Şampiy10
Magazin
Gündem

Dubai prensesinin dramatik haykırışı

Dubai turizm ve modernliği ile gündemde. Ama madalyonun diğer yüzü var. Babasından kaçmaya çalışan ama yakalanan Dubai Şeyhi’nin kızı Prenses Sheikah Latifa buhar oldu uçtu. Kamuoyu onu arıyor...

Çoğumuzun çocukluk hayalidir prenses olmak. Prensini bulup gökten düşen 3 elma ile sonsuza kadar mutlu mesut yaşamak... Ama gerçekler maalesef bu hayallere pek uymuyor. Son haftalarda acı içindeki bir prensesin hikayesi konuşuluyor her yerde. Filmleri aratmayan bir senaryo ile babası Dubai Şeyhi’nden kaçmaya çalışırken yakalanan Prenses Sheikah Latifa’dan günlerdir haber alınamıyor.

Dubai’nin cüretkâr ve sporcu prensesiydi

Aslında ülkesinde çok bilinen bir isimdi Prenses Sheikah Latifa. Babası Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Dubai Emirliği’nin Şeyhi ve Başbakanı Muhammed bin Raşit El Maktum. Şeyhin 8 eşinden olan 33 çocuğu arasında en tanınanlardan. Malum Dubai’nin en büyük gelir kaynağı turizm. Bu yüzden de Şeyh ve ailesi de ‘modern’ bir imaj çiziyor olabildiğince. Prenses Sheikah Latifa da işte ailenin bu yüzüydü. Kraliyet ailesinin gözü pek üyesi olarak anılıyordu. 32 yaşındaki prenses profesyonel olarak serbest atlayış paraşütçülüğü yapıyordu. Instagram hesabı da bu fotoğraflarla doluydu. Ayrıca birçok extrem spor dalına olan ilgisi ile biliniyordu. Engelli at yarışında da birçok derecesi var. Henüz 18 yaşındayken Abu Dabi’deki şampiyonada altın madalya kazandı. 2008’de Pekin’deki olimpiyatlara bile katıldı. O dönemde yaptığı açıklamalarda hiçbir hedefi olmadığını söylemiş, gitmesinin tek nedenini “değişiklik isteme” diye anlatmıştı.

Hindistan ordusu etraflarını sardı

Prensese göre babasının tek derdi kendi itibarı. Bu yüzden de dışarıda iyi bir kişi profili çizse de ailesine çok kötü davranıyordu. Prenses Latifa bu baskıdan kaçmak için çok özel bir plan yaptı. Yıl 2009’du. Hakkındaki yolsuzluk iddiaları yüzünden kaçan ve anılarını da “Dubai’den Kaçış” isimli kitapta toplayan Herve Jaubert ile iletişime geçti. Ondan yardım istedi. Eski bir Fransız ajanı olduğu iddia edilen Jaubert önce ona inanmadı ama zamanla ilişkileri arkadaşlığa dönüştü. Ancak Prenses Latifa’nın kaçmaya cesaret etmesi tam 9 yıl sürdü. Çok gizli bir plan yaptılar. Önce bir arkadaşı ile komşu Umman’a geçti. Oradan da Jaubert’in yatına bindiler. Amaçları Hindistan’a ulaşmak, oradan da sığınma talep edeceği ABD’ye uçmasını sağlamaktı. Fakat beklendiği gibi olmadı. Prensesin içinde bulunduğu tekne 4 Mart’ta Hint donanması, helikopterler ve savaş uçakları tarafından çevrelendi. Operasyon emrini bizzat Hindistan Başbakanı Modi vermişti. Prenses Latifa sığınma hakkı istediklerini defalarca söylese de iddialarına göre dövüldüler ve gözaltına alındılar. Teknede gözaltına alınan arkadaşları Mart ayı sonunda serbest bırakıldı. Prensesten ise o gün bugündür bir daha haber alınamadı.

Yazının devamı...

İlk buluşmada ne giymeli, ne konuşmalı?

Yeni aşklara yelken açanlar için en büyük dertlerden biri de ilk buluşma. O en özel günde neler yapılmalı, nelerden uzak durulmalı?

Malum birçok insanla ilgili kararımızı onu gördüğümüz andan itibaren birkaç saniye içinde veriyoruz. Bu yüzden de ilk izlenim çok önemli. Yanına gidip merhaba bile demeden önce giyim kuşamına dikkat ediyoruz. O kişiyle ilgili ipuçları arıyoruz. Peki, ilk buluşmada bunun etkisi ne? Yapılan araştırmalara göre, düşündüğümüzden de fazla…

Kırışık kıyafet en büyük sıkıntı

Online çöpçatanlık sitesi Zoosk 6 bini aşkın kullanıcısına ilk buluşmada kıyafet seçiminin önemini sormuş. Buna göre ankete katılanların yüzde 86’sı karşısındaki kişinin iyi giyinmiş olmasını önemsiyor. Aksi halde bunun etkisi olacağını düşünenler de çok. Kadınların yüzde 54’ü karşısındaki kişi kötü giyinmişse bunun ilk buluşmayı fazlasıyla etkileyeceğini söylemiş. Tabii iyi ya da kötü giyinmek herkese göre değişir. Ama dikkat edilmesi gereken net şeyler var. Örneğin her 3 kişiden 2’si kırışık kıyafetlerin ilk buluşmada yeri olmadığını düşünüyor. Her ne kadar bu aralar zorla moda yapılmaya çalışılsa da terlik içine çorap giymek de büyük bir falso. Çok bol ya da yaşınıza uygun olmayan kıyafetler giymekten de kaçının. Çok dar gömlekler de yine olmaması gerekenlerden. Giydiğiniz pantolonun paça boyunun uygun olduğundan da emin olun. Unutmayın kadınlar için ideal boy çoğu zaman bilekteki kemiğin hizası.

İlk buluşmada sizi en çok ne rahatsız eder?

Yazının devamı...

Üşengeçler için kilo verme rehberi

Bahar geldi herkesi forma girme telaşı aldı. Gelin bu hafta tembeller için en kolay kilo verme yollarına göz atalım.

Yeni nesil olarak sağlıklı yaşama kafayı takmış durumdayız. Obezite ve hastalıklar arttıkça hayatlarımıza müdahale ederek önlem almaya çalışıyoruz kendimizce. Haliyle önceki kuşaklara göre çok farklı bir hayat tarzımız var. Her şeyin en az kalorilisini, en organiğini bulup tüketmeye çalışıyoruz. Farkındalık dersleri, yoga ve meditasyon seansları, nefes terapileri derken uçtuk gidiyoruz. Artık sağlıklı bir hayatın sağlıklı beslenmeyle ilişkisinin de farkındayız. Yani bizi biz yapanın yediklerimiz olduğunu bilip buna göre davranıyoruz. Bu da istatistiklere yansıyor.

Pazar her geçen gün büyüyor

Dünya genelinde kilo verme ve kilo yönetimi pazarıyla ilgili yapılan son araştırmalar dikkat çekiyor. Buna göre 2016’da 254.11 milyar dolar olan pazarın yıllık ortalama yüzde 6.1’lik artışla 2025 yılında 432.97 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu neredeyse dünyanın en zengin 46. ülkesi Avusturya’nın milli gelirine denk gelen bir rakam. Spor merkezlerine verilen paralar, diyetisyen ücretleri hep bu pazarın bir parçası. Ancak son zamanlarda üşengeçler için büyüyen bir başka pazar daha var. Teknolojik ürünler de hızla bu piyasaya giriyor.

Teknoloji devreye girdi

Kilo vermek de zor verilen o kiloyu korumak da. Haliyle insanın yaşam tarzını tamamen değiştirmesi gerekiyor. Neyse ki bu konuda teknoloji yardıma koşuyor. Sadece kolumuza takılan fitness takip bantlarından bahsetmiyorum. Son zamanlarda çok daha yaratıcı ürünler üretilmeye başlandı. Örneğin ABD’de 300 dolara yani yaklaşık bin 200 liraya satılan yiyecek tarayıcılar içindeki molekül sensörleri sayesinde üzerine tuttuğunuz yiyeceğin içinde ne olduğunu anlayıp size kalorisini söylüyor. Geçen ay yapılan Barselona’daki teknoloji fuarının en dikkat çeken ürünlerinden biri ise kilo verdiren kulaklıktı. Bu alet kulak arkasına hafif elektrik dalgaları yollayarak vestibüler siniri, onun aracılığıyla da hipotalamusu uyarıyor. Hipotalamus yiyecek alımı ve enerji ihtiyacından sorumlu beynin doygunluk merkezini de kontrol ediyor. Bu nedenle de bu ufak müdahale ile beyin sürekli tok olduğunu zannediyor, bu sırada metabolizma hızı ise artıyor. 499 dolara ön satışı başlayan üründen şimdiden 4 bin adet satmış.

Yazının devamı...

Arap kadınlar kara çarşafı atıyor

Suudi veliaht prens kadınların kara çarşaf giymek zorunda olmadığını açıkladı. İran’da kadınlar başörtüsü takmamak için sokağa döküldü. Körfez’de kadınların seslerini duyurma zamanı.

Körfez’in yasaklar ülkesi olarak bilinen Suudi Arabistan’da bir süredir hava tersine döndü. Kral Selman geçen Haziran’da veliaht prens olan yeğenini azletti, yerine 6. oğlunu getirdi. 32 yaşındaki o yeni veliaht prens Muhammed bin Selman da bir anda ülkeyi değiştirmeye başladı. Dakika bir gol bir “Ilımlı İslam’a dönülmeli” çıkışıyla dikkat çekti. Ardından da reformlar geldi. Dünyada kadınların araba kullanamadığı tek ülkeydi Suudi Arabistan. Önce bu yasağın Haziran itibariyle kaldırılacağı duyuruldu. Çok geçmeden kadınlar arası spor turnuvaları başladı. Yıllardır yasaklı olan binlerce kadın spor yapmaya adeta akın etti. Ocak ayında kadınlar stadyumda futbol maçı izledi. Yanlarında erkek olmadan da maça gidebilecek olmaları onlar için devrim niteliğindeydi. Sosyal alandaki bu değişimler, kıyafetlerde devrimi de getirdi.

Kara çarşaf zorunluluğu kalkıyor

Veliaht Prens geçen hafta yatırım turları için yanındaki kalabalık heyetiyle Washington’a çıkartma yaptı. Burada da CBS televizyonuna verdiği bir röportajda bir soru üzerine kadınların ille de kara çarşaf giymek zorunda olmadığını, şeriat kanunlarının gayet açık olduğunu söyledi. “Saygılı ve düzgün giyinmeleri yeterli,” dedi. Herkesi şaşırttı. Zira Suudi Arabistan’da yıllardır siyah çarşaf zorunlu. Hatta sokakta denetimler var. Süslü, vücut hatlarını belli eden veya renkli çarşaflar dahi giyilmiyor. Suudi kadınları için bu karar ne kadar uygulanır, sınırlar ne kadar esnetilir bilinmez. Ancak şüphesiz bu hamle hem kadınların giyim serbestisi hem de moda adına büyük önem taşıyor. Üstelik Arap dünyasındaki kadınların giyim kuşamı açısından büyük bir devrimin de habercisi olabilir.

Milyarlarca dolarlık bir pazar

Yazının devamı...

İyi yaşamayı ‘sofroloji’ ile öğrenin

Hayatın stresinden şürekli bir kaçış yolunu arıyoruz. Gelin size bu Pazar bir başka yöntemden bahsedeyim: Sofroloji.

Aslında 1960’lardan bu yana bilinen bir yöntem sofroloji. Ancak son zamanlarda mindfulness yani farkındalık yöntemlerinin artmasıyla o da popülerleşti. Psikiyatri ve nöroloji alanlarında uzmanlaşan Kolombiyalı profesör Alfonso Caycedo tarafından bulunmuş. Eski Yunanca bir kelime. Sos uyum, phren ruh/farkındalık, logos mantık/bilim demek. Yani kelime anlamıyla “uyumdaki farkındalık bilimi” anlamına geliyor. Zihin ve vücut arasındaki bağı ve uyumu güçlendirmeyi hedefliyor. Caycedo travması olan ve depresyondaki insanları ilaçsız nasıl iyileştirebilirim diye araştırırken geliştirmiş bu yöntemi. Fransız yoga öğretmeni eşinden etkilenerek Hindistan’a ve Japonya’ya gitmiş. Yoganın yanı sıra Japon Zen felsefesi ve Budizm öğrenmiş. Tüm bu öğretilerde insanların fiziksel ve ruhsal sağlığını iyileştiren yöntemleri birleştirip sofrolojiyi oluşturmuş.

Kontrolün sizde olduğunu bilin

Sofrolojiye göre insan her an vücut ve bedeninin farkında olmalı. Mindfulness gibi… Maalesef ihtiyaç anında hızla yapabileceğiniz birkaç adımı yok. Zamanla yapılan çalışmalarla, sistemine alışarak ‘an’da olmayı başarmanıza yardımcı oluyor. Bu da kalabalık önünde sunum yapmaktan önemli bir sınava girmeye her türlü stresli ortamla başa çıkabilmenizi sağlıyor. Basit bir prensibi var. Olay, kontrolün bizde olduğunu kabul ederek başlıyor. Başımıza gelenleri değiştiremesek de verdiğimiz tepkileri dolayısıyla da o olayları nasıl deneyimleyeceğimizi değiştirebiliriz. Yani aslında tüm deneyimlerimizden ve tepkilerimizden biz sorumluyuz diyor. Tabii söylemek kolay. Ama işin uzmanlarına göre öğrendikçe ve deneme yaptıkça bunu uygulamak da giderek kolaylaşıyor.

İçsel yolculukta bize rehber oluyor

Sofroloji hayatın tekme ve tokatlarına karşı esnekliğinizi ve gücünüzü artıran bir yöntem. Bu öğretiye göre aslında hepimiz çok büyük bir potansiyelle dünyaya geliyoruz. Zamanla bize öğretilenlerle kendimizi kısıtlayıp, sınırlandırıyoruz. İşte bu bariyerleri kaldırabilsek aslında hepimiz her şeyi başarabilen insanlar olacağız. Sofrolojinin amacı da bu yolda insanlara rehberlik etmek. Bunun için de görüşü net. Beden dediğimiz şey fiziksel ve ruhsal bir bütün. Bu yüzden de hepsini birlikte harekete geçirmek gerekiyor. Bazı hareketler, nefes alma, telkin ve canlandırma tekniklerini bir arada kullanıyor. Her zaman yapabileceğiniz şeyler… Rahatlamış bir vücutla, tetikte bir zihin yaratmayı hedefliyor. İçsel bir yolculuk aslında. Bu teknikleri kullanıp insanın iç gücüyle iletişim kurup, tam kapasitesini kullanmasını sağlamak istiyor.

Artık pozitif şeylere odaklanın

Küçük ya da büyük fark etmez. Hayatımızdaki olumlu şeylere odaklanmak en önemli ve ilk adım. Geçmişten de olabilir, şu andan da, gelecekten umut ettiğimiz bir şey de. Sofrolojinin amacı olumlu olanı güçlendirip pekiştirmek. Hayattaki olumsuzluklardan, acılardan kurtulmak mümkün değil elbette. Bu yüzden odağı olumluya çevirerek dengeyi buraya kaydırmaya çalışmak gerekiyor. Etrafınızda şeylere, bir çocuğun gözünden sanki ilk kez görüyormuşçasına bakmayı deneyin diyor. Ne yargılayın ne de beklentileriniz olsun. Kültürü, ailenizi, arkadaşlarınızı, eğitiminizi bir kenara bırakmayı deneyin. Çünkü bu öğretiler bizim mutlu olmamızı kısıtlayan şeyler.

Avrupa’da spor takımları uyguluyor

Türkiye’de henüz çok yaygın olmasa da İsviçre ve Fransa’da yıllardır biliniyor. Hatta İsviçre’de streslerini azaltıp kendilerine olan güvenlerini artırabilmek için bazı okullarda sınavlara hazırlanan son sınıf öğrencilerine uygulanıyor. Fransız rugby takımı ve İsviçreli kayak takımının bu yöntemle yarışlara hazırlandığı da biliniyor. Uyku düzenlemeden bağışıklık sistemini güçlendirmeye hatta migreni kontrol etmeye birçok alandaki etkileri üzerine araştırmalar yapılıyor. Özellikle hamilelerin doğuma kadar geçen süreçte vücutlarındaki değişimleri kabul edip doğum stresini yenmeleri için çok faydalı olduğu söyleniyor.

Yazının devamı...

Deney tüpünde et yaptılar

Uzmanlar uzun süredir arayıştaydı. Hayvansız et üretmek için çabalar sonuç verdi. Laboratuvarda yapılan etler yıl sonuna kadar raflarda.

Küresel ısınma hayatımızdaki her alanı etkiliyor. Malum olay ABD Başkanı Trump’ın zannettiği gibi sadece havaların ısınmasından ibaret değil. Tüm dünya da alışkanlıklarımız da değişiyor. Aşırı et tüketimi son yıllarda küresel ısınmanın en önemli nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Hatta çiftlik hayvanları enerji tüketiminden sonra iklim değişikliğinin 2. sebebi. Arabalar ise 3. sırada.

Bir inek bir arabadan daha zararlı

Birleşmiş Milletler’in bu konuda çok sayıda araştırması var. Buna göre çiftlik hayvanları küresel ısınmanın ana nedeni olan zararlı gaz salınımının yüzde 11’inden mesul. Çünkü inek gibi hayvanlar midelerinde sindirim için sürekli metan gazı üretiyor. Bu da dışkılarıyla, geğirme ya da gaz çıkarmalarıyla doğaya karışıyor. Metan küresel ısınma için karbondioksitten çok daha tehlikeli bir gaz. Kıyaslaması tuhaf ama bir ineğin yıllık gaz salınımı 4.5 arabanın verdiği zarara denk. Bir başka deyişle bu metan gazının etkisi bir aracın 70 bin kilometre yol kat ederek yaydığı gazla aynı derecede. Üstelik dünyada 1.5 milyar inek olduğu tahmin ediliyor. Hesaplamayı siz yapın… İnanılmaz ama gerçek. Hollanda’da çekilen Meat The Truth (Et Gerçeği) belgeseli tüm rakamları gözler önüne seriyor. Bu araştırmaya göre haftada 3 gün et yenmemesi, bir anda 3 milyon arabanın trafikten çekilmesiyle aynı etkiye sahip. Etin çevreye tek zararı bu da değil. Uzmanlar 1 kilogram kırmızı et üretebilmek için 100 bin litre su harcandığını söylüyor. Bu bir kişinin 2 yıl boyunca duş alırken harcadığı suya denk gelen bir miktar.

Birçok firma uzun süredir deneylerini sürdürüyor. Ancak çoğu bunun için en az birkaç yıla ihtiyaçları olduğunu söylüyordu. Çığır açacak haberse geçen hafta geldi. San Francisco menşeili bir firma ürettikleri sentetik kırmızı eti 8-9 ay içinde sadece ABD’de değil Asya’da da satışa sunacaklarını duyurdu. Bu üretim için hayvanların kök hücreleri kullanılıyor. Hayvanın kaslarından alınan dokulardan önce kök hücreler ayrılıyor. Bu hücrelerin yenilenme özelliği var. Bu sayede bu kas hücreleri uygun şartlar altında birkaç hafta içinde tekrar büyütülüyor. Oluşan kas lifleri kıyma haline getiriliyor. İddialarına göre tadını da görüntüsünü de ayırt etmek imkansız. Hamburger, sosis, tavuk nugget hatta kaz ciğeri bile yapılacak. Laboratuvarda balık üretmek için de çalışmalar sürüyor.

Hal böyle olunca çevreye duyarlı insanlar bir süredir bu konuda ne yapabiliriz diye düşünüyor. Veganlık ve vejetaryenlik zaten hızla artıyor. Ancak yine de artan nüfus nedeniyle her geçen yıl daha fazla et tüketen bir topluma dönüşüyoruz. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 1999’da yılda 218 milyon ton et üretirken, 2030’da bu rakamın 376 milyon tona çıkması bekleniyor. Üstelik nüfus kontrolsüz bir şekilde arttıkça bu talebin daha da yükselmesi de olası. Et yemek isteyenlere yeme denilecek hali yok. Ama hem hayvan sayısını artıran devasa çiftlikler kurmanın hem de hayvan öldürmenin önüne geçmek isteniyordu. Haliyle küresel ısınmayla mücadele ederken, piyasa da bu konuda alternatif arayışındaydı. Çare bulundu. Kırmızı et de laboratuvarda üretilmeye başlandı. Üstelik bu ‘teknolojinin’ bize ulaşması uzak bir gelecekte sanılıyordu ama beklenenden çok daha yakın olduğu açıklandı. Bu yıl sonunda sofralarda laboratuvar üretimi ete yer açın.

İlk hamburger lüks bir ev parasıydı

Firmaların uzun vadeli plan yapmalarındaki en önemli nedenlerden biri maliyet. Sentetik etler, çevre için faydalı olsa da bütçe için biraz tuzlu olacağa benziyor. 2013’te bu şekilde ilk hamburger yapıldığında 330 bin dolara yani 1 milyon 262 bin liraya mal olmuştu! Şu anda ise ABD’li firma 450 gram dana eti üretmek için 2 bin 400 dolar yani 9 bin 175 lira harcıyor. Zaman içinde teknoloji geliştikçe fiyatın da düşmesi bekleniyor. Amaç satışı başladığı zaman içinde 150-200 gram köfte olan bir hamburgerin 11 dolar yani 40-45 lira olması. Bunun için de maalesef biraz daha zamana ihtiyaç var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.