Şampiy10
Magazin
Gündem

Piyasalarda önce zirveler, sonra düzeltmeler haftası olacak!

Bu hafta düzeltmelere gelmeden önce bazı piyasalarda yeni zirveler görülecek, sonrasında ise düzeltmelere şahit olacağız. Gümüş ve petrol fiyatlarında yeni zirvelerin görülme ihtimali yüksek. Brent petrolünde 132 doların görülmesi benim için şaşırtıcı olmayacaktır. Benzer şekilde euro/dolar paritesinde de 1.4565 seviyesinin görülme ihtimali hayli yüksek! Bu seviyenin üzerinde günlük bir kapanış olur ise bir sonraki ve de “asli” hedef olarak 1.4750 seviyesi karşımıza çıkıyor!

Obama yönetimi ile Kongre Cuma günü geç saatlerde “ek harcama limiti” için son dakikada anlaştılar. 38 milyar dolarlık ek paket sayesinde ABD devlet kuruluşları, müzeler, askerler kepenkleri kapatmaktan son anda kurtuldular. Şimdilik!

Mayıs ortasında Amerikan Hazinesi’nin borçlanma limiti olan 14.3 trilyon dolara ulaşılacak. Bu noktadan itibaren Obama yönetimi için Kongre’de bu limiti artırma adına yeni bir “mücadele” başlayacak. Krizin asıl sorumlusu Cumhuriyetçiler ise kendi yarattıkları kaosun çözümü adına yapılanları engelleme adına ellerinden geleni ardlarına koymuyorlar. Avrupa Birliği’nde görmeye alışkın olduğumuz manzaraları şimdi ABD’de görür olduk. Bu resmin ortaya çıkması dolar adına “zaafiyet” olarak algılanıyor. Dolardan kaçışın son günlerde hızlanmasının ardında bu “manzaranın olduğunu düşünüyorum.

Hal böyle olunca dolarla fiyatlanan herşeyin “nominal dolar” bazındaki değeri/fiyatı artıyor. Petrol, altın, gümüş, bakır v.b. emtianın yanı sıra euro,TL gibi “diğer para birimlerinin” neredeyse tamamı dolar karşısında değer kazanıyor! Bir anlamda dolar düştükçe doalr bazında fiyatlanan hemen herşey “zamlanıyorlar”.

Fed cephesinden gelen “çatlak/farklı” sesler de piyasaların kafasını karıştırıyor, volatiliteyi artırıyor. Önceki haftalarda duyulan “bedava paranın sonuna gelindi, faizler artmalı!” ya da “600 milyar dolarlık II. BPP’nin (Bedava Para Paketi) erken bitirilebileceği” söylemleri önceler kafaları karıştırdı. Buna karşın önce 1 Nisan’da NY Fed’in başkanı ve FOMC üyesi Dudley’in ardından da 8 Nisan’da yine FOMC üyesi ve Fed Başkan Yardımcısı Janet Yellen’in II. BPP’nin erken sona erdirilmesi söz konusu değil mealindeki söylemleri hafta içinde faizi artan euro karşısında faizi artmayan ve “arzı devam edecek” doların değerini “düşürdü”. Aynı söylem ABD’de olmasa da gelişmekte olan ülke hisse senetleri ve emtia piyasalarını coşturdu.

En coşkulu meta ise gümüş oldu! Her ne kadar altın yeni bir tarihi rekor kırsa da gümüş son bir yıl içinde müthiş bir performans gösterdi. 14 Ağustos 2010’daki 17.75 dibinden geçtiğimiz Cuma günkü 40.95 günlük kapanışına kadar geçen 163 iş günü içinde yüzde 130.77 yükselmiş. Aynı dönemde “tarihi rekor kıran” altının ons fiyatı 1,210.5 dolardan 1.475 dolara çıkarken ancak yüzde 21.9’luk bir artış olmuş. Ancak gümüşte de artık bir “soan yaklaşıldı”.

Kısa vadeli olarak 42.20 ya da 43.60 ons/dolardan biri görülecek ve sonrasında da önemli bir düzeltme gelecektir.



Grafikte de görüldüğü üzere bu denli sert bir yükselişin düzeltmesinin gelmesi artık bir an meselesi... Hele ki yatırımcıların yüzde 96’sından fazlası gümüş daha da yukarı gidecek diyorsa! (Onlardan malı kim alacak sorusunun cevabı net değil!)

Bu hafta önce zirveler, ardından düzeltmeler haftası olacak!
Düzeltmelere gelmeden önce bazı piyasalarda yeni zirveler görülecek, sonrasında ise düzeltmelere şahit olacağız.

Hangi piyasalarda zirve görülecek derseniz... Gümüşten yukarıda bahsetmiştim. Bir diğeri petrol olacak! Brent petrolünde 132 doların görülmesi benim için şaşırtıcı olmayacaktır. Benzer şekilde euro/dolar paritesinde de 1.4565 seviyesinin görülme ihtimali hayli yüksek! Bu seviyenin üzerinde günlük bir kapanış olur ise bir sonraki ve de “asli” hedef olarak 1.4750 seviyesi karşımıza çıkıyor!

Bu seviyelerin haftanın ilk 2-3 gününde test edilmesi güçlü bir olasılık. Hele hele Yellen de Dudley’e destek vermişken... Sonrasında yeterince “yükseldik” diye düşünenlerin sayısı artacak, özellikle de ABD hisse senedi piyasalarından “yorgunluk haberleri gelecektir. Amerikan S&P 500 Endeksi’nde 1.338 seviyesinde yorgunluk emareleri görünüyor! Yukarı gidilse de 1.348 seviyesinin üzerinde bir haftalık kapanış zor görünüyor. Bu yükselişi başaramayan ABD borsalarında mutlaka bir düşüş/düzeltme yaşanacaktır.

Böylesi bir hareket 68.560 seviyesinin üzerinde bir kapanışı başaramayan İMKB için de düzeltme habercisi. Bu hafta içinde 66.100 seviyelerine kadar bir geri çekilme/düzeltme ihtimali hayli yüksek! Tüm bunlar yaşanırken asıl önemli hareket dolar/TL kurlarında yaşanabilir. 1.5040 seviyesi önemliydi ve 1.5010 seviyesine kadar geçtiğimiz Cuma günü gelindi ancak kapanış 1.5110 seviyesinden gerçekleşti. Bu hafta pariteye bağlı olarak yeniden 1.5040 seviyesine inilebilir. Euro/dolar paritesi 1.4750’ye yükselecek olur ise dolar/TL kurlarında da şaşırtıcı bir tesadüf eseri 1.4750 seviyesine kadar bir düşüş (TL’nin değerlenmesi) yaşanabilir!

Yazının devamı...

Seçim rallisi erken mi başladı?

Bir yandan Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık artışları, diğer yandan “bedava paranın” sonuna mı gelindi sorularının sorulduğu bir dönemde tüm para ve sermaye piyasalarımızda gerginlik yükseldi. Borsada başta bankacılık sektörü hisseleri olmak üzere fiyatlar gerilerken, dolar/TL kurlarında ise tersine 1.6280’lere kadar varan yükselişler yaşandı.

Mart ayının son günü; aynı zamanda yılın ilk çeyreğinin sonu; geçilir geçilmez, adeta sihirli bir değnek piyasalara dokundu ve bir anda hemen herşey tersine döndü! Borsa yüzde 6.64 (kapanış bazında) yükselirken, aynı dönemde dolar/TL kurları 1.5530’dan 1.5140’a kadar geriledi. Ne oldu da MB’nin karşılık artışlarıyla kârları azalacak bankacılık sektörüne “rahmet yağdı”?

Kolay cevap, seçim rallisi başladı. Daha seçime 2.5 ay varken mi başladı? Libya’da işler bu denli karışmışken, petrol fiyatları yeni yüksekler görürken, emtia fiyatlarındaki artış kürede enflasyon “tehlikesini” arttırırken kim seçime bu kadar varken borsaya girer, hem de bu denli sert ve kararlı bir şekilde.

Gerçek cevap mı, ona geçmeden önce bir soru...

Biz bu haltı niye yedik?

Dün gazetelerde 6.5 milyar dolarlık yabancı girişi olduğundan söz ediliyordu. MB’nin aldığı kararlar sonrasında çıkan paranın önemli bir kısmı geri dönmüşe benziyor. Peki döndüğü seviyeler neydi diye baktığımızda, dönüş için basit ama oldukça çarpıcı bir “sebep” ortaya çıkıyor: 5 Ocak 2011’de bileşik faiz ler yüzde 6.79’lara kadar gerilemişken dolar/TL kuru 1.5440 ’taymış. Dün itibarıyla bileşik faizler yüzde 8.66 (9.14’ten düşmüş haliyle) buna karşın kurlar 1.5133’e kadar gerilemiş durumda. Madem alınan kararlar kredi hacmini düşürmeye, bununla birlikte kurları da kontrollü bir şekilde bir miktar yükselterek “cari açığı tedavi etmekti” neden başladığımız seviyenin bile çok gerisine düştük.

Kurlar daha da gerilemişken (parite etkisi demeyin, sepette de düşüş ciddi) faizler başladığı yerin neredeyse 200 baz puan üzerinde. MB’nin kararları sonrasında “panikleyerek çıkanlar!” şimdi çok daha uygun faizlerle geri döndüler!

Peki biz bu haltı niye yedik?

Neyse gelelim borsadaki yükselişin, kur ve faizdeki düşüşün gerçek cevabına... Bugün Avrupa Merkez Bankası büyük olasılıkla faizleri 25 baz puan artıracak ve belki de 25 baz puan da önümüzdeki ay(lar)da artıracağını söyleyecek (euronun 1.4265’i kırması da ikinci artıştan dolayı). Yine de herkesin fözü kulağı Fed’de. Fed henüz daha faiz artışından yana sinyal vermemiş durumda. New York Fed’in Başkanı Dudley’in geçtiğimiz Cuma günü 600 milyar dolarlık ikinci BPP’yi sonuna kadar kullancaklarını açıklamasıdır piyasaları “tetikleyen”. Seçim rallisine daha zaman var!

Yazının devamı...

Dolarda düşüş sürecek mi?

CUMA günü 1.5310 seviyelerine kadar inen dolarda düşüşün sürüp sürmeyeceği merak ediliyor. Şimdi sırada birbirini yakın ara takip eden seviyeler var: 1.5259, 1.5195 ve asıl önemli olan 1.5045 seviyesi... Arızi olarak 1.52’nin altına inilse de bu haftanın ağırlıklı ortalama kur seviyesinin
1.52’nin üzerinde olmasını bekliyorum. 1.5050’nin altındaki bir haftalık kapanış, 1.4750 seviyelerine kadar değerlenen TL anlamına gelecektir.

Geçtiğimiz haftanın iki sürprizi piyasaları rahatlattı. Sürprizlerden biri içeriden, diğeri dışarıdandı. İçeriden gelen “rekor büyüme” haberiydi. 2010 yılı dördüncü çeyrek büyümesi yıllık bazda yüzde 9.2 artarken 2010 yılı toplam büyümesi yüzde 8.9’a ulaştı. Her ne kadar 2009’daki yüzde 4.7’lik küçülmeyi dengeledikten sonra bu yıla 3.8’lik bir net büyüme kalsa da gelen rakamların beklentilerin üzerinde olması en azından moralleri yükseltti.

Borsalara asıl etkisi olan ve geçtiğimiz hafta boyunca beklenen ABD’deki tarımdışı istihdam verisiydi. 195 bin klişilik bir artış beklenirken, 216 bin kişinin iş bulması varlık piyasalarını yükseltti. İşsizlik rakamının yüzde 8.8’e gerilemesi de artık ABD ekonomisinin “iş yaratmaya başladığı” şeklinde yorumlandı. Piyasalar, hafta boyunca değişik Fed guvernörlerinden gelen “düşük faizin sonuna gelindi” ya da “II. Bedava Para Paketi’nin (BPP) hepsi kullanılmayabilir” tarzı söylemleriyle gerildi. Piyasanın imdadına 600 milyar dolarlık paketin Haziran sonuna kadar kullanılacağını açıklayan New York Fed Başkanı William Dudley yetişti. “Henüz daha parasal sıkıştırma başlamadı” fikri başta ABD borsaları olmak üzere diğer varlık piyasalarını da rahatlattı!

Borsalar haftaya bu moralle iyi başlayacaklar! Bana göre (Elliott dalgaları bazında) 5. dalgada olduğunu düşündüğüm ABD borsalarında kriz sonrası yeni zirvelerin bu hafta içinde görülmesi muhtemel.Şubat ayı içinde 12.391 seviyesini gören Dow Jones’un 12.460 ya da 12.840 seviyelerinden birine çıkarak yeni rekor kırması söz konusu. Böylesi bir hareket İMKB’yi de bu kez beraberinde “sürükleyecektir”. Zira bir süredir “düşemeyen borsanın” yükselmesi için şartlar ufaktan oluşmaya başlamıştı. Kurların gerilemesi de bu süreci biraz hızlandırdı.

Geçtiğimiz Cuma günü seansın son 1 saatlik kısmındaki yükselişin ardında ABD verileri olduğu kadar, İMKB içinde Banka/Sanayi hisseleri arasındaki değişimin de önemli bir payı vardı. Neredeyse yılbaşından bu yana Merkez Bankası’nın aldığı tedbirler sebebiyle kan kaybeden banka hisse senetlerinden sanayi hisselerine doğru bir kayış olmuştu. Yüksek temettü verimi olanlar başta olmak üzere sanayi endekslerine kayan yatırımcılar hem kârlarını realize etmek hem de yeni faiz/kur resminin az da olsa bankacılık sektörüne yardımcı olacağını varsayarak sanayi hizzelerini azaltıp, banka hisselerine yöneldiler.

Cuma günü kapanışında bankacılık endeksi yüzde 1.97 yükselirken, sanayi endeksinin kazancı yüzde 0.93’te kaldı.

Bu “değişimin” bu hafta da sürmesi olasılığı hayli yüksek. Hatırlatmakta fayda var: bu haftanın ilk yarısında İMKB 100 Endeksi’nde 66.475 ilk ve önemli direnç olacak.

Kur/faiz cephesi demişken...

13 Mart tarihli yazıda “1.60 TL’yi aşamayan dolar yeniden düşüşe mi geçecek? ” diye sormuş ve 1.5665’e kadar ilk aşamada bir geri çekilme olacağını değinmiştim. Yanılmışım! MB’nin zorunlu karşılık artışları ve sonrasındaki söylemler tenik olarak bir tek sonuç doğurdu: “Faizler yükseldi!” hemen hemen hepsi... Kredi faizlerini yükselterek kredi talebini düşürmek isterken, mevduat faizleri belki de hepsinden önemlisi bono bileşik faizleri yükseldi.
Eylül 2010’da MB’nin zorunlu karşılıklara faiz vermeme kararıyla bono faizleri yüzde 8.20 bileşik seviyelerine kadar az da olsa yükseldi! Başkan Yardımcısı Erdem Başçı’nın “haftasonu sunumuyla” başlayan faiz indirim süreciyle sonrasında 2010 sonu-2011’in ilk günleri itibarıyla yüzde 6.80 ile tarihi düşük seviyelere indi.

Yeni yıl ile birlikte MB’nin “Finansal İstikrar hedefleri (!)” çerçevesinde yaratılan “ortamda” belirsizlik artınca önce dolar/TL kurları yükseldi, ardından da faizler.

Faizlerin yükselmesi, yabancı yatırımcıları “tahrik edince” yıl başında çıkmış olanların bir kısmı “tahriklere kapılıp” geri geldiler. Gelen bu taleple bono faizlerindeki artış durdu. Ama asıl etki kur tarafında ortaya çıktı. Daha önceki günlerdeki 1.5665 hedefi bile dayanamayıp 1.5310 seviyelerine kadar inildi.



Sırada?

Şimdi sırada birbirini yakın ara takip eden seviyeler var:

1.5259, 1.5195 ve asıl önemli olan 1.5045 seviyeleri var. Arızi olarak 1.52’nin altına inilse de bu haftanın ağırlıklı ortalama kur seviyesinin 1.52’nin üzerinde olmasını bekliyorum.

1.5050’nin altındaki bir haftalık kapanış, 1.4750 seviyelerine kadar değerlenen bir TL anlamına gelecektir.
Sahi bu seviyelere inilirse, biz bunca volatiliteyle neden uğraştık demeyecek miyiz? Ya da birileri çıkıp Merkez Bankası’na, “Madem yine ‘yüksek faiz, değerli TL’ denklemine dönecektik, bunca kargaşaya ne gerek vardı? Hem faizler yükselmez hem de MB kredibilite kaybetmemiş olurdu” demez mi?

Yazının devamı...

5 yıldaki 3. kritik kesişme!

TEKNİK açıdan İMKB için önemli bir haftaya giriyoruz. Sıkça kullanılan göstergelerden biri olan 50 günlük hareketli ortalamanın 200 günlük hareketli ortalamayı aşağı yönde kesmesi. ‘Golden Cross’ olarak adlandırılan bu kesişme, ‘Kısa vadeli düşüş trendinin, uzun vadeli yükseliş trendinden daha baskın çıkması’ olarak tercüme edilebilir. Bu kesişme ağırlığını daha da hissettirecek.

Bu hafta İMKB için teknik açıdan önemli bir hafta. Neden olduğuna aşağıda değineceğim. Ama önce yurt dışına bir göz atmakta fayda var!

Yarın ABD’de Case-Schiller konut fiyatları endeksi açıklanacak. Geçtiğimiz hafta açıklanan verilere paralel ABD’de konut fiyatlarında “yeni dip” endişelerini “hortlatacak” veriler gelecek olur ise piyasalardaki oynaklık daha da artacaktır. Bir yandan Fed’in önlemlerinin işe yaramadığı ve “3. Bedava Para Paketi’nin (BPP)” devreye girmesi gerektiğini savunanların sayısı artacak. Diğer yandan BPP’lerinin enflasyona neden olduğu ve bir seferlik gibi görünen bu artışların kalıcı olacağını savunanların karşı çıkışları....

ABD verileri izlenecek

Şubat ayında açıklanan verilerde ABD’deki konut satışları ve öncü konut fiyatları beklentilerin altında kaldı. Şubat’ta yıllık toplamlara göre ikinci el konut satışları Ocak’taki 5.4 milyon adetten 4.9 milyon adede inerken, yeni konut satışları ise 250 bin adet ile yeni düşük seviyelere indi. Fiyatlardaki gerilemeye rağmen, satışların oldukça zayıf kalmasının en temel nedeni son dönemdeki iyileşmeye rağmen işsizliğin halen yüksek seviyelerini koruyor olması. Bu haftanın en önemli verisi olan işsizlik oranında önemli bir iyileşme olmaksızın Mart ayında Şubat’taki seviyede kalacağı tahmin ediliyor. Öte yandan Ocak’tan bu yana gerileyen tüketici güveni de, Mart itibarıyla son 16 ayın en düşük seviyesine indi.

ABD’den gelen “beklentilerden kötü” veriler konut cephesiyle sınırlı değil. Dayanıklı mal siparişleri bir önceki aya göre gerilerken ekonomik faaliyet en iyi göstergelerinden biri olan petrol tüketimi kriz öncesinin gerisinde. Ha keza petrol stokları da son 5 yılın en yüksek seviyelerinde. Brent petrol fiyatı ile ABD hampetrol fiyatı (WTI) arasındaki farkın halen daha 10 doların altına inmiyor olması da temel olarak bu sebepten.

İşin ilginç tarafı geçtiğimiz hafta ABD borsa endekslerinde bunca “olumsuz” veriye rağmen önemli bir yükseliş yaşanmasıydı. Alman DAX Endeksi’nde ve nükleer felakete rağmen dipten dönen Japon borsalarında da benzer bir hareket yaşandı. Bunun ardında Japonya’daki “felaket silsilesi” sonrasındaki hızlı düşüşlerin bir düzeltmesi/toparlanması vardı. Belki de bu toparlanmada Perşembe günü ABD’deki bir kaç hedge fonunun 3. BPP geleceğine dair özellikle vadeli piyasalarda yapmış olduğu “çılgın” alımların da payı vardı.

Sebep her ne olursa olsun S&P’de 50 günlük HO geçtiğimiz Cuma kapanışı itibarıyla yukarı yönde geçildi. Yükseliş adına iyi bir haber. Ancak yeter şart değil. Zira bu hafta sonu açıklanacak tarımdışı işsizlik/işsizlik oranları, konut fiyatları/stokları havayı her an bozabilir. Benim beklentim, yükseliş hareketinin bu haftanın başında yerini daha yatay/düşüş yönlü bir piyasaya bırakması.

Dönelim ülkemize...

Bizde de 31 Mart Perşembe günü 2010 yılı son çeyrek ve beraberinde de 2010 yılı büyüme rakamları açıklanacak. Yüzde 8’in üzerinde bir büyüme geleceği beklentisi var. Büyük ihtimalle bu rakamlara ulaşılacak. Önemli mi? Bence kaydi değerden öte çok da fazla bir anlam taşımıyor. Zira “yaşandı bitti misali” bir veri olacak. Geleceğe dair umut verici olmaktan öte çok da fazla bir anlam taşımıyor. Bana göre zorunlu karşılıklardaki 500 baz puanlık artış, 2010 yılı büyüme oranının yüzde 8 yerine 9 hatta 10 çıkmasından çok daha önemli bir gelişme.

Bu haftanın İMKB açısından en önemli gelişmesi “teknik analizi” ilgilendiren bir gelişme. Sıkça kullanılan göstergelerden 50 günlük harketli ortalamanın (HO), 200 günlük HO’yı aşağı yönde kesmesi. “Golden Cross” olarak adlandırılan bu kesişme “kısa vadeli düşüş trendinin, uzun vadeli yükseliş trendinden daha baskın çıkması” olarak tercüme edilmesi mümkün. Teknik olarak böylesi bir kesişme sonrasında düşüşlerin daha da devam etmesi ihtimali artar. Bizde de kısa vadede yaşanan cılız toparlanmalara rağmen, önümüzdeki günlerde/haftalarda bu “kesişmenin” ağırlığını daha fazla hissedeceğiz.

Gösterge bono faizlerinde yeniden yüzde 9’un üzerinde bir haftalık kapanış yapmamız, bu hafta içinde yüzde 9.25 seviyelerine kadar bir yükseliş ihtimalini arttırıyor. Bu seviye bonular açısından önemli. Bu seviyenin üzerine çıkılması; özellikle haftalık kapanış olması; “çift haneli” seviyelerin önünü açacaktır. Diğer yandan “küresel faiz seviyesinin” Japonya depremi nedeniyle düşük kalacağı beklentisi, bizim bonolara olan yabancı ilgisini arttıryor. BDDK verilerine göre yurtdışı yerleşikler 4-11 Mart arasında 900 milyon dolarlık DİBS (Devlet İç Borçlanma Senedi) alımı gerçekleştirmişler.

Yabancıların bu alımlarının yanı sıra TL cephesindeki muhtemel sıkışıklığa hazırlık kurların aşağı düşmesine yardımcı oluyor. Dolar/TL kurlarında aşağıda 1.5330 ve 1.5210 seviyesi, yukarıda da 1.5830 seviyesi önemli olacak.

Yazının devamı...

Merkez’den orantısız güç kullanımı!

Merkez Bankası (MB) kısa bir moladan sonra zorunlu karşılıklarda “sert” bir artışa gitti. Her türlü emtianın fiyatı artarken faizleri “seçim veya başka saiklerle” arttıramayan MB’nin zorunlu karşılıkları yükseltmesini bekleyenlerdendim. Bazı katılımcılar da bekliyor olsa da MB’nin 100 baz puanlık “makul” bir artışla yetineceği düşünülüyordu. Bir önceki toplantıda herhangi bir değişiklik yapmayan ve ard arda iki toplantıda arttırılan karşılık oranlarının etkisini görmek için ‘Bekleyeceğim‘ diyen, ardından yabancı basın organlarına demeçler veren, içeride değişik sunumlar yaparak neden arttırmadığını anlatan ve bu toplantıyı da “bekleyip görerek” geçireceğini “ima eden” MB’nin orantısız güç kullanımı piyasaların kafasını karıştırdı!

Sadece kafalar karışmakla kalmadı, bence PPK’nın kredibilitesi de önemli ölçüde yara aldı. Madem kısa vadelilerde 500 baz puanlık orantısız güç kullanılcaktı, PPK’nın bir önceki toplantısında aklı neredeydi?

Peki ne olacak şimdi?

Önceki iki artışta bankalar bir kısmını mevduat sahibine yansıtarak, bir kısmını da sineye çekerek atlatsalar da bu kez hem kredi faizleri hem de mevduat faizleri yükselecek.

Kredi büyümesi düşerken, bankaların fon ihtiyaçları artacak. Bu günlerde 30 milyar TL civarındaki MB fonlaması, 15 Nisan itibarıyla yaşanacak 19 milyar liralık çıkış sonrasında 50 milyar TL’ye dayanacak. Her ne kadar MB faizleri değiştirmeyerek 6.25’te tutmuş olsa da çok değil 4 ay önce sıfır olan bu maliyet şimdi bankaların bilançolarına daha net yansıyacak. Bundan dolayı da bankacılık hisselerine gelen satışla İMKB günü yüzde 1.7 düşüşle kapattı.

Bankacılık sisteminin MB’ye bağımlılığı bu kararla daha da artacaktır. Her ne kadar MB’nin politikası bunu hedefliyor olsa da tüm bu fonlamasını MB’den karşılamak istemeyecek bankacılık sektörünün mevduat konusunda rekabete girmesi, mevduat faizlerini yükseltecektir. Bu yükseliş beraberinde bono faizlerinde de yükseliş getirecektir ki bunun ilk etkilerini dün 8.60’dan 8.90’lara çıkan gösterge bono faizlerinde gördük.

Bono faizlerinin yükseliyor olması beraberinde yabancıların yeniden bu piyasaya dönmesine, TL’nin de yeniden değer kazanmasına neden olacaktır. Yabancı girişi hemen başlar mı bilemiyorum, ancak dün dolar/TL kurlarının 1.5560’lara kadar gerilemesinin ardında bu beklentinin de payı vardı.

Yabancıların muhtemel ilgisiyle bono faizlerindeki yükseliş, mevduat ve kredi faizlerine oranla sınırlı kalacaktır.

Yükselen faiz, yeniden yabancı girişi, “güçlenen TL”, artan ithalat, daha da büyüyen cari açık... Biz “faiz indirimi+zorunlu karşılık artışından” oluşan “garip karışımı” bu sorunlara çare olsun diye devreye sokmamış mıydık? Madem bu yola girmiştik, neden 1 ay ara verip (ki bence son derece anlamsızdı) sonrasında bu denli neden sert vuracak noktaya geldik?

İşin garip tarafı bir yandan MB, kredileri “pahalılandırarak” toplam talebi düşürmeye çalışıyor diğer yandan yepyeni af paketleri açılıyor. Şimdi de esnaf ve kooperatiflere “af” çıkarılıyor. Diğer yandan da “40 gün, 40 gece alışveriş festivali” düzenleniyor. İfratla tefrit tam anlamıyla birbirine karıştırılıyor!

Başkan Yılmaz artık izne çıkmalı!

Başkan Yılmaz’ın önceki söylemleriyle tutarlı olmayan son kararla birlikte görev döneminin sonuna gelindi. Savunmakta hayli zorlandığı “garip karışım” da onu hayli yormuştu zaten. İyisi mi artık son demlerini yaşadığı görevinin son günlerinde tatile çıkması çok daha yerinde olacaktır. En azından daha iyi hatırlanabilmesi adına... Sahi bu arada merak da etmiyor değilim, 500 puanlık “orantısız güç” yeni başkana daha rahat bir “çalışma ortamı” sağlamak için mi kullanıldı?

Yazının devamı...

Libya’da başlayan savaş piyasaları nasıl etkileyecek?

Libya hem petrol maliyeti, hem de cari açığı kapatma konusundaki senelik 6-8 milyar dolarlık gelir/ihracat sebebiyle Türkiye için önemli bir konu. Bu bölgede hem ticareti hem de “etkimizi” kaybetme ihtimalimizin artması İMKB cephesinde olumlu algılanmayacaktır. Haftanın açılışında sırf bu sebeple sert satış görebiliriz.

Müttefiklerin “harekatı” euroya yarayabilir ve paritenin 1.4260-1.4310 seviyelerine çıkma ihtimali yüksek.

Son gelen bilgilere göre “müttefik kuvvetler” tarafından 110 füze atılmış Libya topraklarına. Birleşmiş Milletler tarafından karar uyarınca Kaddafi’nin sivilleri ve isyancıları hedef alan saldırıları karşısında “müdahale” eden ABD, Fransa, İtalya Norveç ve aralarında Katar’ın olduğu Arap ülkeleri bu hafta daha da sertleşebilirler. İlk müdahale Cuma günü Fransız uçaklarınca yapıldı. Ardından Cumartesi günkü füzeler... Ve devamı gelecektir.
Artık Kaddafi’nin hangi şart altında olursa olsun Libya’nın lideri olarak kalmasına imkân ve ihtimal yok. “Karar” çok daha önceden verilmiş durumda. Birleşmiş Milletler tarafından değil yalnız! Anglo-sakson dünya kendi krizini aşabilmek için Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki pazarların liberalleştirilmesine ihtiyaç duyuyor. Bunun için de tek adam diktatör tarzı yönetimlerin sona er(diril)mesini tercih ediyor. Bu tercihini açıkça ortaya koyuyor ve “isyan edenleri” doğrudan destekliyor. Halkın yeterli olmadığı durumlarda da; Libya’da olduğu gibi; doğrudan müdahale edebiliyor.



Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, son harekât Kosova’daki NATO harekatından farklı! İtalya ve Almanya’nın ve hatta Çin’in (NATO ile alakası yok ama önemli bir taraf) desteklemediği bu harekât özellikle Fransa’nın “güdümünde” gidiyor ya da en azından böyle görünüyor!

Kaddafi sivil halka silah ve cephane dağıtmış. Bingazi’de İslamcılar mesaj göndermiş. “Biz zaten silahlıyız, sana geliyoruz!” diye. “Müttefiklerin” askeri müdahalesi Kaddafi muhaliflerinin elini kuvvetledirdi.

İşin kötüsü Libya’da 32 bin Türk işçisinin çalıştığı ve 18 milyar dolara yaklaşan taahhüt işi üstlenmiş bir ülke olarak bu konuda “net bir politika” ortaya koymuş, koyabilmiş durumda değiliz. Müttefiklerin müdahalesi öncesinde “kurtarıcı” görülen Türkiye, bu misyonunu Fransa’ya kaptırmış durumda! Kaddafi’nin isyanı bastırsa bile yeniden “iktidar olma” şansı oldukça düşük. Ama kısa ama orta vadede farklı birilerinin borusu ötecek o bölgede!

Görünen o ki bundan sonraki dönemde Fransa-ABD-İngiltere’nin o bölgede ses daha fazla çıkacak. Net bir politika oluşturamayan Türkiye’nin müteahhitleri de yine ancak taşeron olabilecekler o bölgede!

Gelelim “Libya Savaşı’nın” piyasalara etkisine...

Geçtiğimiz haftanın son gününde İMKB yüzde 1’e yaklaşan kayıpla güne devam ederken, Libya’daki ateşkes haberi borsayı artıya çevirmeyi başarmıştı. O zamandan bu yana ateşkes ihlâl edildi, müttefikler hava saldırıları yaptılar ve o bölgede “resmen” savaş başladı! Bu haftanın açılışı itibariyle olay Cuma günü sabahına göre çok daha karışmış durumda.

Libya hem petrol maliyeti, hem de bizim cari açığımız kapatma konusundaki senelik 6-8 milyar dolarlık gelir/ihracat sebebiyle önemli bir konu bizim için. Bu bölgede hem ticareti hem de “etkimizi” kaybetme ihtimalimizin artması İMKB cephesinde olumlu algılanmayacaktır. Haftanın açılışında sırf bu sebeple sert satış görür müyüz? Büyük olasılıkla göreceğiz!

Çin’in zorunlu karşılıkları Cuma günü 50 baz puan artırarak yüzde 20’ye yükseltmesi gelişmekte olan ülke piyasaalarına olan ilgiyi azaltacaktır. Buna karşın Suudi Kral Abdullah’ın Şubat ayında açıkladığı 36 milyar dolara ek olarak açıkladığı 67 milyar dolarlık fakir halka ev ve konut kredi kolaylıklarını, Suudi kamu çalışanlarına “iki maaş ikramiyeyi” içeren paketi, Ortadoğu borsalarında (hafta sonu) “taşıma su” etkisi yarattı. Çin piyasaları düşürürken, Kral Abdullah yükseltiyor. Oradaki paranın bizim piyasalarımıza bir faydası olur mu? Şüphelerim var!

Bu haftanın teknik olarak ayrı bir önemi var! 50 günlük Hareketli Ortalama( HO) 200 günlük HO’ya yaklaşacak.

Şartlar bugünkü gibi kalması durumunda önümüzdeki bir kaç haftada 50 günlük HO’nın 200 günlük HO’yı aşağı kırması söz konusu. Böylesi bir hareket piyasanın düşüşü açısından önemli bir endikatör. En az “Libya Savaşı” kadar!

Böylesi bir kırılma, aşağı yöndeki hareketi hızlandıracaktır!

Bu arada müttefiklerin “harekâtı” euroya yarayabilir!

Geçtiğimiz haftayı Cuma gününün en yükseklerinden kapatan paritenin bu hafta içinde 1.4260-1.4310 seviyelerine çıkma ihtimali yüksek! Her ne kadar Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılması Portekiz’in not düşüşü v.b. sebepler nedeniyle euronun zayıflaması daha “akılcı” görünse de “Libya Savaşı’nın” eninde sonunda bir AB projesi olması veya AB’yi yakından ilgilendirmesi hasebiyle euronun değer kazandığına görebiliriz.

“Libya Savaşı” kısa vadede hem parite, hem petrol hem de borsalar açısından önemli olacağından “haftanın endikatörü” olma konusunda “mutlak favori”...

Yazının devamı...

Japonların metaneti ve “Dayı, ama herkes atıyo” mantığı...

Japonya art arda büyük felaketler yaşıyor. Tarihteki en güçlü beşinci deprem, ardından tsunami ve son olarak da nükleer felaket... Tanrı yardımcıları olsun. İkinci dünya savaşı gibi bir yıkımı, Hiroşima ve Nagazaki’yi, Kobe depremi gibi bir felaketi atlatmış olan Japonların bunu da atlatacaklarından eminim.

Yaşanan felaket bir yana, tüm bu kargaşanın ortasından bir konu müthiş dikkatimi çekti. O da Japonların felaket karşısındaki metanetleri... Müthiş bir sosyal toplum bilinci ile felaket ve getirdikleriyle başetmeye çalışıyorlar. Ne bir yağma, ne bir panik... Kimse kimsenin hakkını yeniyor, kimse kimseyi çiğnemiyor.

1998 depremindeki manzaralar hepimizin hafızalarındayken, çok değil 2009 Eylül’ünde İstanbul Ayamama Deresi’nin taşmasıyla Basın Ekspres yolunda yaşanan sel felaketi sırasındaki yağmayı hatırlarsınız. Bazılarımız felaketi fırsata çevirmeyi bile düşünebiliyor. Japonların felaketin ortasında su kuyruğundaki disiplinleri, sükunetleri müthiş. Dikkatinizi çekiyorum en temel ihtiyacımız olan su için bu metanet! Geniş bir alanda kuyruğun nasıl döneceğini yere çizmişler, depremzedeler de bu çizgilere uyarak kuyrukta bekliyorlar. Bizde böyle bir şeyin olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Benim çok ciddi şüphelerim var.

Neden mi?

Bu şüphelerimi hep canlı tutanların sonuncusu çok değil 3 gün öncesinden. Geçtiğimiz hafta sonu ailemle Uludağ’a kayak yapmaya gitmiştik. Hava müthiş, kayak keyifliydi. Pazar akşamı dönüş yolunda trafik yoğun. Ağır ağır iniyoruz. Bir ara önümüzde bir minibüs gidiyordu. 16 NT 3XX plakalı minibüsün camından yarım litrelik bir pet şişeyi camdan ağaçların arasına attılar. 3 saniye sonra bir tane daha... Dayanamadım, anında kornayla selektörle protesto ettim. Uygun bir yerde minibüs sağa yanaştı, ne oluyor dercesine... “Pet şişeleri bu canım doğaya atmaya utanmıyor musunuz?” dedim... Sürücü şaşırdı bir an. “Hepimiz burayı korumaya çalışıyoruz. Üstelik Bursalılar olarak sizin daha fazla korumanız gerekirken kirletiyorsunuz” diye de devam ettim.

Sürücünün şaşkınlığı devam ederken ön taraftaki yolcu yerinde hafifçe yükselerek “Dayı (*), ama herkes atıyo” diyerek bana adeta çıkıştı. Pes! diyerek ben yola koyuldum. Sizde her gün emniyet şeridine girenleri görüyorsunuzdur. Hep aynı mantık: “ama herkes giriyor!” Sen girme!

Olmaz!

O zaman kendimizi enayi yerine konulmuş hissederiz. Anlaşılan Japonlarda “enayi yerine konulma” kavramı yok. Bize has bir özellik olsa gerek...

Birgün emniyet şeridine girenler yol vermeyeni vurdular diye bir başlık okursanız, devamını okumayın. O benimdir... Bu kadar basit bir meseleyi bile halledemeyen bizler mi nükleer santral yapacağız. Her ne kadar ben bu santrallerin kurulmasına tarfatarsam da, ola ki Japonya’dakine benzer bir kaza bizde oldu. Korkarım radyasyonun yaratacağı telefattan daha fazlasını biz felaketten kaçarken birbirimizi ezerken yaparız.

İki pet şişenin ve bir fotoğrafın düşündürdüklerine bakın...

(*) Bu lafın bana bu kadar koyması hayatımda ilk defa birisinin bana dayı demesinden mi yoksa? Yaşlanıyor muyum ne?

Yazının devamı...

1.60 TL’yi aşamayan dolar yeniden düşüşe mi geçecek?

MERKEL’İN alınan kararların euronun “major” para birimlerinden biri olmaya devam edeceğinin bir işareti olduğunu söylemesi, Cuma günü euroyu adeta ipten aldı! 1.3902’den kapanan euro/dolar paritesi 1.3815’in altına inerse 1.3650’ye kadar bir gerileme olabilir. Pariteye bağlı olarak dolar içeride 1.5665 TL’ye kadar düşebilir. İMKB 65 bini test edebilir .

Cuma günü AB liderleri toplandı. Toplantıdan “sürpriz iyi” sonuçlar çıktı. Kimin için iyi? Piyasalar için... Hangi vadede “iyi”? Çok kısa vadede... Orta, uzun vadede sorun ortadan kalkmış değil!

12 Mart’taki liderler zirvesinden çıkan en “yeni” karar; AB’nin Ekonomik İstikrar Fonu’nun 440 milyar eurodan 500 milyar euroya yükseltilmesi. Sadece miktar artışı değil, yöntem değişikliğine gidilmiş. Bu fonun sadece ikincil piyasadan sorunlu ülke tahvillerini almakla yetinmeyip, borçlanma sorunu yaşayan devletlerin ihraçlarını ilk elden (birincil piyasadan) alabilmelerine de imkân tanınmış. Bir başka deyişle, “piyasa bozuldu, gir piyasaya bonoları al” döneminden “ülkeler borçlanamıyor, ihaleye gir, ülkeleri kurtar” dönemine geçilmiş durumda.

Bir başka karar ile Yunanistan’ın borçlanma faizi yüzde 6’dan 5’e indirilirken, borçlarının vadesi de 3 yıldan 7.5 yıla yükseltilmiş. Aynı yöndeki İrlanda’nın talebi reddedilmiş!

Sarkozy’nin “Yunanlılar önemli adımlar attılar, en azından özelleştirmede yaptıklarına bakın” diyerek arka çıktığı indirimin İrlanda’ya uygulanmamasının ardında kurumlar verigisindeki İrlanda’nın durumu öne sürülüyor! Kurumlar vergisi İrlanda’da yüzde 12.5 iken, AB ortalaması yüzde 23 dolaylarında. Kaldı ki büyük abilerdeki; Almanya ve Fransa’daki; oran ortalamanın üzerinde! Sarkozy, “Biz İrlanda’nın vergi oranlarını AB ortalamasına yükseltmesini istiyor değiliz, “bir şeyler” yaptığını görmek istiyoruz” diyor.

İrlanda ile ilgili unutulmaması gereken önemli bir “gerçek” daha var! Kriz çıkarken seyreden, kriz boyunca zararı halkın sırtına yükleyen “iktidarların” hemen hepsi halen daha “iktidarda”. İrlanda şimdilik tek istisna ki seçim yapılmış ve “borçları ödemeyeceğim” diyerek seçimi kazanmış Enda Kenny işbaşında. Doğaldır ki onun “enkaz devraldım” deme şansı var. Ya diğerlerinin? Yani Almanya ve Fransa başta olmak üzere halen daha yönetimde olan “muktedirler” daha önceki “halı altına süpürme” manevralarını son kararlarıyla taçlandırmış oldular. Bu adımların kısa vadedeki sorunu uzağa ertelemekten başka bir faydası var mı?

Merkel’in alınan kararların euronun “major” para birimlerinden biri olmaya devam edeceğinin bir işareti olduğunu söylemesi, Cuma günü euroyu adeta ipten aldı!

Euronun yükseliş trendi Cuma günü 1.3795’ten geçiyordu ve altına inilerek 1.3752’ye kadar gelindi. Liderlerin açıklamalarıyla 1.3916’ya kadar yükselen parite 1.3902’den kapandı. Bu hafta başında 1.3815’den geçen yükseliş trendi her geçen gün 21 pips yükseliyor.

Önümüzdeki günlerde, özellikle de Cuma gününe doğru bu trendin kırılması durumunda 1.3650’ye kadar bir gerileme olabilir! Ola ki liderler zirvesi sonrasında, bu haftanın ilk günlerinde yapılacak ekonomiden sorumlu bakanların toplantısından da “piyasa dostu” bazı kararlar çıkacak olur ise paritede 1.4070 seviyesi kritik olacak. Zira euro dostu olası haberlerle parite yukarı gidebilir. Her ne kadar alınan kararlar uzun vadede euroyu desteklemiyor olsa da kısa vadede euro lehine bir algılama sürebilir!

Paritedeki hareketlere çok da bağlı olarak; bu hafta içinde dolar/TL kurlarında 1.5665 seviyelerine kadar bir düzeltme/geri çekilme ihtimali artıyor. Gösterge bono bileşiklerinde ve borsadaki gelişmeler de bu hareketi büyük ölçüde destekleyecektir.

İMKB cephesinde bu hafta içinde 4.10 cent seviyelerinin test edilme olasılığı yüksek. Dolar/TL kurlarına bağlı olarak 64.750-65.100 seviyelerine kadar bir yükseliş mümkün görünüyor. Üzerine çıkılırsa 65.500 seviyesinin test edilmesi mümkün ancak üzerinde risk artıyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.