Şampiy10
Magazin
Gündem

MB: Kontrollü belirsizlikten, sürekli belirsizliğe...

Merkez Bankası dolar/TL kurları 1.90’ı geçince artan rahatsızlığını attığı adımlarla belli etti! Çarşamba günü MB; 1,350 milyon dolar ile beklentilerin çok üzerinde bir döviz satış ihalesi açıkladı. Kurlar 1,8950’den 1,8650’ye indi!

Yabancı parada zorunlu karşılık oranlarını 3 yıla kadar olan vadelerde yüzde 0.5 daha uzun vadelerde ise yüzde 3.5 indirdi. Bu hamle ile piyasaya yaklaşık 1,3 milyar dolar likidite “bırakılacakmış” oldu.

TL zorunlu karşılıkların yabancı para olarak tutulabilecek kısmına ilişkin üst sınır yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseltildi. Üst sınıra kadar bankalar döviz olarak zorunlu karşılıkları tutacak olurlarsa (!) MB’na 3.6 milyar dolarlık karşılık tesis edilecekmiş.

Bir ülkenin MB “ihraçcısı olduğu” ve kendi itibarı olan para birimi için karşılıkları, neden diğer ülkelerin ihraç ettiği paralardan kabul eder? Anlamak biraz zor. Döviz arzının bol olduğu zamanlarda olsaydık neyse...

Bu noktada İkinci önlem akla geliyor. Döviz likiditesinde sorun var ki MB, DTH karşılıklarını indirdi. Uzun vadenin desteklenmesi adına olumlu bir karar. Kısa vadelilerdeki indirim piyasadaki döviz likiditesinin arttırması ve kurlar üzerindeki baskının azaltılabilme çabaları adına olumlu. Ancak bu karar ile TL karşılıkların döviz ile ödenmesi birbiriyle çelişen kararlar. En azından bugünkü konjonktürde...

Gelelim miktar ve satış meselesine. MB 5 Ağustos’ta başladığı döviz satış ihalelerinde dünkü ile birlikte 4,3 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu satışları değişik zamanlarda “değişik miktarlarda” açıklanan ihalelerle yapılmış durumda. İlk sorun burada bence. MB’nın ihale miktar “rejimi” aşırı sürpriz sever nitelikte. Bir gün 350, ardından 0, sonraki gün 70, ardından 210, 50 ve şimdide ard arda iki gün 1,350...

Doğrudur, MB’larının attıkları adımların piyasalarda sürpriz etkisi yaratmaları önemli. Piyasa katılımcılarının kafalarını hayli karıştıran bir durum bu! Kasım 2010’da “ekonomiyi soğutup, cari açığı azaltma” stratejisi doğrultusunda “kontrollü gerginlik” politikaları uygulamaya konuldu. Önce faizde belirsizlik yaratıldı. Şimdi sıra kurda!

Son iki gündeki ihaleler öncesinde piyasa katılımcıları yüksek miktarlarda talep gönderdiler MB’na. İhale miktarları açıklanınca piyasaya döviz satan bankalar, bunları MB’ndan ucuza kapatıp kâr etmeye çalıştılar. Salı günü 1,832 milyon talep gelirken satış 750, dünkü ihaleye ise 2,08 milyon talep gelirken satış 350 milyon ile sınırlı kaldı. Üstelik dünkü ihaledeki talebin ortalama kuru 1.8302 iken satış kuru 1,8348 oldu!

MB çok da fazla döviz satmadan, bankaların kendi üzerinden arbitraj yapıp para kazanmasına izin vermeden, kurları baskı altına almaya çalışıyor. Kendi içinde tutarlı. Ancak madalyonun bir de öbür tarafı var: MB’nın; her ne kadar mazereti volatiliteyi azaltmak olsa da; piyasanın yegâne “döviz tedarikçisi” durumuna geçmesi ve bunu yaparken de belirsizliği “pompalaması” ilerisi için hiç de iyi bir haber değil!

Dünün bir başka sürprizi; ağırlıklı ortalama yükü yüzde 13,1 olan TL zorunlu karşılıkların 12,5’e indirilmesiyle piyasaya 3,2 milyar TL likidite verildi. İlk bakışta bir yandan dövize “müdahale edilirken”gidebilecek gibi görünen bu likiditenin dövize gitmesi zor. Zira 60 milyara yakın MB’dan borçlanan bankacılık sisteminin, MB’nın “patikasından” çıkması hayli zor.

Evet, ipler MB’nın elinde. Ancak MB’nın bu kadar çok piyasanın içinde olması ve sürekli yeni sürprizlerle piyasaların karşısına çıkması gerginliği ve belirsizliği arttırıyor.

Üstelik de bu belirsizlik sürekli hale geliyor!

Yazının devamı...

Asiye... Pardon Avrupa nasıl kurtulur?

Avrupa Birliği maliye bakanlarını sayısını artık herkesin unuttuğu toplantılarından birisi daha yapılıyor bugünlerde.

Yer ve zamanı net olarak söylemek istemiyorum, biliyorum bu seferki Lüksemburg’da yapılacak ama bir sonraki nerede, kaç saat sonra, ya da bugünkü toplantının devamı mı olacak, yoksa yeni ve başka bir “toplantı sayısı” mı alacak, bilemiyorum. Nice Merkel-Sarkozy zirveler, nice liderler zirvesi sorunları çözemedi de maliye bakanları mı çözecek Avrupa’nın borç sorununu?

Avrupa Finansal İstikrar Fonu (European Finacial Stability Fund EFSF) adında bir yapı peydahladılar. (Koskoca Avrupa Birliği’ni kuracaksınız, bir kriz çıktığında hangi kurumlar ya da mekanizmalarla bunları çözeceğinizin dair altyapıyı kurmayacaksınız.... Diğerlerini bilmem ama Almanlara yakışmadı bu durum.) Önce 200 milyar, yetmedi 440 milyar derken rakam 2 trilyon euroya dayandı. “Paket” her geçen gün büyüdü. Şimdi bu paketin işe yaramasını umuyorlar.

Yanına da Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indirimi ekleyerek borç krizini aşmaya çalışılacaklar. Korkarım bu paketi de diğerlerinin akıbeti bekliyor!

Bu paketin işe yaraması için rakamından önce içindekiler önemli. Bana göre aşağıdaki olmazsa olmaz 4 koşulu yerine getirilmeden ne komşu kurtulur, ne de komşunun aşağı çekeceği diğerleri... Nedir bu koşullar derseniz:

1- Yunanistan başta olmak üzere; İtalya hariç; ufak tefek ülkelerin borçlarında mutlaka “tenzilata” (haircut) gidilmeli, borçları ödenebilir seviyeye indirilmeli. Yunanistan için yüzde 50-60 İtalya için 10-15 v.b.

2- Basel III mü olur, yüksek ‘Sermaye Yeterlilik Oranı’ mı olur bilemem ama küresel krize neden olan “gevşekliği” ortadan kaldıracak düzenlemelerin mutlaka yapılması lazım. Hemen ardından da bu kriterlere göre bankalara gerçek bir stres testi yapılarak sağlamlarla çürükler belirlenmeli, çürükler finansal sistemden şu veya bu şekilde mutlaka çıkarılmalı!

3- Paketin rakamı her ne olacaksa, diyelim ki 2 trilyon; bu desteğin tüm parlementolarca en fazla iki hafta içinde onaylanması gerekir! Ortak anayasayı 2 yılda onaylamayı başiaramayan, ortak mali politikalar oluştur(a)mayan bir topluluğun bunu nasıl başaracağını da merak ediyorum.

4- Ortak mali ye politikalar ını oluşturulması için anlaşmaya varılması, prensiplerinin ortaya konulması, vergi ve muhasebe denliğinin sağlanması, ortak kontrol ve denetleme mekanizmasının kurulması...

Bunlar yapıldığı takdirde; aslında yapılmasına bile gerek yok, yapılacağının tüm AB üye ülkeleri tarafından taahhüt edilmesi bile yeterli; EFSF’nin 2 trilyonuna bile gerek kalmaz, maliyet çok daha ucuza halledilebilir.
Sizce bunu yapabilecek siyasi irade var mı AB’de?

Yazının devamı...

İMKB’de pozitif ayrışma devam edecek mi?

Bu hafta AB’nin 2 trilyon euroluk paketi ile ilgili kararlar önemli olacak. Paradan çok bu para ile neler yapılacağı, ne gibi önlemler alınacağı önemli. Geçtiğimiz haftayı 1.3383 ile kritik eşik olan 1.3410’un altında kapatan euronun bu hafta içinde 1.3220-50 seviyelerini test etmesi büyük olasılık. Haftayı sert düşüşle kapatan ABD borsalarındaki kayıplar bu hafta da devam edeceğinden İMKB’nin işi zorlaşacak.

Ülkemiz; bölgemizdeki İsrail, Arap Baharı, Suriye ve Kuzey Irak’taki bunca sıcak gelişmeye, gelişmiş ülke ekonomilerinde ve özellikle de AB’nin borç krizine rağmen diğer ülkelerden çok ciddi olarak farklılaştı son haftalarda.

“Pozitif ayrışma” deniyor bu duruma piyasalarda. Diğer ülkelerden; ya da daha kolay tanımıyla borsalardan; daha başarılı bir performans ortaya koyulması durumu bu. Diğer ülke borsaları düşerken biz yükseliyoruz. Hatta bunu neredeyse tüm dünyaya karşı yapıyoruz. Grafikte “MSCI Dünya” ve “MSCI Türkiye” endekslerinin grafiği yer alıyor. Son haftalara bakıldığında dünya endeksi düşerken Türkiye endeksi ciddi olarak farklı bir seyir izleyerek yükseliyor. Temmuz sonundan bu yana MSCI Türkiye endeksinin gün sonu kapanışları bazındaki kaybu yüzde 2.5 olurken (Ağustos ortasındaki kaybu bir ara yüzde 21.1’e ulaşsa da), aynı dönemde dünya endeksinin kaybı yüzde 16.6’ya ulaşmış durumda.

Bu “pozitif ayrışmanın” ardında bildik; siyasi istikrar, yüksek büyüme gibi makro sebepler var. Son zamanlarda bu faktörlerin de önüne geçen ve borsalardaki “ayrışmayı” yaratan unsur Türkiye’nin notunun artacağı beklentisiydi.

2008 yılında küresel krizin hüküm sürmeye başladığı dönemlerde dünyadan “negatif ayrışan” ve dünya endekslerinden çok daha önce dip yapan İMKB, diğerlerinden hem daha önce hem de daha hızlı toparlanmayı başarmış durumda. Geçtiğimiz yılın ortalarında, Fed’in II. Bedava Para Paketi öncesinde dünyaya olumsuz havanın hakim olduğu dönemlerde de İMKB bir kez daha pozitif ayrışmayı başarmıştı. II. BPP’nin yarattığı hava dünya borsalarında ancak kısa vadeli bir yükseliş trendi yaratırken, İMKB tarihi rekorlarını kırdı. Ancak sonrasında her iki endeks yeniden birbirne yaklaştı, yakınsadı.

Şimdi asıl soru son aylardaki bu “ayrışmanın” devam edip etmeyeceği. Elbette ki yüksek büyümeyi sürdürüp sürdüremeyeceğimiz önemli olacak. IMF’nin 2012 tahmini yüzde 2.2 seviyesinde. Böylesine düşük bir oran; her ne kadar global yüzde 1’den iyiyse de; geçtiğimiz yıllardaki performansı sürdürmemize çok da yardımcı olamayacaktır. Gerçi piyasa katılımcılarının bir çoğunun tahmini bu seviyenin üzerinde. Diğer yandan en büyük ticaret partnerimiz konumundaki AB’deki borç sorunu da meselenin bir başka önemli boyutu. Bu sorun henüz daha çözülebilmiş değil. Kolay kolay da çözülecek gibi görünmüyor. Radikal kararlar alınırsa ne alâ, alınmadığı ve sorun yine ötelendiği takdirde AB’nin büyümesi sınırlı olacaktır. AB’deki düşük büyüme de bizim mal ve hizmetlerimize olan Avrupa talebinin düşmesi anlamına gelecektir.

Kısa vadede tüm bunlar fiyatlanır mı? Özellikle AB’deki sorun içinden çıkılmaz hale gelecek olur ise; ilk aşamada Türkiye “güvenli liman” rolünü oynayabilir ve “pozitif ayrışma” devam edebilir, ancak orta vadede arz/talep meselelerinden dolayı bu ayrışma yerini normalleşmeye, yakınsamaya bırakır.

Kısa vadede pozitif ayrışmayı destekleyen en önemli sebeplerden biri olan “not artışı” beklentilerinde de bir noktaya gelindi. S&P yerli para cinsi notu arttırdı, Fitch geçen hafta not artışı için aceleleri olmadığını söyledi. Moody’s’den ses seda yok. Her üçü de notumuzu 1’er kademe arttırsa da (Birçoklarının beklediği gibi iki kademelik artışlar bence hayalden öte bir şey değil.) hem S&P, hem de Moody’s’de yatırım yapılabilir seviyeye ulaşamıyoruz. Her ne kadar “not artışı pilavı” ısıtılıp ısıtılıp piyasanın önüne getiriliyor olsa da yakın gelecekte bu ihtimal azaldığından dolayı pozitif ayrışma da hız kaybedecektir.

Borsada not artışı için alınmış pozisyonların “baskısı” bir süre daha devam etse de önümüzdeki günlerde/haftalarda dünya piyasalarındaki hava olumsuza döndüğünde -ki bunu bekliyorum- İMKB ya elde ettiği farkın bir kısmını geri vererek, ya da diğerleri yükselirken yatay kalarak “sürüye” yakınsayacaktır.

Gelelim bu haftaya...

Bu hafta AB’nin 2 trilyon euroluk paketi ile ilgili kararlar önemli olacak. Paradan çok bu para ile neler yapılacağı, ne gibi önlemler alınacağı önemli. Paketin ilk yansımaları euro/dolar paritesinde olacağa benziyor. Geçtiğimiz haftayı 1.3383 ile kritik eşik olan 1.3410’un altında kapatan euronun bu hafta içinde 1.3220-50 seviyelerini test etmesi büyük olasılık. Bu seviyenin kırılması durumunda ise 1.3060 seviyesi yeni hedef olacak. Bu seviye önemli ve ilk denemede altına inilmesi ihtimali düşük.

Paritedeki bu hareketler; normal şartlar altında; geçtiğimiz hafta 1.8670 seviyelerini geçemeyen dolar/TL kurlarında 1.8780 seviyelerine doğru bir hareketi beraberinde getirebilir. Dolar/TL kurundaki böylesi bir hareket “1 dolar+1 euro sepetinde” 4.40 seviyesinin üzerinde bir kapanışı beraberinde getirecek olur ise piyasalardaki gerilim artacaktır. Aksi takdirde dolar/TL’deki hareket sınırlı kalacaktır.

Geçtiğimiz hafta hem Pazartesi hem de Cuma günü gün içindeki kayıplarını “hızlı” kapatıp yükselen İMKB’nin bu hafta da aynı “pozitif ayrışma” çabalarını sürdüreceğe benzer. Halen daha 60.827 ile 60.110 arasında bir “boşluk” var ve bu çabalar sırasında bu boşluk kapanabilr. Ancak haftayı sert düşüşle kapatan ABD borsalarındaki kayıplar bu hafta da devam edeceğinden İMKB’nin de işi zorlaşacaktır. Yükselişin sürdürülemediği durumda ise İMKB’nin geçtiğimiz Pazartesi-Salı günleri arasındaki zıplama sırasında 56.801-57.629 arasındaki boşluğu kapatacak bir geri çekilme yaşanabilir. Önümüzdeki hafta 56.800’ler civarından geçen 50 günlük Hareketli Ortalama düşüşleri mutlaka sınırlayacaktır. Yükselişte ise 60.850 (Aşılması zor!) ve ardından da 62.900 seviyeleri önemli dirençler olacaktır.

Geçtiğimiz haftanın tahmin karnesi

Piyasa/Ürün Tahminler Gerçekleşmeler

Euro 1.3680-1.3740 denese de 1.3691 görüldü.

1.3410’kritik olacak ve altına inilecek. 1.3383’den kapanış oldu.

Dolar/TL 1.8670-1.8780 görülebilir, aşılması zor. 1.8700 görüldü, aşılmadı.

İMKB - I 55.160 ve ardından 53.600’ ye inilebilir. 55,009 görüldü! Altına inilmedi!

İMKB - II 60.827-59.858 arasındaki boşluk 60.110’a kadar kapandı. 53 binlere kapanabilir. Sonrasında 53 binlere inilir. bu hafta bakılacak...

Gösterge bono 9.20 bileşik test edilebilir. 8.76 aşılmadı.

Yazının devamı...

Bu hafta Komşu’nun ipini çekerler mi?

Aylardır finansal piyasalardaki sorunlara çözüm arayanlar çok yoruldular. Umarım bu yorgunlukla yeni hatalar yapmazlar ve Yunanistan’ı ‘izole etmeyi’ başarabilirler. Aksi takdirde İrlanda, izlanda, Portekiz, İspanya ve belki de en kötüsü İtalya bu zincire eklenebilir. Bugünkü Troyka toplantısından sonra piyasalara yine umutvar mesajlar verilecek. Komşu’nun idam fermanı bu hafta imzalabilir, hatta ipi bile çekilebilir! Bir an evvel yapsalar çok iyi olacak.

Finansal piyasalar hemen herkes yorgun. AB, ABD, Yunanistan, Fed, ECB, Almanya, borsalar, fon yöneticileri, yatırımcılar... Piyasa katılımcıları özellikle geçen hafta iyiden iyiye yoruldular. Aslında bu yorgunlukları uzun bir süredir birikiyordu, ancak Fed’in 20-21 Eylül’deki toplantısından “birşey” çıkar diye herkes nefeslerini tutmuş, enerjilerinin son demlerini bu toplantıdan çıkacaklara saklamıştı. Dağ fare doğurup da Fed’den sadece kısa vadeli tahvillerle, uzun vadelilerin değiştirilmesi (Operational Twist) kararı çıkıp da başka bir şey gelmeyince piyasaların adeta dizlerinin bağı çözüldü, ‘boş çuval’ gibi çöktü! Herkesin 2008’den sonra gelecek ‘ikinci dip’ senaryosunu konuşmaya hatta fiyatlamaya başladığı bir dönemde, AB politikacıları mercek altında. Hem aldıkları hem de al(a)madıkları kararlarla, finansal piyasaların bir yandan diğerine savrulmasına sebep oluyorlar. Hafta başında IMF, Avrupa Birliği ve Avrupa Merkez Bankası’nın (Troyka) Atina’ya yapacağı ziyaret, hem komşunun hem de finansal piyasaların geleceği açısından önemli olacak! Zira piyasalarda komşunun borçlarının yarısını (yüzde 50’sini) ödemeyeceği bir plan üzerinde konuşulduğu dedikoduları var! Temmuz’daki yüzde 20’lik “gönüllü” borç silme de yeterli ol(a)madı! Şimdi sırada zorunlu borç silme (“gönüllü olanı geçmemiş olsa da tabii ki bukez yaşanacak olan doğrudan doğruya default temmerrüt olarak kayda geçecektir) operasyonu var. Yıl başından bu yana her fırsatta dile getirdiğim gibi “borçlar, ekonomik büyüme ile ödenemeyecekse, mutlaka ödenebşlecek boyuta indirilecektir!” savım nihayet hayata geçecek gibi görünüyor.

Bunu nasıl yapacakları önemli. Zira aylardır finansal piyasalardaki sorunlara çözüm arayanlar çok yoruldular. Hepsi yol yorgunu! Umarım bu yorgunlukla yeni hatalar yapmazlar ve Yunanistan’ı “izole etmeyi” başarabilirler. Aksi takdirde İrlanda, izlanda, Portekiz, İspanya ve belki de en kötüsü İtalya bu zincire eklenebilir. İşte o zaman AB’nin işi zor olur! Gerçi komşuyu ‘ayak altında çekme operasyonunun’ nasıl yapıldığı önemli. Zira diğer sorunlu ülke halkları da benzer bir “güzelliğin” kendilerine de yapılmasını talep edebilecekler. Meselenin “ahlâki erozyon” kısmı da tam burada. Yunanlılara “çekilen kıyak” neden diğperlerine de çekilmesin?

Pazartesi günkü troyka toplantısından sonra piyasalara yine umutvar mesajlar verilecek, Perşembe günkü Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun (EFSF) genişletilmesiyle ile ilgili toplantılara kadar konunun sıcak tutulmasına çalışılacaktır. Bu hafta yapılacak toplantılar çok önemli. Komşu’nun idam fermanı bu hafta imzalabilir, hatta ipi bile çekilebilir! Bir an evvel yapsalar çok iyi olacak. Yoksa bu işin sonu yok! Ötele ötele nereye kadar. Yunanistan’ı yüzdürelim derken koca AB gemisi batmak üzere. Bu tehlikeyi görmüyor olabilirler mi? Bugünlere gelindiğine göre görmüyor olmaları ihtimali var!

Tüm bu sıkıntılar bu haftayı kritik hale getiriyor. Bugün Troyka toplantısı beklenirken; geçtiğimiz hafta yaşanan sert satışların kısa süreli bir toparlanması piyasalarda yaşanabilir. Çok uzun süreli ve “kuvvetli bir toparlanma ihtimali zayıf! Sonrasında işlerin yeniden karışması, hele ki Yunanistan’ın “temerrütü” gibi bir haber gelecek olursa (gelmese bile gelmişcesine fiyatlama devam edecektir.) hem borsalarda hem de euroda yeni düşükler görülebilir! Avrupa borsaları ya yeni dipler (Atina Borsası’nda olduğu gibi) ya da yeni düşükler (Milano, Prag, Moskova v.b.) görürken, asıl hareket ABD borsalarında olacağa benziyor. Bu hafta içinde Dow Jones’ta 10.450 seviyesinin görülmesi ihtimali oldukça yüksek. 10.300 seviyesinin altına inilecek ve bu seviyelerde haftayı kapatacak olursak, ABD borsalarının daha da aşağılara inme ihtimali artacaktır.

Bu hafta euro/dolar paritesinde 1.3410 seviyesi kritik olacak! Euro’da bu seviyenin altına inilmesi önce 1.32509 ardından da 1.3060 seviyelerinin test edilme olasılığını artıracaktır!

Bu seviyeye inilmesi birkaç haftayı alsa da, kısa vadede yukarıda 1.3680-1.3740 bandı denense de eurodaki gerileme trendi bir süre daha devam etmesi büyük olasılık.

Paritede doların böylesi değerlenmesi dolar/TL kurlarındaki gerilimin devam etmesine neden olacaktır. 1.8670-1.8780 seviyelerinin test edilmesi (periteye bağlı olarak bu hafta yada önümüzdeki birkaç hafta) ihtimali yüksek! Ancak bu seviyenin aşılmasının zor olduğunu, bu seviyelerden bazı satıcıların pozisyon açmalarının yüksek bir olasılık olduğunu düşünüyorum.

İMKB için de bu hafta kritik! Bugün, geçtiğimiz haftanın kayıplarını bir parça toparlamaya çalışsa da aşağıda önce 55.160 ardından da 53.600 seviyesinin test edilmesi büyük olasılık. Geçtiğimiz hafta ortasında 60.827 ile 59.858 oluşan boşluğun kapanması ihtimali de hiç yok değil. Ancak böylesi bir toparlanma yaşansa dahi en azından 53 binlere kadar bir düşüş ama bu hafta, ama önümüzdeki hafta içinde yaşanacak gibi görünüyor! Geçtiğimiz hafta içinde yüzde 7.86’ya kadar gerileyip ardından 8.85’e kadar yükselen gösterge bono faizlerindeki gerilim İMKB ve döviz piyasalarındaki tahminleri destekler nitelikte. Bu hafta içinde 9.20 bileşik seviyelerine kadar bir yükseliş ihtimali var! Böylesi bir gerilim özellikle döviz cephesinin keyfini kaçıracaktır.

Farkında mısınız S&P’nin göstermel not artışından hiç bahsetmedim. Zira hiç önemi yoktu.

Geçtiğimiz haftanın tahmin karnesi:

Piyasa/Ürün Tahminler Gerçekleşmeler

Gösterge bono Yüzde 8,40’a çıkabilir 8,85 bile görüldü

İMKB 100 Önce 59,134’ün üstüne çıkılır S&P sayesinde 61.721 görüldü ancak ve 60.800 test edilebilir kapanışlar 60,889’un üzerinde olmadı

Sonra 56,650 ve 54,150’e 55.682 test edildi, 56.323’ten kapandı

İnilebilir!

Altın 1,700’e inilebilir 1.629 bile görüldü (tarihteki en büyük ikinci günlük düşüş yaşandı! )

Gümüş 36,10un altındaki haftalık Değil 33.80 30,90’a inildi, hem de kapanışta Kasım’da 33,80’e inebilir! Ekim’de...

Yazının devamı...

Dolar 2 lirayı görecek mi?

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) 400 milyar dolarlık tahvil takası kararı sonrasında piyasalar karıştı. Dolar dün tarihi zirvesi olan 1.8450 TL’ye kadar çıktı, İMKB sert düştü. Peki dolar 2 TL’yi görecek mi? Bence birkaç ay içinde 2 TL’nin görülme ihtimali az.

“Dolar ne olur?” sorusu kıyısından köşesinden paraya, finansa bulaşmış Türk insanının aklındaki gelen ilk soru olsa gerek. Nasıl olmasın ki? Kur konusunda yaşanan travma o kadar çok ki bu sorunun cevabını almadan biz Türkler rahat edemiyoruz. Rahmi Koç’un Aygaz’ın 50. kuruluş yılı toplantısında söylediği gibi: “Dolar indi uykum kaçtı, dolar çıktı uykum kaçtı.”

Son iki günde dolar/TL kuru 1.80’nin üzerine çıkınca gerilim daha da arttı. Yazının başlığındaki “Kur (herkesin kastı dolar/TL kuru) 2 olur mu?” sorusu sıkça sorulmaya başlandı.

Cevaba geçmeden önce buraya nasıl gelindiğine de bakmak gerek. Geçtiğimiz kasım ayında Merkez Bankası’nın ekonomiyi yavaşlatmak (bakmayın siz son aylardaki genişletme söylemine, o günlerde amaç soğutmaktı) için aldığı, bankaların zorunlu karşılıkları arttırması, hükümetin kredilerde yüzde 25’lik sınır gibi, piyasaların alışık olmadığı önlemler neticesinde yabancı yatırımcılar piyasalardan yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı. Bir anlamda MB eliyle yaratılan “kontrollü gerginlik” startejisi ile beraber 1.45’lerde olan kurlar 1.60’lara yükseldi. Hemen herkes menundu. Cari açık için iyi dendi, ihracatçılar memnundu. Ancak piyasalardaki gerginlik devam edince nisan ayı başında 1.50’lere kadar gerileyen kurlar yeniden yükselmeye başladı ve bugünlere gelindi.

1.80’lerin üzerini ilk kez gördükten sonra MB Başkanı Başçı’nın 16 Ağustos’ta ekonomistlerle yaptığı toplantıda bir soru üzerine “Doların, TL karşısındaki değerinin olması gereken seviyenin yüzde 5-10 üzerinde olduğunu” söylemi bile kurlardaki gerilimi kısa süreliğine azaltsada tamamen ortadan kaldırmaya yetmedi!

Aslına bakarsanız kurlarındaki hareket tek başına bize has değil. Son günlerde real, rand, zloti ve hatta wonda da benzer hareketler yaşandı. Bunların temelinde euro karşısında 1.4550’den 1.3385’e kadar değer kazanan (Fed’in bonolardaki kısa/uzun vade değişim kararıyla hızlanan) doların etkisi büyük. Diğer ülkelerin kurları son iki-üç hafta içinde hızlı yükselirken, bizim yükselişimiz zamana yayıldı.

Son günlerde piyasaları yoran bir başka etken de MB’nin döviz satım ihalelerindeki kafa karıştıran politikalarıydı. Salı gününe kadar en fazla 100 milyon dolarlık satım ihalesi açan MB, Salı günü bir anda 350 milyon dolarlık bir ihale açtı. Botaş’ın alımıyla ilişkilendirilen bu rakama, 850 milyon dolarlık teklif geldi. Bu denli yüksek talep hayra alamet değildi! Çarşamba günü ise MB yine sürpriz yaptı ve o gün satış ihalesi açmadı! Dünki ihale rakamı da 70 milyon dolarla sınırlı kaldı. Bu ihale “rejimi” piyasa katılımcılarının kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramadı. Paritenin de etkisiyle yükselen kurlar heyecanı arttırınca MB’den döviz alamayanlar dönüp piyasadan aldılar. Hal böyle olunca da kur tarihi rekorunu kırarak 1.8470’e kadar yükseldi!

Peki dolar 2 TL’ye gider mi? Enflasyon olduğu sürece elbet bir gün bu seviyeye çıkacaktır. Ama önümüzdeki bir ayda ulaşır mıyız diye sorarsanız, bence bu ihtimal düşük. Teknik olarak 1.8670 ya da 1.8780 hadi diyelim, 1.90 seviyesine kadar bir yükseliş olabilir. Ancak hem bu seviyelerde, hem de bu seviyelere çıkılırken yeni satıcılar piyasaya gelecektir. Dün 4.33’e kadar çıkan (1 dolar + 1 eurodan oluşan) sepetin 4.38’in üzerine çıkmamış olması da bu savı destekliyor.

Normal şartları altında; bu seviyenin yeni yılın ikinci çeyreğinde telafuz edilmesi daha büyük olasılık. Ancak Doğu Akdeniz’de ya da komşularımızdan herhangi biriyle sıcak çatışma veya Yunanistan’ın iflâsını bir başka AB ülkesinin izlemesi resmi hızla değiştirecektir.

En fazla kayıp Rus Borsası’nda

Değişim (%)

Rusya -9,82
Polonya -6,05
Macaristan -5,97
Fransa -5,25
Almanya -4,96
Hong Kong -4,85
İMKB -4,68
Arjantin -4,66
İngiltere -4,64
Brezilya -4,28
Meksika -4,21
ABD (DJ) -3,88
G. Afrika -3,16
Yunanistan -3,03

İşte piyasaları altüst eden 5 neden?

* Dünya ekonomisinin lokomotiflerinden Çin ’de imalat sektöründeki daralmanın Eylül ayında da devam etmesi

* Fed’in bunun yanı sıra zor durumdaki ABD ekonomisine ilişkin artan riskler konusunda uyarıda bulunması

* Euro Bölgesi’nde sanayi siparişlerinin azalması, Yunanistan endişelerinin devam etmesi, borç krizine ilişkin somut bir çözümün hala bulunmaması

* Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in ABD’nin en büyük 3 bankasının (Bank of America, Citibank, Wells Fargo) kredi notunu düşürmesi

* ABD Merkez Bankası’nın (Fed) 400 milyar dolarlık tahvil takasının yanında piyasanın istediği likidite desteğini sağlamaması.

Yazının devamı...

20 Eylül’de merkez bankaları konuşacak!

Bu hafta hem Türkiye hem de ABD’de merkez bankalarının alacağı kararlar piyasalar tarafından yakından takip edilecek. Para Politikası Kurulu’nun son enflasyon rakamlarının ardından bir faiz indirimine gitmesi kafaları karıştıracak. ABD Merkez Bankası’nın Ağustos’ta 3. Bedava Para Paketi bekleyen piyasalara ‘Eylül’ü bekleyin’ dediği toplantı da bu hafta

Aynı tarihte bizim piyasalarımız için önemli iki ayrı merkez bankasının (MB) toplantısı var. Bizde Para Politikası Kurulu (PPK) toplanırken, Amerikan MB konumundaki Fed’in iki günlük toplantısı başlıyor. Her iki MB da faiz kararlarını ve piyasalara yönelik kararlarını açıklayacaklar.

Her iki MB’den de politika faizlerinde bir değişiklik yapmasını beklemiyorum. Bizim PPK’dan; özellikle son enflasyon rakamlarından; sonra bir faiz indirimi gelmesi cidden kafaları karıştıracak. Zira 1.47’lerden 1.78’lere yükselen dolar/TL kurlarının yarattığı baskı yavaş yavaş enflasyon üzerinde hissedilmeye başlanmışken MB’nin bir faiz indirimine gitmesi şimdilik zor görünüyor. Her ne kadar hükümet; politikası ve söylemleri gereği daha düşük ‘reel’ faizleri “hedefliyor” olsa ve MB’nin yeni yönetimi de bu yönde politikalar oluştursa da; enflasyonun seyri MB’nin yeni faiz indirimlerini şimdilik buzdolabına koymasına sebep olacaktır.

6 Eylül’de yüzde 7.65 bileşik seviyesine kadar inen gösterge bono bileşik faizlerinin 8.23’e kadar yükselmesi (bu hafta içinde 8.40’ın görülme ihtimali yüksek) piyasaların MB’den artık kısa vadede bir faiz indirimi beklemediğini gösteriyor!

PPK’dan döviz mevduat zorunlu karşılıklarına değil ama TL mevduat zorunlu karşılıklarına bir indirim gelir mi? Bu ihtimal; sırf MB’nin son dönemdeki “kriz söylemleriyle” tutarlı olması açısından; sıfırdan daha yüksek. Yine de böylesi bir “genişlemeyi” gerektirecek bir durum ortada yok!
PPK’nın faiz ve karşılık kararlarından çok Fed’in toplantısından çıkacak kararlar bu hafta piyasalara yön verecek. 3. Bedava Para Paketi’ne (BPP) şimdilik prim vermeyen Fed Ağustos ayının ikinci haftasında sendeleyen piyasalara “20 Eylül’deki toplantıda bir şeyler yaparız” mesajı vermişti. O nedenle 20 Eylül’deki toplantı piyasalar açısından önemli!

Ne çıkacak derseniz ilk konuşulan “Operation twist”. Nedir derseniz, temel olarak Fed’in elinde vadesi dolan kısa vadeli bonoları, 10 yıl ve daha uzun bonolarla değiştirmesi. Yani vadeyi uzatarak piyasalara uzun vadeli destek sağlaması. Böylelikle Fed bono getiri eğrisinin uzun vadesini de aşağı düşürerek piyasalardaki uzun vadeli algılamayı değiştirmeyi, bankacılık sistemini yeniden kredi vermeye ikna etmeyi düşünüyor. Piyasa buna ikna olur mu bilemiyorum ama bono getirilerindeki harekete bakıldığında 10 yıllık bonolar; Fed’in bu operasyona yöneleceği düşüncesiyle; yüzde 3.15’lerden 1.90’lara kadar geriledi. Aynı dönemde 2 yıllıkların da 0.40’dan 0.17’ye gerilemesi ilginç bir gelişme. Hem 2 hem de 10 yıllıkların düşmesi; piyasaların sırf Fed’e satmak için 10 yıllıkları aldıkları, piyasalardaki gerginliğin sürmesinden dolayı da; halen daha ABD tahvillerini “güvenli liman” olarak görmeye devam ettikleri izlenimini veriyor!

Fed’in atabileceği ikinci adım ise ABD’li bankaların, Fed nezdinde tuttukları zorunlu karşılıklara ödenen yüzde 0.25 oranındaki faizi ödemekten vazgeçmesi. 2 yıllık bono getirilerinin bile yüzde 0.17 seviyesine kadar düştüğü bir ortamda Fed’in faizi bankalar için “hoş” bir gelir. Fed sırf bankacılık sektörü krediye yönelsin diye bu faizi ödemekten de vazgeçebilir.

Her iki tedbir de kısa vadede finansal piyasalarda pozitif bir heyecan yaratabilir. Ancak bankacılık sistemi kadar, reel sektörün ve hane halkının da kredi talep edecek şekilde ABD ekonomisine güveninin artması lazım. Kısa vadede bu zor görünüyor. Piyasa katılımcıları işin bu tarafını bir süreliğine göz ardı edecektir.
Hülasası Fed (ve de PPK) kararlarına kadar piyasaların olumlu havası devam edecektir. Dow Jones’ta 11.650-750 bandına doğru bir yükseliş yaşanabilir. Ancak bu seviyelerin aşılmasının; ‘operation twist’in büyük oranda fiyatlanmış olduğunu ve bu nedenle de daha da yukarılara gidilmesi ihtimalinin az olduğunu düşünüyorum.
İMKB için durum biraz daha pozitif. Hem başbakanın Arap Baharı’nın önde gelen üç ülkesine yaptığı ziyaretler, PPK beklentisi ve belki de bunların hepsinden daha önemlisi piyasanın şu andaki halet-i ruhiyesi yükselişi destekler nitelikte. İMKB 100 endeksi için 58.900 ilk direnç. Bu seviyenin aşılması ve 59.134 ile geçtiğimiz Cuma günü görülen 58.103 arasındaki boşluğu (gap) da kapatacak bir hareket yaşanması olası. ‘Boşluğun’ kapanması oldukça ‘sağlıklı’ bir hareket olacaktır! Yükselişin yukarıda 60.800 bölgesinde çok ciddi bir direnç ile karşılacağını da hatırda bulundurmakta fayda var!
Haftanın ikinci yarısından itibaren ise işin rengi değişebilir ve bu kez destekler önem kazanabilir. İlk destek 56.650 bölgesinde. Sonrasında ise 54.150 seviyesindeki direnç önemli olacak! Özellikle bu hafta sonunda ikinci direnç seviyesi aşağı kırılmış ve haftalık kapanış da olmuş ise, piyasalar için yeni diplerin önü açılabilir! Şimdilik bu denli karamsar olmaya gerek yok!

Altın 1.700 dolara kadar inebilir

Tüm bu tahminleri yaparken dolar/TL kurlarında 1.7650-1.7850 bandının korunduğunu ve 1.8030’un yukarı kırılmadığı bir durumdan söz ediyorum. Fed’in kararları euro/dolar paritesinde ciddi hareketlere yol açabilir. İlginçtir, bunların daha öncekiler gibi dolar aleyhine değil, tam tersine dolar lehine değerlendirilmesi olasılığı yüksek. Hazır Papandreu New York seyahatini borç krizi nedeniyle iptal etmiş ve AB halen daha borç krizinden nasıl çıkacağını bilemezken, paritenin yeniden 1.35’lere doğru hareket etmesi ve hatta 1.3250 seviyelerine kadar düşmesi ihtimali bile var. Böylesi bir durum bizdeki kurları da mutlaka etkileyecek, algılamaları değiştirebilecektir. Dikkatli olmakta, kurlardaki hareketlerin tehdit oluşturup oluşturmadığını anlamak için “sepete” bakmakta fayda var. 4.38 (ya da 2.19) yukarı kırılmadıkça sorun yok!
Gelelim altına...

Kendisiyle aram pek yoktur, hasmım olur malûmunuz... Yine de son günlerde kendi adıma ilgiyi hakediyor. Altının ons fiyatı 6 Eylül’de 1.921 doları gördükten sonra başlayan düzeltmesinde geçtiğimiz Cuma günü 1.762’ye kadar geriledi.
1.735-50 bandı önemli bir direnç. Bu seviyenin altına kararlı bir şekilde inilecek olursa; ki hem Fed’in muhtemel kararları, hem de doların güçlenmesiyle bu ihtimal artıyor; bir sonraki destek olan 1.700 (düz) seviyesine kadar inilebilir.

Her ne kadar altın Cuma günü son anda direnerek yukarıda kapatmayı başarsa da gümüş kısa vadeli yükseliş/düzeltme trendini aşağı yönde kırdı. Bu hafta içinde altının da benzer bir seyir izlemesi olasılığı hayli yüksek.
Altındakine benzer şekilde gümüşte de ilk destek 37.60 seviyesinde. Sonrasında 36.10 var ki bu seviyenin altındaki bir haftalık kapanış, 33.80’nin önünü açacaktır. Bu seviyenin bu hafta değilse de Kasım ayının ilk yarısına kadar görülme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyorum.

Yazının devamı...

Frankfurt Otomobil Fuarı’ndan kalanlar...

İlk kez böylesine büyük bir otomobil fuarına katıldım. Paris ve Cenevre’den daha da büyük olduğu söylenen (27 futbol sahası olduğunu hesaplamış Hello’dan Erdem Kırım) fuar alanında binaların arasında “hibrid” dolmuşlarla dolaşılabiliyor. Fuardaki ortak nokta elektrikli araçların sayısında artış ve elektrikli otomobil teknolojisindeki gelişmelerdi. Hemen her firmanın ya elektrikli ya da hibrid bir aracı ya var ya da tasarımında son noktaya gelinmiş.

Dizayn konusunda Hyundai, Kia ve Citroen’in ciddi aşama kaydettiğini söylemek mümkün. Bana göre orta gelir seviyesindeki insanlar için yapılan “süper değil ama olağan arabalar” sınıfında elektrikli Citroen DS5 hem dizayn hem de çevreci olması açısından fuarın en göze çarpan arabalarından biriydi. 2.5 milyar dolarlık geliştirme harcaması yapıldığı söylenen Opel Ampera’yı da unutmamak lâzım. Ancak bu arabanın arka koltukların üzerinden açılan bagaj kapağının yağmurlu havalarda yaratabileceği sorunlar nasıl olup da düşünülmemiş anlamadım!

Mercedes’in ise kendine özel fuar alanı hem çok büyük, hem de çok güzel dekore edilmişti. Audi’nin dizayn harikası görününen şov binasında araçları test etme imkanı tanıyan bir de küçük pisti vardı.

İlk iki gün fuar basın ve sektörün yöneticileri için açıktı. Bu nedenle ortalıkta çok fazla kravat ve takım elbiseli adam, az sayıda kadın katılımcı vardı. Belli ki otomobil üretimi ‘erkek işi’. Asıl hayal kırıklığı araçların yanındaki modellerdeydi... Yine de ‘İddiasız otomobillerin yanında iddialı mankenler olur’ tezi bu fuarda da geçerliydi. Ancak genel olarak kızların etek boylarının diz, hatta diz altına bile indiğini söylemem lazım. Bence fuarın en “üzücü” taraflarından biriydi. Yeni de tüm İtalyanların; “güzel kadın-güzel otomobil” çiftlemesini haklı çkarmak ister gibi hem modelleri, hem de tanıtım hosteslerini bir arada tutma çabaları diğerlerinden çok ötedeydi.



Elektrikli otolardaki artış kadar “buzdolabı kapı” olarak basın mensupları arasında adı geçen ve arkaya doğru açılan arka kapı dizaynı tüm üreticilerin konseptlerinde vardı sanki.

Ziyaretçilerin bir başka ortak özelliği de hepsinin bir yandan arabalarla ilgilenirken, bir yandan da cep telefonlarıyla mesajlarını ya da “sosyal medyayı” takip etmeleriydi. Yok twitter’dı, yok facebook’tu derken bir çok ziyaretçinin bedeni orada, aklı internet ortamındaydı.

Çinli olduğunu tahmin ettiğim ve genellikle ikişer kişiden oluşan izleyici grupları da dikkat çekiciydi. Bunlar bir kapının kilit mekanizmasını dakikalarca inceliyor, motor kaputunun içindeki kaynak puntalarını tek tek sayıyor ve hatta bunları ellerindeki bazı formlara not ediyorlardı. Sanayi casusluğunun bu kadar aleni yapılması...

Artık hiçbir üreticinin standında kağıt broşür verilmiyordu. Ya CD ya da memory stick ile bilgiler dağıtılıyordu. Audi standının çıkışında verilen bir küçük kartta yer alan “kare barkod” en ucuz, en hızlı çözümlerden biriydi. Benim için fuarın karesi yandaki resimdi...

Mankenin boyu Fiat 500’den uzundu...

Yazının devamı...

VOB-İMKB farkı neden ters?

Son iki-üç gündür İMKB 30 Endeksi ile bu endekse dayalı VOB 30 kontratında sık görülmeyen bir durum yaşanıyor. Aktif olan Ekim vadeli VOB 30 kontratı, IMKB 30 Endeksi’nin (spot) altında işlem görüyor. Dün bir ara İMKB 30 Endeksi 68.925 iken 800 puana kadar çıkan, gün boyu ortalama 250 puan civarında seyreden bu fark “normal” değildi. Teorik olarak (ortada bir kriz yoksa) VOB kontratı vade farkından dolayı spottan yüksek olmalıydı.

Vadeye 45 gün kalmış, faizler de yüzde 7’deyken 68.500 seviyesindeki VOB’un vadeye kadar yaklaşık 600 puan daha yükselmesi “normal”. 250 puanlık negatif farkı da ekleyecek olursak VOB ile spot (İMKB 30) arasındaki fark 850 puana çıkıyor. Dünkü farkı sadece Turkcell’in olası temerrüt dağıtımı ile açıklamak pek kolay değil. Zira piyasa profesyonelleri Turkcell’in olası bir temettü dağıtımının 300 puanlık bir fark yaratabileceğini hesaplamışlar.

Peki bu fark ne ifade ediyor? Tabii ki bazıları için kâr, arbitraj fırsatı demekti. Özellikle elinde Endeks 30 hisselerini bulunduran ya da borç alıp aşığa satabilecek birisi elindeki hisseleri satıp, denk miktarda VOB 30 kontratı alarak tam bir arbitraj işlemi yapabilir. Sattığı hisselerden gelen parayı 30 Ekim’e kadar faize yatırıp vadede VOB pozisyonlarını kapatıp, sattığı hisseleri alarak teorik olarak 850 puanlık (aradaki farkın 800 puan olduğunda yapıldığında 1.400 puanlık) bir kâr elde edebilir! Pozisyon kapatılırken yaklaşık 250 puannın; bazen açığa satıştaki “up-tick” kuralından bazen de hisse/VOB işlemlerinin kapatılması sırasında alım/satım farklarından kaybedildiğini de unutmamak gerek.

Son birkaç gündür süren negatif farkta temettü meselesinin yanı sıra önümüzdeki günlerde borsanın düşeceği beklentisinin olduğunu öne sürenler de vardı. Bu açıklama çok da mantıklı değil. Zira VOB işlemlerine bakıldığında son 2-3 günde; düşüşe yönelik tek yönlü alınmış büyük pozisyonlar görünmüyor. Kaldı ki böyle bir beklenti var ise büyük pozisyon alma kapasitesine sahip katılımcılar neden hisseleri de aynı anda satmasınlar?

Bence aradaki farkın bu denli “normalden uzaklaşması” temettü meselesiyle başlayan algılamanın abartılmasından, aşığa satış mekanizmasının kısıtlayıcı (hem up-tick kuralı hem de borç hisse senedi bulmaktaki zorluklar) olarak düzenlenmiş olmasından kaynaklanıyor. Vadeye yaklaştıkça sorun ya kendiliğinden düzelecek ya da Aralık kontratına devredilecek!

AB’nin biçare çırpınışları!

Haftalardır konuşulan Avrupa bankalarının dolar fonlamasındaki sorunlar, Fransız bankalarının notlarının düşürülmesinden sonra akut hale gelmişe benzer. Avusturya parlamentosunun EFSF miktarını arttırmayı reddetmesi de işin tuzu biberi oldu. Hatta dolar fonlamakta zorluk yaşayan bazı Avrupa bankalarının altın borç alarak, altın/dolar swapı yaptıkları (altının dünkü düşüşünün nedenlerinden biri olarak gösterilebilir) dahi piyasalarda konuşulur olunca Avrupa Merkez Bankası, Fed, BoJ, BoE ve İsviçre MB ile birlikte bankalara dolar sağlayacak imkanlardan bir başkasını daha ı devreye soktu.

Sorunu öteleme çabalarının bir yenisi ile karşı karşıyayız. İşe yarayacak mı? Daha önce verilen onca likidite, akıtılan onca fon işe yarasaydı bugün bu önleme ihtiyaç olurmuydu?

Mesele likidite meselesi değil. Sorun iflâs noktasına gelinmiş olması, sorun “fiyat” sorunu. Avrupalı siyasiler de bunun farkında ama anlaşılan bıçak kemiğe dayanmadı!

Halen daha palyatif çözümler peşindeler anlamak zor!

Benden söylemesi bu da işe yaramayacak!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.