Şampiy10
Magazin
Gündem

Aldırdığınız yağdan kök hücre üretiyorlar

Önce çocuğumuz olunca, aileye faydası olsun diye bebeğin kordon kanını dondurduk. Geleceğe yönelik bu “yatırım”lar büyüyor. Şimdi sıra aldırdığımız yağları dondurmakta!

Bir süredir sağlıklı yaşama kafayı takmış durumdayız. Her şeyin organiğini yiyoruz, yeterince sebze tüketemedik diye smoothielere sarılıyoruz, her gün spor, üstüne de zihnimizi rahatlatmak için mindfulness eğitimlerinden eğitim beğeniyoruz. Bir beyaz yakalının hayatı işte bu döngüde geçip gidiyor. Biz sağlığımız için elimizden geleni yapıyoruz. Peki, yine de olumsuz bir durumla karşılaşırsak ne olacak? İşte uzun süredir bu sorunun yanıtını arıyor uzmanlar. Son dönemde en başarılı sonuçlar kök hücre tedavisi ile alınıyor. Haliyle kök hücre elde etmek için yöntemlere de her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Buyurun onların en yenisi. Artık yağdan da kök hücre üretiyorlar.

Yağlar çöpe değil bankaya gitsin

Aslında baya kazan-kazan durumu bu. Plastik cerraha gidip yağlarınızı aldırırken “Aman bunları atma” demeniz gerek. Böylece normalde çöpe gidecek o çirkin yağlar aslında hem sizin hem de aile bireylerinizin hayatını kurtarabilecek kök hücreye dönüşüyor. 2015’te ABD’de kurulan bir firmanın bulduğu bir teknoloji bu.

Özellikle Silikon Vadisi’ndeki teknoloji meraklıları en önemli müşteri grubu. Normalde aynı firmada kemik iliğinden kök hücre yaptırma işlemi 2 bin 500 dolar yani yaklaşık 15 bin lira. Yağdan kök hücre yaptırmak ise çok daha ucuz: Bin 500 dolar yani 9 bin lira.

Hücreleri saklamak için de her yıl 250 dolar yani bin 500 lira kira vermeniz gerek. Şimdilik sadece ABD’deki 9 şehirde uygulanıyor. Ama eminim yayılması uzun sürmeyecek. Çünkü talep büyük.

Kök hücre depolamasının da bir pazarı oluşmuş durumda. Bu yıl sonunda 6.3 milyar dolar olması bekleniyor bu pazarın. 2023’te ise en az 9.3 milyar dolara ulaşacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Yazının devamı...

Başarı için saç modeliniz de önemli

İdeal düzende aslında sadece performansa bakılmalıdır. Ama maalesef öyle olmuyor. Başarı için ideal bir saç şekli de varmış!

Çoğumuzun hayattaki gayesi benzer: Başarılı olmak. Ya da daha net konuşmak gerekirse terfi almak, artan enflasyona karşı azıcık daha zam alıp ay sonunu daha rahat getirmek için çabalayıp duruyoruz. Peki, size başarı aslında kafada desem? Hayır hayır. Beyin ya da zekâdan bahsetmiyorum kesinlikle. Başarının çok daha basit bir formülü var.

İlk izlenimde saç modeli önemli

ABD’li firma Perception Institute yapmış araştırmayı. Buna göre 21. yüzyıl olmuş olsa da yeni tanıştığımız birini özellikle de kadınları saç modellerine göre algılayıp sınıflandırıyoruz. Mesela Afrika kökenlilere özgü kıvırcık saçlı kadınlar ve düz saçlılar kıyaslandığında kıvırcık saçlılar güzel ve seksi bulunmuyor. Ayrıca bu kadınların fotoğraflarına bakanlar onları hiç tanımasalar bile daha az profesyonel olarak niteliyor. Araştırma algının deri renginden ziyade saç modelinden kaynaklandığını söylüyor.

Elektriklenmeyen saç beğeniliyor

Peki, bu işin “ideali” ne? Araştırmada ABD’deki 500 büyük şirketin listelendiği S&P 500 endeksindeki firmaların kadın yöneticileri incelenmiş. Örneklem küçük evet. Ama çıkan sonuçlar dikkat çekici. Buna göre bu listedeki kadın CEO’ların yüzde 48’i sarışın. Erkek CEO’larda ise bu oran sadece yüzde 2. Araştırmacılara göre sarı saç insanlara daha sıcak, daha etkileyici ve toplumsal olarak daha kabul edilebilir geliyor. Tabii bu araştırmanın ABD’de yapıldığını göz önünde bulundurursak her toplumun kendi çoğunluğunda olan renklerin kabul edilmesinin daha kolay olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra orta boylarda, düz, elektriklenmeyen, yumuşak saçlar da insanların sizi daha iyi algılamasını sağlıyor.

Tepeden atkuyruğu acemi gösteriyor

Önemli bir nokta daha... Hayatımızı kurtaran atkuyruğuna da dikkat etmek lazım. Çok profesyonel durabileceği gibi tüm imajımızı yerle bir edebilir de. Çok yüksekten toplanan, siz konuşurken bir o yana bir bunu yana sallanan atkuyruğundan kesinlikle uzak durmalısın. Uzmanlara göre bu sizinle ilgili deneyimsiz izlenimi yaratıyor. Bu durum özellikle sunumlar sırasında geçerli. Hakkında konuştuğunuz konuyu ne kadar iyi biliyor olursanız olun karşınızdakine “bilgisizmişsiniz” havası veriyor. Bunun yerine ensede atkuyruğu ya da yine ensede küçük bir topuz tercih edin.

Sakal ve bıyık konusunda ne yapmalı?

Gelelim erkeklere. Saç konusunda erkeklerin işi daha kolay. Kel de kabul görüyor, hafif uzun dalgalı saçlar da. Skala çok geniş. Onlarda sorun sakalda. Sakal olmalı mı olmamalı mı? İşte bütün mesele bu. Aslında iki türlü örnekler de mevcut. Örneğin Oracle’ın kurucusu Larry Ellison yıllardır bıyık ve sakalı ile adeta kendisiyle özdeşleşen bir görüntü çiziyor. Kimine göre bu görüntü risk almayı göze alan, kendine güvenli olarak algılanıyor. Kimilerine göre ise rahatsız edici... Yani maalesef araştırmalardan da çıkan bir sonuç yok. Uzmanlar bulunduğunuz sektöre ve konuma göre karar vermelisiniz diyor. Dikkat etmeniz gereken konu şu. Sakın salaş ve kirli bir görüntü sergilemeyin. Sakallı ve bıyıklı bile olsanız bakımlı göründüğüne emin olun.

Örnek almak için haber kanallarını izleyin

“Feyz almak isteyenler ideal saç modelleri için televizyon ekranlarına bakabilir,” diyor uzmanlar. Bu konuda da yapılmış araştırmalar var. Onlardan birini ABD’deki Teksas Üniversitesi yapmış. Haber sunan ya da muhabirlik yapan 400’ü aşkın ekran yüzü incelenmiş bu araştırmada. Erkeklerdeki esneklik ekranlarda da mevcut. Ama kadınlarda durum farklı. Yüzde 95,8’i düz ve yumuşak saçlara sahip. 3’te 2’sinin saçı kısa-orta boyda. Araştırmadaki örneklemede sadece bir siyah anchorwoman kendi doğal kıvırcık saçıyla ekranda. Ama kıvırcık saç çok rastlanır bir durum değil. Aslında çok şaşırtıcı değil. Ne de olsa “çok” olanın normal sayıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Kendisine benzediği için çoğunluğun güzellik algısına uyan, çoğu zaman aşırı seksi olmayan ve öngörülebilir kadınlar ve saç modelleri tercih ediliyor.

Yazının devamı...

Dünyanın en uçuk festivali Burning Man

Her yıl 70 bin kişi ABD’de dünyanın en ünlü festivallerinden biri Burning Man için toplanıyor. İşte her yönüyle çılgın festival.

Az buçuk kafa yoranlar olarak yıllardır hep daha iyi bir ülke hatta dünya nasıl olur diye düşünürüz. Gece uzayan sohbetlerin bitmek bilmez konusudur. Ekonomisi, sosyal ilişkileri, doğası, inanç sistemiyle hayalimizdeki düzen acaba nasıl olur? Herkesin kendince yanıtları vardır. ABD’de her yıl düzenlenen Burning Man festivali ise paranın olmadığı, herkesin eşit şartlarda paylaşarak yaşadığı bir dünya oluşturma amacıyla yola çıkmış. 70 bin kişilik komün her yıl bir hafta boyunca adeta sosyalist bir düzende yaşayıp bambaşka bir hayat deneyimliyor. Ama işin tuhaf yanı, o festival popülerleştikçe bu deneyimi yaşamak isteyenlerin tekelinden çıkıp, biletlere ve kostümlere binlerce lira ödeyen ünlülerin uğrak noktası haline geldi. Bu yıl 26 Ağustos’ta başlayan ve yarın sona erecek Burning Man bu kadar konuşulur ve yine Türkiye’den ünlü akını yaşanırken gelin bu festivale biraz daha yakından bakalım.

Nereden çıktı?

Burning Man, Yanan Adam 1986’dan bu yana ABD’nin batısındaki Nevada eyaletinde düzenlenen bir festival. Black Rock City’deki bir çölde yapılıyor. Geleneği başlatan isim Nisan ayında 70 yaşında kaybettiğimiz Larry Harvey. Sevgilisinden ayrıldıktan sonra aşk acısı çeken Harvey 20 arkadaşıyla birlikte kafa dağıtmak için bir hafta boyunca San Francisco’daki bir kumsalda kamp kurmuş. Öyle keyifli zaman geçirmişler ki bunu her yıl yapma kararı almışlar. Her geçen yıl katılım artmış. Sonunda o kadar büyümüş ki 1990’da Baker Kumsalı’nda festivalin sembolü olan tahta adamı yakarken yangın tehlikesi yaşanınca festivali geniş boş bir alanın olduğu Nevada Çölü’ne taşımışlar. Aradan geçen bunca yıldan sonra Burning Man dünyanın büyük sanat ve müzik festivallerinden kabul ediliyor.

İdeolojik yanı ne?

Teması ekolojik bilinç ve eşitlik. Amaç kimliğinden, kökeninden, yaşanmışlıklarından bağımsız olarak o zor şartlarda hayatta kalmak. Bir haftalığına Nevada’da kendi kuralları olan bir şehir kuruluyor. Katılan herkese 20 sayfalık hayatta kalma rehberi dağıtılıyor. Ansızın değişen hava koşullarına karşı ne yapmanız gerektiği, o şartlarda nasıl hayatta kalabileceğiniz anlatılıyor. Katılanlar bir hafta boyunca çöl şartlarına direniyor. Sınırlarını zorluyor, duvarlarını yıkıyor. Bir nevi özgürleşiyor.

Neler yasak?

Günlük hayatta alışık olduğumuz birçok şey bu festivalde yasak. Para kullanımı yok. Her şey paylaşmak ve eğlenmek üzerine kurulu. Sadece kahve ve buz satışına izin var. Onun dışında tuvalet kağıdından yiyeceğe her şeyi yanınızda getireceksiniz. En yakın mağaza 25 kilometre uzaklıkta. Bu yüzden de oraya gitmektense bir ihtiyacınız olursa komşu çadırlardan temin etmeniz gerek. Yani insanlarla sohbet etmeniz, arkadaş olmanız lazım. Hediye etmek festivalin ana kurallarından. Harvey festivali “Herkesin her şeyi paylaştığı büyük bir aile pikniği” olarak tanımlıyor. Kamp alanında otomobil veya motosiklet de kullanamıyorsunuz. Bisiklet ya da kişisel olarak tasarlanmış her biri birer sanat eserini andıran modifiye araçlar kullanabilirsiniz. Bu araçlar da sıkı bir incelemeden geçiyor.

Bir haftada neler yaşanıyor?

Her şeyden katılımcılar sorumlu. Kendi müziklerini kendileri yapıyorlar. Bir yandan da modern sanat eserleri sergileniyor.

Festival neden zorlu?

Çölün ortasında her türlü teknolojiden uzak bir hafta geçirmeniz gerek. 40 dereceye çıkan sıcaklık da var, kum fırtınaları da. Kendi kendinize bunların hepsine dayanmak zorundasınız.

Kıyafetler neden değişik?

Festivalde uçuk giyinmek adeta bir kural. Çarpıcı ve olabildiğince çılgın olmalısınız. Vahşi kıyafetler çok popüler. Her yıl bir tema seçiliyor ve ona göre giyiniliyor. Bu yılın teması “Ben, Robot.”

Biletler ne kadar?

Fiyatlar 190 dolar (bin 200 TL) ila bin 200 dolar (7 bin 700 TL) arasında. Bilete daha çok para verdim daha önlerde yerim olsun gibi bir mantık yok. Tamamen sizin ne kadar “bağışlamak” istediğinize bağlı. Mesela erkenden biletini satın alıp işi garantiye almak isteyenler daha yüksek bir rakamı gözden çıkarmak zorunda. Geçen hafta başlayan festivalin biletleri Ocak ayında satışa çıkmıştı. İlk 5 bin biletin en ucuz fiyatı 990 dolar yani yaklaşık 6 bin 400 liraydı. Normal satışta ise fiyatlar 425 dolara yani 2 bin 700 liraya indi. Ancak bu ana satış başlandıktan yarım saat sonra satışa sunulan 26 bin bilet tükendi. Mart ayında da biletler tamamen bitti.

Zenginler ne yapıyor?

Festivalin Silikon Vadisi’nden ya da Hollywood’dan aşırı zengin katılımcıları var. Bu yıl işleri nedeniyle kaçırdığını söylese de Tesla CEO’su Elon Musk müdavimlerden. Geçen yıllarda kendisi ve arkadaşları için 8 araç ve sebze-meyve dolu römorklarla adeta bir yerleşke kurmuştu. yaşamıyor.

Yanan adam nereden çıkmış?

İki farklı hikâye var. İlkine göre Harvey ilk festivalde aşk acısı yaşadığı için içinin yandığını sembolize etmek adına sahilde 2.5 metrelik tahta bir insan figürü yakmış. Bir diğer hikâye ise Harvey’nin o gece kumsalda onu terk eden kız arkadaşının tahtadan heykelini yaktığı yönünde.

Yazının devamı...

10 soruda Trump krizi

Bir süredir haberlerde duyduğumuz klişe bir cümle var. “ABD Başkanı Trump en zor günlerini yaşıyor.” Peki, neden? İşte 10 soruda ABD’de yaşanan kriz.

1- Amerika’da neler oluyor?

ABD Başkanı Donald Trump’a eskiden çok yakın olan iki isim geçen hafta hakim karşısındaydı. Trump’ın eski avukatı Cohen itirafçı oldu. Seçim kampanyası döneminde sessiz kalsınlar diye Trump’ın eskiden ilişkisi olduğu biri porno yıldızı diğeri de Playboy mankeni iki kadına para verdiğini kabul etti. İddiaya göre “Adayın lehine kampanya finans kurallarını ihlal ettim” ifadesini kullandı. Trump’ın seçim kampanyasının direktörü Manafort ise Rusya’nın 2016’daki ABD seçimlerine müdahale ettiği iddialarının araştırıldığı davada sanıktı. Savcı Mueller o konuyu araştırırken, Manafort’un vergi kaçırdığı ve banka hesaplarını gizlediği ortaya çıktı. Hakkındaki 18 suçlamanın 8’inden suçlu bulundu.

2- Peki, tüm bunların Trump’la ne ilgisi var?

Trump, Cohen kadınlara ödenen sus payını sonradan öğrendiğini üstelik bu paranın kampanya fonundan değil kişisel servetinden verildiğini savunuyor. Ancak Cohen ifadesinde bu adımı “Bir siyasi adayın isteği üzerine” yaptığını söyleyip farklı bilgiler veriyor. ABD’de seçim finansmanı bağışlarla işliyor. Bu para kişisel bir iş için kullanıldıysa bu seçim yasasının ihlali demek. Bu da Başkan’ın suça karıştığı anlamına geliyor. Trump’a göre ise Cohen uzlaşma yoluna gitmek için “Hikayeler uyduruyor.”

Yazının devamı...

Snapchat filtrelerine benzemek için estetik yaptırıyoruz

Fotoğraf çektirdikten sonra farklı uygulamalarda belimizi inceltmek, gözaltı morluklarını kapatmak yetmedi. Artık kalıcı çözümlerin peşindeyiz.

Sosyal medyada başına çiçekli taç koyup, gözlerini büyütmeye, kirpiklerini uzatmaya doyamamış bir nesiliz. Filtre çıkalı yıllar olsa da hala her gün paylaşım yapanlarla dolu ortalık. Gözümüz o kadar alıştı ki, yeni normalimiz de bu oldu haliyle. Kendini fotoğraflarda “güzel” görmeye alışanlar da o filtreleri gerçek hayata uygulayabilmek için estetik doktorlarının kapısında

sıra oldu.

Her şey selfilerde iyi çıkmak için

Eskiden estetik operasyonlarında ilk sırada burun ya da meme ameliyatları olurdu. Ama bir süredir bu durum değişti. Plastik cerrahlar kendilerine gelen hastaların Snapchat ya da Instagram’daki fotoğraflarını gösterip o hallerine benzemek istediklerini söylüyor. Talep o kadar çok ki, daha uzun kirpikler için ipek kirpik uygulaması yapan yerlere her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Estetik operasyonlarla cildi filtrelerdeki gibi daha pürüzsüz, yüzü daha kemikli yapmak isteniyor. Dudak dolgusu, çene implantları hatta kulak memesi küçültme operasyonları artışta. Amerikan Yüz Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Akademisi’ne (AAFPRS) göre geçen yıl yüz bölgesinden estetik operasyon olmak isteyenlerin yüzde 55’inin gerekçesi selfielerde daha güzel görünmekti. Bu bir önceki yıla göre yüzde 13 artış demek. Durum bu yıl daha da tehlikeli boyutlarda. Öyle ki raporlara göre artık evlenme teklifi aldığında yüzüğünün fotoğrafını paylaşıp ellerindeki lekeleri ve kırışıklıkları beğenmediği için plastik cerrahların yolunu tutanlar bile var.

Botoks yaptırma yaşı 20’ye indi

Selfie çağında artık yüz ve vücudumuz ile çok daha iç içeyiz. Bu yüzden nasıl göründüğümüzü çok daha fazla dert ediyoruz. Her gün onlarca fotoğraf çektirince normalde fark etmediğimiz kusurlarımız bile daha çok göze batar hale geliyor. Bizim ergenlik dönemimizde en büyük derdimiz yüzümüzde çıkan sivilceler ya da annemizin göz kalemi ya da ruj sürmemize izin vermemesiyken yeni nesilde bu alışkanlıklar çok daha hızlı değişiyor. Daha küçük yaşlarda makyaj yapılıyor, saçlar boyatılıyor hatta yüze ve vücuda estetik müdahaleler başlıyor. Öyle ki, son araştırmalar eskiden 40-45 yaş sonrasında yaygın olan Botoks uygulamasının gençler arasında da hızla popülerleştiğini gösteriyor. Malum yeni nesil olarak güneşten yeterince korunmadığımız ya da tüm uyarılara rağmen sık solaryuma girdiğimiz için cildimiz daha hızlı yaşlanıyor. Cildin pürüzsüz olması gerektiğine inandığımız için de çareyi Botoks gibi ufak değişikliklerde arıyoruz. Son rakamlar Botoks yaptırma yaşının artık 20’lere kadar indiğini gösteriyor. Hem erken yaşlarda oluşan çizgilere müdahale ediliyor hem de ileride oluşabilecek daha derin kırışıklıkların önüne geçilmeye çalışılıyor.

Filtreler algılarımızı bozuyor

Durum aslında hayli vahim. Boston Üniversitesi’nin yaptığı detaylı araştırma Amerikan tıp dergisi JAMA Facial Plastic Surgery’de yayımlanmış. Buna göre bu filtreli fotoğraflar insanların güzellik algısını değiştirip kendilerine olan güvenlerini zedeliyor. Adı bile konulmuş: Snapchat algı bozukluğu. Photoshop eskiden sadece moda dergilerinde işin ehli insanların erişebileceği bir programken, bu filtreler artık her anımızda, her fotoğrafımızda hatta her videomuzda var. Filtreler ve uygulamalarla vücudumuza yaptığımız ufak tefek dokunuşlar o kadar normalleşiyor ki gerçek ve fantezi arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. Uzmanlara göre bu durum çok tehlikeli. Çünkü bu, insanları “Daha güzel olacağım” saplantısıyla operasyon üzerine operasyon geçirmeye itebilecek bir olgu. Tabii bu da tedavisi için terapi hatta belki de ilaç kullanımını gerektirebilecek bir hastalığa neden olabilir.

Yazının devamı...

İnternetten sevgili değil kariyer arıyoruz

Yoksa siz hala Tinder’ı sevgili bulmak için kullananlardan mısınız? Üzgünüm ama devir değişti. Artık online tanışma siteleri ilişki değil, kariyer için revaçta.

Online tanışma uygulamaları her geçen gün daha da yayılıyor. Sadece Match, Tinder, OkCupid ve happn gibi 4 büyük uygulamayı düzenli kullananların sayısı 145 milyon. Ortalama bir kullanıcı Tinder’da profilleri bir sağa bir sola kaydırırken günde ortalama 35 dakika geçiriyor. Bu birçoğumuzun günlük spora ya da kitap okumaya ayırdığı zamandan daha fazla. Pazar 1,8 milyar dolar yani 8,8 milyar lirayı geçmiş durumda. Bu konuda Türkiye’nin payı da az değil. Ajans Press’in araştırmalardan derlediği bilgiler dikkat çekici. Buna göre İstanbul’da yaşayan 18-50 yaş grubundaki her 10 kişiden 6’sında mobil tanışma uygulaması var. Öyle ki bu oranla Türkiye, İngiltere ve Fransa gibi ülkeleri geride bırakıyor. ABD’de bile bu oran yüzde 40’larda kalıyor. İş bu kadar yaygınlaşınca, haliyle olayın rengi de değişiyor.

Yeni bir iş için kaydırıyorlar

Bir süredir yeni nesil bu uygulamaları kariyerleri için de kullanmaya başlamış durumda. Zira çoğumuz işte başarılı olmak için ‘network’ün yani çevremizin geniş olmasının ne kadar önemli olduğunun farkındayız. Gençler ilk buluşmada elektrik alamazlarsa olayı kendine lehine çevirmenin derdinde. Madem aşk olmadı bari iş kazansın deyip kariyerlerinden bahsetmeye başlıyorlar. Bu uygulamaların kullanıcıları arasında bu tavra normal bakanların sayısı da her geçen gün artıyor.

Her yeni kişi yepyeni iş olanakları demek

Örneğin fotoğrafçılık yapan bir kişinin durumunu ele alalım. Tinder’da tanıştığı her kişiye kartını verdiğini düşünün. Birkaç buluşma sonrası medeni bir şekilde yollar ayrılsa da iş bağlantıları sürebiliyor. Her randevuda iş de bol bol konuşulduğu için o kişiler bir arkadaşlarına lazım olduğunda sizi önerebiliyor. ABD’li bir fotoğrafçı Marketwatch’a verdiği röportajda son 4 yılda bu şekilde en az 10 iş aldığını, her birinden ortalama 5 bin dolar yani 24 bin lira kazandığını söylüyor. Fakat son günlerde buluşma değil doğrudan sadece fotoğraf çekimi için kendisine mesaj atanlar olduğunu bile ifade ediyor.

İnsan kaynakları bile eleman arıyor

Anlayacağınız o ki birçok kişi bunu profesyonelliğe de dökmüş durumda. Bir süredir firmalara yeni eleman arayan ‘headhunter’lar ve insan kaynakları çalışanları da bu uygulamaları kullanıyor. “Falanca firmada sizin özelliklerinize uygun bir pozisyon var, ilgilenir misiniz” mesajı artık LinkedIn’den değil tanışma sitelerinden geliyor. Çünkü bu uygulamalarda sizinle ilgili çok daha özel ve detaylı bilgiler yer alıyor. Birkaç mesajlaşma ile sizin imla kurallarına ne kadar uyduğunuzu, dil hakimiyetinizin nasıl olduğunu görme şansı bile oluyor. Bu da, günde 8 saati beraber geçireceği için sizi daha iyi tanımak isteyen işveren için bulunmaz nimet oluyor.

Profillerinize profesyonel ayar verin

Bu uygulamalar da yükselen trendin farkında. Eski Tinder çalışanlarının LinkedIn’e rakip Ripple’ı, Bumble’ın profesyonel bağlantılar kurmak için Bubble Bizz’i kurması tesadüf değil. Son birkaç yılda yeni insanlarla tanışmak için online uygulamalar hayli normalleşti. Hazır olun profesyonel hayat için de aynısı yolda. Bu uygulamalardaki profillerinizi de buna şimdiden uygun hale getirseniz iyi edersiniz.

Yazının devamı...

Meğer ağlamak gerçekten de güzelmiş

Ne demiş Sezen Aksu… “Ağlamak güzeldir / Süzülürken yaşlar gözünden sakın utanma” Büyüklerin bir bildikleri var. Eski şarkıları yabana atmamak gerek. Araştırmalarla da kanıtlandı. Meğer ağlamak hakikaten hem ruh hem de beden sağlığımız için çok güzel bir şeymiş.

En son ne zaman kanıra kanıra ağladınız? Rimeliniz akmaktan yol yol olmuş, boğazda sızı, burnunuz silmekten acır hale gelmiş şekilde? Yakın zamanda bunu tecrübe etmiş kişiler o, ardından gelen rahatlama hissini de hatırlıyordur. Hıçkırıklardan sonra hissedilen tuhaf, huşu halinden bahsediyorum. Sorun çözülmese de giden geri gelmese de ağlamak insanı tuhaf bir şekilde hep rahatlatır. Ağlamayı zor bulanlardan ya da utananlardansanız bu yazıyı okuduktan sonra bir kez daha düşünün. Çünkü araştırmalarla kanıtlandı. Ağlamak gerçekten de bize iyi geliyor.

Aşırı durumda gözyaşı üretiliyor

Vücudun salgıladığı 3 değişik tipte gözyaşı var. İlki sürekli olan, gözü toz ve bakterilerden koruyan temel gözyaşı. İkincisi aşırı soğukta ya da soğan doğrarken olduğu gibi, göze dışarıdan bir etki olduğu zaman oluşan refleks gözyaşı. Diğeri ise daha aşina olduğumuz, sinir sistemi tetiklenince salgılanan duygusal gözyaşı. Aslında temel gözyaşı dışındaki 2 durumda da vücut bir ‘tepki’ olarak gözyaşlarını oluşturuyor. Göze toz kaçınca nasıl gözyaşı salgılanıyorsa, ruha yaşanan kaçaklarda da gözler sulanıyor. Yani anlayacağınız vücut her koşulda o damlaları aşırı durumlardan kendini korumak için akıtıyor.

Ağlayarak uyuyanlar şanslıymış

Duygusal gözyaşı hüznün yanı sıra korku hatta aşırı mutlulukta da salgılanabiliyor. Ancak ilginçtir ki, o yaşların yanı sıra ağlarken stresi düşüren ya da aşk hormonu olarak bilinen oksitosin ve mutluluk hormonu endorfin de salınıyor. Yani ağlamak isterken insan aslında farkında olmadan kendini iyi hissetmesine neden olacak hormonları da salgılamış oluyor. Bu hormonlar sadece fiziksel ve ruhsal olarak kendimizi iyi hissettirmekle kalmıyor, aynı zamanda kan şekerimizi de düşürüyor, kalp atışımızı kontrol altında tutuyor.

Tüm bunlar gece daha iyi ve kaliteli bir uykuyu sağlıyor. Kısacası stres nedeniyle kasılan vücut, sağlığına kavuşmak için ağlamayı bir yol olarak kullanıyor. Böylece tekrar eski sağlığına kavuşmayı amaçlıyor.

Darwin ağlamanın önemini 19’uncu yüzyılda bulmuş

Yıllar önce İngiliz bilim insanı Charles Darwin neden ağladığımızı anlamak isterken 2 tez ortaya koymuş. Bu teorilerin birbirine karşı olmadığını, birbirini tamamladığını söylemiş. İlk gerekçesi insanların sosyal etkileşim ya da iletişim biçimi olarak ağladıkları yönündeymiş. Diğerine göre ise fiziksel ve psikolojik strese karşı vücut kendini korumak için fizyolojik bir reaksiyon olarak gözyaşı üretiyormuş.

Yani anlayacağınız yaklaşık 150 yıl önce yaşayan bu önemli isim bilimde çığır açmakla kalmamış bu olayı da çözmüş. Bir dahaki sefere gözleriniz dolduğunda bu yazıyı düşünüp derin bir nefes alın. Ağlamanın size iyi gelmesine izin verin.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.