Meral Tamer Şubat ayında meme kanseri oldu. Erken tanı sayesinde kısa sürede atlattı hastalığını. Bir kanser yazı dizisi hazırladı, yaşadıklarını da Milliyet okurlarıyla paylaştı. Ardından da bu kitap, Aşkolsun Kanser geldi.
Meral Tamer’le arkadaşlığımız ve arkadaşlığın ötesinde bir yakınlığımız var. Her fırsatta özellikle de uçak seyahatlerinde çok sohbet ederiz. Kendimi Meral Hanım’a hep yakın hissederim. Belki annelerimizi aynı hastalıktan çok erken kaybettiğimiz ve kız çocuk büyüttüğümüz için...
36 yıllık bir gazetecilik geçmişi var Meral Tamer’in. Çok neşeli, kahkahası meşhur, açık sözlü, heyecanlı, işini aşkla yapan, çok ama çok çalışkan ve disipinli, klasik müzik konserlerini, sergileri kaçırmayan biri.
Ama tüm bu yazdıklarım az ve kuru kalır Meral Tamer için.
Bazı insanlarda bir ışık vardır, buna hep inanırım, sevilirler ve bu sevgi onlardan taşar ve çevrelerine yayılır.
Meral Tamer öyle biri. Kanser olmasa bu kitabı asla yazmaz, yaşadıklarını bizle paylaşmazdı. Kanser onun da söylediği gibi hayatında bir Milad. Tamer tüm yaşadıklarıyla bu kitabında karşımıza çırılçıplak çıkıyor.
Hastalıkları, acıları, aşkları, evlilikleri...
4 yaşındaydı okuma yazmayı öğrendiğinde, babası doktordu, az konuşurdu. Annesinin her şeyi kızı Meral’di. Tek çocuk olarak büyüdü. Annesi ne dese onu yapardı.
4 yaşında piyano çalıyordu. İlkokul birinci sınıfı atladı, hep çok başarılıydı... Hayatı 16 yaşındayken annesi ve babasını 4 ay arayla kaybettiğinde tamamen değişti. Bir dizi ameliyat geçirmese göremeyebilirdi... Doğan Kitap’tan çıkan Aşkolsun Kanser’i Meral Tamer kanser sayesinde kaleme aldı ama bu kitap bildiğimiz kanser kitaplarından çok farklı...
Meral Tamer’in evinde sohbet ettik, muhteşem yemekler hazırlamıştı. Ordu’dan gelen fasulye, bir okuyucusunun tarifiyle hazırlanan kanser savurucu salata, keçi peynirli pancar, portakal suyunda pişmiş ayvalı kereviz, kağıtta levrek ve yine bir okuyucusunun Toroslar’dan gönderdiği ilaç niyetine yenmesi gereken üzümlerle donatılmış bir sofrada oturduk. Meral Tamer’den sağlıklı lezzetler kitabı bekliyorum, buradan duyrulur.
* Aşkolsun Kanser kanser kitaplarına benzemiyor. Kanser hastalarının yazdığı kitaplarda hep şu vardır, kanser olduklarını öğrendikleri anda, "Niye ben?" derler, duvara çarpmış gibi hissederler kendilerini...
Ben çocukluğumdan beri çok rasyonel yetiştirilmeye alıştım. Sanırım bu yüzden. Seninle daha önce konuşmuştuk bu konuyu, sen meme kanserini çok araştırdın, kitabında da "Kanser Olan Mememdi Ben Değil" demiştin. Gerçekten de öyle. Kanser olan minik bir yer vardı mememde. Kanseri hafife almadım ama niye ben de demedim.
* Ağlayıp "Ne yapacağım" demediniz...
Demedim, ağlamadım. Soğukkanlı davrandım. Oysa soğukkanlı değilim, biliyorsun. Bizim evin soğukkanlısı Doğa’dır, Osman da soğukkanlıdır. Sanırım annemin bana öğrettiğini yaptım, aklımı kullandım. Eşin dostun geçmiş olsun diye anlattıklarına da kulaklarımı tıkadım.
* Herkesin kanseri kendisine. Her kanserin ayrı bir hikâyesi var...
Ben bunu sezgilerimle buldum. Kızım çok hayret etti. Çünkü hayatım boyunca tüm hastalıklar için kılı kırk yarardım. Bu kez doktorum ne diyorsa yaptım. Doktoruma çok güvendim.
TÜSİAD artık ilgimi çekmiyor beni heyecanlandırmıyor
* Kanser size hayatta ne öğretti?
Kanser masum evrede gelse bile yaşam kalitesini düşürüyor daha da doğrusu yaşam kalitenizi kesinlikle yükseltmeniz gerekiyor. Benim hayatımda iyi ve kötü beslendiğim dönemler var. Son 15 yıldır da her şeyi yerdim. Kaliteli beslenmek gerektiğini öğrendim, bundan sonrasında da daha sağlıklı beslenmem gerektiğini öğrendim. Aslında bu da yeni bir keşif. Henüz kanseri hazmettim mi, bilmiyorum. Ben bu kitabı yazmayı hiç düşünmemiştim. Ayrıca ben rutinden de sıkılmıştım...
* 36 yıldır gazetecilik yapıyorsunuz... Siz hep çok çalışkandınız... Nereye gitsem sizi görürüm... Sıkıldım demenizin altında neler yatıyor?
Koşuşmaya el vermiyor içim demeyeceğim ama heyecanlanmıyorum. Bir başka sermaye grubu oluştu, orada belki heyecan verici şeyler oluyor, onu da izleyenler var. AB nasıl artık ilgimi çekmiyorsa, TÜSİAD da ilgimi çekmiyor. Beni sıkan bir rutin vardı.
* Kanser bir kapı açtı diyebilir miyiz?
Deriz. Elim 2 ay yazı yazmaya gitmedi. Bu konuda Tayfun Devecioğlu’na çok müteşekkirim. Çok anlayışlıydı. Kanser dizimi de havada kaptı.
Kanser olunca kafama balyoz düştü
* Kanser sizin hayatınızda da Milad mı?
Bence Milad. Kanserin küçüğü büyüğü fark etmiyor, hayatı değiştiriyor. Annemi kaybettiğimde kanseri bilmiyordum. Bunca yıldır da kafa yormadım bu konuya. Eski bayat bilgilerimle kafama balyoz düştü. Sevdiklerinle daha sıcak ve yakın olmak, vakit yok demeyi hayatından kaldırıyorsun. Kanserden sonra hayat daha anlamlı.
* Siz kanser olduktan sonra geriye dönüp muhasebe yapmamışsınız. Ve şu olmamış, "Artık yapmak istediklerimi yapacağım" da dememişsiniz. Bunu yapabilmek çok zor değil mi?
İstediğim her şeyi yaptım. Hobim mesleğim oldu.
* Aslında mimarsınız...
Evet... Girdiğim her yere mimar gözüyle de bakarım. Biraz önceki soruna dönersem, ben antikalarla, sanat tarihiyle hiç ilgilenmem. Geriye dönüp bakmam. Bu sanırım annemi ve babamı kaybetmemle ilgili. Ben maalesef o dönemlerle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum.
* Annenizle ilgili yazdıklarınız anne-kız ilişkisi açısından da çarpıcı. Çok dominant bir anne modeli. Ani bir kayıp, komşu evinde ve otellerde yaşamak zorunda kalmak... Bunlar çok ağır şeyler... Güçlü olmanız nedenleri bunlar olmalı...
Ben hayatımda hep ileri baktım.
* O dönemde bir yardım aldınız mı?
O yıllarda terapi filan yoktu, bilinmezdi böyle şeyler... Hiç geçmişe bakmıyorum. Hayatı gerçek zamanda yaşarım. Her yere de yetişirim. Şu anda seninle konuşmaya konsantreyim, başka bir şeye değil. Her dakika yapacak bir şey vardır, pire gibiyimdir. Şu eve bak. (Meral Hanım’in evi çok sade, sarı renk hakim, sevdiği tablolar duvarlarda, çerceve, resim, objeler, aksesuarlar filan yok) Biraz da hırsız girmiş gibi. Benim yaşımdaki birinin evi gibi değil. Anılar yok, örtüler ve kalabalık yok.
* Çok sade, siz değiştirmeyi de sevmiyorsunuz herhalde...
Evet. Ben makyajımı bile 20 yıldır değiştirmedim.
AVON’la Sağlığa Yolculuk Projesi kapsamında bu yıl beşinci kez gerçekleşecek “Meme Kanseriyle Mücadele Yürüyüşü” bugün Ortaköy-Beşiktaş hattında düzenlenecek. Saat 13:30’da Ortaköy’de başlayacak olan yürüyüş Beşiktaş Meydanı-Vapur İskelesi’nin önünde Candan Erçetin konseri ile devam edecek. Herkes davetli.
Kanser olan mememi daha çok seviyorum
* Meme bir organ değil ama kadınlık sembolü. Meme kanseri olup kocasına söylemeyenler, çok geç söyleyenler var. Kadınlığı kaybetme korkusu meme kanseriyle birlikte gelir çoğu kadına. Siz aynaya baktığınızda kendinizi memesiz düşündünüz mü, "Memem gitse hemen slikon yaptırırım" dediniz mi?
Yok, hiç yoktu bunlar aklımda. Doktorum çok net konuştu. "2 cm çevresini temizleyeceğiz" dedi. Tamam dedim. Meme organ değil ama önemli. Cinsellikte zevk almamızı sağlıyor. Ben bu konu üzerine çok düşünmedim, yalnızca şu oldu, o mememi yani ameliyat olan mememi daha çok seviyorum.
* Mücadeleci çıktı...
Ben de ona 6 ay ihtimam gösterdim. Her yerimi ağrıttı, o tarafımdan hayatım boyunca kan alınamayacak, tansiyon ölçülemeyecek. Tüm dikkatim o tarafıma odaklandı. Yıkanırken çok özen gösterdim.
* Siz erken tanı sayesinde kanseri çok hızlı atlattınız... Kaç yıldır sürekli takipteydiniz?
5 yıldır gidiyordum. Menapoz sonrası östrojen hapı kullanan her kadın gibi ben de takipteydim ve bunu atlamıyordum.
* Bu hapların da etkisi olduğu söyleniyor kanserde. Bu konuda da iki görüş var. Bu hapları kullananlarda çok sık meme kanseri görülüyor diyenler var, bir de bu hastalar takipte oldukları için kanser vakalarının fark edildiğini söyleyenler...
Bunu biliyorum. Ben 7-8 yıl kullandım. Regli olarak kullandım. Bu konuda bir toplantıya gittim. Ben şimdi "Ah bunları niye kullandım" demiyorum. O dönemde kendimi bu haplar sayesinde daha iyi hissettim.
* Kanserin dışında kitapta çok heyecanlı anılar var. Mimarsınız, evlisiniz, hastalanıyorsunuz. Gazeteci olmayı ve Cumhuriyet’e girmeyi kafaya koyuyorsunuz. Almanca ve İngilizce bilen biri olarak dış haberler servisine giriyorsunuz. Ama işe alınmayla ilgili kaderiniz, ‘yerleri de süpürürüm’ dediğinizde değişiyor...
Aynen... "Arşiv de yaparım, yerleri de süpürürüm" dedim işi kaptım. Yerleri süpürürüm diye girdiğim gazetede 2 ay sonra herkes bana bayıldı.
Sevinçten çıldırdım Lape"lik oldum
* İlhan Selçuk, Hasan Cemal... Özellikle de Hasan Cemal’le uzun süre birlikte çalışıyorsunuz... Ve kısa zamanda kadroya girip, sevinçten Lape’lik olmuşsunuz. Okurken çok güldüm ve inanamadım...
İnsanlar 2 yıl bekleyip kadro alamazken ben 9 ayda kadro alınca sevinçten çıldırdım. Gerçekten çıldırdım.
* Karşınıza çıkan herkese aklınızdan geçen her şeyi söylüyormuşsunuz... Neler söylediniz?
Sürekli konuşuyordum, susmuyordum. "Kravatınız hiç yakışmamış, iğrenç görünüyor" gibi. İlhan Selçuk üst kattaydı ama durumu herhalde haber verdiler kendisine. Bana bakıp beni hemen doktora yönlendirdi. Bana ajitasyon ekzitasyon teşhisi konuldu. Kocama haber verdiler ve Lape’ye yatırdılar. 20 gün yattım, sonra da hapla tedavi gördüm.
* Osman Ulagay sizin yol arkadaşınız, birlikte çalışmaya başladığınızda evlisiniz, çocuklarınız olmuş, yazdıklarınız hep farklıymış, bir ara siz Osman Bey’in editörüsünüz, sonra o sizin ekonomi şefiniz... Evlilikler geçip gitti. Osman Bey’le arkadaşlığınız aşka dönüştü, yıllardır devam ediyor, nasıl bir ilişki sizinki? Çok farklı karakterlersiniz ama biliyorum çok ortak hobiniz var, çok paylaşımcı bir çiftsiniz...
Osman’la ilişkimizde gazetede odalar yanyanaydı, aynı odada, aynı masada da çalıştık. Biz ikili olduk. Tüm ilişkiler emek istiyor. Birlikte yapmayı sevdiğimiz şeyler zamanla oluştu. Her gün çiçek sular gibi sulamak lazım. Konserlere beraber gidiyoruz. Bu konserler benim göz tedavim için Londra’ya giderken çıktı. Benim derin bilgim vardı klasik müzik üzerine, o bir enstrüman çalmamış ama hep dinlemiş. Osman içimde çiçek açtırdı. Bunun için yapmadı belki ama konserleri birlikte takip ederek büyük zenginlikler yarattık. Göz ameliyatları için gidip 3 hafta kalıyorduk, hep konserlere, kitapçılara gittik. Çok emek verdik birbirimize. Seyahatlerde çok dışarıda yemek yer olduk. Osman iyi yeri şıp diye anlar. Ben girdiğimizde en alakasız şeyi yerim, onun öyle bir huyu yoktur. Osman’la zenginliklerimiz her geçen gün arttı.
Kızım benim ikinci üniversitem
* Her şeyi paylaşıp evi paylaşmamanız işin sırrı olabilir mi?
Yan dairede oturuyor. Onda kalmamışsam sabah hazırlanıp kahvaltıya gidiyorum. O çok güzel kahvaltı hazırlar. Komikliği de hep o yapar. Ben gülen, o güldürendir.
* Kızınız Doğa için ‘ikinci üniversitem’ diyorsunuz. Sizle bu konuyu daha önce de çok konuştuk. İnsan annesini kaybedince kızıyla ilişkisi başka bir boyuta taşınıyor. Siz anneniz gibi bir dominant anne değilsiniz...
Galiba öyle. Doğa artık 31 yaşında. Kızımla en güzel Anneler Günü"nü kanserimden sonra yaşadık. Ne Doğa’yla ne de Osman’la ilişkimde kanser milad olmadı. Ama dediğim gibi Doğa benim gerçekten de ikinci üniversitemdir. Bana çok şey öğretti. Ben Doğa’ya sınır koyamadım. Ben annemi dinlerdim. Annem ne derse yapardım. Ben Doğa’dan önce iki kocayı terk etmiştim, ikimiz burun buruna kaldık ve onu anlamaya çalıştım. Annem ve babam beni terk etmeseydi ben onları bırakıp Almanya’ya gidecektim, işimi değiştirdim, eşimi değiştirdim ama insan kızını bırakamıyor. Tüm yaşadıklarımızdan sonra onu anladım. Bana bir gün, "Sen de beni annen gibi zorlasaydın" dedi. "Yaptım ama sen ben değilsin" dedim.
* Kitabınızı okuduğunda ne dedi?
Kızımın bir özelliğini anladım. Dili benden iyi. Düzeltmeler yaptı. En zor yazdığım bölüm Doğa’yla ilgili olan yerler. Hepsini okuyup onayladı. Eksik olmasın bana unuttuklarımı hatırlattı. Çok emeği geçti kitabıma... Bunca yıldır kitap yazmadım, şimdi sanırım tüm bunlara değdi...
* Size telefonda da söyledim, neredeyse iyi ki kanser olmuşsunuz diyeceğim! Tekrar geçmiş olsun ve kaleminize sağlık.