Şampiy10
Magazin
Gündem

Sıradanlıktan kurtulmanın yolu tasarım


İKSV tarafından birincisi düzenlenen ‘kusurluluk’ temalı İstanbul Tasarım Bienali’nin iki ana sergisinden biri küratörlüğünü mimar Emre Arolat’ın yaptığı Musibet sergisi. Bu sergi İstanbul Modern’de. Tasarım Bienali bugün açılıyor, 12 Aralık’a kadar devam edecek. Önceki gün Musibet sergisini Tasarım Bienali’nin sponsorlarından Vestel CEO’su Ömer Yüngül, İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Olgun Zorlu, Selen Zorlu, Zeynep Zorlu, Emre Zorlu, mimar Emre Arolat ve bir grup davetliyle birlikte gezdik.

Bülent Eczacıbaşı, kentsel dönüşümün başladığı şu günlerde Tasarım Bienali’nin tasarıma neden ihtiyaç olduğuna dikkat çektiğini vurgulayan bir konuşma yaptı. “Sıradanlıktan kurtulmanın yolu tasarım. Sıradanlıktan kurtulmanın yolu yenilik yapmak. Tasarıma her alanda ihtiyaç var. Kullandığımız eşyalarda da yaşadığımız çevrede de tasarıma ihtiyacımız var. Hepimizin elinde telefon var. Bu telefonlarda iPhone’larda ‘California’da tasarlandı, Çin’de üretildi’ yazıyor. Tasarlandığı yer neresiyse ürün oranın. Bu çok değerli. Türkiye tasarıma yönelmeli” diyen Eczacıbaşı, Tasarım Bienali’nin de İKSV’nin diğer etkinlikleri gibi uzun soluklu olmasını amaçladıklarını anlattı.

Müsibet sergisini Emre Arolat’la gezdik dediğim gibi. Müsibet başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerimizin gündeminde olan kentsel dönüşüme dokunuyor. Mahallemizden, sokaktan, alışkanlıklarımızdan, toplu taşım araçlarından, sokaktaki insanlardan bize çok şey anlatıyor.

İstanbul Moda Haftası da biliyorsunuz Karaköy Antrepolar’da yapılıyor. Oradan çıkıp gelenler de vardı İstanbul Modern’deki bu davete. Ayrıca bu etkinlik için gelen ‘cemiyet hayatının’ kadın temsilcileri de sergiyi Emre Arolat’ın eşliğinde gezdiler. Emre Arolat önce bir açıklama yaptı: “Bu alışık olduğunuz sergiler gibi değil, içeride hayranlıkla bakacağınız, görmekten çok hoşlanacağınız şeyler yok. Görerek değil anlayarak gezeceğiniz bir sergi. Bu yüzden aslında sergiyi daha sonra yalnız başınıza düşünerek, anlayarak gezmenizi tavsiye ederim.”

Nasıl bir İstanbul istiyorsunuz?

Gelelim Müsibet’e... İlk gözüme çarpan. Adil Kebap Dürüm’ün kaçak inşaatı oluyor. Gecekondulaşma, şehirde tutunma çabası... Karanlık koridorlardaki odalarda projeler sunuluyor. Bir projede İstanbul’un silüetini farklı açılardan görüyorsunuz, bir diğerinde Sao Paulo, Dubai ve İstanbul arasında benzerlikleri ve farklılıkları kucaklıyorsunuz. Zengin ve görgüsüz yaşam çıkıyor karşınıza. Medyanın kentsel dönüşüme bakışı sergileniyor bir başka odada.

Her projeyi anlatmak mümkün değil malum. Ama birinden özellikle söz etmek isterim. İstanbul O Matik adlı bir proje. Ekranın önünde ayaklarınızla basacağınız butonlar var. Nasıl bir İstanbul istiyorsunuz? Basın butona. TOKİ’nin İstanbul’u, turistlerin İstanbul’u, 6-7 farklı İstanbul karşınıza çıkıyor, ayaklarınızı çektiğiniz anda binalar yıkılıyor. TOKİ ve yeşil denizde kayıkların gezdiği İstanbul arasındaki farkı bir görün. Bu arada sergide 32 proje var. Biri de İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kıyı Şeridi projesi. Katılımcılıkla hayat bulmuş bir proje. Sergideki tek belediye projesi.

Sergiden çıktım, İstanbul trafiğinde her zamanki güzergahımda yol aldım, şunu fark ettim. Sergiden çıktıktan sonra bazı şeyler gözüme daha çok battı, bazı güzellikler ise daha çok büyüledi... Ve şunu merak ettim. Belediye başkanları için de özel turlar yapılacak mı bu sergiye?

Sergiyi gezmeden önce Vestel Ceo’su Ömer Yüngül de kısa bir konuşma yaptı. Vestel’in tasarıma verdiği önemi anlattı. Eskiden yurtdışından tasarım alırken artık kendi tasarımcılarıyla, yani Türkiye’den tasarımcı ekiplerle çalıştıklarını anlattı. “2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefliyorsak bunu kendi tasarımlarımızı yapmadan gerçekleştirmemiz mümkün değil”s dedi.

Yazının devamı...

Lider açığı doğacak

“Bilinmeyeni yönetecek lider kadrolarına ihtiyacımız var. Çok yakında lider açığı kritik düzeye ulaşacak.” Bunları Odgers Berndtson Türkiye Yönetici ortağı Ayşe Öztuna Bozoklar söylüyor. Odgers Berndston üst düzey yönetici araştırma, bulma ve değerlendirme anlamında dünyanın en bilinen şirketlerinden biri. Uzun yıllardır da Türkiye’de üst düzey yöneticileri şirketlere yerleştiriyor. Önceki akşam Çırağan Sarayı’nda Liderliğin Yarını başlığı altında hazırladıkları araştırmanın sonuçlarını değerlendirdik. Odgers Berndtson’un Yönetim Kurulu Başkanı Richard Boggis Rolfe, CEO’su Barones Viginia Bottomley, Türkiye ortağı Ayşe Öztuna Bozoklar ve Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı’yla bir araya geldik.

Odgers Berndtson’un araştırması 2 yıl sürmüş. Dünyadan 1.000 CEO, Türkiye’den de 50 CEO ile görüşülmüş. Gelelim verilere; uluslararası şirketlerin yüzde 89’u ihtiyaç duydukları yönetici yeteneğini bulmakta 5 yıl öncesine oranla çok daha fazla zorlandıklarını söylemişler. Ayşe Öztuna Bozoklar, günümüz CEO’larının çalışma tempolarının yüksekliğinin de altını çiziyor, çünkü kimin bu pozisyona uygun olduğunun tespiti bu yüzden de çok önemli.

“Çok seyahat ediyorlar, hayatları havaalanlarında geçiyor, sürekli iletişim halindeler, telekonferansdalar... Sağlığını kaybedenler de oluyor. Hayatlarını çok iyi yönetmek zorundalar. Ve daha da önemlisi yedeklerini de hazırlamalılar. Ondan sonra kim gelecek? Bu da önemli bir sorun...” diyor. Bu araştırmada ise altı çizilen nokta lider seçimleri, liderlik özellilerinden çok değişen dünyada liderliğin geleceği... Ayşe Öztuna Bozoklar’ın araştırmadan yola çıkarak yaptığı tespitlere bakalım:

‘Dünya ekonomik tarihinde ilk kez tüm yetişkin kuşaklar sorunlara birlikte çözüm bulmak zorundalar. Bugün 50’li 60’lı yaşlarında olan baby boomer jenerasyonu, 30’lu 40’lı yaşlarda olan X jenerasyonu ve 20’li erken 30’lu yaşlarda olan Y jenerasyonu birlikte çözüm üretebilmeli. Bu üç kuşak Y jenerasyonun iş yaşamına katılmasıyla 12 yıldır kariyerlerini birlikte sürdürüyorlar. Bilgi aktarımı, paylaşım çok önemli.”

Odgers Berndtson’un Cass Business School ve CBS Executive MBA programı işbirliğiyle yaptığı araştırmaya göre, doğum tarihi 1945-1964 yılları arasında olanların emekliye ayrılmasıyla birlikte iş dünyasında çok kritik bir lider açığı ortaya çıkacak. Sadece ABD’de önümüzdeki 15 yıl içinde emekli olması beklenen kişi sayısı 77.5 milyon. 2-3 yıl içinde 10 milyon kişi emekli olacak. BM Avrupa nüfusunun 2050’de yüzde 8 azalarak 591 milyona geleceğini öngörüyor. Bunun büyük kesimi emeklilik yaşında olanlar olacak.

Ayşe Öztuna Bozoklar, bölgede İran ve Türkiye dışında genç potansiyelinin de olmadığını anlatıyor. Türkiye’nin avantajlarını da şöyle sıralıyor:

“Türkiye’nin G20’den G8’e çıkabilmesi için elindeki en kritik nokta insan potansiyeli. Davos’ta yayınlanan Küresel Rekabet Endeksi’nde Türkiye 16 puan yukarı çıkarak 100 ülke arasında iç piyasa büyüklüğüyle 43’üncü sıraya yükseldi. İşgüçü piyasasında verimlilik kategorisinde ise 144 ülke arasında 124’üncü. İşgücünde verimlilikte çok gerideyiz. Son 11 yılda Türkiye nüfusu yüzde 10 artmasına rağmen genç nüfus oranı yüzde 9.76 azaldı. Türk iş dünyası bu kritik noktaları görmeli. Genç lider adayları yetiştirmeli.”

Güler Sabancı da sunumu izledi. Raporu da okumuş. “Yetenek avcılığı çok önemli” derken, başarıya giden yol değişmediğini yeteneği keşfetmenin başarıya giden yolda em önemli noktalardan biri olduğunun altını çizdi. Sabancı Holding’te uygulanan Yetenek Havuzu sayesinde yönetici adaylarını belirlediklerini anlatan Sabancı, “Çalışanın işini iyi yapması kadar çevresinde yarattığı iklim de önemli. Biz çalışanlarımızın yarattığı iklimi de ölçüyoruz. Yöneticilerimizi çalışanlarımızdan seçiyoruz” dedi.

Yazının devamı...

Yabancı rakipler büyük zarar ediyor tamamı gidecek

Kendini fotoğraflarla anlatan Hasan Vatan iddialı konuştu:

Tüketici elektroniği sektörünün en güçlü yerli markalarından olan Vatan Bilgisayar’ın patronu Hasan Vatan, yabancı rakiplerine meydan okudu. Vatan, “Tamamı gidecek yabancıların. Ben bir ikisi gider diyordum eskiden şimdi ‘Hepsi gider’ diyorum ama süre veremem. Mantık böyle diyor. 5 yılları doldu, büyük zarar ediyorlar. Üst yönetimlerinde aklı başında birileri varsa çıkarlar” dedi.

Vatan Bilgisayar’ın patronu Hasan Vatan, her zamanki gibi iddialı konuşuyor ve koşuyor. Hatırlatmakta yarar var; Vatan Bilgisayar alanında ilkleri yapmış bir şirket. Hasan Vatan, 1983 yılında yazılım işine girdi ve bilgisayar satmaya başladı. Elmadağ’daki mağazası Türkiye’nin ilk bilgisayar mağazası oldu. 2003 yılında Topkapı’da 3 bin 500 metrekarelik mağazasını açtığında herkes ‘batarsın’ dedi, o büyüdü. Zaman içinde mağaza sayıları ve ciroları arttı. Sektörde liderliğe yükseldi. Hasan Vatan’la daha önce de röportaj yaptım. O röportajlardan birinden aklıma kazınan bir sözü buraya yeniden aktarmak isterim. Bence ticaretin önemli kurallarından biri. Bu tecrübeye de Hasan Vatan oto yedek parça işinde başarılı işlere imza atan babasıyla birlikte deneyimleyerek sahip olmuş. Bu da şu: “Malı zamanında satamazsan üste para bile verirsin.” Vatan Bilgisayar’ın başarısının sırlarından biri bu. Çünkü stokla çalışmıyorlar. Dinamik bir yapıları var. AVM’lere büyük kiralar karşılığında girmek yerine oldukları yere müşteriyi çekmeyi biliyorlar.

- Teknoloji ve elektronik pazar dünyası hep hareketli. Siz teknoloji perakendeciliğinde en eski şirketlerden birisiniz. Son 10 yıla bakarsak çok hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Nasıl yetişiyorsunuz bu hıza?

Çok dinamik dediğiniz gibi. Biz de hızlı koşuyoruz. Bundan 20 yıl önce böylesine bir hareketlilik yoktu. Bu kadar çok ürün de yoktu. Hızla büyüyoruz. Evet hızlı değişim yaşanıyor, biz de bunu takip ediyoruz. Türkiye’nin yapısı da buna izin veriyor. Herkes değişime açık Türkiye’de. Yeni bir şey çıkınca koşup geliyorlar, denemek, görmek istiyorlar. Birçok ürün de toplumda statü göstergesi oldu.

2011 göre yüzde 38 büyüdük

- Krizlerde de büyüdünüz siz. Bu son döneme bakarsak, nedir büyüme rakamlarınız?


Yaz ayları düşük geçti. Bu ay iyi gidiyor satışlar. Şu an çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu ay geçen aya göre yüzde 50 büyüdü işler. Pazarda da büyüme var. Bundan sonraki aylarda da işlerin iyi gideceğini düşünüyorum. Geçen yıla göre de büyüdük. Yüzde 38’lik bir büyümemiz var geçen yıla göre.

- Kaç mağazanız oldu?

59 mağaza oldu. En son Afyon’u açtık.

- İstanbul dışında kaç şehirde var Vatan Bilgisayar?

İstanbul dışında 29 şehirdeyiz. Daha da büyüyeceğiz. Önümüzde fırsatlar var. İyi araba var ama yol olmazsa gidemezsiniz ama önümüzde yol da var arabada iyi.

- Daha çok üniversitelerin olduğu şehirlerde olmayı mı tercih ediyorsunuz?

Hayır. Üniversite şehirlerinde büyük ürünleri çocuklar yani öğrenciler alamıyor. Onlar anne babalarının olduğu şehirlerde büyük harcama yapıyor. Öğrenci Notebook alacaksa annesi babası alıyor. Biz gençler diye bakmıyoruz, şehrin nüfusuna bakıyoruz. Bu yıl sonuna kadar 70 mağaza olacak.

- Siz stratejik olarak AVM’lerde yer almıyordunuz. Bu stratejinize devam ediyor musunuz?

AVM’lerde hâlâçok olmak istemiyoruz. Uygun bir yer varsa giriyoruz. Bizim kârlılığımız buna bağlı. Rakiplerimiz büyük kiralar ödüyorlar AVM’lerde. Biz ödemiyoruz o kiraları. Kiralarımız ciromuza oranla düşük. Rakiplerimizden biri cirosunun yüzde 5.5’ini, diğeri yüzde 6.5’unu kiralara ödüyor. Biz sadece yüzde 1’ini ödüyoruz. Bizim müşteri potansiyelimiz olduğu için bazı AVM’ler bizi çağırıyor. Öyle olunca uygun fiyat sunabiliyorlar.

- Teknoloji ve elektronik perakendeci olarak 4 yerli 4 yabancı oyuncu var. Sıkı bir rekabet ortamı var ve siz sık sık yabancı oyuncuların gideceğini söylüyorsunuz.

Tamamı gidecek yabancıların. Ben bir ikisi gider diyordum eskiden şimdi ‘Hepsi gider’ diyorum ama süre veremem.

- Çok emin konuşuyorsunuz...

Mantık böyle diyor. 5 yılları doldu büyük zarar ediyorlar. Üst yönetimlerinde aklı başında birileri varsa çıkarlar. Biz bu yıl 30’a giriyoruz. Tecrübe kazandık.

- Kaç çeşit ürün var Vatan Bilgisayar’da?

Son 10 yıla bakarsak biz daha önce yalnızca bilgisayar satıyorduk. Şimdi 12 bin çeşit ürünümüz var. Biz ilk kredi kartına vade farkı ödemeden müşterinin mal almasını sağladık. Bunları ilk biz yaptık. Bizden sonra hepsi yaptı bu uygulamayı. Bizim sektörde peşin fiyatına vade olması piyasayı çok hareketlendirdi.

- Cep telefonundan çok ne satılıyor?

Tabletler aynı şekilde hayatımıza girdi. Tabletler işe yarıyor ama biraz da hava atma, statü göstergesi onlar da. İhtiyacı olan olmayan alıyor. Gençlerin çoğunda notebook da var tablet de var. İkisini de taşıyorlar. Tablet satışları da çok arttı. Biz çok ucuz ürünlere girmemiştik, şimdi girdik, tedarikçilerden teminat mektubu alıyoruz. 200-250 liralık tabletlerimiz de olacak çok yakında. Biraz önce 12 bin çeşit ürünümüz var demiştim, Vatan çatısı altında 350 markamız var. Hâlâ depo kullanmıyoruz. Bu da bize büyük avantaj sağlıyor.

- Rakipleriniz halka açıldı. Siz halka açılmayı düşünüyor musunuz?

Öncelikle şunu söyleyim. Gider oranımız onların yarısı. Babamı ikna edersem biz de halka açılacağız. Henüz ikna edemedim.

- Yurtdışında mağaza açmayı düşünüyor musunuz?

Yurt içinde gidecek çok yol var. Buranın hakkını vermeliyiz. Bir firma bir yerde duramaz, mecburen büyür. Benim ilk aklımda olan yer Almanya. ‘Vatan bize orada iyi iş yaptırır’ diye düşünüyorum.

- Müşterilerinizin ne kadarı kadın?

Yüzde 75’i erkekler, yüzde 25’i kadınlar. ‘Hedef kitlemiz herkes’ diyorum hep. Ama sanırım 25-35 yaş arası daha çok bize geliyor.

- Kaç çalışanınız var?

Toplam 2 bin 625 çalışanımız var. Sektöre göre en uzun çalışanlar bizde. 12 saat ayakta kalınan bir iş, kolay değil. “Ben bu işi yapıp ilerleyeceğim” diyen mağaza müdürü oluyor. Yöneticilerimin hepsi bizim içimizden yetişenler.

- Siz farklı konseptlerde notebook mağazaları açtınız. Onlar nasıl gidiyor?

Notebook mağazalarımız iyi gidiyor ama bize başarısız geliyorlar. Çünkü küçük yerler bunlar, biz alıştık büyük yerlere. Bir de mağazalar lüks oldu. Notebook mağazalarında pahalı algımız oldu, biraz salaş hale getirmemiz gerekiyor sanırım.

İddiayı kazandım Ferrarim oldu

- Sizin teknolojiyle aranız nasıl?


Ben çok teknoloji tutkunu değilim. Firmalar her yeni ürünü gönderiyor bana. İsteyerek değiştirmiyorum aslında. Tam alışıyorum yeni telefon geliyor. Ben de deniyorum. Bana yeniliklerle ilgili soru soranları reyondaki arkadaşlara yönlendiriyorum. Takip zor benim için.

- İş dışında hobiniz var mı?

İşim hobim benim. İşimde çok eğleniyorum. Biri 22, biri 20 yaşında iki kızım var. Kızlarımla yaşıyorum. Küçük kızım reklamcılıkta okuyor. O bizim işlerle ilgili ama ‘Baba seninle çalışmak zor’ diyor. Reklam ajansıyla toplantıya soktum. Reklam ajansı TV’lerde 27 saniyelik reklamımız olsun dedi. Ben ‘olmasın’ dedim. 3 saniyede ‘Yüzde 25 indirim vatan’ diyelim diyorum. Reklamcılar beni ikna edemedi. Kızım da ‘Seninle çalışılmaz’ dedi. İşimde çok eğleniyorum. Steve Jobs öldüğünde ölüm ilanı verdik. Hoş cilveleri var bu işin.

- Arabalara düşkünsünüz...

Araba kullanmak hobim, düşkünüm biliyorsunuz.

- Çalıştığınız firmalardan biriyle iddiaya girip bir Ferrari kazandınız...

Evet. Onlar bana söylediğim hedefi tutturamayacağımı söylediler, ben de onlara ‘Tuttururum’ dedim. Kazandım.

Masa üstü bilgisayarda rakiplerin 5 katı satıyoruz

- Pazara çıkıp bilgisayar sattınız. Vermek istediğiniz mesaj yerini buldu mu?


Evet pazarda sattım. Fiyatlar çok aşağı inmişti. Ses getirmek için yaptım. Pazar yani tezgah satışlarından sonra Notebook’ta sektör lideri değildik, o tarihten sonra sektör lideri olduk. Bir rakibimiz öndeydi bizden onları geçtik. Yazıcılarda da sektör lideriyiz. Masa üstü bilgisayarda rakiplerin 5 katı satıyoruz. Tüm rakiplerin toplamından fazla masa üstü bilgisayar satıyoruz. Bu rakamlar bize hep geliyor. Çok öndeyiz bu satışlarda. Rakipler bizi takip ediyor. Geçen ay toplam 16 bin masa üstü bilgisayar satılmış biz 9 binini satmışız. Cep telefonlarında akıllı telefonlarda da iyiyiz. Ucuz f yatlı yani uygun fiyatlı telefonlarda önde değiliz. Fiyat odaklıyız. 150 liralık bir ürün alacaksa müşteri kalkıp bize gelmiyor ama 2 bin liralık bir ürün alacaksa “200-250 lira Vatan’da daha ucuzdur” diye bize geliyorlar. Nerede olursak olalım bizi buluyorlar.

- Sizde hep kampanya mı var?

Çok kampanya yapıyoruz. Müşteriler seviyor kampanyaları. Standart kampanyamız tüm ürünlerde yüzde 25 indirim. Rakiplerimizden yüzde 25 ucuz olmayı hedefledik.

Yazının devamı...

Eczacıbaşı: Türkiye’de yapılmış değil, Türkiye’de tasarlanmış diyebilsek

Geçtiğimiz hafta bu yıl ilk kez düzenlenecek İstanbul Tasarım Bienali’nin davetini aldığımda kentsel dönüşüm projeleri öncesinde tasarım bienali hazırlanmış olmasından heyecan duydum. Malum kentsel dönüşüm için çok yer yıkılacak fakat ne yapılacağını bilmiyoruz. Kat kat binalar, AVM’ler yapmak şehri güzelleştirmiyor. İKSV’nin düzenlediği İstanbul Tasarım Bienali için Bülent Eczacıbaşı’yla buluşacağımız daveti aldıktan hemen sonra Time Dergisi’nde çıkan Ron Gluckman’ın ‘İstanbul’un Büyüleyici Mimarisi’ adlı makalesinde Kanyon İstanbul’daki 5 mimari güzellik arasında gösterildi.

Ayasofya, Galata Kulesi, Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı ve Kanyon’un mimarisi kaleme alınmıştı.

Bülent Eczacıbaşı da bu habere çok sevinmiş ve heyecanlanmış. Duygularını bizle paylaşırken, ‘Yurtdışından çok sayıda arkadaşım geliyor. İstanbul’un güzelliklerini göstermeye çalışıyoruz. Cumhuriyet döneminde yapılan yapılar arasında mimari güzellikleriyle öne çıkan yerler göstermek zor. Tarihi güzellikler tamam ama Boğaz köprülerini gösteriyoruz. Onları da çok kötü ışıklandırdılar’ diyor.

Bienal için bir araya gelmiştik ama malum savaş gündemi tadımızı tuzumuzu kaçırmıştı. Bülent Eczacıbaşı savaş ihtimali üzerine yorum yapmayı ‘Bienal konuşmak için toplandık’ diyerek tercih etmedi.

Ve gelelim Tasarım Bienali’ne.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) 13 Ekim-12 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da kentsel tasarım, mimarlık, endüstri, moda tasarım gibi alanlara odaklanarak bienal hazırladı. Bu bienalin hazırlıkları 2.5 yıl sürdü. Hatırlatmakta yarar var. İKSV 4 festival, bir Çağdaş Sanat Bienali de düzenliyor. İKSV’nin Tasarım Bienali yapıyor olması da asla tesadüf değil. Bunu seçilen konulardan da anlayacaksınız. Toplumu bir adım öteye taşımak için bu etkinliklerin ne derecede önemli olduğunu bize en güzel anlatanlardan Eczacıbaşı Ailesi. Bu etkinlik de bu yönde güzel bir adım. Zaten bu işin özetini de Bülent Eczacıbaşı yaptı:

‘Türkiye’de çok şey yapılıyor. Made in Turkey yazıyor ama bundan önemlisi Türkiye’de yapılıyor değil, Türkiye’de tasarlanıyor demek. Böyle olsa, tasarımlara imza atsak cari açık ve diğer sorunlar biter. Bu bianelin buraya giden yolun başı olmasını diliyoruz’

Bienalin teması: Kusurluluk

İstanbul Tasarım Bienali yapılanları göstermekten çok düşündürmek ve soru sormak üzerine. Bienalin teması Londra Tasarım Müzesi Direktörü Deyan Sudjic’in önerisiyle ‘Kusurluluk’ olarak belirlendi.

Bu tema kapsamında iki farklı sergide 108 proje sergilenecek.

Sergilerden birinin küratörü hepimizin yakından bildiği bir isim, Emre Arolat. Mimar Emre Arolat ‘Musibet’ adı altında 165 tasarımcı ve mimarın İstanbul’un bugününü kentsel dönüşüm çalışmaları açısından irdeleyen bir sergi hazırladı. Eserlerin bir kısmı İstanbul Modern’de, bir kısmı da özel hazırlanan 1400 metrekarelik bir alanda sergilenecek.

Diğer serginin adı Adhokrasi yani bürokrasinin tam karşıtı. Bu serginin küratörü Joseph Grima. Bu sergi de 4 yıl önce kapanan Galata Rum İlköğretim Okulu’nda ve onun karşısındaki otoparkta sergilenecek.

Meksika’dan silah getirdik

Bu bienal için İKSV, Meksika’dan silahlar ve silah parçaları getirmiş. Bunu anlatırken Bülent Eczacıbaşı, ‘Eczacıbaşı Meksika’dan silah ithal ediyor’ ifadesini kullandı.

İstanbul Tasarım Bienali’nin mimarlarından İKSV Direktörü Özlem Yalım Özkaraoğlu da bilgiler verdi. Genç isimlere yer verdiklerini söyledi. Farklı ülkelerden tasarımcıların olacağı sergide bir Afrika bölümü olacak. Özkaraoğlu, Çin’de her yıl 400 bin öğrencinin tasarım ve mimarlık bölümlerinden mezun.

Yazının devamı...

TEV’in ilk kadın Genel Müdürü Yıldız Günay

Türk Eğitim Vakfı’nda (TEV) kısa süre önce bir görev değişikliği yaşandı. Yeni genel müdür Yıldız Günay’ı tanımak için buluştuk. TEV’in başına ilk kez bu kadar genç biri geliyor. Ve ilk kez bir kadın genel müdürlük koltuğuna oturuyor.

Yıldız Günay’ı anlatmadan önce TEV’i hatırlatmakta yarar var diye düşünüyorum. TEV 1967 yılında rahmetli Vehbi Koç’un önderliğinde kuruldu. Yola çıktıklarında 205 hayırseverdiler. Bu hayırseverlerin katkılarıyla TEV binlerce çocuğa ulaştı. Maddi durumu yetersiz başarılı binlerce öğrenci eğitim imkanı buldu. Uzun zamandır TEV’i takip ediyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar çok TEV bursiyeri ve bağışcısı tanıdım. Bir dokunuşla hayatı değişen gençleri dinledim. TEV’in son Genel Müdürü Turgut Bozkurt da zamanında TEV bursuyla hayatı değişen bir gençti. Profesyonel iş hayatını noktaladıktan sonra TEV’in başına geçmişti.

TEV her yıl 9 bini aşkın üniversite ve meslek lisesi öğrencilerine ihtiyaç bursu veriyor. 2007 yılından bu yana da ‘üstün yetenekli’ öğrencilere ‘üstün yetenek bursu’ sağlıyor. Bu burs Türkiye’nin en yüksek bursu olma özelliğine sahip. Üstün yetenekli öğrenciler TEV’den her ay 1.000 lira burs alıyor. TEV’in çatısı altında yalnızca öğrenciler yok, aynı zamanda TEV’in okulları ve kız yurtları da var.

Dönüp dünyaya bakarsak iş dünyasının temsilcilerinin kurulmasına öncülük ettiği toplum yararına işler yapan bu vakıflarda son dönemde yaşanan değişiklikleri görebiliriz. Artık o alışık olduğumuz vakıf fotoğrafının dışında yaşanıyor. Bu vakıflar kendilerine daha iyi anlatmak, devamlılık sağlamak, farklı projelerle hem kendilerini hem de organik bağları olan bursiyerlerini farklı noktalara taşımak istiyorlar. Yeni teknolojiyi yakalıyorlar. Sosyal ağlarda varlık gösteriyorlar. Uluslararası ilişkiler kurup farklı platformlarda seslerini duyuruyorlar.

TEV’in bunun için zemini hazırdı. Genel müdürlük için görev değişikliği zamanı geldiğinde de TEV yönetimi ‘genel müdürlük’ koltuğunu gençleştirdi. İlk kez bir kadın genel müdür bu koltuğa oturdu.

Yıldız Günay, 45 yaşında. Profesyonel iş hayatından gelen biri. ‘Paradan para kazanmak’tan vazgeçtiğini söyledi konuşmasının başında. Hiç kolay bir karar olmasa gerek.

Para piyasaları sorumlusu olarak iş hayatına başlamış Yıldız Günay. Citibank’ta çalışmış. En son olarak da Cargill’in Black River Genel Müdürü olarak portföy yöneticiliği yapıyormuş.

İşinin başında, hatta Güney Afrika’ya giderken Headhunter şirketi Egon Zehnder’den gelmiş teklif kendisine.

Yıldız Günay’la sohbet ettikçe aslında bu iş için alt yapısının olduğunu anlıyoruz. İlkokuldayken dedesi Kızılay İstanbul İl Başkanı’ymış. ‘Kızım sınıfında ihtiyacı olan 3 kişiyi bana söyle’ dermiş her yıl. Yıldız Günay da kimin ayakkabısı eksik, kim defter kalem almakta zorlanıyor diye bakar dedesine söylermiş. Üsküdar Amerikan’da okurken de sosyal yardım kolunda görev almış hep. Mozaik pasta yapar satarmış. Sonraları kariyer, annelik derken TEV’in bu teklifine kadar sosyal yönünü açığa çıkarak projelerden uzak kalmış.

Teklif geldiği anda başka bir gözü açılmış. İçinde kalan ve uykuya yatırdığı o his uyanmış.

TEV’in 2 yönetim kurulu üyesiyle ve daha sonra da Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç’la konuşmuş. ‘Paradan para kazanmak güzel de insan doğasında dönme ihtiyacı duyuyor’ diye anlatıyor bu görüşmeyi. Genç ve işinin başında biri olarak daha az gelir elde edeceği ama duygusal olarak çok daha fazla tatmin olacağı bir işe bundan 10 yıl sonra da atılabilirdi kuşkusuz. Ama bu noktada da Ömer Koç’un, ‘Bugünkü enerjinize, bugün talibiz’ sözü noktayı koymuş.

TEV bir yenilenme sürecine yeni genel müdürüyle giriyor. Arşivleri digital ortama taşınacak, sosyal platformlarda, ağlar da TEV de olacak. Internet sitesi yenilenecek ve daha da önemlisi yeni projelere adım atılacak.

45 yılda 190 bin burs verdi

-TEV 45 yılda 190 bin burs verdi.

-TEV’in 2011 yılında burslara ayırdığı bütçe 25 milyon lira.

-TEV’in en bilindik bağışçılarından biri de Zeki Müren. Bu sohbet sırasında Müren’in fonunda bugüne kadar 2.050 öğrencinin yararlandığını öğreniyoruz.

-TEV’in İzmir ve Trabzon’da iki kız yurdu var

-Üstün yetenekli öğrencilerin kabul edildiği TEVİTÖL de TEV’in.

-Şahıs ve kurum bağışlarının yanı sıra TEV çelenk ve mutlu gün çiçeklerinden de gelir elde ediyor.

-TEV’in deprem bursları kapsamında 172 öğrenci il ve meslek lisesi bursu, 173 öğrenci de yüksek öğrenim bursu alıyor

-TEV Van’da emekli hemşire İfakat Yavuz’un bağışıyla 24 derslikli okul yaptırıyor

-TEV aynı zamanda Turkcell ile birlikte Van’da Türkiye’nin Kumbarası projesini yürütüyor

Yazının devamı...

İstanbul’dan Dubai’ye uzandık, İpek Yolu’nu fiber optik yolu yaptık

Turkcell Superonline, 1.5 milyar liralık yatırım yaptı, fiber optik ağını Türkiye’de 1 milyon 133 bin hanenin kapısına kadar taşıdı. İnternet hızını, 20 müzik albümünü 1 saniyede, 1 GB’lık bir filmi 8 saniyede indirmeyi mümkün kılan 1000 Mbps’ye çıkardı. Şu anda evlere interneti bu hızda veren sadece 5 ülke var. Turkcell Superonline Genel Müdürü Murat Erkan, ‘5 ülkede 7 operatörle çalışıyoruz. Dubai’de gittiğimiz yer Uzakdoğu’dan gelen fiber optik ağın olduğu yer. Biz oraya kadar gittik. Birleştirdik diyebiliriz. İstanbul’u internet üssü, İpek Yolu’nu ise fiber yol yapacağız’ dedi.

Murat Erkan, Turkcell-Superonline’ın Genel Müdürü. Esentepe’deki genel müdürlük binasında buluştuk kendisiyle. Erkan, göreve geldiğinden bu yana iddialı açıklamalarda bulunuyor. Türkiye’yi, özellikle de İstanbul’u internet üssü yapmaktan bahsediyor, “İpek Yolu’nu Fiber Yol” yapacağız diyor. Murat Erkan’ın gençlere örnek olacak bir kariyer öyküsü var. O bir mahalle çocuğu. Adam olacak çocuk hikayesi örneği kendisi, daha ortaokul yıllarda apartmanlarının alt katındaki tamircide çalışmaya başlamış. Elektroniğe merakı çocuk yaşlarından geliyor. Tahtakale’nin tozunu yutmuş. Röportajda hem renkli kariyer geçmişini hem de Superonline’ı masaya yatırdık. Superonline son yayınlanan Akamai 2012 1. Çeyrek raporunda Türkiye’nin internet hızı saniyede 2.85 Mbps. Superonline 1000 Mbps hız sağlıyor. Bu hizmet sayesinde 45 dakikalık 20 müzik albümü 1 saniyede, 90 dakikalık HD bir film 3.5 dakikada yükleniyor



- Siz ne okudunuz? İlk yaptığınız iş neydi? İstanbullu musunuz?

Biz Arnavut göçmeniyiz. Ben İstanbul’da doğmuşum. 1969 doğumluyum. Doğduğumdan beri de Anadolu Yakası’nda yaşıyorum. Ortaokulu Göztepe’de, ardından da Haydarpaşa Meslek Lisesi’nde okudum. Daha sonra da Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Telekomünikasyon Mühendisliği Bölümüne girdim. Profesyonel işimi mi sordunuz?

- Hayır. Eğer daha önce iş deneyiminiz olduysa onu merak ettim. İlk parayı nasıl kazandınız, okurken çalıştınız mı?

Çalıştım, döner de sattım.

- Dönercide mi çalıştınız?

Ondan öncesi de var. Ben ortaokuldayken evimizin alt katında tamirci vardı. Tv tamirciliği yaptım. O yaş için çok iyi para kazandım. Kazandığım parayı da anneme verirdim. Daha sonra üniversitedeyken de dayımın Tahtakale’de yeri vardı. Onla çalıştım. Ben mühendis kökenli biri olarak iş dünyasını Tahtakale’de öğrendim diyebilirim. İngiltere’ye daha sonra gittim. Döner karavanında çalıştım orada da. Değişik vesilelerle para kazandım profesyonel hayattan önce. Elektronik işini hep sevdim. O iş içime kaçtı.

- Profesyonel olarak ilk nerede çalıştınız?

Toshiba’da çalıştım. Daha sonra askere gittim. BİLTAM diye bir şirket vardı. Hatta ortaklarından biri Dinç Bilgin’di. Orada çalıştım. Cisco’ya girdim ve orada 10 yıl çalıştım. Kariyerimin büyük bölümü orada geçti. ANALTEK diye bir şirket vardı oradan da buraya geçtim. Tellcom şirketi Superonline’ı aldı. 5 yıldır da Turkcell Superonline’dayım. 2008 yılında Superonline’a başladım.

- Superonline çoğumuzun ilk internet adresiydi. Sonra kan kaybetti. Superonline’la yeniden ve farklı bir başlangıç yaparken dezavantaj ve avantajları hesapladınız mı? Artık bitti düşüncesi de vardı...

Biz aslında Tellcom’duk. Turkcell’in sahip olduğu bir şirketti ve 4 yıl önce Superonline’ı satın aldı. Birleşti. Tellcom ismi jenerikti. Superonline dediğiniz gibi çok iyi biliniyordu. Kendimizi iyi anlattığımızı düşünüyoruz.

- ‘Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’yi fiber ağla öreceğiz’ dediniz. 2008’den bu yana ne kadar yol aldınız?

Biz 3.5 yıldır çok ciddi yatırıma geçtik. ‘İstanbul internetin başkenti olacak. İpek Yolu’nu fiberle döşeyeceğiz dedik. Doğu ve Batı’yı bağlama iddiamız vardı. Bu yüzde 80 oranında gerçekleşti. Fiber optik teknolojine yatırım kararı aldık. Veri iletişimde ve internet teknolojisinde en hızlı. Işık hızını kullanıyor. Hatırlarsınız çevirmeli ağlar vardı, bakır tel kullanılırdı eskiden. Daha sonra ADSL geldi. 1 Mbps çıktığında uçtuk sandık.

1 milyon 133 bin eve ulaştı

- Siz şimdi ne kadarlık bir hıza ulaştınız?

Biz fiberle bugün 1000 Mbps veriyoruz. Dünyada bunu veren 5 ülkeden biriyiz.

- Bu alanda hangi ülkeler lider?

Japonya, Güney Kore, Hong Kong çok ileride. İsveç, Slovenya, Norveç de hızla ilerliyor.

- Ne kadarlık bir yatırım yaptınız fiber ağlar için?

1.5 milyar lira yatırım yaptık bugüne kadar. 30 bin kilometre fiber optik döşedik. 3 bin kilometreye yakını İstanbul’da. Evlerdeki işimiz yüzde 91 büyümüş yıldan yıla. Kurumsal işimiz de yüzde 87 büyüyor. Toptan işimiz de yüzde 24 büyüyor. Hızlı büyüyoruz.

- Türkiye’de kaç eve ulaştı fiber optik sistem? Her yer kazıldı bazı yerlerde...

Evlere fiber internette 1 milyon 133 bin haneye ulaştık. 342 bin abonemiz var. Geniş bantta herkes fiber işine geçiyor. Biz bugünleri görmüştük. Kurulum kolay değil. Dediğiniz gibi kazılıyor her yer. Esas maliyet saha ve imalat işi. Kablo bir zamanlar pahalıydı. Bakırın emtia fiyatları çok arttı. Işığın böyle bir fiyatı yok. Dünyadaki doğal kaynaklardaki değişim bizi çok etkiledi. Birçok operatör dünyada yerin altına koyduğu bakır telleri satmaya başladı. Maliyet kısmı optimize oldu ama hala çok yatırım gerektiriyor. Dünyada birçok operatör bu işe girerken devletten destek alıyor. Yeter ki vatandaşa bu hizmet gitsin diyorlar. Çünkü bu iş gelişimi sağlıyor...

- Örnek verir misiniz?

Geniş bant penetrasyonu yüzde 10 artarsa ülkenin GSMH yüzde 0.9-1.3 arasında artıyor. Bunu ben değil ekonomistler söylüyor.

- Türkiye sınırlarını da aştınız? Kaç ülkede bu hizmeti veriyorsunuz?

5 ülkede 7 operatörle çalışıyoruz. İstanbul’dan Dubai’ye uzanıyoruz. Suriye’deki karışıklık bizi etkiledi. Ama tüm sorunlara rağmen Türkiye’den, Suriye, Ürdün, Suidi Arabistan Dubai’ye uzandık... Dubai’de gittiğimiz yer Uzakdoğu’dan gelen fiber optik ağın olduğu yer. Biz oraya kadar gittik. Birleştirdik diyebiliriz. Bu otoban yapmış gibi. Otobanı yalnızca gişelerden alacağınız parayı hesaplayarak yapamazsınız. Bu otoban üzerine zengin içerik koymanız lazım. Nasıl otobanlarda marketler, benzin istasyonları varsa, aynen onun gibi.

Körfez ülkeleri Türk dizilerini istiyor

- İçerik konusunda siz neler yapacaksınız?

Dubai’deki yerel operatörün ciddi TV yatırımları var. Yöneticileri bize “Dizileriniz inanılmaz tutuyor bu otobanı kurduk, siz Turkcell olarak geniş bant üzerinden yerel içerikleri bize verseniz” dedi. Filmler, müzikler... Bunlar olabilir. TV yayınlarında full HD isteniyor artık. “İhtiyacımız var mıydı” diye soruyorlar? Eski görüntüleri izleyin sonra bu çözünürlüğü izleyin, yapamazsınız. Görüntü çamur gibi gelir. Geriye dönülmez. 1000 Mbps deneyen de dayanamaz daha yavaş internete.

Türkiye’nin internet hız ortalaması 2.85 Mbps. Bizim en düşük hızımız 20 Mbps.


SAN FRANCISCO’DA KENDİMİ RAHAT HİSSEDERİM

- İş dışındaki hayatınızda neler yaparsınız? Hobiniz, ilgi alanlarınız...

Asla eve iş taşımam. Evin kapısından girdiğimde işi dışarıda bırakırım. Gezmeyi severim. Son Selimiye’ye gittik. 11 yaşında oğlum var. Eşim de gezmeyi sever. En sevdiğim şehir San Francisco, Cisco’da çalışırken sık sık gittim. Çok severim. Orada da yaşayabilirim. Kadıköy gibi benim için. Fenerbahçeliyim.

Vizyoner yerel yöneticilere ihtiyacımız var


t Sizin karşılaştığınız en büyük sorun ne?

Bizim karşılaştığımız en büyük zorluk ilk ve öncü olmak. Her kurum aynı vizyonda değil. Yerel yönetimlerin vizyonu önemli. Bazı yerel yönetimler bize sırtını dönüyor. Bizim hangi şehirde olduğumuz o şehrin yöneticilerinin vizyonuyla ilgili. Süreyya Ciliv de konuşmalarında Tatlıses’in sözüne atıfta bulunuyor. “Urfa’da Oxford vardı da gitmedik mi?” Artık “Ben erişemedim” argümanınız yok. Harvard hocalarının derslerini izleyebiliyorsunuz. Sizin içinizde gelişme isteği varsa kimse sizi tutamaz. Internet ağı bu yüzden çok önemli.

- Bunu anlayan yerel yöneticilere ihtiyacımız var diyorsunuz...

Biz Gaziantep’e gittik. Asım Güzelbey, belediye başkanı vizyoner biri. “Biz tüm evlere ulaşsın isteriz. Çok girişimcimiz var çok gencimiz var” dedi. Görüyorsunuz girişimcilikte ihracatta liderler. Hiçbir şey tesadüfen olmuyor. Artık hayatımızda çok önemli internet. Bilgi almak için de eğlenmek için de kullanılıyor. Kimse bir saat internet kesintisine dayanamıyor. İzmir’de çok güçlüyüz. İzmir, İstanbul, Ankara’da hızla büyüyoruz.

Yazının devamı...

Cam şişede pastorize keçi sütü

Funda Özer Baltalı’yla 1.5 yıl kadar önce Seferihisar-Düzce’deki keçi çiftliğinde sohbet etmiştik. O dönemde Baltalı markalı 4 çeşit peynirleri vardı. 1.500’e yakın keçinin bulunduğu çiftlikte her şey büyük bir özenle planlanmıştı. Keçilerin klasik müzik dinlemesi, biberonlarla beslenmesi çok ilgimi çekmişti. Geçen süre içinde Baltalı Çiftliği’nin yeni ürünleri çıktı ve son olarak da Funda Özer Baltalı bir ilke imza attı. ‘Baltalı’ markasıyla Cam şişede pastörize yüzde 100 keçi sütü çıkardı. Funda Özer Baltalı’yla bu kez İstanbul’da buluştuk.

- Günlük keçi sütüne talep var mı?

Türkiye’de talep var. Üreticiler hazır değildi. Keçi sütü bilinci arttı. Herkes en iyi şekilde beslenmek istiyor. Süt çok fazla kişiye hitap ediyor. Çocukların gelişimi için en çok önerilen süt keçi sütü. Bu konuda liderlik vasfımızı koruyoruz.

- Marketlerde bugüne kadar hep uzun ömürlü yani UHT keçi sütleri vardı az da olsa...

Cam şişede günlük keçi sütü bizce çok önemli. Çiftliğimizdeki keçilerden her gün süt sağılıyor, şişeliyoruz, o gün içinde 24 saatte raflarda oluyor. Dünyada da cam şişeye ve günlük süt kullanımına geçiliyor.

- Keçi sütünün inek sütüne göre tercih edilmesinin nedenleri ne?

Yağ oranı daha düşük. Anne sütüne en yakın süt. Cam şişede olması en sağlıklısı. Ayrıca çok lezzetli. Türkiye’de alerjisi olanlar çok inek sütüne. 250 ml, 500 ml şişelerde çıkardık ilk sütlerimizi. Şimdi de 1 litrelik çıkaracağız.



- Talep mi oldu?

Evet. Çocuklar kadar büyükler de tüketiyor. Kadınlar bu sütten sütlaç yapıyor.

- İstanbul dışında da var mı?

İzmir, Ankara, Adana, Antalya ve Bodrum’da varız. Her yere girmek istiyoruz.

- Sizin sütleriniz tamamen sizin çiftliğinizde yetişen keçilerin sütünden mi elde ediliyor?

Biz çiftlikte 1.000 keçiyi sağıyoruz. Damızlık hayvanlarımızı da bağlı 4 çiftliğimize gönderiyoruz. Biz o çiftliklerden de süt topluyoruz. Hepsi denetleniyor. Ama biz tüm denetlemelere rağmen günlük sütte yalnızca çiftliğimizin sütünü kullanıyoruz. Çünkü tazeliği korumak istiyoruz.

- Günde kaç litre süt üretiliyor çiftliğinizde?

Ayda 240 ton süt işliyoruz. Bu yıl günlük süt satış noktalarımızı artırmak istiyoruz. Çok talep var. Bu noktaları artıracağız.


- Keçi çiftliği kurmak moda oldu sanki...

Biraz öyle oldu. Sektörün gelişmesi gerekiyor. Keçi çiftlikleri kuruldu, devlet teşvikleriyle ama bu çiftliklerden nihai ürün elde eden çok az oldu. Çok atıl çiftlik oldu. İyi bir ürün yapıp alttaki tüketiciyi desteklemelisiniz. Yoksa yatırımlar da boşa gider.

- Yeni ürünler olacak mı?

4 çeşit peynir çeşidimiz vardı, şimdi 10 çeşit peynir çeşidimiz var. Hellim peyniri ve dil peyniri, sürülebilir keçi peyniri çıkarıyoruz. Bizim labnemiz ve Almolamız var ama bu biraz daha farklı. Almola Seferihisar’a has bir ürün. Bunu tanıtmak istedik. Light peynir çeşitlerimiz çıkacak. Peynir çeşitlerimizi geliştirmek istiyorum. Karaburun sepet peyniri, bapnista vardır. Yunan peyniri olarak tanınmasına rağmen Ege iyi bilir.


Yazının devamı...

Her gün bir yumurta kıran kazanır!

Her yıl ekim ayının ikinci haftası Dünya Yumurta Günü’ymüş. Bunu bu yıl öğrendim. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Derya Pala’yla bu vesileyle bir araya geldik.

Derya Pala, ODTÜ Fizik mezunu. Babası Necip Pala İzmir-Kemalpaşa’da 1983 yılında tavuk çiftliği kumuş. Bir ablası ve bir ağabeyi olan Pala, ‘3 kardeşiz. Başlarda bu işle ilgilenmedik. Ablamla pastacılık yaptık. Farklı deneyimlerimiz oldu. Ve sonuçta çiftliğe döndük ve şu anda 3 kardeş farklı sorumluluklarla bu işin başındayız’ diyor. Derya Pala hem şirketlerinin yönetiminde hem de YUM-BİR’in başkanlığını yapıyor.

Yumurtacılıkla ve yumurta tüketimiyle ilgili yazılacak çok şey var.

Ama en çarpıcı olanı yumurta sektöründe Türkiye ilk 10 ülke arasında yer almasına rağmen bu alanda her şeyin pamuk ipliğine bağlı olması. Türkiye yılda 15 milyar adeti aşan yumurta üretimine sahip.

Sektörün cirosu 3 milyar dolar civarında. Türkiye’nin yumurta üretiminin yüzde 25’i ihraç ediliyor. İhracatın yüzde 90’ı Irak’a, kalan kısmı ise Azerbaycan, Arap Emirlikleri, Libya, Umman’a yapılıyor. Bir gün gelir de bu ilişki zedelenirse Türkiye’deki yumurtacıların büyük kısmı bundan çok kötü etkilenebilir.

Altını çizmekte yarar var. Türkiye’de yumurta ihracatının yüzde 90’ı Irak’a yapılıyor.

Sektörde güzel olan gelişme ise AB ülkelerine hiçbir kanatlı et ürünü satamayan Türkiye’nin bunu yumurta ile kırmış olması. B sınıfı yumurtalarımızı Avrupa ülkelerine satabiliyoruz. (B sınıfı yumurta sanayide kullanılıyor) AB’nin kalıntı temizliği talebini gerçekleştirdi Türkiye. Salmonella tehlikesinden de tamamen sıyrılırsa A sınıfı yumurtalarını da Avrupa ülkelerine ihraç edebilecek yumurta üreticileri.

Türkiye’de yumurta üreticileri için ihracat çok önemli çünkü talepten fazla yumurta üretimi var.

Ezcümle Prof. Birgül Sönmez gibi hocaların yumurta-kolesterol ilişkisini aklayan açıklamalarına rağmen Türkiye ABD, Avrupa ve Uzakdoğu ülkelerine göre daha az yumurta tüketiyor.

Derya Pala, zaman zaman kısmen yükselen ve düşen yumurta fiyatlarıyla ilgili de bilgi verdi. Tek sorun yem fiyatlarındaki yükseliş değil. Yaz aylarının başında yumurta tüketimi düşüyor. Bu aylarda ise mevsimsel bir artış yaşanıyor. Yumurtanın üreticiden çıkış fiyatı önceki hafta 22-23 kuruş kadardı. 2011 ortalaması da 20-21 kuruş.

Dediğimiz gibi yem fiyatları da belirleyici. Yılbaşında tonu 780 lira olan yumurta yeminin fiyatı şimdilerde 880 lira. Yumurta maliyetinin yüzde 70’ini yem fiyatları oluşturduğu için, bu aralar yumurta fiyatları da artış gösteriyor.

Malum bu aralar sıkça her besini anne sütüyle karşılaştırıyoruz. Anne sütünden sonra en zengin protein kaynağı yumurta. Derya Pala, ‘Her gün bir yumurta kıran kazanır’ diyor. Her gün yumurta yiyen babasının 79 yaşında olduğunu ve kolesterol sorunu yaşamadığını anlatıyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.