Şampiy10
Magazin
Gündem

Olağanüstü hal tablosu!

Türk Silahlı Kuvvetleri PKK terör örgütünün kanlı saldırılarını ve sonuçlarını açıklıyor, ülkenin durumu sınır ötemizde olanlardan farksız hale geldi. Olayları duyup da tepkisiz kalmak, normal yaşamı sürdürmeye çalışmak imkansız.

Sadece 17 Ağustos için yapılan açıklamada “PKK tarafından kesilen sayısız karayolu, kimlik kontrolleri, yakılan otobüsler, yaralanan veya hayatını kaybeden askerler, siviller, köy korucuları” vardı.

18 Ağustos Salı günü Lice’de PKK ile çıkan çatışmada 4 asker yaralandı ve bunlardan biri kurtarılamayarak şehit oldu.

Yasak bölgeler

Diyarbakır Valiliği Lice ilçesinde Gökçe-Gömeç bölgesini 18 Temmuz-3 Eylül arasında “özel güvenlik bölgesi” ilan etti, vatandaşların bu bölgeye girişi yasak.

Valilik açıklamasında da görüldüğü gibi “PKK’nın terör ve yıldırma eylemleri kentleri yaşanmayacak hale getiriyor, vatandaşın kendi ülkesinde seyahat hakkı zorunlu olarak elinden alınıyor.”

Varto’da 16 Ağustos’ta “sokağa çıkma yasağı” ilan edilmişti ki zaten vatandaşların bu şartlar altında korkudan sokağa çıkması pek mümkün değil. Üstelik terör eylemi korkusu artık Doğu ve Güneydoğu’yu aşarak diğer illere yayılmış durumda.

Dün öğleden sonra Varto’da bir büyük eylem ihbarı alınmış olmalı ki esnafın aniden ve topluca kepenk kapattığı haberi geldi.

HDP’de büyük çelişki!

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen “Cumhurbaşkanı hükümet kurma görevini CHP’ye verirse, onların getireceği her teklife açığız” dedi dün…

Aynı sıralarda daha önce 4 kez suikast girişimiyle karşılaşan Ceylanpınar Belediye Başkanı Menderes Atilla “PKK’nın büyük bir saldırıya hazırlandığını, evlerin altına silah depolandığını, hangi evde ne kadar silah bulunduğunun krokileri olduğunu” açıkladı.

“Çözüm sürecinin PKK’nın şehir kadrolarını güçlendirdiğini ve HDP’li belediyelerin de PKK’ya her türlü yardımı yaptığını” bildirdi. Resmi araçların aranmamasından yararlanarak “terörist ve mühimmat taşındığını” da söyleyen Bilgen “hayatım tehlikede” diyor.

HDP’li belediyeler teröre destek verirken, resmi araçları bile bu amaçla kullanırken, masum insanlara kanlı saldırılar düzenlenirken HDP Sözcüsü’nün “teklife açığız” açıklaması kabul edilemez bir çelişkidir.

Teröre destek eşliğinde hükümet kurup ülke mi yönetecekler? Parlamento faaliyetleri ve terör paralel mi gidecek?

MİT ve IŞİD Tehdidi!

Başka sorular da ortaya çıkıyor; birincisi HDP’nin bu teklifi neden “Çözüm sürecini birlikte başlatıp yürüttüğü Ak Parti”ye değil de CHP’ye yapıyor olması… Destek vereceğine, terörün durması için çalışır ve “sürece dönelim” der ama yapmıyor.

İkincisi; devletin istihbarat teşkilatı MİT, Ceylanpınar Belediye Başkanı’nın anlattıklarını ve diğer saldırıları nasıl oluyor da hiç haber alamıyor?

İncirlik’in açılmış olmasını öne süren IŞİD’den Pazartesi günü gelen ve haber sitelerinde yer alan“İstanbul’u fethedin” çağrısı Türkiye’ye ve Türkçe olarak yapıldı. 2 yönden terör tehdidi altında olmamız ABD’yi nedense medyası kadar bile ilgilendirmemesi de dikkat çeken çelişkilerden biridir..

Zaman yok, erken seçim gündemi kaldırılarak acilen bir koalisyon hükümeti kurulmalı ve ciddi sorunlarımıza çözüm aranmalıdır!

Yazının devamı...

Erken seçim ve terör!

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli dün olumsuz sonuçlanan koalisyon görüşmesini yapmadan önce MHP şöyle demişti;

“Bakın, Pazartesi günü bizimle koalisyon görüşmesi yapacaklar ama Davutoğlu teşkilatlarına ‘seçime hazır olun’ mesajı veriyor. 32 gün CHP ile oyaladılar. Bizimle de oyalayıp ‘Biz her şeyi yaptık, koalisyona razı olmayan muhalefettir’ algısını oluşturmak istiyorlar. Ama başaramazlar”.

Devlet Bahçeli koalisyon için öne sürdüğü şartların değişmeyeceğini ilk günden beri söylediği gibi CHP görüşmelerinden sonra bunlara “Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın etkisinden çıkması ve bağımsız davranması” gerektiğini de eklemişti.

Silahların gölgesinde!

Bununla birlikte MHP koalisyon için öne sürdükleri 4 şart kabul edildiği takdirde “taşın altına gövdelerini koyacaklarını” da tekrar tekrar açıkladı. Bu 4 şart;

Çözüm sürecinden vazgeçilmesi (ki zaten geçilmiş durumda), Anayasa’nın ilk 4 maddesinin korunması, yolsuzluk iddialarının üstüne gidilmesi, başkanlık sistemi ısrarından vazgeçilmesi ve parlamenter sistemde kalınması-Cumhurbaşkanı’nın Anayasal sınırlara çekilmesi, kuvvetler ayrılığının muhafaza edilmesi idi.

Bilindiği gibi Davutoğlu “Erken seçim ihtimalinin ağır bastığını söyleyerek bu kararı Cumhurbaşkanı yerine Meclis’in almasını” CHP görüşmelerinden sonra istemiş, hatta erken seçimi “sıhhat getirecek bir aşı” ya benzetmişti. Bahçeli buna “Silahların gölgesinde seçim aşı değil zehir olur” cevabını verdi ve bu tutumu dünkü görüşmede de değişmedi.

Erken seçime ve azınlık hükümetine destek vermeyeceklerini belirtti ve bu yazı hazırlanırken kısa süre içinde Davutoğlu’na “Hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı’na iade et” çağrısı yapacağı bildirildi.

Siyasi kurallar da bunu gerektiriyor.

Yetki gaspı!

Dün CHP Grup Başkanvekili Levent Gök “Davutoğlu uzun süreli hükümetten yana değil. Artık bir an önce görevi iade etmesi gerekiyor. Siyasette 24 saat bile önemlidir…Biz bu hükümetle seçime gitmeyiz. Ortada bir hükümet kurma seçeneği olursa hiçbir cumhurbaşkanı ‘süreyi uzatmam’ diyemez” açıklaması yaptı.

CHP görevin iade edilmemesini “yetki gaspı” olarak görüyor. Bahçeli de görevin iadesini istediğine göre “diğer partilerin hükümet kurmayı deneme hakkı”nı yok saymak gerçekten de AKP’yi yetki gaspı yapıyor durumuna düşürecektir.

Türkiye çok yönlü terör tehdidi altında ve şehitlerin arkası kesilmiyor. Muş Varto’da tehdit o kadar büyüdü ki sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Şehitlere tepki gösteren halk ile PKK yanlıları arasında çatışmalar çıkmaya başladı.

Bu kadar ciddi bir tabloda “partilerin öne sürdüğü ve çoğu ‘kabul edilebilir’ görünen hiçbir şartta uzlaşma sağlayamamak” Davutoğlu için de “çok istedik ama koalisyon zemini bulamadık” açıklamalarıyla, sadece diğer partileri sorumlu tutmakla geçiştirilecek bir durum değildir.

Görevi en kısa zamanda iade etmesi ve erken seçimde ısrar etmemesi partisinin de ülkenin de yararına olacaktır.

Yazının devamı...

Sorumluluk kimin olacak?

Türkiye şimdiden bir “erken seçim” havasına girdi bile...

“Erken seçim olacak mı” sorusunu bırakıp “erken seçim yöntemi nasıl olacak” sorusuna yoğunlaştık.

Dün Milliyet’in manşetinde seçimle ilgili; hazine yardımından, “3 dönemlikler”in ne olacağına, hükümeti kurma göreviKemal Kılıçdaroğlu’na geçirilmeden seçime gidilip gidilmeyeceğine kadar tüm ihtimaller gündeme getirildi.

Aynı gün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yeni bir seçimin devlete getireceği maddi yükle ilgili tartışmalara ilişkin “Erken seçim bütçeye ek maliyet getirmeyecek. Partilere ek yardım olmayacak” açıklamasını yaptı.

Erken seçimin maliyeti!

Maliye Bakanı’nın açıklaması; “bir seçimin tek maliyeti partilere verilecek yardım mıdır, o süreçte yaşanacak belirsizlik ve zaman kaybı nelere malolacaktır, TL’nin değer kaybetmesi sürerse ekonomi nasıl etkilenecek” gibi yeni sorulara yol açacaktır.

Diğer tarafta PKK terörü olanca hızıyla sürüyor. Cuma günü Siirt’te PKK’nın polis lojmanlarına saldırısında 2 polisyaralandı. Dağlıca saldırısında 3 askerimiz şehit oldu, 6’sı yaralandı.

Batman’da otogar yakınında “içinde bomba bulunan araç” son anda farkedilerek bir felaket önlendi... 3.5 haftada 40’a yakın şehit verdik.

Sabır dileği...

Evlatları şehit olan anaların arasında Kürt olanlar da var; hepsi “akan kanı kim durduracak” diye ağıtlar yakıyor.

Bu durumda, her olaydan sonra “Türk milletine sabır ve başsağlığı dilemek” nereye kadar kabul edilebilir? Dilenen “sabır” daha ne kadar beklenebilir?

Dün dikkat çeken 2 haber vardı; birincisi ABD’nin “IŞİD’i geriletmek 3 yılımızı alır” açıklaması, diğeri “Almanya’nınSuriye’den gelecek füze saldırılarına karşı Türkiye’ye yerleştirilen patriotları ve birliklerini geri çekeceği” haberi...

Son yıllardaki Suriye politikamız nedeniyle IŞİD de, Esad da Türkiye için ABD’den çok daha büyük risk durumunda.

Suriye’nin Türkiye sınırındaki yapı değişikliği bizi her an Ortadoğu’dakilere benzer bir savaşın eşiğine getirme tehlikesi taşıyor.Ve Almanya örneğinde görüldüğü gibi en riskli durumda yalnız bırakılmamız da mümkün.

Seçim kararı

Tekrarlayalım, ortada böylesine ciddi bir tablo varken, seçimden yeni çıkmış, milli iradenin tercihini yaptığı bir ülkeyi erken seçime götürmek büyük sorumluluk olacaktır.

Erken seçim daha önce “vatana, millete ihanet” olarak dile getirildiğine göre; buna yol açan ve destek veren tüm parti ve siyasetçiler için millet ne düşünecektir, bunu da dikkate almak gerekiyor.

Seçim kararını Meclis almazsa, Cumhurbaşkanı’nın alması gündeme gelecek.

Başbakan Davutoğlu “kararı Meclis’in almasını” istiyor. Cumhurbaşkanı’na bırakılırsa “olağanüstü bir durumun ortaya çıkacağını” söyledi.

Olağanüstü durum vurgusunda haklıdır, koalisyon konusunda uzlaşma sağlanması için yeterince gayret gösterildiğine millet henüz inanmış değilken “ortaya çıkaracağı sonuçlar” dahil böylesine önemli bir sorumluluğu Cumhurbaşkanı’nın tek başına alması, Meclis çoğunluğunun onaylamadığı bir karara imza atması “olağanüstü zor”dur.

MHP’nin hiçbir şartında değişiklik yapmayacağı ve duyduğu güvensizlik açık ve net olduğuna göre hükümet kurma göreviya Kemal Kılıçdaroğlu’na verilmeli ya da Davutoğlu zaman geçirmeden CHP ile daha yapıcı ve uzlaşıcı bir görüşme yapmalıdır.

Bu uzlaşma “partiler yerine ülke çıkarları gözetilerek” sağlanabilir!

Yazının devamı...

Gerçek bunlardan hangisi?

Seçimin üstünden 3 ay 1 hafta geçti geri dönüp baktık ki “bir arpa boyu yol” alamamışız. Hatta “geriye doğru” yol katettiğimizi ortaya koyan ciddi işaretler var.

Koalisyon yok, hükümet yok, sınırımız ve Güneydoğu tehlikede, terör devam ediyor üstelik ekonomi piyasaları bir günde altüst olmuş durumda... İyimser bir tablo çizebilmeyi herşeyden çok isteriz ama ne yazık ki pek mümkün değil.

Perşembe günü AKP ve CHP arasında koalisyon kararı çıkmayınca Türk lirası hızla değer kaybetti ve dolar zirve yaparak 2.829’a fırladı.

Aynı günün gecesinde Tunceli’nin Pülümür ilçesinde PKK bomba yüklü minibüsü patlattı; 1 uzman çavuş ile 2 vatandaş yaralandı. Bu durumda erken seçimin hangi partiye daha çok yarar sağlayacağının sözü mü olur?

Seçim ve aşı!

Oysa Başbakan Davutoğlu “erken seçimden en büyük yararı Ak Parti’nin göreceğinden” emin konuşuyor.

“Seçim aşı olmak gibidir. Aşı olduğunuzda bazen sızı hissedebilirsiniz ama aşı bünyeyi sıhhate kavuşturur” diyor. Birincisinden çok emin olmamak gerekir, ikincisi ise hiç olmayacak bir benzetmedir.

Erken seçime kadar geçecek birkaç aylık “belirsizlik” sürecinde ülkenin hissedeceği maddi-manevi sızıyı aşı sızısıyla karşılaştırmak tabloyu fazla hafife almak sayılır.

Tarih belli!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Perşembe günü 2 lider arasında yapılan ve koalisyon kararı çıkmayan toplantı için; “Bize koalisyon önerisi gelmedi. Keşke baştan söyleseydi. Biz 4 yıllık bir hükümet kurulması gerektiğini en başta dile getirdik. Sayın Davutoğlu bunu bilerek müzakerelere başladı. Sonunda bize ‘Kasım ayında seçim’ dedi, 3 aylık seçim hükümeti önerisiyle geldi” açıklaması yaptı.

AKP buna karşılık “3 aylık seçim hükümeti teklif edilmedi” cevabını verince CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, “Başbakan’ın ‘3 ay sorumluluk almayışınızı anlıyorum’ dediğini, bunun “Başbakan’ın cümlesi” olduğunu” tutanaktan bildirdi.

Tutanağa inanmak gerekmez mi?

Yoksa anlamak için, devamlı masada tutulan “erken seçim” telkinlerine veya “seçim-aşı benzetmesine” bakmak mı doğrudur?

Ak Parti’ye yakın çevreler “erken seçimin tarihinin büyük ihtimalle 22 Kasım olacağını” fısıldıyor, acaba gerçek bu mu?

Bahçeli’nin cevabı

AKP Genel Başkanı Davutoğlu “CHP ile koalisyon olmayacağını” açıkladıktan sonra MHP Genel Başkanı Bahçeli’den randevu talep etmiş. Bahçeli “daha önceki şartlarının değişmeyeceğini” tekrarlıyor ve “görüşmeden önce Sayın Davutoğlu’ndan bağımsız tavır beklemek ve Saray’ın yönlendirmesine sırtını döndüğünü görmek hakkımızdır” diyor.

Sayın Bahçeli bunları nasıl anlayacağını da biliyor olmalı... Öte yanda; “azınlık hükümeti veya seçim hükümeti formüllerine kapalı” olduklarını vurgulamış.

AKP ve CHP’nin “koalisyon kuramadıkları için millet nezdinde hayal kırıklığı yarattığını” söylemiş.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasını görmemiş olabilir ama bu sözler “MHP’nin baştan koalisyon konusunda hayal kırıklığı yarattığı”nı da çağrıştırmayacak mı? Geriye tek soru kalıyor; MHP “erken seçim” için AKP’ye destek verecek mi, vermeyecek mi?

Görünüşe bakılırsa bu sorunun

cevabı da yine “dolaylı destek” olacak. Bekleyelim ve görelim.

Yazının devamı...

Ortaklık zemini bulunabilirdi!

Türkiye’de aylardır süren bir uzlaşı, bir koalisyon hükümeti umutları yine boşa çıktı.

AKP Genel Başkanı Davutoğlu ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun uzun süren görüşmelerde ele aldıkları formüllerde uzlaşma sağlanamadığı açıklandı.

Başbakan Davutoğlu “Seçim yapacak bir koalisyon hükümeti için ortaklık zemininin olmadığını” söyledi.

“Demokrasimiz açısından aşama sayılacak bir tecrübe kazanıldığını” da belirtti ki bu AKP-CHP görüşmeleri için daha önce de söylenmişti.

Tecrübe yeter mi?

Aslında birbirine zıt görüşler içinde olan 2 partinin, ortada “çözüm süreci, dış politika, özellikle Suriye politikası, 17 Aralık yolsuzluklarının soruşturması, ülkeyi saran terör saldırıları” gibi çok ciddi konular varken masaya oturup uzlaşma yolu araması bir “demokrasi tecrübesi” sayılabilir.

Ama unutulmamalı ki aynı şekilde zıt görüşler içinde olan partiler bu ülkede daha önce koalisyon kurdular. Batı’da ise birçok ülkede karşıt görüşteki partilerin koalisyonları hiçbir sorun çıkmadan yıllarca yönetimde kalıyor.

Ciddi tehdit ve tehlikeler altındaki, çözmesi gereken sorunları dağ gibi birikmiş olan ülkemizde beklenen; “uzlaşma deneyimi” değil, AKP-CHP koalisyonunun başarıyla kurulabilmesiydi.

Böyle bir hükümet, bekleyen sorunları iyi niyetle ve ortaklaşa çözebilirdi.

Erken seçim kaçınılmaz!

Burada hatırlanması gereken nokta; koalisyon kararı çıksaydı “daha büyük riski alacak” olan partinin CHP olacağıydı.

Zira “çözüm süreci, dış politika, eğitim, terör” gibi hayati önem taşıyan konularda 13 yıldır tek başına karar almış ve bu kararların sonuçlarında ciddi sorunlarla karşılaşmış olan AKP ile birlikte o sorunların “sorumluluğunu” paylaşacaktı. Bu riske rağmen koalisyona baştan beri yakın duran CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dünkü son toplantıdan sonra “koalisyon önerisi gelmedi” derken Davutoğlu “Erken seçimin en güçlü ihtimal olduğunu ve seçimden en çok Ak Parti’nin yararlanacağını” söyledi.

CHP’ye koalisyon önerisinin gitmemiş olması, erken seçim tercihinin tamamen AKP’ye ait olduğu mesajını vermiştir.

Şimdi ne olacak?

Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Haziran seçiminden bu yana yaptığı konuşmalarda ve Çarşamba günü muhtarlar toplantısında “koalisyon hükümeti” yanında “erken seçim seçeneği”ni hep gündemde tutması ve Başbakan’a “kendi ilkeleriyle örtüşmeyecek görüşleri kabul etmemesi” yönündeki mesajları ne kadar etkili olmuştur, bu bilinmiyor.

Yine Cumhurbaşkanı’nın “Koalisyon hükümetinin kurulması için verilen süre 45 gündür. Bu sürede olmadığı takdirde ya mevcut hükümet azınlık hükümeti olarak devam eder ve erken seçime gidilir ki buna destek gerekiyor veya Meclis bir geçici hükümet kurabilir” sözleri; AKP hükümetiyle erken seçime gitmek istediğini ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda aylara yayılacak seçim süreci ve bunun yaratacağı maddi-manevi kayıplar çok büyük bir sorumluluk almayı gerektirecek. Bu kayıplar; şu anda “buzdolabına kalktığı” bildirilen çözüm sürecinin terörle bağlantısından, ekonomiye olan yansımalara kadar göze alınması zor kayıplardır.

Koalisyon imkansız değildi ama olmadığına göre AKP hükümeti şu andan yeni seçime kadar ülkedeki tüm gelişmelerin sorumluluğunu tek başına taşıyacaktır. Umalım da Türkiye için huzursuzluğun ve üzüntülerin artacağı bir süreç olmasın!

Yazının devamı...

İyi niyet mi oyalama mı?

Toplum 3 aydan uzun bir süredir “bir koalisyon hükümeti kurulmasını” bekliyor.

Salı günü CHP Merkez Yönetim Kurulu “Türkiye’nin derin ve yakıcı sorunlarının çözümü amacıyla, ülkenin yüksek çıkarlarını gözeterek, en az 4 yıl sürecek, reform odaklı ve geniş tabana dayanan bir koalisyon hükümeti kurulması yönünde iradesini bir kez daha ortaya koyduğunu ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na bu doğrultuda tam yetki verdiğini” açıkladı.

Kurulacak hükümetin “5 sorun alanında çözüm üretmesi” gerektiği, bunların da “dış politika, ekonomi, yeni anayasa, eğitim ve toplumsal barış” olduğu belirtiliyor.

AKP ile koalisyon için öne sürdükleri şartların seçim öncesinden, hatta sonrasından bu yana giderek “uzlaşmaya daha uygun” hale getirildiği ortadadır.

CHP; Pazartesi günkü Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesinde çıkmayan koalisyon kararının çıkması için elinden gelen gayreti gösterdiğini topluma açıklıyor.

Kentlere sıçrayan terör

Bu nedenle, iki partinin bugün yapacağı son koalisyon görüşmesinde “Suriye politikası değişmesin, yolsuzluklar gündeme gelmesin veya Cumhurbaşkanı ‘başkan yetkileri’ taşısın” gibi konularda israr edilmesi AKP’yi büyük kitlelerin gözünde “masadan kalkan, milli iradenin tercihine saygı duymayan taraf” durumuna düşürecektir.

PKK, IŞİD ve DHKP-C ile sayıları 3’e çıkan terör örgütlerinin kanlı eylemleri büyük kentlere sıçramışken “bu konularda anlaşamadık” mazeretini toplumun kabul etmesini beklemek akılcı bir yaklaşım olamaz.

Türkiye’nin “Suriye politikasının, Suriye’deki iç savaşa müdahalesinin yanlış olduğu” bugün Güneydoğu’da ve sınırımızın ötesindeki yapı değişikliğiyle ortaya çıkan tabloda net şekilde görüldü.

Halkın “parlamenter sistemin devamını” istediği seçim sonucuyla ortada; hala neyin israrını sürdürüyoruz?

Barış söyleminin sonu!

Yıllardır devam eden “çözüm süreci” bugün; aralıksız süren, birkaç haftada onlarca şehit verdiğimiz ve İstanbul’da, İzmir’de bombalı saldırıların yapıldığı bir sürece vardı.

HDP’nin PKK terörüne karşı nerede durduğu, seçim öncesi verdiği “barış, kardeşlik” sözlerinin nereye gittiği belli değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Silahların susması yetmez, bırakılıp gömülmesi gerekir. Sınırlarımız içinde tek terörist kalmayana kadar mücadelemiz sürecek” diyor ama bugünkü olayların nedeninin “devletin PKK’ya 2.5 yıl göz yumması” olduğunu söyleyen de AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay...

Yapılan açıklamalar, İmralı-HDP görüşmelerinin durdurulması, Habur olayına tamamen zıt bir noktaya gelinmesi, verdiğimiz şehitler, yaşadığımız kaos çözüm sürecinin tamamen yanlış olduğunu mu gösteriyor? Bunları halka kim açıklayacak?

Erdoğan “Ülke hükümetsiz kalmamalı, 45 günü esnetme yetkim yok” derken “Kasım’da erken seçim” ihtimalini dillendirenler de arttı.

Yarın AKP ve CHP’nin koalisyon konusunda vereceği karar bu süreçte kimin, ne kadar samimi olduğunu da gösterecek.

Umalım da belirsizlik yaşanacak yeni bir süreç başlatılmasın!

Yazının devamı...

Önce Türkiye!

Artık vicdanlı hiçbir vatandaşın gönül rahatlığıyla tatil yapma imkanı kalmamıştır.

Dinlenmeyi umduğunuz her günde suçluluk duygusuyla yaşıyor, gündemden bir an uzak kalmaya dayanamıyorsunuz. Benim tatilim de böyle geçti.

Gazeteler, TV kanalları aralıksız asker-polis-sivil terör kurbanlarının, patlayan mayınların, şehirlere bile sıçrayan saldırıların haberlerini verirken yürek acısıyla kıvrandık durduk.

“20 günde 26 asker-polis, 43 Sivil öldü” haberinin çıktığı gün 6-7 şehit haberi daha geliyor.

Mayınlı tuzaklar, sınır karakoluna, polis karakoluna, terhis olan askerleri taşıyan helikoptere PKK’nın kapattığı yolları açmaya çalışan emniyet güçlerine yapılan saldırıların arkası kesilmiyor.

Güçlenen PKK ve IŞiD!

Türkiye saat başı bu acı haberlerle sarsılırken diğer tarafta PKK’nın şehirlere 80 bin silah depoladığı, Adıyaman’da IŞİD bağlantılı çok sayıda “eylem yapabilecek” militanın bulunduğu açıklanıyor. Ve ortada hala seçilmiş bir hükümet yok.

Millet umudunu Pazartesi günü bir “AKP-CHP koalisyonu”nun kurulabilmesine bağlamıştı, iki partinin yaptığı açıklamalar bu umudu da gerçekleştirmedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve sözcüsü Haluk Koç, iki liderin; Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun görüşmelerinden sonra Pazartesi akşamı yaptığı konuşmada “Bir demokrasinin olgunluğu milli iradenin yansıttığı durumun gerektirdiği çözümleri aramaktan geçer” dedi.

“Ülke sorunları yanında parti sorunlarını, çıkarlarımızı öne çıkarma lüksümüz yok, önce Türkiye” dedi.

Dakikalar önemli!

AKP sözcüsü Ömer Çelik de “Türkiye’yi hükümetsiz bırakmama sorumluluğu”ndan ve koalisyon sürecinin “meşakkatli bir süreç” olduğundan söz etti.

Bununla birlikte AKP-CHP koalisyonu mümkün olacak mı, olmayacak mı hala belli değil.

Koalisyon sürecinin “meşakkatli” olduğunu söylemek yeterli bir açıklama değil zira bu “meşakkat” terör bölgesinde ve artık her bölgede bulunan asker-polis-sivil vatandaşlar için çok daha meşakkatli.

Davutoğlu CHP ile koalisyon görüşmelerine 13 Temmuz’da başlamıştı, tam bir ay geçti. Bu bir ayda terörün verdiği zararı düşünecek olurlarsa artık dakikaların önem taşıdığını görmeleri gerekiyor.

Ne anketi bu?

Böyle bir ortamda insanlar sabırlarını korumaya, acılarına katlanmaya çalışırken verilen “son ankette partilerin oy oranı” haberlerinden daha sinir bozucu ne olabilir?

Şu parti “erken seçim istiyor”, bu partinin tabanı “koalisyon istemiyor” haberlerine nasıl dayanılabilir?

Ülke savaş meydanına döndü. “Önce Türkiye” ise önce milli iradenin çizdiği yön seçilmelidir. MHP kenara çekildiğine göre AKP ve CHP “hangi maddelerde uzlaşma sağlanamadığını” Türkiye’ye açıklamalıdır!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.