Şampiy10
Magazin
Gündem

Hükümet böyle kurulmaz!

Ortalık hala toz duman ve toz bulutu bir türlü dağılmıyor.

Ekonomi sıkıntıda, yatırımcılar istikrarlı hükümet bekliyor, sınırlarımızda mülteci akını büyüyerek sürüyor, PKK teröre devam ediyor ve partiler hala durumun ciddiyetinin farkında değiller.

Muhalefet partileri “kırmızı çizgileri”ne güvence bekliyor, Ak Parti ise “kırmızı çizgilerle uzlaşma masasına oturulmaz” diyor.

Eğer seçimden çıkan sonucun gösterdiği yolda bir hükümet kurulması iyi niyetle isteniyorsa her parti kendine düşen görevi zaman geçirmeden yapmak zorundadır.

Seçime sürüklemek…

Bu şartlar altında hala büyük bir sorumsuzlukla ülkeyi erken seçime mecbur edecek yola sokan her kim ise seçmen onları sandıkta bir kez daha cezalandıracaktır.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop da dün Başbakan Davutoğlu’nun söylediklerinin benzerini tekrarladı. Önce “Türkiye’nin başta ekonomi olmak üzere birçok konuda sorumluluk üstlenecek bir hükümete ihtiyacı olduğunu” söyledi ve arkasından şöyle devam etti;

“Ak Parti bütün siyasi denklemlerin içinde bulunacak ve mutlaka hesaba katılacak en büyük partidir… Şu andaki tabloya baktığınızda bizim dışarıda kalacağımız bir kombinasyon gözükmüyor… Yeni seçimden çıkmış bir ülkeyi yeniden seçime götürmek doğru değil, Türkiye’nin böyle bir lüksü yok”!

Söze sadakat!

Bunlar söylenirken öte yanda AKP’nin “kurulacak bir koalisyon hükümetinin 4 yıllık süreyi tamamlamayacağı, erken seçime hazır olmaları için teşkilatlara haber verildiği hatta erken seçim anketi yaptırıldığı” haberleri çıkıyor, bu yönde açıklamalar yapılıyor.

Öncelikle “en büyük parti biziz, koalisyonu ancak biz yaparız” diyen partinin ikilem içindeki açıklamaları toplumda ve muhalefet partilerinde doğal olarak güvensizlik yaratacaktır. Bu da ülkenin siyasi, ekonomik geleceği açısından büyük bir yanlış olduğu gibi kendi sözleriyle çelişkiye düşmektir.

Siyasi partilerin bir koalisyon düşünüldüğünde “karanlıkta kalmış olayların, geçmiş dönemdeki hukuksuzlukların, yolsuzlukların” araştırılmasını ve açığa çıkarılmasını istemesi her demokratik ülkede beklenecek bir durumdur.

Eğer hukuk adına 55 yıl önceki darbeler, 80 yıl önceki olaylar gündeme getiriliyor ve adalet aranıyorsa (ki aranmalıdır) son birkaç yıl içindeki olaylarda aranmasına itiraz edilemez.

PKK terörü

Seçim sürecinden beri PKK terörü aralıksız sürüyor, askeri araçlara, karargahlara saldırılar, şehirlerde ölümlü olaylar devam ediyor. Askeri araçlar “devriliyor, yoldan çıkıyor, yaralanan şehit olan asker haberleri bitmiyor.

Dün de Siirt Eruh’ta askeri konvoya PKK tarafından ateş açıldı, çatışma çıktı. Peki terörün sürmesiyle Demirtaş’ın “Öcalan silah bırakma çağrısı için bekliyor” sözleri arasındaki çelişki nedir?

Öcalan neyi bekliyor, bunu açıklamak Demirtaş ve Başbakan Davutoğlu’na düşmez mi?

“Emanet oyları unutmayacağız” sözü süren terörün neresinde kalıyor?

Öte yanda “Özgecan cinayeti” ve benzer “kadına karşı vahşet” olaylarının çözümü de hükümetin önceliği olmalıdır. Türkiye başta AKP olmak üzere tüm partilerden acil girişim beklemektedir!

Yazının devamı...

Dört bilinmeyenli denklem!

Türkiye’nin geleceği dört bilinmeyenli denklemin çözümünde yatıyor.

Bugüne kadar dillerden düşürülmeyen, her fırsatta öne sürülen “milli irade” Meclis’teki 4 partiye bir görev verdi. Bu görev; henüz seçimden çıkmışken ülkeyi bir seçim kargaşasına daha sokmaları değildir.

Başta en çok oyu almış parti olarak AKP’nin ve diğerlerinin yapması gereken şey ortak bir paydada buluşmayı sağlayacak partilerin en kısa zamanda hükümeti kurmasıdır. Göstermelik bir hükümet kurmak ve sonunda yine erken seçime gitmek de toplumda öfke yaratacaktır.

Temiz siyaset!

Öyle görünüyor ki bazı partiler ve liderleri hala tribünlere oynayarak, kendi çıkarlarına göre planlar yaparak seçim öncesi sahnelenen tiyatroları sürdürme gayreti içindeler.

Millet artık gizli planlar, gizli ajandalar peşinde koşulmasını istemediğini gösterdi, bu algı operasyonlarını sürdürmekle ancak kendilerini aldatacaklarını, sonucun iyi olmayacağını görmeleri gerekiyor.

Örneğin Erdoğan’ın hiçbir gerek yokken Baykal’la görüşme yapması günlerdir tartışma konusu olmuş, gündem “ihtimallerle” meşgul edilmiştir. Oysa milletin verdiği mesaj temiz ve şeffaf siyaset, temiz toplum mesajıdır.

Partilerin hepsi halka “koalisyondan kaçmıyoruz” derken öte yanda gizli veya açık kırmızı çizgilerini ortaya koyuyorlar.

Yüce divan konusu!

Demirtaş “Öcalan silah bırakma çağrısı yapmaya hazır” dediğine göre önce bu sağlanmalı, HDP ve Kandil bundan sonra hiçbir nedenle teröre başvurulmayacağının garantisini vermelidir.

Halk “Türk tipi başkanlık” denilen sistemi istemediğini gösterdiğine göre bu talep de gündemden düşmelidir. HDP ve Öcalan ile “çözüm” için nasıl bir anlaşma yapıldığı açıklanmalıdır.

Bunların yanında, eğer Davutoğlu’nun dediği gibi “AKP’siz koalisyon yürümeyecek veya yürütülmeyecek” ise muhalefet partilerinin haklı olarak üzerinde durduğu hukuksuzluklar konusunda bir takım sözler gerekecektir.

Muhalefet partilerinin hepsi 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının ve MİT TIR’ları konusunun soruşturulmasını istiyor…

Bülent Arınç dün “yolsuzluk iddiasına karışan 4 eski bakanın Yüce Divan’a gitmesi imkansız” dedi.

Vicdanı rahat mı?

Buna gerekçe olarak “Meclis’ten bu yönde bir karar çıkmamış olmasını, yeniden kurulacak bir Meclis soruşturma komisyonundan Yüce Divan’a gönderme kararı çıkmasının Anayasa’yı çiğnemek olacağını” öne sürdü.

AKP’nin kendi içinden bile bu karara karşı çıkan milletvekilleri vardı, bir hukukçu olarak “bakanların yargıdan kaçırılması” konusunda Arınç’ın vicdanı rahat mıdır?

Kendinde “Genel başkanlar bu konuyu ağzına almasın” deme hakkını nasıl görmektedir?

Aynı şekilde MİT TIR’larıyla cihatçı örgütlere silah gittiği Jandarma Genel Komutanlığı raporunda, BM raporunda belgelenmişken partiler gerçeğin ortaya çıkarılmasını istiyorlar diye suçlanamaz.

Davutoğlu sorunlu konuların soruşturulmasına engel olmayacaklarını açıklayarak koalisyon görüşmelerini baştan kolaylaştırabilir, bunu yapmalıdır!

Yazının devamı...

Kırılma noktası!

Türkiye koalisyon ihtimallerine kilitlenmiş durumda, MHP tüm partilere kapıyı kapatmış görünmesine rağmen konuşulmayan ihtimal yok.

Bu ihtimaller arasında Başbakan Davutoğlu’nun ve ana muhalefet partisi CHP’nin koalisyon konusundaki görüşleri öncelik taşıyor.

Davutoğlu “Hiçbir ihtimali dışlamıyoruz. Biz her zaman koalisyona karşı çıktık, koalisyon iyi değil dedik. Ama olacaksa koalisyonu ancak ve ancak biz yürütürüz. Koalisyon için uzlaşı gerekiyorsa ona da hazırız” dedi.

Diğer partiler yolları kapatırsa seçime gideceklerini söyledi.

İktidar paylaşımı

CHP de ise yöneticileri kurulacak 63. Hükümet’te mutlaka bulunmaları gerektiği görüşünde… Bununla birlikte bir kesim “yüzde 60 muhalefet blokunun hükümeti kurması”ndan yana, diğer kesimin ise AKP-CHP koalisyonuna sıcak baktığı bildiriliyor.

Koalisyonlar “samimiyetle yürütüldüğünde” daha büyük toplum kesimlerinin iktidarı paylaşmasını sağladığı için barış ve demokrasi adına gayet yararlıdır ve birçok ülkede tercih edilmektedir. Türkiye’de de partiler gerçekten isteseler Batı ülkelerindeki gibi iyi niyetle koalisyon yürütebilirler.

Öte yanda hükümeti kurma görevini almış olan Davutoğlu “Koalisyonu ancak ve ancak biz yürütürüz” diyorsa durup düşünmek gerekir. Acaba “biz” dediği Adalet ve Kalkınma Partisi’nin olmadığı bir koalisyonun yürümemesi nelere bağlıdır?

Örneğin çıkarılacak yasaların, açıkça taraf olduğunu ortaya koyan

Cumhurbaşkanı tarafından engellenmesi nedenlerden biri olabilir mi?

Sorumluluk onların!

Davutoğlu’nun AKP’siz bir koalisyonun yürümeyeceğini ima etmesi aslında koalisyon sürecinin kısalmasını sağlayabilir.

MHP’nin kırmızı çizgileri kolay aşılamayacağına göre geriye AKP’nin diğer iki partiyle anlaşma olasılığı kalıyor. Çözüm süreci düşünüldüğünde (azınlık hükümeti olmayacağı kesin şekilde söylendiğine göre) kurulacak bir koalisyonda AKP ve HDP’nin bulunması zaten şarttır.

Seçim öncesinde HDP “Biz AKP olmadan da bunu yaparız” demişse de, Ak Parti “Çözüm sürecini biz başlattık, HDP olmasa da olurdu” benzeri sözler sarfetmişse de süreci başlatanların sorumluluğu alması gerekir.

Çözümde “her şeyin tamamlandığını ve sona gelindiğini” kendileri açıkladığına ve hangi şartlarda anlaştıklarını da kendileri bildiğine göre sıra bunu sonlandırmaya gelmiştir, zira olası tüm koalisyonların kırılma noktalarından biri çözüm sürecinin finalidir.

Güneydoğu’da terör devam ediyor, Diyarbakır 4 kişinin öldüğü terör olaylarının ardından korku filmi atmosferi yaşamakta…

Silah bırakılmazsa…

İşyerleri taranıyor, silah sesleri kesilmiyor, güvenlik sağlanamıyor. Askeri araçların yoldan çıkması, devrilmesi gibi nedenlerin öne sürüldüğü garip(!) kazalara Siverek’te asker taşıyan minibüs de eklendi; 1 askerimiz şehit oldu, 26 asker yaralandı.

HDP’nin “ödünç oyları unutmayacağız” sözünü tutarak PKK’ya “silah bırakma” çağrısı yapması şarttır.

Bu andan itibaren Kandil’in kendilerini dinlemediği iddiasını öne sürmesi kabul edilemez!

Yazının devamı...

Demokrasi rayına oturmalı!

Türkiye’nin sorunları çözüm bekliyor ama bu kez de koalisyon kaosu sürecek gibi görünüyor.

Bırakın her şeyi bir yana Türkiye sınırına “IŞİD ve YPG çatışması”ndan kaçan 3000 Suriyeli daha geldi ve onlar da içeri alındı. Zaten ülkede 2 milyonu aşan ve çoğu bir daha geri dönmeyecek mülteci varken bu sorun bile acil müdahale bekliyor.

Erdoğan-Baykal görüşmesi

Davutoğlu’nun istifasını vermesinden sonra dün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Deniz Baykal görüşmesi gündeme oturdu.

Baykal bu görüşmeyi “Benim ve Cumhurbaşkanı’nın koalisyon yetkisi yok, Meclis’te geçici başkan olarak görev yapacağım için görüşmek istedi” sözleriyle açıkladıysa da muhalefet partilerinin tepkisi gecikmedi.

HDP Grup Başkanvekili Balüken “Baykal’ın seçilmiş bir Meclis Başkanı olmadığını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP genel başkanı gibi davranarak koalisyon çalışmalarında aktif rol aldığını ve Anayasa’yı ihlale devam ettiğini” söyledi.

MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu ise “Cumhurbaşkanı seçimlerde nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi için çalıştıysa şimdi de benzer şekilde değerlendirmeler yapıyor” dedi.

Millete borcunuz var!

Türkiye’de demokrasinin çivileri yeterince yerinden oynamıştır. Sistemin daha fazla zorlanmaması, en kısa zamanda ve demokratik teamüllere uygun şekilde yeni bir hükümet için çözüm üretilmesi gerekmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan en kısa sürede başbakanı belirlemeli, görevi vermeli ve o başbakan da koalisyon çalışmalarını daha fazla yönetim boşluğu yaratılmadan kısa sürede sonuçlandırmalıdır.

Bu konuda tüm siyasi partiler sorumludur. Cumhurbaşkanı Erdoğan da süreci geciktirecek girişimler yaparsa milletin gözünde sorumlu olacaktır. Seçmen bu müdahaleleri onaylamadığını göstermiştir.

Seçim sonucu ilk koalisyon çalışmasını AKP ile CHP’nin yapması gerektiğine işaret ediyor.

Ak Parti’deki hakim görüş “muhalefete düşmemek” olduğuna, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da “Erken seçim halkın teveccühüne saygısızlık” dediğine göre bu çalışmanın hemen başlaması gerekir.

HDP-PKK bağlantısı

Oysa CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç eğilimin “CHP-MHP koalisyonu veya 2 partinin desteklediği azınlık hükümeti” olduğunu söyledi.

MHP ise kesin olarak “HDP destekli bir CHP-MHP koalisyonu”na karşı olduğunu açıklıyor. Bunun nedeni olarak HDP’nin “terör örgütünden kendini soyutlamamış bir parti” olmasını gösteriyor.

Demirtaş seçim öncesi “PKK ile bir bağlarının olmadığını” söylemiş, seçimden sonra ise Öcalan’a “özel teşekkür” etmişti. Demirtaş iki söylemi arasında tercihini, gerçeğin ne olduğunu açıklamak durumundadır.

Aynı görev AKP’ye düşmektedir. HDP-Kandil ve Öcalan hala toplu şekilde çözüm sürecinin muhatabı mı, yoksa HDP için seçim öncesi söyledikleri “terör bağlantılı olduğu” suçlamaları mı geçerlidir?

Bu soruların cevabı belki de tek seçenek olarak “dışarıdan destekli azınlık hükümeti”ni bırakacaktır, bekliyoruz!

Yazının devamı...

Koalisyon çıkabilir!

Aslına bakarsanız çağdaş demokrasiler için “çözüme çok açık” bir sonuç çıktı seçimden…

Bir başka ülkede hiç de fazla zorlanmadan ve ülkeye sıkıntı yaratmadan kolayca bir koalisyon çıkarmak mümkün olurdu. Ama maalesef Türkiye’de siyasi partiler geçmişten ders almamakta ısrarlılar.

Bahçeli ilk anda “kimseyle koalisyon yapmayacağını” açıkladı.

Demirtaş biraz daha ılımlı; “AKP ile koalisyon yapmayacağını” söylemekle birlikte “Halk bize uzlaşın, sorunları barışçıl yolla çözün diyor. Çözüm sürecini bıraktığımız yerden devam ettirmeye hazırız. Yeni Anayasa’ya hazırız” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklaması ise “Halkın mesajı çok açık. Oturun uzlaşın Türkiye’nin sorunlarını çözün diyor. Ama bu tablonun içinde Ak Parti yok”!

İlk soru; Kılıçdaroğlu buna nasıl emin olabiliyor? Halk belki bu mesajı tüm partiler için verdi, belki hepsinin uzlaşmasını istiyor?

Çözüm sürecinin filmi

Neyse ki dün CHP Sözcüsü Haluk Koç “Geniş ortak paydalarda birleşme gereğini görmeliyiz” sözleriyle daha uzlaşmacı bir mesaj verdi.

Devlet Bahçeli’nin de dün kurmaylarıyla “koalisyon ve diğer olasılıkları” tartışacağı bildirildi. MHP’nin “17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuna karışanlardan hesap sorulması ve çözüm sürecinin rafa kaldırılması” şartları öne sürülürse AKP ile veya “HDP destekli” bir koalisyonun olmayacağı ortadadır.

Yalçın Akdoğan’ın “HDP bundan sonra ancak çözüm sürecinin ancak filmini yapar” benzeri açıklamaları eğer partisinin görüşü ise “AKP’nin bir koalisyona yanaşmayacağı ve hatta bir başka koalisyonun bu yönde insiyatif almasına izin vermeyeceği” ihtimali baştan ortaya konmuş demektir.

Akdoğan bunu söylerken PKK’nın Dağlıca’da askeri üsse havan toplu saldırı yapması ve bir PKK yöneticisinin “Emanet oy filan yok, HDP yanlış değerlendiriyor” demesi de düşündürücüdür.

PKK adeta “şiddetin, terörün olmadığı” bir barışçıl sürece “HDP’ye rağmen” karşı çıkıyor havasında... Peki hani Öcalan artık “silahlı eylem istemiyor”du? Şimdi de Kandil ve Öcalan’la HDP arasında kopukluk olduğunu mu söyleyecekler?

Yoksa HDP Meclis’te iken de terör devam mı edecek? HDP barış ve demokrasi söylemlerini, verdiği sözleri tutmayacak mı?

Muhalefete uyarı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek başına gücü hissedemeyeceği, “AKP’nin iktidarı paylaşacağı veya muhalefet partilerinin kuracağı” bir hükümeti istemeyeceği açıktır.

Zaten AKP’nin olmayacağı bir koalisyona hükümet kurma görevi vermesini beklemek, verse bile çıkarılacak yasaları veto etmemesini ummak fazla iyimserlik olur.

Buna rağmen, muhalefet partilerinin uzunca bir süre koalisyona yanaşmaması, sorunlar çıkarması olayı “bakın biz olmadan bir hükümet bile kuramıyorlar” noktasına getirecek, AKP bu süreçten karlı çıkacak, bir erken seçimde muhalefet partileri “kaybeden taraf”a dönüşebilecektir.

Tüm partiler bu süreçte “davranışlarının halka vereceği mesaj” konusunda çok dikkatli olmak zorundadır!

Yazının devamı...

Siyaseti kilitlemeyin!

Seçimden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk arayan Rusya Devlet Başkanı Putin olmuş ve seçimlerde elde ettiği başarıdan dolayı kutlamış.

Oysa seçimden birinci parti olarak çıkmasına rağmen ortada kutlanacak bir başarı yoktur ve iktidar partisi yöneticileri de bunu gördüklerini anlatan açıklamalar yapmıştır.

Putin’in ikinci hatası “parti lideri” olmayan, Türkiye Anayasası’na göre “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı’nı Başbakan yerine koyarak yazdığı mesajdır. Kaldı ki seçim sonucu toplumun da bu tarafsızlık konumunun korunmasını istediğini gösteriyor.

Acaba bugünden sonraki gelişmeler Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bu gerçeği gördüğünü ortaya koyacak mı, yoksa tam aksi mi olacak?

Koalisyon denemesi!

AKP tarafından yapılan açıklamalar içinde şüphesiz ki en önemli olanı AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Bir koalisyonun mutlaka ortaya çıkacağını, erken seçimin en uzak ihtimal olduğunu” söylediği konuşmadır.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da dün “AKP’nin tek başına iktidar olma imkanı bulamamasından dolayı üzgün olduğunu” tekrarladıktan sonra “Siyasette kapı kapatılmaz. Ülkenin yönetime ihtiyacı var. Kapı kapatan siyasetçi basit ve korkak siyasetçidir” dedi.

Kurtulmuş ve Arınç haklıdır, koalisyon hükümeti denenmeli, iktidar ve muhalefet partileri siyasetin tıkanmasına ortam hazırlamamalıdır.

Yeni Türkiye bu!

Başbakan Davutoğlu seçim gecesi yaptığı balkon konuşmasında, bahçede toplanan partililere “Yeni Türkiye’ye var mısınız” diye sorarak koro halinde söylediklerini tekrarlattı. Oysa seçim sonucuna göre milli irade “başkanlık sistemiyle yürüyecek yeni bir Türkiye modelini istemediğini” anlatmıştır.

Yeni Türkiye; Numan Kurtulmuş’un da vurguladığı gibi “olgun ve gelişmiş bir demokrasiye sahip olduğunu gösteren” ve bu seçim sonucuyla demokrasisine sahip çıkacak olan Türkiye’dir.

Kaçınılmaz mı olacak?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “hiçbir partiyle koalisyon istemediğini, ana muhalefet partisi olmayı tercih edeceğini” açıklayan konuşması MHP’li bir koalisyonun olmayacağını gösteriyor.

Bahçeli aynı zamanda “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tabloyla koltuğunda oturamayacağını” söyledi ki önümüzdeki günlerin bu yönde gelişmelere de açık olduğu beklenebilir.

HDP beklenenin de üstünde yüzde 13’e çıkan oranı ve 81 milletvekili sayısıyla artık bir Türkiye partisi olarak girdiği parlamentoda kilit parti konumuna yükseldi. Bundan sonra beklenen Demirtaş’ın dediği gibi “emanet oyları da mahcup etmemeleri” çözümsüzlük yaratmamaları olacak.

Demirtaş AKP ile içerden veya dışarıdan koalisyon yapmayacağını söylüyor. Diğer muhalefet partilerinin benzer açıklamaları var. Önümüzdeki 45 gün neleri değiştirir bilemeyiz ama Numan Kurtulmuş’un açıklamasına rağmen şu andaki görüntüyle erken seçim kaçınılmaz olabilir.

En ürkütücü ihtimal ise erken seçimi ve seçmen tercihini etkileyecek olan “Türkiye’de kaos yaratacak girişimler” olabilir.

Terör eylemlerine ve istikrarsız bir havaya fırsat verilmemesi Hükümet’in görevidir!

Yazının devamı...

Milli iradeye saygı

Sandıktan çıkan sonuç Türkiye’de yeni bir iktidar anlayışının başlangıcı olacak.

Özellikle son yıllarda “kötü olduğu” empoze edilen koalisyonların belki de o kadar kötü olmadığını göreceğiz. Yazımı yazarken AKP yüzde 40.80, CHP 25.02, MHP 16.35, HDP ise yüzde 13.04 görünüyordu.

İktidar partisinin oylarının 2011 seçimlerindeki “yüzde 49.84” oyundan yüzde 9’a yakın daha düşük çıkmasına Başbakan Davutoğlu’nun ilk tepkisi “Hiçbir güç karşısında eğilmemiz söz konusu olmaz” şeklindeydi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “üzgünüm” demekle yetinirken Burhan Kuzu “Sonuçların Ak Parti için kötü olduğunu” söyledi.

Kuzu aynı konuşmada “Türkiye’nin uzun süre koalisyonlarla çalkalanacağı bir kaosa gireceğini, bu tablodan hükümet çıkmayacağını” öne sürdü. Sonuçların “parlamenter sistemin zaaflarını gösterdiğini, bu sistemin dünyanın başına bela olduğunu” vurguladı.

Oysa partisini iktidara getiren ve orada 13 yıl kalmasını sağlayan da parlamenter sistemdir. Çıkan sonuç “milli iradenin tercihi”ni göstermektedir.

Demokrasi budur!

Siyasi partiler seçim sonuçları istedikleri gibi çıktığında “milli irade böyle istedi, biz milli iradeyi temsil ediyoruz” diyorlarsa, sonuç istedikleri gibi çıkmadığında da milli iradeye saygılı olmak zorundadırlar.

“Demokrasi” işte tam da budur!

7 Haziran seçimi vatandaşın Ak Parti’yi ciddi şekilde uyardığını, gidişten memnun olmadığını gösterdi. Bu düşüşte Ergenekon-Balyoz süreci, yargı ve medya bağımsızlığına müdahaleler, israf, yolsuzluk operasyonu, Soma, ekonomi ve daha birçok etkenin rolü var.

Hükümet üyeleri de seçim sürecinde “halk puanımızı düşürür”, “çok israf yaptık” gibi açıklamalarıyla bu düşüşün olacağını önceden beklediklerini ortaya koymuşlardı.

Koalisyon öcü mü?

Cumhurbaşkanı Erdoğan “tarafsızlığı bir yana bırakarak” yaptığı mitinglerde 400 milletvekili istemişti, sonra “330’a ulaşmamız yeterli” dediler ama seçim sonucu “256 milletvekili” gösteriyor.

Bu durum aynı zamanda Erdoğan’ın istediği “başkanlık sistemi”ne de seçmenin destek vermediği anlamındadır. Burhan Kuzu’nun “kokuşmuş” dediği parlamenter sistemi değiştirmek ancak aynı görüşteki bir koalisyonla mümkün olacaktır.

Koalisyonların söylendiği gibi öcü olmadığını AB ülkelerinde yıllardır süren ve tercih edilen koalisyonlar gösteriyor. Ama acaba bu seçim sonucuyla Türkiye bir koalisyon hükümeti çıkarabilecek mi?

Seçim öncesinde “AKP ile asla koalisyon yapmayız” diyen muhalefet liderleri aldıkları oylarla görüşlerini değiştirirler mi? Ak Parti daha önce “6’lı çete” diyerek Cemaat’le birlik gibi gösterdiği partilerle koalisyon yapar mı?

Sürpriz bekleniyor

Yoksa kenara çekilip diğer 3 partinin ne yapacağına mı bakar?

AKP’li Mehmet Metiner’in “İşte izzeti ikbal ile çekildik, buyrun kendi aranızda kurun, 4 yıl muhalefette kalmak kayıp değil” sözleri eğer Partisinin yönetimine aitse yukardaki ihtimal olabilir.

Yine de… Türkiye her sürprizi bekleyebilir!

Yazının devamı...

Seçim olaysız bitmeli!

Bugün Cumhuriyet tarihinin en önemli ve en riskli seçimlerinden biri için sandık başına gidiyoruz.

Batı medyasının önde gelen ve dünya çapında etkili gazeteleri “Türkiye’nin kavşak noktasında olduğunu” yazarken seçimin eşit şartlar altında yapılmadığına topluca vurgu yaptılar.

Hemen hepsi bürokrasinin, yüksek mahkemeler dahil olmak üzere yargının, medyanın ve anahtar kurumların siyasallaştığına ve tek partinin kontrolünde olduğuna dikkat çektiler.

İstikrarlı bir Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu için de hayati önem taşıdığını ama şu anda ülkenin istikrardan uzak bir görüntü sergilediğini belirttiler.

Bu yorum ve uyarılara kızanlar çıkabilir ama dünyanın da dikkat çektiği bu gelişmelerin “seçim sonucunun meşruiyeti”ni tartışmalı hale getireceği unutulmamalıdır.

Güvenlik devletin görevi!

Seçim sürecinde çok sayıda insanın yaralandığı ve hayatını kaybettiği olaylar yaşandı. Partilerin seçim büroları ve araçları için güvenlik ve eşit haklar sağlanamadı.

Terör olayları devam etti. Son olarak HDP Diyarbakır mitingi öncesi yaşanan bombalı saldırı için İçişleri Bakanlığı 2 ölü, 100’den fazla yaralı olduğunu söylerken DTK “3 ölü, 316 yaralı” olduğunu öne sürüyor.

Bir siyasi mitingde seçimden 2 gün önce meydana gelen böylesi bir terör olayında tek can kaybı bile devletin sorumluluğundadır. Seçim sürecinde görülen benzer tüm eylemlerin olmaması için önlem almak da devletin görevidir.

Dün THY-NewYork uçağının tuvaletinde bomba notu bulundu… Bu “tuvalete bırakılan 5’inci ihbar notu” olduğu için bundan sonra uçak kalkmadan önce tuvaletlerin kullanılmamasına karar verilmiş.

Bu karar, olası eylemler için önlem değildir. En azılı terör örgütlerinin sınırlarımızda ve ülke içinde bulunduğu bir dönemde güvenlik önlemleri Batı ülkelerinin düzeyine çıkarılmalıdır.

Rahmet dilemek yetmez!

Son zamanlarda devlete ait hatalar “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın israftan şikayeti gibi” devletin başında bulunanlar tarafından dile getiriliyor. Her ölümlü olayın arkasından “olayın faillerinin bulunacağı” söylenerek rahmet dileğinde bulunuluyor.

Türkiye’deki kaos havası ve yaşanan olaylar bu şikayetler ve dilekler yerine ciddi önlemleri ve hukukun çalıştırılmasını şart kılmaktadır.

Adalete güven ve şiddetin önlenmesi aynı zamanda “yargı kararlarının tutarlılığına bağlı” olmasına, cezaların doğru şekilde verilmesi önem taşımasına rağmen bu konudaki yanlışlar da gözden kaçmıyor.

“İyi hal” de ne?

30 Mart yerel seçimlerinde Kağıthane’de sahte tutanakla CHP’den AKP’ye oy aktaran sandık başkanına 5 yıl hapis cezası verildi, ceza “iyi hal”den 4 yıl 2 aya indirildi. Milleti aldatmanın cezasında iyi hal diye bir şey olabilir mi?

Her sandıkta benzer kaydırmalar yapılsa – ki yerel seçimde birçok yerde yapıldı- ortaya çıkan sonuç milli iradeyle alakasız bir sonuç olacaktır.

Bugünkü seçim ve sonrası umarız ki adil ve dürüst bir Türkiye adına olumlu bir sonuç ortaya çıkarır!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.