Şampiy10
Magazin
Gündem

Gömleğin düğmesi açıldığında...

Gömleğin düğmesini henüz açmadık ha! Biraz aşağıdan ilikledik, milletin kulakları dikildi!

Millet dediğim, danalarınki...

Ama kızlar da fena değil...

Buyurunuz...

- “Bizler biraz aşağıdan düğmenlenmiş bir gömlek gördüğümüzde, görünüşün sanatsal bir porte oluşturduğunu düşündüğümüz için bakmaktayız. Yani kimse içine düşecek kadar ileri gitmez çünkü içinde o anki görselliğin güzelliğini oluşturan şeyin basit olduğunu zaten bilir.

O anki verdiği portre için albenisi vardır.

Pazarda çok güzel bir şeftaliye bakarsınız ama onu güzel yapan içindeki çekirdeğe kadar yiyip bu güzellik nereden geliyor diye absurd davranmazsınız.”

(Sanat eserinden yola çıkıp olayı pazardaki şeftaliye bağladın ya, senden korkulur! İyi bir şey mi dedin, kötü bir şey mi anlamadık! Sanat eseri miyiz, pazardaki şeftali mi? Sabah seninle uyanan kadın da aynı histedir, eminim! ‘Bu beni seviyor ama o halde neden beni sallıyor?’ ikileminden kurtulamaz.)

- “Dilek hanım öyle yazı döşeniyorsunuz ki, sanki seksi erkekler ister, karşı cinse de hep erkekler bakar. Ve bunlardan dolayı da ‘dana’ olurlar..:)Tamam toplumda kadın çook kutsal, cinselliğinden azade, erkeğe bakmaz, seks istemez, sevişmek isterse illa ki duygusal, maddi sebeplere bağlanır..:) Da doğa bu değil. Daha doğrusu aynen araştırmada bulunduğu gibi sağlıklı olan bu değil.

Biz kadınlar bakmaz mıyız erkeğin hoş yerlerine, geniş ise omuzlarına, kaslı ise pazılarına, sıkı ise popo ve kalçalarına... Yoksa siz bakmıyor musunuz? O halde sağlığınız yerinde değil demektir. Soğuksunuz...:) O yüzden seks için hamle yapan her erkek dana, korkarım ki kadınlar da nemfoman sizler için..:)”

(Sen nerede yaşıyorsan oraya gelmek istiyorum ben. Bizim buralarda öyle geniş omuzlu, kaslı, sıkı popolu adamlar yok. Var da biz mi bakmıyoruz??? Yoksa biz de istemez miyiz? Kâh kaslı olsun, kâh sıkı popolu olsun, görmek isteriz yani!!! E hal böyle olunca, sağlık mağlık kalmadı tabii!! Son zamanlarda gördüklerimiz bizi erkekten değil, insandan soğuttular, insandan!!! Yani sevişmek isteyecez de, konjonktür uygun değil!)

- “Türkiye ortalaması alınırken neden beni yok saymışlar anlayamadım. Ön sevişme olarak kızın ayakkabı bağcıklarını çözmem, çoraplarını çıkartmam bile onlarla sevişmeye başlamadan önce en az 15 dakika tutar. (Tabii kız çıldırıp üstüme atlayarak bu süreyi kısaltmayacak olursa) Selam ve sevgiler.”

(Hııı... Bağcıklı ayakkabı giyen kızla bu kadar uğraşıyorsan, sıkı bir Prada veya Christian Louboutin giyenle ne yaparsın düşünmek bile istemiyorum!!! Kızın eline “Savaş ve Barış”ı veririz! Artık ön sevişmen ilk sayfada mı, son sayfada mı biter, onu bilemem!)

- “Hem göstermekten hoşlanıp hem de, ‘Neden bakıyorsun?’ demek olur mu?”

(O-hoo... Ben sana ne anlatayım ki şimdi? Şu kadarını bil yeter: Sen bak diye açmıyoruz. Hatta biz buna açmak da demiyoruz. Giyiniyoruz biz. Ama siz öyle algılıyorsunuz. Ve bu algı kadınları kapatma düşüncesine kadar gidiyor. Ok?)

- “Peki... Dilek Hn. size bir soru: Dekolte giyince, adım adım açılınca, siz (yani bunu yapanlar) nerelerinizi göstermek istiyorsunuz? Açılıp saçılan, kim olursa olsun bakışları üzerinde toplar.”

(Yahu dur, henüz düğmeleri açmadık, biraz aşağıdan ilikledik! Sakin ol! Lütfen.)

Yazının devamı...

Nereye bakıyorsun?

Bu danalar var ya, gömleğinin düğmesi biraz aşağıda olduğunda ya da biraz dekolte bir bluz giydiğinde, içine
düşerler ya...

Ne göreceklerse???

Tamam, ne istediklerini biliyoruz da, o aradan ne kadarını görebilecekler ki, o kadar zahmet ediyorlar?

Görebildiklerini, çaktırmadan bakmak için harcadıkları eforla oranlarsak, yanlış yatırıma girer.

Tabii onların niyeti başka olabilir; belki de görme ihtimalini seviyorlar!!!

Zira artık gizlisi saklısı kalmadı, neredeyse her gazetenin arka sayfasında görmek istediklerinden fazlası bile var.

Niye uğraşıyorlar ki?

Çünkü varmış bir nedeni...

Alman bilim adamları kadınların göğüslerine bakan erkeklerin bakmayanlara nazaran daha sağlıklı olduğunu ortaya çıkarmış.

Ha, tamam o zaman!

Bakın!

Rahat rahat bakın. Sırf sağlık için ama! Başka niyetiniz varsa, küseriz!!!

Adam dikmiş gözünü içine düşecek mesela...

“E ama!!! Baksaydın!!!“ diyorsun.

“Biraz üşütmüşüm de, genzimde akıntı var, o yüzden!!!”

“Ha, pardon yaa... Açıyım mı biraz daha!!!”

Hedi len!!

Şimdi diyeceksiniz ki, “Böyle bir araştırma yapmak kimin aklına gelir?”

Hadi birinin aklına geldi, nasıl araştırılır?

Şöyle:

500 erkek üzerinde, 5 yıl süre ile devam eden araştırmada, araştırmacılar erkekleri iki gruba ayırmış ve bir grubun kadınların göğüslerine bakmasını isterken, diğer grubun bunu yapmasını yasaklamış.

5 yıl sonunda ise araştırma ilginç bir sonuç ortaya çıkarmış. Kadınların göğüslerine bakan erkeklerin daha az kalp problemi olurken, bakmayanlarda daha büyük sorunlar gözlemlenmiş. Aynı şekilde bakanlarda daha düşük kan basıncı ve daha az tansiyon problemi ortaya çıkmış.

E, iyiymiş!

Deneriz; erkeğin problemsizini seçeriz!

Yemekte hafiften frikik... Dana bakıyorsa, problem yok.

Bakmıyorsa...

Bakmıyorsa, sana değer verdiğinden, saygı duyduğundan hatta terbiyeli olduğundan değil yani!!!

Bil ki, dana hasta...

Biraz tedaviye ihtiyacı var!

Araştırmanın yazarı, sağlıklı kalmaları için erkeklere her gün 10 dakika göğüs dikizlemeyi önermiş.

Lafa bak!

Öneriye bak!

“Bak” da demiyor, dikizleyecekmiş!

Yemeklerden önce mi, sonra mı acaba? Aç karnına mı tok karnına mı?

Ha, bir de “Göğüs bulamayınca, bacak dikizleseler olur mu acaba?”

Belki o da, kemiklerini güçlendirir!

Bir de beyinlerine iyi gelecek bir bakış bulsalar...

Bir bakış açısı...

Yazının devamı...

Altı İspanyol üstü İtalyan

Bu araştırma her sene yayınlanır: “Ülkelere göre...”

Onlar her sene yayınlar, ben de sonuçlara göre ideal kadın ve erkeği belirlerim. Bakalım bu kez ortaya ne çıkacak?

Önce Türklerden başlayalım...

Hazır mısınız?

Araştırmaya göre:

- “Türk erkeklerinin sevişmesi, başından sonuna 3 dakika 7 saniye sürüyor. Bu, uzmanlara göre yumurta haşlamaktan daha kısa bir süre.”

Heh heh heee...

Brüt 3 dakika 7 saniye...

Bunun üç dakikasında ön sevişme, soyunma ayakkabı bağcıklarını çözmeyle falan geçiyordur.

Önsevişme dediysem, diş fırçalama veya aklına geldiği andan harekete geçene kadarki süre içindeki baygın bakışlardan söz ediyorum!

Ama hemen öyle 7 saniye diye küçümsemeyin! Dile kolay, bekleyince zaman geçmiyor!!!

Kalan 7 saniyeyi anlatmama gerek var mı?

En uzununu yazayım, kıyas yapmanız açısından:

Rekor, 7 dakika 36 saniye ile İngiliz erkeklerinde...

ABD’li erkekler 7 dakika, İspanyollar 5 dakika 8 saniye, Hollandalılar ise 5 dakika 1 saniye ile takip ediyormuş.

Aldatma konusuna da girmişler.

- “Partnerinizi aldattınız mı?” sorusuna “Evet” diyen erkeklerin oranı yüzde 47’ye ulaşmış. Kadınlarda bu oran yüzde 33.

Demek ki, bazı danalar, aynı kadınlara denk geliyor. “Niye bunlar hep beni buluyor?” diye ağlayan kadınlara...

Hıh sırada güzel bir soru var:

- “Kaç seks partneriniz oldu?”

“Beşten fazla” diyen erkeklerin oranı yüzde 44. “Hiç seks partnerim olmadı” diyenlerde kadınların oranı yüzde 22.

Tabii en doğru sonucu almak için erkeklerinkini ikiye bölüp kadınlarınkini de ikiyle çarpmak lazım.



Eveeet...

Sıra geldi diğer ülkelere...

Yeni Zelanda: Yeni Zelandalı kadınlar hayatları boyunca ortalama 20 seks partneri ediniyor. Onlar dünyanın en ‘rastgele cinsel ilişki yaşayan’ kadınları.

Avusturya: Ortalama 29 seks partneriyle Avusturya erkekleri dünyanın en çapkınları.

İspanya: Kadınlara göre dünyanın en iyi sevişen erkekleri İspanyollar.

Almanya: Kadınlara göre Alman erkekleri dünyanın en kötü partnerleri çünkü kötü kokuyorlar.

ABD: Yasal olarak dağıtımı yapılan ABD yapımı porno filmlerinin yüzde 90’ı Kaliforniya’nın San Fernando Vadisi’nde çekiliyor.

Yunanistan: En şehvetli millet.

Brezilya: En uzun süreli sevişme rekoru 30 dakikayla dikkat çekiyor.

Avustralya: Dünyanın en büyük memeli kadınları burada!

Tel Aviv: Dünyanın genelev başkenti olarak biliniyor.

Fransa: Fransızların yüzde 41’i hayatlarında bir kez de olsa seks partisine katılmış. Aynı zamanda oral seksin en yaygın olduğu ülke.



Evet, şimdi idealleri açıklıyorum:

2011 İdeal erkek: Brezilya’da yaşayan, altı İspanyol, üstü İtalyan erkek.

2011 ideal kadın: Yeni Zelanda’da yaşayan üstü Fransız altı Avustralyalı kadın.

Yazının devamı...

Ben formül diye buna derim!

“Bay Doğru” ve “Bayan Doğru”yu bulmanın formülleri yazılır çizilir ya...

Yok şurasına bakın, yok burasını kontrol edin, yok ilk gece vermeyin (kalbinizi), yok beşinci gece vermezse, yok telefonu açarsa, yok bilmem ne...

Hepsi boş!

Hepsinin boş olduğunu biliyorduk da, şimdi yeni bir formül bulmuşlar, var ya...

Ben formül diye buna derim!

Bunu aşanın da alnından öperim.

Alın açmadı mı?

Peki yanaklarından öperim!!!

O da mı?

Yok artık!

Cıvıtmayın.

En iyisi konuya dönmek. Amerika’da bir çöpçatanlık sitesi, yaptığı bir araştırma sonucunda, “Bay Doğru” ve “Bayan Doğru”yu bulmanın formülünü yayınlamış.

Önce “Bay Doğru”dan başlayalım.

Formülünü veriyorum:

- “22 ‘kurbağa’ öpmesi, 4 kez aldatılması, 5 kez kalbinin kırılması, 4 uzun ilişki ve 6 kötü randevu.”

Evet, Bay Doğru’yu bulabilmesi için bunları yaşaması şartmış!

Gözümün önüne, İspanyol Meyhahesi’ndeki kadın geldi: Hatırlatayım mı? (ben de hep bu kadın kime benziyor diye düşünürdüm!)

“Belli yıkılmış bir kadın, hayli çirkin, hayli geçkin, ağlamaklı

Zayıf, incecik elli, incecik elli, kalın dudaklı

Sesi bir tokat gibi patlıyor kulaklarımızda

Yüzümüz al al oluyor, içimiz hüzün dolu, kahır dolu, Gözlerimiz kanlı...”

Niye?

Çünkü kadın Bay Doğru’yu arıyor...

E, artık biraz zor bulur!

Heh heh hee...

Zaten 4 uzun ilişki yeter! 5 seneden olsa, 20 yılı gitti...

Bu arada 4’ünde de aldatılması gerekiyor!

Hadi bu kolay, aldatılır. 4 ilişkide 8 kere de aldatılır da...

Hayır, anlamadığım o arada, 22 kurbağayı nereden bulacak???

Buldu diyelim, sırf Bay Doğru’ya ulaşabilmek için önüne geleni öptü; 6 kötü randevu ne ara yaşanacak?

Bunların hepsi olabilir ama...

Ama artık bu kadının kalbi zor kırılır! Daha ne olacak da, kırılacak ki?

Araya, üç ‘erken’ sevişme, pardon sevişememe, 9 orgazm olamama ekledik mi, kadının Bay Doğru’yu bulamaması için bir neden kalmaz!

Kendi bulmasa, Bay Doğru onu bulur!!!

Zaten artık bu kadar hengâmeden sonra önüne ilk çıkana sarılır.

Adam onu aldatmış, kalbini kırmış falan, hepsi vız gelir tırıs gider!!

Bulursa tabii!!!

Heh heh hee... Gelelim Bayan Doğru’ya...

Danaların formülüne yani...

l“10 tek gecelik ilişki, 6 kalp kırıklığı,

23 farklı kadını öpmek.”

Ne len bu!

Bari daha fazlasına şerh koysalardı!!

Yani, “Bunlardan fazlasına yaparsanız, Bayan Doğru’yu bulamazsınız. Kafanız karışır, zevkinize yenilirsiniz” falan deselerdi!!

Gerçi onlarda da şu, “6 kalp kırıklığı” şartı zor!

Bunların kalpleri benim bildiğim 1 kere kırılır. Kalan 5’ini nasıl yaşayacaklar?

Zor! Hatta onlarınki daha zor!

Bakın, fazla zaman kaybetmeyin; stoklarda hayal kırıklıkları vardır, bir-iki aldatılmanız, aldatmanız da vardır, elinizi çabuk tutarsanız, Doğru’ları yakalayabilirsiniz!!!

Doğrusu varmış gibi!

Yazının devamı...

Küçük bir hikâye (Danalar yine okumasın)

Nerede kalmıştık?

Önce dün okumayanlar için hikâyeyi kısacık özetleyeyim...

Hikâye gerçek.

Olay uçakta ve alanda geçiyor.

Kadın ve erkek üç hafta boyunca aynı günler gidiş-dönüş aynı uçakta yolculuk ediyorlar. Sadece bakışıyorlar.

Adamın gözleri lacivert.

O ana dek hiç konuşmuyorlar.

Vee...

Dördüncü hafta...

Burada kalmıştık.

Kadın perşembe günü havaalanına giderken kendisini o adamı düşünürken yakalıyor.

“Yok canım“ diyor, “bu sefer artık görmem herhalde...”

Adam ne düşünüyor, bilmiyoruz...

Gerçekten de görmüyor. Görmemesini doğal karşılasa da, biraz hayal kırıklığı da yaşıyor. Hayal kırıklığı değil de, ne bileyim, neşesi kaçıyor.

Uçaktan iniyor, yine onu alacak arabayı beklerken...

Evet, o!

Yine yanında durup valizini yere koyuyor.

“Haydaaa...” diyeceksiniz. Kadın da içinden aynen öyle diyor zaten.

Ama adamın arabası gelmiş bile, biraz ileriden kornaya basıyor.

E, o da valizini alıp arabaya yöneliyor.

Aynı yani...

Olsun. Zaten kadın için bu kadarı yetiyor.

Göz ucuyla yine onu takip ediyor; adam arabaya binip gidiyor.

O gidince “Benim araba nerede acaba?” der gibi uzaklara bakarken bir ses duyuyor:

“Merhaba!”

Sese doğru baktığında onu görüyor; lacivert gözleri...

O da “merhaba” diyor.

Yüreği hop ediyor ama kadının “merhaba”sında bir soru vurgusu ve biraz da küstahlık var.

- Hep birlikte uçuyoruz ya, Ankara’ya mı, İstanbul’a mı gidiyorsunuz? Yani hangisinde oturuyorsunuz?

Kadının aklından birkaç saniye içinde şunlar geçiyor: “Kızım, konuş. Tersleme adamı. salaklık etme!”

- Ben... Ankara’da oturuyorum. İstanbul’a iş için gelip gidiyorum.

- Sizi gideceğiniz yere bırakabilir miyim?

O andan itibaren artık aklının değil, içindeki ‘küçük kızın’ sesi galip gelmeye başlıyor. O en gerekli yerde büyümesini bir türlü öğrenemeyen kızın...

- Hayır, teşekkürler. Beni de alacaklar. Arabayı bekliyorum.

- Bu sefer ben bıraksam sizi...

- Hayır, lütfen...

- Peki. Hiç olmazsa telefonlarımızı alsak???

- ....

- Ben size telefonumu vereyim.

Bir kâğıda ismini, soyadını ve telefon numarasını yazıp veriyor. Aynı hızla arabasına yöneliyor.

Kadın okuduğunu anlamadan elindeki kâğıda bakıyor.

Bir kâğıda, bir de adamın gidişine...

Adam arabasına biniyor, araba hareket ediyor.

Kadın henüz ne düşüneceğini dahi bulamadan, adamın arabasının geri geri ona doğru geldiğini görüyor.

- Bir kez daha sormak istedim; sizi ben bıraksam...

Kadın kararlı:

“Hayır” diyor. “Hayır...”

Adamın şoförü gaza basıyor.

Kadın, kendi arabasına bindiğinde, elindeki kâğıda bakıp bakıp aynı şeyleri tekarlıyor:

“Salak! Niye gitmedin adamla! Ama yok yok; tanımıyorsun etmiyorsun. kimbilir neyin nesi???”

Ondan sonra, hem kendisi hem arkadaşları uzun bir süre dalga geçip duruyorlar...

Adamı araması için ısrar ediyorlar...

“Bir kere ara. Ne kaybedersin?”

“Yapacak daha iyi bir işin mi var?”

“Ne yani? Adamı arayıp, ‘Ben uçaktaki kadınım’ mı diyeceğim? ‘Hani hep karşılaşıyoruz ya!’ Kesinlikle olmaz!”



Kadın, adamı hiçbir zaman aramadı.

Kadın, adama bir daha hiç rastlamadı.

Ha, arasa mıydı?

Ama arasaydı...

O güne, bugüne kadar yaşadığı onca tutkulu sevişme, onca aşkın arasından...

Sadece o lacivert gözler böyle iç çekişle hatırlanmazdı...

Yazının devamı...

Küçük bir hikâye (Danalar okumasın)

Küçük ama gerçek...

Ayrıca küçüklüğünün önemi yok! Mühim olan yarattığı etki...

Üstelik küçük olsun, senin olsun!

Dedim ya, küçük bir hikâye ama hem gerçek hem de gerçek olamayacak kadar romantik.

En tatlı tarafı da, romantizmi, kahramanların sözlerinde, arabesk yaklaşımlarında değil.

İşte tam da bu nedenle hikâye çok güzel.

Bir de, hâlâ böyle şeylerin olabildiğini göstermesi açısından da, umut verici demeyeyim de, ne diyeyim?

Neşeli...

Çok tatlı...

Kısa film gibi...

Baştan söyleyeyim; bu benim hikâyem değil. Ama keşke benim olsaydı diyeceğim türden...

Bir de uyarım var, danalar okumasın!

Sıkılırsınız, o bakımdan...

Zira içinde seks meks yok. Erotizm bile yok.

Ayrıca hikâyenin ardından yapacağınız yorumlara hiç ama hiç katlanamam.

Kız kıza olalım...

Hani kaç gündür “havada” flörtlerden falan bahsediyorduk ya, hani en fazla flörtün yaşandığı yerde...

Evet, olay orada geçiyor...

Havada ve biraz da karada...

Bu kadar reklamını yaptıktan sonra artık anlatmaya başlayayım değil mi?

Biz kız tarafıyız, ona göre...



Kadın, işi gereği haftanın iki günü Ankara-İstanbul arasında gidip geliyor.

Genellikle perşembe gidiyor, cuma ya da cumartesi dönüyor.

O perşembelerden birinde uçaktan inerken bir adamla göz göze geliyor.

Daha doğrusu adamla kadının gözleri birbirini buluyor.
Adamın lacivert gözleri var.

Lacivert!

Birkaç kaçamak bakış. Bir o bakıyor, bir öteki...

İkisinin arasında bakışlar birleşiyor falan...

Uçaktan indiklerinde o telaşla birbirlerini kaybediyorlar.

Ama kadının aklında sadece adamın gözleri kalıyor. Başka hiçbir tarafı değil. Uzun mu, kısa mı, burnu nasıl, ne giymiş, hiçbiri yok.

Sadece lacivert gözleri...

Bakışı da tabii...

Adamın aklında kalanı bilmiyoruz tabii!!!

Ama bizim kadın, utangaçlardan. Hatta birini beğenince ona küsenlerden...

Neyse, kadın valizini alıp dışarıda kendisini alacak arabayı beklerken...

Adam yanında beliriyor.

Ama o da şaşkın.

İkisi de birbirinin farkında yani...

Önce adamın arabası geliyor. Ve binip gidiyor.

Kadın arabasına bindiğinde aklından sadece şu geçiyor; “hoştu...”

Cuma günü, dönüşte...

Evet, uçakta yine o adamı görüyor.

Adam da onu...

O kalabalıkta gözleri yine birbirini buluyor.

Yine arabalarını bekliyorlar ve yine adam önce binip gidiyor.

Arkadaşlar, bu durum aynı seyirle tam 3 hafta devam ediyor.
Yani 6 kez.

Hiçbir müdahale, hiçbir planlama olmadan...

Dördüncü hafta...

İster inanın, ister inanmayın; evet dördüncü hafta da perşembe sabahı onu yine görüyor.

Ama bu sefer...

Bu sefer farklı bir şeyler oluyor.

Nihayet!

O da yarına...

Yazının devamı...

Uçuşa devam...

Kaç gündür çok uçtuk ama...

Biraz daha devam edelim.

Ne zararı var ki!

Üstelik bugün konu biraz daha ilginçleşiyor.

Flörtçü yolcuları 4 kategoriye ayırmışlar.

Bakalım mı?

Bakalım da kim kimmiş anlayalım.

Tabii, onların tanımlarının yanı sıra ben de olayı biraz daha açayım.



PLATONİKLER: Uçuş sırasında bakışanların önemli bölümünü oluşturuyor. Karşı taraftan bir bakış yakalasa bile utangaçlıkları nedeniyle kolay tanışamıyorlar.

(İşte onlar, beğendiklerine küsenler... Adam ya da kadın hoşuna gitti ya, sanki bu durum onların suçu! Aaa... Bir hava, bir tavır içine girerler. Neredeyse onlara tacizci muamelesi çekerler. Ha, sonradan çok pişman olurlar ama... Ama bir türlü de ders almazlar)

GİRİŞKENLER: Sürekli arayış içindeler. Bakışlarla başlayan flört girişimini karşı taraftan bir işaret aldıklarında hemen ilerletiyorlar. Uçakta tuvalet sırasında beklerken veya terminalde hemen tanışmak için bir bahane oluşturuyorlar. Bu tür yolcuların tamamı uçağın yerde arızalanması veya aktarmada bağlantılı uçuşu kaçırma hayalini kuruyor.

(Bunların bir de karadaki hallerini düşünebiliyor musunuz? Ben düşünüyorum: Ne zaman baksan sana bakarken yakaladıklarından.

Ama ne yazık ki, istediğin gibi birileri olmaz bunlar. Öyle olsa bakmaz zaten!)

EKİP MERAKLILARI: Bazıları sadece kabin memurlarıyla flört etmekten hoşlanıyor. Üniformayı çok çekici buluyor. Hostese kartvizitini veya telefon numarasını yazdığı kâğıdı verebilmek için fırsat kolluyor. Birçok hostes özellikle bu tür yolculardan kurtulmak için evli veya nişanlı olmasa da parmağında yüzük taşıyor.

(Üff... Bunlar var ya, fantezi manyağı danalar! Doğru düzgün yaptı da, fantezisi kaldı! Yok, yok... Bunlar fantezisiz yapamazlar. Araya mutlaka üçüncü şahıs veya bir materyal koyarlar.)

TACİZCİLER: En tehlikeli yolcu grubunu oluşturuyor. İlk hareketleri telefon numaralarını veya kartvizitlerini vermek oluyor. Kibarca reddedildiklerinde ısrara devam ediyorlar. Aralarında yolcuyu veya kabin memurunu taciz etmeye kalkışanlar da oluyor. Genellikle bu tür olaylar uçağa polis gelmesiyle sona eriyor. Sık sık yaşanan olaylar tarafların şikâyetçi olmasıyla mahkemeye taşınıyor.

(Avrupa’da taşınıyordur. Bizde? Taşınsa ne olacak? Tecavüz etse ne olacak? Ne oluyor?)

Yine de, her şeye rağmen uçmak güzeldir.

“Uçun” diyorum ben.

Uçun!

Yazının devamı...

Havada karada aşk

Küçük aşklar nerede başlar?

Dün, küçük aşkçıları anlattıktan sonra tam da burada kalmıştık...

Nerede başlar?

Bunun tek cevabı var:

Her yerde...

Ama en çok...

Şimdi size geçenlerde Hürriyet Gazetesi’nde, Uğur Cebeci‘nin hazırladığı Kokpit sayfasında okuduklarımı aktaracağım...

Tabii araya karışarak...

Evet, bilin bakalım insanlar en fazla nerede flört ediyorlarmış?

- “Gece kulüplerini, barları unutun. En fazla flört uçaklarda yaşanıyor. Yapılan araştırmalar, yolcuların yüzde 45’inin havada bakışarak flört ettiklerini ortaya koyuyor. Özellikle uzun uçuşlarda bu oran daha da yükseliyor.”

Buyrun buradan yakın!

Ne işiniz var barda, gece kulübünde?

Canın flört etmek mi istiyor? Al bir uçak bileti, zaten artık ucuz da, takıl takılabildiğin kadar!

En ucuz bilet nereyeyse artık...

- Akşam n’apıyorsun? Dışarı çıkalım mı?

- Yok, ben şehirlerarası uçucam...

- Ne? Hayırdır???

- Hiiiç... Öylesine gidecem işte...

- !!!...

Ama benim tavsiyem, dış hatlara gitmeniz.

Orada da, kadınsanız kuzeye, erkekseniz İtalya tarafına uçanlara takılmayın derim, pek şansınız olmaz!

Habere dönelim, bakalım başka neler var:

- “Yolcuların yerden 10 bin metre yüksekte, basınç farkıyla metabolizmalarının farklı çalışması sonucu flört etme isteklerinin yükseldiği ileri sürülüyor.”

Tıh!

Olayın basınçla masınçla ilgisi yok!

O metabolizma, evden uzaklaştıkça hızlanmaya başlar. Ne ka uzak, o ka hız...

Ayrıca kadın yolcuların çoğu uçakta flörtü daha romantik buluyormuş.

Bulur tabii...

Danaların mecburen de olsa, medeni davrandıkları tek yer orası herhalde!

Uçak yolcuları arasında yapılan ankette, katılımcıların yüzde 45’inin uçuş sırasında diğer yolcularla, bir kısmının da kabin memurlarıyla bakıştığı, küçük flörtler yaşandığı ortaya çıkmış.

Bunu da yeni ortaya çıkardılar ya, aferin!!!

Ama olayın nasıl geliştiğini çok tatlı anlatmışlar:

- “Genellikle yolcu daha havalimanına geldiğinde etrafına bakmaya başlıyor. Eğer beğendiği yolcuyla aynı yere uçuyorsa, check-in kontuarında oturacağı koltuğu öğrenmek için görevliyle yaptığı konuşmalara kulak kabartıyor. Sıra kendisine geldiğinde o yolcunun yanına oturmak için görevliye ısrarcı bile oluyor. Uçağa bininceye kadar takip süreci sürüyor.”

Aynen böyle olmaz mı?

Bir o bakar, bir sen bakarsın...

Bir şekilde birbirinizi takip edersiniz.

Uçağa binersiniz mesela; sen öndesindir, yerini bulur oturursun. O hemen kendi numarasına bakar, senin yanın mı diye kontrol eder.

Sen de beklersin.

Heyecanlı, tatlı bir andır o.

Buraya kadar çok güzel anlattık ama gerçeği söylemek zorundayım:

Yüzde 90, o başka bir yere oturur.

Maalesef.

Artık, inişi beklersin.

Ayağa kalkınca yine birbirinizi bulursunuz. Bakışlar ve takip sürer. Ta ki, birinden biri arabaya binip gidene kadar...

Ha, şanslı günündeysen başına güzel şeyler gelebilir.

Uçak rötar yapar ve aynı uçakta hoş biri vardır.

Olur mu olur...

Zaten bakın, flörtçü yolcular rötarlardan hiç şikâyet etmiyormuş. Bunu bir tanışma nedeni olarak görüyormuş. Onlar genellikle sohbeti koyulaştırmak için havalimanında beklerken bir şeyler içmeyi teklif ediyormuş. Yolculuğun sonuna kadar, yani inilen havalimanından ayrılıncaya kadar bu süreç devam ediyormuş.

Ohhh...

Hadi yine iyisiniz!!!

Ancak...

Bu girişimlerin sadece yüzde 8’i bir ilişkiyle sonuçlanıyormuş. Zaten geriye kalan ya evlidir ya da evli!

Yine de yılmayalım.

Küçük aşklar her yerde başlar.

Ama tek bir yerde biter!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.