayacaklarını yazıyoruz.

Özellikle Güneydoğu sınırımızdaki gelişmeler kaybedecek zaman olmadığını açıkça göstermektedir.

Şüpheli koridor!

Ocak ayından bu yana IŞİD kontrolünde olan, Suriye’nin Türkiye sınırındaki Tel Abyad kenti günler önce PYD-YPG’nin eline geçmiş. Bu süre içinde, son haftalarda 20 bine yaklaşan mültecinin ardından binlerce kişi daha Suriye’den Türkiye’ye geçti.

Geçenlerin “PYD’den kaçtığı” Vali tarafından söylendi ama onlara eşlik eden IŞİD militanlarıydı ve bu militanlardan birkaçı Türk güvenlik güçleri tarafından yakalandı. Yakalanmayan kaç IŞİD’linin Türkiye’de olduğu ise bilinmiyor.

Bu geçişler bittikten sonra PYD Akçakale karşısındaki buğday silolarına bayrağını çekti.

Şu anda ise Ankara’nın “Suriye-Irak sınırından Eşme köyüne kadar bir koridorun Kürtlerin eline geçmesinden rahatsız olduğu” bildiriliyor.

Suriye Kürdistanı…

Ankara’daki güvenlik zirvelerinde; Türkmen ve Arap nüfusun o bölgeden çıkarılarak bölgenin Kürtleştirilmesi , Irak’tan sonra Suriye’de de bir Kürt devletinin kurulması “yarının kaybı” olarak değerlendiriliyor.

Yanılmıyorlar, Irak’tan sonra bir Suriye Kürdistan’ının kurulacağı daha önce Mesut Barzani’nin öncülüğünde yapılan “Duhok Anlaşması”nda açıklanmıştı zaten.

İsrail için…

PYD tarafından köylerini boşaltmaları için tehdit edilen Türkmenlerin komutanları da tam bunu anlatmaktadır.

Komutan El Abbas “PYD eliyle Suriye’nin bölünmeye gittiğini ve İsrail’in güvenliğini sağlayacak bir koridor oluşturulduğunu” söyleyerek bu süreçte 200 bin Türkmen gencinin şehit olduğunu açıkladı.

Bunları gerçekleştiren PYD ise “IŞİD’e karşı savaşıyor” diye ABD’nin tam desteği altında…

Türkiye yaptığı güvenlik toplantılarında olayları çok iyi okumak zorundadır. Geçen Pazar Türkiye’ye giren 2000’e yakın Suriyeli’ye IŞİD’in eşlik ettiği hatta onlarla birlikte Türkiye’ye geçtiği görüldü.

Kimin kiminle savaştığı, 20 gündür PYD’nin elinde denilen Tel Abyad’da IŞİD’in “PYD bayrak dikerken bile”nasıl bu kadar özgürce hareket edebildiği sorularının cevabı aranmalıdır.

Bu cevapları ararken PYD’nin Türkiye sınırına “bizim iç savaşlarına müdahalemiz nedeniyle” Esad tarafından yerleştirildiğini de unutmayalım!

Yazının devamı...

Koalisyon çıkar mı?

Türkiye “kurulsa bile başarılı olmayacağı” yapılan açıklamalarla ortaya konan bir koalisyon sürecinde…

Siyasi partiler daha görüşmeler bile başlamadan arka arkaya kendi şartlarını öne sürmeye devam ederken “üzerinde durulmayan” diğer konulardaki sorunlar da büyüyor.

Başbakan Davutoğlu dün yeni milletvekilleriyle ilk kez bir araya geldiği grup toplantısında “Diğer partiler verdiği mesajlarla çözümsüzlüğü işaret ettiler, biz soğukkanlılıkla verilen mesajları inceledik. 8 Haziran sabahı yeni bir yola çıktık” dedi. Seçimin kazananının Ak Parti olduğunu söyledi.

Oysa “kurulacak koalisyon hükümetinin 4 yıl sürmeyeceğini, bu nedenle teşkilatlarına seçime hazırlanmalarını söylediklerini” de kendileri açıklamıştı. Burhan Kuzu daha seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz “Bu tablodan hükümet çıkmaz, erken seçim kaçınılmaz” demişti.

Ülke kazansın!

Önemli olan; tek parti iktidarı çıkaramayan siyasi partilerin “seçimin kazananı biziz” yarışına gireceklerine mevcut tablodan ülkenin kaybederek değil, kazanarak çıkmasını sağlamaya bakmalarıdır. Mevcut tablo ise maalesef hiç iç açıcı değil!

MHP hala “HDP’siz çözümleri değerlendiririz, çözüm süreciyle bir arada bulunmayız.. Çözümle ortaklaşan AKP, HDP ve CHP’dir. Ayrıca 17-25 Aralık yolsuzluğunun hesabı verilmelidir” dediğine göre onun için bir koalisyon hala imkansız…

HDP “çözüm süreci odaklı siyaset” izleyeceğini, Dolmabahçe’de açıklanan 10 maddelik mutabakatı Meclis’e taşıyacağını açıklıyor. HDP, bir CHP-MHP koalisyonuna destek vermesini de “çözüm sürecinin devamı” şartına bağladığına göre CHP-MHP koalisyonu zaten bu açıdan da devre dışı…

Tek ihtimal

O arada Kandil, PKK işin içine girerek “7 Haziran’da dengelerin tamamen değiştiğini, hiç kimsenin eski politikaları sürdüremeyeceğini” adeta bir tehdit gibi söylüyor ve; Anayasa değişmeden, Öcalan da serbest kalmadan “HDP’nin bir koalisyon hükümetinde bulunamayacağını” vurguluyor.

Geriye kalan nedir? Sadece AKP-CHP koalisyonu ihtimali…

Burada da CHP’nin “Gezi olaylarında öldürülen gençlerin hesabından, 17-25 Aralık yolsuzluklarının hesabına, yıllardır söylediği ‘kimsenin bilmediği bir çözüm süreci yürütülmesi’ne olan tepkilerine ve seçim beyannamesindeki vaatlerin gerçekleşmesine” kadar bir dizi talebi var.

İyi düşünün!

Daha dün Başbakan Davutoğlu, bu konularda kendilerinin haklı olduğunu tekrarladığına, Abdullah Gül bile “Başbakan olsam derhal 4 bakanı yüce divana gönderirdim” derken o tam aksini söylediğine göre bu partilerin anlaşması da zor.

Acaba ortadaki tablo Türkiye’nin bir “erken seçime gitmek için zaman kaybetmemesi” ve seçmenin de bu imkansız tabloyu görmesi gerektiğini mi gösteriyor, herkesin şapkasını ortaya koyup düşünmesi lazım.

Suriye’nin Rojova bölgesinde “PYD-IŞİD ilişkileri, sınırımızda Arap ve Türkmenlerin yerini de sadece PKK-PYD’nin alması, Türkiye’ye son giren ve aralarında terör örgütü militanlarının da olduğu 20 bine yakın mülteci” ülkenin ciddi sorunlarının başında geliyor.

Partiler çok çabuk karar vermek ve harekete geçmek zorundadır. Türkiye’nin konuşmakla kaybedilecek zamanı yoktur!

Yazının devamı...

Taktik ve tehlikeler!

Türkiye’nin zaman kaybetmeden kurulacak bir hükümete ihtiyacı olduğu ortadadır.

Haberleri izleyen her vatandaş, gördüğü ilkel ülkelere has olaylardan derin bir üzüntü hissederken parti liderlerinin hala işin “şov ve taktik” tarafında olması kabul edilir gibi değil.

Örneğin Elazığ’da bir vatandaş 2 küçük çocuğuyla çöp dökmeye giderken patlayan bir bombayla üçü birden ölüyor. Mağazalar, işyerleri soyuluyor.

Sınırlar kontrolsüz

“Vatandaşlarımız merak etmesin, hiçbir yönetim boşluğuna izin verilmeyecek” sözü veren Başbakan Davutoğlu’nun ülkede iyice kaybolan can ve mal güvenliği hakkında açıklama yapması gerekmektedir. Çöp dökmeye giden babanın 2 çocuğuyla ölme trajedisi kimin sorumluluğundadır?

Nüfusun ve yoksul, işsiz sayısının hızla artmasının bu eylemleri de arttıracağına hiç şüphe yok... İlerisi düşünülmeden alınan ve çoğu işsiz 2 milyon mülteci varken son haftalarda ülkeye 13 bin 500 Suriyeli’nin girdiği söyleniyor.

Bunun üstüne Pazar günü Tel Abyad’daki “savaştan kaçtığı” belirtilen yaklaşık 3 bin kişinin daha girişine izin verildi.

Tel Abyad’da Türkmen köyleri PYD tarafından alındığında Türkmenler için hiçbir şey yapmayan hatta onların girişine izin vermeyenlerin her “IŞİD’i öne süreni” almadan önce yakın gelecekte bu tablonun nereye varacağını hesaplaması şarttır.

Türkmenleri koruyun!

Sınırdaki durumun acil müdahale gerektirdiği ortadadır. Türk askerinin IŞİD militanlarıyla birkaç metre mesafede karşı karşıya fotoğrafları çıktı.

Askerin girişine izin vermediği kalabalığı IŞİD “sözle uyararak” dağıtıyor ve evlerine gönderiyor. “IŞİD’den, çatışmadan kaçıyoruz” diyen insanları yine IŞİD’in sakince yönlendirmesi çok esaslı bir çelişki değil mi? Pazar günü Türkiye’ye girmeye çalışanları önce engelleyen IŞİD’in sonra geçişlerine izin vermesi şüphe uyandırmıyor mu?

Türkiye’ye geçişine izin verilenler kimdir, IŞİD’e mi, PYD’ ye mi yakındır, Türkmen midir?

Söylediklerine göre “IŞİD-PYD çatışmasından kaçan” Kürtler 2-3 binerlik gruplar halinde ülkeye giriyor. Aynı anda “PKK’nın Suriye kolu olan PYD”nin silahlı gücü YPG, yine Tel Abyad’a bağlı Türkmen köylerine “derhal bu köyleri boşaltın, yoksa yakarız” diyor.

Toparlayınca; Tel Abyad’daki Kürtler isterse orada kalacak, isterse Türkiye’ye geçecek ama Türkmenler o bölgeden sürülecek. Türkiye’ye giremeyecek, girse de bir daha köyüne dönemeyecek.

Ortak plan mı var?

Türkiye sınırında olup bitenlerde bize yansıtılanlar dışında bir gariplik var. IŞİD ve PYD çatışıyor mu yoksa ortak bir planın peşindeler mi belli değil.

Mevcut hükümet “koalisyon” olayına kilitlenerek bu olayları gözden kaçırma lüksüne sahip değildir. Önceliği; Türkmenleri güvence altına almak, IŞİD’le PYD-PKK arasında sıkışıp kalmaktan ve köylerini kaybetmekten kurtarmak, sınırlarımızdan geçişleri artık durdurmaktır. Belli bazı partiler için araştırma yapan kuruluşlar “anket yaptık, seçmen erken seçim istiyor” diye ortaya çıktığına göre erken seçim kaçınılmaz görünüyor.

Hiç değilse koalisyon çalışmaları sürecinde şiddet, terör, sınır ve Türkmen sorunları bir kenarda bekletilmesin!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.