Şampiy10
Magazin
Gündem

Dünyayı kasıp kavuran adamın bir günü

Günde 12 kutu diyet kola içiyor, sık sık hamburger ve pizza yiyor. İşte ABD Başkanı Donald Trump’ın tartışmalı günlük rutinleri.

D ünya ABD Başkanı Donald Trump’ın fitilini ateşlediği Kudüs kriziyle boğuşuyor. 3 din için de kutsal sayılan Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesinin ardından tüm dünya ayakta. Pardon, ABD dışındaki tüm dünya… O, kuyuya bir taş attı. Herkes onu çıkarmakla meşgul. Ama kendi ülkesinde gündem bambaşka. New York Times gazetesi geçen hafta aralarında Kongre üyeleri, Trump’ın arkadaş ve danışmanlarının olduğu Başkan’ın yakınındaki 60 kişiyle röportajlardan oluşan bir analiz haber yayınladı. Trump’ın günlük rutinini ortaya serdi. Öyle ilginç noktalar vardı ki, ABD’de adeta yer yerinden oynadı.

Haberlerde kendini görmek istiyor

Habere göre ABD Başkanı güne 05:30’da başlıyor. Elinde telefon, pijamalarıyla sabah haberlerini izlemesi en önemli alışkanlığı. Trump’a yakın kaynaklara göre sabahları ilk işi sık sık yalan haber yapmakla eleştirdiği ve kavga ettiği CNN’i ardından da Fox TV’yi açmak. Tüm yayınları kaydeden ve sonradan izlemeye imkan veren TiVo sistemini kullanıyor. Kaçırdığı haber bültenlerinin mutlaka tekrarını izliyor. Bir de takıntısı var. O televizyonun kumandasına teknik ekip ve kendisi dışında birinin dokunması kesinkes yasak. Trump ayrıca her gün 10’dan fazla gazeteyi elinde keçeli kalemle altını çize çize okuyor. En büyük derdi haberlerde kendini görmek. Eğer gündemi kendisi belirlemiyorsa büyük rahatsızlık hissediyor. En az 4 saatini ekran başında geçiriyor. Ancak Trump haberin sadece bu kısmını yalanladı.

Günde 12 kutu diyet kola içiyor

Yazının devamı...

‘Sıradan’a binlerce lira veriyoruz

700 liraya Tiffany’den tarak, 725 liraya Prada’dan ataş... Eskiden pahalı gözüken ama ucuz şeyler alınırdı. Şimdiyse moda sıradan hesapsızca para bayılmak.

Moda dünyası son zamanlarda iyiden iyiye çıldırdı. Eskiden defilelerde gördüğümüz deli dolu tasarımları bir süredir mumla arar olduk. Birbirinden ünlü markalar artık günlük kullandığımız sıradan ürünleri süsleyip püsleyip karşımıza çıkarıyor. Tek fark üzerlerindeki o yüksek fiyat etiketi. Üstelik hepsinin alıcısı da var.

Araba paspasından 9 bine etek

Geçen haftalarda çok konuşuldu. İspanyol Balenciaga yine yaptı yapacağını. Kış koleksiyonuna koyduğu etekle tüm dikkatleri üzerine çekti. Siyah lastik etek, bir kıyafetten çok araba paspasını andırıyordu. Öte yandan fiyatı da dudak uçuklattı. Sıradan bir araba paspası 30-40 lirayken bu etek 9 bin 520 lira. Balenciaga geçen sezon da IKEA’ya gittiğinizde aldığımız mavi plastik çantaların tıpa tıp aynısını satışa çıkardı. Hem de tam 8 bin 400 liraya!

Çöp torbası çanta stokta kalmadı

Henüz bu şokları atlatmadan bu kez İspanyol BIIS tuhaf bir tasarımla çıktı karşımıza. Çöp poşetini andıran siyah deri çanta tasarımını bin 670 liradan satmaya başladı. Üstelik işin ilginci çantayı gerçekten de çöp poşetlerinin arasına koyup fotoğrafını çekip bunu da reklam olarak kullanacak özgüvenlerinin de olmasıydı. Çantaları kim alır bilinmez. Ama ben bu yazıyı yazdığım sıralarda çantanın küçük boyu internet sitesinde tükenmişti. Moschino da bu trende ayak uyduranlardan. McDonald’s patates kızartması kartonuna benzer çanta yapmışlardı geçen sene. Bu yılki defilede ise en çok konuşulan şeffaf kuru temizleme poşetinden yapılan elbise oldu. Hemen herkesin gardırobunda olan bu poşeti tasarım diye sunup uzununa 3 bin 500 lira, mini boyuna da 2 bin 500 lira etiket koydular.

Sosisli sandviç ve şampanya ikilisi gibi

Anlayacağınız bir süredir moda değişti. Peki, neden? Uzmanlara göre bu, yepyeni bir trend. Ucuzu ve pahalıyı bir arada kullanma modası... Bloomberg’de geçen aylarda yayımlanan bir makalede şampanya ve köpüklü şarap tüketiminin gençler arasında hızla artmasının yarattığı sonuçlara değiniliyordu. O araştırmaya göre artık şampanya lüks tüketim olmaktan çıkmıştı. “Havyarın yanında içilir” algısı yıkılmış, ABD’de ardı ardına açılan restoranlarda patates kızartmasının hatta sosisli sandviçin bile yanında servis edilir hale gelmişti. Kıyafetlerdeki bu ‘deneyim’ de aslında buna benziyor. Çok ucuz parçalar pahalı markaların elinde süslenip püslenip bambaşka kimliklere bürünüyor. Bu aslında tasarımcıların bir nevi bizimle ‘kafa bulması’. Andy Warhol’un 1962’de yaptığı Campbell’in Çorba Konserveleri ile tüketim toplumuna getirdiği eleştirinin yıllar sonra bu kez modaya yansıması... Kargo şirketi DHL’in logosunun basıldığı Vetements’a ait düz sarı bir tişörtün 960 liraya satışa çıkarılması başka türlü açıklanamaz. Önemli olan bunun alıcısının olup olmadığı.

Yazının devamı...

Ünlüler arasında yeni moda vekalet gebelikler

Ünlü futbolcu Cristiano Ronaldo geçen hafta 4’üncü kez baba oldu. Ancak işin ilginci, bu annesi bilinen ilk çocuğuydu. Ünlüler dünyasında bir süredir taşıyıcı annelik furyası esiyor.

Son dönemde taşıyıcı anneden çocuk sahibi olmak adeta bir moda gibi yayılıyor. Anne karnındaki embriyonun DNA’larına müdahale etmek çok şükür henüz deney aşamasında. Bu süreci hızlandıramayanlar kendilerine başka başka çareler arıyor. Tıbbi durumlar ya da eşcinsel çiftlerin çocuk sahibi olma arzusu bir yana... Ancak bir süredir taşıyıcı anneliğin keyfi kullanımı da hayli arttı. Pazardan meyve sebze siparişi verir gibi katalogdan anne beğenilip seçmece bebek yapılıyor.

Pazar büyüyor, internet reklam dolu

Bu, resmen bir sektöre dönmüş durumda. Yoksul kadınların bedenleri üzerinden para kazanılıyor. İnsan ticaretinin modern versiyonu... Kadınların vücutları kiralanıyor. İş ilanı gibi ilan dolu internet. Üstelik bunlara ulaşmak da çok kolay. Arz da talep de çok. Türkiye’de çocuğu doğuran kişi anne sayıldığı için, taşıyıcı annelik yasal kabul edilmiyor. Ancak arama motorlarına ilan vermiş, KKTC ya da Gürcistan gibi bu işin yasal olduğu ülkelerle çalışan çok sayıda ajans var. Birçok ülkede bu konuda yasal düzenlemede eksiklikler bulunuyor. Bu da işi bir nevi ‘turizme’ dönüştürüyor. Ülkeler birbirlerine karşı resmen fiyat kırıyor. Örneğin İngiltere’de bu işlem 35 bin lira tutarken Ukrayna’daki bir klinikte rakam 6 bin, Hindistan’da 7 bin, Çekya’da 10 bin, Yunanistan’da 12 bin.

Sevgilisi olmayan erkekler son çare olarak görüyor

Eskiden sağlık nedeniyle mecburi olarak tercih edilirken artık farklı gerekçeler de giriyor işin içine. Ronaldo gibi milyonlarca dolarlık serveti olan ama sevgilisi olmayan erkekler çocuk sahibi olmak için bunu bir yol olarak seçiyor mesela. Ronaldo’nun 2010 yılında taşıyıcı anneden Cristiano Ronaldo Jr. isminde bir oğlu oldu. Yine adı açıklanmayan bir taşıyıcı anneden Haziranda ayında bu kez ikizleri oldu. Ronaldo’nun geçen hafta ise sevgilisi doğum yaptı. Böylece ünlü futbolcu 6 ayda 3 çocuk sahibi olmuş oldu. Türkiye’de de taşıyıcı annelik meselesini son günlerde çok duyduk. Modacı Hakan Akkaya da imaj danışmanı Kemal Doğulu da bekarlıktan bıktıklarını söyleyip, taşıyıcı anne ile çocuk sahibi olmak istediklerini açıkladı.

Kimi vücut, kimi zaman derdinde

Kadınların taşıyıcı anneliği ‘tercih’ etmelerinde ise farklı gerekçeler var. Kimi vücutlarının formu bozulmasın, hamilelik sırasında yaşanan mide bulantısı gibi sorunları yaşamayayım derdinde. Ünlü oyuncu Nicole Kidman’ın ikinci çocuğu için bu nedenle taşıyıcı anne yoluna başvurduğu söyleniyor. ‘Charlie’nin Melekleri’ filmiyle adını duyuran Lucy Liu’nun nedeni ise bambaşka. 46 yaşında anne olan ünlü yıldız bir röportajında “Çok çalışıyordum ve ne zaman çocuk doğurmaya fırsatım olacağını da bilmiyordum. Bu yüzden taşıyıcı anneliğin benim için en iyi yöntem olduğuna karar verdim” demişti. Reality şov yıldızı Kim Kardashian da bu furyaya katılanlardan. Doktoru 3. kez hamile kalmasına izin vermeyince o da taşıyıcı annelik yöntemine başvurdu. Hatta önce kardeşi Khloe’nin taşıyıcı anne olmasını istedi ancak kardeşi bunu kabul etmedi. Daha sonra para karşılığında biri ile anlaşıldı. Çıkan haberlere göre, gözlerden ırak özel bir villa kiralandı bu anne için. Şoförleri, hizmetçileri, güvenliği ne ararsanız var. Kim Kardashian ve Kanye West taşıyıcı annenin konforu için 2 milyon doları gözden çıkardı. Ünlü çiftin kızının Ocak ayında dünyaya gelmesi bekleniyor.

Doğurganlık hızla azalıyor

Ancak taşıyıcı anneliğin asıl artan nedeni değişen hayat tarzımız. 40 yıl önce kadınlar ortalama 25 yaşında çocuk sahibi oluyordu. Ama yeni nesilde durum farklı. Sadece kariyer hırsı değil, evlenseler bile evliliğin tadını çıkarmak istiyor insanlar. Son araştırmalara göre kadınların ilk çocuğunu doğurma yaşı dünya genelinde 30.7’ye yükselmiş durumda. (Türkiye 22.3 yaş ile ortalamayı hayli düşürse de kurtarmıyor). Haliyle çocuk sahibi olmak ötelendikçe, başarı şansı da azalıyor. Sırf bu da değil. Yediğimiz içtiğimiz şeyler de doğurganlığımıza zarar veriyor. Hal böyle olunca da çare bilimde aranıyor. Öyle ki şu an 505.2 milyon dolar olan laboratuvar ortamında döllenme pazarının 2022’de yüzde 10.9’luk artışla 847.8 milyon dolara ulaşması bekleniyor.

Yazının devamı...

İlişkinin katili hayalet sevgili

Ghosting yani hayalet gibi bir anda ortadan kaybolmak... Yeni nesil ilişkilerin katili artık o.

Bir arkadaşınız aracılığıyla, internetten ya da akıllı telefonlardaki uygulamalardan biriyle tanıştınız. Bir süre devam eden mesajlaşmalar, hafif flörtleşmeler sonunda buluşmaya karar verdiniz. İlk buluşma güzel geçti, güzel bir akşam yemeği, belki devamında biraz dans... Tam da aradığımı buldum diye yüzünüze şapşal bir gülümsemeyle eve dönmüşken her şey bir anda tersine döndü. Adam buhar olup uçtu. Ne mesajları okuyor, ne de aramalara cevap veriyor. Bu aralar kime sorsam tam da bundan, yani “ghosting”den mustarip. Ortadan kaybolmak da süslenip yeni bir olgu haline sokuldu. Köklü sözlük firmalarından Merriam-Webster resmen sözlüğüne bile aldı. Tanımı “Bir ilişkiyi aniden özellikle de elektronik ortamda tüm kontağı keserek bitirmek”. Peki, siz her şey yolunda zannederken bir anda ne oldu böyle?

Birçok insan “Beni neden aramadı? Öldü mü, kaldı mı, uzaylılar tarafından kaçırıldı mı?” diye sorgularken buluyor kendini. Ne olduğunu anlayamayan kişi olanlara anlam verebilmek için durmadan senaryolar yazmak zorunda kalıyor. Araştırmalara göre ‘ghosting’ uzun süreli bir ilişki sonrası ayrılık kadar acı verici olabiliyor. Çünkü ‘ghosting’de ayrılıkların aksine ne hoşçakal, ne uyarı, ne de kapanış var. Aniden gelen bu hamle de haliyle sadece insanın kendine olan güveni zedelenmiyor, beyinde fiziksel acıyla benzer merkezleri de harekete geçiyor.

Yazının devamı...

Artık hayat tarzımız da vegan

Lüks makyaj markası Hourglass’in ürünlerini vegan üreteceğini açıkladı ve konu daha çok dikkat çekti. Meğer veganlık çoktan bir yemek kültürü olmaktan çıkıp yaşam tarzına dönmüş.

Bir süredir aldığım pudra fırçalarının bile üzerinde “Vegan” etiketi görmenin şaşkınlığını yaşıyorum. Evet, son dönemde vegan beslenmeyi seçenlerin sayısı iyiden iyiye arttı. Ama artık kullandığımız ürünlerde de veganlık yaygınlaşıyor. Türkiye’de maalesef satışı olmayan lüks makyaj markası Hourglass’in artık tüm ürünlerini vegan üreteceğini açıklamasıyla konu iyiden iyiye dikkat çekti.

1940’lı yıllardan bu yana hayatımızda

Veganların sayısı ABD’de 1 milyon, İngiltere’de 500 bini geçti. İnanılmaz bir yükseliş trendi var. 10 yılda yüzde 350 arttı vegan olanların sayısı. O kadar yaygınlaştı ki McDonald’s bile menüsüne vegan hamburger ekledi. Hitwise’a göre bu yıl internette veganlıkla ilgili aramalar geçen yıla göre yüzde 60 daha fazlaydı. Aslında yeni bir terim değil. 1943’te İngiltere’de ineklerin yüzde 40’ında tüberküloz olduğu açıklanınca yaygınlaşmış. İngiliz Donald Watson isimli bir işçi et ve yumurta tüketmeyenler için vegan terimini bulmuş. Ardından da tüm dünyaya yayılmış. Artık sadece et ve yumurta değil, bal ya da süt gibi hayvanların ürettiği hiçbir ürünün tüketilmemesini kapsıyor. Kullanılan ürünlere de dikkat etmek gerek. Sadece deri ya da tüy değil, hayvanlardan üretilen hiçbir madde kullanılmamalı.

Ananas ağacının yapraklarından ayakkabı

Vegan tarzda hayat sürdürmek kolay değil. Örneğin İngiltere’de yeni basılan 5 ve 10 poundluk banknotlarda bile hayvan içyağı var. Bu yüzden bazı veganlar tarafından boykot edilip kullanılmıyor. Neyse ki birçok marka artık bu konuda daha duyarlı. Arka arkaya adımlar atılıyor. Özellikle de dertten mustarip olanlar olaya el atıp diğerlerini kurtarıyor. İçinde kuş tüyü olmayan yastık bulmakta zorlananlar geri dönüştürülebilir malzemelerle yastık üretmeye başladı. Hayvan derisi yerine ananas ağacının yapraklarından ayakkabı ve çanta yapılıyor. Son dönemde vegan makyaj fırçası seçeneklerinin sayısı da arttı. Hayvanların kıllarının kesilerek fırça yapıldığını zannedenler yanılıyor. Kılları için hayvanları boğan, elektrik veren hatta canlı canlı deri yüzenler bile var.

Bu ay bir günlüğüne veganlığı deneyebilirsiniz

Sağlığa etkileri konusunda daha çok araştırmaya ihtiyaç olduğu kesin. Uzmanlar dikkatli olmak gerektiği görüşünde. Yoğurt, süt gibi ana protein kaynaklarını tüketmemek B12 eksikliğine neden oluyor. Yerine mutlaka alternatiflerinin konulması lazım. Ayrıca veganlarda saç dökülmesinin hızlandığına dair de bulgular var. Fakat veganlığı seçenler kilo verdiklerini, kendilerini çok daha zinde hissettiklerini, daha iyi uyuduklarını söylüyor. Denemek isteyen ama cesaret edemeyenlere birkaç öneri… Hazır ‘Farkındalık Ayı’yken bir günlüğüne vegan olmayı deneyebilirsiniz. Evde ufak ufak kendinizi alıştırmak için başta kullandığınız sütü soya ya da badem sütüyle değiştirmek de bir seçenek.

Yazının devamı...

Kim ne derse desin vücudumu seviyorum!

Her 9 kişiden biri vücudunu sevmiyor. Anlayacağınız durum fazlasıyla vahim. Peki çare ne?

Öyle günlerden geçiyoruz ki neredeyse kimse vücudundan memnun değil. Podyumdaki mankenleri görmek yetmiyormuş gibi Instagram bunu bir adım daha ileriye taşıyıp o ‘mükemmel’ vücutları her an gözümüze gözümüze sokar oldu. Henüz geçen hafta, sadece 78 kilo olan bir hemcinsimizin dayatılan güzellik kalıplarına uymadığı için adeta estetik operasyonmuş gibi mide küçültme ameliyatı olduğu ve hayatını kaybettiği haberini aldık. Üstelik o tek de değil. 25 yaş altı gençler için kampanyalar düzenleyen ve projeler üreten “dosomething.org” adlı internet sitesinin araştırmasına göre yeni neslin yüzde 91’i vücutlarından mutsuz. ABD’de yapılan araştırmaların sonuçları daha da vahim. Ulusal Anoreksiya Nervoza ve İlişkili Bozukluklar Derneği’ne (ANAD) göre sadece ABD’de daha da zayıf olmalıyım kaygısıyla yeme bozukluğunda mustarip olan 30 milyon kişi var. İnanması güç ama bu, her 62 dakikada en az 1 ölüme neden oluyor.

‘Güzellik’ 15 dakikada değişti

Anlayacağınız durum pek iç açıcı değil. Üstelik güzellik dediğimiz şey aslında tamamen bir algı. Bu yüzden de daha da tehlikeli bir durum var ortada. Geçen aylarda İsviçre’de yapılan bir araştırmayla da kanıtlandı. Orta Amerika ülkesi Nikaragua’da hiç televizyon izlememiş, cep telefonu ya da bilgisayarı olmayan yerel halkla çalıştı araştırmacılar. İdeal kadını çizmeleri istendi. Daha sonra deneklerin bir kısmına 15 dakika boyunca aşırı zayıf mankenlerin fotoğrafları gösterildi ve aynı resmi tekrar yapmaları istendi. Sonuç çarpıcıydı. İdeal kadın çizimleri çok daha incelmişti. Büyük beden mankenlerin fotoğrafları gösterilen diğer denek grubunun çizimleri ise tam tersi yönde değişmişti. Bu da araştırmacılara göre beynin nasıl çalıştığının ve bize dayatılanların algılarımızı ne kadar değiştirdiğinin kanıtıydı.

Şimdi de photoshop yasaklandı

Birçok ülke sıfır beden mankenlerin podyuma çıkmasını yasakladı.Bu konuda en katı ülkelerden Fransa’dan geçen ay önemli bir hamle daha geldi. Sağlık Bakanlığı dergilerde ve gazetelerde photoshop ile oynanmış fotoğraflara bunu belirten bir ibare eklenmesi zorunlu kıldı. Dünyaca ünlü fotoğraf ajansı Getty Images bundan sonra inceltme ya da vücutların belli noktalarına rötuş uygulanmış fotoğrafları kabul etmeyeceğini açıkladı.

Herkesi kusursuz sanıyoruz

Atılan adımlar geç kalmış olsa da önemli. Çünkü bu tür fotoğraflar maalesef beklentilerimizi de şekillendiriyor. Barbie bebeklere benzemeyince, ince belli, okka burunlu ya da uzun bacaklı olmayınca dünyanın sonu gelmiş zannediyoruz. Sanki herkes kırışıklığı olmayan, pürüzsüz cilde, ışıl ışıl saçlara sahip sanıp üzülüyoruz. Üstelik bu sadece kadınların değil erkeklerin de olumsuz etkiliyor. Birlikte olacakları kadının da dergilerde gördükleri o ‘mükemmel’ kişi olmasını istiyorlar.

Yeni nesil için çare elimizde

Özellikle anne ve babalara büyük iş düşüyor. Çocuklarınız için öncelikle siz kendi vücudunuzla barışık olmak zorundasınız. Çok yemek yiyince pişman olmak ya da kilolu insanların arkasından konuşmak çocukları kötü etkiliyor. Kırışıklıklarınızı da göbeğinizi de sevmek en azından çocuğunuzun yanında seviyormuş gibi yapmanız gerek. Onlarla ‘güzellik’ üzerine konuşmak da önemli. En yakın arkadaşlarını neden sevdikleri üzerine sohbet edip, sevmek ve sevilme ile güzelliğin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu anlatabilirsiniz. Zekanın ve yeteneklerin önemine dikkat çekebilirsiniz. Ayrıca ne olursa olsun küçük yaştaki çocukların medyaya çok fazla maruz kalmaması gerekiyor. Kendilerine güvenlerini artırmak için grup aktivitelerine ve spora yönlendirilmelerinde de fayda var.

Yazının devamı...

Evlilik de artık zenginler için

Mutlu evliliğin sırrı hep sorulur. Yanıtlar arasında sevgi-saygı var ama yeni çıkan bir kitap sırrın para olduğunu söylüyor.

Evlilikler son yıllarda büyük zorluklardan geçiyor. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de boşananların sayısı giderek artıyor. Öyle ki Türk İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 2016’da 594 bin 493 kişi evlendi, 126 bin 164 kişi ise boşandı. Yani neredeyse her 4-5 evliliğe karşı bir boşanma işlemi oldu. Üstelik son araştırmalara göre 10 yılda açılan boşanma davalarının oranı yüzde 82, boşanmaların oranı ise yüzde 35 arttı.

Beklentiler değişti, boşanmalar arttı

Peki, ne oldu da bu hale geldik? ABD’nin ünlü Northwestern Üniversitesi’nden psikolog Prof. Dr. Eli Finkel yıllarını bu sorunun cevabını bulmaya adamış. Yeni kitabında da detaylandırmış. Bulguları hayli çarpıcı. Buna göre boşanmalardaki en önemli etken beklentilerimizin yıllar içinde fazlasıyla değişmiş olması. Eskiden partner seçimizde bu kadar seçici davranmıyorduk. Güçlü olsun, zeki olsun yeter diyorduk. Ancak son zamanlarda bu talepler ciddi oranda arttı.

Önce hayatta kalma dürtüsü vardı

Finkel’in araştırması tarihsel süreci inceliyor. Buna göre aslında hayatın her alanı gibi evlilikler de Maslow’un ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisine göre ilerliyor. Yani ilk başlarda insanoğlunun evlilikten tek beklentisi fizyolojik ihtiyaçlarının ve güvenlik ihtiyacının karşılanmasıydı. Korunmak, kollanmak, başının üstünde bir çatısının ve yiyecek yemeğinin olması ona yetiyordu. Özellikle de ilk çağlarda kadınlar bunları sağlayacaklar güçlü, kuvvetli erkekleri tercih ediyordu. Ancak zamanla işler değişti.

Sonsuz aşk beklentisi etkili

İş hayatına giren kadınlar da yavaş yavaş kendi kendilerine yeter hale geldiler. Bu ihtiyaçları artık kendileri de karşılayabiliyordu. Böylece piramidin 3. basamağına geçildi. 1950’li yıllara denk gelen bu süreçte evliliklerin rengi de değişti. Artık insanlar ait olma ve sevgi ihtiyacını karşılamak istiyordu. Filmlere konu olan masal gibi aşklar aranmaya başlandı. Artık aşkın dozu biraz bile azaldı mı felaket senaryoları konuşuluyordu. İşte insanoğlunun ‘patladığı’ nokta da burası oldu. Tek beklenti sonsuz aşk olunca birkaç yıl içindeki ilk tökezlemelerde boşanmalar tırmandı. Neyse ki, bir yerlerde hata yaptığımızı anlamamız çok uzun sürmedi.

Kendimizi keşfetmek istiyoruz

Önce evliliklerde karşılıklı saygının önemini anladı insanoğlu. Bunu başarabilenler ise bir sonraki aşamaya geçti. Bu kez devreye kendini gerçekleştirme arzumuz girdi. Yani evliliklerde bizi daha yukarıya taşıyacak, her alanda tatmin eden eşler aramaya başladık. Finkel’e göre günümüzde artık sadece beğenilmek ya da takdir edilmek bize yetmiyor. Her şekilde bizi destekleyecek, kim olduğumuzu keşfetmemizi sağlayacak kişilerle birlikte olmak istiyoruz. İşte yazara göre para da tam olarak burada devreye giriyor.

Hayatımızdaki tüm ihtiyaçları partnerimizin karşılamasına gerek yok.

Bu işler para olmadan olmaz mı?

Maalesef bu talepleri karşılamak ucuz değil. Birlikte zaman geçirmek, tatile gitmek, yeni keşifler yapmak gerekiyor. Tüm bu süreçte çok fazla stres altında olup da birbirinizi boşlarsanız yandınız. Tüm bunları başarabilmek için haliyle belirli bir sosyoekonomik seviyede olmanız ve özellikle de kendi iş hayatınızda biraz da olsa söz sahibi olmanız gerek. Peki, aksi durumlarda yapacak bir şey yok mu? Elbet çaresi var. Finkel’e göre tüm beklentilerimizi tek bir kişiye yüklemek en büyük hata. Arkadaşlarımız ve ailemizin de öneminin farkına varmak lazım. Tüm beklentilerimizi partnerimizin karşılamasına gerek yok. Hayatımızdaki diğer insanlara da alanlar açıp, stratejik davranırsak farklı ihtiyaçlarımızı farklı farklı insanlarla karşılayıp mutlu ve huzurlu bir hayat sürdürebiliriz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.