Şampiy10
Magazin
Gündem

Kur yükseliyor, bonoya yine de alım geliyor. Neden?

Geçtiğimiz yıllarda kurlarda bir “gerginlik” oldu mu ilk önce bonoya satış gelirdi. Geçtiğimiz yıla kadar bu böyleydi. Ancak asıl “ayrışmayı” son bir kaç ayda gördük. Kurlar yükselmesin, piyasalarda “kontrollü bir gerginlik” olmasına rağmen bono piyasası bundan çok az etkilendi.

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü gösterge bono bileşik faizleri 8.86 ile 8.91’den geçen 50 günlük HO’nun altına indi! Gösterge faiz dün yüzde 8.53’e kadar geriledi. 23 Haziran’da 9.29 bileşik seviyesine kadar çıkan gösterge bonolar için önemli bir geri çekilmeydi. Perşembe günkü hareketin bu denli “hızlı” olması da ayrıca dikkate değer bir gelişmeydi!

Neden böylesi bir bono alımı geldiği bir çok kişinin merakını celb etti. Arkasında bir kaç sebep var: Yabancı yatırım banka raporlarını saymıyorum bile, zira onların bono konusundaki yetkinliklerinden süpheliyim. Ancak MB’nin faizleri olabildiğince uzun süre tutacağına dair piyasa katılımcılarının ikna olmaları önemli bir sebepti. İtalya ile başlayan AB’den kaçıp “Türkiye’ye sığınma” dışında ne oldu da bir anda atak yaşandı derseniz onun da tek bir cevabı yok. Ha keza bu hafta yapılan ihaledeki yeni gösterge kağıdın, eskisi ile çok yakın bileşik faizden satılmasının da...

Bakıldığında kredi büyümesindeki yüzde 25’lik “zımni limit” konusunda birçok Türk bankası “ikna olmuşa” benziyor! Hele ki bankalar birliği başkanının Ziraat Bankası’nın başına geçmesinden sonra bu limitin aşılmaması konusundaki “mutabakat” netleşecektir. Krediler yıl başından bu yana yüzde 16.8 büyümüş durumda. Bundan sonra yüzde 7.2’lik (her ikisi de yıllık bazda) bir “limit” kalmış durumda. Bu da yaklaşık 40-45 milyar TL’ye tekabül ediyor. Hal böyle olunca bankaların bilançolarında büyüyecek yer; bono dışında; pek kalmıyor.

Bu arada bonoların repolanan kısmının toplam menkul kıymetler içindeki payı da artıyor! Bu oran yüzde 40’a ulaşmış durumda. Büyük bankaların ağırlıklı olarak kullandıkları MB, APİ’yi şimdi orta/küçük ölçekli bankalar da kullanmaya başlamışlar. Repo ihalelerine yaklaşık 8 katı talep gelirken, küçük ölçekli bankalar da “oyuna ortak” olmaya başlamışlar!

Bono alımındaki bir başka “motif” de bankaların MB, İMKB, Takasbank v.b. yerlerde teminata verdikleri bonolar için talepleri artmış durumda. Neden derseniz bir yandan repolanan kıymetler artarken, diğer yandan munzam karşılık artışları sonrasında MB’ye kayan “fonlama” bonoların “teminat kullanımı” talebini arttırmış durumda. Diğer bir deyişle bonolar “kıt kaynak” haline gelmiş durumda!

Dikkatinizi çekerim henüz daha bonolardaki bono getirisi ile MB fonlaması arasındaki “pozitif carry”ye değinmiş değilim! 8.80’le bonoyu al, 6.45 bileşik ile haftalık olarak MB’dan fonla... Yüzde 2.35 net marj kazan... Bu zaten vardı! Şimdi değişen, MB fonlamasına bağımlılık artsa da fonlama konusundaki sıkıntı MB’nin likidite limitlerine “takılınıyor” olması. MB tam da “gerektiği” kadar likidite veriyor. Biraz ayağını yorganına göre uzat(a)mamış olan banka varsa kaynak konusunda zorlanabiliyor!

Bu durum bankaların mevduata ‘yüklenmelerini’ beraberinde getiriyor. Ki, bu da mevduat faizlerini yukarı çekiyor. “Yüzde 25’lik kredi genişleme (zımni) limiti” sonrasında bankalar kredi fiyatlamalarını eskisinden farklı olarak bono ya da ‘cross currency swap-CCS’ (Çapraz Döviz Takası) oranlarına göre yapmak yerine ‘marjinal mevduat maliyetine’ göre yapmaya başlamışlar. 5 yıllık CCS oranlarının TL maliyetinin 8.60, aylık mevduat maliyetlerinin yüzde 10.50-10.75 (munzam yükü hariç) seviyelerine yaklaştığı bir dönemde halen daha bono alınıyor olmasının nedenleri ancak yukarıdaki “yan etkiler” olsa gerek!

Önümüzdeki dönemde bu yan etkilerle birlikte bono bileşiklerinin yüzde 8.53’lere (ki cari CCS seviyelerine denk geliyor!) kadar gerilediğini görebiliriz. Sonrasında teknik olarak 8.30 var ki bu seviyeye inilmesi (CCS’ler gerilemedikçe) hayli zor görünüyor!

Yazının devamı...

TL olumsuz ayrışıyor!

Stres testleriyle stresini atamayan euronun değer kaybetmesi belki de en çok TL’yi vurdu. Dün teknik açıdan önemli olan 1.6570’in de üzerine çıkan dolar/TL kurları bir ara 1.6720’ye kadar yükselirken, günü 1.6640 seviyelerinden kapattı!

Dolar/TL kurlarındaki yükselişin sebeplerine geçtiğimiz haftaki “Kurlar nereye gidiyor?” başlıklı yazımda değinmiştim. Kısaca; yabancı portföy yatırımlarının azalması döviz satışını azaltırken, pozisyonlarını kapatmaları tam tersine yeni döviz talebi yarattı, MB’nın ‘kontrollü gerginlik’ politkası doğrultusunda “sessiz kalması” ve tabii ki paritenin 1.45’lerden 1.39-1.40 bandına gerilemesi başlıca sebepler olarak sıralanabilir.

Fed ve ECB’nin “gevşek para politikalarına devam” edeceklerini söylemelerine rağmen yabancıların Türk piyasalarından çıkıyorlar veya yeni pozisyon açmıyorlar! Yabancılar için “cari açık” meselesinin bir gerilimi unsuru haline gelmesi ve devamında da bu soruna karşın MB’nın “yeni politika karmaşasına” güvenlerinin olmaması ilk akla gelen sebep gibi duruyor! İşin kötüsü böylesi bir güven sorununu aşmak hem zor hem de pahallıya patlayacak!

Geçtiğimiz bir yılda cari açık meselesinin ciddi bir sorun haline geleceği çok tartışıldı, yazıldı, çizildi. Enerji dışa bağımlılığının artan petrol fiyatlarıyla birlikte çok ciddi bir fatura yükleyeceği, ithalata dayalı üretim/ihracat modelinin başımıza dert açacağı da... Şartlar uygunken, küresel fonlama kabiliyetimiz iyiyken ve de kendimizi ucuza fonluyorken, kimseye ihtiyaç duymaksızın; belki büyümeden bir parça fedakârlık ederek; bu sorunu “makul sayılabilecek” seviyelere indirebilecekken bunu yapmadık ve şimdi bunun sonuçlarıyla uğraşacağız.

Neden mi pahallıya patlayacak? Cari açığı fonlamak için ihtiyaç duyulan dış kaynak artık eskisi kadar ucuza gelmeyecek ülkeye. İlk fatura verdiği döviz için daha yüksek faiz talep etmesiyle ortaya çıkacak. Çünkü artık Türkiye daha riskli bir ülke olarak algılanıyor olacak. Diğer yandan yabancılar Türk Lirası cinsinden aktiflere yatırım yapacaksa da ya kurların artmasını, ya da varlık fiyatlarının düşmesini bekleyecek. Varlık fiyatlarının düşmesi ne demek? Borsadaki hisse senedi veya bono fiyatları gerilemesidir (bono getirilerinin yükselmesi). Yabancılar kendileri için uygun koşullar oluşana kadar bekleyeceklerdir. Bu da yabancı fonlara ihtiyaç duyan bizim süregiden fonlama talebimizin daha yüksek maliyet yaratması anlamına gelecektir.

Bu konuda somut adımlar atılmadıkça da bu “gerginlik” sürüp gidecektir. Peki kısa vadede kurlar nereye gider diye baktığımızda... Dolar/TL kurlarında önce 1.6450 ardından da 1.6570’in aşılması 1.7350 gibi yeni bir seviyenin önünü açtı. Dolar/TL kurları yakın zamanda buraya çıkar mı? TL’nin grafikte görüldüğü gibi diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinden bu denli negatif ayrıştığı bir ortamda ihtimali arttırıyor.

Mutlaka parite de bu seyirde etkili olacaktır. Euro/dolar paritesinde 1.3910’un altına inilmesi 1.3650’lerin önünü açacaktır ki böylesi bir hareket dolar/TL kurlarındaki hareketi hızlandırabilir!

Cari açığın yarattığı baskıyı azaltacak politikalar geliştirilmediği sürece, “düzeltmeyi yapmak piyasalara düşüyor.” Bugünlerde yaşananlarda bundan ibarettir!

Yazının devamı...

Bu kadar strese ne gerek vardı?

AVRUPA Birliği’nde stres testine tabi tutulan 91 bankadan 8’i testi geçemedi. Korkarım bu açıklama istenen sonucu vermeyecektir. Zira bahse konu olan 8 bankanının 2.5 milyar euro bulması gerekiyor olabilir. Ya kıl payı geçmiş olanlar? Bu testin işe yaraması istenseydi, Avrupa Merkez Bankası ve siyasi otoriteler, kriterleri daha sıkı ve detaylı tutarlar, sonuçları da kamuoyu ile paylaşmazlar, kapalı kapılar ardında sessiz, sedasız ve derinden bu bankaların sorunlarını çözme yoluna giderlerdi.

Avrupa Birliği bankacılık sektörünü yeni bir stres testine soktu! AB ekonomisi yüzde 2.5 yerine 0.5 büyürse bankacılık sektörü bundan nasıl etkilenir sorusuna cevap arandı! Stres testine 91 banka tabi tutuldu. Bu testle Avrupa ekonomisi yeni bir şok yaşarsa, bankaların bu şok karşısında ne kadar dayanıklı olduğu ölçülmeye çalışılıyor. Soru basit olunca yanıtlayan çok oluyor!

Testten 8 banka geçememiş. 16 banka ise testi ucu ucuna geçmiş. “Sınıfta kalan” 8 bankanın 5’i İspanyol, 2’si Yunan, biri ise Avusturyalıymış. Başarısız olan bankaların ihtiyaç duyacağı ek sermaye toplamının 2.5 milyar euro olduğu hesaplanmış.

Bu bankaları 2.5 milyar euroyu bulabilecekler mi? Bundan önce sorulması gereken birkaç soru daha var: Yeni bir “stres testine” ihtiyaç duyulacak mı? (yanılmıyorsam bu ikincisiydi yoksa üçüncüsü müydü?) Madem daha öncekiler ‘stresi doğru ölçmüşlerdi” yeni bir stres testine neden gerek duyuldu? Bir başka soru neden bu testte herhangi bir ülkenin “batması, default-temerrüt durumuna düşmesi” test soruları arasında değildi? Devamında... Yunanistan’ın “fiyatlaması” neden piyasanın yarısı alındı ya da İtalya’nın ya da Portekiz’in ya da diğer “olağan şüphelilerin” batabileceği neden minimum düzeyde de olsa teste dahil edilmedi?

Gereken yapılmadı

Madem bu kadar “kolay sorulacaktı”; strese, pardon teste ne gerek vardı? Neden piyasaları strese soktular? Bu testin sonuçlarının piyasalara açıklanmasının piyasaalra güven vereceğini falan düşünüyorlardı galiba. Korkarım bu açıklama istenen sonucu vermeyecektir. Zira bahse konu olan 8 bankanının 2.5 milyar euro bulması gerekiyor olabilir, ya kıl payı, “kanaat notuyla” geçmiş olanlar... Bu testin işe yaraması istenseydi, Avrupa Merkez Bankası ve siyasi otoriteler, kriterleri daha sıkı ve detaylı tutarlar, sonuçları da kamuoyu ile paylaşmazlar, kapalı kapılar ardında sessiz, sedasız ve derinden bu bankaların sorunlarını çözme yoluna giderlerdi. Sonrasında da şartları cari piyasa koşullarına uygun gerçek bir stres testiyle gelinen noktayı kamuoyu ile paylaşırlardı. İşte o zaman testler amacına ulaşmış olurdu. Bu yapılmadı.

Yine de testin sonucu bir başka şey daha söylüyor: Parasal sıkılaştırmaya halen daha zaman var! Avrupa Merkez Bankası basit bir soruyla sınıfta kalanın bu kadar olduğu bir bankacılık sisteminde kolay kolay piyasalara vermeye devam ettiği likiditeyi azaltamaz. Faiz artışlarıyla maliyetini yükseltiyor görünse de asıl strateji olarak likidite vermeye devam edecektir. Tıpkı Fed gibi...

Bu haftanın yıldız adayı: Altın

Peki piyasalar AB’deki stres testinin sonuçlarını ‘satın alacaklar’ mı? Bu haftanın sorusu bu olacak. Kısa vadede alıyor görünseler de değil uzun, orta vadede bile bunu satacaklardır.

Kısa vadede, bu hafta ne olur derseniz... Euronun dolar karşısında bir miktar toparlanması ihtimali var. Ancak bu, stres testlerinden çok; geçtiğimiz hafta 1.3837’ye kadar düşen euronun bir “düzeltmesi” neticesinde olduğunu akılda bulundurmakta fayda var. Toparlanmanın 1.4310 seviyesine kadar devamı mümkün. Sonrasında yeniden 1.3915’lere doğru bir geri çekilme yaşanacağını düşünüyorum!

Böylesi bir durum dolar/TL kurlarını da mutlaka etkileyecektir. Euro değer kazandıkça dolar/TL kurlarında 1.6450’nin altına inilece,euro değer kaybettikçe de 1.6570’lere yaklaşılacaktır. Geçtiğimiz iki haftanın kritik seviyeleri bu hafta da önemlerini koruyacaklar!

Bu haftanın yıldız adayı, ya da haftanın “ekonomik göstergesi” altın olacak!

Altının onsu için 1.575 ons/dolar seviyesi kritikti. Bu seviye aşılacak olur ise yeni bir rekor kırılması kaçınılmazdı! Nitekim geçtiğimiz hafta 1.594,60 ile yeni bir rekor kırılırken kapanış 1.593.10’dan gerçekleşti! Bir süredir 1.600 dolar/ons seviyesi gündemdeydi. Teknik olarak bakıldığında bu seviyenin; psikolojik ‘yuvarlak bir rakam’ olmasınının dışında; çok da fazla bir önemi yok! Zira asıl hedef 1.630-35 arası. Bu turda 2.400’lerin olması imkânsız. Şimdilik 1.600’lü rakamlarla yetinilmek zorunda.

Yazının devamı...

Kurlar nereye gidiyor?

Dün en çok sorulan soruydu. Gerçi Pazartesi günkü yazıda hem euro/dolar hem de dolar/TL kurlarında bunların yaşanacağına değinmiştim. Dolar/TL’de 1.6450 yukarı geçildi, 1.6595’e kadar bir yükseliş yaşandı. 1.6570 seviyesi önemliydi ve kapanış bu seviyenin üzerinde olmadı. Bundan sonrasında geçmeden, dünün en çok sorulan ikinci sorusuna ve de cevabına da değinmekte fayda var! Kurlar neden yükseldi? Dünün en fazla sorulan ikinci sorusuydu. Bir kaç sebebi vardı:

Yüksek ve artmaya devam eden cari açık yabancı yatırımcıların pozisyonlarını azaltmalarına, 1.50’li seviyelerdeyken dövizlerini alıp, piyasadan çekilmelerine sebep oldu. Bu dövize ek talep getirdi.

1- Yabancıların piyasadan çekilmesi, döviz satışlarının da azalmasını beraberinde getirdi. Büyüyen ekonomimizin “rutin” döviz talebi devam edince azalan arz nedeniyle kurların artması normal!

2- Merkez Bankası’nın “kontrollü gerginlik” politikası kurlardaki yükselişi beraberinde getirdi, aşağı düşmesi de “istenmediğinden” aşağıya inmesi için herhangi bir “söylem” de gelmeyince yükseliş sürdü.

3- Temmuz başında 1.4578’e kadar yükselen euronun dün 1.3837’ye kadar gerilemiş olmasının da katkısını atlamamak lazım.

Önümüzdeki günlerde hareketli-volatil bir piyasada yaşıyor olacağız. “Bu turda” günlük kapanışların 1.6570’in altında kalması ihtimali yüksek. Bu haftanın kapanışı önemli. Ola ki 1.6450’nin hele ki 1.6570’in üzerinde bir haftalık kapanış görecek olur isek, bir sonraki ana hedef 1.7345 olacaktır.

Bu ihtimal şimdilik düşük. Benim beklentim, belirtmiş olduğum seviyelerin korunması yönünde. Ancak bu turda! Bir sonraki turda 1.70’li seviyelere geçeriz! 1.65’li “ortalama seviye” korunsa bile TL’deki değerlenme sınırlı kalacaktır. Önümüzdeki bir kaç haftalık süreçte düzeltmelerin 1,6070-1.6140 seviyelerine kadar bir geri çekilme olabilir. Ancak daha aşağısı hayli zor görünüyor.

Teknik olarak olduğu kadar, yeni Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan’da dünkü basın toplantısında “Bundan sonra kurun 1.60’ın altına inmesi kritik faktör” diyerek bir anlamda bu seviyeleri “gösterge-benchmark” haline getirmiş oldu!

Yazının devamı...

ABD işsizliği üzdü, yemin sevindirecek mi?

ABD’DE Cuma günü açıklanan tarımdışı istihdam verisi piyasalarda hayal kırıklığı yarattı ve borsalarda satış baskısına neden oldu. 63.596 puandan kapanan İMKB için 63.400 seviyesi önemli. Bu seviyenin altına inilirse 61.995’e kadar sürecek bir ‘düzeltme’ yaşanabilir. Yok eğer piyasa, ‘ABD verisi önemli değil, CHP’nin Meclis yemini önemli’ derse İMKB’de önce 64.800 ve ardından da 65.850 seviyelerinin görülme ihtimali artacak. 1-2 haftadaki alımlar gözönüne alınırsa bu ihtimal daha yüksek.

Geçtiğimiz hafta Cuma günü ABD’de açıklanan ‘tarımdışı istihdam’ (Non-Farm Payroll-NFP) verisi ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Önce 90 ardından da 125 bine revize edilen beklentilere karşın Amerikan özel sektörü ancak 18 binlik bir istihdam yaratabilmişti. Beklentilerin bu kadar gerisinde kalan “yaratılan iş” rakamı, II. Bedava Para Paketi’nin bitimiyle ABD’de ekonominin bir kez daha tökezleyip tökezlemediği sorularını akıllara getirdi.

Onca paraya, onca sübvansiyona rağmen en önemli iki sorundan biri olan istihdama (diğeri de konut fiyatlarındaki düşüş) çözüm üretemeyen ABD’de Haziran sonundan bu yana yükselen hisse senedi piyasalarına ciddi bir satış geldi. Aslına bakarsanız buna bir ‘kâr realizasyonu’ da diyebiliriz. NFP bu kadar kötü gelmemiş olsaydı da bir şey bulunacaktı kâr realizasyonu için!

27 Haziran’dan geçtiğimiz Perşembe gününe kadar yüzde 6.8 yükselen (Fed faizlerinin yüzde 0.25 olduğunu hatırlatırım!) Dow Jones’ta böylesi bir düzeltme normal karşılanmalı. Çok kısa sürede ciddi bir toparlanma görülmüştü.

ABD’de bilanço dönemi

Asıl mesele bu hafta ve sonrasında ne olacağı... Bugünden başlayarak ABD’de Alcoa ile birlikte II. çeyrek bilançoları açıklanacak. Reuters’ın haber yorumuna göre, S&P 500’deki şirketlerin gelirlerinin ortalama olarak yüzde 7.3 artması bekleniyor. Büyük olasılıkla beklentilerden de iyi gelecek kârlar. Neden mi? Son bir ayda beklentiler aşağı çekildiğinden dolayı. Hatta Google gibi bazıları daha fazla aşağı çekildiklerinden dolayı borsaları şimdiden kötü etkilemeye başladılar bile. Yine de beklentilerden aşağı çekildiği için, gelecek rakamların bir çoğu “beklentilerden daha iyi” denerek borsaları yukarı götürmek için kullanılacaktır! Başarılı olacaklar mı? Bence şansları sınırlı. Neden derseniz, ABD borsalarında S&P 500 grafiğinde de görüldüğü üzere “omuz-baş-omuz” tarzı bir yapı oluşmaya başladı!

S&P 500 bazında 2 Mayıs’taki 1.370 seviyesinin aşılması bu formasyonu bozacak, 1.380 seviyesine kadar çıkabilecek (geçtiğimiz Cuma’nın kapanışı 1.335) yeni zirvelerin önünü açacaktır! Ben bu ihtimalin NFP sonrasında azaldığını ve bilançolarla birlikte bir süre piyasaların pozitif bir seyir izleme çabası içinde olsalar da sonrasında ABD piyasalarının gerileyeceğini, bu hafta sonuna doğru ya da önümüzdeki hafta başında S&P 500’de 1.295 seviyesine doğru bir geri çekilme yaşanacağını düşünüyorum.

Böylesi bir hareket geçtiğimiz hafta teknik seviyelerini aşağı yönde kırmış olan euro/dolar paritesini bu hafta içinde daha da aşağı seviyelere indirecektir. 1.4325 seviyesi geçtiğimiz hafta kritikti. Haftalık kapanış 1.4230 ile bu seviyenin altında oldu! Bu haftanın ilk yarısında önce 1.4150, ardından da 1.4040-70 seviyesinin görülme ihtimali hayli yüksek.

Sırf paritedeki harekete bakarak dolar/TL kurlarında da yeniden 1.64’lü seviyelere çıkıldığını görebiliriz. Hem yaz döneminde olmamız hem de aşağıda bahsedeceğim iç siyasi faktörlerden dolayı kurların daha yukarı gitme ihtimali şimdilik düşük görünüyor. Ola ki şu veya bu sebeple 1.6450’nin üzerine çıkılacak olur ise 1.6570 seviyesi ilk hedef. Sonrası mı? Sonrasına böylesi bir hareket yaşanacak olur ise hafta içinde mutlaka yazarım...

Gözler CHP yemininde

Bu hafta içinde hem kurları hem de borsayı etkileyebilecek en önemli faktör iç siyasi gelişmeler olacağa benziyor. Bugün CHP’nin Meclis’te yemin etme ihtimali var. Böylesi bir adım, hem Meclis’in daha sağlıklı çalışması hem de ‘mutabakat zemininin’ oluşması açısından önemli. Diğer yandan Abdullah Öcalan’a atfedilen BDP’ye yönelik ‘Ben devletle anlaştım, siz de hükümetle anlaşın’ söylemi; her ne akdar şartları ve ‘ne pahasına olduğu’ henüz daha ortaya çıkmamış olsa da; toplumsal barış açısından önemli söylemler!

Bu gelişmeler “Nasılsa böyle olacaktı” diye düşünen yabancı yatırımcıları belki çok fazla etkilemeyecek. Ancak yerli yatırımcıların kendilerini daha “emniyette” hissetmeleri açısından önemli. NFP Cuma günü bizim piyasalarımızı da etkiledi! 64.427’ye kadar çıkan (kısa bir süre için 64.150’den geçen 50 günlük HO’nın üzerine çıkılmış oldu) İMKB 100 Endeksi, 63.596’dan kapandı! Haftanın ilk gününde 63.400 seviyesi önemli. Bu seviyenin altına inilecek olur ise 61.995’e kadar sürebilecek bir “düzeltme hareketi” ile karşı karşıya kalınabilir.

Yok eğer piyasa; NFP önemli değildi, bizdeki “yemin meselesinin çözülmesi” daha önemliydi derse; o zaman da İMKB’de önce 64.800 ve ardından da 65.850 seviyelerinin görülme ihtimali artacaktır. Son 1-2 haftadaki alımları göz önüne alacak olursak bu ihtimalin daha yüksek olduğu söylenebilir! Uyarmakta fayda var: Teknik olarak ikinci seviyenin aşılması şimdilik zor olacaktır!

Yazının devamı...

Piyasalar siyasi riski fiyatlıyor mu?

Dün sabahki gazetelerde daha önceleri hiç konuşulmayan bir ara seçim ihtimalinden söz ediliyordu. ‘Nereden çıktı bu?’ demeye kalmadı, daha önceden hiçbir milletvekili için uygulanmamış ‘5 kez mazeretsiz genel kurula katılmayan’ milletvekilinin vekilliği Meclis Genel Kurulu’nca 276 oyla düşürülebilir maddesi çalıştırılabilirmiş.

Halbuki seçim sonuçları ne kadar da “dengeli” çıkmıştı! Piyasaların hoşuna gidebilecek bir sonuç gibi duruyordu. AKP tek başına iktidar ama referandum ya da tek başına anayasa yapacak çoğunlukta değil, yeni anayasa uzlaşmayla yapılabilecekti. Başbakan’ın “balkon konuşması” da bu beklentiyi güçlendirmişti. Önce BDP ardından CHP derken Meclis yemin kriziyle açıldı. Tarafların karşılıklı germeleriyle iş, “tükürdüklerini yalayacaklar” boyutuna geldi. Geri dönülmez noktamıyız? İsrail ile yaşanan “one minute” krizinde bile bir orta yola doğru gidilirken, kendi meclisimizin bu soruna bir çözüm üretemeyeceğini düşünmek bile istemiyorum.

Piyasalar da benzer bir düşünce içinde. En azından henüz daha bir “kabus senaryosu” fiyatlanmıyor! Her ne kadar aşağıdaki grafikte de görüldüğü üzere İMKB son günlerde finansal piyasaların “kâbesi” konumundaki ABD piyasalarından negatif olarak ayrışmış durumda! 17 Haziran’dan bu yana S&P 500 Endeksi yüzde 6.3 yükselirken, İMKB yüzde 4.2’de kalmış, yükseliş ivmesini de yitirmiş durumda. Dar çerçeveden bakıldığında finansal piyasalar siyasi riski şimdilik “sınırlı” bir şekilde fiyatladığı söylenebilir.

1.41’lerden 1.44’lere yükselen euro/dolar paritesine rağmen dolar/TL kurlarının 1.62’nin çok da fazla altına inmiyor olması piyasaların kafasının bir parça karıştığının bir başka göstergesi. Dün MB’nin ekonomistlere verdiği ‘faiz ve zorunlu karşılık arttırımı seçeneğini kullanmayı olabildiğince erteleyeceği’ mesajı bile piyasalardaki endişeleri azaltmadı. Bu endişe piyasaları bozar mı? Şimdilik bu ihtimal düşük. Başta yabancı yatırımcıları bu konuda bilgilendiren yerel yatırım bankacıları olmak üzere hemen herkes yeni Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in tecrübesini konuşturup bir “mucize çözüm” üretmesini bekliyor!

Çok uzun beklerler mi? Sanmam, piyasalar çok da sabırlı değillerdir!

Yazının devamı...

Geçen haftaki verilerden sonra İMKB’de 3.2 cent ihtimali arttı!

İMKB’de önümüzdeki günlerde 63.850 seviyesine kadar bir toparlanma görebiliriz. Ancak orta vadede İMKB’nin işi zorlaşmakta. Ekonomiyi soğutmaya yönelik alınacak önlemlerin hiç birinin de piyasa daha doğrusu İMKB dostu olmasını beklemiyorum. Cuma günü 3.92 cent’ten kapanan İMKB’nin kısa vadede 4.34 seviyesine kadar yükselme ihtimali var. Ancak bu yükselişin önümüzdeki haftalarda yerini düşüşe bırakacağını ve İMKB’de 3.2 cent seviyesini kadar gerileme yaşanabilir

Yunanistan’ın “geçici çözüme” kavuşmasıyla piyasalar rahatladı. Hem de ne rahatlama... ABD borsaları geçtiğimiz haftanın her 5 işgününde de ard arda yükseldi. Dow Jones yüzde 5.58 yükselirken, S&P 500’deki yükseliş yüzde 5.80’e ulaştı. Bu yükselişte, ABD’de bugün kutlanacak 4 Temmuz Bağımsızlık Günü tatiline “hisse senetsiz girmek istemeyenlerle” bir çok veri kötü giderken aralarından iyi gelen ISM verisini “satın alanların” da payı vardı.

Yunanistan’daki kemer sıkma önlemlerinin parlamentodan geçmesiyle AB borsaları da ABD piyasalarını büyük oranda “taklit” ettiler! Yüzde 5’ler civarında değer kazanırken, komşunun durumuna düşmeden önlemler almaya başlayan İtalyan borsası endeksi MIBTEL ile kriz yorgunu Atina Borsası paketin onayı sonrasında yüzde 8.1 yükseldi. Haftanın bu ilk iş gününde ABD piyasaları tatil olduğundan genel olarak “bekleme havası” hakim olacaktır. Haftanın geri kalanında da 2 önemli veri/karar piyasaların yönünü çizecek. İlki Perşembe günü açıklanacak Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz kararı. 25 baz puanlık bir artış bekleniyor. Euro/dolar paritesini de haftanın sonun 1.45’lerin üzerine çıkaran da bu beklenti oldu. Diğer veri de Cuma günü gelecek Haziran ayına ait ABD işsizlik verileri.

Piyasalar yaz rehavetine girmek istiyorlar, ancak gelişmeler ne yazık ki buna izin vermiyor. Kısa vadede veriler, özellikle de ABD’den gelen veriler henüz daha ekonomideki toparlanmanın kalıcı olmadığını gösteriyor. Buna karşın Goldman Sachs (GS) Cuma günü yayınladığı raporda, ABD ekonomisi için yılın ikinci yarısı için daha iyimser. Bu iyimserliğini de 5 başlık altında topladığı nedenlere dayandırıyor:

1- Emtia fiyatlarındaki gerilemeler: Geçtiğimiz çeyreğe göre başta petrol ve tarımsal emtialar olmak üzere emtiada genele yayılmış fiyat düşüşlerinin tüketici harcamalarını arttırabileceği öne sürülüyor. (IEA’nın rezerv kullanımlarının geçici etkisi kalıcı hale gelir ise neden olmasın?)

2- Finansal piyasaların geçtiğimiz yıla oranla daha “rahat” olması: AB’deki borç krizinin “çözülmesi” ile birlikte önümüzdeki dönemde finansal piyasalardaki “akışkanlık” daha da artabilir.

3- Konut fiyatlarındaki düşüş durabilir: Her ne kadar son bir yıla bakıldığında konut fiyatlarındaki düşüş yüzde 5’e ulaşmış olsa da son veriler düşüşün yavaşladığını gösteriyor. (Son 3 yılda bunun kaç kez öne sürüldüğünü hatırlamıyorum artık!)

4- ABD’deki taşıt üretiminde artış: Japonya’daki krizler sonrasında kesintiye uğrayan üretimin ABD’li otomobil üreticilerine yarayacak. (Belki de tek haklı oldukları argüman bu olsa gerek ama Japonya geri dönüyor, uzun süreli sürdürlebilr bir avantaj olarak kalmayabilir!)

5- İşsizlik daha kötüleşmiyor: Her ne kadar son veriler aksini söylüyor olsa da GS Haziran ayında 125 binlik istihdam artışı olacağını ve önümüzdeki dönemde işsizlik oranının yüzde 9’a düşecek! (Dereyi görmeden paçayı sıvamak gibi durum bu)

Goldman Sachs’ı hayli iyimser buldum! Hem bahsedilen savlar güçlü değil, hem de bunların hepsinin bir arada olmadığı bir durumda piyasaların işi hayli zor olacak!

Kısa vadeye bakıldığında ABD borsalarının son 5 günlük “rallisinin” bu hafta içinde yavaşlaması ihtimali yüksek. Zira satın alınan özellikle Yunanistan meselesi gündemden düşecek. Teknik olarak bakıldığında bu hafta ABD borsaları için önemli. S&P’de 1.350 seviyesi (Dow Jones’ta da 12.680) kritik Bu seviyelerin aşılması zor olabilir. Aşılacak olur ise Dow Jones’da 13 binlerin üzerine, S&P’de de 1.380 ile Mayıs zirvesinin üzerine çıkıldığına tanık olabiliriz. Ancak bu ihtimalin düşük olduğunu tahmin ediyorum. Büyük olasılıkla Omuz-Baş-Omuz formasyonu oluşacak, yeni yüksekler görülme ihtimali düşük olacaktır.

ECB’nin faiz kararına kadar piyasalardaki hareketler sert olacaktır. Euro haftayı 1.4528 ile kritik seviyeden kapattı. Bu seviyenin üzerinde bir günlük kapanış yapacak olur ise önce 1.4690’daki bir önceki yükseği test edebilir, ardından da 1.4810 seviyesine kadar bir yükseliş yaşanabilir. Bence 1.48’li seviyelerin görülme ihtimali bence düşük!

Gelelim bize...

Geçtiğimiz hafta yüzde 11’lik “dünya rekoru” ilk çeyrek büyümesi ve 10.1 milyar dolarlık Mayıs ayı dış ticaret açığı verileri açıklandı. Ekonomik veriler açısından sevindirici gibi görünen ancak finansal piyasalardaki beklentileri bir anlamda olumsuz etkileyen verilerdi. Neden mi? Büyüme verileri “yaşandı bitti” tarzında bir durum tespiti. Ama dış ticaret açığı pek öyle değil. Böylesi bir dış ticaret açığı Garanti Bankası Ekonomik Araştırmalar biriminin tahminine göre, 8 milyar dolar civarında bir cari açık anlamına gelecektir. Zaten sorun olarak algılanan cari açık meselesinin daha da fazla tartışılmasına, piyasaların çok da hoşuna gitmeyecek yeni önlemlerin alınmasına yol açacak. Bu da son 3 iş gününde bizim piyasalarımızın yurt dışındaki olumlu havadan ayrışmasına neden oldu. Negatif ayrışmada dış/cari açık tek “müsebbib” değildi. Erdoğan/Kılıçdaroğlu restleşmesi, Suriye sınırındaki gelişmeler de “ufak ufak” fiyatlanmaya başladı.

Negatif ayrışmanın bu hafta yerini sınırlı da olsa bir “yakınsamaya” bırakması ihtimali var. İMKB 100 Endeksi’nde 63.850 seviyesine kadar bir toparlanma görebiliriz.

Ancak orta vadede İMKB’nin işinin zorlaşmakta olduğunu düşünüyorum. Zira bizde açıklanan her yeni veri, Merkez Bankası’nın “politika karma(şasının)” iş görmediği izlenimini güçlendiriyor. Verilerin böyle gelmeye devam etmesi (ki bugünkü enflasyon verileri ilk önemli ipucunu verecektir) her seferinde yeni ve de daha sert önlemlerin alınmasını gerektirecektir. Alınacak önlemlerin hiç birinin de piyasa daha doğrusu İMKB dostu olmasını beklemiyorum. Hal böyle olunca da İMKB’deki kısa vadedeki yükseliş ihtimalinin (Cuma günü 3.92 cent’ten kapanan İMKB’nin kısa vadede 4.34’e kadar yükselme ihtimali var) azalacağını ve önümüzdeki haftalarda yerini düşüşe bırakacağını bekliyorum. Böylesi bir hareketin hedefinin 3.2 cent seviyesi olması olasılığı hayli yüksek. Bu seviyeye nasıl gelinebileceğine dair tahminlerimi önümüzdeki yazılarda paylaşacağım.

Yazının devamı...

Yurtdışında varlık fiyatları düşecek, altın da...

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘bayram değil, seyran değil’ stratejik stoklarından 60 milyon varili kullanıma sunacağı haberi petrol fiyatlarını düşürdü. Emtia cephesindeki asıl ilginç gelişmelerden biri altın fiyatlarındaki düşüştü. Varlık piyasalarının geneline yayılan satış hareketinden altın da etkilendi! Hani altın güvenli limandı? 1.500 dolardan kapanan altının ons fiyatı, hafta içinde 1.440-1.474 seviyelerinden birine kadar gerileyebilir.

ABD Merkez Bankası (Fed) II. Bedava Para Paketi’nin (BPP) sonuna yaklaşırken, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke piyasalarında kararsızlık daha doğrusu “Fed olmayınca nasıl ayakta dururuz” endişesi piyasalara satışı getiriyor.

Geçtiğimiz hafta Bernanke’nin faizi değiştirmedikleri FOMC toplantısından sonra yaptığı basın toplantısında bilanço büyüklüğünü koruyacaklarını (vadesi dolan hazine kağıtlarının yenileriyle değiştirilmesi anlamına geliyor!) ancak III. BPP’nin olmayacağını açıklaması piyasa katılımcılarını korkuttu. Korku da satış getirdi. Zira piyasa kazanının altına atılacak yeni odun olmayınca diğer bir deyişle piyasaları daha yukarı götürecek yeni likidite gelmeyince “kâr realizasyonu” ister istemez hayata geçiyor. Zira herkes piyasalar yukarı gidecek diye “boğazına kadar mala” girince kim gelecek de onları bu mallardan kurtaracak? Fed mi yoksa Yunanistan problemiyle uğraşan Avrupa Merkez Bankası (ECB) mı yoksa başkanı tacizle suçlanınca yeni başkan seçme telaşına düşmüş IMF mi?

IMF ve ECB’yi bir kenara bırakalım. Zira Fed önayak olmadıkça onlar piyasalar için bir şey yap(a)mazlar! Fed adım atacak mı? Korkarım o da hayır. Neden derseniz... I.BPP işe yaramayınca II.BPP’nin gelmesinin nedeni ABD’nin “deflasyon riski” ile karşı karşıya olmasıydı. I.BPP’ye rağmen fiyatlar düşüyordu, özellikle de konut fiyatları. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için II.BPP devreye alındı! Şimdilik de deflasyon tehlikesi azaldığı için Fed; her ne kadar ben piyasaları gözlüyor kolluyor- olacağım dese de; III.BPP’ye sıcak bakmıyor.

Bu mesajı “net olarak” alan, daha doğrusu Bernanke’nin ağzından duyan piyasalar pozisyonlarını azaltmaya karar verdiler. ABD borsalarına daha doğrusu hisse ve emtia piyasalarına ciddi satışlar geldi!

ABD hisse senetlerinin “harbi” endeksi S&P 500’de geçtiğimiz 2 haftanın Perşembe günlerinde 200 günlük hareketli ortalamaya (HO) kadar düşüşler oldu. Hisse senetleri bu seviyelerden döndü. Ancak endekslerin, haftanın en düşük seviyelerinden kapanmış olması bu hafta düşüş hareketinin devam edeceği fikrini güçlendiriyor. Bu hafta; ortalama 1.261 seviyesinden geçen S&P 500’ün 200 günlük HO’nın aşağı kırılmasını, 1.250’deki psikolojik destekteği de aşağı yönde geçerek 1.235 seviyesine kadar gerilemesini bekliyorum.

Bu fikri güçlendiren bir başka ipucu da emtia piyasalarından geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘bayram değil, seyran değil’ stratejik stoklarından 60 milyon varili kullanıma sunacağı haberi petrol fiyatlarını düşürdü. Bu kararı alkışlayan ve “destekleyen” ABD de bu miktarın yarısını serbest bırakarak bu çabayı desteklediğini açıklamış. Geçtiğimiz aylarda Obama, yüksek petrol fiyatlarından şikayet etmişti! Zamanlama ilginç oldu.

Fed’in likiditesi ile piyasaları“besleyemeyeceğini” farkeden ABD yönetimi, petrol üzerinden piyasalara müdahale etmeye karar verdi anlaşılan. Ucuz petrol ile piyasalara bir kez daha “can suyu” verilmeye çalışılacak. Karar sonrasında petrol fiyatları yüzde 5’lere yakın düştü. Gerçi onlar müdahale etmeseydi de düşecekti, sadece biraz daha uzun zamanda. IEA ve “işbirlikçileri” bunu hızlandırdılar.

Hem karar, hem de piyasadaki olumsuz hava nedeniyle ABD hampetrolü (WTI) geçtiğimiz haftayı 91.16 varil/dolar fiyatıyla; hem 200 günlük HO, hem de Şubat 2009’dan bu yana gelen ve teknik analiz açısından oldukça sağlam olan yükseliş trendinin altında kapattı. Gözünü 83 dolara dikmiş durumda. Bizim için önemli olan Brent fiyatlarında da WTI kadar olmasa da düşüş yaşandı, ancak 102 dolardan geçen 200 günlük HO’nın altına inilmedi. Bu hafta inilecek olur ise 92.50 doların yolu açılacak ki bu durum bizim cari açığımız için iyi bir haber olarak algılanacaktır.

Emtia cephesindeki asıl ilginç gelişmelerden biri altın fiyatlarındaki düşüş idi. Varlık piyasalarının geneline yayılan satış hareketinden altın da etkilendi! (Hani altın güvenli limandı?)

Gelen satışlarla, Cuma günü 1.520’den geçen 50 günlük HO’nın altında bir kapanış gerçekleşti! Bu hafta içinde 1.440-1.474 seviyelerinden birine kadar devam edecek satışlarla karşılaşacağız.

1996 yılından bu yana altında yaşananlara yani daha büyük resme bakıldığındaysa altın fiyatlarında (gümüşteki daha da dikkat çekici) kayda değer bir gerileme olması kaçınılmaz. Zira haftalık grafiğe bakıldığında fiyatların daha yukarı gitmesi için zamanda geri gidilmesi gerekiyor ki bu malûmunuz “şimdilik” imkânsız! Kayda değer düzeltmeden kastım ise 1.235 doların altına kadar geri çekilmeden söz ediyorum. Şimdilik buna zaman var!

Unutmadan kısa kısa...

Euro/dolar paritesinde 1.41’in altına inilmesi ve 1.3940 seviyelerinin test edilmesi ihtimali yüksek!

Pariteye bağlı olarak dolar/TL’de 1.6450-1.6570 bandına kadar bir yükseliş olması ihtimali var. Sonrasında baskı azalacaktır!

İMKB’de geçtiğimiz hafta görülen “hormonlu talebin” azalması ve yukarıda bahsettiğim varlık fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte “normale dönüş” yaşanacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.