Suriye’nin Türkiye sınırında yaşanan kaos ortamı sınırların kapanmasına neden oldu. 4 milyar doların üzerinde ihracatımızın olduğu Suriye ile Türkiye’yi bağlayan sınır kapılarının geçici olarak kapatılması için Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı talimat verdi.
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın iftar davetine katılmak için Beyazıt’taki Hilton Double Tree Oteli’nden içeri girerken, böylesine önemli bir sıcak haber ile karşılaşacağımı açıkçası ben de beklemiyordum. İstanbul trafiğine güven olmadığından gazeteden vakitlice çıktım ve Beyazıt’a da 19.30 civarında vardım. Hava sıcak, dolaşılacak gibi değil mecburen otele gireyim, “Serin yerde bekleyeyim” dedim. Bakan Yazıcı benden de önce gelmişti ve hummalı bir telefon trafiğinin içindeydi. Otelin sahibi Mehmet Çeker’in ofisinde elinde bir kağıt, metin ile ilgili düzeltmeler yaptırıyor. “Suriye ile ilgili önemli bir karar” dedi. Rahatsız etmedim.
Sonra diğer gazeteci arkadaşlar da geldi, metnin içeriğini anlama fırsatımız oldu. Malum Suriye’de ilginç gelişmeler oluyor. Kuzey Irak derken Kuzey Suriye’de bir Kürt yönetimi oluşumuna gidecek hareketler var. Esad kontrolü belli noktalar hariç tamamen kaybetmiş. Kaotik bir ortam var.
Bakan Yazıcı, “Önlem almamız gerekiyordu. Şimdi metne son şeklini veriyoruz. Cümleler çok önemli. Daha sonra imzalayacağım ve yürürlüğe girecek” dedikten sonra Suriye ile tüm bağı kuran sınır kapılarının kapatma kararı aldıklarını açıkladı.
Akçakale ve Yayladağ sınır kapılarını, akraba ziyareti yapacaklar için açık tutacaklarını ifade eden Bakan Yazıcı, daha sonra hazırladıkları metindeki maddeleri sıraladı:
1. Cilvegöz, Öncüpınar ve Karkamış kara kapılarında geçici olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın gerek ticari, gerekse yolcu olarak Suriye’ye çıkışları durduruluyor.
2. Suriye plakalı araçların uluslararası ticarete yönelik giriş ve çıkışları durduruluyor.
3. Suriye vatandaşlarının ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik ülkemize giriş ve çıkışlarına izin verilecek.
4. Üçüncü ülke araçlarının uluslararası ticarete konu, Suriye’ye giriş-çıkışları durduruluyor. Yani Bulgaristan’dan gelen Suriye’ye giden bir tıra da izin vermeyeceğiz. Ancak üçüncü ülke vatandaşlarının ülkemize girişlerine izin vereceğiz. Yani Suriye’den bir İngiliz, bir Alman geliyorsa izin vereceğiz, alacağız onları. Ayrıca herhangi bir nedenle Suriye’den iade edilen eşyanın ülkemize girişine de izin vereceğiz.
5. Zorunlu ve öngörülmeyen durum itibarıyla gerekli tedbirler alınıyor. Şartların elverdiği durumda bu kararların kapsamı değiştirilecektir.
Bu bir ambargo mu?
Bakan Yazıcı’dan büyük ihtimalle bu sabah (Çarşamba) imzadan çıkacak kararların bir ambargo anlamına gelip gelmediğini de sorduk. Şöyle yanıtladı Bakan Yazıcı:
“Hayır bu bir ambargo demek değil. Sadece tedbir. Karşı tarafta gümrük işlemi yapacak ne bir insan gücün ne de altyapı kaldı. Bir defa temennim en kısa zamanda ticaretimizi yine en yoğun düzeye taşımak. Ama tabii gerçekten Suriye’yle ilgili öngörüde bulunmak çok zor. Suriye sosyolojik olarak, etnik olarak, mezhepsel olarak Ortadoğu’nun en karışık ülkelerinden bir tanesi. Suriye, bu yapısı itibarıyla tabii birçok aktörün de müdahil olduğu bir ülke. Dolayısıyla bu yasaklar ne kadar devam eder bir şey söyleme imkanı yok.”
Koskoca holding patronu 5 bin dolarlık kaçağa tenezzül eder mi?
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, “Gümrükler çok ilginç yerler” dedikten sonra isim vermeden şu olayı anlattı: “Bizim müfettiş gidiyor. Görev verilmiş. Çok büyük firma, çok büyük yani makine, otomotiv filan... Bir işlem bakıyor. İşlem, adam imal ettiği ürünlerden bir miktar ihraç ediyor, çok az bir miktar, fiyatı 15 TL. Raporu isimlerini ve gümrük kavramlarını kullanmadan özetlemeye çalışıyorum. Diyor ki, bunun fiyatı bu değil, bu 15 TL birim fiyat koymak suretiyle daha fazla KDV iadesi almayı amaçlamış. Adam da aslında 15 TL demiş, ama işlemi 8 TL’den yapmış. Onun dediği gibi olsa, alacağı KDV iadesi topu topu 5 bin dolar. Adamın belki milyar dolar düzeyinde iş hacmi var, binlerce işçi çalıştırıyor. Müfettiş durumu savcılığa gönderiyor. Firmanın CEO’su, sahibi ‘Rezil olduk’ diye ayağa kalkıyorlar. İş savcılığa gittiği için kaçakçı olarak suçlanan kişinin işlemleri duruyor, kırmızı hatta gidiyor bütün şeyler. Kızdım ben de, üzüldüm. ‘Ya bu adam komünist mi? Böyle bir şey olabilir mi? Yani o kadar milyon dolarlarca iş yapan, bu ülkeye katma değer sağlayan bir adamın 5 bin dolara tenezzül edeceği düşünülebilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Belki elemanlarından birisi yapmış olur, birisi hata yapmış olabilir. Sabaha kadar bunu çözecek, onayı bana getireceksiniz.’ dedim. Çözdüler, kırmızı hat uygulamasından çıkardık adamı ancak dava devam ediyor. Siz ülkenin önemli bir sanayicisini tutuyorsunuz. Yani adamın mantığına bak, ufkuna bak... İddiası hayatın akışına aykırı, yani hayat gören bir insanın bakışı değil. Bu tür şeyler oluyor, bundan biz üzülüyoruz tabii.”
Bakan Yazıcı, bu ve benzeri olaylar yüzünden mevzuatta değişiklik yaptıklarını, raporları inceleme kurulu oluşturduklarını, müfettişlerin kendi insiyatifleri ile savcılığa gitmelerinin önüne geçtiklerini de sözlerine ekledi.
‘Kaçak akaryakıt satanın istasyonu değil pompası mühürleniyor böyle olmaz’
Bakan Hayati Yazıcı, kaçak akaryakıt satışına dikkat çekerken, bu yola başvuran istasyonlarlarla ilgili cezai düzenlemenin caydırıcı olmaktan uzak olduğunu mevzuatın değişmesi gerektiğine dikkat çekti. Yazıcı, “Adamın istasyonunda 10 tane pompa var. Diyelim ki sadece 2 pompada kaçak akaryakıt tespit edildi. Sadece o iki pompa mühürleniyor, diğerleri çalışmaya devam ediyor. EPDK’ya da durumu ilettik. Böyle bir şey olamaz, böyle bir şey olmaması lazım. Biz nasıl yapıyoruz? Bakın, antrepo işletme iznini verme yetkisi bizim Bakanlığımıza ait. Bu akaryakıt antreposu da olabilir, katı yük antreposu da olabilir. Biz akaryakıt antrepolarıyla ilgili mevzuata aykırı bir fiili tespit etmemiz halinde, derhal antrepo ruhsatını iptal ederiz, mühürleriz, kapatırız. İlgili kişi gider dava açar. Ha, mahkeme işlemi yanlış bulursa mahkeme kararına uyarız. Aynı şeyi akaryakıt istasyonuna da getirmemiz lazım, hemen orasını tamamını mühürlememiz lazım” diye konuştu.
‘Uludere serbest ticaret merkezi olacak, ancak Irak’ta bir icraat yok’
Bakan Yazıcı’ya, Irak sınırında sigara kaçakçılığı yaparken PKK’lı sanılarak öldürülen vatandaşların ortaya çıkardığı gerçek ve bu olay sonrası sınırla ilgili yapılması hedeflenen yeni düzenlemedeki son durumu da sorduk. Bakan Yazıcı, bölge insanının sınır ticaret merkezi oluşturulması ile ilgili bir beklenti içine girdiğini belirtti. Yazıcı, “Evet biz bunu istiyoruz. Tüm hazırlıklarımızı da yaptık. Ancak karşı tarafın yani Irak’ın da buna olur vermesi lazım. Uludere ve Gülyazı’da yine aynı şekilde Hakkari Üzümlü Derecik’de çerçevesi çizilmiş, kotaları konulmuş bir serbest ticaret merkezi oluşsun istiyoruz. Olumlu bakıyorlar ancak bir türlü icraatları yok” bilgisini verdi.
Habur’a yeni köprü
Bakan Yazıcı,bunların yanısıra Habur’un dışında Irak ile yeni gümrük kapıları üzerinde çalıştıklarını birini Ovaköy’e diğerini de Aktepe’ye kurmak istediklerini söyledi. Yazıcı, son dönemde Irak’la ticaretin çok arttığını, Irak’ın Türkiye’nin en iyi ticaret partnerlerinden biri olduğunu da vurgulayarak, “Habur’u büyütmek istiyoruz. Habur Çayı üzerine bir köprü de yapmak istiyoruz. Ödeneği hazır ancak yine Irak yönetiminde icraat yok. Geçen gün Mimar Sinan Camii’nin açılışında Irak Meclis Başkanı da vardı. Başbakanımızdan rica ettik durumu ona da hatırlattık. Bekliyoruz. Sonuçta köprünün bir ayağını Irak sınırları içine yapacağız. Onay vermeleri lazım” diye konuştu.
100 milyon liralık hayali ihracat operasyonu Gümrük Müsteşarı’na uzandı
Hikayenin başı 2009’a kadar gidiyor. Olay kısaca şu: İçinde tanınmış tekstilcilerin de olduğu bir ekonomik çete, Çin’den getirdikleri tekstil ürünlerini direkt Türkiye’ye sokmuyor, dolambaçlı bir yol izliyor. Zira Çin mallarına karşı yüksek gümrük koruma duvarları var. Bu duvarı aşmak için mallar önce Hamburg’a geliyor, Avrupa orijinli malmış gibi oradan Türkiye’ye vergisiz giriş yapıyor. Haksız elde edilen kazancın boyutu 100 milyon TL civarında. Olay şu an Büyükçekmece Savcılığı tarafından inceleniyor. Bu konuyu 2 yıl kadar önce ilk kez VATAN gündeme getirmişti.
Soruşturma halen sürüyor. Hatta dün Milliyet Gazetesi’nde sürmanşetten verilen haberde hayali ihracat çetesinin en önemli üyelerinden Barbaros Hayrettin Aksoy’un, davalarda az ceza alması için Yalçın Bayrak’ın ricacı olarak Danıştay’a geldiği Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu ile görüştüğü bilgisi yer aldı. Gerek Yalçın Bayrak olsun gerekse Barbaros Hayrettin Aksoy olsun teknik ve fiziki takipteydi. Bu ayrıntılar olayın aydınlığa kavuşması için son derece önemli.
Son yılların en büyük hayali ihracat (Aslında kaçakçılık demek daha doğru) operasyonunun Gümrük Müsteşarı Ziya Altunyaldız ve yardımcısı Neşet Akkoç’a kadar uzandığı hatta bu kişileri yakan kişinin de bizzat Gümrük Müfettişi olduğu ayrıntısına da bizim arkadaşlarımız ulaştı.
Bakan Hayati Yazıcı, dünkü Danıştay ayrıntısı henüz ortaya çıkmamışken, önceki akşamki yemekte, olayın Bakanlık Müsteşarı ve yardımcısına kadar uzanması boyutunu aktardı:
“Hayali ihracatla veyahut kaçakçılıkla alakalı suç ve suçları takip ederken genelde kamuoyuna şöyle bir şey yansıyor. Ticaretle alakalı ise yahut da suçun konusu, suçlamanın konusu hayali ihracatsa gümrüğe yönelik bir operasyon diye algılanıyor. Bu değil, bu işi yapan kimse o; esas fail ortada. O işe yardım ve yataklık etmiş olabilir, bulunmuş olanlar olabilir, kaçakçının işini kolaylaştıran olabilir. Bu bugün başlayan bir olay da değil. 2009’dan gelen bir olay. Ambarlı’da başladık, Ambarlı’da hayali ihracat soruşturmalarına başladık, yürüttük, orada içeride olanlar oldu, tutuklananlar oldu. Adam Çin’den tekstil ithalatı yapıyor. Tabi ki Çin’den yapılacak tekstil ithalatlarında koruma önlemleri var, yüksek vergiler. Burada ise bu ürünü Hamburg’dan getiriyor. Hamburg’dan getirince de gümrük vergilerinden muaf olan bir iş oluyor. Bu işlemleri Ambarlı’da yürütüyor bir süre. Herhalde orada şüpheleniliyor mu, ne oluyor, sonra geliyor bu işi Ankara’da yapmak istiyor, Ankara tır gümrüğünde. Bu arada bunlar teknik takibe alınıyor, fiziki takip de yapılıyor. Bizim müfettişlerin raporu var o konuyla alakalı, incelemişler, raporu savcılığa vermişler. Sonra aynı savcı müfettişi bilirkişi atamış. Dolayısıyla o süreçte işlemler devam ederken bu takip ettikleri adam, yani o işlemleri yapan şirketin adamı teknik takipte birtakım konuşmalar yapıyor, yukarısıyla konuştum diyor, çözeceğiz diyor, çözülecek diyor falan. Ankara’ya gelip gittiği zaman işte Bakanlığa geliyor, Müsteşar’ın Özel Kalemi’ne gidiyor, ondan sonra Ankara Bölge Müdürlüğü’ne gidiyor...
Ankara tır gümrüğünden getirdiği, ithal ettiği ürünleri alırken, Ankara’daki bizim arkadaşlarımız da bununla ilgili menşei saptırması şüphesine kapılıyorlar ve soruşturma başlatıyorlar. O soruşturmalar uzuyor tabi, uzun geliyor. Derken, o arada bunun ürünlerini, yazışma oluyor, o yazışma kapsamında adamın ürünlerini veriyorlar. Teminatları var, olması lazım. Bu kapsamda bunlar, işte kiminle görüştü? Bununla görüştü. Niye görüştü derken bizim Bakanlıktaki arkadaşlara yönelik suçlama oluyor.”
‘Bu suçlamaları kabul edemiyorum’
Bakan Yazıcı, iş takibi yapan kişinin Bakanlığa gelip bazı yetkililerle görüşme yaptı diye Bakanlık çalışanlarının suçlanmasını kabul edemediğini buna üzüldüğünü de söyledi. Yazıcı, şöyle devam etti:
“Bu firmanın işlerini takip eden adamın, benim Bakanlıkta müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür, bölge müdürüyle konuştu diye adamın suçlanıyor olmasını ben kabul edemiyorum, çok yanlış bir durum. Ha, tabi gittiler arkadaşlar ifade verdiler 5-6 tanesi. Soru da şu: ‘Üst düzeyde örneğin müsteşar, müsteşar yardımcısı size emir ve talimat verir mi? Müsteşar işte bilmem kimin yazışmalarına müdahale eder mi? Açıklayınız.’ Adamın görevi, üst düzey yöneticinin görevi emir vermek, talimat vermek, yanlış gördüğü yazışmalara müdahale etmektir. Orada bu şekilde bir soru sorulmuş. Bunu savcı mı hazırladı, polis mi sordu, çünkü ifadeyi polis almış, yoksa polis kendiliğinden mi böyle bir soru hazırladı; bu önemli bana göre. Bu doğrudan doğruya yönetim mevkiine bir müdahaledir.”
‘İzne gerek yok, müsteşar gidip ifade verebilir’
Hayati Yazıcı bu olayla ilgili olarak Müsteşar ve Müsteşar Yardımcısı’nın ifade verebilmesi için kendisinin iznine gerek olduğuna dair yoruma da katılmadığını söyledi. Yazıcı, “Bu olay kaçakçılık kanununa giriyor ve 5607 sayılı kanun açık. Bu tip suçlamalarda izin prosedürü uygulanmaz” diyor.