Şampiy10
Magazin
Gündem

Finansal Tsunami sonrasında Fed’den 3. Bedava Paketi gelir mi?

ABD’nin notunun geçtiğimiz Cuma günü piyasalar kapandıktan sonra S&P tarafından AAA’dan AA+’ya düşürülmesi finansal piyasalarda tam anlamıyla bir “finansal tsunami” yarattı! Tüm dünya borsaları son iki günde ciddi kayıplar yaşandı. Altın 1,780 ile tarihi rekorunu kırarken botu düşürülen ABD’nin devlet tahvillerinin getirileri “güvenli liman (?)” alımları nedeniyle yeni düşük seviyeler gördü.

Tsunmi öyle büyük oldu ki önünden kaçabilen herhangi bir piyasa; belki de altın dışında; herhangi bir enstrüman da ol(a)madı! Geçtiğimiz hafta Merkez Bankası tarafından açıklanan “bunlar da nereden çıktı’ dedirten önlemleri hazmetmeyi başaramamış olan Türk piyasaları da bundan aşırı olumsuz etkilendi. Pazartesi günkü yazımda, biz nasılsa olumsuzluğu önceden fiyatlamıştık, etki sınırlı kalır diye yazsam da borsadaki gerçekleşme beni büyük ölçüde yanılttı. Dün hem döviz kurları hem de borsa aşırı uçlara savruldu. Asya seansında dolar/TL kurlarında 1.8350 işlem görürken, IMKB 100 endeksi de 49,492’ye kadar geriledi. 3.20 cent’ten bir sonraki teknik düzeltme seviyesi olan 3.73 cent seviyeleri hemen hemen test edilmiş oldu!

Döviz tarafında MB’nın bankalara sağladığı fonlama faizlerini yüzde 1 (100 baz puan) düşürmesi piyasalara likidite temininde yardımcı olacağı mesajını verince kurlardaki kritik seviyelerden biri olan 1.7650’ye gelindi! Günün ilerleyen saatlerinde piyasalar; hem içeride hem dışarıda; ABD merkez bankası Fed’in bugünkü toplantısından piyasalara destek geleceği beklentisiyle toparlandı. Herkes Fed’den 3. Bedava Para Paketi (BPP) gelmesini bekliyor!

Ben bu konuda o kadar da iyimser değilim. İki sebepten dolayı. İlki; “birincisi işe yarasaydı 2.BPP gelirmiydi?” düşüncesi. Fed’in (ya da ECB’nin) piyasaları likiditeye “boğması” işe yarasaydı bugün dünya yeni bir kriz ile uğraşırmıydık? Taa en başından beri piyasaları daha doğrusu bankaları “kurtarmak için” yaratılan onca paranın eninde sonunda “ülkeler üstü bir borç krizine” dönüşeceğini yazdım durdum. Bugün gelinen nokta; halı altına süpürülmeye çalışılan sorunun artık halının altına sığmaması; ertelenmeye çalışılan krizin “erteleme gününe” gelinmiş olmasından başka bir şey değil. 3.BPP yine bir erteleme çabası olacak ve yine işe yaramayacaktır. İşe yaramayınca da bu sefer “n.inci” paketi bekler olacaktır piyasalar.

İkinci sebep daha çok Fed’in söylemleri ve politikalarıyla ilgili. Hem 1. Hem de 2. BPP’nin ardında Fed’in “deflasyon korkusu” yatıyordu. Deflasyon yani genel fiyat seviyesinin düşmesi (her ne kadar sıradan vatandaşı ilgilendiren konut piyasasında çok ciddi olarak yaşanmış olsa da) Fed’in en son karşı karşıya kalmak istediği sorun. Enflasyonu kat be kat deflasyona tercih eder durumdalar ve o yüzden de herhangi bir şekilde faiz artışından söz dahi etmiyor! Fed’in son zamanlardaki söylemleri de “deflasyon tehlikesinden uzaklaştık, bu nedenle yeni bir BPP’ye ihtiyaç yok” şeklindeydi. Şimdi sırf piyasalar istedi diye böylesi bir adım atar mı? Ben yukarıda da belirttiğim gibi beklemiyorum.

Ola ki, Fed 3.BPP’yi de açıklayarsa olan Fed’in kredibilitesine olacak. Fed iyiden iyiye elini verip kolunu kurtaramamış olacaktır! 1. ve 2. BPP’yi ‘isteyip de alan’ piyasaların 3.BPP’yi istemesi de bu yüzden değil mi? Kaldı ki Dow Jones endeksinde önümüzdeki 6-12 ay içinde 10,000’in altına inilmesini hatta 9,450’lerin ziyaret edilmesini bekliyorum. Fed bugün 3.BPP’yi açıklarsa, o günler geldiğinde kaçıncısını açıklayacak?

Fed büyük ihtimalle 3.BPP olmasa da piyasaalrı ferahlatacak bazı laflar edecektir. İşte bu beklentiydi piyasaları “ipten aldı”. Gerçi son günlerdeki aşırı kayıpların mutlaka bir düzeltmesi gelecekti. Dün yaşananlar da bunun bir tezahürü.

Yazının devamı...

Bundan sonra ne olacak?

Korkuların bir kısmı fiyatlandı. Küresel arenada fiyatlanmayan kısmı, haftanın ilk yarısında piyasaları bozacaktır. Ancak bu bozulma sınırlı kalabilir. Türk piyasaları ise ABD’nin notunun düşürülmesinden önce olumsuzlukları önemli ölçüde fiyatladı, fiyatlamadığı kısmı ise az kaldı. Önemli not: Bu hafta dikkatler ABD’den çok AB’ye çevrilecek

ABD’nin kredi notunun bu kadar kısa zamanda indirilmesini bekleyenlerin sayısı çok azdı. AAA olan not AA+’ya indirildi. Üstelik negatif izlemeyle birlikte. Böylesi bir haber hafta içinde ve de borsalar açıkken gelseydi telafisi zor zararlara yol açabilirdi. Her ne kadar S&P Cuma günü öğle saatlerinde notu indireceğini ABD yönetimine bildirse ve karşılığında hesaplarında 2 trilyon dolarlık hata olduğu ABD Hazinesi tarafından ileri sürülse de S&P’nin buna rağmen notu indirmesi ABD’nin küresel piyasalardaki algısını mutlaka değiştirecektir. Yine de kısa vadede ABD yönetiminin S&P’nin not indiriminde hesap hatası var söylemleri, Moody’s ve Fitch’in henüz daha notu indirmemiş olması gibi nedenlerle oldukça önemli olan bu not indirimi piyasalar tarafından göz ardı edilmeye çalışılacaktır. Tıpkı Cuma günü ABD piyasalarında olduğu gibi. S&P’den not indirimi geleceği dedikoduları piyasalara ulaşınca (Bu arada insider trading içerden öğrenenlerin ticareti- ABD’de en büyük finansal suçlardan biriyken...) önce sert düşüşler yaşandı. Ardından ya not indirimi gelmeyecek, ya da gelse de “Çoktan fiyatlandı” denerek borsalara alım geldi ve hatta ABD borsaları Perşembe gününü üzerinde kapandılar! İhtimaldir ki bugünkü piyasalar da aynı ruh hali içinde olacaklardır.

Satışlar sürebilir

Kısa vadede bu ruh hali piyasaları tutmayı başarabilir. Zira teknik olarak 11.375 seviyesi Dow Jones Endeksi’nde önemli bir seviyeydi. Cuma günü 11.139 ile bunun altına inilse de kapanış 11.444’ten gerçekleşti. Bugün de bu “olay riskinden” sonra satışların bir süre daha devam etmesi söz konusu. Yine de bu seviyelerin korunması söz konusu. En azından Moody’s ya da Fitch’den biri daha S&P ile “aynı fikirde olana kadar”!

Bu arada dünkü Vatan’da AAA katagorisinde geriye 16 ülke kaldığı notu vardı. Bu ülkeler şöyle: Avustralya, Avusturya, Kanada, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Hong Kong, Lüksemburg, Isle of Man (İrlanda-İngiltere arasında küçük bir ada), Hollanda, Norveç, Singapur, İsveç, İsviçre, İngiltere. İşin ilginci G-7’deki ülkelerden sadece dördü AAA notuna sahip şu anda: İngiltere, Almanya, Fransa ve Kanada. Yakında Fransa’nın notu da düşerse şaşmamak lazım bu durumda G-7 hangi “hakla” dünya için karar verecek? Neyse yerine G-20’yi “kurmaları” boşuna değilmiş. Bugünlerin geleceğini taa krizin en dibinde görmüşler. Ne uzgörürlük ama... Peki bundan sonra neler olacak? Cevaplaması hayli zor bir soru. Ancak birkaç konudaki kişisel tahminlerimi paylaşabilirim. Böylelikle karar sonrasında hafta sonu “@thealiagaoglu” twitter hesabımdan ulaşanların da sorularına cevap vermiş olacağım.

Öncelikle ABD tahvillerine bir bakmakta fayda var. Geçtiğimiz hafta başında yüzde 2.85 getiren ABD 10 yıllık tahvilleri, “güvenli liman” psikolojisi içinde bir ara 2.34’e kadar gerilemelerine karşın haftayı not dedikoduları arasında 2.56 seviyesinden kapattı. Önümüzdeki günlerde bu oranların yükselmesi ihtimali yüksek. Yine de çok uç noktalara gidileceğini sanmıyorum. Hem miktar hem de risk açısından dünyada rezerv tutan (ve de ABD bonolarının en büyük alıcılarından olan) merkez bankalarının gidebileceği başka bir varlık mı var? Korkarım yok ve sırf bu yüzde not indiriminin ABD tahvil getirilerine (ve de varlık piyasalarına) yansıması korkulduğu kadar olumsuz olmayacaktır. Halen daha “güvenli liman” görülen ABD tahvillerinin yüzde 3.25 seviyesine kadar dahi yükselmesi söz konusu. Çok mu yüksek bir seviye? 9 Şubat 2011’deki 3.76 seviyelerini hatırlayanlar için korkarım çok da yüksek değil!

Hakedilmeyin iltifat

Not indirimi ABD Doları’nın değerini arttırabilir! Şaşırtıcı bir tahmin olduğunun farkındayım. Meseleye şöyle bakalım: Şu andaki paritenin; onca soruna ve beceriksizliğe rağmen euro lehine olmasının temelinde ne yatıyor? Euro lehine olan faiz farkı. 1 yıllık euro faizleri 2.10’lardayken 1 yıllık doların faizi 0.76 seviyesinde! Hal böyle olunca euro haketmediği bir “ilgi ve iltifat” görüyor. ABD’nin notu düşünce mecburen (az da olsa) faiz getirileri resmi olmasa da yükselecektir. Bu da aradaki faiz farkını azaltacaktır! Dolar eskisine oranla daha az “itilip, kakılacaktır”! Kaldı ki bu not indirimi meselesi yarın öbür gün AB’nin iki hamisinden biri olan Fransa’yı da tehdit edecek. O zaman ne olacak? Bunun fiyatlanması durumunda euronun daha hızlı değer kaybetmesi söz konusu. Yine de bugün ve haftanın ilk yarısında euronun 1.4320 ve/veya 1.4450 seviyelerine kadar değer kazandığını görebiliriz. Hatta euro haftaya “boşluklu” bir yükselişle bile başlayabilir. Ancak sonrasında benzer yorumları yapanların sayısının artmasıyla birlikte euro/dolar paritesinde 1.4045-1.3985 bandına kadar bir geri çekilme olabilir. Haftanın ilk günlerinde olmadıysa tabii ki...

Kurların nasıl bir seyir izleyeceği geçtiğimiz hafta dolar karşısında 0.7610 ile tarihi zirvesini göre İsviçre Frangı ve BOJ müdahalesi öncesi 76.30 ile önemli diplerinden birini gören Japon Yeni’nden anlaşılacaktır. Bu iki para biriminin seyri bu hafta kurlar konusunda çok ciddi ipuçları verecektir.



Dolarda 1.7650 test edilebilir

Gelelim bizim piyasalarımıza...

Dolar/TL kurlarında geçtiğimiz hafta da dile getirdiğim üzere 1.7350 önemli bir seviye idi ve temel olarak korundu. Hem günlük hem de haftalık kapanış olarak bu seviyenin üzerine çıkılmadı! Ola ki bugün dünyadaki karışıklıktan dolayı kurlarda bir yükseliş olacak olur ise bu durumda 1.7550 ve asıl önemlisi 1.7650 seviyesinin test edilmesi söz konusu. 1.7650 tutacak diye düşünüyorum. Hem teknik olarak hem de MB tarafından bu seviyenin “korunması” ihtimalinin yüksek olması 1.7650’yi önemli kılıyor! Aşılırsa 1.8035 var.

Sonrası mı? Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim...

Kurlardaki bu seviyelerin korunduğu varsayımıyla İMKB’deki tepkilerin de sınırlı kalmasını bekliyorum. İMKB 100’de geçtiğimiz haftalarda sıkça dile getirdiğim 3.20 cent seviyesi Cuma günü itibarıyla görüldü. Üstelik de Perşembe ve Cuma günleri arasında ciddi bir boşluk bırakarak.Teknik olarak bu seviyenin korunması ihtimali yüksek. En azından; gün içinde yeni düşükler görülse bile; kapanış bazında! Peki 3.20 cent tutmazsa ne olur derseniz? 2.72 cent yeni hedef olur. Ancak bunun bu “turda” olma ihtimalini ben düşük görüyorum. Toparlanmadaki hedef ise 3.80 cent seviyeleri olacaktır!

Bu haftanın ilk günlerine Merkez Bankası Başkanı Sayın Başçı hemen hemen tüm haber televizyonlarına “özel” röportajlar verecek. Belli ki “anlaşılamamaktan” muzdarip! Eğer piyasa kendisini iyi “anlarsa”; ABD’nin “hazmedilmesinden” sonra piyasalarda bir düzeltme, toparlanmaya şahit olabiliriz. Bunlar kısa vadedeki tahminler. Uzun vadede Dow Jones’ta 9,450 benim için ilk hedef. Özellikle küçük yatırımcıların attıkları her adımda bu uzun vadeli tahmini akıllarında bulundurmalarında fayda var!

Yazının devamı...

Sınırlı çekilme yaşanır

S&P, 1941’den beri AAA olan Amerika’nın notunu AA+’ya düşürdü. 12-18 ay içinde de yeniden düşürebileceğinden dolayı da görünümünü “negatif” yaptı!

1.2 trilyon dolarlık varlık yöneten ABD’nin en büyük bono fonu yöneticisi PIMCO’dan Mohamed El-Erian’ın da dediği gibi “küresel sistem asla kaybedil(e)meyecek” diye düşünülen ABD’nin AAA notunun düşmesinden sonra birçok değişimi ve belirsizliği yeniden değerlendirmek/düzenlemek zorunda kalacak”.

Not indirimine dair yapılan açıklamada borç sorununa ve özellikle de limit artışı sırasında ortaya çıkan siyasi çekişmeye dikkat çekilerek borçluluk sorununun kısa vadede çözülmesinin zor olduğuna vurgu yapılmış.

S&P açıklamasında yeni borç limiti anlaşması sonrasında hedeflenen 1.2 trilyon dolarlık kesintide anlaşılamaz ve bunun yerine Fed’in olası bir parasal genişlemeye gitmesi durumunda (üçüncü dördüncü hatta beşinci Bedava Para Paketleri (BPP) açıklaması durumunda 10 yıllık bono getirilerinde 50-75 baz puanlık artışlar olabileceğini söylemiş. Bu artışlar sonrasında; 2011’de yüzde 74 olan; net kamu borcunun GSMH’ya oranının, 2015’te yüzde 90’a ve 2021’de de yüzde 101’e çıkacağını söylüyor! Hatta açıklamasında Ekonomik Analiz Bürosu tarafından GSMH’da yapılabilecek muhtemel revizyonları da; son resesyonun beklenenden daha kötü olması nedeniyle; hesaba kattıklarını özellikle belirtme gereği duymuşlar.

2001 ve 2003’te yüksek gelirli Amerikalılara tanınan vergi avantajları kaldırılacak ve gelir tarafında iyileştirmeler yapılacaksa bu durumda notun AA+’da kalması mümkün. Aksi takdirde “görünüm de negatif” olmaya devam edecek!

S&P not kararını tabii ki “uysal bir Amerikan şirketi olarak” önce Amerikan Hazinesine bildirmiş! Piyasalara düşen ABD’nin notu düşürülüyormuş haberi de bu bildirimin “sızmasıymış”. ABD Hazinesi 2 trilyon dolarlık bir hata olduğunu iddia etse de S&P ABD Hazinesi ile yapılan görüşme sonrasında varsayımlarını değiştirdiklerini ancak bunun da kararlarını değiştirmediğini özellikle belirtmiş.

Üzerinde güneş batmayan imparatorluk İngiltere’nin üzerinde güneş battığından bu yana yaşanan en büyük eko-politik gelişmelerden birine şahit olduk. Asla batmaz denilen Amerika’nın notu ‘Acaba batar mı?’ diyerek düşürüldü.

Peki bundan sonra ne olacak?

Kısa vadede etkinin sınırlı olacağını düşünüyorum. Hem Moody’s hem de Fitch aynı anda böylesi bir indirim yapsaydı piyasa bunun altından kalkamazdı. Her ne kadar S&P’nin kararı da altından kalkılması zor bir karar olsa da yine piyasalar doların rezerv para olma özelliğini şimdilik çok fazla sorgulamayacaklardır. Hele ki dünya ticaretinin en az yüzde 70’lik kısmı dolar üzerinden fiyatlanan mallarla gerçekleşirken; alternatifi henüz daha oluşturul(a)madığından; dolardan vazgeçmek ne yazık ki mümkün görünmüyor!

Piyasalar için “şok etkisi” de yok. Hem ABD’de Cuma günü seans içinde bu konuda sızma olmuş, hem de Nisan’dan bu yana piyasalar bunu konuşuyordu.

Yine de bu bir “vaka riskidir” ve mutlaka fiyatlanacaktır. Ancak fiyatlama tüm varlık fiyatlarının diplere düşmesi şeklinde olmayacaktır. Sınırlı geri çekilmeler sonrasında “Aslında değişen çok da fazla bir şey yok” denilerek yeniden Fed’den bir BPP beklenecek, varlık fiyatlarında cari seviyeler korunmaya çalışılacaktır.

Kısa vadede bu çabalar başarılı olsa da gerçekte orta-uzun vadede çok şey değişiyor, değişecek! Çok değil Kasım ayından sonra (ortak komitenin tasarruf kararlarının şekillenmesi sonrasında) fiyatlamalar da buna göre yapılmaya başlanacak!

Yazının devamı...

Merkez ‘gamlı baykuş’ gibi...

AB Merkez Bankası Avrupa’da ılımlı bir büyüme öngörürken Türkiye Merkez Bankası, çok kötüye gidecek bir Avrupa ve ikinci dibi yapacak ABD bekliyor olmalı ki bu kadar agresif bir parasal genişleme mesajı verdi. Alınan önlemler adeta kriz kapıya dayanmış görüntüsü içeriyor. Merkez döviz satış ihalelerine bugün başlarsa ve yabancılar Merkez’in alışılmadık kararlarına alışırsa dolarda 1.6750-1.69 bandına geri çekilebiliriz. Dövizde sinirlilik halinin devamında ise dolar kuru 1.7650’yi yukarı kırabilir.

Merkez Bankası’nın dünkü kararları piyasa katılımcılarının kafasını karıştırdı. Ekonominin yeni karar vericisi konumuna yükselmeye aday “Finansal İstikrar Komitesi FİK” toplantısının hemen ertesi günü “olağanüstü” toplanan Para Politikası Kurulu (PPK) çok önemli kararlar verdi:

1) Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 6.25’ten yüzde 5.75’e düsürüldü.

2) MB’nın gecelik borç alma faiz oranı yüzde 1.50’den yüzde 5’e yükseltilirken; borç verme faiz oranı yüzde 9’da sabit tutuldu.

3) Gerek görülen günlerde döviz satım ihaleleri yapılacak. MB döviz satısı yapma kararı aldığı günlerde, satımı yapılacak tutarı saat 11.00’da ilan edecek. (gereksiz bir belirsizlik!)

4) Bir kuruluşun haftalık repo ihalelerine verebileceği toplam teklif tutarı, ilan edilen ihale tutarının en fazla yüzde 20’si ile sınırlandırdı. (daha çok teknik bir düzenleme)

MB tüm bu kararlarını, “Bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ve küresel büyümeye iliskin endişeler giderek güçlenmiş ve Temmuz ayı Kurul toplantısında işaret edilen riskler belirginleşmiştir” tezine dayandırmış durumda. Daha doğrusu MB, dün bir basın toplantısı ile faizlerini değiştirmeyen ve “AB’de ılımlı bir büyüme” bekleyen Trichet’den çok daha kötü bir Avrupa ve ikinci dibe doğru giden bir Amerika bekliyor. Aksi takdirde bu denli agresif bir “parasal genişleme” mesajı veren bir “politika karma(şa)sı” açıklamazdı. (Acaba PPK toplantısının normal zamanından 19 gün önceye alınmasında AB’nin 19 gün içinde durgunluğa gireceği beklentisi mi vardı?)

Alınan önlemler adeta kriz kapıya dayanmış, acil daralma var ve MB bunlara karşı önlem alıyor gibi. Hatta işler sanki daha da kötüye gidecekmiş. Bu nedenle, “Bankamız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü piyasa koşulunda piyasanın ihtiyacı olan likiditeyi sağlamaya, kuruluşlar arasında likiditenin dengeli bir şekilde dağılmasına gereken özeni göstermeye devam edecektir” diyerek bu politikalarını gerektiğinde daha da agresif olarak sürdüreceğinin mesajını veriyor.

IMF başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar ve yatırım bankaları tarafından “ısınan ekonomiler” arasında gösterilen Türkiye konusunda belli ki MB farklı düşünüyor.

Bir süreden beri bu sava katılmadığını dile getiren MB son kararlarıyla da “kendisiyle tutarlı” bir yol izlediğini ortaya koymuş oldu.

Ancak belli ki piyasa katılımcıları MB gibi düşünmüyorlar.

Eğer öyle olsaydı yüzde 5’e çıkan gecelik faiz ve yüksek kur ile birlikte döviz alışı değil, tam tersine satışı gelmesi gerekirdi. Gecelik faiz bandını borç alma faizi tarafından daraltırken MB’nin beklentisi de bu değil mi?

MB bir yandan faizleri düşürerek ekonominin daralmasının önüne geçmeye çalışıyor. Bankalara konulan yüzde 25’lik kredi artış “zımni limiti” sayesinde talebi kontrol edeceğini, edemediği kısım nedeniyle artmaya devam edecek cari açığa da “sıcak parayı” davet ederek çözüm bulacağını varsayıyor. Dünyada “ikinci dip krizi” çıkarsa bu senaryo çalışabilir. Hatta bu başarı Türk ekonomi yönetimini dünya literatürüne sokacak denli büyük bir başarı olur.

Ama ya dünyada ikinci dip tarzı bir kriz olmaz ve ekonomi büyümeye devam ederse ne olur? Duvara toslarız! O zaman başta cari açık ve enflasyon olmak üzere durum içinden çıkılmaz bir hal alır.

İşin kötüsü alınan kararları “geri çevirecek” çok zeki mekanizmalar da mevcut değil. Yapılabilecek tek şey kalır geriye. O da tıpkı Durmuş Yılmaz’ın ilk faiz indirimi sonrasında kısa sürede yine bir “olağanüstü PPK” ile faizleri orantısız bir güç kullanımıyla yükselttiği gibi arttırmaktan başka çare kalmayacaktır. O zaman da olan MB’nin kredibilitesine olur.

Kısa vadedeki piyasaya etkilerine gelince....

Dolar/TL kurlarında (paritede ne olursa olsun!) 1.7350 seviyesi kritik. Bu seviye ikinci kez test edildi! MB bugün döviz satım ihalelerine agresif bir miktar ve tutumla başlayacak olur ise aşılmayabilir! Özellikle yabancı yatırımcılar MB’nin alışılmadık kararlarına ‘alışacak olurlarsa’ yeniden 1.6750-1.69 bandına önümüzdeki hafta sonuna kadar dönebiliriz. Yok eğer ikna olmazlar ve dövizdeki sinirlilik devam edecek olur ise 1.7650’nin önü açılır. Bu seviye hayli kritik! Yukarı yönlü kırılırsa MB’nin ve piyasaların işi hayli zorlaşacak!

Bono tarafında aşırı bir alım gelmesini beklemek hata olur.

Yine de ben 8.30 bileşik seviyelerine kadar faizlerin gerilemesini ancak bu seviyenin uzunca bir süre korunmasını bekliyorum.

Kurlardaki tedirginlik ve güvensizlik devam ettikçe İMKB’deki (faiz düşüşleri bankalara yarar yorumlarına rağmen!) satışların uzun süredir dile getirdiğim 3.20 cent seviyesine kadar devam etmesini bekliyorum. Bu arada ABD’deki satışların devam ediyor olması da bu ihtimali güçlendirecektir!

Yazının devamı...

ABD borç limitini arttırırken sorunlarını da arttırıyor!



Nihayet ABD’de Demokratlar’la, Cumhuriyetçiler anlaşabildiler. Amerikan Hazinesi’nin borçlanma limiti 2.1 trilyon dolar arttırıldı. Bir kısmı acil, bir kısmı da Kasım ayı sonunda belirlenecek bir “menü” uyarınca eş miktarda tasarrufa gidilecek.

Eğer ABD borçlanma limiti artmasaydı bir yandan ABD Hazinesi temerrüde düşecek (default edecek) diğer yandan ABD’nin kredi notu düşecekti. Bu da beraberinde hiç kimsenin tahayyül dahi etmek istemediği sorunları beraberinde getirecekti. Bir yandan CDS’ler ve türev piyasaları, diğer yandan artan borçlanma maliyeti derken işler iyiden iyiye karışacaktı.

Haftanın ilk gününde ABD’den gelen “iyi haberle” açılan varlık piyasalarındaki olumlu hava, günün devamında ABD ekonomisine dair gelen verilerle bir anda bulutlandı. Zira borçlanma limitinin artması reel ekonominin sorunlarını kısa vadede çözmeye ne yazık ki yetmiyor! ABD ekonomisi onca Bedava Para Paketleri’ne, onca borçlanmaya ve “desteğe” rağmen bir türlü istenen seviyeye ulaşamıyor! Pazartesi günü açıklanan ISM verileri de bunu bir kez daha ortaya koyuyor!

- ISM imalat sektörü PMI endeksi Temmuz’da 54.6 beklenirken gerçekleşme 50.9 olmuş. Haziran’da 55.3 imiş.

- Ödenmiş fiyatlar endeksi de 64.5 beklenirken 59 gerçekleşmiş Haziran 68 imiş.

- Üretim endeksi Haziran’da 54.5 iken, Temmuz’da 52.3’e gerilemiş.

- İstihdam endeksi Haziran’da 59.9 iken, Temmuz’da 53.5’e gerilemiş...

Uzatmayalım, veriler ekonomik toparlanmayı hiç de destekler gelmedi. Belki de tek olumlu veri hiç artması beklenmeyen inşaat harcamalarının yüzde 0.2 artmasıydı...

ABD harcayamayacak

Hal böyle olunca da hisse senedi piyasaları limit meselesinden geçip, gerçekle yüz yüze geldi! ABD hisse senedi endeksleri teknik açıdan önemli olan 200 günlük Hareketli Ortalamalara (HO) kadar geriledi. Görünen o ki önümüzdeki günlerde S&P 500 için 1.285’ten, Dow Jones için 12.000’den (düz) geçen bu teknik seviyelerin altına inilecek!

Neden derseniz, borç limitinin arttırılmasına karşın Obama tarafından taahhüt edilen harcama kısıntıları doğrudan ABD ekonomisinin daralması anlamına geliyor! Teknik olarak bakıldığında ABD borçlanacak ama harcayamayacak! Tasarruf edilmesi istenen kalemler göz önüne alındığında, ABD borçlanma yoluyla elde ettiği kaynakları, ekonomiye “destek sağlamak” için harcamakta zorlanacak. İşin bir de boçluluk oranı meselesi var! Borçlar arttıkça, borçların “büyümeyen (!)” gayri safi milli hasılaya oranı yükselecek! Not şirketlerinin de dem vurdukları sorun tam da bu konu değil mi?

Hülâsası ABD’nin artan borç limiti, ABD için hayatı kolaylaştırmaktan çok zorlaştıracağa benziyor! Son iki günde fiyatlanmaya başlayan da bu algılama. Dışarıda bunlar olurken, bizim piyalarımızın da olumsuz etkilemesi bir açıdan “doğal”.

İMKB’de “istifa krizinin” yapamadığını ABD’deki limit ve sonrasındaki ekonomik veriler yaptı. Amerikan borsalarında 200 günlük HO’lar aşağı kırılacak olur ise düşüş hareketleri daha da hızlanacak, bunun bize etkisi de ister istemez olumsuz olacaktır!

Yazının devamı...

Borsaların gücü adına

Haftanın ilk günü için karışık “duygular” çarpışacak. Bir yandan çözüm aşamasına gelmiş ABD borç limiti meselesi, diğer yandan bizdeki YAŞ meselesi... ABD’den gelen haberlerle euro/dolar paritesinde doların değer kazandığını görebiliriz. 1.4325 önemli seviye. Altına inilecek olursa 1.4075’e kadar hareket yaşanabilir

İMKB’nin performansı yurtdışına bağlı olacak. ABD piyasalarının kısa vadedeki olumlu performansı bizdeki hisse senedi piyasalarını haftanın ilk yarısında olumlu etkileyecek. Ancak haftanın ikinci yarısında borç limitinin artırılmasının çok da iyi bir şey olmadığı söylemleriyle havanın yeniden olumsuza dönme ihtimali yüksek.

Modern cumhuriyet tarihimizde ilk kez ordunun en üst kademelerinden böylesine bir “kopuş” yaşandı! Bu kopuş; devlet memurları ve ordunun çalışma prensipleri aşısından; yani kanun kitabına göre; “emekliliğin istenmesidir”. Diğer yandan olayın hayata geçişi bakımından ise bu bir “istifa” olayıdır. Aynı anda Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanları görevi bıraktılar! Tarihe geçecek bu karar, Cumhurbaşkanı Gül’ün dediği gibi “Kendi çapında olağanüstü bir durumdur”!

Kulislerde bir süredir konuşulduğu söylenen bu duruma belli ki siyasi iktidar hazırlıklıydı. Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel önce kara kuvvetlerine vekaleten atandı. Ardından Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) son gününde Genelkurmay Başkanlığı’na atanacak bir süreç ortaya kondu. Böylelikle YAŞ’ın tümden yapılamadığı bir durumun ortaya çıkması engellendi. Bir anlamda kriz yaşanmadan mesele “geçiştirilmiş” oldu. Hükümetin seçim öncesinde meclisten aldığı kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin, Ağustos sonuna kadar alınmasında bugünlerde yaşanabileceklerin öngürüldüğü anlaşılıyor.

İşin ilginç tarafı hem istifa haberlerinin, hem de “çözüm sürecinin” piyasaların kapanmasından sonra açıklanmasıydı! Ben buna “borsaların gücü adına” demeyi uygun buldum. Zira ekonomik ve siyasi aktörlerin hiç biri; piyasaları yanıltan, bozan, piyasa düşmanı olarak anılmak istemiyor. Bu nedenle de Genelkurmay Başkanı ve 3 kuvvet komutanı tarihe geçecek istifalarını, piyasalar kapandıktan sonra açıklıyor. Piyasaların gücünü bir kez daha anlamış oluyoruz. Politik hayatımızın önemli mihenk taşlarından olmaya aday böylesi bir tavır bile, önce borsaları düşünüyor. Piyasalar, politikacıları aldığı kadar orduyu da “esir almışa” benziyor! Gölgelerin... Pardon, pardon borsaların gücü adına...!

Askeri geleneği herzaman güçlü olan ülkemizde, ordunun yönetim kademesinin böylesi bir yöntemle değişmesi normal bir zamanda olsaydı piyasaları tedirgin edebilirdi. Ancak Cuma günü piyasalar kapandıktan sonra gelen bu haber sonrasında hem YAŞ’ın toplanabilecek olması hem de siyasi iradenin karar verme mekanizmasında bir boşluk oluşmasına izin vermeyecek şekilde “hızlı hareket etmiş olması” piyasalar açısından bu meselenin bir “event risk-olay riski” algılanması olasılığını azaltacak.

Piyasalar açısından ordunun üst kademesinin “emekli olması” tek mesele olarak kalsaydı; Cuma günü 1.6780 seviyesinde kapanan dolar/TL kurlarında günün ilk yarısında 1.6850’lerin üzerinde bir hareket görülebilirdi. Hatta 1.69-1.70 bandının test edilmesi de olasıydı. Sonrasında ‘Hükümet görev başında ve YAŞ toplanabiliyor, o yüzden de ortada çözülemeyecek bir şey yok’ diyenler piyasalarda “alıcı” olacaklardı. Benzer bir durum İMKB’de de geçerli. 61.500 seviyelerine doğru bir geri çekilme olsa da katılımcılar 62.000-62.500 bandına geri dönmek için çaba sarfedeceklerdi!

Piyasalar ABD borç limitini daha fazla önemseyecek

Hafta başında piyasaları asıl ilgilendiren ordudaki istifalar değil, ABD’nin “borç limiti sorunu” olacaktır. Dün bu yazı yazıldığı saatlerde bir çözüm sath-ı mahalline ulaşılabileceğine dair umutlar artmıştı. Demokratların 2.8 trilyon dolarlık limit artışına karşın 1 trilyon dolarlık acil ve 1.8 trilyon dolar da Şükran gününe kadar hazırlanacak bir plan çerçevesinde kesintiye gidilecekmiş. Borçlanma limiti meselesinin anayasaya konulması konusunun halen daha tartışıldığı ancak Obama yönetiminin bunu istemediği söyleniyor.

Krizin başından beri 2 Ağustos’a (ya da ABD Hazinesi’nin dayanabildiği son güne kadar-bazı yorumlar 15 Ağustos diyordu) kadar bir orta yol bulunacağına inandığımı belirttim. İki varsayımım vardı. İlki piyasaların kesinlikle bir temerrüt durumunu fiyatlamaması, ikincisi de tüm dünyadan aldığı borçlarla sistemini idame ettiren ABD’nin var olan AAA notunu kaybetme lüksünün bulunmamasıydı. Büyük olasılıkla bu sabah bu konunun ya çözüldüğünü ya da çözüme çok yaklaşıldığını, en fazla meselenin bir kaç bürokratik adıma kaldığını duymuş olacağız.

Böylesi bir durumda başta Uzakdoğu piyasaları olmak üzere tüm finansal piyasalar; özellikle de geçtiğimiz haftayı büyük kayıpla karşılayan ABD piyasaları (vadelileri); borç limiti krizinin aşılmasını “kutlayacaklardır.” Uzakdoğu borsaları yukarı giderken, ilk aşamada dolar da başta euro olmak üzere bir çok para birimine karşı değer kazanacaktır.

Haftanın ilk günü için karışık “duygular” çarpışacak! Bir yandan çözüm aşamasına gelmiş ABD borç limiti meselesi, diğer yandan bizdeki YAŞ meselesi... ABD’den gelen haberlerle euro/dolar paritesinde doların değer kazandığını görebiliriz. 1.4325 (50 günlük HO’dan dolayı) önemli bir seviye. Bunun altına inilecek olur ise bu hafta içinde 1.4075 seviyesine kadar bir hareket yaşanabilir. Sonrasında 1.3935’ten geçen 200 günlük HO’ya kadar dolar değer kazanabilir mi? Senato’dan geçen planın piyasalarca ne kadar inandırıcı bulunduğu paritenin hareketlerine yön verecektir.

Doların, euro karşısında değer kazanması dolar/TL kurlarını yukarıda belirttiğim seviyelere çıkarabilir. Bu aşamada YAŞ meselesiyle, ABD meselesini birbirine karıştırmamak gerek! Nasıl ayrıştıracağız peki? İyisi mi 1 dolar+1 euro sepetine bakın. 26 Temmuz’da 4.2275’e kadar çıkan sepet, geçtiğimiz haftayı 4.1010 seviyesinden kapattı. 4.12 seviyesinin üzerine çıkılması iç dinamiklerin daha çok öne çıktığını (buna 10.2 milyar dolarlık dış ticaret açığını da ekleyebilirsiniz!) altında kalınması ise dışarının daha etkin olduğunu gösterecektir.

İMKB’nin hafta başındaki performansı da yurtdışına bağlı olacaktır. ABD piyasalarının kısa vadedeki olumlu performansı (bir kısmı limit meselesinin aşılmasından, bir kısmı geçtiğimiz haftanın yüksek kayıplarının düzeltmesinden kaynaklanan) bizdeki hisse senedi piyasalarını da haftanın ilk yarısında olumlu etkileyecektir.

Ancak haftanın ikinci yarısında hem borç ABD’de limitinin arttırılmasının aslında çok da “iyi bir şey” olmadığı, kararlaştırılan “kısıntıların hayata geçmeyebileceği”, borç limiti artışının ABD büyümesine katkı sağlamayabileceği gibi söylemlerle piyaslardaki havanın yeniden olumsuza dönme ihtimali hayli yüksek! Bu noktayı bu hafta akılda bulundurmakta fayda var!

Yazının devamı...

Verbal Intervention - Sözel Müdahale

Özellikle döviz kurlarının, politika yapıcılarının ve merkez bankalarının hedefledikleri seviyelerden aşırı uzaklaşması durumunda ilgili kurumlar piyasalara girerek gelişmelere müdahale ederler. Kurlar aşırı düşmüşse alım yapıp yükseltmeye, ya da tersine çok yükselmişse de satıp düşürmeye çalışırlar. Bunu döviz satarak ya da alarak yaparlar. Yani rezervlerini, kaynaklarını kullanırlar. Yani müdahaleyi parayla yaparlar. Buna “nakit müdahalesi” diyebiliriz.

Kural ve kaideleri değiştirerek de müdahale yapılabilir. Buna da “düzenleme müdahalesi” diyebiliriz. Etkisi genel de uzun zamana yayıldığı için çok sık kullanılmaz. Müdahalelerde amaç hızlı etki elde etmektir.

Hızlı müdahalenin bir de parayla yapılmayanı vardır. Bu müdahale “söz” ile yapılır. Para kullanılmaz, bir başka deyişle para harcanmaz. Bedavadır “sözel müdahele”.

Isınan ekonomiye, artan cari açığa karşın önce düzenlemeler ile müdahale ettik. Zorunlu karşılıkları arttırdık, fazileri düşürdük. Ardından kredilere; yazılı olmayan ve yine “sözel” olan; yüzde 25’lik artış sınırı getirildi. Olmadı. İstenen seviyelere bir türlü gelinemedi. Ne kurlarda, ne de “soğutmada”...

Ardından devreye politika yapıcılarının “sözel müdahalesi” geldi. Önce Başbakan Yardımcısı Babacan Avrupa’daki artan kriz ihtimalinden ve sonrasında da bunun bizi etkilemesinden duyduğu endişeyi dile getirdi. Ardından AKP’den Bülent Gedikli krizin bizi de etkileyeceğinden, harcama yaparken daha tedbirli olunmasından dem vurdu. Bu da yetmedi, MB Başkanı Erdem Başçı sahne aldı ve kur risklerinden kaçınılmasından dem vurdu. Bunların hemen hepsi “sözel müdahalenin” ta kendisiydi. Hemen herkes birbirine “kriz mi geliyor?”, “daha az mı harcayalım?” “konut ya da araba almasak mı?” sorularını sormaya başladı. Aslında politika yapıcılarının da amacı tam da buydu. Böylelikle tüketimi yavaşlatarak; bir taraftan ekonominin soğtulması, diğer taraftan da cari açığın kapatılması hedefleniyor!

Piyasaların tepkisi az çok istenen yöndeydi. Kurlar yükselmeye başlamış, ufaktan halk da ne oluyor diye sormaya başlamıştıki kurlar 1. 65’lerden 1.73’lere beklenenden çok hızlı çıktı. Merkez’in yine bir kaç ufak “kural müdahalesi” ile artış hızı yavaşlatıldı!

Dün de Başbakan Erdoğan piyasalardaki gerilimi azaltmaya yönelik demeçler verdi: “Avrupa’da kriz olabilir ama biz bunların hepsine hazırlıklıyız”, “bu kez teğet geçmekten de daha iyiyiz” ve “TL’deki değer kaybı ile kazancı arasındaki dengeyi bulacağız” diyerek sözel müdahalenin son örneklerini verdi.Görünen o ki önümüzdeki dönemde sözel müdahalenin yepyeni ve yaratıcı örneklerini göreceğiz.

Yazının devamı...

Dolarda yükseliş sürecek

1.70 TL sınırına dayanan dolar kurunda yükseliş sürecek gibi gözüküyor. Dolar/TL’de 1.6570’in yukarı kırılması 1.7350’nin önünü açtı. Şimdi ilk hedef burası. “1 dolar+1 euro” sepetinde de 4.00 seviyesi Cuma günü 4.0550 ile aşıldı. Yeni hedef 4.1050 seviyesi. Asıl önemli hareketlerden biri İMKB’de yaşanıyor. TL bazında 2-3 Mart tarihlerinde 59.207 ile 59.424 arasındaki “boşluğun” kapanması an meselesi. Sonrasında 58 binler...

Dolar/TL kurlarında geçtiğimiz hafta 1.6995’e kadar çıkıldı ancak 1.70 “ekranlarda yanmadı”. Tek tük işlem geçmiş olsa da seviye olarak geçtiğimiz hafta tescil edilmeyen 1.70 seviyesinin bu hafta görülmesi, hatta kurların bir miktar daha yukarı çıkması söz konusu. Üstelik bu yükseliş pariteden de bağımsız olduğundan euro/TL kurları da artıyor. Nereleri olabileceğine geçmeden önce bu haftanın asıl “göstergesine” değinmekte fayda var. ABD’nin borçlanma limitinin arttırılması meselesi...

2008’deki küresel finans krizinin çözümü olarak bankacılık sektörü üzerinden piyasalara likidite verilmesi yolu benimsendi. Krize yol açan hastalıkları tedavi etmek içim, bu hastalıkların “yayılması” konusunda en büyük “taşıyıcı” durumundaki finansal sistemden yararlanıldı. Sorun zaman yayılmak, zararlar “şişirilen” bilançoların altına saklanmaya çalışıldı. Bunu yapmak için devletler, yani kamu borçlandı! Şirketlerin ve bireylerin yaratmış oldukları zararlar böylelikle kamuya aktarılmış oldu. Ancak fatura o kadar büyüktü ki bu sefer de ülkelerin borçlanma rakamları arş-ı alâya çıktı. Çevrilip çeviremeyeği sorgulanmaya başladı.

İrlanda, Yunanistan gibi ülkeler borçlarını ödeyemez hale geldiler, ABD gibi kantarın topuzunu iyiden iyiye kaçırmış olanlar da “kredibilitelerini” yani notlarını kaybetme riski ile karşı karşıya kaldılar. Bugün gelinen noktada sorun yine ileriye ötelenmeye; zamanını iyileştirici etkisinden yararlanılmaya; çalışılıyor. Yine kurallar esnetildi; temerrüte düşecek- default edecek derken, bir yerlerden “seçici (geçici) temerrüt selective default” diye bir tanım “uyduruldu ki CDS’ler devreye girmesin, sistem “patlamasın”. Ya da Avrupa’da yeni yeni fonlar kurularak sorunun üzeri “daha büyük bir halıyla” örtülmeye çalışılıyor.

Amerika da borçlanma limitini arttırarak “halıyı büyütmeye” çabalıyor. Krizin asıl sorumluları Cumhuriyetçiler; sırf Demokratlara karşı siyasi üstünlük sağlayabilmek adına; limit artışına önümüzdeki yıllarda kamu harcamalarından tasarruf edilerek borçlanma miktarını azaltamaya yönelik önlem alınması kaydıyla destek vereceklerini söylüyorlar. Obama bunu sağlayabilmek için vergi artışlarını da pakete sokmak isterken, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı ve Cumhuriyetçilerin başkanı Boehner “vergi artışlarının istihdamı olumsuz etkilediği” için karşı çıkıyor ve bir türlü anlaşmaya varılamıyor. Hafta sonu yapılşan görüşmelerden bir sonuç çıkmasınu uman Geithner dün yaptığı açıklamada “Amerika’nın borçlarını ödeyemez duruma asla düşmeyeceğini” ve bir çözüm yolunun mutlaka bulunacağına inandığını söylemiş.

Piyasaların da inancı bu yönde. Şimdilik ne ABD CDS’lerinde, ne ABD bonolarında ve hatta hisse senetlerinde böylesi bir “fiyatlama” yok! Herkes “son dakikada” da olsa bir anlaşma olacağına inanıyor. Aksi, yani 2 Ağustos’a kadar bir çözüm bulun(a)mamasını kimse düşünmek istemiyor. Zira tüm not şirketleri böylesi bir durumda ABD’nin notunu indireceklerini “temerrüt” durumunun hasıl olacağın söylüyorlar. Bunu nasıl fiyatlanacağını da şimdilik kimse bilmiyor. Bu hafta durum netleşecek. Ya bir çözüm bulunacak, ya da bu hafta dananın kuyruğu kopacak”

Anlayacağınız bütün finans dünyasının gözü kulağı Amerika’da olacak! Bir kısmının da Türkiye’de. Sanki borç limiti problemi ABD’nin değil de bizim, ya da temerrüt riski ile karşı karşıya olan Yunanistan değil de biziz. Türk piyasalarının son 2 aydaki fiyatlaması adeta yukarıdaki riskler bizimmiş gibi. (Sebebini 23 Temmuz Cumartesi günkü yazımda anlattığım bonodaki istisnayı atlamadan...) görünen o ki halen daha gidilecek yer var.

Cari açık sorunu, yabancı yatırımcıların Türkiye’de yeni pozisyon almak istememeleri, hem hükümet hem de AKP kanadından gelen “dışarıdaki krizin bizi etkileme ihtimali artıyor” söylemi piyasa katılımcılarının morali bozdu. Borsadaki satışlar beraberinde döviz tarafındaki harelket derken bazı teknik seviyeler kırıldı.

Hal böyle olunca da “stop loss zarar durdurma” işlemleri devreye girdi. Bu işlemlşer de hareketlerin “boyutlarını” arttırdı.

Bundan sonra olacaklar temel dinamiklerden çok teknik seviyelerle ilgili. Zira temel veriler bu hareketi başlatanlardı. Nerede bitebileceğine dair tahminler için yine teknik analize başvurmak gerekiyor.Ne diyor teknik analizler?

Önce yazının başında da belirttiğim üzere dolar/TL... 1.6570’in yukarı kırılması 1.7350’nin önünü açtı! Şimdi ilk hedef burası. “1 dolar+1 euro” sepetinde de 4.00 seviyesi Cuma günü 4.0550 ile aşıldı! Yeni hedef 4.1050 seviyesi. Unutmadan, ABD’nin borç sorunu çözülecek olur ise bu durum dolara yarıyacak ve euro/TL de yukarıdaki sepet tahminin “içine sığacaktır”!

Asıl önemli hareketlerden biri İMKB’de yaşanıyor. TL bazında 2-3 Mart tarihlerinde 59.207 ile 59.424 arasındaki “boşluğun” kapanması an meselesi. Sonrasında 58 binler... Ama asıl hareket dolar/cent bazında yaşanıyor. Cent bazında yukarıdaki boşluk kapandı bile! Şimdi sırada bir kaç kez dile getirdiğim 3.20 cent seviyesi var! Bence bu hafta olmasa bile bir kaç hafta içinde görülecek bu seviye...

Bu seviyeye gelindiğinde pozisyon alınır mı? Oraya iniş hızına bakmak gerek. Çok hızlı inilmişse mutlaka bir düzeltme gelir denebilir. Ama yavaş yavaş, herkes “maliyetlenerek” bu seviyelere inilmişse o zaman tekrar değerlendirmekte fayda var. Ben de çok uzaklarda değilsem mutlaka bu konuda bir kaç yazı yazmış olurum...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.