Şampiy10
Magazin
Gündem

Avrupa’nın en büyük çiftliğini kurdu, üretimde Hollanda keçilerinin kapasitesini yakaladı

FUNDA Özer Baltalı, 1.500’e yakın keçinin olduğu tesislerinde yüzde 100 keçi peyniri üretiyor, yakında ürün çeşitliliğini de artıracak. Türkiye’de bir keçi ortalama 160 litre süt veriyor. Avrupa’nın en büyük keçi çiftliği olan Baltalı’da bu rakam 1.000 litre. Baltalı, bu rakamla Hollanda’daki oranı yakaladıklarını belirtiyor. Başta ihracata sıcak bakmadıklarını, ancak teklifler çoğalınca değerlendirmeye başladıklarını anlatan Baltalı, “Ortadoğu’dan teklif geldi. Amerika’dan da talep var. Amerikalılar Baltalı markasıyla istedi. Orada bir gurme dükkanlar zincirine ürünlerimizden vereceğim” diyor.

Geçtiğimiz hafta köşe yazımda bir araştırmaya dayanarak ‘İzmir’de kadının adı yok’ diye yazmıştım. İzmir’de kadınların işgücüne katılımı düşüktü. Aynı hafta Seferihisar’da Avrupa’nın en büyük keçi çiftliği olma özelliğini taşıyan Baltalı Gıda Tesisleri’ne gittim. Bu çiftliğin kurucusu ve her şeyi de bir kadın, Funda Özer Baltalı... Bu örneklerin artmasını dilerim her şeyden önce. Funda Özer Baltalı’nın öyküsü girişimci kadınlar için güzel bir örnek, aynı zamanda da Funda Hanım’ın köylü kadınlara yönelik projesi çok güzel bir kadın dayanışması örneği. İzmir’in son zamanlarda ‘yavaş kent’ olma özelliğiyle orta çıkan Seferihisar ilçesinin bir köyünde bir kadının başarı öyküsü yatıyor. Funda Özer Baltalı, 1.500’e yakın keçinin olduğu tesislerinde yüzde 100 keçi peynirleri üretiyor, yakında ürün çeşitliliği de artacak. Köy yoldan epey uzakta, hatta yol bitiyor, çiftliğe ulaşmak hiç de kolay değil. Ancak ulaştığınız anda dünya standartlarında bir çiftlikle karşılaşıyorsunuz. Keçi çiftliğini ayağımıza geçirdiğimiz özel çizmelerle geziyoruz, tesiste keçilere müzik dinletiliyor. Beraber biberonla keçilere süt veriyoruz. Her yer tertemiz. Seferihisar’da 500 yıllık bir keçi peyniri kültürü olduğunu öğreniyorum. Funda Özer Baltalı, Armola adı verilen bu geleneksel lezzeti de üretiyor.

Çiftlikten çok etkilendim. Tebrik ederim. Daha önce de hayvan çiftlikleri gezmiştim, burası çok farklı olmuş. Sizin çiftçilikle, hayvancılıkla bir ilginiz yoktu değil mi? Deri sektöründeydiniz, bu işi kurmak nasıl aklınıza geldi?

Benim bu işlerle ilgim geçmişte yoktu. Farklı iş deneyimlerim oldu. Bu işi kurmaya 2008’de karar verdim.

Ne okudunuz?

Liseyi Robert Koleji’nde okudum. Sonra 9 Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirdim. Bir süre bankacılık yaptım. Daha sonra deri sektörüne girdim. Son olarak da kendim keçi çiftliğini kurdum. 350 keçi aldım. Sonra çoğu problemli çıktı. Türkiye’de keçi ırkı henüz gelişmemiş olduğu için keçiler sorunlu çıktı.

Irk islahı yapıyor

Ne gibi sorun, hastalık mı çıktı? Beyaz keçilere Saanen cinsi deniliyor değil mi?


Evet. Saanen denilen bir ırk. Halk arasında Saanen diye bilinen İsviçre Alpleri’nden gelme keçiler Türkiye’deki yerli ırklarla karışmış, ortaya melez ırk çıkmış. Baskın renk beyaz olduğu için halen Saanen deniliyor. Çok seneler önce getirilmiş, karışmış. Biz burada 3’üncü nesildir suni tohumlamayla ırk islahı yapmaya çalışıyoruz. Orada da yapmaya çalıştığımız şey Türkiye’yle uyumlu, buranın sağlık koşullarına uygun yüksek süt verimi olan hayvanlar elde etmek.

Türkiye’de bu önemli bir sorun. Hayvanların süt üretimi düşük. Keçide de bu sorun var mı?

Ortalama bir keçi yılda 1.000 litre süt veriyor. Biz bunu yakaladık. Hollanda’daki ortalamayla aynı bu oran. Biz de bu oranı bu yıl yakaladık. Ne yazık ki Türkiye’de böyle bir sorun var, verim çok düşük. Türkiye’deki ortalama yılda 160 litre. Ne yazık ki çok düşük. Keçilerin Türkiye’de 180 gün sağım süresi var. Biz de hayvanlar doğurmazsa 365 gün sağım yapıyoruz. Hayvanlar doğurursa doğuma 30 gün kala hayvanları dinlenmeye bırakıp bakımlarını yapıyoruz. Hayvanları sağlıklı bir biçimde ikinci süt dönemine hazırlıyoruz.

Sizde farklı olan ne?

Bazı hayvan çiftliklerinde verim yükselmesi için kullanılan yemler var, bunlar da çok tartışılıyor, çünkü katkı var... Biz de asla katkı yok. Organik her şey.

Keçi organik olur mu?

Bu çok soruluyor. Bu keçiler burada yaşadıkları şekilleriyle organik. Ama gidip organik belgesi alamıyoruz. Çünkü tüm tedarikçilerimizin de bu belgeyi alması gerekiyor. Samancısından yemcisine kadar hepsi belgeli olmalı. Bu da şu anda Türkiye koşullarında çok mümkün değil.

Türkiye’de verimin bu derecede düşük olmasının başlıca nedenleri nedir?

Daha önce bilinen keçiler dağ keçileri. Kendi kendine beslenen keçiler. Ekonomik değerine bakılmamış keçilerin. Büyükbaş hayvancılık gibi görülmemiş. Ayrıca keçi sütünün değeri de eskiden çok bilinmiyordu.

Türkiye’de de keçi sütü ve ürünleri aslında marketlere yeni yeni girdi..

Türkiye’de yoktu bu iş. Bu derecede büyük keçi çiftliği yoktu... Zor bir hayvan keçi.

Kaç yıl yaşıyorlar, kaç yıl süt verebiliyorlar?

14-15 sene yaşıyorlar, 8-9 sene bizim için verimliler, çünkü 8-9 yıl kaliteli süt verebiliyorlar.

Sizi bu işe girerken ne motive etti? Deri işiniz çok farklı, hayvan yetştiriciliği ve mandıra işi çok farklı olmalı...

Ben topluma da faydalı olacak, bir yerinden bir şey alıp iyileştirebileceğim bir iş istedim. Kendim sağlıklı beslenmeye önem veriyorum. Gelecek nesillere katkısı olsun istedim işimin. Sağlıklı beslenmek ve yaşamakla ilgilenmek istedim. Araştırdım, bu işle ilgilenenlerin de ülkemizde çok az olduğunu gördüm.

Kaç çeşit ürününüz var?

Biri klasik peynir, labne, Armola ve Fransız Büş peyniri var..

500 yıllık Armola’yı üretiyor

Armola bu bölgenin peyniriymiş ama biz yeni duyduk...


Armola bu bölgede 500 yıldır var. Bize bir yabancı şirket geldi, tadına inanmadılar. Biz Armola peyniri biliyorduk, mandıra üretimine girdik. Hem endüstriye uygun olsun hem de standartı yakalayalım dedik. Yakında keçi kaşarı, İzmir tulumu, yoğurt, keçi loru, hellim de piyasaya gelecek. Peş peşe yeni ürünlerimiz çıkacak.

Siz bu yatırımı yapmadan önce nasıl bir ön çalışma yaptınız?

Ben bu işe başlarken gidip Hollanda’da bir çiftlikte çalıştım. Orada uzmanları dinledim, sonra zaman zaman gidip geldim. Türkiye’de işe başladım. 350 keçi aldım. Laboratuvar koşullarında hepsi sağlam çıkmıştı. Biz test yaptık, kan testi sonuçlarına baktık. Türkiye’de çok yaygın bir hastalık var, Brusella. Çok nadir de olsa bir kısmının içinde bu vardı. 350 keçiden 100 keçiye düştük. Çünkü tam sağlıklı olsunlar istedik. Çok özen gösterdik. Başladığımız yerden geriye geldik. Sağımda personel yetiştirmek de sıkıntı. İnsanlar nasıl olsa keçi önüne ne koysak yer mantığı da vardı...Bunu değiştirmek de çok zor. Aşı programlarını oturtmaya çalıştık.

Irk ıslahından söz ettiniz, Hollanda’dan ya da başka yerden keçi getirmeyi düşünmediniz mi verimi hızlı yakalamak için?

Ben ithalata inanmıyorum. Yıllardır Türkiye’de büyük baş hayvan ithalatı yapılıyor, sorunlar büyüyor, çözülmüyor. Biz çok çalıştık, öğrendik. Bir anlamda referans merkezi olduk, keçiyle ilgili iş yapacakların hepsi çiftliğimize gelip burayı geziyor.

İhracat yapıyor musunuz?

Amerika’dan talep var. Biz başta ihracata sıcak bakmadık. Ortadoğu’dan da teklif geldi. Ben markamızla satış yapmak istedim. Amerikalılar Baltalı markasıyla istedil Amerika’da bir gurme dükkanlar zincirine ürünlerimizden vereceğim.

İki tane uydu çiftlik kurulacak, 100 köylü kadına iş fırsatı doğacak

Kadın personel mi çalıştırıyorsunuz? Buraya köylü kadınlar mı geliyor?

Farklı bir model hazırladık. Biz önümüzdeki yıl sözleşmeli çiftçi modeline geçeceğiz. Buranın kapasitesi 1.500 keçide doluyor. Hazırda bir başka proje var, 3 bin hayvana çıkabiliriz. Birçok yatırımcıdan uydu çiftlik teklifi alıyorum. İki adet uydu çiftlik kurulacak. Bunlardan biri bize yakın, diğeri Manisa’da. Manisa’daki 3 bin başlık çiftlik, damızlık hayvanları biz verip, sütleri alacağız.

Kadınlar ne yapacak?

Çevre köylerdeki kadınlardan liste oluşturduk. 100 kişilik liste elimizde. Kadınlara 10’ar, 15’er hayvan vereceğiz. Ticari kaygımız yok. Sütü cari fiyatının 10 kuruş üzerinde alacağız. Bir kadınsanız, adınıza bir banka hesabınız varsa ve süt üretimini yapabiliyorsanız sütünüzü alacağız. 100 kadına 10’ar keçi versek, 1.000 keçiden süt gelecek. Gezici bir süt tankı olacak. Kadınlara gelir elde edebilecekleri bir iş sağlamayı amaçlıyorum. Ortalama 1 ton sütü yakalasalar, onlara veteriner desteği, yem vereceğim. 10 hayvandan senede 10 ton süt elde ederler. 10 ton sütün satış fiyatına bakalım: 1.3 liraysa, senede 13 bin lira eder. Aylık 1.000 lira. Kadınların eline masraflar dışında 600 lira civarında para kalır.

‘Babamın emeklilik hayalini gerçekleştirdim’

Neden Seferihisar?


Aslında tesadüf. Burada babamın emekililik projesi vardı. Babam doktordu. Emekliliğinde burada bir şeyler yapacaktı. Mandalina ağaçları olan bir çiftlikti burası. Ben bu çiftlik çevresindeki arazileri aldım. Burayı büyüttüm. Onların hayalini gerçekleştirmek istedim. Şimdi zeytin ağaçları da ektik. Yakında yağımız da olacak... Gördüğünüz gibi yoldan hayli içerde bir köy. Burada tesis yapmak hiç kolay değil. Biz her türlü altyapıyı getirdik. Yalnızca hayvan çiftliği yok burada, son teknolojik yatırımlarla yapılmış entegre tesis var. Ahmet Arsan adında çok iyi bir danışmanım var. Zaten Hollandalılar gelip burayı görünce şaşırdılar, ‘Bize gelip fikir verin’ dediler. Çiftlik 2008’de, mandıra 2010’da kuruldu. İlk ürünümüzü 2011 Şubat ayında sattık.

Hergün İstanbul’dan İzmir’e gidiyor, çiftlikteki keçiler müzik dinliyor

Güne nasıl başlıyorsunuz?

Güne hep erken başlarım. İstanbul’da Kuruçeşme’de oturuyorum. Gün doğumunu izlerim her sabah. Bu çok keyifli, kendimi çok şanslı hissediyorum. Şu anda ben Seferihisar’a sürekli gidip geliyorum. Her sabah çiftliğe gelip her akşam İstanbul’a dönüyorum. Yorucu değil, alıştım. Uçak arkadaşlarım var. Onun dışında spor yaparım. Çocukluğumdan beri piyano çalarım. Müziği çok severim. Keçiler de müzik dinliyor. Sakin müzikler dinletiyorum. Burada küçük şeylerin insana büyük mutluluk verdiğini öğrendim. Bunun için Hindistan’a gitmeye gerek yok. Ben çiftlikte bunu yaşıyorum. Kızım Amerika’da tiyatro okuyor. Vakit buldukça geliyor İstanbul’a ve çiftliğe. Buralara gelmek yavaş yavaş gelişmekte olan sanatçı kişiliğine de iyi geliyor.

Yazının devamı...

Kelebekler cennetine 2 milyon euro harcandı

Kaçkar Dağları bitki çeşitliliği, kelebek ve kuş çeşitliliği bakımından dünyanın sayılı bölgelerinden biri. Malum son yıllarda aynı bölge HES projelerinin de bir numaralı adresi oldu ve ne yazık ki bazı HES projeleri bölgeye ciddi anlamda zarar verdi...

Geçen haftalarda TEMA’nın Kaçkar Dağları Zirvesi vardı diyebiliriz. TEMA ve Avrupa Birliği desteğiyle 4 yıldır yani 2007’den bu yana bölgede kapsamlı bir araştırma-proje yapılıyor. Bu proje geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Proje kapsamında gerçekleştirilen değerlendirmeler sonucunda da Kaçkar Dağları Yönetim Planı oluşturuldu. Kaçkar Dağları Koruma ve Geliştirme Birliği’nin kurulmasına da karar verildi. Kaçkarlar biyoçeşitlilik açısından dünyanın da yakından bildiği bir yer... Bakın sonuçlara:

- Kaçkarlar 17 Avrupa ülkesinden daha zengin kelebek varlığına sahip.

- Kaçkarlar’da tam 210 çeşit kelebek türü yaşıyor...

- Çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban keçisi, ayı, vaşak, kurt ve çakal gibi türler yaşıyor Kaçkarlar’da. Çengel boynuzlu dağ keçilerinin dünyadaki diğer bir adresi de Kafkaslar...

- Kaçkarlar’da boz ayılar da yaşıyor. TEMA bu çalışma sırasında boz ayılara vericiler taktı ve onların doğal yaşam alanlarını takip etti.

- Bitki türleri açısından da çok zengin bir bölge Kaçkarlar. Son yıllarda maden ve su ile ilgili yatırımlar ve HES projeleri yüzünden doğal hayata yapılan saldırılar nedeniyle de Kaçkarlar’daki 112 endemik bitki türünün kaybolma riski ortaya çıktı.

- 118 kuş türü var Kaçkarlar’da. Bunlardan bir türün nesli tehlike altında. 4 türün de tehlikeye yakın olduğu saptandı.

- Kaçkarlar’da Kafkas Semenderi de yaşıyor. Bu türün de nesli tehlikede...

Aslına bakarsanız liste hayli uzun. Konuyla ilgilenenler gerekli bilgileri TEMA’nın web sitesinde de bulabilirler.

Ezcümle, tamam ükemizin enerji ihtiyacı var. Buna kimse ‘hayır yok demiyor’ zaten. Ama her yere de HES yapılamaz. İşte sonuçlar ortada. Geri dönülemeyecek yaralar açılmış durumda, HES’ler ekosisteme büyük darbe veriyor.

Bu arada proje AB Hibe Fonları’nın nasıl kullanılabileceği açısından da bir örnek. Bu projenin finansmanın yüzde 80’i AB Hibe Fonları’ndan, yüzde 20’si de TEMA’dan karşılandı. 2 milyon euro harcandı. 10 kişilik proje ekibine ek olarak, uzmanlık gerektiren alanlarda 70 kişi çalıştı. Projeye ait 2 araç bölgede 200 bin km yol kat etti. Yaptıkları yol ile dünyanın çevresini 16 kez dolaşmış kadar oldular...



Kelebek kaçırıyorlar

Bu projenin ilginç sonuçlarından biri de şu, daha doğrusu bu proje bir hırsızlığı, kaçakçılığı da ortaya çıkardı. Kaçkarlar’dan kelebek ve bitki kaçakçılığı yapılıyor. Biz önemsemiyor, bölgeye HES’leri yapıyor, doğayı tehdit ediyoruz, yabancılar da gelip dünyada eşi benzeri olmayan türleri kaçırıyor. Acı gerçek de bu. Kelebek koleksiyoncuları 20 bavul kelebek kaçırmışlar, bunlar gümrükte yakalanmış ama bir de yakalanamayanlar var... Artık gerisini siz düşünün...

Yazının devamı...

Dünyada ilk 500’ü, Türkiye’de ilk 5’i hedefliyorum, Çin’den öğrenci getirmek istiyorum

Öğretmenlik yaparak adım attığı eğitim sektöründe önce dershane sonra da üniversite sahibi olan İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mustafa Aydın, üniversitesinin dünyada ilk 500’e, Türkiye’de de ilk 5 arasına girmesini hedefliyor. 81 ilden öğrencisi olan üniversiteye, yurtdışından da öğrenci gelmesini arzu ediyor. Mustafa Aydın, “Yabancı öğrenci oranının en az yüzde 20 olması lazım. Çin’den de öğrenci gelmesini planlıyoruz. Çinli öğrencileri Türkiye’ye çekebilmek için çalışmalar yapıyoruz” diyor.

İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Mustafa Aydın çok heyecanlı, işine tutkuyla bağlı bir eğitimci... Hızlı konuşuyor. Hep bir yere yetişecek gibi... İstanbul Aydın Üniversitesi’nin Florya’daki kampüsünde buluştuk. Mustafa Aydın öğretmen kökenli.

Dershanecilikle başladığı eğitim sektöründeki yatırımlarını hızla büyüttü, İstanbul Aydın Üniversitesi şu anda 13 bin öğrenci sayısına ulaştı. Aydın aynı zamanda BİL Dershaneleri’nin de sahibi. 3 ay önce kurulan DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi’nin de Başkanı.

Daha önce sizinle röportaj yaptığımda eğitimcilik serüveninizi anlatmıştınız. Öğretmendiniz. Dersanenizi kurdunuz. Daha sonra Meslek Yüksekokulu kurdunuz, daha sonra da üniversite... Hızla büyüdünüz...

Neye göre hızlı? Türkiye’nin eğitim sektöründe alacağı çok yol var. 1994 yılında eğitim sektörüne girdim. 1975 yılında eğitim sektörüyle ilgilenmeye başladım. Hayatımı adadım eğitime...

Sanırım üniversite kurmak da en büyük hayalinizdi... Dershane sayınız hızla arttı, 2003’te de üniversiteyi kurdunuz...

Bu ülkeye bir katma değer sağlamak istiyorsak dünyayı tanımalıyız. Uluslararası bir yapı kurmalıyız. Bu üniversiteden girdiğinizde kapıda karşılaştığınız ilk kişiden itibaren burası hakkında düşünceleriniz çok önemli. ‘Bu üniversite Türkiye’de mi, başka bir yerde mi?’ diye size düşündüremiyorsam burası yerel bir üniversitedir. Dünyada sınırlar kalktı, kendimizi sınırlar içine sokmayalım. En önemlisi bu. Ben yurtdışındaki gelişmeleri yakından takip ediyorum. Dünyada birinci ligde olan üniversiteler arasına girmeyi hedefledik. İlk 500 üniversite arasında İstanbul Aydın Üniversitesi’ni görmek en büyük amacım. Türkiye’de de ilk 5 üniversite arasına girmeliyiz.

55 üniversiteyle iletişimdeyiz

Bunu başarmak için ne yapıyorsunuz?


Bu çok kapsamlı bir süreç. Öğrencilerinizden, eğitim kalitenize uzanıyor...Yabancı üniversitelerle ortak projelerimiz var. Kendimizi başkalaştırmak için çabalıyoruz. Kendimize uluslararası bir renk katmak, fark yaratmak için her şeyi yapıyoruz. 55 üniversitenin içinde olduğu bir birlik var. İtalya’dan Kore’ye kadar birçok üniversiyeti biraraya getirdik, sürekli iletişimdeyiz.

İlim ve teknoloji neredeyse oraya gitmeliyiz. Atatürk zamanında Batı’yı bize hedef olarak gösterirken, orası ileride olduğu için bunu söyledi. Dünya hızla değişiyor...

Bazı yönlerimizle Batı üniversitelerinden öndeyiz. Ama dünyanın ekonomik gelişimi çok değişti. Brezilya’dan Kore ve Çin’e her yeri takip etmeliyiz.

Bir Çin Üniversitesi’yle işbirliğiniz var mı?

Bugünlerde ‘kızıl alarm’ diye bir kavram var. Çin aldı başını gidiyor. Çin’e girmeyi ana hedef olarak koyduk. Çin’de eğitim alma talebi çok fazla. Uluslararası Çin öğrenci pazarından niye Türkiye pay almasın? Çinli öğrencileri buraya çekmek için yoğun çaba gösteriyoruz.

Aynı zamanda uluslararası hoca seviyemizi de artırmak istiyoruz.

Yurtdışında da temsilcilikleriniz var mı?

Amerika, İngiltere, Almanya, Azerbaycan ve Suriye’de temsilcilikleirmiz var. Buralardan öğrenci gelmesi için özel çalışılıyor.

Şu anda üniversitenizde toplam kaç öğrenciniz var, kaçı yabancı?

13 bin öğrenci var.Yabancı öğrenci sayımız 200. Dünyanın her yerinden öğrenci var, ancak bu sayı çok düşük. Yabancı öğrenci sayımızı yüzde 20 oranına ulaştırmalıyız.

03.00-05.00 arası çalışır, günü planlarım

03.00’TE kalkıyorum. 05.00’e kadar günü planlar, maillerimi atarım. Sonra yine yatarım 06.00’da yeniden kalkarım. Haberleri izlerim. İş yerine gelirim... İşten hemen sonra STK çalışmalarım başlar. Her sabah salata yerim. Daha çok sebze tüketiyorum. 3 çocuğum var. Büyük kızım holdingin muhasebesiyle ilgileniyor. Oğlum da yanımda. Bir de hanımı 20 yıl sonra kandırıp yaptığımız bir kızımız var, Fatmanur, o da okuyor... Çocuklarım da eğitimi sahiplendi. Bu da beni mutlu ediyor.

Öğrencilerin seveceği mesleği seçmesi önemli

Siz mesleki eğitime yatırım yaptınız. Üniversiteden önce mesleki eğitim vurgusunu yaptınız, mesleki eğitim Türkiye’de ne yazık ki çok ihmal edilen bir alan. Siz hedeflerinize bu alanda ulaştınız mı?


Maddi durumu iyi ailelerin çocuklarının okumayı düşündüğü bir okul olamadığı sürece mesleki eğitim geride kalır. Oysa mesleki eğitim çok önemli. Sağlıkta, eğitimde, belediyecilikte her alanda mesleki eğitim görmüş çalışanlara ihtiyaç var.

Siz ne gibi bir faklılık sağlıyorsunuz öğrencilerinize?

Biz öğrencilerin okumuş oldukları branşlarda deneyim kazanmasını sağlıyoruz. Öğrenci işine ısınıyor. Üniversitelerdeki sistemde öğrenciye mesleğini sevdirebilirsiniz de, sevdirmeyebilirsiniz de... Üniversitemizdeki kariyer merkezimizde öğrencilerin eğitimleri ve bireysel özellikleri değerlendiriliyor.

GDO’lu ürünler, gıda teknolojilerini gözde yaptı

Her dönem moda olan, gözde meslekler var, şimdilerde geleceğin meslekleri neler?


Gıda üzerine her şey, eğitim, bilişim, sağlık sektörleri, işletme de her dala hitap ediyor. Gıda teknolojileri, teknolojik tarım alanları son zamanlarda ortaya çıktı. GDO’ların gündeme gelmesi, insanların yediklerinden emin olmaması v.s çok etkili oldu. Enerji hukuku mesela... Bu konu da çok önemli. Biz geleceğin konuları üzerine eğitim veriyoruz.

Çağdaş dünyada 4 kez meslek değiştiren var

Türkiye’de üniversite sistemi çok sorunlu. Öğrenciler seçimini yaparken ne kadar bilinçli ve sistem ne derecede öğrencileri başarılı olacakları mesleklere yönlendiriliyor, bu çok tartışılır...


Üniversite çağında öğrenci kendi ufkunu değiştirebilir. Memnun olmadığı bir bölümü değiştirebilir. Öğrenciler temel bilimleri aldıktan sonra mesleğine karar veriyor. Çağdaş dünyada insanlar 4 kez meslek değiştiriyor. Adam mesleğe atılıyor, 5-6 yıl sonra değiştiriyor. Çünkü değişim onları yönlendiriyor. Moda meslekler vardır her dönemde... İnsanlar genç yaşlarda farklı tercihlerde bulunabiliyor. Ayrıca arz -talep ve teknoloji mesleğini öldürebiliyor. Üniversiteye öğrenci gelirken hayal ettiğinden farklı yol seçmek zorunda kalabilir.

Anadolu’dan gelen öğrenci sayımız artıyor

Üniversitenizdeki öğrencilerin ne kadarı İstanbul dışından geliyor?

Öğrencimizin yüzde 67’si İstanbul’dan...Kız öğrenci sayımız yüksek. Anadolu’dan gelen öğrenci sayımız artıyor. Bizim her ilden öğrencimiz var. Yüksekova’dan da Edirne’den de öğrencimiz var...

İllerde ofislerimiz var. Neden bu ilden bize az öğrenci geliyor diye çalışıyoruz. 14 ilde temsilciliklerimiz var.

Burslu öğrenci sayınız nedir?

Yüzde 32’si burslu okuyor. Yüzde 12’si tam burslu.

Yazının devamı...

Sörf için rol aldığım Diziyi Bıraktım

Bu yaz çok yoğun Çağla Kubat. Hem Türkiye liginde yarışıyor hem de dünya şampiyonasında. Yeni açtığı okuluyla da ilgileniyor. Son olarak “Arka Sokaklar” adlı dizi de rol aldı. Sörf aşkı nedeniyle diziden ayrılan Kubat ile sörf okulunda buluştuk. Heyecanlı, konuşkan, güleryüzlü ve mütevazı bir kadın. Yanında sevgilisi Amerikalı sörfçü Jimmy Diaz da vardı... Çok mutlu bir çift olduklarını söyleyebilirim...

Dünya Şampiyonası nedeniyle de sürekli geziyorsunuz. Aruba’daydınız değil mi?

Evet. Yeni döndüm. Vietnam’a, Karayipler’e gidiyoruz.

Türkiye’de de sörfe ilgi de artış var. Ben sizin gibi kişilerin buna öncülük ettiğini düşünüyorum... Sörf şu sıralar popüler bir spor değil mi Türkiye’de?

İlgi çok arttı. Son yıllarda Türkiye’ye gelen yarışcı sayısı da arttı. Çok popüler oldu sörf. Türkiye’de yarışların lig şeklinde tasarlanması da ilgiyi artırdı. Eskiden dünyayı geziyorduk, şimdi Türkiye’nin farklı yerlerinde de yarışlara gidiyoruz. Dünyanın her yerine giderken şimdi Türkiye’de de farklı yerlere gider olduk. Bunlar çok güzel gelişmeler.

Sörf yapmak için Hawaii, öğrenmek için Türkiye

Siz Vietnam’a sörfe gidiyorsunuz, sonra Aruba’ya... Her yer çok farklı olmalı. Mesela 15 derecedeki suya da giriyor musunuz?

Çok farklı. Bu işle ilgilenmeyenler bu detayların farkında değil. Yaşayan canlılardan ısıya kadar çok farklı her yer. Ben ilk Kore’ye gittiğimde denize girmek istemiyordum, korku vardı içimde. Kayaların nerelerde olduğunu, içinde zararlı bir canlının olup olmadığını bilmiyorsun. Aruba’da çok zorlandım. Su çok sıcaktı. Biz burada kafamızı suya soktuğumuzda rahatlamaya alışmışız, orada su çok ama çok sıcaktı. Çok bunaldım. Çok da yandım. Güneşten dudaklarım patladı...

Sörf yapmanın en keyifli olduğu yer neresi?

Yapmak için Hawaii, öğrenmek için Türkiye. Hawaii’de herkes rüzgar sesiyle uyanıyor. Orası aynı zamanda kayakçıların da antreman alanı. Aynı kaslar çalıştırılıyor sörf ve kayakta...

Antrenör bulamadığım için yurt dışından hoca getirttim

Sizin antrenörünüz var mıydı? Sörf hocası bulmak zor değil mi Türkiye’de?

Benim dönemimde sörfü öğrenmek için hoca vardı; ama yarışçı seviyesinde yapabilmek için antrenör yoktu. Muzaffer Karacehennem diye bir büyüğümüz vardı. Kendisi aslen yelkenci ama sörfle çok ilgilenmiş biridir. Onun yönlendirmeleri olurdu. Dönemimdeki tek önemli isim kendisiydi. Sörfçüleri çalıştıran tek isimdi.

Ne yaptınız peki?

Ben yurt dışından hoca getirttim. Günlüğü 300 Euro’ya geliyor hocalar. Uçak bileti dahil değil... Çok maliyetli oluyordu. Bir hoca geldi Alman. O iki kızla geldi. Ben bir hafta içinde onlara yetiştim. Hoca şaşırdı. Daha sonra Hawaii’ye gittim. Jimmy Diaz vasıtasıyla gittim. Kara antrenmanları yaptım.

Ne kadar önemli kara antrenmanı yapmak?

Çok önemli. Sörf sırasında kaslarınızdan kaybediyorsunuz. O kaslara ihtiyacınız var. Sağlam kas yapınızı korumalısınız. Pilates iyi geliyor.

Nesi iyi geliyor?

Sağlığımız için. Sörfte kaslar öne doğru yuvarlaklaşıyor. Türkiye’de sörfçülerin çoğu öne geliyor, yuvarlanıyor gibi duruyor. Ben yurt dışında sörfçülerin böyle olmadığını gördüm. Yıllarca bana sörfte kollar önemli demişlerdi, oysa bacaklar ve karın kasları önemli. Ne kadar kuvvetli basarsanız o kadar önemli. İlk gittiğimde Hawaii’deki antrenör ‘Bana barbi bebek gibi geldin’ dedi. İnanamadı benim Türkiye şampiyonu olduğuma. Sonra kollarımın gücüne inanamadı. Ama doğru değildi. Ben uzun süre yurt dışında her yarışta sonuncu oldum. Şimdi aynı kişilerle yarışıyorum.

Kaç yaşında başlanmalı sörfe?

Bence 12 yaş. Daha öncesinde yelken yapılabilir. Ben yelken yapmadım. Yelken yapanların rüzgar bilgisi oluyor. Çok iyi yüzmek de şart. Çünkü denizde her şey olabiliyor, direkt kırılabilir, yüzerek dönmek gerekebilir. Ben küçük yaşlarda yelkeni doğru buluyorum. Optimistler arttı... Bu da çok güzel.

Hayatımı bu sporun üzerine kuruyorum

Kaç yaşına kadar yapılır ya da yarışılır sörfte?

Yarışmak çok stresli. Antrenman yapmak zevkli ama yarışlarda ömrünüzden ömür gidiyor. Aruba yarışında son yarışa kadar üçüncü kızla puanım aynıydı. Sörfte büyük yaşlar başarılı. Birinci olan erkek 42 yaşında, kadın 40. Birinciler genelde tecrübelilerden çıkıyor. Gençler de çok; ama gençler hata yapabiliyor. Büyük yaşlar daha çok yer gördükleri için başarı elde ediyor. Ben bu yıldan sonra biraz durmak istiyorum yarış konusunda. Okul da benim için önemli bir proje. Çok önemsiyorum.

Sizin hayatınıza giren biri mutlaka sportmen kişilikte mi olmalı? Sörfçü sevgiliniz de...

4 ciddi ilişkim oldu. Dördü de ciddi spor yapıyordu ve hepsi de aynı zamanda sörf yapıyordu. Benim ilk aşkım sörf. Sanırım ben ilk aşkı sörf olan biriyle mutlu olabilirim. Ancak ilk aşkı sörf olan biriyle aşk yaşayabiliyorum. Ben sörf için her şeyi yapabiliyorum, bunu gören anlayan biri olmalı. Böyle mutluyum.

Sörf olmadan asla mı diyorsunuz?

Bana şu anda biri gelip Antalya’da tatil yapsak dese...

10 gün sonra Gökçeada’da yarış var. Olacak şey mi? Mesela yarış günleri sevgiliniz sörfçü değilse sabah kahvaltı yapalım diyebilir, siz ise denize bakıp konsantre olmak isteyebilirsiniz... Ben ata binmeyi severim. Yarış öncesinde bir ay ata da binmem... Sörfe her şeyimi kitlemişim...

Yazının devamı...

İzmir’de kadının adı yok!

İzmir’in işgücü profili çıkarılmış. Geçenlerde elime geçti. Yeni yapılmış bir çalışma. Çok özenli yapıldığı belli.

Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK, İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ekonomi Üniversitesi işbirliği içinde çalışmış bu araştırma için.

Sonuçlar üzücü...

Neden mi?

Hep modernliğiyle, çağdaşlığıyla övünen ve bilinen bir kente hiç yakışmıyor da ondan...

İzmir’de kadının adı yok...

Kadınların kenti İzmir’de kadınlar ‘işi gücü olmayanlar’

Yazık...

Oysa İzmir yıllarca üniversite sınavlarında en başarılı il seçilirdi...İzmir’de kızlar okur, İzmir’in okulları Türkiye’nin birçok iline göre daha kalitelidir...

Bu okumuş kızlar görünen o ki ev kadını oldu...

İzmir’de kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 27...

Bu araştırmayı okumasam Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının İzmir’de yüksek çıkacağını düşünürdüm. Neden mi? Çünkü toplumsal yaşamla ilgili yapılan araştırmalarda sanki İzmir hep farklı çıkar...Yanılmışım...

İzmir’de de erkekler hayli ezici bir oranla işgücünde hakimler.

İzmir’de erkeklerin işgücüne katılım oranı yüzde 69.5.

20 İzmir’de kadınlardaki işsizlik oranı yüzde 24, erkeklerdeki işsizlik oranı da yüzde 15. işsizlerin yüzde 13.5’i ‘büro elemanı’, yüzde 11’i de ‘Kişisel hizmetler ve koruma hizmetleri veren elemanlar’ olarak iş arıyorlarmış. En çok da satış elemanına ihtiyaç varmış...

Araştırmada, İzmir’de son 6 ayda 29 sektör içinde 23 bin 739 kişilik personele ihtiyaç duyulduğu ancak bu personelin bulunamadığı da ortaya çıkmış. Yani iş var, işsizlik var ama buna rağmen işe uygun başvuru yok...



Çeşme’de elektrik çilesi

Çeşme’de yaz sezonu açıldı... Her yer kalabalık... İnsanlar eğlenmek, dinlenmek, esnaf da para kazanmak istiyor...

Hava güzel, deniz şahane ama elektrik kesintileri çıldırtıyor.

Hizmet sektörü Çeşme’de elektrik kesintileri nedeniyle darbe alıyor. Yerli yabancı turistler de çok rahatsız. İşletmeler elektrik kesintileri nedeniyle zarar ediyor.

Çeşme Türkiye’nin tatil cenneti filan demek yetmiyor, alt yapı iflas etmiş durumda. Ilıca’da bir trafo patladı, Çeşme’de ekip ekipman olmadığı için İzmir’den ekip çağrıldı. Bunun gibi örnekler çok.

Alaçatı’nın en gözde mekanlarından Tuval’in ikinci kuşak temsilcisi Emre Erdoğan’la sohbet ettim, ‘ Sezon yeni başladı, her şey güzel ama elektrik kesintileri nedeniyle şu anda zararım 2000 liraya ulaştı...Sık sık elektrik kesiliyor’ diyor.

Böyle gitmemeli...Yetkililer Çeşme’nin haline çözüm bulmalı...

Yazının devamı...

Sayemizde yılda 80 bin km pizza kenarı çöpe gitmiyor

GENELDE pizzaların kenarlarını kimse yemez, çöpe gider. Amerikalı pizza zinciri Little Caesars ‘nefis kenar’ yapıp içine peynir doldurunca artık kenarlar da yeniyor ve israf önleniyor. Little Caesars’ı Türkiye’ye getiren Çelebi Holding’in Gıda Grubu Genel Müdürü Hüseyin Genç, “Yıllık toplamda 80 bin kilometre nefis kenar yeniyor Türkiye’de. Yani 80 bin kilometre kenarın çöpe gitmesini önledik” diyor. Türkiye’de 60 restoranla hizmet verdiklerini kaydeden Genç, pizza satışlarının derbi maçlarda rekor kırdığını anlatıyor ve ekliyor: “En çok derbilerde satıyoruz. Bir de dizi finallerinde rekor satış yapıyoruz artık. Dizilerin final yapacağı günlerde çok ciddi talep oluyor. Final günleri, maç günlerine benziyor.”

Little Caesars Amerikalı bir pizza zinciri. 1996 yılından beri Türkiye’de. Türkiye’ye de Çelebi Holding tarafından getirildi. Çelebi Holding Gıda Grubu Genel Müdürü Hüseyin Genç’le Ulus’taki Little Caesars’ta buluştuk. Little Caesars Türkiye’deki iddialı pizza zincirlerinden. Nokta sayısını artırıyor. Ama bunun ötesinde benim bu röportajı yapmama neden olan iki farklılığı var. Bunlardan biri Türkiye Little Caesars’ın Amerika’dan ödül alması. Operasyonel En İyi dalında birinci oldu Türkiye.

Dünyanın 21 ülkesinde Little Caesars var ve Türkiye bunlar arasında operasyonel özellikleriyle birinci. Ayrıca bilenler mutlaka vardır ama bilmeyenler için yazalım. Genelde pizzaların kenarlarını kimse yemez, kenarlar bırakılır, çöpe gider. Little Caesars ‘nefis kenar’ yapıyor, kenarın içine peynir dolduruyor ve pizza kenarları da yeniliyor. Bu özelliğiyle Little Caesars israfın önüne geçiyor.

Amerika’da eski bir zincir değil mi Little Caesars?

Evet. 1959 yılında Detriot’te, Marian ve Michael Ilitch tarafından kurulmuş. Marian eşine Küçük Sezar dermiş. Bu yüzden de pizza restoranlarının adı Little Caesars olmuş.

Kaç restoranları var şu anda Amerika’da?

Amerika’da 4 bin restoran var.

Kaç ülkeye yayılmış?

21 ülkede var Little Caesars.

Türkiye’ye de Çelebi Holding tarafından getirilmiş...

Evet. Çelebi Holding getirdi. İlk şubesini de Bakırköy’de açtı.

Türkiye’de kaç restoranı var?

Toplamda 60 restoran var. Bir takım kriz dönemleri yaşandı ama şu anda holdingin büyüme kararı var ve büyüyor. Yurtdışı da bizi destekledi. Sanırım coğrafya olarak çok uygunuz. Belki buradan diğer ülkeleri yönetir hale gelebiliriz. Biz bir de ödül aldık. Operasyonel hizmetimiz çok iyi olduğu için bu ödülü aldık. Master Franchise verme hakkımız var.

Little Caesars İstanbul’da büyüdü, diğer kentlere açılmadı değil mi?

Çoğu İstanbul’da dediğiniz gibi. Halihazırda 5 Ankara restoranımız var. Ankara’da 8’e çıkacak sayı. Her şehirde olmak istiyoruz. İstanbul’u 70’in üzerine çıkaracağız. Yakında İzmir’de de açacağız. Eylül ayında İzmir’de olacağız. 15’er dükkan ilk hedefimiz.

Hedef 91 restorana ulaşmak

8Hızla sayı artacak...

Tam hedefimiz 91.

8Size özel tatlar var mı mönünüzde, Amerika’daki zincirlerden farklı olarak?

Çay veriyoruz. Bu talep ediliyor. Sufle bizim tadımız. Amerika’da sufle de yok. Yurtdışında parmesanlı ekmek de satılıyor. Türk insanı henüz bu ürünü benimsemiş değil.

8Little Caesars paket servis ağırlıklı bir zincir... Böyle devam mı edecek?

Biz paket servis ağırlıklıyız. Satışlarımızın yüzde 75’i dışarı servis. Yüzde 15-20 aralığında restorana gelip alınıyor, yüzde 5 oturarak alıyor. Oturumlu restoranımız da pek yok. Paket serviste çok iddialıyız.

8Çok sayıda pizza zinciri var, sizin payınız nedir?

Şu anda pizza sektöründe yüzde 15-16’lık payımız var. Şube sayısına göre hesaplanıyor bir de cirolar üzerinden hesap yapılıyor. 10 restoranınız vardır ciro yapmıyordur... Ben bu rakamı size ciro bağlamında verdim. Bunu size söylerken zincir haline gelmiş yerli yabancı markalara bakıyoruz.

8Kaç kişi çalışıyor bir restoranınızda?

Bir restoranda minimum 12 kişi çalışıyor. 18-20 kişinin çalıştığı restoranlarımız da var...

8Rakipleriniz pizzacılar mı pideciler, hamburger zincirleri mi?

Paket servis yapan herkes rakip. Dolayısıyla yalnızca pizzacılar yalnızca kendi aralarında rekabet etmiyor. Hamburgerciler, pideciler de rakip.

8Son zamanlarda tostçular bile paket servis yapıyor evlere... Onlar da rakibiniz mi?

Evet. Tostçular da rakip. Hepsi rakip. Eve servis yapan her işletme, zincir rakibimiz. Zaten Türkiye’de çok küçük bir kesim eve servis alıyor. Eve servis alma alışkanlığı çok yeni bizim toplumumuz için. Buna da son 10 yılda başladık. Şimdilerde alışkanlıklar değiştikçe, insanların işlerinde geçirdikleri süre uzadıkça ve çalışan kadın sayısı arttıkça eve servis de gelişiyor, büyüyor. Son zamanlarda birçok işletme de eve servise başladı. Özellikle üniversitelerin olduğu bölgelerde de eve servis tercih ediliyor. Bekarlar en iyi müşteriler oluyor.

Siz de bu yüzden Anadolu’ya açılmayı planladınız...

Ankara’dan sonra Eskişehir, İzmir’den sonra Manisa hemen yakın şehirlerde de olacağız.

Internet üzerinden satışlarınız nasıl?

Çok iyi. Satışlarımızın yüzde 29’u yemeksepeti üzerinden. Biz onların iyi müşterisiyiz.

8Amerikan pizzası farklı, İtalyan pizzası farklı. Türk halkı ikisini de yiyor. Siz hem ince hamurlu hem de kalın hamurlu pizza yapıyorsunuz. Seçimler nasıl?

Müşterilerin çoğu bilmiyor bu farkı. Bizim ürün gamımızda hem ince hem de normal hamur var. İnce hamur İtalyanların tercih ettiği tarzda. Biz ince pizzamızı kepekli hamurla da yapıyoruz.

Çok tercih ediliyor mu?

Kadınların çoğu tercih ediyor. Kilosuna dikkat edenler tercih ediyor. Satışlarımızın yüzde 9’u kepekli ve ince hamurlu pizza. Eskiden pizza yemeyenler ilave müşteri de oldu. Pizza yemeyenler de kepekli pizzayla bize dahil oldu. Beyaz hamur yiyemeyenler de yiyor.

Nefis kenar farkınız var... Çok talep ediliyor mu?

Nefis kenar çok talep alıyor. Yüzde 75’i müşterilerimizin ‘Nefis kenarlı olsun’ diyor. Çok memnunuz onun dönüşünden. 10 yıldır yapıyoruz nefis kenarı. Müşteriler fiyat farkına rağmen tercih ediyor.

Sayenizde pizza kenarları yenmeye başlandı...

Genelde o hamurlar atılırdı, şimdi atılmıyor. Kimse kenarları atmıyor. Ben bu konuda çalıştım. Yıllık toplamda 80 bin kilometre nefis kenar yeniyor, yani bu kadar kenar atılmıyor. İçine özel peynir dolduruluyor, susam ya da parmesan konuluyor üzerine, gerçekten nefis oluyor.

Pizza satışları en çok hafta sonları, maç günleri mi?

En çok derbilerde satıyoruz. Doğru. Bir de dizi finallerinde rekor satış yapıyoruz artık. Dizilerin final yapacağı günlerde çok ciddi talep oluyor. Final günleri maç günlerine benziyor. Kimse evlerde yemekle uğraşmak istemiyor. Hatta evlerde toplanılıp birlikte dizi finali izleniyor.

En çok hangi pizzanız satıyor?

Şu anda en çok çiftlik çiftlik ürünümüz ve sezar pizza ürünümüz maksimum satıyor. Yüzde 45 oranında onlar satılıyor.

HAFTADA 3-4 PİZZA YERİM, ACILI TON BALIKLI FAVORİM

Siz haftada kaç pizza yersiniz?

Ben haftada birden çok pizza yerim. Bir insanın tüketimi için bu normalden fazla. 3-4 pizza yiyorum. Acılı ton balıklı pizzamız favorim.

Karışık pizza seviyoruz ortalama 22 TL ödüyoruz

Çok ürünlü pizzalar desek yanlış olmaz herhalde...

Olmaz. Bizler, müşterilerimiz çok ürün istiyor pizzada. Amerika’da genelde tek ürünlü pizza geliyor, Türk halkı çok malzemeli seviyor. Karışık lezzeti seviyoruz biz halk olarak. Pastırmalı, sucuklu talep ediliyor. Supreme söyleyip yani her şey var bu pizzada var, üzerine ton balığı ekletenler var.

Türkiye’de kişi başına 3.5 malzeme ekleniyor. Amerika’da bu çok farklı. Türkiye’de bizden 22 liralık pizza alıyor ortalama. Türkiye Amerika’ya göre kişi başına pizzaya daha çok para ödüyor, çünkü çok çeşit seviyoruz.

İstanbul gurme lezzetleri bulabileceğimiz bir şehir olmaya doğru da gidiyor değil mi?

İstanbul’da ilk başta zincir ürünler tercih ediliyordu, şimdilerde yerel lezzetlere yöneliniliyor. Anadolu da ise fast food markaları tercih ediliyor.

Tersine bir durum olmaya başladı değil mi? Bir tarafta özlem, diğer tarafta özenti var...

Evet biraz öyle. İstanbul’da yerel lezzetleriyle ön plana çıkan restoranların sayısı artıyor, Anadolu’da ise eskiden lüks olarak görünen dışarıda yene kültürü gelişiyor. Bundan ilk etkilenenlerden biri de bizler oluyoruz.

Ayda 120 binden fazla pizza satıyoruz, gece yarısında da sipariş alıyoruz

Günde kaç pizza satıyorsunuz?

Aylık 120 binin üzerinde pizza satıyoruz. Akşam satışlarımız daha fazla. Yüzde 30 öğlen. Akşamları da genelde 18.00-20.30 arası çok satış yapıyoruz. Biz gece yarısı da sipariş alıyoruz. Geceyarısı hizmet veren yerlerimiz de var.

Buzdolabında saklanır mı pizza?

Saklanır.

Sizin hamur dondurulmuş değil mi?

Biz donuk ürün asla kullanmıyoruz. Ciddi maliyeti var günlük hamur hazırlanıyor, sos da günlük. Biz bu konuda iddialıyız, donuk olanında lezzet kaybı oluyor. Bu yüzden de dolapta saklayıp fırında ısıtabilirsiniz.

Röportajın başında Türkiye bölgede önemli rol oynayabilir dediniz. Little Caesars Türkiye çevresindeki ülkelerde yok mu?

Avrupa ve Rusya ve Türki Devletler hedefleri... Biz Türkiye’nin merkez olmasını istiyoruz. Aldığımız ödüller bu açıdan da önemli.

Franchise olmak için ne gerekiyor?

220 bin dolarla herşey dahil Little Caesars’ın franchise’ı olunabiliyor. Eğitimlerini tamamlanmış personel de sağlıyoruz.

Yazının devamı...

‘Sakin şehir’ sayımız 4 oldu

Türkiye’nin ilk sakin şehri Seferihisar olmuştu. Cittaslow ünvanını aldığından beri Seferihisar adını daha çok duyar olduk...Yöredeki gençler, öğrenciler, belediye güçbirliği yaptı, AB projelerinden destekler alındı. Yabancı öğrenciler Seferihisar’a geldi. Festivaller düzenlendi. Bölgede kurulması planlanan Orkinos çiftliğine karşı halk örgütlendi. Seferihisar’a Cittaslow unvanı enerji verdi, ilçe silkindi, kimliğine sahip çıktı.

Doğrusu Seferihisar’ı çocukluğumdan beri bilirim. Kendi halinde, bozulmamış bir Ege ilçesidir... Seferihisar sınırladında en eski yerleşim yerlerinden biri olan Teos vardır. Bölgeye 4 bin yıl öncesinden yerleşilmiş... Bu bile pek bilinmez, ilçe bu kimliğiyle öne çıkmazdı.

Şimdi pazarından, kültürel etkinliklerine, organik tarımından, yöre insanına yönelik eğitim çalışmalarına çok farklı konularda Seferihisar’da yapılanları biliyoruz, konuşuyoruz. Kuşkusuz Cittaslow unvanını alabilecek tek yer Seferihisar değildi. Türkiye’de birçok yer Cittaslow unvanı alabilecek özelliklere sahip, yeter ki yöre halkları istesin, belediye başkanlarının vizyonu bu gibi gelişmelere açık olsun...

İşte bu da geçen hafta oldu. Seferihisar birçok belediyeye örnek oldu, Polonya’nın Lidzbark Warminski kentinde düzenlenen 2011 Cittaslow Genel Kurulu’nda 3 yer daha Cittaslow unvanını aldı. Çanakkale’den Gökçeada, Aydın’dan Yenipazar, Muğla’dan da Akyaka Cittaslow unvanı aldı.

Suyu, havası, meyvesi, sebzesi, sütü, peyniri, toprağı temiz, doğal kalmış yerler bunlar... Bu kimliklerini de asla kaybetmek istemiyorlar...Küreselleşmenin her türlü etkisinden uzak durma prensibinde birleşiyorlar.

Ege yakında sakin şehirlerinin tatlı rekabetine sahne olacak gibi görünüyor. Ne dersiniz?



Temeli İtalya’da atıldı

İtalyanca Citta (Şehir) ve İngilizce Slow (Yavaş) kelimelerinden oluşan Cittaslow Sakin Şehir anlamına geliyor. Cittaslow Ağı, küreselleşmenin şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için Slow Food hareketinden ortaya çıkmış bir kentler birliği. ‘’Yavaş Şehir Hareketi’’nin temeli 1999 yılında İtalya’nın Chianti bölgesindeki Greve kentinde, 30 kadar yavaş yiyecek kentinin katılımıyla atıldı.

Yazının devamı...

Nükleere kesinlikle karşıyım hidroelektrik santrallerine itiraz edenlerin de haklı olduğu taraf var

50 yıllık ortaklıklarını bitiren Ulusoy kardeşlerden Yılmaz Ulusoy, oğlu ile birlikte turizm, denizcilik ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteriyor. İstanbul’da butik otel kurma planları yapan Ulusoy, denizcilik ve enerjide de yatırımlarını hızlandırıyor. 30 milyon dolarlık hidroelektrik santral (HES) projesi için 11 aydır çalışan Ulusoy, HES’lerin doğayı katletmeden, en ince detayların hesaplanarak hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Yılmaz Ulusoy, son dönemin tartışma konusu nükleer santrale ise “Enerjide belirsizlik var. Rüzgarda da suda da sorun var. Enerji konusunda yeni düzenlemeler gerekiyor. Ben nükleere kesinlikle ‘hayır’ diyorum. Türkiye yapmamalı. Herkes laf yuvarlıyor. Hiç gerek yok, yaşananlar ortada” diyerek net bir şekilde karşı çıktı.

Yılmaz Ulusoy Holding’in Levent’teki merkezinde buluştuk Yılmaz Ulusoy’la. Yabancı konukları ve oğlu Mehmet Yılmaz Ulusoy da yanındaydı. Yılmaz Ulusoy 70 yaşında. Ve yaşını hiç göstermiyor. Yediğine içtiğine çok dikkat ediyor. Kendine özen gösterdiği her halinden belli. Biz daha röportaja başlamadan bir fotoğrafçısı fotoğraflarımızı çekiyor. Fotoğraflar 15 dakika sonra basılıp önümüze konuluyor, şaşırıyorum. Yılmaz Ulusoy Holding’te adet buymuş. Çevresi çok kalabalık Yılmaz Ulusoy’un asistanlar, sekreterler sürekli etrafımızda dönüyor.

Trabzon doğumlu Ulusoy’un 2 kızı, bir oğlu ve 4 torunu var. Hatırlatmakta yarar var, Ulusoy kardeşler 50 yıllık ortaklıklarını bitirdiler. 2008’den beri Yılmaz Ulusoy, oğlu Mehmet Yılmaz Ulusoy ile birlikte turizm, denizcilik, enerji sektörlerinde faaliyet gösteriyor.

Turizm sektörüyle başlamak istiyorum. Aileniz ve siz bu konuda çok deneyimlisiniz. Siz artık oğlunuzla birlikte kardeşlerinizden ayrı yol alıyorsunuz. Turizmde büyümeye devam edecek misiniz?

1961 yılından beri turizm sektörünün içindeyiz. Yalnızca acenta sahibi ya da otel sahibi değiliz. Malum turizm 4 ayaklı bir sektör. Tur operatörlüğü, acente, ulaşım ve tesis. Hepsi var bizde. Son yıllarda hep deniz, kum, güneşin hakim olduğu tesisler yapmıştık. Ben artık buna devamı düşünmüyorum.

2 oteliniz var değil mi?

1.520 yatağımız, iki tesisimiz var. Ben şunu düşünüyorum. Ülkede otel çok. Bizim bir Kemer’de bir de İncekum’da otelimiz var. Bir süredir İstanbul’da butik otel yapma hevesindeyiz.

Ultra lüks otel yapıyoruz

Yakında bitecek değil mi?


Butik Otel hem ticaret hem sanat. Allah nasip etti, Sümerbank’ın binasını aldık. Oraya yapıyoruz. Bitecek yakında. 41 oda, 82 yataklı bir butik otel. Ultra lüks olacak. Mimar Han Tümertekin’le çalışıyoruz. Biliyorsun kendisi Ağa Han Mimarlık Ödüllü. Kendisi çok başarılı bir mimar...Karaköy’den başlayıp Beyoğlu’na kadar 2-3 otel yapmak istiyorum.

7+1 yıldızlı bir otelolacak değil mi?

Evet. Çok özen gösterdik. İstanbul’a yakışır, dünyada da adından söz ettirecek bir otel olacak.

Diğer otelleri nerede hayata geçirmeyi planlıyorsunuz?

Tarihi yarımada içinde kalmak istiyorum. Karaköy’de, Eminönü’nde tarih yatıyor. O tarihi doku içinde bir iki butik otel yapmak istiyorum.

Tatil beldelerinden vazgeçtiniz, neden?

Deniz, kum ve güneş 12 aya yayılmadıkça başarılı olamayız. Tarih turizminden, sağlık turizmine, gemi turizmine yaymadıkça ülke olarak turizmde başarılı değiliz. Bir yere varamayız sadece deniz ve kumla. Bunu uzun zamandır görüyordum. İstanbul’da da ihtiyaç fazla. Ayrıca ülkemize ne yazık ki ucuz turist geliyor. Şimdiye kadar böyle oldu.

Türkiye ucuz turizm ülkesi yorumuna bazı turizmciler sert karşılık veriyor...

Türkiye’nin sınıf atlaması lazım...Türkiye turizm olayını milli dava olarak görmeli. Devletle sektör sırt sırta vermeli. Yoksa biz bu kafayla turizmle devam edemeyiz. Turizm çok hassas bir sektör. Türkiye’de çok hassas bir bölgede.

Son yaşanan olaylar yani sahte içki olayları, insanların hayatlarını kaybetmesine neden oldu. Sorun bir değil... Turisti kaçırtacak her şeyi de yapıyoruz...

Katılıyorum bu söylediklerinize, kaçak ve sahte içki işini yapanlara bakın. Sportmen kimliği olan kişiler çıktı altından.

Hidroelektrik santralleri (HES) yapıyorsunuz... HES’lerle ilgili tartışma büyük. ‘Doğa katliamı yapılıyor’ diyenlerle, ‘HES yapılmadan Türkiye’nin enerji açığı karşılanamaz’ diyenler karşı karşıya... Siz Trabzon çocuğusunuz, ‘Turizm tesisi yaparken ağaç kesmedim’ dediniz biraz önce... HES yatırımınız sizin başınızı ağrıtmadı mı?

Enerji konusunda ataklarımız var. Türkiye’nin enerji açığı var. Türkiye enerjide yüzde 93 dışarı bağımlı. Bence bu korkunç bir rakam. Bu değişmeli. Ama ne yazık ki bu konuda kafalar çok karışık. Ben de yapıyorum tesis. 11 aydır yapıyoruz. 13 ayda bitireceğiz. Bu işi iyi yapan çok az. HES konusunda çok hatalar var. Biz dersimize bu konuda çok çalıştık.

HES olmazsa olmaz mı?

HES’e ihtiyaç var. Ama yapacaksanız iyi yapmalısınız. Bizim insanımız ‘İstemeyiz’ diyor, niye? Haklı oldukları taraflar var. Bunu görmemek mümkün değil. Eğer siz turizmde yaptığınız gibi doğayı bozuyorsanız hiç yapmayın. Bir şeritte iş yapmalısınız, yapıp gidiyorlar, hafriyatı ortada bırakıyorlar, doğayı katlediyorlar. 1.700 metrede Zigana Dağı’nda tesis yaptık, biz sıkıntı çekmedik.

Denetimlerde de büyük sıkıntı var... İzni iptal edilen firmalar bir süre sonra yeniden aynı şekilde devam ediyor...

Denetimler çok eksik. Bu konuda haklısınız. Herkes ‘Ben’ bilirim diyor, ben bundan çok korkarım. Ben bu konuyu çok araştırdım. HES konusu hassas. Ben yöre insanıyla, devletle yaptığım işi hamur haline getirmeliyim. 4-5 kere durdurulan tesisi var, sonra yine yapılıyor. Enerji yatırımı böyle yapılmaz. Araştırma yapmadan lisans alıyorlar. Suya bakmıyolar. Ben 3 dikiş yaptırdım. Uluslararası mahkemelerin kabul ettiği raporlama şirketleri var, ben onlara bile güvenmedim. Çok çalıştım bu konuda. HES yapılacak dendi, herkes o işe koştu ama bilmeden koştu. 2.5 sene tetkik ettim, 11 aydır çalışıyoruz. 30 milyon dolarlık bir tesis yapıyoruz. 39 milyon kilowatt’lık bir üretim olacak.

Güneş enerjisine de gircek misiniz?

Enerjide belirsizlik var. Rüzgarda da suda da sorun var. Enerji konusunda yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Yakında güneş enerjisi çıkacak, biz bu konuda da çalışıyoruz. Biz Konya’da bir yer baktık, daha bu işin 10 yılı var.

Türkiye’de nükleer enerji santrali sizce yapılmalı mı?

Nükleere ‘kesinlikle hayır’ diyorum. Türkiye yapmamalı. Yaşananlar ortada. Herkes laf yuvarlıyor. Hiç gerek yok.

Neredeyse turist gelsin diye üste para verilecek

Siz İstanbul’da yatırım yapıyorsunuz, kongre turizmi açısından İstanbul gelecek vaadediyor diye düşünüyor musunuz?

Turizm pastasının 3’te biri kongre turizmi. Maalesef biz ileri adım atamadık. İleri vadede akitler söz konusu oluyor kongre turizminde. Bir iki yıllık plan yapamazsınız kongre turizminde. 2020 yılında bilmem ne kongresinin nerede yapılacağı belli. Biz ‘Glin’ diyoruz, ne olursa olsun gelin. Tesisler eskiyor neredeyse gelsinler diye biz üstlerine para vereceğiz. Her şey dahil sisteminin bu yüzden kalkması lazım. Çok iyi tesisler ucuza müşteri alıyor.

İspanya’da da her şey dahil sistem vardı, onlar da çok yol aldı, fakat çok çeşitlendirdiler turizmi. İspanya şimdilerde bazı bölgelerde çıktı her şey dahil sistemden...

Aslında her şey dahil sistemi İspanya dert etti dünyanın başına. 2007’den beri yavaş yavaş kaldırıyorlar. Türkiye’de de ‘Bir anda kaldırdım’ derseniz kimse gelmez ama kademeli kalkabilir. Türkiye’nin çok renkli bir çoğrafi konumu var. Türkiye cennet ama Türkiye’nin planlı hareket etmesi lazım. Turizm sektöründe organize olunamıyor. Uzun vadeli plan yapılamıyor.

Çeşme’ye liman yapıyoruz, gemi sayımız 9’dan 14’e çıkacak

Kruvaziyer turizminde de yeni adımlar var. Siz de Çeşme’de liman yapıyorsunuz. Büyük gemileri Çeşme’ye getirmeyi başarabilecek miyiz?

Kruvaziyer turizmi genel turizm içinde yok denecek kadar az. Ben o oranı baz almıyorum. 27 milyon turist geliyor Türkiye’ye. Paris’e 35 milyon kişi geliyor, 20 milyon kişi yalnızca Eyfel Kulesi’ne çıkıyor. İtalya’ya 70 milyon turist gidiyor, 80 milyar dolar turizm geliri var.

Liman yapıyorsunuz...

Evet, Çeşme’de liman yapıyoruz. 12 milyon dolarlık bir yatırım. Çeşme’ye 3 sene sonra 100 gemi getirsek Çeşme’nin çehresi değişir. 3 bin kişi gelse Çeşme’ye bir gemiden Çeşme’de nasıl bir değişim olur. Umarım 2013’te bu konu hallolacak.

Sizin uluslararsı sularda gemileriniz var. Gemicilikte büyüme planlarınız vardı... Büyük kriz oldu. 2008 krizi de çok etkiledi. Sizin planlarınız değişti mi?

9 gemisi var Ulusoy Gemicilik’in. Yakında 14 olacak. Biz ayrıldıktan sonra turizm, gemicilik ve enerjiye ağırlık verdik. 2 yeni gemiyi suya indirdik Çin’de. Gemilerin isimlerini de eşim Serap verdi. Yakında 3’üncü ve 4’üncü gemiyi de indireceğiz. Eğer iyi bir fizibileteniz yoksa iyi bir organizasyonunuz yoksa başaramazsınız. Kriz de sizi bitirir. İyi, sağlam kişilerle iş yapacaksınız. İş başarmak, dost kazanmak, söz söylemek bir sanattır. Denizde kapitalimiz de tecrübemiz de var. Gemicilik her 10 senede bir düşer kalkar. Kriz vardı ve devam ediyor. Ben krizin geleceğini öngörmüştüm. Düşündüklerim de çıktı. 2008 öncesinde de söylemiştim, dünya krizin eşiğinde dedim. Denizcilikte yatırım yapacağız. Gelecek var bu sektörde...

HER SABAH 45 DAKİKA HORON TEPERİM

Yılmaz Ulusoy, günlük hayatı, hobileri ve özel hayatıyla ilgili şunları söyledi:

- Ülkem, evim ve eşim hayatta en önem verdiğim şeyler. Ülkem önemli, evimde huzur olmalı, eşimle mutlu olmalıyım. Bizim evde her pazar 12.30 ile 14.30 arasında evde toplanılır. Aile bireylerinin tümü gelir. Yılda iki kez uzun tatil yaparım, o tatilleri de eşimle yaparım.

- Her sabah 07.00’de kalkıyorum. 45 dakika horon yapıyorum. O da spor. Bir ara horon tepemiyordum, 40 dakika yürüyordum. Allaha şükür şimdi horon tepiyorum.

- Evlerimiz, kızlarımın, oğlumun evleri yanyana. Sabahları bana geliyor torunlar. Bir saat torunlarla geçiriyorum. Güne mutlu başlıyorum. Torunlar büyük enerji veriyor. Ev, iş ve ülke değerlerinizi taşımalısınız. Ben zamanımın yüzde 51’ini vatandaş için harcarım. Vatandaş için çalışırım. Sevmek ve vermek şu dünyadaki en önemli şey. Başını yastığa koyduğunuzda insanlık için ne yaptım diye soracaksınız.

- Ben sağlığım bozulmasın diye içki içmiyorum. Dikkat ediyorum yediklerime. Giydiklerimi de 42 yıldır eşim seçer. Sabah kalktığımda eşim ne giyeceğimi hazır etmiş olur.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.