Şampiy10
Magazin
Gündem

Milli irade istemiyor!

Türkiye’de her şey gizli bir takım odaklara veya dış güçlere bağlanınca olayların araştırılıp gerçeklere ulaşılması da engellenmiş oluyor.

Hatırlayalım; Gezi Gösterileri’nden başlayarak 17 Aralık, Soma ve daha birçok olumsuzlukta hemen dış güçler, lobiler öne sürülmüş, yıllar süren Ergenekon ve Balyoz davaları bile sonunda bir “kumpas” lafıyla sessizliğe gömülmüştü.

Savcı Kiraz suikastı ve aynı gün tüm ülkede elektrik kesintisi de aydınlığa çıkarılamadı. Oysa şiddet, terör, yolsuzluk, büyük ihmal ve hatalardan doğan felaketler hukuk devletlerinde araştırılır ve mutlaka sonuçlanır.

Bunu yapmayan, önemli olayları halı altına süpürerek yola devam eden, hukuku umursamayan devletlerde ise balık baştan başlayıp ayağa kadar kokar ve olumsuzluklar topluma yansır, yayılır.

Düğmeye basınca…

Hele Türkiye gibi zaten terörü, şiddeti önleyememiş, üstelik milyonlarca işsiz mülteciyi, terör örgütü militanlarını barındıran bir ülkede daha kolay yayılır, birkaç girişimle ülkeyi savaş haline çevirmek mümkün hale gelir.

Başbakan Davutoğlu “perde gerisinde bir odağın terör örgütlerini harekete geçirdiğini” söyledi. Çoğu kez “düğmeye basıldı” deyimini de kullanıyoruz içinden çıkılamayan olaylarda… Oysa bu söylemlerle kolaya kaçmak yerine olayların köküne inmek ve yaşadığımız olayların asıl sorumlularını bulmak gerekiyor.

Türkiye’deki terör sadece masum insanlarımızı kaybetmemize değil, ekonomik olarak da ciddi sorunlara yol açıyor.

Hükümet ekonominin yolunda olduğu mesajları verse de iş adamları, ticari kuruluşlar “silahların, terörün gölgesinde ekonomi olamayacağını, yapılacak bir seçimin de bu tabloya korkunç maliyet yükleyeceğini” açıklıyorlar.

Hatalara ortak!

Geçen gün televizyonda bir gazetecinin “50 gün önce bizimle oy kullanan 50 kişi artık aramızda yok” sözleriyle irkildim. Acı gerçek budur ve bu rakam giderek yükseliyor. Terörün yüklediği maddi manevi kayıplar her geçen gün artıyor.

Bu tablo içinde ve seçimin üzerinden henüz 2 ay bile geçmemişken, koalisyonları kötülemek ve devamlı olarak “erken seçime gidilsin” baskısı yapmak büyük bir siyasi hatadır.

Türkiye’de de başarılı icraatların yapıldığı koalisyon dönemleri oldu, biliyoruz ki Batı’da birçok ülke koalisyonları daha demokratik buluyor ve tercih ediyor. Ana Muhalefet Partisi’nin şartları arasında kabul edilmeyecek bir şart görünmüyor.

Aslına bakarsanız koalisyon ortağı olacak herhangi bir muhalefet partisi “bugüne kadar yapılmış olan iç ve dış politika yanlışlarının sonuçlarına da ortak olacağı” için önemli bir risk alacaktır. Bu durumda ve milli irade tercihini yapmışken hala; koalisyonu kurmak yerine oyalanarak zaman kaybetmek ve erken seçimi devamlı hatırlatmak, bunu yapana da ülkeye de kaybettirir.

İyi niyetli bir çalışmayla en kısa zamanda koalisyon süreci bitirilmelidir!

Yazının devamı...

PKK’nın eylem planları

HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir olağanüstü Meclis toplantısında “HDP olarak bu toplantıya katılmamızın nedeni bir daha asla bu ülkede tek bir insanımızın çatışma ortamında hayatını yitirmemesinin çabası içindir” demişti.

Bugün bir kez daha “Barış zeminine geri dönüş şarttır” sözleri de aynı konuşmanın içindeydi.

HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da seçim öncesinden başladığı ve halâ devam ettiği söylemlerinde devamlı olarak “barıştan, demokrasiden, çözümden” söz ediyor.

Onlar barıştan, demokrasi ve çözümden söz ederken Uludere’den Diyarbakır’a, Dağlıca’dan Cizre’ye, Şırnak’a, Hakkari’ye bombalı, Kalaşnikoflu saldırılar devam etti. Ve çok sayıda insan hayatını kaybetti.

Hakkını helal et!

Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde şehit edilen 30 yaşındaki polis memuru Mehmet Uyar’ın cenaze töreninde kardeşi astsubay Murat Uyar tabuta sarılarak “Bir tanecik ağabeyim vardı, onu da benden aldılar. Hakkını helâl et ağabeyciğim” diye ağladı. Şehit polisin eşi dört aylık hamileydi.

Askerler, siviller hain terör saldırılarında hayatını kaybediyor. Ve dün PKK’nın kaos planı ortaya çıktı.

PKK-KCK Yürütme Konseyi eşbaşkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın 20-21 Temmuz’da Kandil’de hazırladığı suikast planları Emniyet Genel Müdürlüğü raporuyla devletin zirvesine de sunulmuş.

Bürokratlar, Aydınlar, mit..

PKK ülke çapında protesto gösterileri düzenleyecek ve bu gösterilere güvenlik birimlerinin müdahalesi halinde onlara silâhla karşılık verilecek, çatışma çıkarılacak.

MİT, Emniyet ve Jandarma istihbaratına mensup kişiler hedef alınarak eylem yapılacak. Radikal dinci gruplar ve Hizbullah’ı destekleylen yayın organlarının sahip ve çalışanları hedef alınacak.

Aynı şekilde bürokratlar ve sol aydınlar suikast tehdidi altında.. Kısacası ülkenin daha da yoğun ve bezdirici şekilde PKK terörü ile karşı karşıya bırakılmasının planı yapılmış.

Bütün bunlar olurken PKK terör örgütü ile bağlantısı bilinen HDP’nin kendisi bu olaylardan tamamen bağımsızmış gibi demokrasi söylemlerine devam etmesi veya sadece iktidarla kavga ederek zaman geçirmesi kabul edilemez.

HDP çözüm sürecinde Öcalan ve Kandil’le bağlantısını gayet güzel yürüttüğüne göre şu anda Kandil’in kendilerini hiç dinlemiyormuş gibi bir hava yaratılması inandırıcı değildir.

Selâhattin Demirtaş seçimin arkasından defalarca söylediği “Emanet oyların farkındayız ve bu konuda bize düşen görevi unutmayacağız” benzeri sözlerin gereğini yapmalıdır.

“Çözüm bir adım ötemizdeydi” dedikleri sürece dönüş ancak PKK’nın silâh bırakması ile mümkün olacak.

ABD de sadece Beyaz Saray’dan “Barış sürecine geri dönüş çağrısı” yapmakla üstüne düşeni yapmış sayılamaz.

Türkiye İncirlik Üssü’nü açtı, ABD de Türkiye’deki terörün bitmesi için somut adımlar atmak zorundadır.

Yazının devamı...

Bir tuhaflık var!

Meclis, tam koalisyon görüşmeleri aşamasında ortaya çıkıveren IŞİD-PKK saldırılarını görüşmek ve nedenlerini araştırmak üzere olağanüstü toplanıyor.

Terör örgütüne destek olmakla suçlanan ve bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bunları dokunulmazlık zırhından arındırarak bedelini ödetmek lazım” dediği HDP terör olayları için bir araştırma komisyonu kurulmasını kabul ediyor.

Bu konuda HDP’yi en çok suçlayan, bu partiyle aynı adaya oy vermekten bile kaçınan MHP ise araştırma komisyonu kurulmaması yönünde oy kullanıyor. AKP de araştırma komisyonu için red oyu veriyor.

Ciddi bir tuhaflık var.

MHP her olayda adeta kendini diğer muhalefet partilerinden ayırmak için özel bir taktik uyguluyor gibi… Diyelim ki bunu politika olarak benimsemiştir ama burada mesele onlarca gencin öldüğü Suruç katliamı ve “ülkeyi yangın yerine çeviren terör olaylarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu” kurulması olduğuna göre gösterilen tepkinin anlamı ne?

Neden istenmedi?

Bahçeli’nin “CHP milletvekilleri HDP özentilidir” diyerek olmayacak bir genelleme yapmasının sebebi nedir?

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel “HDP genel görüşme istemişti, araştırma komisyonu kurulması talebi ise CHP’ye aitti, bunlar tümüyle farklı şeyler” dedi. Teklif kimden gelirse gelsin ülkeye, insanlarımıza bu kadar büyük tehlike olan, sadece bir haftada 45’e yakın gencecik askerimizi, sivilimizi kaybettiğimiz, bir haftada 50’den fazla saldırının yapıldığı terör araştırılmalı değil midir?

Örneğin herkesin merak ettiği “IŞİD ve PKK’nın eşzamanlı saldırıları”nın sebebi ne sorusunun, PKK’nın hangi nedenle teröre döndüğünün, IŞİD’in Türkiye’de ne aradığının araştırılmasında, sorumluların ortaya çıkmasında hangi mahzur görülmektedir?

Muhalefet partilerinin birbirlerini suçlayarak kavgaya girişmesi, özellikle bu ortamda ve halk akılcı bir çözüm beklerken kendilerine ve ülkeye ne kazandırır?

Erken seçim ve kaos!

CHP kurmaylarının ilk 2 tur koalisyon görüşmelerinde ortaya çıkan tablo için “Ak Parti top çeviriyor, niyetleri erken seçim, koalisyon değil” dediği açıklandı. CHP koalisyon için mantıklı ve gerekli şartlar öne sürüyor ve koalisyona da yakın duruyor.

Ülkenin istikrarı için gereken; yeni ve maliyeti her açıdan çok yüksek bir seçim yerine sorunları çözecek bir seçilmiş hükümet olduğuna göre ve seçmen oylarını bu nedenle verdiğine göre aynı seçmen “erken seçim israrını” nasıl karşılar düşünmek lazım.

Çarşamba gecesinden bu yana PKK Cizre’den Şırnak’a, Dağlıca’dan Uludere’ye, Diyarbakır’dan Kars’a, MİT binasından polis lojmanlarına kadar her köşede bombalı, havanlı terör eylemlerini sürdürüyor.

IŞİD’in kasası denilen avukat, örgütün militanları, bomba taşıyan eylemcileri tutuklanıyor.

Ne oldu da Türkiye’yi birden ve birlikte Ortadoğu kaosuna çevirdiler, bunun arkasında ne var, Meclis komisyonuna “hayır” diyen partiler merak etmiyor mu?

Kandil KCK sözcüsü “çözüm sürecine dönmek zor değil” açıklaması yaptı, sürdürdükleri terörle bu açıklamanın ilişkisini araştırmak için bile bir komisyon kurulması gerekirdi, çelişkiler açıklanır gibi değil!

Yazının devamı...

Haydi durdurun 48 saatte!

Dün Meclis CHP’nin talebi üzerine olağanüstü toplandı. Normal olarak dünyanın en tehlikeli terör örgütlerinin saldırısı altında, bir haftada onlarca vatandaşının hayatını kaybettiği bir ülkede sakin olarak kararlar alınması beklenirdi.

Maalesef son zamanlarda “normal” kavramını yitirdiğimiz için öyle olmadı, kavga, kıyamet, sürekli sataşmalarla süren bir toplantı izledik.

Doğal olarak bütün partilerin, seçimden sonra nedense birden yoğun olarak ortaya çıkan PKK ve IŞİD terör saldırılarının nedenini araştırmak, böylece devamını önlemek üzere bir “Meclis Araştırma Komisyonu”nun kurulmasını istemeleri gerekirdi, bu da olmadı. Öneri “nasıl ve kimlerin oyuyla” reddedildi yakında anlaşılacaktır.

Bağımsız Devlet…

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç konuşmasında “2013 yılında PKK’nın silahlı unsurlarının ülke dışına çıkarılması söylenmişti. Silahlar bırakılacak, siyaset ve fikirler konuşulacak dendi, örgüt şiddet eylemlerini sürdürdü…7 Haziran’dan bu yana kanunsuz eylemler yapıldı” dedi.

HDP’lilerin “bağımsız devlet kurma” ifadeleri kullandığını vurguladı. Oysa bunların hiçbiri yeni olaylar değil. PKK’nın silahlı militanlarının ülkeyi terk etmediği hatta açıktan açığa “silahlı birliklere eğitim yaptırıldığı” medyada defalarca fotoğraflarıyla yer aldı.

Çözüm sürecinin devam ettiği bildirilirken o kanunsuz eylemler devam ediyordu ve özerk bölge, sonunda bağımsız devlet , 4 parçalı Kürdistan söylemleri zaman zaman tekrarlanıyordu.

Uluslararası meşruiyet!

PKK’nın çözüm sürecinde güçlendiği ve Kobani’de IŞİD’e karşı savaş nedeniyle de PYD-YPG’nin yanında uluslar arası meşruiyet kazandığı bugün Batı medyasındaki tüm haber ve yorumlarda rahatça görülmektedir.

“PYD’nin IŞİD’den daha tehlikeli” olduğunu söylerken aynı zamanda PYD’ye yardım için peşmerge güçlerini ülkeden geçirmek nasıl izah edilecek? Sınırlarımızda büyük tehlike oluşturan ve bugün ülke içinde yeni bir büyük terör tehlikesi olarak karşımıza dikilen IŞİD konusunda doğru politika izlediğimizi söyleyebilir miyiz?

Başbakan Davutoğlu “Biz Suriye politikamızda ani bir dönüş yapmadık. IŞİD 32 vatandaşımızı öldürdü, sınırımızda bu örgütten kurtulmak zorunluluk haline geldi” diyor.

Sünni, Şii, Ezidi demeden, çocuklar dahil bir günde binlerce kişiyi kılıçtan geçiren bir örgütün ülkeye girmemesi için gerekli önlemler de çok önceden zorunlu iken binlercesinin girmesini, Ankara’da bile faaliyet göstermesini nasıl açıklayacağız?

Türkiye her şeyden önce dış politikasını Sünni mezhepçilik anlayışından derhal uzaklaştırmalı, IŞİD ile eşzamanlı olarak PKK terörünü çözmelidir.

Tek bir hayat!

HDP Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir dün Meclis’teki konuşmasında “HDP olarak bu toplantıya dahilimiz bir daha asla bu ülkede ‘tek bir insanımızın’ hayatını çatışma ortamında yitirmemesi çabası olacaktır. Gelin HDP olarak “Savaş kimden gelirse gelsin hep birlikte izin vermeyeceğiz diyelim. Bu Meclis evet derse terör 48 saatte durur” dedi.

Meclis’in terör, çatışma istemediği açıktır, HDP bu sözlerle ne kastediyorsa derhal harekete geçerek kendisi “izin vermeyeceğiz” demelidir.

Seçmenine ve emanet oylara bunu borçludur!

Yazının devamı...

Şehidin son mesajı!

“Analar ağlamayacak” söylemiyle başlamıştı ilk açılım süreci... Bunun yanlış bir başlangıç olduğunu, terörün bitmesi için “bir terör örgütü” ile masaya oturuluyorsa “önce silahların bırakılması gerektiği” uyarılarına “analar ağlasın mı istiyorsunuz” cevabı veriliyordu.

Süreç daha sonra çözüm ve barış süreci isimleriyle devam etti.

Dolmabahçe’de HDP’den Sırrı Süreyya Önder ile Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın birlikte açıkladıkları mutabakat metninden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “bu görüşmeyi kabul etmediğini” söyledi ve ilişkiler birden kesildi.

Ortak imzalı metin

Birkaç gün önce HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “ Aylarca heyetlerimiz birlikte çalıştılar. Sizin bakanlarınız, devlet heyetinizle bizim heyetimiz görüşmeler yaptı. Ortak imzayla yayınlanan metindir. Davutoğlu’nun bu konuda fikri yok mu” diye sordu.

“Barış bir adım ötemizde duruyordu” dedi. Yıllarca çözüm süreci diye manşetler atılan, yüzlerce TV haber programına konu olan, toplumda beklenti yaratılan bu süreç neden ve nasıl durdu?

Yapılacağı söylenen “yeni anayasa”da hangi değişiklikler için anlaşmaya varılmıştı? Bu sorular cevap beklemektedir.

HDP’lilerin İmralı’yla görüşmeleri de birden kesildi. Öcalan hiç konuşmaz oldu. Hükümet şimdi “silah bırakmadan Öcalan’la görüşme yok” diyor. Demirtaş ise “silahları ancak Öcalan bıraktırabilir” söylemini tekrarlıyor.

Ve öte yanda aralıksız süren PKK saldırılarıyla gencecik askerler,polisler, öğrenciler hayatını kaybediyor. Bir haftada 45’e yakın vatandaşımızı kaybettik.

Aynı Türkiye mi?

Başbakan Davutoğlu Pazartesi günü yaptığı konuşmada “Çok etkin operasyonlar yaptık. Türkiye artık bir hafta önceki Türkiye değil, herkes ayağını denk alsın” derken Malazgirt Jandarma Komutanı Binbaşı Arslan Kulaksız eşi ve kızının yanında PKK saldırısına uğradı ve şehit oldu.

Dün TSK Hakkari Şemdinli’de yapılan PKK saldırısında başından vurulan genç uzman çavuş Ziya Sarpkaya’nın şehit olduğunu açıkladı. Uzman Çavuş’un “askeriyenin maaşını sorgulayanlara” yazdığı ve “ölümden değil korkumuz, sevdiklerimizin hasretidir özlemlerimiz” dediği son mesaj yürekleri dağlıyor.

Şırnak’ta, Mardin’de eş zamanlı ve ağır silahlı saldırılar vardı, yaralanan asker sayısı bile açıklanmadı.

Türkiye gerçekten de bir hafta önceki Türkiye değil. Analar, evlatlar, eşler, nişanlılar ağlıyor.

Terörün eskisinden de yoğun şekilde geri dönmesinin turizmi vurduğu, dış rezervasyonların yüzde 70’inin iptal edildiği, iflasların beklendiği son haberler arasında.

Alman Parlamentosu Federal Ordu Sorumlusu Bartels dün Türkiye’ye gelecek vatandaşlarını “PKK ve IŞİD operasyonlarına tepki olabileceği, dikkatli olmaları” konusunda uyardı. Türkiye’nin IŞİD sorununu NATO’nun ortak sorunu olarak görmediklerini açıkladı.

Suriye politikasında ve sınırlarımızı gerektiği gibi korumamak konusunda yaptığımız yanlışlar bize çok ağır faturalar ödetiyor. Hükümet ve tüm partiler, özellikle de HDP “PKK terörünü durdurmak” için gereken her girişimi acilen yapmalıdır.

Çözüm sürecini başlatıp sürdüren tarafların şimdi kenara çekilme lüksü yoktur!

Yazının devamı...

Bu nasıl tesadüf?

Seçimin arkasından, tam koalisyon görüşmeleri sürerken birdenbire ülke savaş meydanına döndü.

Suriye’de, Kobani’de karşı saflarda savaştığı söylenen PKK ve IŞİD akıl almaz, mantık kabul etmez şekilde “eşzamanlı” terör saldırılarına başladılar. Bu saldırılar planlı şekilde yoğunlaştırıldı.

Bu nasıl bir tesadüftür ve amacı nedir, öğrenmemiz gereken bu!

Cumartesi gecesi Diyarbakır’da askeri araca mayınlı saldırı yapıldı, 1 askerimiz şehit oldu, 5 asker yaralandı. Bingöl, Cizre, Tatvan, Nusaybin’de, Şırnak, Hakkari, Diyarbakır, Şanlıurfa’da PKK saldırıları durmadı.

Başkent’te IŞİD!

Aynı sıralarda Ankara’da IŞİD operasyonunda 15 kişi gözaltına alındı. Dün Şırnak-Cizre’de bir devlet hastanesine bile uzun namlulu silahlarla ateş açıldığını duyduk.

Görülüyor ki uzun zamandır ülke içinde olduğu bilinen ama her nedense bir zarar vermeyeceği düşünülerek özgürlük tanınan iki örgüt Hükümet’in kaybettiği süre içinde bugünlere gayet iyi hazırlanmış.

Yeterince özgürlük tanınmasaydı IŞİD militanlarının, bırakın Güneydoğu’ya yayılmalarını ülkenin başkentine bile yuvalanması, hücreler kurması mümkün olabilir miydi?

Nato ve Rusya!

Dışişleri Bakanlığı “terör saldırılarının hedefinde olan Türkiye’nin NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırdığını” duyurdu.

Kendi hatalı politikalarımızın uluslar arası yardıma ihtiyaç duyar hale gelmemizde büyük rolü olduğunu kabul etmeliyiz.

Bugün IŞİD Türkiye’nin içinde terör saldırısı düzenlerken, dışında da sınırımıza en yakın nokta olan Cerablus’ta 400 metre mesafeye sınır boyu hendek kazıyor.

Demirtaş’a hatırlatma!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Hain saldırılarla Türkiye’de kaos ortamı yaratılmaya çalışıldığını” söyleyerek bu oyuna fırsat vermemek için sağduyu çağrısı yaptı. Kaos ortamı yaratıldığı doğrudur. İki örgütün eşzamanlı saldırılarının nedenini araştırmak, ciddi önlem alınmasını sağlamak ise sağduyunun ta kendisidir.

HDP Eşbaşkanı Demirtaş terör saldırılarıyla ilgili olarak, AKP “İktidardan düşersek ülke büyük kaos yaşar korkusu vererek tek başına iktidar olmak istiyor. Sınır ötesi operasyonlar, IŞİD’e karşı operasyonlar hükümetin kendini kurtarma planıdır” dedi.

Ağrı-Diyadin’de “kendi emirleriyle askeri ölüme gönderecek pervasızlığa sahip olduklarını” tekrarladı. Hükümeti eleştirebilir o ayrı konu ama biz de Demirtaş’a bir kez daha hatırlatalım; Diyadin saldırısı sonrasında “Hükümet istihbarat almış, bize haber verselerdi saldırıyı önlerdik” demişti, günlerdir yapılan PKK saldırılarını neden önlemiyor?

Çözüm süreci için “barış bir adım ötedeydi” derken neden şimdi bu kaos ortamını durdurmak için bir gayret göstermiyor?

Erken seçim

Meclis’te çözüm fırsatı yakalamış bir parti terör örgütüne bu fırsatı yok edecek ortamı veriyor ve susuyorsa sorumlu değil midir?

Öte yanda AKP-CHP koalisyon görüşmeleri sürerken “erken seçim” tüm partilerin söylemlerinden eksik kalmıyor

Erken seçim olacaksa bu görüşmeleri uzatmayıp mevcut tehlikeli şartlarda bir an önce ülkeyi seçilmiş bir hükümete kavuşturmak Meclis’in görevidir!

Yazının devamı...

Savaşın İçindeyiz!

Türkiye kısa süre öncesine kadar Ortadoğu’daki kanlı mezhep savaşlarından uzak durmayı başarmıştı.

Ülke içinde ve dışında “din eksenli savaşlar ve çatışmalar”dan uzak kalabilmesini, Müslüman çoğunluklu bir ülke olmasına rağmen “laik, demokratik rejime sahip” olmasına ve halkının sağduyusuna borçluydu.

Ama ne yazık ki şu anda Ortadoğu’da süregelen ve binlerce masum insanın en vahşi katliamlarla ölümüne sebep olan din çatışmaları yanlış politikalarımız nedeniyle ülkemize de bulaşmış durumda…

İki düşmana karşı!

Türkiye PKK ile birlikte IŞİD ve diğer cihatçı radikal örgütler konusuna baştan doğru politika ile yaklaşsaydı, Suriye’deki mezhep çatışmalı iç savaşa müdahale etmeseydi, savaş başlar başlamaz sınırlarımızda gerekli önlemler alınsaydı bugün içinde bulunduğumuz savaş ortamını ve terör tehlikesini yaşıyor olmayacaktık.

Tüm dünya ülkelerinin “en tehlikeli terör örgütü” dediği IŞİD’e ve benzeri örgütlere karşı Türkiye’nin yaklaşımı uluslar arası boyutta eleştirilirken biz onun adını ağzımıza almadık. Şimdi ise “Adları ne olursa olsun hepsi terör örgütü” diyoruz.

Geç geldiğimiz bu noktada IŞİD ve birçok örgüt Türkiye sınırında olduğu kadar ülkenin içinde de büyük bir tehdit halindedir. Artık sadece PKK ile değil, birçok cihatçı örgütle de her köşede mücadele etmek zorunda bulunuyoruz.

Suruç katliamından sonra artık tehlike gizlenemeyecek hale geldiğinde TSK operasyonlarıyla PKK ve IŞİD hedefleri vuruldu. Mehmetçik tehlikenin göbeğinde çatışmaya girdi.

Arınç’ın sözleri!

Sınıra Cumhuriyet tarihinin en büyük yığınağının yapıldığı, 20 bin asker gönderildiği bildiriliyor. IŞİD’in nişancı militanları ise Türkiye’ye en yakın mesafe olan Cerablus’ta Türkiye’ye karşı konuşlanmış durumda..

Sınırda IŞİD’le , içerde IŞİD ve PKK terörüyle karşı karşıya olan, başka hangi tehlikeli örgütlerin “uzun süre kontrolsüz bırakılan sınırlar” dan ülke içine sızdığı bilinmeyen bu tabloda güvenliğin sağlanması hiç de kolay olmayacaktır. Sınıra şimdi çekileceği söylenen güvenlik duvarının daha önce yapılması neden hiç düşünülmedi?

Neden hep “uzun bir sınırı korumanın zorluğu” ndan söz edildi?

Milyonlarca mülteci ülkeye girerken aralarında bulunan örgüt militanları neden tesbit edilmedi? Halk bu soruları sormaktadır.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Suruç saldırısı ile ilgili olarak söylediği ve ısrarla tekrarladığı “Ölenlerin içinde ne belediyeden bir yetkili ne de HDP’li yönetici var. Topluluk içine sokulmadıkları, uzakta kaldıkları ayrı bir istihbarat konusudur” sözleri unutulamaz.

Arınç sıradan biri değil, Başbakan Yardımcısı olarak bu sözlerle ne anlatmak istiyor? Suruç katliamını IŞİD’li bir militanın yaptığı bilindiğine göre HDP neden haberdar edildi? Aralarındaki ilişki nedir?

Bu sorunun ne anlattığı ve cevabı inandırıcı bir açıklamayla ortaya çıkmalıdır. Çünkü o cevap yalnızca PKK-HDP-IŞİD ilişkisi değil, sınır ötesinde olanların içyüzünü öğrenmek açısından da önem taşıyor!

Yazının devamı...

IŞİD neden Türkiye’de?

Onlarca yıldır bir terör örgütü ile mücadele ediyorduk, şimdi başımıza yenileri çıktı. IŞİD ve diğer cihatçı örgütlerden, bunların yanında Esad’ın şiddetinden kaçan milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye alındı ama bizim ülkemiz de Suriye’deki kaosu yaşamaya başladı.

Duyulan gelişmeler sanki Irak veya Suriye ile ilgili haberlermiş gibi bir duygu veriyor.

Dün İngiliz gazetelerinin Türkiye içinde ilk kez IŞİD terörünün başlamasıyla ilgili yorumlarından bazılarını vermiştim. Bunlardan Daily Telegraph “IŞİD’in yabancı savaşçılarının çoğunun Suriye’ye Türkiye üzerinden, korunmayan sınırlardan geçtiğini” yazdı.

Batı’nın gördüğü…

Bu durumun nedeni olarak “Esad rejimi ile boy ölçüşmek için savaşçıların ve silahların geçişine izin verilmesini” gösterirken kamuoyunun “laçka sınır kontrollerine ve IŞİD’in desteklendiği algısına” olan tepkisinin arttığını belirtti.

Bunlar yabancı medyanın benzer yorumlarından bir kısmıdır ve AB’nin bu konuda uzun süredir yaptığı uyarılara da dayanmaktadır. Kısacası Batı ülkeleri bugün Türkiye’nin IŞİD denilen kanlı örgütle karşı karşıya kalmasında kendi sorumluluğu olduğunu da ortaya koyuyor.

IŞİD’in yaptığı söylenen Suruç katliamının ardından Ceylanpınar’da iki genç polisimiz evlerinde başından vurularak öldürüldü ve cinayetleri PKK üstlendi.

Terör cehennemi!

Adeta terör eylemlerini sıraya koymuşlar ve ülkeye ortaklaşa terör cehennemi yaşatma planı yapılmış gibi… Olaylar anlaşılamaz ve yorumlanamaz bir noktaya getirildi.

23 Temmuz Perşembe günü Mehmetçik gün içinde IŞİD’le 3 saat çatışmıştı, gece sınırda TSK yeniden IŞİD hedeflerine ateş açtı.

Sınırda güvenlik güçleri IŞİD militanlarının telsiz konuşmalarından “yeni bir saldırı” hazırlığında olduğu bilgisini aldı. Dün ise Şırnak’ta “bölgeye elektrik veren Cizre- Silopi hattına sabotaj” yapıldı.

Gaziantep sınırında 1 astsubayımızı şehit eden IŞİD’in Suriye’de elinde tuttuğu bölgeden sınıra cephane yığdığı da verilen bilgiler arasında.

En azılı örgütler...

Türkiye bugün almaya çalıştığı önlemleri en az bir yıl öncesinden almalıydı. Ülkeye binlerce IŞİD militanının girdiği açık ve net haberler olarak verildiğinde, hatta çok daha öncesinden bu girişlerin kesinlikle önlenmesi için gerekenler yapılmalıydı, yapılmadı.

IŞİD’in terör eylemlerini diğer illere, bölgelere yayma tehlikesi ülke çapında yoğun güvenlik önlemi gereksinimini şart kılıyor.

Bu arada Kandil’den KCK Eşbaşkanı Hozat “Suruç katliamı ve Kobani’de 200 kişinin öldüğü IŞİD saldırısı”nın sorumlusu olarak Hükümet’i ve MİT’i gösterdi, silah bırakmanın söz konusu olmadığını söyledi.

Önümüzde zorlu günler var. Askerimiz, polisimiz ve toplumumuz dünyanın en azılı terör örgütlerinin tehdidi altında. Ve tabii bu tablo içinde koalisyon hükümeti kurmak beklemeye alındığından kararları geçici hükümet veriyor.

Meclis ülke çapında alınacak güvenlik önlemlerini tartışmalı ve acil kararlar alınmalıdır!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.