Şampiy10
Magazin
Gündem

Moda köye indi

Bir süredir ünlü markaları küçük köylerdeki yerel tasarımlardan ‘ilham’ alıyor. Son olarak moda devi Dior, Romanya’nın Bihor köyünden esinlendi.

Moda dünyası son günlerde yeni bir trendle çalkalanıyor. Dünyaca ünlü tasarımcılar, gidip küçük köylerdeki yerel tasarımlardan ‘ilham’ alıyor. Gelip moda başkentlerinde bu ürünleri binlerce liradan satıyor. Ancak o yerlilere para vermeyi geçtim atıfta bulunup azıcık kültürün devam etmesine destek olmadan… Romanya’nın kuzeybatısındaki 600 bin nüfuslu Bihor şehri ise isyan bayrağını çekerek yepyeni bir dönem başlattı.

Romen köylüler kıyafetleri kendileri satışa başladı

Fransız modaevi Dior’un 2017 koleksiyonunda Romanya’nın yerel kıyafetlerinden esinlenen bir ceket dikkat çekiyordu. Özel tasarım denilen ceket tam 30 bin Euro yani 171 bin liradan alıcı buldu. Halbuki o ceket Bihor halkının günlük kıyafetlerindeki bir parçanın neredeyse aynısıydı. Haliyle halk tepki gösterdi. Çünkü onlar geleneklerini hayatta tutmak için uğraşırken, koskocaman bir moda devi gelip, onların hakkını teslim etmeden ürünlerini alıyor hem de fahiş meblağlara satıyordu. Romanya’nın en ünlü moda dergilerinden Beau Monde da onlara destek olunca iş büyüdü. Kurulan Bihor Couture isimli marka ile köylülere kendi kıyafetlerini internetten satmaya başladı. Birbirinden güzel ve özel gömlekler, ceketler, kolyeler satışa sunuldu. Üstelik Dior’un o meşhur ceketinin orijinali de koleksiyondaydı. Hem de 60 kat daha ucuz; 500 Euro yani 2 bin 800 liraya.

Dünyü moda devleri yerelden ilham alıyor

Onlar bu konuya isyan eden ilk grup oldu. Ancak dev markaların köylerdeki yerel insanlardan ilham aldıkları tek kreasyon Dior’unki değil. Tory Burch’tan Valentino’ya birçoğu son zamanlarda tasarımlarında köylerden, yerel kıyafetlerden esinleniyor. Örneği çok. Stella McCartney İlkbahar/Yaz kreasyonunda geleneksel Afrika motiflerine yer verdi. Durum Louis Vuitton için de benzer. Onlar da Afrika’nın güneyindeki küçük Lesohto Krallığı halkına özgü, her rengi ve deseni farklı anlamlar taşıyan yün Basotho şallarını 33 kat daha pahalıya, 12 bin liraya kreasyonuna ekledi. Michael Kors ve H&M gibi markalarsa tasarladıkları haki renkli tulumlarla tepki çekti. Altı şalvar gibi olan geniş cepli bu parçalar peşmerge kıyafetlerini andırıyordu. Gelen tepkiler üzerinde H&M özür mesajı yayınlayıp o tulumu kreasyondan çıkarmak zorunda kaldı.

Yerel halklar da desteklensin talebi

Olay bu denli yaygın olunca, konuyla ilgili tartışma da her geçen gün kızışıyor. Birçok kişiye göre ilham almak tamam da bu, artık ‘çalmaya’ giriyor. Bir başka kültürün adını hiç anmadan, onlardan faydalanmanın etik olmadığını savunanların sayısı az değil. Bir kültüre ait gelenek, fahiş fiyatlara tasarımmışçasına satılacaksa onların da ismi anılmalı hatta kazanılan paradan pay verilmeli deniyor. Çünkü aksi modern sömürüye giriyor. Bunun farkında olan bazı markalar Afrika halklarına destek olmaya başladı. İngiliz Stella McCartney ya da İtalyan Fendi gibi bazı markalar özellikle de Afrikalı kabilelerle işbirliği yapıp onların kültürlerinden ilham alan desenler ya da tasarımlar üretiyor. İşgücü olarak onlardan yardım alıyor. Ancak yine de yolun henüz başı. Moda yerele dönerken, o yerel halkları korumak için yapılması gereken daha çok şey var.

Yazının devamı...

Devir küresel göçebelik devri

Kimi siyasetten bunaldı, kimi koşullardan… Sebep ne olursa olsun dünyanın dört bir yanında insanlar doğdukları ülkeyi terk edip, hayattaki şanslarını dünyanın bambaşka köşelerinde arıyorlar. Mesela İngiltere geçen ay yasalarda kolaylık sağladı. Kanada’da sadece Quebec eyaleti bu yıl yurt dışından 30 bin yeni kalifiye elaman alınacağını duyurdu. Avustralya’dan Japonya’ya örnekler hayli fazla. Hal böyle olunca, hayatımız da hayallerimiz de bir anda değişiverdi.

Londra merkezli pazar araştırma şirketi Finaccord her yıl rakamları araştırıyor. Sonuçlar çarpıcı. Buna göre çalışmak için bir başka ülkede bulunanların sayısı geçen yıl 66.2 milyonu buldu. Bu rakam İtalya ve İngiltere gibi ülkelerin nüfusundan bile yüksek. Üstelik her yıl yüzde 5.8’lik hızla artıyor. Bu gidişle 2021’de 87.5 milyonu bulacak.

Araştırma 30 ülkeyi detaylı analiz etmiş ve ilginç bir nokta daha bulmuş. İnsanlar en çok Hindistan, Çin ve Kanada’dan başka ülkelere gidiyormuş. En çok gidilen ülkeler ise Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. ABD onların ardından 3’üncü sırada yer alıyor. Bu rakamların böyle hızlı artmasının en önemli nedeni genç neslin alışkanlıkları. Yeni nesil özgür olmak ya da en azından öyle hissedebilmek için başka ülkelere gidiyor. Kendi ülkelerinde kalanlar bile bir firmaya bağlanıp çalışmak yerine freelance olmayı tercih ediyor. Bu da yine onlara mobil olma, kimseye hesap vermeden canları o anda nerede olmak isterse orada olma imkanı sağlıyor. Öyle ki şu anda ABD nüfusunun yüzde 36’sı yani 57 milyon kişi freelance olarak çalışıyor.

Yeni iş tanımlarının ve olanaklarının da bu rakamlardaki artışa etkisi büyük. Örneğin seyahat bloggerlığı son yılların en havalı mesleklerinden. Sevdikleri şeyi yapıp sponsorlar sayesinde birçoğumuzdan daha çok para kazanıyorlar. Yazılımcı, blogger, gazeteci ya da satış temsilciliği yapanlar grup halinde 1 yıl boyunca 12 şehri gezip kendi belirledikleri saatlerde ofislerde çalışıyor.

Bali sahilinde ofis kurmak mümkün

Yazının devamı...

Plogging sadece bizi değil dünyayı da kurtarabilir!

Sağlıklı yaşam akımı sadece bize değil mahvettiğimiz dünyaya da yararlı hale geldi. Plogging trendi doğanın da imdadına koşuyor.

Yarın sabah ne siyasi kavgalar, ne şiddet ne de yoksulluk olan bir ülkede uyandığınızı hayal edin. Seçimlerden ya da klasik haberci tabiriyle “25 Haziran sabahı uyanacağımız Türkiye’den” bahsetmiyorum. 3 bin kilometre uzaklıktaki, her yıl dünyanın en mutlu halkları sıralamasında birbirleriyle yarışan İskandinav ülkeleri anlattığım. İsveç’in yerel gazetelerinden birinin internet sayfasında an itibariyle ilk haber yazın havanın nasıl olacağı. Ardından ise Abba grubunun tekrar bir araya gelişinin ilk fotoğraflarının derlendiği bir haber yer alıyor. Danimarka haber sitesinde ana sayfada en üst sıradaki haber ise ülkede 1999 yılından bu yana ilk kez yabani elk geyiğinin görülmüş olması... Anlayacağınız kafalar da gündem de bizden bambaşka. En mutlu ülkelerin “Kuzeyliler” arasından çıkması pek de şaşırtmıyor bu yüzden. Son yıllarda hayatı yaşamayı bilen İskandinav ülkelerinden mutlulukla ilgili birçok terim girdi hayatımıza. Danimarkalıların basit anların tadını çıkardıkları “hygge”sine ya da İsveçlilerin ne az ne de çok, tam da kararında, dengeli yaşam diye anlattıkları “lagom” felsefesine bir süredir aşinayız. Haklarında onlarca kitap yazıldı. Şimdi sıra hem çevreye hem de sağlığımıza katkı sağlayacak “plogging”i öğrenmeye geldi.

Koşarken çöpleri de topluyorsunuz

Plogging aslında tempolu koşu demek olan İngilizce ‘jogging’ kelimesinden türetilmiş. Koşma ile yerden çöp toplamayı birleştiren bir akım. İsveççe “plocka” yani yerden almak ve koşu anlamına gelen “jogga” kelimelerinin birleşimi. Ellerde eldiven ve çöp poşeti, koşarken denk gelinen çöpleri de yerden almayı hedefliyor. İster boş bir şişe, ister sigara izmariti, isterseniz de atılmış plastik poşet toplayın. Fark etmez. Yeter ki doğaya bir katkınız olsun. İsveç’te ortaya çıkışı 2016 yılına uzanıyor. Ama son dönemde diğer ülkelerde de hızla yayılıyor. Sosyal medyada ABD, Kanada, Almanya, Fransa hatta Hindistan ve Tayland’da bu trendin takipçilerini görmek mümkün.

Her yıl yere 4.5 trilyon izmarit atılıyor

Bu akımın yaratıcısı İsveçli Erik Ahlström kabul ediliyor. Spor yaparken etrafta gördüğü çer çöpten rahatsız olduğu için bu yola başvurmuş. Ardından da çevreye yararı olması için bunu bir ‘trend’ haline getirmeye karar vermiş. Çünkü aslında rakamlar çok ürkütücü. Mesela pet şişe doğada 400 yılda, teneke içecek kutuları 200 yılda, sakız 5 yılda, tek bir sigara izmariti 2 yılda yok oluyor. Ama bu çöpleri sokakta, parkta, sahilde, kısacası yürüdüğümüz her yerde görmek mümkün. Araştırmalara göre her yıl yere atılan pet şişe sayısı dünya nüfusundan bile fazla. Tam tamına 10 milyar! Atılan sigara izmaritleri için durum daha da vahim. Her yıl çevreye 4.5 trilyon izmarit atılıyor. Yılda 1 milyon kuş bu izmaritleri yuttuğu için ölüyor.

Çevreye faydalı kalori de yaktırıyor

Üstelik plogging sadece çevreye değil size de daha faydalı. Sürekli eğilip kalkmak da sporun bir parçası sayıldığı için daha fazla kalori yaktırıyor. Bir saat jogging yaparak 235 kalori yakan biri plogging yaptığı zaman 288 kalori harcıyor. Yani bir saatte yaklaşık yüzde 23 daha fazla kalori yakmanızı sağlıyor. Eğilmek sırtımızı, kalçamızı, dizlerin arkasını ve baldırı aynı anda esnetiyor. Uzmanların dikkat çektiği ilginç bir nokta daha var. Onlara göre plogging doğamıza çok uygun bir spor olduğu için sağlığımız için de aslında çok iyi. İçgüdüsel olarak atalarımızı canlandırmamızı sağlıyor. Malum hepimiz avcı-toplayıcı ilk insanlardan türedik. Atalarımız çok uzun mesafeler yürüyüp etrafta gördükleri meyve-sebzeleri ya da yenebilecek böcekleri toplardı. Yani yürürken eğilip kalkmak aslında bizi özümüze döndüren yaradılışımıza çok uygun bir hareket.

Yazının devamı...

Yeşil sahalarda moda heyecanı

Perşembe günü başlayan Dünya Kupası heyecanı her geçen gün artıyor. Gözler bu yıl futbolcularda olduğu kadar esen moda rüzgarında da!

Cinsiyetçilerin ağzına laf vermek istemem, ama oldum olası maçlarda ya da turnuvalarda spor kadar kim ne giymiş kısmını izlemekten de zevk alırım. Malum spor ve moda uzun zamandır iç içe. Birbirinden başarılı sporcular moda devlerinin yüzü oluyor, maçlarda onların ürünlerini kullanıp reklam yapıyor. David Beckhamlı H&M, Micheal Jordan, LeBron James ya da Ronaldolu Nike, Ana Ivanovicli Rolex ya da Anna Kournikovalı Omega reklamları hala hafızalarımızda. Dünya Kupası olan yıllarda bu işbirlikleri daha da ileri taşınıyor. Her marka kupa heyecanına ayak uydurup birbirinden özel koleksiyonlarla futbolseverlerin kalbini çalıyor. Aynı bu yıl olduğu gibi!

Nike da tasarım yarışına katıldı

Ve turnuvaların değişmez markası Nike… Ünlü marka sadece milli takımların formasını tasarlamakla kalmadı. O da Dünya Kupası için bu yıl özel bir koleksiyon hazırladı ve perşembe günü akşam saatlerinde satışa sunuldu. İsmi “Nike x Off White”. Tasarımlarda siyah ve beyaz renkler ağırlıklı kullanıldı. Dikkat çeksin diye turuncu ya da mavi gibi canlı renklerle ufak detaylar eklenip, aksesuarlar yapıldı. Koleksiyonun en dikkat çeken parçası kalın beyaz tabanlı turuncu spor ayakkabı oldu ve 760 liradan satışa sunuldu. Koleksiyonun en ucuz ürünü 30 dolar yani 140 liralık çoraplar. En pahalı olanı ise 2 bin 300 liraya satılan siyah kapüşonlu ceket.

Kupa yıllardır Louis Vuitton’la taşınıyor

Dünyaca ünlü Fransız marka Louis Vuitton yıllardır Dünya Kupası heyecanının parçası oluyordu zaten. 2010 yılından bu yana uğruna onca ter ve gözyaşı dökülen 37 santimetrelik kupa Louis Vuitton çantada seyahat ediyor. Marka her yıl monogram baskılı özel çantalar tasarlıyor bu 18 karat altın 6 kiloluk “arzu objesi” için. Bu yıl ortaklığın derecesi daha da arttı. Ünlü marka futbol heyecanına uydu, Dünya Kupası için özel bir çanta serisi çıkarttı.

Özel serinin çantaları futbol topu desenli

Para biriktirmeye başlasak iyi olur. Çünkü Louis Vuitton’un Dünya Kupası serisi raflardaki yerini aldı. İnternet sitesinde erkekler bölümü altında satışa sunulsa da aslında futbolu seven herkesin kullanabileceği tarzda. Kırmızı, mavi ve siyah futbol topu deseni şeklinde tasarlanmış. Cüzdan, orta boy spor çantası ve sırt çantası modelleri olarak 7 farklı ürün var. Cüzdanlar bin (4 bin 650 tl), sırt çantası 3 bin 700 (17 bin 230 tl), spor çanta ise 4 bin 300 dolar (20 bin tl). Gerçek fanatikler için ülkelerinin bayrağının renginden özel çantalar da tasarlanabiliyor. Ama tabii fiyat 20 bin liraya yaklaşıyor. Üstelik üretim için de 8-10 hafta gerekiyor.

Yazının devamı...

Y kuşağının para harcama alışkanlıkları değişti

Siz de 100 liraya bluz alacağıma konser bileti alırım diyenlerden misiniz? Yalnız değilsiniz. Artık parayı kıyafete yatırma devri geride kaldı. Stil değil hayat stili para ediyor!

Y kuşağı olarak çok para harcıyoruz kabul. Ama ne için ya da neye harcadığımız ailelerimizden epey farklı. Elimizdekini ucu ucuna yetiştirsek de önceliklerimiz net. Yemekten, spordan, etkinliklerden ya da tatillerden geri kalmak korkulu rüyamız. Çünkü biz yeni nesil olarak hayatı yaşamayı seviyoruz.

Devir tüketim değil deneyim devri

1980-1999 doğumlulardan oluşan Y jenerasyonu hakkında yapılmadık araştırma kalmadı. İngiliz The Guardian gazetesi yayınlanan son istatistiklerden bir analiz yayınlamış. Buna göre İngiltere’de kıyafet satışları hızlı bir düşüş eğiliminde. Ama buna karşı örneğin brunch’a gidenlerin sayısı da yapılan harcama da artıyor. Benzer durum tatiller ya da festival biletleri için de geçerli. Yani bir nevi tüketim değil deneyim ekonomisine geçiyoruz. 2016’da eğlence ve dinlenme harcamaları yüzde 8 artmış. 18-30 yaş grubunun yüzde 69.3’ü haftada en az bir kez dışarı çıkıyor. Moda endüstrisi ise uzun zamandır yasta. Deltic Group’un araştırmasına katılanların yüzde 83’ü sadece dışarı çıkacakları zaman yeni bir kıyafet aldıklarını söylüyor.

Güzel ve fotoğraflanabilir bir yemek her şeye değer

ABD’li danışmanlık firması Harris Group’un bulguları da dikkat çekici. Buna göre her 4 Y kuşağı üyesinden 3’ü fiziksel bir şeye para harcamaktansa deneyime para vermeyi tercih ediyor. Instagram’da bol bol paylaşılan yemek fotoğraflarından da belli aslında. Güzel bir yemek için çoğumuz düşünmeden kesenin ağzını açıyoruz. Öyle ki bizim neslin harcamalarının yüzde 24’ünü gıda masrafları oluşturuyor. Dediğim gibi bu konuda araştırma çok... Ünlü yatırım şirketi Charles Schwab’ın rakamları da olayı çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Mesela Y kuşağı üyesi biri iyi bir kahve için 4 dolar yani yaklaşık 18 lirayı gözden çıkarabiliyor. Yüzde 79’u açılan yeni ve trend bir restoranda yemek yemek için masraf yapmaktan çekinmiyor. Tabii sadece yemek yemek denmez. Oraya gittiğinde çekilen fotoğraflar ya da yapılan yer bildirimlerinden bahsetmeme gerek yoktur herhalde. Bir önceki nesil olan X kuşağında buna sıcak bakanların oranı yüzde 66’ya kadar geriliyor. İki nesil arasındaki görüş ve tabii oran farkı konser ya da önemli bir spor müsabakası biletine harcanan para için de benzer.

Pahalı kıyafetler artık havalı olmaya yetmiyor

Aslında tercihlerimizin gerekçesi çok basit. Nasrettin Hoca’nın “Ye kürküm ye” devri geride kaldı. Eskiden pahalı kıyafetler insanların maddi durumunu göstermek için bir sembol, güç göstergesiymiş. 20’inci yüzyılda o şaşalı balolara gitmek için birbirinden ünlü tasarımcılara elbiseler, smokinler yaptırılıyor olabilir. Ama binlerce lira verilen markalı ve pahalı kıyafetler artık statü göstermeye yetmiyor. Farklı değerlere, bilgiye, yaşanmışlığa ihtiyaç var. Neticede devir sosyal medya devri. Dümdüz beyaz bir tişört ve kotla gittiğin lavanta tarlasından hasat yaparken çekilen fotoğrafın, aldığın pahalı bir ceketle çekilenden daha fazla beğeni alacağı kesin. Haliyle bu da tüm hayatımızı ve alışkanlıklarımızı değiştiriyor.

Yazının devamı...

Yanlış kişiye aşık olan yandı

Çoğumuz için aşkın anlamı mutlu olmak. Ama her zaman öyle olmuyor. Gidip de yanlış adama aşık olunca işler alt üst oluyor.

Gönül bu işte... Kimi kapılacağı belli olmuyor. Bazen öyle bir an geliyor ki sizin için iyi olmadığını, size iyi gelmeyeceğini bile bile birine aşık olmuş buluyorsunuz kendinizi. Tabii bu durum hayatınızı da kendinize olan güveni de fazlasıyla etkiliyor. Peki, yanlış bir aşkın üzerimizdeki etkisi ne ve belki de daha da önemlisi doğruyla yanlışı nasıl anlayacağız? İşte uzmanından tavsiyeler.

Doğruluğu kendi içinizde arayın

Uzmanlara göre birinin sizin için doğru insan olmadığını anlamanın en basit yöntemi kendinize bakmanız. Eğer doğruysa onun yanında kendinizi “daha iyi bir insan” olarak görüyor olmanız lazım. İyinin tanımı herkese göre değişir tabii... Ama daha güçlü, daha mutlu, kendine yeten biri olduğunuzda karşınızdakinin size iyi geldiğini anlayabilirsiniz. Dönüp kendinizi sorgulamanız gereken bir nokta daha var: Hisleriniz. Sağlıklı bir ilişkide uçlarda hisler yaşamıyor olmanız gerek. Sık sık gergin, güvensiz, kavgacı, kıskanç ya da üzgün hissediyorsanız, bir durup düşünmeniz gerek demektir.

Size destek olanlardan uzaklaşmayın

Kötü bir ilişkinin bir diğer göstergesi ise sizi arkadaşlarınızdan uzaklaştırması... Yıllarca zor günlerinizde yanınızda olan, size destek veren dostlarınızdan ayrılmak zorunda olmamalısınız. İlk aşık olduğunuzda, gözünüzün aştan kör olduğu dönemlerde sevgilinizle zaman geçirmek istemeniz, kendinizi diğer insanlardan soyutlamanız çok normal. Ancak üzerinden biraz zaman geçtikten sonra diğer ilişkilerinize yatırım yapmayı kesip onları “beslememeye” başlarsanız tehlike çanları çalıyor demektir. Aslında bunu düzeltmeniz çok kolay. Önceliklerinizi yeniden gözden geçirebilirsiniz. Ancak sevgiliniz kontrolcü biriyse ve manipülatif bir şekilde sizi diğerlerinden izole ediyorsa dikkatli olmalısınız. Sizi sevdiklerinizden ayıran biri sizin için doğru olamaz.

Duygusal ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyor mu?

Her insanın ihtiyaçları olabilir. Kimi gün normalden daha fazla sevgiye kimi günse ilgiye muhtaç olabiliriz. Ama bu sürekli bir hale gelirse sorun var demektir. Bu partnerimizin duygusal ihtiyaçlarımızı karşılayamadığı anlamı taşıyor olabilir. Üstelik bu hisleriniz yüzünden sizi yargılayan ya da aşağılayan biriyse ondan koşarak uzaklaşmalısınız. Aksine bunları oturup konuşabiliyor olmalısınız. Sizi anlayan birini hak ediyorsunuz. Yanlış bir kişinin her konuda zeytinyağı gibi üste çıkıp, kendini haklı gösterecek şekilde sizi manipüle edebileceğini de göz ardı etmeyin. Hislerinizi yok sayan birinin, en haklı olduğunuz anlarda bile üste çıkıp, size özür diletmesine izin vermeyin.

Kendinizi azla yetinir hale sokmayın

Peki, buna kader deyip, yanlış biriyle birlikte olmaya devam edersek ne olacak? Bu tabii kişisel bir tercih... Ancak unutmamakta fayda var. Yanlış bir ilişki sizin kendinizi kötü hissetmenize sebep olacaktır. Bunun insanın kendisiyle ilgili hislerinde, yani kendine güveninde olumsuz etkisinin olacağı kesin. Bu duygular uzun vadede “Ben sevilmeyi hak etmiyorum” düşüncesini tetikleyebileceği için tehlikeli. Sürekli hatalarınızı görmeye başlayıp kendinize yüklenebilirsiniz. Bu nedenle de hak ettiğinizden çok daha azına tamah etme eğilimine girebilirsiniz. Sevgi ve bağ kurmaya o kadar ihtiyaç duyar bir hale gelirsiniz ki size azıcık bile olsa ilgi gösteren birine kapılabilirsiniz.

Yazının devamı...

İlişkide “R-bomba” hali!

Whatsapp’ın meşhur mavi tikleri hayatımıza girdi mertlik bozuldu. Bugünlerde, okunan bir Whatsapp mesajına anında cevap gelmeyince strese giriyoruz.

Whatsapp’ın o meşhur mavi tikleri hayatımıza girdi mertlik bozuldu. 2000’li yıllarda sevgilimize SMS atıp saatlerce cevap beklemek ne kadar olağansa, bugünlerde okunan bir Whatsapp mesajına anında cevap gelmediğinde hissedilen stres de o kadar normal. Haliyle tüm bu hisler için yeni kelimelere ihtiyaç duyuyoruz. Son zamanlarda en gündemde olansa okunan mesajlara cevap verilmediğinde yaşanan “R-bomb” yani “R-bombalanma” hali.

Birkaç buluşma sonrası ortadan kaybolup her mecradan engelleyen “hayaletler”, aylar sonra durup dururken tekrar ortaya çıkıp mesaj atmaya başlayan “zombiler”… Ya da normalde bekar olmaktan zevk alanların dahi ciddi ilişki arayışına girdiği sonbahardan kışa geçişteki o sürece verilen cuffing yani “kelepçelenme veya bağlanma” sezonu ismi. Son yıllarda birbirinden ünlü sözlükler sürekli yılın kelimesi olarak yeni dönem ilişkilerimizi belirleyen bu acayip kelimeleri seçiyor. Biz değiştikçe, alışkanlıklarımız farklılaştıkça dilimiz de bizimle beraber evrim geçiriyor. Daha önce hiç ihtiyaç duymadığımız yeni kelimeler giderek yaygınlaşıyor. Son dönemde en popüleri ise hepimizin kesin başına gelmiş olan “R-bomb”.

Kelimenin ortaya çıkışı aslında eski

Terim aslında Blackberry telefonları kullandığımız zamanlarda, okunan mesajların yanında çıkan R harfinden türetilmiş. Whatsapp iyiden iyiye yaygınlaşıp da mavi tikler hayatımızın tam ortasına girince de iyice kullanılmaya başlanmış. Artık “R-bombed” yani R-bombalanmak diye bir fiil bile var. İlişki tavsiyesi alınan dostlar yüzlerinde hınzır gülümseme ile “Üzülme ama seni R-bombalamış” diyor. Sadece Whatsapp da değil. Mesela Instagram’dan mesajlaştığınız birinden 3 gündür yanıt beklerken o kişi sürekli yeni fotoğraflar ya da hikayeler paylaşıp size cevap vermiyorsa üzgünüm ama R-bombalanmış oluyorsunuz. En son online görülme saatimiz ya da mesajları okuyup okumadığımız yaşadığımız dijital çağda şeffaflık yaratıyor olabilir. Ancak birçok sorunu da beraberinde getirdiği kesin.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.