Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir garip ayrışma?

Önceki gün Fed faizleri değiştirmedi. Haziran ayı sonunda bitecek olan II.Bedava Para Paketinin (BPP) yerini alacak bir III.BPP’den bahsetmedi. Sadece ulaşılan bilanço büyüklüğünü koruyacaklarını zira arzulanan büyüme seviyelerine ulaşılamadığını söyledi. Yine bedava para bekleyen piyasalar az da olsa hayal kırıklığına uğradı.

Dün açıklanan ABD verileri sonrasında satış hızlandı. İşsizlik başvurularındaki artışın sürmesi, ikinci el konut satışlarının beklentileri karşılamıyor olması ama hepsinden daha önemlisi piyasaları yukarı götürecek para, iştah ve beklenti azaldığından küresel piyasalara ciddi bir satış dalgası geldi. Bu yazı yazıldığı sırada Dow Jones Endeksi yüzde 1.6, DAX yüzde 1.8 gerilerken asıl darbeyi emtia piyasaları aldı: Brent petrolü yüzde 4.7, altın yüzde 1.8, gümüş yüzde 3.1 gerilemişti.

Dışarıda bunlar olurken içeride Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun faiz kararı açıklandı. PPK politika faizlerini aynı bırakırken, zorunlu karşılıklarda da bir değişikliğe gitmedi. Sadece faizler ve karşılıklar aynı kalmadı, Merkez Bankası’nın “söylemi” de neredeyse aynı kaldı. Son gelişmelerden belirgin bir rahatsızlık duyulduğuna dair herhangi bir “renk” vermiş değil. BDDK’nın attığı adımların politkalarına katkı yapacağından dem vurulurken, Mayıs ayında sıçrama gösteren işlenmemiş gıda fiyatlarının Haziran’da belirgin bir düşüş göstereceği tahmin i eklenmiş. Her ne kadar her hafta semt pazarına giden ve özellikle geçen haftaki fiyatları gören birisi olarak ben buna katılmıyor olsam da bu tahminden MB’nin faizleri değiştirmemek için kendince iyi bir dayanağı olduğu anlamı çıkarılabilir.

Dünün asıl ilginç gelişmesi, küresel hisse senedi ve emtia piyasalarındaki onca olumsuz havaya, dolar/TL kurlarının 1.6185’i de kırarak 1.6345’lere, gösterge bono bileşik faizlerinin yüzde 9.29 seviyelerine kadar yükselmesine rağmen İMKB’nin “olumlu” ayrışmasıydı!

Üstelik de bu “pozitif ayrışma” seçime girmesinde bir sakınca bulunmayan ancak milletvekili seçilince “sakıncalı” hale gelen Hatip Dicle meselesinden sonra BDP’li “bağımsızların” Meclis’e gelmeyeceklerini açıkladıkları, Haberal ve Özkan’ın tutukluluk hallerinin devam edeceği haberinin geldiği sıralarda yaşanması ilginçti!

Sırf MB’nin kararı sonrasında, ‘karşılık artışı gelmediyse bankaların bilançolarında daha fazla bozulma olmaz’ söylemiyle bir alım gerçekleştiyse bu ya ciddi bir beklentiyle yapıldı, ya da ilginç bir “cesaret” örneği sergilendi. Özellikle endeksteki ağırlığı fazla olan 2 banka hissesiyle yaşanan bu yükselişin kalıcı olabilmesi, ancak yurtdışında bir toparlanma yaşanmasıyla olabilir. Bu ihtimalin çok da yüksek olmadığını söyleyebilirim.

Yazının devamı...

Bankacılar meslekten soğudu!

BDDK kredi maliyetlerini yükseltmenin yanı sıra bu düzenlemeyi yaparken aynı zamanda da tüketici kredilerinde artan risklerin bankalara verebileceği zararları kontrol altına almak amacını da göz önüne almışa benziyor. Önce Merkez Bankası, şimdi BDDK. Herkes bankacılara yükleniyor. Gülümhan Gülten, “Bankaları kredilerden soğuttu” diyor, ben işi biraz daha ileri götürüyorum... Alınan önlemler bankacıları “meslekten soğutacak” böyle giderse

Seçim bitti, ekonomiyi “soğutmaya”, cari açığı “daraltmaya” yönelik adımlar atılmaya başlandı. Merkez Bankası zorunlu karşılık artışlarına seçimlerden önce ara vermiş, bunun dışında da yeni bir önlem alınmış değildi. Seçim sonrasındaki ilk önlemler BDDK’dan geldi.

Dünkü Vatan Gazetesi’nde Gülümhan Gülten’in haberinde “... 3 ayrı düzenlemeyle özellikle tüketici kredilerinin bankalara maliyeti artırılırken, bankalar, sermaye yeterliliği rasyosu hesabında yapılan değişiklikle de bir kez daha sıkıştırıldı. BDDK aldığı bir üçüncü önlemle de bankaların yüzde 25 kredi artış sınırlamasına takılmamak için iştirakleri üzerinden ve leasing yoluyla kısıtların kenarından dolaşmasının da önünü kesti. BDDK, finansal kiralama, faktoring ve finansman şirketlerince alacakları için ayrılacak karşılıklara ilişkin usulleri yeniden belirleyerek, bunlar için de kuralları sıkılaştırdı.”

Haberin devamında; “Bazı bankacılar tarafından BDDK’nın dün aldığı “soğutucu” önlemler, “bankaları kredilerden soğuttu” şeklinde yorumlandı. BDDK’nın dün yürürlüğe giren yeni düzenlemelerinin tamamı, yarından itibaren verilen krediler için geçerli olacak. Bu da yıllık bazda tüketici kredilerinin yüzde 1’den fazla zamlanacağı anlamına geliyor” deniyor.

Önlemler gerçekçi değil

BDDK kredi maliyetlerini yükseltmenin yanı sıra bu düzenlemeyi yaparken aynı zamanda da tüketici kredilerinde artan risklerin bankalara verebileceği zararları kontrol altına almak amacını da göz önüne almışa benziyor.

Önce Merkez Bankası, şimdi BDDK. Herkes bankacılara yükleniyor. Gülümhan Gülten, “Bankaları kredilerden soğuttu” diyor, ben işi biraz daha ileri götürüyorum... Alınan önlemler bankacıları “meslekten soğutacak” böyle giderse. Yine para politikası çerçevesinde önlemler alınıyor. Mali politikalara halen daha sıra gel(e)medi. Ne zaman geleceği de belirsiz. Bu önlemlerin ekonomiyi soğutmaya yönelik etkileri mutlaka olacaktır. Ancak bunların kalıcı ve istenen ölçüde olması pek mümkün görünmüyor! Cari açığı azaltmaya/daraltmaya katkısı soğutma amacından da geride kalacaktır. Zira kredi talebini kısarak cari açığı kontrol altına almaya çalışmak, Nasrettin Hoca’nın borçlarını yola diken ekerek takılacak koyunların yünleriyle ödeme hikayesinden bile daha az gerçekçi gibi görünüyor.

Cari açıkla mücadelede ilk adım sorunun temel kaynağına inmekle başlayacak. Bizim cari açık sorunumuz artık iç talep/dış talep meslesinden öteye geçmiş “yapısal” hale gelmiş durumda. Her şeyi bir yana bırakalaım, geçen sene 38 milyar dolalık“enerji” ithal etmişiz. Petrolün geçen sene ortalama fiyatı 85 dolardı. Bu senenin ilk yarısında 115 dolar civarında. Arada 30 dolar fark var. (Enerji ortak hesaplama birimi “varil petrol” olmasından dolayı hesaplama petrol üzerinden...) Her 10 dolarlık artış 4 milyar dolar ek yük getireceği hesabıyla bu seneki toplam fatura 50 milyar dolara çıkacak demektir. Buna bir de yüzde 10’luk ilk yarı büyümesini eklerseniz (ikinci yarıda yüzde 5’e düşse bile) 3.5-4 milyar dolar daha eklemek gerekiyor. İthalata dayalı üretimin yarattığı ek fatura da cabası...

Bu sorun uzun vadeli bir planlamayı gerektiriyor. Cari açık meselesi üstünkörü konuşulup, bu yönüyle hemen hemen hiç derinlemesine tartışılmazken, alınan tek başına para politikasına yönelik önlemler kısa vadeyi bile kurtarmaya yetmiyor. Yetmeyecek! Önce uzun vadeli bir plan ortaya konmalı, sonrasında bu planın sonuçları alınana kadar geçecek zamanı yönetmek için para ve maliye politikalarının bir arada kullanıldığı derli toplu bir paket hazırlanmalı. Bu yapılmadan sadece bankacılık sistemine yüklenmek arzulanan sonuçları vermeyecek, olsa olsa yukarıda da belirttiğim üzere “bankacıları meslekten soğutacaktır”!

Borsanın yükselme çabası

Bu önlemler bu hafta borsayı nasıl etkilecek derseniz...

Haftanın ilk günündeki tepki bankacılık hisseleri açısından olumsuz olacaktır. Ancak bu ve benzeri önlemler (kredi kartlarındaki taksit süresinin kısaltılması, konut kredilerindeki kredi kullandırım oranının yüzde 75’ten 60’a indirilmesi) bir süredir piyasalarda tartışılıyor olduğundan etkisinin sınırlı kalmasına çaba harcanacaktır.

Hatta ilk şok geçtikten sonra İMKB’nin yükselme çabası içine girdiğine bile şahit olabiliriz. Yükselişlerin 63.850 seviyesine kadar devam etmesi mümkün. Ancak borsa için bu hafta önemli bir hafta olacak. Zira muhtemel yükseliş hareketi yaşanmaz ise; ABD borsaları bu hafta için hiç de iyi sinyaller vermiyor (Nasdaq Composite 200 günlük hareketli ortalamanın (HO) altında kapattı geçen haftayı); bu hafta 50 günlük HO, 200 günlük HO’yı aşağı yönde kesebilir (Golden Cross). Bu durum teknik olarak yeni satışları tetikleyebilir.

Bu hareket yakın bir gelecekte yaşanacak! Ancak bu hafta mı yoksa önümüzdeki haftalarda mı onu göreceğiz. Böylesi bir kırılma sonrasında 2-3 Mart tarihleri arasında 58.664 ile 59.428 arasında oluşan “boşluğu” kapatacak bir geri çekilme daha görülecektir.

O zamana kadar kısa vadeli yükselişleri dikkatli “yönetmekte” fayda olan bir haftadayız!

Yazının devamı...

Hani piyasalar bu sonucu sevecekti?

İMKB’nin son 4 günlük performansına bakanlar sanki seçimden istikrarsızlık çıktı, yeniden koalisyon dönemlerine dönüldü zanneder. Hadi seçimlerden önceki düşüşler anlaşılabilir gibiydi: Seçim riskini almak istemeyenler hisse senetlerini sattı, dövizini aldı. Ya seçimden sonrasına ne demeli. Madem piyasa AKP’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde etmesini ama 330’un altına kalarak anayasanın mutabakatla çıkmasını tercih ediyordu, o zaman istediğini aldığı halde neden düştü?

Cevabı biraz karışık. Cevaba geçmeden önce Mayıs ayının ikinci haftasının sonlarında; İMKB 100 Endeksi 66.500 seviyelerindeyken; değişik mecralarda seçimden sonraki ilk haftanın kapanışının (yani bugünün) 59,750 seviyelerinde olacağını tahmin etmiştim. Öncesinde görülürse de tahminin geçerli olduğunu eklemiştim. Dün 59.840 görüldü. Eğer bugün daha aşağısı görülmezse iddiayı “kaybetmiş” olacağım.

Herkes ya seçiç öncesinde ya da seçim sonrasında bir ralli beklerken benim beklentim bizim piyasalarımızın seçimden çok iç ve dış ekonomik verilerle hareket edeceği yönündeydi. Seçim sonucunun etkisi beklendiği kadar olmayacaktı. Zira seçimden kimse “sürpriz“ beklemiyordu. Yeni hükümetin nasıl olacağı bile açıklanmış, bakan toto bile başlamıştı. Hatta seçim için, EFG İstanbul’dan Hüseyin Kelezoğlu’nun deyimiyle “non event (etkisiz olay)” bir durum bile denebilirdi!

Bu durumda temel ekonomik sorunlarımızın hem seçim öncesinde hem de sonrasında öne çıkması daha akla yakın bir senaryoydu. Bir de üstüne Yunanistan’ın artık zirveye tırmanan sorunları, Haziran sonu itibarıyla Fed’in II. Bedava Para Paketi’nin sonuna yaklaşılıyor olmasının artan tedirginliği ve belki de hepsinden öte her seferinde daha umut kırıcı gelen ABD ekonomisine dair veriler küresel piyasaları artan oranda olumsuz etkiliyordu.

Bu olumsuz havada; belki de gereğinden fazla konuşulur hale gelen; bizim cari açık meselemiz katılımcılar tarafından olumsuz olarak “fiyatlanmaya” başladı. Anayasa meselesinin, ekonominin önüne geçeceği endişesi de hareketi hızlandıran etmenlerden biri oldu!

Sadece IMKB etkilenmedi tabii ki bu hareketten. Dolar/TL kuru (bir kısmı pariteden kaynaklanıyor olsa da) 1.6275’e kadar yükselirken, gösterge bono bileşik faizi de yüzde 9.18’e kadar yükseldi.

Devamı gelecek mi?

Teknik olarak bakıldığında halen daha gidilecek yerler var. Bugün dolar/TL’de 1.6180 seviyesinin üzerinde bir kapanış olur ise 1.6450-1.6570 seviyeleri resmin içine girecek. Ha keza bono bileşik fazilerinde de 9.25 seviyesi ilk hedef. İMKB için aşağıda 2-3 Mart tarihlerinde 58.664 ile 59.428 arasındaki “boşluğa (gap)” kadar devam edebilecek bir hareket yakın zamanda görülebilir.

Ancak son 5 gündür gerileyen piyasaların da bir süre dinlenmesi, toparlanması, düzeltmeler yapması doğaldır. Tıpkı dünün sonunda piyasaların toparlandığı gibi...

Ama asıl sorunlar halen da önümüzde ve piyasaları olumsuz etkilemeye de devam edecektir. Kaldı ki bu sorunların kısa zamanda çözülmesi de mümkün değildir. Ancak yapılması gereke piyasalara önceliğin ekonomiye verileceği mesajının verilmesi gerekli. Üstelik de bu mesajın, cari açık, hızla artan iç talebin kontrol eidlmesine yönelik tedbirlerin hepsinin biraraya getirildiği bir “tedbirler manzumesi” ile birlikte açıklanması gerekir.

Bölük pörçük, birbirinden kopuk atılacak adımların çok da fazla bir fayda sağlaması söz konusu değil.

Yazının devamı...

Piyasaların satın aldığı seçenek hayata geçti!

GENEL seçimlerden piyasaların fiyatlara dahil ettiği sonuç çıktı. AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesinin dışında hiçbir alternatif fiyatlanmamıştı. Bugün dolar 1.5550-1.5650 TL’ye inebilir. İMKB’de ise 65.700 ve 66.350 seviyeleri kritik direnç seviyeleri.

Genel seçimlerde AKP oylarını arttırarak yüzde 50.2’ye yükseltti buna karşın 550 milletvekilinin 326’sını çıkardı.

AKP’nin oylarını; 3. döneminde klâsik yıpranma payına rağmen; arttırmış olmasını başarı olarak kabul etmek gerek. Buna karşın, seçim sisteminin ve nüfus değişimlerinin getirdiği artılar ve eksiler var! Hem AKP, CHP için hem de bağımsız olarak meclise girenler için...

Aslında bu seçimde bağımsızlar, daha doğrusu kürt nüfusun tercihleri bağımsızları tahminlerin üzerine çıkardı. Milletvekillikleri bir yana oyların yarısından fazlasını almış bir AKP ve 30’dan fazla bağımsız seçilmiş milletvekili meclise girdi!

Seçim ihtimalleri nelerdi?

Bu sonuçların piyasalara olası yansımalarına bir göz atalım.

6 Haziran’da Vatan’daki yazımda muhtemel sonuçlara değinmiş ve bunların piyasalara olası yansımalarını dile getirmiştim:

“Seçim sonuçlarına dair piyasa yorum ve beklentileri neler diye bakıldığında AKP’nin alacağı;

I) 376’den fazla milletvekili: ...

II) 330-376 arasında milletvekili: ...

III) 330’dan az sayıda ancak tek başına iktidara yetecek sayıda milletvekili: Piyasalarda şu anda fiyatlanan olasılık. Yeni anayasa yapılacaksa bunun toplumsal mutabakatla yapılmasının önünü açan bu seçenek aynı zamanda tek parti “istikrarının” sürdürülmesi açısından da “makul ve tercih edilen alternatif” olarak kabul ediliyor.

IV) 267’nin altında milletvekili...”

Dün akşamki tahminler çok değişmemiş ise piyasalar bu sonucu büyük oranda “satın almıştı”. Bugünün ilk yarısındaki olası bir “seçim sonrası rallisi” çok da uzun sürmeyecektir. Bu ralli, geçtiğimiz 4-5 ayda sat(a)mamış olanlar için de iyi bir fırsat yaratacaktır. İlk bakışta kötümser bir tahmin gibi görünse de bu varsayım, görece olarak “gerçekçi” bir yaklaşım.

Neden mi?

Piyasa AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesinin dışında hemen hemen hiç bir alternatifi “fiyatlamamıştı”. Yeni hükümet kurulduğunda, ekonomi kurmaylarında çok farklı bir değişim de beklenmiyor. Yeni dönemde 20 icracı bakanlık ve 4 başbakan yardımcılığından oluşan bir hükümet olacak. Peki ekonomi yönetiminde söz konusu ekonomi kurmaylarından çok farklı isimler görecekmiyiz? Görünen o ki hayır!

Olumlu hava kısa sürecek

O zaman da piyasa seçim sonuçlarına kısa bir süre ilgi gösterecektir! Sonrasında temel ekonomik verilere dönülecektir. Bizim dinamiklerimize bakılığında cari açık ve not artışı meseleleri öne çıkacaktır!

Küresel hava olumsuz olduğundan dolayı da not artışından çok “cari açık fiyatlanacaktır”! Hemen ilk günden değilse de sonraki günlerde küresel piyasalardaki dinamikler fiyatlanacaktır.

Piyasa katılımcıları yeni hükümetin kurulmasıyla öncelikle dümende kimin olduğuna ve hangi “rota” izleneceğine bakacaklardır. Büyük olasılıkla “kaptan” aynı olacaktır. Bu durumda da özellikle cari açık ile ilgili politikalar dikkatle izlenecek ve “fiyatlanacaktır”!

Dolar 1.56’nın altına inebilir

Eğer tedbirler gecikecek olur ise algılama, seçim sonuçlarına rağmen bozulacaktır!

Peki hemen ilk günden piyasalar nasıl bir tepki verebilir diye kısaca baktığımızda...

Dolar/TL kurları: TL’nin dolar karşısında 1.5550-1.5650 seviyelerine kadar değer kazanması ihtimali var. Ancak daha aşağısı şimdilik (hele ki doların, euro karşısında 1.40’ın da altına inme trendinde olduğu göz önüne alınacak olur ise) zor görünüyor.

İMKB 100 endeksi: 65.700 ve 66.350 seviyeleri iki kritik direnç seviyesi. Boşluklu bir yükselişle bu seviyelerden herhangi birine gidilecek olursa, çok da uzun olmayan gelecekte bu boşluk kapanacaktır!

Gösterge bono faizleri: Seçim sonuçlarına en pozitif tepkiyi verecek piyasa sabit getirili menkul kıymetler piyasası olacaktır. Gösterge bono faizlerinde yüzde 8.68 ve ardından da 8.47 bileşik seviyelerinin görülmesi ihtimali hayli yüksek!

Yazının devamı...

Oy kullanın! Mesele pay/payda meselesi

Bugün seçimden önceki son iş günü. Finansal piyasalarda pozisyon almak ya da var olan pozisyonlarını kapatmak isteyenler için son fırsat bugün. Bugün piyasalarla ilgili meseleleri bir kenara bırakarak seçimlere dair birkaç dileğimi/önerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben, 27 milletvekili çıkaracak olan İstanbul 2. Bölgede oyumu kullanacağım. En büyük dileğim kimi seçtiğim, dar bölge seçim sistemine geçilmesi. İster benim tercihim seçilsin, isterse benim oy vermediğim. Bu yöntemde fark etmeyecek. Ben kimden hangi vaadini hayata geçirdi, hangini geçirmedi, neyin hesabını soracağımı bilebileyim.

Hadi bu olmadı diyelim. Oyumun eşitlenmesini istiyorum. Benim seçim bölgemde 2007 yılında bir milletvekili seçilmesi için 62 bin civarında oy gerekirken, Hakkâri’de (tek değil, sadece bir örnektir!) bir milletvekili seçilmesi için 14 bin 500 oy yeterli olabiliyor. Basit hesapla İstanbul 2. Bölge’deki 4.25 vatandaşın oyu bir Hâkkari’de oy kullananın oyuna eşit oluyor. Daha vahim oranlar da var. Abartmadan sormak istiyorum, ‘Oyların gücündeki dengesizlik; hadi adil olmaktan geçtim; sizce demokratik mi?’ Oylarda eşitlik sağlayan bir seçim sistemi diliyorum.

Bu da mı olmadı... Hiç değilse barajı düşürelim. Yüzde 5 hadi bilemedin yüzde 7.5’e indirelim. Yukarıdakileri yapamıyorsak bari bunu yapalım da farklı sesleri de duyabilelim.

Kanunları bunu da mı yapacak şekilde değiştiremedik mi?

O zaman hiç değilse hepimiz sandığa gidelim! Gidelim ve hepimiz lütfen ama lütfen geçerli oy kullanalım! Neden mi? Yukarıdaki dileklerimin hepsi daha adil bir seçim sistemi içindi. Madem sistemimizi daha adil hale getir(e)miyoruz, bari seçimlerimizin ne olduğu ortaya çıksın. Nasıl olacak bu iş derseniz... Herkesin geçerli oy kullanmasıyla!

Milletvekilliklerinin nasıl dağıldığını seçim sistemi belirliyor. Ama bir de oy oranı meselesi var! Geçerli oy kullanıldığında sandığa giden seçmen sayısı büyüyor ve toplam kullanılan oy sayısı, oy oranı hesaplamasında “paydayı” temsil ediyor. Yani oy kullananların bütününü. Hangi partinin kaç oy aldığı da oy oranı hesabındaki “payı” temsil ediyor. Yani toplam kullanılan oy bütününden ne kadar “pay aldığını”.

Herkes tembellik etmeyip sandığa gider ve protesto amaçlı da olsa geçersiz oy kullanmayıp, geçerli oyunu bir partiye veya bağımsız bir adaya oyunu verecek olur ise nihayetinde ortaya çıkacak oy dağılımı tablosu, milletvekili dağılımından “farklı bir resmi” ortaya çıkaracaktır.

Aslında seçim sisteminin karmaşık aritmetik labirentlerinde yapılan milletvekili hesaplamalarından öte bu “resim” gerçeği daha fazla yansıtacaktır. Haa bu tablo tek başına bir partinin büyük çoğunlukla iktidara gelmesini sağlıyorsa halkın tercihi doğrudur deyip, buna saygı duymak gerekiyor. Diğer yandan halkın oylarının “makul” çoğunluğunu almasına rağmen, sırf baraj ve seçim sisteminden dolayı parlementoda “orantısız bir güce” ulaşılması durumunda işlerin kontrol çıkmasının önündeki en büyük dayanak işte bu oy dağılımı tablosu olacaktır!

Her bir seçmenin bu gerçeğin farkında olarak oyunu kullanması çok önemli! Vatandaş olarak nadir zamanlarda elde ettiğimiz “söz söyleme hakkını” kullanmak hepimize daha iyi günler getirsin!

Yazının devamı...

Euro nasıl oluyor da değer kazanıyor?

Yunanistan’ın borç sorunu artık iyiden iyiye ayyuka çıktı. IMF Temmuz’daki taksidi serbest bırakmazsa Temmuz’da iflâs bayrağını çekecek beklentisi iki hafta önce euronun dolar karşısında 1.3970’e kadar geriletti. İrlanda’da seçimlerin galibi Fine Gael “Borçları ödemeyeceğim” diyerek iktidara geldi. Şimdilik komşuyu uzaktan izliyorlar. Portekiz’deki mali sorun devam ediyor. İktidar partisi, yerel seçimlerde ciddi oranda oy kaybetti.

Şu anda AB’de krizi yaratanlar iktidarda. Çözümü de onlar bulmaya çalışıyorlar. Kendilerini iktidara taşıyanlar onların cari politikalarını onaylamadıklarını “seçim fırsatını” ele geçirdiklerinde dile getiriyorlar. Henüz daha Almanya ve Fransa’da iktidarları değiştirecek seçimlere zaman var. Bu nedenle de “krizi yaratanlar, krize çözüm üretmeye” devam ediyorlar.

Peki AB’de bunca sorun varken nasıl oluyor da euro değer kazanmaya devam ediyor?

Sorunun cevabını AB’de değil, ABD’de. Euronun değer kazanmasının sebebi, Avrupa bölgesinin güçlü olmasından çok, Amerikan ekonomisinin zaafiyetinde kaynaklanıyor. Diğer bir deyişle euro güçlü değil, dolar zayıf!

Bu zaafiyetin arkasında bir kaç faktör var:

1- Euro ile dolar arsındaki faiz farkları: Şu anda doların 1 yıllık bankalar arası faizi yüzde 0.72 iken euronun ki yüzde 2.14. ABD deflasyonla uğraşıyor ve faizleri arttıramıyorken, AB enflasyonla uğraşıyor ve bu sebeple faizleri bile yükseltiyor. Bu hafta Avrupa Merkez Bankası toplantısı var. Her ne kadar bu hafta faiz artışı beklenmiyor olsa da Temmuz’daki toplantıda artış beklentisi yüksek!

2- Amerikan ekonomisinin toparlanmasının zayıf kalması... Bu yıl ABD ekonomisinin daha hızlı toparlanması bekleniyordu! Beklenen olmadı. Ard arda gelen veriler beklentilerden kötü çıkıyor. Son olarak geçen hafta Cuma günü açıklanan tarım dışı istihdam verisi... 180 bin kişilik bir artış beklenirken 54 binlik bir istihdam yaratılabilmiş. Büyüme ve istihdam verileri kötü giderken, konut fiyatlarının da gerilemesi doları zayıflatıyor!

3- ABD Hazine’sinin borçlanma limitine gelmiş olması ve bunun senato tarafından arttırılmasının politik mücadele malzemesi yapılması derecelendirme kuruluşlarının “ABD’nin notunu kırarım” demelerini de beraberinde getirdi.

4- Fed’in II. Bedava Para Paketi’nin Haziran ayı sonunda nihayetlenecek olması piyasa katılımcılarını ürkütüyor! Temmuz ayı geldi mi ne yapacaklarını bilemiyorlar.

5- Herkes doları satıp, karşısındakileri alıyor! Vadeli piyasalardaki işlemlere bakıldığında euro/dolar kontratlarında işlem yapanların yüzde 92’sinin beklentileri euro lehine. Sadece euro mu yine tüm emtia fiyatları yükselişte. Neden? Yine herkes dolardan kaçı(nı)yor!

Tüm bunları biraraya getirince euronun neden bunca “belaya” rağmen değer kazandığı az çok açıklanabiliyor. Dikkatiniz çekerim. Yukarıdakilerin hemen hepsi sadece bu hareketi açıklamaya çalışıyor dedim. Euronun çıkışı doğrudur, euro bu değeri hakediyor anlamına gelmiyor!

Teknik olarak 1.4690-1.4760 bölgesine kadar bir yükseliş ihtimali var bu hafta içinde. Daha da yukarı gidecek olur ise bir sonraki hedef 1.5250 seviyesi. Bu ihtimalin şimdilik düşük olduğunu düşünüyorum. Katılımcıların yüzde 92’si euro almışken, başka kim gelip de euro almaya devam edecek de euro yukarı çıkacak?

Yazının devamı...

Seçim sonucu piyasaları nasıl etkiyecek?..

KİMSE seçimlerden çok büyük bir sürpriz beklemiyor. Daha çok AKP’nin kaç milletvekili çıkaracağı, seçimlerden sonraki dönemde yeni Anayasa ve buna bağlı olarak başkanlık sistemi tartışmalarının nasıl şekilleneceği merak ediliyor. İşte AKP’nin olası milletvekili sayısına göre piyasayı etkileyecek 4 farklı senaryo.

Bu hafta son viraja girildi. Seçim atmosferi hiç mi hiç ‘dananın kuyruğu bu hafta sonu kopacak’ havasında değil. Her ne kadar liderler son günlerde birbirlerine karşı söylemlerini sertleştiriyor olsalar da seçimleri havası eskilerine pek benzemiyor. Tek parti iktidarının en güçlü olasılık olarak algılanması da piyasa katılımcılarının seçimlere ilgisini azaltıyor. Daha doğru söylemek gerekirse, piyasalarda seçim sonuçlarından çok ekonomik veriler “fiyatlanıyor”!

Kimse seçimlerden çok büyük bir sürpriz beklemiyor. Daha çok AKP’nin kaç milletvekili alacağı ve buna göre de seçimlerden sonraki dönemde, yeni Anayasa ve buna bağlı olarak başkanlık sistemi tartışmalarının nasıl şekilleneceği merak ediliyor.

Seçim sonuçlarına dair piyasa yorum ve beklentileri neler diye bakıldığında AKP’nin alacağı;

I) 367’den fazla milletvekili: Piyasalar açısından belki de en zor sonuç AKP’nin tek başına Anayasa’yı değiştirecek sayıda milletvekili çıkarması. Kasım 2010’dan bu yana ekonomik ve siyasal nedenlerle pozisyonlarını azaltan yabancıların,”önce satıp, sonra duruma bakacakları” bir durum. Ne olacağını kestiremeyecek bir çok yatırımcı da önce satmayı tercih edebilir!

II) 330-367 arasında milletvekili: En kafa karıştırıcı sonuç! Referandum riski var. Bu da bir kez daha sandık demek olabilir! Kısa vadede bu olasılık düşük olsa da piyasaların orta vadeli performansını sıkıntıya sokabilecek bir sonuç.

III) 330’dan az sayıda ancak tek başına iktidara yetecek sayıda milletvekili: Piyasalarda şu anda fiyatlanan olasılık. Yeni Anayasa yapılacaksa bunun toplumsal mutabakatla yapılmasının önünü açan bu seçenek aynı zamanda tek parti “istikrarının” sürdürülmesi açısından da “makul ve tercih edilen alternatif” olarak kabul ediliyor.

IV) 267’den az sayıda milletvekili: Bugüne kadar hiç ama hiç fiyatlanmayan bir seçenek. Piyasaların sert bir satış dalgasıyla karşı karşıya kalması kaçınılmaz. Yeni hükümetin nasıl kurulacağı, programı ve yöneticileri kimler olacak soru(n)ları kafaları hayli karıştıracak. Bir çok yabancı yatırımcının “ önce satıp, uzunca bir süre geri dönüp bakmayacağı” bir alternatif.

Seçim sonuçlarını önümüzdeki hafta başında daha çok tartışacağız. Bu haftaya bakıldığında... Uzun bir zamandır “seçim rallisi” bekleyenler umutlarını bu haftaya taşıdılar. Son virajda 5 işgünlük süre içinde borsa kopar gider, bir ralli olur mu?

Yabancı yatırımcıların son 5-6 aydaki satışlarını, geçtiğimiz hafta açıklanan ve beklentilerin çok üzerinde gelen TÜFE rakamlarını, gittikçe daha fazla tartışılan cari açık meselesini ve seçim sonrasının belirsizliği göz önüne alındığında bugüne kadar başlamayan bir rallinin bu hafta başlama olasılığını hayli düşük görünüyor. Ne değişecek de bir ralli başlayacak? Temel ekonomi ve yeni meclis aritmetiği açısından bu haftaya sığabilecek bir şey yok. Borsadaki ya da bonoda yükseliş ancak bir kaç yatırımcıdan gelebilecek yüksek miktarlı daha doğrusu “hormonlu” alımlarla mümkün görünüyor. Böylesi bir alım beraberinde ‘sürü psikolojisini’ harekete geçirebilirse (mümkün ama hayli zor!) Cuma gününe kadar bir yükseliş görülebilir.

İMKB bu hafta hareketli geçer

Geçtiğimiz hafta başında 61.1138’e kadar gerileyi haftayı 62.806’dan kapatan İMKB’nin bu seviyeleri “dip kabul etmesi durumunda” bu hafta içinde 64.650 ve ardından da 65.700 seviyelerine kadar yükselmesi “teknik” olarak mümkün. Ancak ikinci seviyenin; “çoklu direnç” seviyelerine denk gelmesinden dolayı; aşılması ihtimalinin hayli düşük olduğunu düşünüyorum. Tam da bu noktada özellikle küçük yatırımcılara bir not: Bu hafta İMKB için hayli hareketli bir hafta olacaktır. Geçtiğimiz hafta düşük seviyelerden pozisyon almış olanlar başta olmak üzere kısa vadeli işlem yapanlar eğer çok net bir görüşleri yok ise pozisyonlarını azaltmalarında, elinde hiç pozisyonu olmayanlarında bu haftayı “tribünde” geçirmelerinde fayda var. Sahadaki maç hayli sert geçebilir bu hafta. Kondisyonu düşük olanların ayaklar altında kalabileceği bir haftaya giriyoruz. Böylesi zamanlarda kenara çekilip, olan bitene dışarıdan bakmakta fayda vardır!

Başrolde dolar var!

Bu haftanın asıl izlenmesi gereken piyasası döviz piyasası olacak. Geçtiğimiz hafta yabancı yatırımcıların olduğu söylenen piyasalara bir miktar döviz girişi gözlendi. Dolar/TL kurları iki haftadan sonra ilk kez 1.57’lere geriledi. Bu girişin bu hafta başında da devam etmesi durumunda; ki bu durum yukarıda İMKB için belirttiğim “sürpriz” alımların bir parçası olabilir; dolar/TL kurlarında 1.5615 ve ardından da 1.5525 seviyeleri görülebilir. Kurlardaki böylesi bir gerileme İMKB için yukarıda belirtmiş olduğum seviyelerin test edilme olasılığını güçlendirecektir.

Kurlardaki hareketin kalıcı; daha doğrusu ikna edici; olabilmesi için bono cephesinde de kayda değer bir “iyileşmenin” gözlenmesi gerekir.

Kayda değer iyileşme nedir derseniz, gösterge bono bileşiklerinin yüzde 8.70 bileşik seviyesini aşağıya geçerek 8.50 seviyesine inmesi gerekiyor. Aksi takdirde geçtiğimiz hafta açıklanan ve Mayıs ayında yüzde 2.42 artış gösteren ve yıllık TÜFE’yi “bir anda” yüzde 7.17’ye yükselten verilerin arkasının gelmesi durumunda bono bileşiklerinin bu seviyelerde kalması hayli zor!

Önümüzdeki iki hafta boyunca seçim sonuçları kadar bono faizlerini de yakından izlemekte fayda var. Zira uzun vade için en iyi ipucunu bono bileşik faizleri verecektir!

Yazının devamı...

AB bankacılık stres testleri neden gecikir?

AB’nin finansal otoriteleri dün “hatalı ve gerçekçi olmayan varsayımlar nedeniyle” 90 kredi kuruluşunun finansal sağlamlık testlerini ertelemek zorunda kaldıklarını açıkladılar. Avrupa Bankacılık otoritesi; bankalardan gelen ilk sonuçların niteliğinin yeterli olmaması nedeniyle teste tabii tutulan kredi kuruluşlarından ve bankalardan bir kez daha veri talep edecekmiş.

Bu gecikme nedeniyle stres testlerinin sonuçları Temmuz ayına kalabilecekmiş.

“Hatalı ve gerçekçi olmayan varsayımlar... “, “niteliği yeterli olmayan sonuçlar...” size bir şeyi hatırlatıyormu bilemedim ama bana iki farklı şeyi hatırlattı. İlki “Yunanistan vakası”, ikincisi ise sonuçlar çok kötü diye mi ertelendiği... Aslında ikincisi dolaylı olarak yine komşu ile ilgili.

Yunanistan vakasından kastım, komşunun AB’ye verdiği raporlardaki kalem oynatmaları. Hatırlarsınız geçtiğimiz yıl ortaya çıktı ki komşu borçlanma ve bütçe konularında AB’ye yalan/yanlış bilgiler vermiş, borçlanma oranlarını AB kriterlerine uydurabilmek için yatırım bankalarıyla “kaydi” (sahte demeye dilim varmadı) türev işlemleri yapmış. Acaba diyorum stres testlerinin ertelenmesinde Yunanistan vakasına benzer durumlar mı ortaya çıktı?

Hal böyleyse Avrupa bankacılık otoritesinin, otoritesini sorgulamak lâzım. Kendisi yeterince “otoriter” değil ki bankalara yalan yanlış bilgi vermeye yeltenebiliyorlar. Önce otoritenin tesisi gerekecek bu durumda.

Bu durumun bana hatırlattığı ikinci mesele ise “durumun halka açıklan(a)mayacak kadar kötü” olduğudur. Düşünsenize AB’nin “problem çocuklarının” bonoları iskontolu fiyatlanıyor. Bu bonoların bilançolardaki değerleri de ister istemez düşüyor. (Her ne kadar Avrupa Merkez Bankası önemli kısmını alıyor olsa da halen daha piyasalarda ciddi miktarda işlem gören bono var!) Bu durum da stres testine tabii tutulan bankaları daha da strese sokuyor. Bir de bunun üzerine İrlanda, Portekiz ya da Yunanistan’dan birinin “teknik olarak battığı” senaryosunu düşünsenize ... Böylesi bir senaryoda bonoların fiyatları daha da aşağı inecek, bankalar daha da strese girecek ve hatta öylesine strese girecekleri ki, bilançolar “halka açıklanamayacak hale” gelebilecek. Dünkü açıklama tam da bunları çağrıştırdı bana.

Ama belli ki piyasa benim kadar bu konuya kafayı takmadı. Baksanıza bunca “strese” rağmen euro kısa bir süre için 1.4320’lere düşse de dün 23 Mayıs’tan bu yana en yüksek seviyesi olan 1.4486’ya kadar çıktı.

Belli ki piyasanın algılaması “strese girmeye gerek yok!”, nasılsa stres testi sonuçları “stres yaratmayacak noktaya kadar esnetilecek” şeklinde. Ya da Almanya’nın hamiliği sayesinde önce Yunanistan kurtulacak bu sayede de bankaları strese sokan sorun ortadan kalkacağı beklentisi euroyu “korudu”!

Yine de önümüzdeki günlerde AB otoriteleri yine güneşi balçıkla sıvamaya çalışırlarsa korkarım ileride ödenecek bedel daha yüksek olacaktır. Olsun nasılsa biz ödemeyeceğiz, gelecek iktidarlar/nesiller ödeyecek deniyorsa o başka...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.