Şampiy10
Magazin
Gündem

Çöple ısınan Viyana ‘yeşil teknoloji fuarı’nın partneri

Samsung 3 yıl önce bazı ürünlerinde güneş enerjisi kullanmaya başlamıştı. Son yıllarda güneş enerjisiyle şarj olan cep telefonlarının çıkacağı konuşuluyordu...

Şimdilerde Apple’ın da Samsung’un da farklı ürünlerinde güneş enerjili teknolojileri kullandığını biliyoruz...

Doğrusu gelişmeleri sabırsızlıkla bekliyorum. ‘yeşil teknoloji’ ilgimi çekiyor...

Her alanda çok farklı üretimler var...

Dönüşümlü kağıtlardan hibrit otomobillere yelpaze çok geniş. Ferrari bile hibrit otomobil üretti... Hızlı tüketim toplumunun dünyaya verdiği zararı aza indirmeyi, tasarrufu ön plana çıkaran ürünlere yöneldi dünya devleri...

Geçenlerde elime TÜBİTAK’ın Türkiye Vizyon 2023 Projesi kapsamında hazırlanan Enerji ve Çevre Teknolojileri Stratejisi Raporu geçti. Göz gezdirdim.
Vurgu yapılan ana başlıklar şöyle:

* Temiz üretim teknolojileri
* Atık miktarının azaltılması
* Atıkların mümkün olduğunca geri kazanımı
* Atıkların en uygun ve ekonomik yollarla çevreye zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmesi.

Bunların bir kısmını uygulamaya geçen şirketler var Türkiye’de de. Yarın okuyacaksınız, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nü gezdim, İzmir’de Teknokent’in kurulacağı üniversite. Bakan Binali Yıldırım’ın takip ettiği, seçim öncesi Başbakan tarafından açıklanan 35 İzmir projesinden biri. Üniversitenin rektörüyle röportaj yaptım. Onlar da yeşil teknolojiye odaklı projelerin içinde... Kanserojen maddelerden uzakta üretim modelleri, ürünler...

Sürdürülebilirlik... Atıkları ayrıştırma... Türkiye’de bilim alanında iyi gelişmeler var diyebileceğimiz örnekleri dinledim.

8-18 Eylül tarihleri arasında 80’inci İzmir Enternasyonel Fuarı da bu yıl ‘yeşil teknoloji’ odaklı. Fuarda ‘çevre ve çevre teknolojileri’ teması işlenecek. Bu yüzden de bu yıl fuar olabildiğince geri dönüşümlü malzemelerle hazırlanıyor. Fuarın partner ülkesi de Avusturya.

Avusturya’nın partner ülke olmasının da altını çizmek gerekiyor.

Viyana’da yıllardır çöpler ayrı ayrı toplanıyor. Türkiye’de yıllardır başarılamayan uygulamayı onlar yapıyor ve çöpleri ısınmada kullanıyorlar. Viyana’nın üçte birinin çöple ısındığını biliyor muydunuz? Çöpleri yakıp şehrin üçte birini suyla ısıtıyorlar. Doğal gazdan çok ama çok ucuz...

Eylül’de İzmir Avusturya’nın yeşil teknoloji şirketlerini ve ürünlerini de ağırlayacak. Viyana’da az enerjiyle çalışan binaların tanıtımları İzmir fuarında yapılacak.

Meraklılarına şimdiden duyurulur...



ABD Enerji Bakanlığı’nın verilerine göre 2010 yılında yeşil teknolojiyi tercih eden şirket ve kullanıcıların sağladığı tasarruf toplamda 70 milyon dolara ulaştı.

Yazının devamı...

Antalya’da otelcilerin bir haftada kazandığını Çeşme’dekiler bir gecede kazanıyor

Çeşme yaz aylarında en çok konuşulan yerlerden biri. İş dünyasından oyuncularına, futbolcularına, siyasetçilerine çok sayıda ünlüyü ağırlıyor. Keyif, huzur, eğlence, lezzet, dinginlik, temiz hava, deniz, kumsal Çeşme’de. Yaz sporlarının her türlüsü, kumrusu, sakızlı dondurması, boyozu, Alaçatısı, Aya Yorgisi say say bitmez...
Ve yazlıkların da suyun da
en pahalısı Çeşme’de...
Trafiği, çöpleri, otopark sorunu, pahalılığı Çeşme’yi ziyaret eden köşe yazarlarına bu yaz konu oldu... Son noktayı da Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil koydu... Eleştiri oklarının hedefindeki isim Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu’na ‘Neler oluyor?’ diye sordum...

* Çok eleştiriliyor Çeşme... Çöpler, pislik, trafik... Ne diyorsunuz? Burası Türkiye’nin en güzel, bozulmamış tatil yerlerinden biri... Kıymetini bilmiyor muyuz?

Ramazan ayından önceki hafta sonu Çeşme’ye 214 bin araç girdi.

* Çok fazlaymış...

Bu rakam yalnızca otoban gişelerinden alınan rakam... Diğer yönlerden gelenleri saymıyorum. Ondan sonraki hafta da 80 bin araç giriş yaptı... Araç sayısı bu. Çeşme’ye dönüp bakın, normalde nüfus 20 bin. Yazın nüfus 600 bine yükseliyor.

* Hafta sonları daha da yükseliyor sizin verdiğiniz araç rakamlarına göre...

Kesinlikle... Devlet hesaplarını 20-21 bin nüfusa göre yapıyor. Kışın bize 5 çöp arabası yetiyor. Yazın çöp arabası sayısını 18 yapıyoruz, gece ayrı 4 devriye yapıyoruz, bunun yanı sıra traktör kullanıyoruz 4 tane.

* Kaç kişi çalışıyor belediyede?

İşçi kadromuz 54 kişi. Biz taşeron vasıtasıyla 80 kişi kullanıyoruz. Sayıyı artırıyoruz ama yetmiyor.

* Bu nüfusa mümkün değil bu personel sayısıyla hizmet götürmek... Çözüm ne?

Biz bu personel sayısıyla çöpleri kaldırıyoruz. Ama insanlar da sorun var. Eğitimsiz, Bilinçsiz. Pis. Çöp bidonlarına değil yere atılıyor çöpleri, plajda çöplerini bırakıyorlar. Plajın dışında çöp toplama merkezleri var, çöplerini alıp oraya atmıyorlar, güneşlendikleri yere bırakıyorlar. Kesiyor karpuzu kabuklarını bırakıyor. Pet şişeleri, yemek atıklarını plajda bırakıyor. Eminin bu hareketleri Almanya’da ya da yurt dışında yapamazlar...

Burada Roman açılımına ihtiyaç var

* Kim bunlar? Burada yazlığı olanlar olamaz... Türkiye’nin en pahalı yazlıkları, en lüks evleri burada... Sheraton Oteli’nin, Şantiye Evleri’nin ötesinde çadırkent var...

Evet var. Biz oraya her hafta buldozerle giriyoruz. Yıkıyoruz, bir gün sonra yine geliyorlar. Alt yapı yok, su yok, tuvalet yok... Ama onların bunlara ihtiyacı yok. Geliyorlar yaz aylarında o lüks evlerde iş buluyorlar, sokaklar yollarını buluyorlar, gitmiyorlar... Devlet, hükümet Roman açılımı dedi ya, işte o açılıma Çeşme’de ihtiyaç var. Çeşme’nin sorunu Romanlar... Kimseye plaja girme diyemezsiniz. O plaja hep gelecekler ama pisletmesinler... Ne yazık ki çok pisletiyorlar.

* Siz belediye olarak ceza kesemez misiniz?
Zabıta cezası mı keseceğiz?

* Bilemiyorum, caydırıcı olur...

Nüfus kağıdı istersiniz vermez, kavga çıkar...

* Plajlarda tuvalet yok... Yapılacaktı ne oldu?

Yaptık. 50 kuruş verip tuvalate girmiyorlar. Yazlıkçıların kapısını çalıp, ‘Sizin tuvalete girebilir miyiz?’ diyorlar. Bu benim sıkıntım mı? Bence devletin sorunu. Vatandaşlar eğitimsiz. Soyunma kabinleri de yapıldı. Biz Engelliler Plajı yaptık. Bize destek olanlar oldu. Otelciler Birliği bizi destekledi. Ilıca Oteli’nin müdürü sorumluluğu aldı. Tuvalet yapıldı, daha açılışı yapılamamıştı. Müdür oranın başına güvenlik diye iki genç koymuş ama o çocukların sözünü kimseler dinlememiş. Daha tuvalet teslim alınmadan tuvaletin kapısı kırıldı, söküldü. Soydular tuvaleti. O gün de oraya Uğur Dündar gitmiş o rezilliği görmüş... Öncesini sonrasını bilmiyor.

* Birçok köşe yazarının eleştirilerini okumuş olmalısınız... Haklı oldukları noktalar yok mu?

Yılmaz Özdil’i okudum. Eleştirmiş...Yılmaz Özdil devleti eleştirsin, ne yapacağız Roman vatandaşları? Biz nasıl başa çıkalım? Biz Çeşme’nin doğasını koruduk, diğer yerlere benzemedi... Bardağın dolu tarafını da görsünler. Kuşadası gibi apartmanlar dikilmedi, Çeşme’nin kliması bozulmadı.

NY Times’ta gezilecek yerler listesinde 8’inci sıradayız

* Bu yıl Yunan Adaları’na geçiş nasıl?

Deniz yolu artık çok kullanılıyor. Çeşme Marina da burayı çok hareketlendirdi. Sakız’a geçiş çok arttı. Geçen seneye göre yüzde 35 artış var. Eskiden oradan gelirlerdi, şimdi dengelendi. 2009 yılında burada otellerde 590 bin, 2010’da 990 bin geceleme olmuş. Bu sene rakamları henüz alamadım. 2009’da New York Times’ta “2010’da gezilecek görülecek 31 yer arasında 8’inci sırada” Çeşme vardı, 18’inci sırada İstanbul. Bazı arkadaşlar ne yazık ki bardağın boş tarafını görüyor.

* Ben de şunu görüyorum. Evet burası şahane bir yer. Ama bozulabilir. Aksayan yönleri var. Değer bilelim. Kötü örnekler çok. Eleştiriler de bu yüzden...

Hatalarımız varsa uyarılalım ama dışarıdan duyacak şekilde değil. Başkalarının işine geliyor.

* Çeşme’de Sakız Ağaçlarını yaşatma projesi vardı, TEMA yapıyor, siz belediye olarak ne yapıyorsunuz?

Sakız Ağacı’nı bırakmışız. Halk bakmamış yıllarca. Birden büyümüyor Sakız ağaçları, emek sitiyor. Bizim halk sabırsız. TEMA yetiştiriyor, çok çaba var. Sakız’da müthiş kullanıyorlar. Dediğim gibi halk destek olmalı...

* Bu bölgede hastane eksikliği de var...
Ne olacak? İzmir yakın diye mi yapılmıyor yatırımlar?

Hastane ihtiyacı var. Ortopedist, beyin cerrahi ihtiyacı var. Yazın takviye geliyor ama kışın burada yaşayanlar insan değil mi? Yeni yerler alındı, bize daha planlar gelmedi, bekliyoruz projeleri. Jeolojik etüd yapılacak, deprem için gerekiyor bunlar, bekliyoruz.

Çeşme asla Bodrum gibi olmaz

* Çok klişe ama yine de size sormak istiyorum. Çeşme, Bodrum gibi olur mu? Çünkü son dönemde Çeşme’ye ilgi arttı.

Bodrum gibi asla olmaz. Burada 20 yıldır başkanlık yapıyorum. Beni burada müteahhitler tehdit etti. Ben doğayı bozdurmadım. Burası betonlaşmadı. Müteahhitler son seçimlerde benim aleyhimde para toplayıp, 1 milyon 250 bin dolar dağıttılar. Gelecek arkadaşlar “5 kata- 8 kata izin veririz” demişler. Biz yüzde 25, tek parsele tek veriyoruz. 8 kat verilince 16 daire olur, böyle olursa burası Kuşadası gibi olurdu. Biz yoğunluğu azaltıp yeşilleri korumak istedik. Örnek Şantiye Evleri... Her yeni parsele ağaç dikme mecburiyeti koyduk.

* Burada yeni ev yapacaklar ağaç dikmeden ruhsat alamıyor mu?

Alamaz. Biz ağaç dikmeyince oturma ruhsatı vermiyoruz. 35 metrede bir ağaç dikmeyene ev yok Çeşme’de. Çeşme’nin kliması bozulmamalı. Alt yapısı tamam. Eskiden burada tuzlu su akardı...

* Hatırlıyorum ben...

Bunlar yok artık. Alt yapısı tam. Saçlar keçe gibi olurdu, su yoktu buralarda.

* Siz Çeşme’yi pahalı buluyor musunuz? Oteller de restoranlar da İstanbul’un en lüks yerleriyle yarışır...

Pahalılık konusundaki eleştiriler haklı. Sezon evet kısa ama bu konuda esnafın yanında değilim. Normal fiyatlandırma yapılmalı. Kimse enayi değil. Geçen hafta Dalyan’da restoranları gezdim. “Bir kişiden bir günde 300 lira kazanacağınıza 6 günde 600 lira kazanın” dedim.

Çeşme’yi bozan biraz da İstanbullular oldu

* İstanbullular Çeşme’deki fiyatları uçurdu diyenlerden misiniz?

Çeşme’yi bozan biraz da İstanbullular oldu, bol bahşişe alıştı Çeşmeli esnaf. Ama sakın yanlış anlaşılmasın İstanbullular gelmeli. “Gelmesin” diyenlerden değilim, olamam. Ancak esnaf da kimseyi enayi yerine koymamalı...

* Burada sezon çok kısa, bu yüzden de fiyatlar artıyor deniliyor...

Yavaş yavaş başladı insanlar kışın da gelmeye. Bu pahalılık için gerekçe olamaz.

* Niye Çeşme’ye yabancı turist gelmiyor?

Yerli turizme dayalı burası. 20 bin yatak var, yatak sayısı arttı ama yetmez.

* Alaçatı başta olmak üzere çok sayıda butik otel açıldı... Hepsi dolu sezonda...
Onlar pansiyon. 6 odalı yere daha şık diye butik otel diyorlar. Çeşme’de yer bulamazsınız.

* Çiftlikköy tarafında Rus
iş adamı Mikhail Prohorov yatırım yapacaktı. Ne oldu o yatırım? 18 milyon dolara arazi aldığı yazılmıştı...

Mikhail Prohorov bekliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na takıldı. 3 yıldır izin çıkmadı. O yatırım çok önemli. Çeşme’nin yatak sayısını artıracak, o bölgenin cazibesini artıracak. Doğal ortamı bozmadan yapılacak bir yatırım. Bir an önce izni çıksa çok iyi olur.

* Four Seasons Otel zinciri de geliyor deniliyordu...

Onlar da izin bekliyor. Derhal yatırımlar yapılmalı. Bunların önü açılınca kışın da buraya gelenlerin sayısı artar. Antalya’da 50-60 Euro’ya geliyor turist, burada geceliği en az 400-500 lira... Onların bir haftada aldığını biz burada bir gecede alıyoruz. Burada kimse yabancı turiste bakmıyor. Yatak vermiyorlar Yabancılar otelden çıkmıyor, oysa Çeşme’de herkes geziyor. Yerli turist burada para harcıyor.

* Türkler Yunan Adaları’nı da canlandırdı bu yıl...

İnanın Sakız’da bile “50 Alman geleceğine 10 Türk gelsin” diyorlar.

* Çeşme’nin 12 ay yaşaması gerektiğinden söz ediyorsunuz, bu nasıl mümkün olacak?

Biz futbol antreman sahası da olsun istiyoruz burada. Bakanlıktan izin bekliyoruz. Futbol takımlarını çekmek istiyoruz.

* CHP’li belediye olduğunuzdan dolayı zorluk çektiğinizi söyleyenler var,
doğru mu?

Bizim borcumuz yok. Suyu kendimiz getiriyoruz, yollarımızı kendimiz yapıyoruz. Arıtma tesisini yapıyoruz. 2020’ye kadar Derin Deniz Deşarj müsademiz vardı ama bizim arıtma tesisimiz bitiyor. Öne aldık.
10 milyon lira yatırım yaptık. Yarın öbür gün golf sahaları yapılsa su ister. Bunları planladık.

Belediyecilik aileden geliyor

Çeşme doğumlu, asker kökenliyim. Dedemi tanımadım ama O da burada belediye başkanlığı yapmış, babam da belediye başkanıydı... Dedemin abisi de belediye başkanlığı yapmış.
Aileden geliyor belediyecilik.

Yazının devamı...

Dünyadaki zeytin ağacının % 10’u bizde ama üretimde % 5 payımız yok

Kırlangıç ve Komili markaları olan Anadolu Grubu şirketlerinden Ana Gıda’nın Genel Müdürü Ümit Ersoy, Türkiye’de zeytin ağacının fazlalığına karşın verimin çok düşük kaldığını belirtiyor. Ersoy, “Zeytin üretim alanı Türkiye’deki tarımsal üretim alanlarının üçte ikisi. 154 milyon zeytin ağacı var. Dünyadakinin yüzde 10’u ancak biz dünyadaki üretimin yüzde 4.6’sını yapıyoruz. Çünkü Türkiye’de verim çok düşük hem de çok” diyor.

Yağ sektörünün iki önemli markası Kırlangıç ve Komili Anadolu Holding’in bünyesinde bulunan Ana Gıda şirketinin markaları. Şirketin Genel Müdürü Ümit Ersoy da Türkiye’de yağ sektörünün önde gelen isimlerinden biri. Farklı markalarda deneyimleri var. Dünyanın farklı bölgelerindeki zeytinlikleri biliyor, tadımlar yapıyor... Sohbetimize geçmeden önce hatırlatmakta yarar var, Ana Gıda’nın yüzde 44.75’i de Soros’un Bedminster Capital Investment Fonu’na ait. Anadolu Grubu yaptıkları yatırımlarla yağ sektöründe hızla büyüyor...

Zeytinyağ tüketimi eskiden bu durumda değildi. Şimdilerde sağlıklı yaşamın en başta gelen reçetesi oldu... Sektörde de gelişmeler hızlandı...

Evet, tüketim alışkanlıkları çok değişti. Bu yalnızca tüketiciyle ilgili bir mesele de değil. Yeme içme kültürü elde edilebilirlikle ilgili. Elde edilebilirlik gelenekleri, gelenekler de beslenme tercihlerini oluşturuyor. Türkiye’de 1950’lerde sınırlı hayvancılık vardı, en makbul yağ Urfa yağıydı. Unilever ve Henkel, Türkiye’ye margarini getiriyor. Bu yağlar bitkisel kökenli bir yağ olduğu için öyle başlattığı için Urfa yağının yerini dolduruyor. Daha sonra sütlü margarinlere kayılıyor. Sütlü margarinleri yumuşak margarinler izliyor. Türkiye aynı zmanda ayçiçek üreten bir ülke. Trakya ayçiçek yağını kullanıyordu. Ege ise binlerce yıldır zeytinyağını kullanıyordu. Ege üretimi Türkiye’yi beslemeye hiçbir zaman yetmedi.

Bir gün yeter mi?

Bilemiyorum. Zeytinyağ genelde üretildiği yerde tüketiliyor. Dünya da böyle. Doğuşunun Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu olduğu düşünülüyor. Tüm dinsel kitaplarda zeytinle ilgili hikayeler var. Nuh hikayesi örneğin... Zeytinyağı hiçbir zaman hakim yağ olmamış Türkiye’de.

Şu anda oran nedir?

Bugün Türkiye’de tüketilen yağların yüzde 70’i ayçiçek yağı.

Son yıllardaki artış nedir? Hem Türkiye hem de dünyada?

Dünyada zeytinyağını üretenler tüketiyor. 5 yıl önce üretim 2.5- 2.7 milyon ton civarındaydı. Bugün 2.8- 2.9 milyon ton civarında

Yarısını İspanya üretiyor

En büyük üretici İspanya mı?


Zeytinyağı üretiminin yüzde 71’ini AB ülkeleri yapıyor. Sonrasında Türkiye, Suriye, Fas, Cezayir geliyor. En büyük üretici İspanya. 1.2-1.4 milyon ton civarında zeytinyağı üretiyorlar. Yani dünyadaki zeytinyağ üretiminin yarısını İspanya yapıyor.

Bizim beceremediğimiz neyi yapıyorlar da bu kadar başarılılar?

Çok geniş bir yer değil ama dünyadaki zeytinyağının yarısını üretme becerisindeler. Ağaçların bakımına ve titizliğine bakınca bunu hakettiklerini görüyoruz. Çok özenliler.

Peki son yıllarda Suriye atakta... Onlar da bizden çok daha iyi üretici oldular... Bunun nedeni nedir?

Suriye bizden iyi. Son 15 yıldır çok çalıştılar ve bizi geçtiler. Keşke biz hızlı koşsaydık. Türkiye AB dışında dünya üretimin yüzde 19’unu karşılıyor.

Türkiye’de sorun nedir?

Zeytin üretim alanı Türkiye’deki tarımsal üretim alanlarının üçte ikisi. Ekili alanlar yüzde 17.5 büyüdü. Yeni ekilen alanlara özen gösteriliyor. 154 milyon zeytin ağacı var. Dünyadakinin yüzde 10’u ancak biz dünyadaki üretimin yüzde 4.6’sını yapıyoruz.

Yani sorun verimsizlik...

Aynen. Çok düşük hem de çok... Acımasız da olmamak gerekiyor, son yıllarda biraz toparlandık...

Bu yıl nasıl geçiyor?

Bu yıl Türkiye’de 150 bin ton deniliyor. Gönlüm 200 bin ton olsun ister. Ağustos ayının 15’inde daha iyi tahminler yapabiliriz.

Sizin şirketinizin çatısı altında 2 marka var. Aynı zamanda rakipler...

Kırlangıç ve Komili iki önemli marka... Türkiye’de zeytinyağıyla ilgili iyilik şu, yıldan yıla çok değişirdi zeytinyağı üretimi, artık öyle değil. Bakım artıkça farklılıklar azaldı. Çiftçinin verim alamamasının nedeni gübreleme ve sulama... En iyi örnekler İspanya’da... Damlama sulama.

Bakım, sulama ve toplama tekniklerini iyileştirme Türkiye’deki verimi artırır mı?

Sorun yalnızca bu değil. Zeytinliklerin yüzde 50’si 20 dönümden yukarıda. Yani çok küçük parçalar. Toprak parçalanınca verim de düşüyor. Bu tarımın ana konusu zaten.

HOBİM GEZMEK, UZMANLIK ALANIM KAPALIÇARŞI

Ümit Ersoy, “Ben gezen bir adamım. Eskiden hep iş için gezdim. Yılın 150 gününü yurtdışında geçirdiğim olmuştur... Her fırsatta seyahat ederim. 3 hafta önce Amalfi Bölgesi’ndeydim...Güney Afrika’daydım, Kasım’da Vietnam, Kamboçya’ya gideceğim. Hafta sonları İstanbul’da gezerim. Moda’da otururum, uzmanlık alanım Kapalıçarşı... Sert hobisi olan insanlara hayranım, sert hobim yok” diyor.

Sızma yağ meyve suyudur

Sızma ve Riviera ayrımını tüketici ne kadar yapıyor?


Sızma zeytinyağı, Riviera farklı. Riviera zamansız yağmurlar yağdığında piyasaya daha fazla sunulur. Bilgi seviyesi sınırlı bu konuda. Sızma yağ meyve suyudur. Zeytini alın sıkın, bu sızma zeytinyağıdır. Riviera işlemden çıkmış yağdır. Rafine işlemi görmüştür. Yağmur yemiş olabilir. Sızma zeytinyağın fiyatı diğer yağlarla mukayese edilmemeli. Çünkü farklı bir yağ... Sızma yağın içinde değerli vitaminler var...

Yazının devamı...

Koç Üniversitesi zenginlerin üniversitesi mi?


Şu günler üniversitelerin en hareketli günleri. Öğrenciler seçimlerini yapıyorlar. Zor ve sıkıntılı bir sürecin sonucunda üniversitelerine adım atacaklar. Üniversiteler de iyi öğrencileri çekebilmek için efor sarfediyorlar...

Geçtiğimiz günlerde Beyoğlu’nda Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan’la biraraya geldik. Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr Umran İnan’la daha önceki sohbetlerimizde de konu olmuştu. Prof. İnan üniversitelerini tercih edecek öğrencilerle birebir ilgileniyor, aileleriyle görüşüyor. Farklı izlenimleri oluyor. Hatırlatmakta yarar var, Prof. İnan 2009 yılında 36 yıl çalıştığı Stanford Üniversitesi’nden Koç Üniversitesi’ne gelmişti. Uzay fiziği çalışmalarıyla bilinen bir profesör olan İnan’ın kariyerinde ‘rektörlük’ çok farklı bir adım... Bu heyecanını da bizlerle paylaşıyor. İnan, Koç Üniversitesi’ni uluslararası bir üniversite yapma konusunda iddialı. Bu yüzden de alanında en iyi olan üniversitelerle işbirlikleri yapıyor. Örneğin Japonya’nın en önde gelen teknoloji üniversitesi Kyoto Ünivrsitesi’yle anlaşma yapılmış.

Gelelim gündemimize...

Neden Koç Üniversitesi’ni öğrenciler tercih etmeli? Koç Üniversitesi hangi öğrenciler için cazip? Koç Üniversitesi pahalı bir üniversite mi? Öğrencileri zenginler mi? Akademik başarıları ne durumda? gibi ana başlıklarda geçti sohbetimiz. Prof. İnan bizlere üniversitede çekilmiş kısa bir filmi de gösterdi. Öğrencilerin üniversitelerini anlattıkları bir film...

Etkileyiciydi. Anadolu’nun farklı yerlerinden gelmiş öğrenciler çıktı karşımıza. Ve şunu öğrendik.

Koç Üniversitesi genel algının tersine Anadolu illerinden çok öğrenci alıyor.

Her yıl 900 öğrenci kabul eden üniversitenin hızla öğrenci sayısını artırma gibi bir amacı da yok. Prof. İnan, ‘daha çok başarılı öğrenciler’ vurgusunu yapıyor. Akademik başarının altını çiziyor. İnan, hep umutlu konuşuyor. Türkiye’nin geleceğine de umutla bakıyor. 70 milyonun 20 milyonun eğitim aldığını hatırlatıyor...

Koç Üniversitesi’ne dönersek; üniversitede öğrencilerinin yüzde 60’ı burslu. Bu oran yüzde 40 tam burslu ile eş değer. Aklımıza hemen şu soru geliyor? Tam burslar karşılıksız mı?

Evet burslar karşılıksız ve akademik bir başarısızlıktan dolayı kesilmiyor. Yani öğrenci bir dersten geçemeyip üniversiteyi 5 yıla uzatsa da bursu devam ediyor. Burslu öğrenciler çift anadal yaptıklarında burs süreleri de uzuyor.

Prof. İnan Türkiye’nin her yerinden başarılı öğrencileri Koç Üniversitesi’ne çekmek için 81 ilde çalışma yaptıklarını ve bu girişimlerinin sonucunda da Sivas, Malatya, Adıyaman gibi Anadolu’nun farklı yerlerinden öğrenci aldıklarını anlatıyor.

Koç Üniversitesi’ne girmeyi düşünen Anadolu’dan gelen öğrenciler için Koç’ta 24 saat programı var. Öğrenci ailesiyle birlikte Sarıyer- Rumeli Feneri’ndeki kampüs’e gelip, okulun misafiri olarak okulu inceleyebiliyor, hocalarla görüşebiliyor.

Bugün Koç Üniversitesi’nde 70 farklı ilden gelen öğrenciler okuyor. Bunların büyük çoğunluğu okulun yurtlarında kalıyor.

Üniversitenin bu yılki ücreti ise 31 milyar ama dediğim gibi öğrencilerin yüzde 60’ı burslu. Aylık 500 lira da harçlık alıyorlar.

Peki bu üniversite nasıl yaşıyor? Hiç mi kar etmiyor?

Prof. İnan, Vehbi Koç Vakfı kuruluşu olan Koç Üniversitesi’nin hiçbir kar amacı bulunmadığını söylüyor. 1993 yılından bu yana 200 milyon doları yatırım olmak üzere Vakfın Koç Üniversitesi için ayırdığı kaynak 500 milyon doları bulmuş.

Eğitim için alınan ücret dahil Koç Üniversitesi, bulduğu tüm kaynağı eğitim standartlarının mükemmelleştirilmesi için kullanıyor. Örneğin, kampüsün enerji ihtiyacını çevreye saygılı bir şekilde üretmek amacıyla kurulan kojenerasyon sistemi ile sağlanan tasarruf bu kapsamda değerlendiriliyor. Bu kaynağın tümü kullanılarak, daha fazla öğrenciye burs veriliyor.

2010 yılında Koç Üniversitesi’ne ilk 100’den 27; ilk 500’den 69 ve ilk 1.000’den 106 öğrenci alınmış. Prof. İnan’ın hedefi bu yıl bu sayıları daha da iyileştirmek.

Tıp Fakültesi 2013’te açılacak

Koç Üniversitesi geçen yıl Tıp Fakültesi öğrencisi aldı. Üniversite Tıp Fakültesi’nin kurulacağı Topkapı’daki eski Arçelik fabrikasının bulunduğu arsayı 35 milyon dolara satın aldı. Topkapı’ya 250 yataklı eğitim ve araştırma hastanesi kuruluyor. 2013 yılında açılacak hastane halka açık olacak. Yani, sosyal güvenlik çatısı altındakilere de hizmet verecek. Orta ve uzun vadede de bir çocuk hastanesi kurulacak. Nişantaşı’nda bulunan Hemşirelik Yüksekokulu da buraya taşınacak. 2013 yılında tamamlanması planlanan Tıp Fakültesi’nin temelleri bu yıl sonunda atılacak.

Yazının devamı...

Özsüt, Yunanistan ve Bosna Hersek’ten Avrupa’ya açılacak


1938’de kurulan Özsüt, Avrupa’da üretim planları yapıyor. Özsüt Genel Müdürü Yıldırım Çullu, “AB ile ilgili olarak bazı handikaplarımız var. Türkiye’nin yasaklı ürünleri var. Bizim Yunanistan’da üretim yapma planımız var. Orada da kazandibi kazandibi... Yunanistan’da üretim yapıp AB’ye dağıtmak istiyoruz. Aynı şekilde Bosna Hersek ve Romanya’ya da bakıyoruz. Bu ülkelerde mutlaka olacağız. Hem üretim yapacağız, hem de şubeleşeceğiz” diye konuştu

Özsüt. İzmir’in en ünlü tatlıcılarından biri. 1938’de kuruldu. Temelini Selanik göçmeni Sefer Usta atmış yıllar önce. En meşhur tatlısı da eski İzmirlilerin de çok iyi bildiği kazandibi tatlısı. Kemeraltında küçüçük bir tatlıcı dükkanından bugünlere gelişi ve gösterdiği gelişim tam bir başarı öyküsü. Aile zaman içinde stratejik bir karar vererek yalnızca sütlü tatlı üretiminde kalmayıp Türkiye’nin en büyük pastacısı olmayı hedefledi. Sefer Usta’nın oğlu İbrahim Urlulu, Özsüt’ü Türkiye geneline taşıdı. ‘Türkiye’nin pastacısı’ hedefini gerçekleştirme yönünde önemli adımlar attı...Bundan 5 yıl önce İbrahim Urlulu ile Özsüt’ün geçmişini konuşmuştuk. Bu kez Özsüt Genel Müdürü Yıldırım Çullu’yla Özsüt’ün büyüme stratejilerini ve yurtdışına açılma adımlarını konuştuk.

- Sizin çikolata ustalarınız, pasta ustalarınız oldu... Yurtdışından da ustalarınız var değil mi?

Fransa’nın en ünlü okullarında eğitim almış bir Lübnanlı ustamız var, çikolata ustalarımız da var Fransa’dan...

Kaç Özsüt oldu?

155 cafemiz var.

Kaçı İstanbul’da?

100 tanesi büyük şehirlerde. 55’i Anadolu’da. Biz gerçekten Anadolu’dayız. Ankara’nın ötesine geçemeyen çok zincir vardır. Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Hatay, Edirne... Biz her yerdeyiz.

-Ürünler Kemalpaşa’da üretiliyor. Her yere her gün tatlılar, pastalar ulaştırılıyor mu?

Evet, günlük taze pastayı her yere ulaştıran tek firmayız. Kemalpaşa’da yapılıyor tüm tatlılar. Her gün pastalar dağıtılıyor. Çok güvenli bir sistemimiz var. Pasta, sütlü tatlı bunlar soğuk zincirde çok dikkatli taşınmalı. Çünkü küçücük bir aksama, eksiklik büyük sorun çıkarır. Buna izin vermediğimiz için büyüyoruz.

Her yerde pastamız aynı

- Pastada bunu yapmak çok farklı bir çalışma gerektiriyor olsa gerek... Süslemeleri de mi fabrikada yapılıyor?

Biz fabrikada ürünü özenle üretiyoruz. Şekli neyse fabrikadan çıkarken Trabzon’da da aynı. Ürünle ilgili standartımız yüksek.

Kaç çeşit ürününüz var?

150 ürün var. Değişik gramajda ürünlerimiz var 150 adet. Biz Türkiye’nin pastacısıyız. İddialıyız bu konuda. Bu iddiaya sahibiz alt yapımız ve vizyonumuz var.

- Hepsi bayilik mi?

150 nokta bayii. 5’i bizim. Biz markamızı emanet ediyoruz ve çok iyi denetliyoruz. Sunumundan muhafazasına her şeyi bizim denetimimizde.

- Sütlü tatlıcı kökenlisiniz. Ama artık siz pasta da mı büyüyorsunuz?.

Pasta payı büyüyor. Sütlü tatlı aynı noktada. Bu sene yüzde 25-28 büyüyeceğiz cirosal anlamda. Trendlere bakınca biz sütlü tatlı olarak tabir ettiğimiz geleneksel tatlılarda iyi durumdayız.

Sütümüz AB standartlarında

- Sütü nereden sağlıyorsunuz?


Biz yıllardır tek bir mandıradan alıyoruz. Mandıra AB standartlarının üzerinde. Bakteri sayısı 1.000’in altında. Türkiye’de tolere edilebilir oran 100 bin. Bizim kullandığımız süt AB ülkelerine ihraç edilecek kalitede. Biz süt fiyatlarının üzerinde prim vererek süt alıyoruz.

- Kaç pasta çeşidiniz var?

Pasta ustaları var. 24 çeşit pasta var. Süslemeleri ve kremaları, kekleri farklı. Fransızlar’la çalışyoruz pastacılıkta. Kalıbımız da Fransız kalıbı.

- Yurtdışına açılacak mısınız?

Ben Rusya ve Azerbeycan’daydım, orada pasta tüketimi çok fazla. Onlar normal yemek sonrası pasta yiyor... İsveç en fazla dondurma tüketen yer. Soğuk ama en çok onlar tüketiyor. Araştırıyoruz bu ülkeleri.

- İhracat yapıyor musunuz?

Biz ihracata çok sıcak bakıyoruz. Bu iş teknoloji işi. Donuk çalışınca ve taşıyınca her yere gönderirsiniz. Bizim işin sırrı donuk çalışıp taze süslemek.

-Açılacaksınız yurtdışına...

Evet. Batımız ve Doğumuz var. AB ile ilgili olarak bazı handikaplarımız var. Türkiye’nin yasaklı ürünleri var. Biz Avrupa’da üretim yapacağız. Yunanistan’da üretim yapmayı planlıyoruz.

3 senedir projemiz var Yunanistan’da üretmek gibi. Yunanistan’da da kazandibi kazandibi...Aynı ürünler ve tatlar orada. Yunanistan’da üretim yapıp AB’ye dağıtmak istiyoruz. Aynı şekilde Bosna Hersek ve Romanya’ya da bakıyoruz. Bu ülkelerde mutlaka olacağız. Hem üretim yapacağız, hem de şubeleşeceğiz.

Araplar İstinyePark’ta keşfediyor

-İhracat planlarınız arasında Doğu ülkeleri var mı?

Suriye, Irak, Körfez ülkeleri ve Azerbeycan ve Rusya var. Buralar büyük pazarlar. Rusya ve Azerbeycan pasta kültürüne sahip. Girmek kolay ama başarısız olmamak lazım. Doğru partner bulmak gerekiyor. Biz acele etmiyoruz. Türkiye bölgede yükselen yıldız. Bu bölgede yaşayıp da belli gelir seviyesinde olan herkes Türkiye’ye İstanbul’a geliyor. Türkiye üs oldu. Bizi İstinyePark’ta görüyorlar, bu ne güzel deyip bize ulaşıyorlar. Çok turist geliyor İstanbul’a. Türkiye çekim merkezi oldu... İşadamı kimliğimiz çok gelişti. Türk işadamları ciddiye alınıyor.

-Özsüt kahve satışları da yapıyor. Çeşit çeşit kahve satıyorsunuz..

Kahve hayatımıza girdi. Bizler kahve servisi yapmaya başladık. Çok da iyi gidiyor. Rekabet iyiye güzele yönlendirir. Rekabet sizi canlı tutar. Rekabet olmazsa atalet olur.

Marketlere Tatlı Mola markamızla girdik

Paketli dondurma üretimine de girdiniz... O alanda da büyüyecek misiniz?

Eskiden kış aylarında dondurma üretmezdik. Şimdi yazlık dondurmalar var, kışık dondurmalar var. Sorbe tarzında dondurmalar yazın çok tüketiliyor. Bizde meyveli dondurma deniliyor. Biz sorbe şeklinde yapıyoruz. Sorbede hayvani yağ yok. Su ve meyve var. Meyve tadının baskın olması için süt girmemeli... Kalp hastaları bizim meyveli dondurmaları çok arıyor. Kışın bademli, cevizli, krokanlı yoğun dondurmalar tercih ediliyor.

-arketlerde satılan tatlılar var. Sizin de üretiminiz var mı marketlere?

Tatlı Mola diye bir markamız var. Marketlerde satıyoruz. Ciromuzun içinde yüzde 4 oranında başladı. 2010’da iki katına çıktı. Şimdi artıyor. Alışveriş alışkanlıkları da değişiyor. Marketlerden sütlü tatlı alıyorlar. Her marketin fırını var, fırın dışında sütlü tatlı standı da var.

Eskiden dondurma da marketten alınmazdı, artık alınıyor. Tatlı Mola dışında bazı marketler için özel ürün üretiyoruz. BİM’lere Osmanoğlu markasıyla, KİPA’lara KİPA markasıyla üretiyoruz. Yeni zincirler de var.

SEVDİĞİ İŞİ YAPMAK İNSANI DİRİ TUTAR

“Biz İzmirli bir firmayız. Biz İzmirliliği önemsiyoruz. Bize insanlar önyargısız, dost canlısı, hayattan zevk almasını bilen, kendiyle dalga geçebilen olmak istiyoruz. Asık yüzlü bir havamız asla olmamaz” diyen Yıldırım Çullu, sevdiği işi yapmanın insanı diri tuttuğunu söylüyor. Çullu, “Ben bu işi seviyorum. İşimi de aynı zamanda hobi gibi görüyorum. Sürekli kendinizi geliştirebileceğiniz bir hobi. Bunu yaparken kendiniz de gelişiyorsunuz” diyor.

Yazının devamı...

Şişli ve Tepebaşı Radisson’a 160 milyon dolar yatırıyor şehir otelciliğine iddialı giriyor

Sheraton Çeşme’nin sahibi İskender Dilek, otelinde kalanlara dünya turu hediye ediyor.

Dilek Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İskender Dilek, sahibi olduğu Çeşme Sheraton Oteli’nde yaptığı değişik uygulamalarla yarattığı farklılığı, artık şehir otelciliğine taşıyacak. Yaptığı promosyonlarla bugüne kadar 4 bin 500 misafirini yurtdışında da ağırlayan Dilek, önümüzdeki yıl Çeşme’de konaklayanları dünya turuna çıkarmayı planlıyor. Radisson Grubu’ndan Türkiye’de franchise alan ilk kişi olan Dilek, Şişli ve Tepebaşı’ndaki iki şehir oteline toplam 160 milyon dolarlık yatırım yaparak şehir otelciliğine iddialı bir giriş yapıyor.

ÇEŞME Sheraton’un sahibi, Dilek Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İskender Dilek, sıradışı promosyon teknikleriyle otelcilik sektöründe farklılık yakalayan bir işadamı. Çeşme Sheraton Oteli’nde konaklayanları New York’tan Paris’e, Dubai’den Las Vegas’a farklı yerlere tatillere gönderen, bu yıl da cruise seyahati hediye eden İskender Dilek, önümüzdeki yıl da dünya turu hediye edecek.

Dilek Grubu, yakında İstanbul’da da adından söz ettirecek. İstanbul’da Tepebaşı ve Şişli’de iki otel açmaya hazırlanıyor. Biri Radisson Blu, diğeri Radisson Blu Golden Horn. Radisson Grubu Dilek Holding’le anlaşarak Türkiye’de ilk kez franchise verdi. Her iki otele toplam 160 milyon dolarlık yatırım yapan İskender Dilek, ‘her şey dahil’ sisteme karşı oldukları için resort otelciliğinde büyüme düşünmediklerini, kendilerini Çeşme’den sonra görmek istedikleri adresin İstanbul olduğunu söylüyor.

4.500 misafiri yurtdışına gitti

Sheraton Çeşme’ye gelenlere uzun süredir farklı tatil kampanyaları düzenliyorsunuz... Promosyonlarınız oluyor. Öncelikle bu promosyonlar devam edecek mi? Bugüne kadar bu promosyonlardan kaç kişi yararlandı?


4 yıl oldu. 4 bin 500 kişi yararlandı... Önümüzdeki yılı da planladık, 5’inci yıldan sonra promosyonlara son vereceğiz.

Otelcilik açısından çok farklı bir pazarlama tekniği... Taklit de edilemediniz değil mi?

Takdir ediliyoruz. Evet, pazarlama açısından güzel bir örnek. Burada bir otel var, tatil yapıyorsunuz ve sonra gidip dünyanın farklı yerlerindeki otellerde kalıyorsunuz. Buna kim hayır der.

Peki bu nasıl oluyor?

StarWood Grubu’yla çalışıyoruz uzun zamandır. Oteller konusunda avantajlarımız var. Ayrıca havayolu şirketleriyle de anlaşıyoruz. Mesela Paris’te yer hizmetleri alacağımız bir firmayla da anlaştık. 2 yıl Avusturya seyahati verirken Viyana Turizm Ofisi’yle işbirliği yaptık. Bize 1000 adet 3 günlük seyahat kartı verdiler. Toplamı 18 bin euro.

Neden bunu yapıyorlar?

Bu kampanyalarla onların da tanıtımını yapıyoruz. Viyana’yı tanıtacağımız bir kampanya yapıyoruz, ‘Partnerimiz Avusturya Havayolları’ diyoruz. Viyana’da 2 müzeyle anlaştık. Hatta o müzede yemek anlaşması da yaptık. 2009’u 2010’a bağlayan kış aylarında Türkiye’den Viyana’ya giden turist sayısında artış olmuş. Tanıtıma Mart’ta başladık. Kriz yılında artış yaşandı. Sonuçta herkes kampanyamızdan yararlanmıyor ama kampanyamızın etkisi oluyor. Dubai seferimiz de tam krize denk geldi. Turizm ateşesi gibi çalıştık. Biz Dubai’den dönerken gazetelerde ‘Dubai batmış, gemide şeyh çırpınıyor’ haberleri vardı. Kampanyayı Burj El Arap’ın basın desteğiyle aldık. Sonuçta orada 7-8 Sheraton var, partnerimiz Emirates...

Peki neden bitecek bu promosyonlar? Bu sene de cruise seyahati veriyorsunuz....

Ben misyonumu tamamladığıma inanıyorum. 4 yıl önce ilk kampanya Roma’yla başladı. Prag, Paris, New York, Dubai... Çok yere kampanya yaptık. Son olarak dünya turu vereceğiz. İsteyenler dünya turunu 2 yıla da bölebilecek. Daha sonra sanırım bir yıl birşey yapmam...Biraz duruma bakarız...

Konaklayan herkes bundan yararlanamayacak değil mi?

Şu anda daha tam karar veremedik... Gün v.s belli değil. Çıtayı yükselttik. Los Angeles ve Las Vegas da var.

Bugüne kadar müşterileriniz en çok hangi ülkeleri tercih ettiler?

En çok talep gören Avrupa destinasyonları.Yakın mesafe tercih ediliyor. Seneye Miami artı dünya turu var, Avrupa’da Paris, Roma destinasyonları da devam edecek ve final yapacağız.

Biz, Çeşme’yi Çeşme yaptık!

Çeşme Sheraton Otel daha önce TURBAN’dı. Siz aldınız, farklı bir işletme anlayışı getirdiniz. 12 ay açıksınız. Deniz, kum, güneş ama asla her şey dahil sisteme girmeyeceğiz dediniz...Ve zaman içinde Çeşme de çok değişti. Eskiden Alaçatı popüler değildi, çevrede bu kadar çok otel yoktu. Neler değişti?


Biz Çeşme’yi Çeşme yaptık. Bu konuda mütevazı olamayacağım. Biz geldiğimizde Çeşme unutulmuştu. Yakın çevremden de bunu çok duydum. İzmirliler’in yazlıklarına geldiği bir yerdi. O dönemde Antalya çok gelişmişti. ‘Herşey dahil’ sistem ilk başlarda herkese cazip gelmişti. Alaçatı 2002-2003’te canlanmaya başladı. Buraya gelen elit müşteri grubu her yeri canlandırdı. Eskiden yalnızca Aya Yorgi vardı. Bir de Dalyan’daki balıkçılar... Alaçatı’yı Alaçatı yapan da Tuval’dir. Tuval de bizim gibi misyoner davrandı. O ışıltı herkesi çekti. Sonra marina açıldı... Marina kalabalığı dengeledi.

Ekonominin canlanmasına katkımız oldu diyorsunuz...

2007’de otelimizi 6 ay kapattık renovasyon ve kongre merkezi yapmak için. Biz kapatacağız diye bütün oteller sevindi. Ama o kış Çeşme öldü. iç kimse iş yapamadı. Beni otel müdürleri aradı, ‘Çeşme’yi siz canlandırıyorsunuz’ dediler. Benzin istasyonunun da satışları düşmüş kış döneminde, buradaki Dost Pide dahi yakındı. Sonuçta Çeşme Sheraton buraya büyük hareketlilik getirdi.

Herşey dahil yüzünden resort otelden soğuduk

Şehir otelciliğine giriyorsunuz, hem de hızlı bir şekilde. 2 otel yatırımınız var İstanbul’da... Neden şehir oteli? Bu aralar en in yatırımlardan biri İstanbul’da otel yapmak oldu...

Bizi İstanbul’da yatırım yapmaya iten en önemli neden resort otelciliğinde Çeşme dışına çıkmamaktır. Sezon burada 2.5 ay ve biz 12 ay açığız. Bunun mücadelesini verdik. Biz ‘herşey dahil’ sistem nedeniyle resort otelciliğinden soğuduk. Burada çok şey öğrendik. Şehir otelciliğinde büyüme kararı aldık. Olmazsa olmaz adres de İstanbul...

Son yıllarda İstanbul’da otellerin çoğunda yer yok... İhtiyaç var... Ancak dediğiniz gibi lokasyon çok önem taşıyor...

İstanbul’da oteller inanılmaz dolu, fiyatlar yüksek. Otellerin toplantı salonları dolu. Taksim’de bir otelde toplantı salonu, öğlen yemeği artı 2 kahve servisinin fiyatı 85 euro... Ayrıca İstanbul’da gayrimenkul inanılmaz prim yapıyor. İstanbul’da yapacağınız iyi bir yatırım hep kazandırıyor. İyi lokasyon ve iyi bir zinciri biraraya getirmek yeterli. Acı bir örnek bunun tam tersi İzmir... Kongre yok, sanayi yok, uluslararası kongre yok denecek kadar az. İzmir’e işadamı gelmiyor. 2010’da İstanbul’da 107 kongre oldu... Zirveleri filan saymıyorum... Talep çok İstanbul’da...

Bir oteliniz Pera’da değil mi?

Tepebaşı’nda... Yeri 3 yıl önce aldık, büyük bir arazi. 132 odalı olacak, butik otel değil. Anıtlar Kurulu’ndan geçti. Dışı yarı klasik ve estetik bir mimari olacak. Aralık 2012’de bitecek. Radisson Grubu’yla anlaştık. İlk defa Türkiye’de bize franchise verdiler.

Diğer otel de Şişli’de değil mi?

Evet. Şişli’deki de 305 odalı, 20 toplantı salonu olan çok büyük bir otel olacak. Yeri çok merkezde. Ulaşımı kolay. İstanbul’un göbeğinde 305 odalı bir zincir otel 20 yıldır yapılmadı.

Toplam yatırım büyüklüğünüz ne kadar?

100 milyon dolarlık bir yatırım Şişli’deki otel, Tepebaşı da 60 milyon dolarlık... Her iki oteli de Radisson işletecek. Şehir otelciliğinde fark yaratacağız. İş hayatınızda ne yaparsanız yapın farklı yapın.

Sosyete buralardan ev aldı, otelde kalmıyor

Müşteri kitleniz zaman içinde değişti mi?


İlk zamanlarda bize VİP dediğimiz sosyete geliyordu, onların çoğu buralardan ev aldı. O kesim bir yeri tutuyor oraya gidiyor sonra hepsi yön değiştiriyor. Yalnızca o kesime hitap eden bir otel yaşayamaz. Evet biz onlarla başladık ama genele hitap ettik. O misafirlerin kalış süresi de azdır, 3-4 gecedir. Biz genele ulaşmak için oteli farklı kurguladık.

İzmirli müşteriniz oluyor mu?

Bizde İzmirliler bir gece kalır, o da kışın, kışın konaklama fiyatımız 195 liradır, 5 lira artırsak kalmazlar. Bize İstanbullular ve Ankaralılar geliyor. Futbolcular, siyasetçiler, elçiler geliyor.

Çocuklu ailelerin tercih ettiği bir otel mi Çeşme Sheraton?

Biz bu konuda istisna bir oteliz. Çocuklara yönelik su oyunu yok, kaydırak filan yok. Bazı oteller çocuklulara yöneliktir. Bizim otel denizinden ve havasından dolayı çocuklu aileler tarafından keşfedildi. Biz yıllar önce çocuklu aileler için mücadele ettik, olmadı, son dönemde böyle bir kimlik oldu.

Yeni markaların gelmesi Çeşme’yi canlandırır

Yakında yeni büyük zincirler geliyor Çeşme’ye... Rekabet artacak mı? Mesela Four Seasons?

Four Season gelirse BB girer, yani oda kahvaltı.. Four Season’a gelen akşam otelde yemek yemez. Biz buralardaki canlılığın artmasından memnun oluruz. Çeşme’de tatil otele kapanmak değildir. Misafiri özgür bırakacaksınız. Bu da bizim prensiplerimizdendir.

Akşamları müşterileriniz Çeşme’nin farklı yerlerini görüp, lezzetlerinden tatmayı mı keşfediyor?

Aynen. Yüzde 15’i akşam yemeği almaz. Mutlaka bir iki gece dışarı çıkar.

Çeşme-Bodrum karşılaştırması sıkça yapılıyor. Çeşme kalabalıklaşıyor, İstanbullular geliyor... Sizce Çeşme Bodrum gibi olur mu?

Bence olmaz... Burada herkes oturduğu yere sahip çıkıyor... Görünen kalabalık, turistlerle oluyor. Aşırı bir yerleşim yok Çeşme’de. Bodrum’un nüfusu da fazla. Ayrıca Çeşme göç almıyor. Herkes çok medeni. Bodrum farklı kültürlerin yaşadığı bir yer. İzmir Türkiye’nin en medeni yeri, buranın köylüsü de çok farklıdır. Çeşme’nin Türkiye’de benzeri yok... Çeşme ayrıcalıklı bir yer. Ve genelde SİT alanı burası... Korunuyor. Port Alaçatı yeni yapıldı, yapılaştı orası ama çok güzel yapılaşma oldu. Çoraktı oralar, şimdi bakımlı hale geliyor.

Denize sabah erken girerim

Siz yaz aylarında Çeşme’desiniz... İşinizin başındasınız, denize girmeye fırsat buluyor musunuz?


Sabah 07.00 gibi ayakta olurum. Sahilde yürüyüşümü yapar, denize erken girerim. Sıcakta denize girmeyi sevmem.

İki oğlunuz var... Zamanı gelince bayrağı teslim alacaklar mı?

Büyük oğlum 16, küçük 14 yaşında. Büyük oğlum Robert Kolej’de okuyor. Küçük sınav sonuçlarını bekliyor. Küçük oğlum seyahati, gezmeyi, otelciliği seviyor. Büyük oğlum çok okur, edebiyata çok düşkündür, o roman yazacak...

Abromoviç artık Kum Beach’e gidiyor, bizim otele gelmiyor

Sheraton Çeşme Otel’in müşterileri genelde Türkler? Yabancılara yönelik bir çabanız olmadı mı?


Bu yıl İtalyan gruplarımız var. Eylül’e kadar devam edecek. Bir de münferit yabancı müşterilerimiz var. Araplar, Lübnanlılar, Almanlar, Fransızlar var. Geçen yıl 39 ülkeden misafirimiz olmuş. Bize elçiliklerden çok gelen olur.

Abromoviç gelirdi, artık gelmiyor mu?

Artık Rus işadamı Mihail Prohorov’un aldığı Kum Beach’e gidiyor. Çeşme’yi o da çok sevdi...

Çeşme Sheraton’a neredeyse her gün bir helikopter iner... Kimler geliyor helikopterle?

İşadamları geliyor. Adlarını vermeyeyim.

Balili terapistlerimiz çok beğenildi, hep dolular

Yabancı çalışanlarınız var. Spa alanında da iddianız var...


Taylandlı ve Balililer var... Önümüzdeki yıl hem İstanbul’daki hem de buradaki otelimize yeni anlaşmalar yapacağım. Bali terapisine ilgi yüksek. Türkiye’de Spa’sını kendi işleten en iddialı otellerden biriyiz. Balililer inanılmaz bir beğeni alıyor. Balili terapistler hep dolular...

Yazının devamı...

Oya-Mine Narin kardeşlerin konakları Amerikalılar’ı çekti

MARTI Grubu, Türkiye’nin turizm sektöründe en deneyimli gruplarından biri. Türkiye’nin ilk resort oteli olarak bilinen Marmaris Martı’nın geçmişi 1969’a dayanıyor... Yakında Martı Grubu şehir otelciliğine de başlayacak, İstanbul’da bir otel açacak. Bugün grubun hiç reklamını yapmadığı, en bilinmeyen yatırımından söz etmek istiyorum. 12 odalı Güllü Konaklar’dan...

Yer Selçuk-Şirince... Gül bahçeleri içinde 2 konak... Biri Rum evi...Diğer konak Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden. Biliyorsunuz Şirince SİT alanı.

Oya ve Mine Narin kardeşler, bugüne kadar yaptıkları yatırımların ötesinde çok farklı bir yaklaşımla yapmışlar bu oteli. Bana hayallerini gerçekleştirmişler gibi geldi...

Tarihi dokunun içinde, çivi bile çakmadan harikalar yaratılmış. Otelde havuz yok örneğin. Gül bahçelerine İtalyan bir peyzaj mimarın eli değmiş...

Otelin kendi zeytinliği var

Otelin her yanı el emeği... Duyduğuma göre Şirince’yi ve konağı Oya Narin keşfetmiş. Mine Narin de iç dekorasyonunu üstlenmiş.

Otelin kendine ait zeytinliği var. Zeytinler ve zeytinyağı oradan geliyor. Sebzeler ve meyveler de otelin kendine ait bahçesinde yetiştiriliyor, tamamen doğal.

Hatırlarsınız Güllü Konaklar basının ilgisini ilk olarak 2 yıl önce çekti... Amerika’nın en çok izlenen talk show yapımcısı Opray Winfrey ekibiyle Güllü Konaklar’da kalmıştı...

Son olarak da 20 gün kadar önce Amerikalı ünlü oyuncu Jodie Foster ailesiyle birlikte Güllü Konaklar’daydı...

Efes’i ziyaret etmek isteyen ünlü Amerikalıların yeni ve gizli adresi Oya ve Mine Narin kardeşlerin Güllü Konakları... Yaz kış açık Güllü Konaklar’ın müşterilerinin yüzde 80’i Amerikalı.



Çeşme Ilıca Plajı değil Ilıca çöplüğü!

Çeşme’nin Ilıca Plajı Türkiye’nin en güzel plajlarından biri olarak gösteriliyor. Türkiye’de değil de İspanya’da filan olsa dünyanın en güzel plajlarından biri olarak bilinirdi. Ne yazık ki plaj akşam saatlerinde çöplüğü andırıyor...

Hafta sonları ise günübirlikçilerin ardından tam bir çöplük, ne ararsanız var kumların üzerinde...

Bu arada, “Şezlongların 25 liradan kiralandığı, Çeşme’nin gözbebeği olarak gösterilen bu plajda binlerce kişi tuvalet ihtiyacını nerede karşılıyor?” diye sorup, gezdim...

Yanıtı hepimiz biliyoruz değil mi? Yazık...

Yazının devamı...

Eskiden yabancı tekne beklerdik şimdi marinalar Türk tekneleriyle dolu

IC Çeşme Marina’nın Genel Müdürü
Kemal Saatçioğlu’yla sabah saatlerinde buluştuk. Butik marina özelliği taşıyan, bence Türkiye’nin en sevimli ve şık marinası olan IC Çeşme Marina’da bir tur attıktan sonra yönetim binasına geçtim. Bu arada marina her anlamda dolu ve hareketli... Yalnızca teknelerden bahsetmiyorum. Akşamları da marina cıvıl cıvıl... Restoranları ve butikleriyle marina Çeşme’nin cazibe merkezi oldu. Alaçatı’nın kalabalıklığından kaçanlar burayı tercih ediyor. IC Holding ve dünyanın en önemli marina işletmecilerinden Camper&Nicholsons’un imzasını taşıyan Çeşme Marina’nın atmosferini Kemal Saatçioğlu anlattı.

* Siz deneyimli bir denizci, marinacısınız. Bu sektöre nasıl girdiniz?

Aileden geliyor. Babam gemi mühendisiydi. Onun etkisi var. 7 yaşında İstanbul Yelken Kulübü’nde yelkene başladım. Dedem de Deniz Kuvvetleri’nden emekli, mühendis Albay’dı. Çocukluğum denizde geçti. Hep camianın içindeydim. 9 Eylül Üniversitesi’nde Ekonomi okudum, sonra Deniz İşletmeciliği masterı yaptım, tezimi de marina işletmeciliği üzerine yaptım. Bizim dönemimizde marinacılık üzerine eğitim yoktu. Çocukluğumda hep yelken yaptım. Askerdeyken eğitim kara kuvvetlerinde oldu, yedek subaylığımı Deniz Kuvvetleri’nde tamamladım.

* Daha sonra profesyonel hayatınızda da marinacılık oldu değil mi?

SETUR Kuşadası Marina’yı almıştı. Oraya başvurdum ve 13 yıl SETUR marinalarında çalıştım. Farklı marinalarda görev yaptım. Kuşadası Marina’da Müdürlük yaptım, SETUR NETSEL Marmaris Marina’yı alınca orayı seçtim. Sonra İstanbul’a geçtim. SETUR Marinaları’nın proje ve iş geliştirme müdürlüğünü yaptım. Çok öğretici bir süreçti. Şirket adına yurt dışında marina projelerini inceledim, ihalelere katıldım. Türkiye’nin en büyük marinası Kalamış Marina’nın müdürlüğünü de yaptım.

* Siz İstanbul’dan İzmir’e mi döndünüz bu yeni işinizle?

Evet. Eşimle de yelken yarışlarında tanıştım. Evlendik. Çocuklarımız oldu. Eşim Ankaralı ama İzmir’de büyümüş. Biz İzmir’i seviyoruz.

* Yaz kış burada mısınız?

Evet. Alaçatı’da evimiz var. İnanın buralar kışın da çok güzel.

Yurt dışındaki işleyişi görmek için 120 marina gezdik

* Ben de İzmirliyim... Biliyorum ama kariyer anlamında zor bir karar olsa gerek diye düşündüm...

İzmirliler için İstanbul’da yaşam kolay değil. 13 yıllık kariyerimden sonra Çeşme’ye dönme kararını neden verdiğimi herkes sordu. Ben eşimle birlikte karar verdim. Çocuklarımın karmaşa içinde değil deniz kıyısında büyümesini istedim. Buradan teklif gelince memnun oldum. IC Çeşme Marina çok prestijli bir marina yatırımı oldu.

* Son yıllarda marinacılık çok gelişti Türkiye’de... Yurt dışında da bizi takip ediyorlar... Ama denizcilik daha doğrusu denizle içiçe yaşam Türkiye gibi bir ülkede çok düşük oranlarda kalıyor. Hırvatistan’a bakınca insan şaşırıyor...

İnanın Hırvatlar bizim kadar denizci. Yatçılığın orada gelişmiş olmasının nedeni Hırvatistan’ın Avrupa ülkelerinin arka bahçesi olması.

* Denize arkasını dönen bir milletiz ve denizcilik hep pahalı, lüks algılanıyor...

İtalya’da, Fransa’da, İngiltere’de 100 binlerce tekne var. Her gelir seviyesine göre tekne vardır. Denizi sevdikten sonra bunu yapabilmenin yolu var. 7 metre de tekne var...Yıllar önce sanırım 1998 yılıydı arkadaşım Aziz Güngör’le yakın çalışırdık, o zaman SETUR’a bir proje teklif ettik, o dönemde SETUR marinacılıkta hızla büyüyordu. Biz de şirketin genç ve idealist çalışanlarıydık, diğer ülkelerde bu iş nasıl yapılıyor diye görelim istedik. Gidip gördük. 120 marina gezdik.

* En çok neden etkilendiniz?

Bizim onlardan öğrenebileceğimiz bir şey yoktu. Biz iyiydik ama o zaman marinalar Türkiye’de devlet eliyle yapılmıştı ve marinalar geçerken bir İngiliz uğrasın diye beklerdi. Bir yabancı geçer mi diye beklenirdi. Baktık yurt dışında öyle bir beklenti yok. İtalya’daki marinalar İtalyan tekneleriyle dolu, Fransa’da Fransız tekneleriyle. İşte son yıllarda baktığımda bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’deki marinalar da Türk tekneleriyle dolu. Çok gelişti...

Burası Çeşme ile kopmayan içiçe bir mekan

* Çeşme Marina’nın tekne kapasitesi ne kadar?

Burası 373 tekne kapasiteli...Çoğu Türk teknesi. İstanbul’da Ataköy 500 tekne, 1500 tekne kapasiteli Kalamış, 700 tekne kapasiteli Pendik Marinaları var. Bunların çoğu Türklerin tekneleri... Çok gelişme var.

* Burayı farklı kılan özelliği nedir?

Bulunduğu beldeyle içiçe geçmiş bir marina burası. Ben çok sayıda marinada çalıştım. TURBAN döneminde halk marinalara giremezdi... İzole tasarlandığı için herkese kapalı gibiydi. Şimdilerde marinalar da farklı tasarlanıyor. Yeni marinalarda yatırımcılar evet tekneler için güvenlik unsurunu düşünüyor ama en yumuşak haliyle. Aynı şekilde marinadaki tekne ve kara kısmını birbirinden koparmadan içinde bulunduğu beldeyle içiçe tasarlıyorlar. Çeşme Marina bunu çok iyi yakaladı. Marina nerede başlıyor, Çeşme nerede bitiyor havadan çekilmiş fotoğraflarda göremezsiniz. Burası mimarisiyle de Çeşme’yle örtüştü.

* Gelenlerin çoğu tekne sahipleri değil diyebilir miyiz?

Çeşme’ye gelenler buraya uğruyor. Kaliteli zaman geçirmek için geliyorlar. Nefes alınan nezih bir yer oldu burası. Her kesime uygun ürün çeşitliliği de var. Balıkçı da var, fast food da var. Buradan faydalanacak insanlar arasında Çeşme’nin yerlisi de var, İngiliz de var, İstanbullu ve İzmirli de var.

* Alaçatı bir anda en gözde tatil yerlerinden biri oldu. İstanbullular Çeşme’yi keşfetti. Bundan rahatsız olan İzmirliler de var, memnun olanlar da var. Marina’da da aynı çekişme ve yorumlar var mı?

Her müşterinin karakteri var. Ben, İstanbullu olmasa burası yaşamaz diyenleri doğru bulmuyorum. Ama evet buralara herkes gelmeli. Buradan herkes keyif alır.

Çeşme Bodrum gibi olmaz çünkü kimliğini koruyor

* Çeşme de Türkiye’de karakterini kaybetmemiş sayılı yerlerden biri...

Evet. Çeşme İzmirlilerin dominant olduğu bir yer. Çeşme bugünlere bu haliyle kaldıysa bunu da İzmirliler sağladı. ‘Marmaris, Bodrum gelişti, Çeşme geride kaldı’ diyenlere ben şöyle diyorum. İyiki öyle oldu. Kuşadası için artık yapılacak çok az şey var. Çeşme kimliğini koruyor. Hep temkinli. İzmirlilerin keyfiyle, zevkiyle, hayat görüşüyle duruluğu olan bir yer. Yavaş gelişmiş bir yer. Gelişme trendi başlayınca da Çeşme kötü örneklerden ders alabiliyor. Şehirleşme konusunda bilinç kazanılan bir dönemde oldu bunlar. Kötü örneklere bakınca Çeşme çok şanslı. Duru bir yer Çeşme... Herkes buranın en iyi şekilde gelişmesini ister...

Yunanlılar vergilerden bıktı buraya gelmeye başladı

* Yunanistan’dan buraya çok tekne geliyormuş diye duydum doğru mu?

Doğru. Yunanlılar için Çeşme önemli. Yunanlılar burada kendilerini iyi hisseder. Ayvalık ve Çeşme’yi severler. Mesela Kuşadası’yla geçmişleri yoktur. Çeşme Yunanlılar için önemlidir. İzmir- Atina arası uçup buraya gelmek de kolay. Kolaylıklar krizle birleşti. Yunanistan’da hükümet tekne sahiplerine ciddi vergiler getirdi. Bu yüzden teknelerini satanlar ve teknelerini Yunanistan’da tutmak istemeyenler var. Ben geçen hafta Atina’daydım. Biz çok rezervasyon aldık. Tekneler buraya geliş hazırlığında. Hem kriz etkiledi hem de buraları zaten çok seviyorlar...



* Türkiye’de şu da var. Adamın teknesi var ama tekneyi günübirlik kullanır, teknede yatmaz. Çoktur bu tip örnekler. Burada sizin gözlemleriniz nedir?

İnsanlar teknede yaşamaya başladı. Eskiden dediğiniz gibi gelir gezerlerdi, günübirlik kalırlardı. Burası hafta sonu İzmirli İstanbullu tekne sahipleriyle dolu. Teknelerinde yatıyorlar... Ama akşamları Türkler genelde dışarıda yemek yer. Avrupalılar tamamen teknede yaşar. İngiliz ya da Alman sever dışarıyı ama dışarıda yemeği ayda bir yer. Türkler, İtalyanlar, Yunanlılar tatildeyseler hep dışarıdalar...

* Marina müşterilerinin önceliği nedir, sizden ne beklerler?

Marinada hizmet tesisleri modern ve temiz olmalı. Tekneler ortalama 12-15 metreliktir. Marinadaki duşların evlerindeki kadar temiz ve estetik olmasını isterler. Burası bu anlamda çok özel. Tekneden çıkınca da keyif mekanları var; kitapçı, butik gibi...



Ana hobim mutfak ve lezzet. Deniz ürünlerini çok iyi pişiririm. Burası da bu anlamda cennet. Şarap da yapıyorum. Hayatın lezzeti her şey.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.