Şampiy10
Magazin
Gündem

Piyasalar için karışık bir hafta!

PİYASALAR son günlerde oldukça dalgalı bir seyir izliyor. Bu haftanın yön gösterecek 2 endikatörü, ‘1 dolar+1 euro’ sepeti ve 13 günde yüzde 35 gerileyen 2 ayın en ‘hırçın’ emtiası gümüş.

12 Haziran’daki genel seçimlere 10 iş günü kaldı. Bugün ABD piyasaları tatil. Geçtiğimiz Cuma günkü kapanışlarda bugünkü tatilin etkileri hissedildi. Özellikle de euro/dolar paritesinde günün sonunda sanki ‘Aman tatil nedeniyle bir şey kaçırmayalım’ tavrı vardı. Günü haftanın en yüksek seviyesinde kapatan euro, adeta bünyesindeki sorunları yok varsayıyor gibiydi! 1.4324 ile haftanın en yüksek seviyesini gören euro, günü 1.4316’dan kapattı.

Bu hafta en az geçtiğimiz hafta kadar karışık bir hafta olmaya aday. Geçtiğimiz hafta hem içeride hem de yurtdışında ciddi oranda hareketliliğin arttığına şahit olduk!

İçeride seçim rallisi bekleyenler bu güne kadar bakıldığında hayal kırıklığına uğradılar. İMKB haftalık bazda düşerken, hafta içinde adeta küçük yatırımcıları sarhoş eden yükseliş/düşüş hareketleriyle “ekstra zararların” yazılmasına da neden oldu! Borsanın yanı sıra tahvil piyasası ve döviz cephesinde de içeride ciddi hareketler oldu. Gösterge bono bileşikleri yüzde 8.97 ile yüzde 9’a yakın bir şekilde kapanırken; ‘1 dolar+1 euro‘ sepeti de 3.9040 seviyesi ile 30 Mart 2009’dan bu yana en yüksek haftalık kapanışını yaptı!

Görünen o ki döviz cephesinde de bir keyifsizlik var. Dolar/TL bazında her ne kadar 1.6180 tutuyor görünse de euronun 1.4050’lerden 1.43’lere kadar güçlenmesine rağmen dolar, TL karşısında gücünü korudu ve kurlar bir türlü 1.60’ın altına in(e)medi! Hal böyle olunca da euro/TL kurlarında TL’nin değer yitirdiğini, bunun da “sepeti” yukarı taşıdığına şahit oluyoruz.

“Sepet” daha yükselir mi?

Krizin en derin yerinde yani 9 Mrt 2009’da 4.1210 seviyesine kadar yükselmiş sepet. Şimdilik bu olasılık düşük. Ancak teknik olarak 3.9830 seviyesine kadar bir yükselişi görebiliriz. Bu nasıl mümkün gerçekleşir derseniz, paritenin 1.4350’lerde “yuvarlandığı” varsayımıyla, dolar/TL kurlarının 1.6180’ı kırarak 1.6350-1.6440 seviyelerine kadar yükselmesiyle mümkün.

Bu haftanın yön gösterecek 2 endikatöründen birisi “sepet” olacak. Diğeri mi? O da bence gümüş!

Neden gümüş derseniz, son 2 ayın en “hırçın” metası gümüş idi. Dolar/ons bazında 49.82 ile rekor kırdıktan sonra 13 iş günü içinde 32.34’e düşerek yüzde 35.1 değer yitirdi. Benzer dönemlerde, “küçük bir gecikmeyle” euro da 1.3970’e geriledi hatırlarsanız. Şimdi hem gümüşte hem de diğer metalarda düzeltme dönemindeyiz. Yükselişlerin/düşüşlerin haşarı metası gümüş de bu toparlanma dönemine bir anlamda liderlik ediyor, tıpkı son büyük yükselişte olduğu gibi.

Nereye kadar devam eder bu düzeltme derseniz, ilk hedef 39.50. Bu seviye hem teknik bir düzeltme seviyesi hem de 50 günlük hareketli ortalama! Bu seviyenin üzeri 41.10 seviyesini gündeme getirecektir. Gümüşteki bu hareketler genelde tüm varlık piyasalarında “eski oyuna dönülüyor mu” düşüncelerin tetikleyebilir. Hem emtia fiyatlarının, hem de euronun Cuma günkü seviyelerinden bir miktar daha yükseldiğini görebiliriz . Borsaları da çeker mi? ‘Eski oyuna dönülüyor’havası da ister istemez hisse senedi piyasalarını da pozitif etkileyebilir.

Ancak, hem gümüş, hem de euro paritesinde yükseliş potansiyelinin sınırlı olduğunu düşünüyorum. Belirtmiş olduğum teknik seviyelerden yeni bir satış dalgası gelirse bu beni şaşırtmayacaktır. Zira halen daha gümüşte 30 dolar/ons, euro/dolar paritesinde de 1.3650 seviyelerinin asıl hedefler olduğunu düşünüyorum.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda İMKB 100’de de bu hafta başında (özellikle de hazır ABD piyasaları tatildeyken) derlenip/toparlanma görsek de haftanın özellikle ikinci yarısından sonra yeniden keyifsiz bir havanın hakim olduğuna şahit olabiliriz. İMKB’de bir anda ortaya çıkabilecek “hormonlu talep” tüm bu resmi kısa bir süreliğine de olsa değiştirebilir . Ancak seçime 10 gün gibi kısa bir zaman kalmış olması bu talebin yaratabileceği “etkiyi” de azaltabilecek!

İMKB 100’de geçtiğimiz haftaki düşüşün durduğu varsayımıyla 63.900-64.000 bandına doğru bir toparlanma görebiliriz. İster sonrasında, isterse düşüş henüz durmamış ve aşağı yönlü hareket devam ediyor olsun, asıl hedef 59,750 seviyesi olacaktır.

Bu düşüş, dolar/TL kurların da 1.64’lü seviyelere yükseldiği bir zamana denk gelecek olur ise burunları “daha hasas” olan bazı köpekbalıklarını mutlaka harekete geçirecektir. Her zamankinden de dikkatli olunmasında fayda olan günlerdeyiz!

Yazının devamı...

PPK’dan ses seda çıkmadı!

Merkez Bankası nezdindeki Para Politikası Kurulu (PPK) dün yaptığı toplantıda politika faizlerini ve zorunlu karşılık oranlarını sabit tuttu. PPK toplantı sonrasında yapılan açıklamada “...son dönemde küresel ekonomideki artan belirsizlikleri de göz önüne alarak, alınan önlemlerin gecikmeli yansımalarının bir müddet daha takip edilmesinin faydalı olacağını belirtmiştir” denilerek “bekleme” tercih edilmiş. Bu cümleye istinaden olsa gerek zorunlu karşılıklara dair bir açıklama yapılma gereği de duyulmadı. Normal koşullarda hem faiz hem de zorunlu karşılık kararları PPK’da alınır hale geldi! Değişiklik olmadığı halde faizler konusunda bir açıklama yapılırken, karşılıklar konusunda açıklama yapılmaması bir süreliğine de olsa piyasa katılımcılarının kafasını karıştırdı. Özellikle de İMKB’de işlem yapanların...

PPK öncesi piyasa katılımcıları faizlerde bir değişiklik zaten beklemiyorlardı. Ancak karşılıklar konusunda görüşler değişikti. 100-200 baz puan arası 3 aya kadar vadeli TL mevduatlarında artış bekleyenlerin yanı sıra değişiklik beklemeyenlerin sayısı da az değildi. Döviz tevdiat hesaplarında (DTH); hele ki kurların 1.60’ın üzerine çıkmasından sonra; herhangi bir değişiklik beklenmiyordu.

Geçtiğimiz Kasım ayından bu yanan cari açık ve iç talep artışlarını frenlemek adına ekonomi yönetimi maliye politikalarını bir yana koyup sadece para politikası ile yola devam etmeye karar verdi. Üstelik para politikası araçlarından faiz de kullanılmayıp sadece zorunlu karşılık artışlarıyla “yetinildi”.

Önceki gün açıklanan BDDK verilerine göre, son bir yıldaki artış yüzde 36 seviyelerinde. Gerçi son 5.5 aylık döneme bakıldığında artış yüzde 11.2 seviyelerinde ve bu oranı yıllıklandırdığımızda “zımni” hedef olan yüzde 25’lik artış tutturulabilecek gibi. Yine de eldeki son bir yıllık veri, zorunlu karşılık artışlarının istendiği ölçüde işe yaramadığını gösteriyor.

Benim tahminim 3 aya kadar olan TL mevduatların zorunlu karşılıklarının 100 baz puan artırılması, DTH’ların karşılıklarının değiştirilmemesiydi. DTH sorusu zaten kolaydı ama zor olan TL kısmını tutturamadım! Bana göre sırf MB’nin Diğer yandan TL zorunlu karşılıkların arttırılması en azından Merkez Bankası’nın kendi içinde tutarlı olması adına doğru bir adım olacaktı. Olmadı!

Anlaşılan seçimlere kadar ekonomi yönetimi “tıp” oynamayı yani var olan durumu aynen korumayı, sorunları seçimlerden sonra ele almayı tercih etti! Korkarım alınması gereken önlemler ertelendikçe elimizde sorun yumağı daha da büyüyecek, ileride daha sert tedbirler almak zorunda kalacağız.

Yazının devamı...

İMKB’de bu hafta tepki çıkışı olabilir

İMKB Mayıs ayı başından bu yana yaklaşık yüzde 10 düştü ve Cuma günü 63.298 puandan kapandı. Halen daha bir sonraki teknik seviye olan 61.700’ün görülme ihtimali var. Ancak öncesinde, yani bu hafta içinde kısa vadeli bir düzeltme, ‘seçim rallisi havası yaratmaya çalışan’ birtakım hareketler görebiliriz. Düzeltmelerin 61.700 görülmeden gelmesi durumunda İMKB’de önce 64.300, ardından da 65.450 seviyeleri gündeme gelebilir. Ancak bu yükselişlerin daha uzun ömürlü olabileceklerini zannetmiyorum

İMKB son günlerde hem gelişmiş, hem de gelişmekte olan ülke borsalarından negatif olarak ayrışıyor gibi! Daha önceleri İMKB “hakettiğinden fazla pozitif ayrışmıştı, şimdi ‘normale’ dönüyor” tezi bile bu negatif ayrışmayı açıklamaya yetmiyor!

Birçok endeksle kıyaslanabilir. Kolay olması açısından S&P 500 ile kıyasladığımızda; Ekim 2010’da pozitif ayrışan İMKB, sonrasında bu farkı Mart 2011’de geri vererek dengeyi sağlıyor. Mayıs ayı başında yazdığım “Sell in May go away-Mayıs’ta sat ve uza” stratejisi bizde bu kez çalışmayacak mı diye yazmıştım. Ancak öyle olmadı ve bu strateji bizim piyasalarımızda hayata geçerken ABD’deki hareket sınırlı kalmış görünüyor. Her ne kadar Amerikan borsalarının kısa bir zaman sonra bu trene bineceklerine inanıyor olsam da İMKB’nin harekete çok önceden başladığını söylemek gerek! Bu durumu Morgan Stanley’nin hazırladığı “Dünya” ve İMKB 100 endekslerinde de görmek mümkün.

Son haftalarda dünya borsaları muhteşem bir performansla yükselmediği gibi ufak ufak düşüyorlar. Ama düşüşleri Türkiye kadar değil.

Bize has ekstra bir sorun var! Bunun adına “seçim” mi dersiniz, “Suriye” mi dersiniz, “Sivil İnsiyatifsizlik Hareketi” ve onun 15 Haziran tehdidi mi dersiniz, İran mı dersiniz ben henüz adını koyabilmiş değilim! Ancak farklı bir durum olduğu aşikâr. Bu farklı durumun da “fiyatlanmaya” başladığını düşünüyorum. Eğer ki fiyatlamanın içine “ağır politik unsurlar” girmeye başladıysa işimiz zor. Önümüzdeki günlerde hem borsada hem de kur cephesinde ciddi hareketler göreceğiz demektir.

Yok henüz daha bu fiyatlama yapılmıyor ama seçim sonrasındaki realizasyonlara işini bırakmak istemeyenler sebebiyle bir “seçim anti-rallisi” yaşanıyorsa, o zaman da ufukta daha düşük değerler var demektir. Geçtiğimiz Çarşamba günü 200 günlük HO sert ve de “kararlı” bir şekilde kırıldı ve 62.750’deki “teknik” seviyelerden birisi aşağı yönlü geçildi ancak kapanış bu seviyenin üzerinde oldu. Halen daha bir sonraki teknik seviye olan 61.700’ün görülme ihtimali var! Ancak öncesinde, yani bu hafta içinde kısa vadeli bir düzeltme, “seçim rallisi havası yaratmaya çalışan(!)” birtakım hareketler görebiliriz. Zira 4 Mayıs’taki 70.335 zirvesinden, 20 Mayıs’taki 62.512’ye olan hareket yüzde 11.1’lik bir düşüşü ifade ediyor. Böylesi bir düşüşün bu hafta kısa vadeli düzeltmelerini görebiliriz. Düzeltmelerin 61.700 görülmeden gelmesi durumunda İMKB 100’ü önce 64.300’e ardından da 65.450 seviyelerine kadar taşıması ihtimali var! Ancak bu yükselişlerin daha uzun ömürlü olabileceklerini zannetmiyorum!

Euroyu balçıkla sıvayamayacaklar!

Önce Fitch Yunanistan’ın notunu üç kademe birden düşürerek B+’ya indirdi! Ardından S&P, İtalya’nın görünümünü “durağandan, negatife” düşürdü ve üçte bir olasılıkla önümüzdeki iki yıl içinde A+ olan kredi notunu da düşürebileceğini söyledi.

Diğer yandan Yunanistan Başbakanı Papandreou Pazar günü yayınlanan Ethnoz gazetesine verdiği röportajda, “Borç yeniden yapılandırması tartışılan konular arasında değil” demiş. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Yönetim Konseyi Üyesi Juergen Stark ise Komşu’yu kastederek “ECB için bir tek çizgi var ve o kesin: Taahhütlerinizi yerine getirmeniz gerekir” demiş Cumartesi günü yayınlanan To Vima’ya. Her ne kadar Yunan halkı daha fazla kemer sıkmak istemiyor ve bu uğurda büyük gösteriler düzenliyor olsa da işleri hayli zor.

ECB’nin yeniden yapılandırmayı istemiyor olması anlaşılır. Zira Yunanistan ile başlayacak bir yeniden yapılandırma, İrlanda, İzlanda, Portekiz, İspanya ve şimdi de İtalya’ya “bulaşabilir”. Önünü alamayız diye düşündükleri için “iyisi mi hiç başlamasın!” diyorlardır.

Literatüre yeni bir kelime katılımaya çalışılıyor! “Re-profiling-profil değiştirme”. Daha Türkçesi “façayı düzeltmek” denebilecek bu söylemle, komşunun borçlarının “çehresi değiştirilecek” ama piyasaların bunu “yeniden yapılandırma” olarak algılaması istenmiyor. Adını ne koyarsanız koyun, eninde sonunda iş dönüp dolaşıp “risk” ve “paranın bugünkü değeri” kavramlarına kadar indirgenecektir. Ha yeniden yapılandırın, ha façasını düzeltin... Sonunda piyasa katılımcıları bunun ne olduğunu son derece net olarak fiyatlayacaklardır ve bu da hiçbir zaman masa başında “arzulanan gibi” olmayacaktır!

Tüm bu balçıkla sıvama çabaları dönüp dolaşıp euroyu vuracaktır. Bu hafta içinde euroda yeni düşüklerin görüldüğüne şahit olabiliriz! Günlük kapanış bazında 1.4045 seviyesinin altına inilmesi durumunda 1.3910 seviyelerinin test edildiğini görebiliriz. 1.4260 hele ki 1.4340’ın üzerine çıkma çabalarının beyhude balçıkla sıvama çabalarının bir parçası olacaktır.

Yazının devamı...

Paskalya Sendromu!

Bu sendromun ne olduğuna geçmeden önce 13 Nisan 2009 tarihinde Vatan Gazetesi’nde yayınlanmış olan “Paskalya, idari tatil olsa?” başlıklı yazımdan bir alıntı: “ Tabii ki resmi bir tatilden söz etmiyorum... Tatilleri yeterince “fazla” olan bir ülkeyiz zaten. Yine de Hıristiyanların bayramında finansal piyasaları tatil yapmaktan söz ediyorum. Cuma günü; Paskalya nedeniyle ABD başta olmak üzere bir çok ülkede, ya resmi tatil ya da piyasalar tatildi.

Onlar tatil olunca, bizde de adeta yaprak kıpırdamıyor. Kendi başına karar verme erkini çoktan yurtdışındaki piyasalara devretmiş olan Türk piyasaları ha tatil edilmiş, ha edilmemiş. Fark çok az oluyor” diye yazmışım!

Görüne o ki önerim ciddiye alınmadı ve hala Paskalya bizde tatil değil. Peki bizde tatil olmayınca ne oluyor? Yabancılaın ve de özellikle Londra’dakilerin Paskalya Bayramı nedeniyle uzun hafta sonu tatillerine gitmeleri bizdeki kurları yükseltiyor. Ne alâkası var diyenleri duyar gibiyim. Sorun şu ki tatilde olan fon yöneticileri, yatırım bankacıları bizimle “ilgilenemediler”! Hal böyle olunca da ülkeye döviz girişi yavaşladı. Şirketlerin “normal” talepleri nedeniyle döviz alımlarının devam etmesi, buna karşın döviz girişinin olmaması kurlardaki dengeyi TL aleyhine bozdu. Tıpkı 2009’da da olduğu gibi... “İlgililer” tatilden dönünce duruma baktılar. Bir kısmı hazır kurlar yükselmişken yeni pozisyon açtılar. O yüzden tatil sonrası kısa bir süre için de olsa kurlarda bir rahatlık oldu. Ancak sonrasında hem parite hem de bize has olan seçim, Suriye, sivil insiyatifsizlik eylemleri, artan krediler nedeniyle bankaların yükselecek karşılık maliyetleri ve son olarak da rekora giden cari açık kurlardaki yükselişi hızlandırdı!

Gittikçe artan (devleşmeye aday) cari açığın finansmanı dışarıdan geliyor. Paskalya tatili gibi kısa bir süre için bile bu akışın kesilmesi derhal piyasaları etkiliyor. Böylesi bir cari açığın piyasaları (ya da kurları) ne kadar kırılgan hale getirdiğinin farkında mıyız acaba? Korkarım değiliz. Ya da seçim sath-ı mahallinde olduğumuz için atılması gereken adımlar şimdilik atılmıyor. İşler tıkırındaymış gibi görünüyor, ancak birileri (özellikle de yabancıları) bunun böyle olmadığını, sorunların (cari açığın) büyüyerek devam ettiğinin farkına vararak ufaktan pozisyonlarını kapatıp, yuvaya dönüyorlar.

Geride yepyeni bir sendrom bırakarak: Paskalya Sendromu! Bu büyüklükteki cari açıkla yabancı yatırımcı olmayınca kurlar bir anda yükselebiliyor. Sadece Paskalya’da mı? Özellikle Londra’nın kapalı olduğu günlerde bizde bu sendrom mutlaka nüksedecektir!

İyisi mi Paskalya’yı resmi tatil değilse de “finansal idari tatil” edelim! En azından sendromun etkileri daha az hissedilir!

Yazının devamı...

Strauss-Kahn skandalı ve Yunanistan’ın yeniden yapılandırması!

AB Maliye Bakanları toplantısındaki soru “Yunanistan yeniden yapılandırsak da mı saklasak, yoksa yeniden yapılandırmadan mı saklasak?” olacaktı! IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın skandalı bu tartışmayı bir süreliğine erteledi. (Bu arada eğer taciz iddiaları gerçekse, bu olay finans dünyası ve politikanın en büyük skandallarından biri olmaya aday).

Tartışma skandal nedeniyle ertelense de artık komşunun borçlarını yeniden yapılandırması kaçınılmaz! Başka çare kalmadı artık!

Bakmayın siz Yunanistan cephesinden gelen açıklamalara... Yeni kredi anlaşması Haziran ayında devreye girecekmiş! Girse ne olur? Kaçınılmaz sonu yine bir kaç ay daha ertelemekten gayri... Yunanistan bono getirileri yüzde 16’lara çıktı. 4,8 yılda paranızı ikiye katlıyorsunuz . Hem küresel faizlerin en düşük olduğu bir zamanda, hem de euro cinsinden! Böyle bir faizi ödeyebilecek nasıl bir büyümeye sahip “komşu”? Korkarım böylesi bir büyüme oranını kimse kaymetmiş ki, Yunanistan bulabilsin.

Uzatmayalım. Artık komşu için bir “yeniden yapılandırma” kaçınılmazsa, bu nasıl olacak? Teknik bir konu ve değişik alternatifler var. Ancak tartışmalar iki ana seçenekten biri üzerinde yoğunlaşacak:

1 Borçların bir kısmını silmek! Diyelimki yüzde 30 veya 50’si silinecek! Yani komşudan 100 euro alacaklıysanız, komşu size 50 ya da 70 euro ödeyecek. Bu “traşlama” komşunun işine gelirken, en büyük alacaklı konumundaki Alman ve ikinci büyük alacaklı olan Fransa adına da yeni yaraların açılması anlamına gelecek. Bence çok tercih edilecek bir seçenek değil!

2 Borçların “nominal değerini” sabit tutup, vadelerini faizsiz uzatmak . Bu uzatma sırasında mümkün olduğunca uzunca bir süre için de “sıfır” faiz ödemek! Diyelim ki 10 yıl faizsiz bir dönemden sonra EURIBOR + 50 baz puanlık bir faiz ödemesi yapılacaktır dense... Komşunun nominal borcu aynı kalsa da bugünkü değer anlamında reel borcu düşerken, sorunu en azından 10 yıldan sonraya iteliyor/öteliyorsunuz demektir. Bence ‘üç vakte’ kalmadan 2. seçenek hayata geçer!

Neden mi ikinci seçenek, işte size birkaç neden:

1- En büyük alacaklı durumundaki Alman ve Fransız bankalarının bilançoları; bunları yatırım portföylerine atacaklarından dolayı; çok da fazla hasar görmez. Gerekirse Basel III’te ufak tefek bir kaç düzenleme yapılabilir ve bu bonolara piyasa değerinden değerlenmez, iç verimden değerlenir.

2- İlk seçenekte zararlar anında yazılacağından yeniden sermayelendirme ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Ne gerek var, kimde sermaye (ya da istek) var ki bankalara koyacak!

3- İlkinin etkisi kalıcı olacak, halbuki ikinci seçenekte, karar verilip, yeni bonolar çıkarıldıktan sonra gelecek satışların kısa sürede tamamlanmasıyla piyasaların ilk seçeneğe göre çok daha hızlı toparlandığına şahit olabiliriz!

Unutmadan...

Yunanistan’ın bu kriz sırasında eurodan çıkıp, drahmiye dönmesinden söz ediliyor. Bu bana yakın zamanda çok da mantıklı gelmiyor! Zira euronun yerine drahminin konulması o kadar da kolay olmayabilir. Hatta bana göre neredeyse imkânsız! Düşünsenize bir euro üyesi birlikten “atılıyor”. Kalanların bir kısmı bu tehditi hep hissedecekler, bir kısmı da kendisi ayrılmak isteyebilecek. Arkası gelecektir. Eurodaki dağılma çorap söküğü gibi olabilir. Büyük biraderler, Almanya ve Fransa bunu göze alamayabilir. Eurodan dağılmasındansa yeniden yapılandırma çok daha ucuza çıkacak bir çözüm!



TOBB Genel Kurulu’nun galibi Kılıçdaroğlu’ydu!

Dün TOBB’un Ankara’da yapılan seçimsiz 66. Genel Kurulu’ndaydım. TOBB’un genel kurulu seçimsizdi ancak genel seçim en çok konuşulan konuydu. Uzun yıllardır bu toplantıları izleyen Üstadımız Osman Arolat saymış. 55 dakika konuşan Hisarcıklıoğlu’nun konuşması 27, 45 dakika konuşan Erdoğan’ın konuşması 20 ve 35 dakika konuşan Kılıçdaroğlu’nun konuşması 24 kez alkışlarla kesilmiş. Kılıçdaroğlu’nun elle tutulur önerileri, işdünyasına eskisine oranla daha yakın durması özellikle bayan delegelerde ve genç girişimcilerde heyecan yaratmışa benziyor.

Yazının devamı...

Mayıs sendromu nüksetti bu hafta yeni düşüşler olacak!

SON günlerde yaşanan satışların sert olması İMKB’de teknik analiz açısından önemli olan hem 50 hem de 200 günlük basit hareketli ortalamaların (HO) altına inilmesine neden oldu. Kapanışların böyle olması bu hafta başında düşüşlerin sürmesi ihtimalini artırıyor. Bu haftanın kapanışının 63.870’in altında kalıp kalmayacağı önemli

Rivayet muhtelif... Suriye, Güneydoğu’daki sivil itaatsizlik insiyatifi ve son olarak da cari açık konusundaki sıkıntılar ve beraberinde getirdiği ek sorunları dikkate alan yabancıların satışları borsadaki gerilimi ve de düşüşü artırdı.

Mayıs başındaki ayın ilk yazısında bu Mayıs’ın farklı olabileceğine, “Mayıs’ta sat ve uza-sell in May and go away” olarak anılan stratejinin bu sene dışarıda Fed Başkanı Bernanke ve de içeride seçim ile bekletilerle “Mayıs sendromunun” ertelenebileceğini düşünmüş ve yazmıştım. Yanılmışım, Mayıs sendromu yine ‘nüksetti’!

Dışarıda beklentilerin (ki bu beklentilerdi borsaları yukarı çıkaran) altında kalan ABD’nin büyüme verilerinin Çin’in büyümesini yavaşlatacağı beklentisi keyifleri kaçırdı. Çin’den gelen haberler; gümüş başta olmak üzere emtia piyasalarında kâr realizasyonu için iyi bir ‘mazeret’ oldu! Gümüşün son aylardaki müthiş yükseliş performansını yine müthiş bir “çakılma/düzeltme” takip etti. 25 Nisan’da gördüğü 49.82’lik zirvenin ardından 12 Mayıs’ta 32.34’e kadar geriledi! 13 iş günü içinde yüzde 35.1’lik bir düşüş! Beraberinde bir çok metayı da aşağıya taşıdı gümüş. Benzer tarihlerde bakır 4.42’den 3.85’e kadar geriledi!

Dışarıda bunlar olurken bizde de yaklaşan seçim öncesinde yeni rekorlar doğru koşan cari açık özellikle yabancı yatırım fon yöneticileriyle, yatırım bankacılarının keyfini kaçırdı. Cari açığın “tedavisi” için kullanımda olan tek “ilaç” olan zorunlu karşılık artışlarının bu ay da devam edeceği beklentisi borsanın lokomotifi olan bankacılık hisselerini vurdu. Suriye’deki gelişmeler ve “sivil insiyatifsizlik eylemlerinin” de piyasa katılımcıları için “iyi” haberler olmadığı ortada!

Geçtiğimiz haftayı; bir seçim rallisi bekleyen piyasa katılımcıları için bu kadar keyifsiz hale getiren asıl olay, yine de cari açık endişeleri ve bunun özellikle de kur üzerindeki etkileriydi! Bir yandan borsa bir yandan kurun yükselmesi piyasalara sert satış olarak yansıdı! Satışların bu denli sert olması İMKB’de teknik analiz açısından önemli olan hem 50 hem de 200 günlük basit hareketli ortlamaların (HO) altına inilmesine neden oldu! Geçtiğimiz Cuma günü günü, günlük bazda hem 66.358’den geçen 50 günlük HO, hem de 65.314’ten geçen 200 günlük HO aşağı yönde kırıldı ve kapanış da 64.585 ile bu seviyelerin çok altında gerçekleşti! Geçtiğimiz haftanın ilk günlerinde dolar bazındaki 50 ve 200 günlük HO’ların altında kapanmış olmamız da işin “ciddiyetini” ortaya koyuyor!

Kapanışların böyle olması bu hafta başında düşüşlerin sürmesi ihtimalini artırıyor! Bu haftanın kapanışının 63.870’in altında kapanıp kapanmayacağı önemli. 50 haftalık HO’ya denk gelen bu seviyenin altındaki bir haftalık kapanış önümüzdeki günler için “boğaların” işlerini zorlaştıracaktır.

Günlük bazda haftanın ilk günlerinde önce 64.200 ardından da 62.750 seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilir! Bu hareketin devamı gelecek olursa da İMKB 100 Endeksi’nin 61.860 seviyesine kadar bile düştüğüne şahit olabiliriz!

Bu denli sert düşüşlerin yeni alıcıları getirmesi de normal karşılanmalı. Özellikle de bir “seçim rallisi” bekleyenlerin ya da buna “hazırlananların” diplerden alım yaptığını görebiliriz. Bu da 62.000 psikolojik seviyesinin korunması ve destek olması anlamına gelecektir.

Bu haftanın en az borsa kadar önemli ve hatta borsaya yön verecek meselesi dolar/TL’deki muhtemel hareketler olacaktır!

Bugün AB Maliye Bakanları Yunanistan’a yardım konusunu bir kez daha ele alacaklar. Almanya’da Merkel’in koalisyon ortaklardında FDP yardım konusuna muhalif. Çatlak seslerin artması euro/dolar paritesindeki hareketlerin dolar lehine devam etmesi ihtimalini artıracaktır. Varlık piyasalarından çıkış da “carry trade fonlama” parası durumuna gelmiş olan dolar pozisyonlarının kapanmasını da beraberinde getirecektir. Bu hafta başındaki toplantıdan “komşu ve euro” için olumlu denebilecek bir mutabakat çıkması durumunda paritenin 1.4350 seviyelerine çıktığını ancak bu seviyelerini korumasının zor olduğunu düşünüyorum. Ola ki bir mutabakat çıkmadığı, euro için kararsızlığın arttığı bir durumda; ki bu yakın zamanda sıkça konuşulur olacak; 1.3910 seviyelerine kadar euronun düştüğünü görebiliriz.

Doların değer kazandığı durumda dolar/TL kurlarında 1.6190’dan geçen trend seviyesine doğru bir yükseliş olasılığı artacaktır. Bu seviye kritik. Ola ki piyasadaki gerginlikler nedeniyle bu seviye de aşılacak olur ise 1.6450’ye kadar devam edebilecek bir hareketle karşı karşıya kalabiliriz!

Böylesi bir hareket hem borsa hem de kur tarafında algılamaların karışmasına, morallerin bozulmasına neden olabilir. Seçim sath-ı mahalline girilmişken bunun olmaması için bazı fonlar ya da fon yöneticilerinin çabalarına şahit olabilirmiyiz? Neden olmasın?

Bu çabalar seçim sürecine kadar işe yarasa da seçimlerden sonra tahminlerden daha “sert” bir kâr realizasyonu döneminin yaşanmasına sebep olabilir!

Yazının devamı...

Cari açık seçim beklemez!

Dün Mart ayına ait cari açık rakamı 9.8 milyar dolar olarak açıklandı. Piyasa beklentisi 8.2 milyar dolardı. Beklentilerin çok üzerinde gelen Mart ayı rakamından sonra 12 aylık bazdaki toplam cari açık Şubat’taki 55 milyar dolardan, Mart’ta 60.5 milyar dolara yükseldi.

Tahminlerin çok üzerinde gelen cari açıkta enerji dışı cari açığın 5 milyar dolara ulaşması kadar doğrudan yatırım giderlerindeki artış da dikkat çekiciydi.

Herşey “normal” devam etse de Nisan ve Mayıs aylarında artan kâr transferleriyle birlikte yıl sonu tahminleri; 65 milyar dolardan, 70 milyar dolar ve üzerine revize edilecektir! Bu ihtimal dün piyasaları gerdi! Dolar/TL 1.5850’ye çıktı, İMKB yüzde 2.40 değer kaybetti!
Piyasalar nasıl gerilmesin? Orta Vadeli Program hedefine göre bu yıl sonu Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) tahmini 780 milyar dolar. 70 milyar dolarlık cari açığın GSMH’ye oranının yüzde 8.9’a denk geliyor. 1994 ve 2001 krizlerinin cari açık/GSMH oranının yüzde 5.5’lere çıkmasıyla patladığını hatırlayınca bu oranın yüksekliği daha iyi anlaşılabilir.

Belli ki Merkez Bankası’nın uyguladığı ‘zorunlu karşılık arttırma/faiz indirme’ şeklindeki “politika karmaşası” istenen sonuçları vermiyor. Hem kredilerdeki hem de cari açıktaki artış devam ediyor, devam edeceğe de benziyor. Büyük olasılıkla 25 Mayıs’taki toplantıdan da zorunlu karşılık artışı gelecek.

Peki işe yarayacak mı?

Nasıl ki son artışlar işe yaramadı, yenilerinin yaraması da hayli zor. Zira para politikalarının mutlaka maliye politikalarıyla da desteklenmesi gerekiyor. Nedir mali politika önlemleri? KKDF v.b. gibi vergilerin arttırılması ya da torba yasa gibi “gelir arttırıcı” önlemlerden kaçınılması gerekiyor. En azından para politikasında atılan adımların maliye politikalarıyla da desteklenmesi gerekiyor. Ancak seçim sath-ı mahalline girilmiş olmasından dolayı hükümet hiç de oralı değil. Seçim var diye sıradan vatandaşı rahatsız edebilecek önlemleri almaktan imtina ediyor.

Sonuç? Kontrolden çıkma ihtimali hergeçen gün artan bir cari açık, kontrol edilmekte zorlanılan GSMH ve de kredi büyümeleri...

Bindik bir alamete umarım gitmiyoruzdur kıyamete...

Yazının devamı...

Petrol ve gümüş fiyatlarındaki sert düşüş devam edecek mi?

Geçen hafta başta gümüş ve petrol olmak üzere emtia fiyatlarında çok sert düşüşler oldu. Petrol 4 iş gününde yüzde 16.9 geriledi. Gümüş’te 5 günde yaşanan kayıp yüzde 30’a dayandı. Bu sert düşüşlerin ana nedeni Fed Başkanı Ben Bernanke’nin de yok saydığı spekülasyon. Spekülasyon parasını da Fed veriyor.

Euro/dolar paritesinde 1.4315 test edildi. 1.4350 önemliydi. Altında bir kapanış oldu. Bu durumda hafta içinde 1.4150 ve ardından da 1.3910 seviyesinin test edilmesi ihtimali belirdi. Gümüşün ons fiyatında 33.08 dolar görüldü. Satışların sürmesi durumunda önce 29.1, ardından 28.50 gündemde.

ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke, Nisan ayındaki ilk basın toplantısında petrol ve emtiada görülen artışın gelişmekte olan piyasalardan kaynaklandığını söylemişti. Hatta işi daha da ileriye götürerek “Fed daha fazla petrol yaratamaz” diyerek petrol fiyatlarındaki artışlardan kendilerinin “sorumlu” tutulmamasını söylemişti.

Peki o zaman ne oldu da petrol ve emtia fiyatları 3-5 gün içinde yüzde 10-30 arasında değer kaybetti? Herhangi bir gelişmekte olan ülke bu emtiayı talep etmekten vazgeçti mi? Ya da vazgeçeceğini mi açıkladı? Küresel talebi yarattığı iddia edilen gelişmekte olan ülkeler bir araya gelerek petrole alternatif bir enerji kaynağı mı buldular da petrol 4 iş günü içinde yüzde 16.9 geriledi? Yoksa herkes “akıllı tekstil” müşterisi olmaya karar verdi de pamuklu giysilerden mi vazgeçti? Ya da dünyanın önde gelen pamuk üreticilerinden Pakistan; bir yandan Usame Bin Ladin’le uğraşırken bir yandan da pamuk rekoltesini beşe katlayacak bir tarım devrimi mi yaptı da pamuk fiyatları 1 ay gibi bir zamanda yüzde 33.1 düştü? Hani dünya pamuk stokları rekor derecede düşüyordu, hani Pakistan’ı seller almış, Avustralya’yı kuraklık kasup kavuruyordu...

Bu arada artan, kopup giden petrol talebi değil miydi petrol fiyatlarını 85 dolardan 125 dolara çıkaran? O zaman nasıl oluyor da dünyanın en büyük petrol tüketicisi durumundaki ABD’deki hampetrolün varil fiyatı dünyanın geri kalanından 11 dolar daha düşük oluyor? Geçelim bunların hepsini. Hiçbiri gümüşün bir günde 48.1 dolardan 42.2’ye (2 Mayıs), ya da Brent petrolün 121.9’dan 111.9’a düşmesini açıklamaya yetmiyor. Bu arada gümüş vadeli kontratlarındaki teminat artışları asla bu hareketin sebebi olamayacağını da belirtmeliyim.

Bu işin tek bir açıklaması var!

O da Bernanke’nin “yok varsaydığı” spekülasyon! Başka türlü bu kadar hızlı çıkışlar olabilir miydi? Hızlı çıkışlar hızlı düşüşleri açıklamıyor demeyin, bekleyin. Normal şartlar altında spekülasyon finansal piyasaların olmazsa olmazı. Aksi takdirde “piyasadan” söz etmek mümkün ol(a)maz. Ancak işin boyutu manipülasyona vardı mı işler o zaman çetrefilleşiyor. Kısa zamanda para kazanmak isteyenler fiyatları manipüle edebiliyorlar. Tıpkı gümüş, pamuk ve petrol de daha fazla öne çıkan da işin bu boyutuydu. Bu spekülasyonu/minapülasyonu kimlerin yaptığının bir önemi yok. Yapılıyor olması yeterli.

Peki bunca büyük spekülasyon nasıl yapılabiliyor? Tabii ki büyük parayla. Büyük para nereden geliyor? Tabii ki Fed’den. Fed ve Amerikan Hazine’si; bankalar aracılığıyla konut sektörü başta olmak üzere Amerikan ekonomisini ayağa kaldırmak, yatırım yapılabilmesi, üretimin ve dolayısıyla istihdamı artırması için piyasalara verdiği likidite amacına ulaş(a)mıyor. Piyasalara verilen bedava paralar yatırımlar yerine piyasalardaki speküasyonda kullanıldı. Para bol olunca da nereye “sürüleceği” karıştı. Her yere dağıldı. Ama az, ama çok. Hemen her yer bundan nemalandı. Doların arzı arttıkça da oyun daha da büyüdü....

Tüm bunlar olurken Fed Başkanı büyük bir “vurdumduymazlıkla” ya bu hareketlerin geçici olduğunu (bu arada birileri ciddi servetler kazanıyor, olsun... o da istenen bir şeydi) ya da fiyat hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerin artan taleplerinden kaynaklandığını söyleyebiliyor.

Doların euro karşısındaki değer artışı bu hafta hızlanabilir

Gelelim kısaca bu haftaya...

Geçtiğimiz hafta itibarıyla Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Trichet’nin faizi değiştirmediğini açıklamasıyla başlayan düzeltme hareketlerinde kritik seviyelere gelindi. Euro/dolarda 1.4315 test edildi. 1.4350 önemliydi. Altında bir kapanış oldu. Bu durumda hafta içinde 1.4150 ve ardından da 1.3910 seviyesinin test edilmesi ihtimali belirdi. Gümüşte 33.08 görüldü. Satışların sürmesi durumunda önce 29.1 ardından da 28.50 seviyesi gündemde. Gümüşün son haftaların hatta ayların “endikatörü” olduğunu unutmamak gerek. Gümüşteki hareketleri yakından izlemekte fayda var.

Ancak geçtiğimiz hafta yaşanan düzeltmelerin çok sert olduğunu (gerçi düzeltmelerin yumuşak olmasını beklemek de safdillik olur!) ve aşağıya doğru inilecek yerlerin de azaldığını göz önünde bulundurmak gerek. En azından önde gelen, son zamanlarda çok sık konuşulan emtia ve paritelerde... Düzeltmelerin sonuna gelindiği netleşmeden toparlanmaların nereye kadar olacağını söylemek hayli zor. Belki de net olarak söylenebilecek tek şey, yakın bir gelecekte, diyelim ki 2-3 ay içinde emtia cephesinde yeni zirvelerin görülmesi ihtimali artık azalmıştır.

İMKB’yi de unutmadan...

Başta ABD piyasaları olmak üzere gelişmiş ülke piyasalarında geçtiğimiz haftadan sonra güçlenecek olan “Mayıs’ta sat, tatile uza Sell in May, go away” sendromu bizdeki “seçim rallisi” havasını bozmadığı takdirde İMKB 67.500-70.500 bandını korumaya çalışacaktır.

Ancak Cuma günü GE’nin Garanti Bankası’ndaki hisselerinin bir kısmını satacağı, hükümet ve BDDK tarafından bankacılk sektörüne yeni yaptırımlar v.b. haberler gelecek olur ve seçim rallisi havası, Mayıs satışlarına yenilecek olur ise o zaman da İMKB 100 endeksini 65.500-750 bandına kadar inebilecek bir satış görülebilir. Ancak bu seviye tutacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.