Birinci Lig’in isim bedeli 10 milyon TL idi, $ oldu

12 Ağustos 2012

TRT, Bank Asya’nın sponsorluk anlaşmasının sona ermesinin ardından 1. Lig’e yeni bir isim sponsoru bulmak için kolları sıvadı. Bankacılık, telekom ve enerji sektöründeki büyük oyuncularla görüşmeler yapan TRT yönetimi yeni adaylardan Bank Asya’nın sponsorluk için ödediği tutarın neredeyse 2 katını yani 10 milyon dolar isim bedeli talep ediyor Liglerin başlamasına çok az bir süre kaldı. Milyonlarca taraftar Spor Toto Süper Lig ve TFF 1. Lig’in başlaması için artık gün sayıyor. Futbol çok uzun bir süre önce sadece futbol olmaktan çıktı, aynı zamanda büyük bir endüstri haline geldi. Artık herkes bunu biliyor. Dolayısıyla ilk başlama vuruşuyla birlikte yılda 625 milyon doların döndüğü büyük bir ekonominin çarkları da dönmeye başlayacak. Bu büyük ekonominin en önemli gelir kalemini ise sponsorluk gelirleri oluşturuyor. Sponsorluk gelirleri sadece takımların değil, yayıncı kuruluşların da can damarı. Süper Lig’in ana sponsoru Spor Toto. Ülkenin en popüler ikinci ligi konumundaki TFF 1. Lig’in sponsoru ise henüz netleşmedi. 1. Lig’e 2008-2012 yılları arasında sponsor olan Bank Asya, bu sezon sonunda sponsorluktan çekilme kararı aldı. Son 2 yıldır ligin yayın haklarını elinde bulunduran TRT yönetimi bunun üzerine yeni bir sponsor bulmak için harekete geçti. Fiyat yüzde 80 arttıTRT yönetimi şu ana kadar aralarında bankalar, telekom ve enerji şirketlerinin de yer aldığı birçok şirket ve holdingin kapısını çaldı. TRT Reklam Dairesi Başkanı Altan Bahadır, “İlgi oldukça fazla. Şu an itibarıyla yerli yabancı birkaç marka ile fiyat bazında görüşmelerimiz sürüyor” derken, temel amaçlarının Bank Asya’dan çok daha fazla ödeyecek bir sponsor bulmak olduğunun altını çiziyor. Bank Asya’ya yakın kaynaklardan edinilen bilgilere göre katılım bankası sponsorluk için yılda 10 milyon lira ödüyordu. TRT yönetimi şimdi bu rakamın neredeyse iki katını yani 10 milyon dolar (18 milyon TL) talep ediyor. TRT’nin reklam ekibi, şu ana kadar birçok firmayla masaya oturdu. Bunlar arasında Türk Telekom, Halk Bank, Vakıflar Bankası ve Azeri Socar var. Fiyatın bir yıl içinde 2 kat artmasının nedeni ise Bank Asya’nın sponsorluk sayesinde elde ettiği büyük başarı. 2008 yılında Dünya Markalar Liginde yer almayan Bank Asya, futbol dünyasına adım attıktan sonra kısa sürede önemli bir marka bilinirliğine ulaştı. Katılım bankası 2010’da dünya markalar ligine 424’üncü sıradan giriş yaptı. 2011’de ise 19 basamak daha yükseldi ve 403’üncü sıraya yerleşti. Bu da sponsorluk faaliyetinin ne kadar önemli bir kazanım sağladığının açık göstergesi. Doğal olarak bu da TRT Reklam Satış ekibini daha fazla ücret talep etme noktasında cesaretlendiriyor. Altan Bahadır, sponsor firmanın isim hakkından çok daha fazlasına sahip olacağını belirterek şunları aktarıyor: “1. Lig sadece TRT kanallarında yayınlanan bir organizasyon değil. Anadolu’nun 18 takımının yer aldığı Türkiye’nin tüm renklerini barındıran ve toplam 311 maçın oynanacağı bu şöleni binlerce kişi stadyumdan, milyonlarca sporsever ise ekranlardan takip ediyor. Haftanın en az 4 günü görsel ve yazılı medya sponsor firmanın adını anarak maçları tartışıyor. Bunun tv’lerdeki sn ücretleri ve gazetelerdeki sütun-cm hesabına göre biz fiyat talep ediyoruz”TRT her hafta oynanan 9 maçtan sadece 5 tanesini yayınlıyor. Kalan 4 maçın farklı bir kanalda yayınlanmasının gündemde olduğunu söyleyen Bahadır, “Biz, her hafta 5 maçı canlı ve bant yayınlamayı garanti ediyoruz. Bunlardan 1 tanesi TRT-1 de olacak.Diğerleri TRT SPOR, TRT 6, TRT HD ve TRT AVAZ’da olacak. Geriye kalan 4 maçın yayınlanması için ulusal kanallardan birisini partner alacağız. Bu konuda görüşmelerimiz var. Netleştiği zaman isim hakkını alan markaya yeni bir yayın mecrası açmış olacağız.”3.5 milyon seyirci tribünden izliyor- TFF 1. Lig’de normal sezon 34 haftadan oluşuyor.- Sezonun ardından play-off maçları oynanıyor.- Bir sezonda toplam 311 maç oynanıyor.- Bu maçlardan 263 tanesi canlı veya banttan yayınlanıyor. - Maçlar TRT-1, TRT Spor, TRT-6, TRT-HD ve TRT-AVAZ olmak üzere toplam 5 kanalda yayınlanıyor. - Maçların bir bölümü ve final serisi aynı zamanda TRT Radyo-1’den de canlı olarak yayınlanıyor. - 1. Lig maçlarını tam 3.5 milyon biletli izleyici stadyumlarda izliyor.TMSF’de taşlar yerinden oynadı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanlığına yeniden atanan Şakir Ercan Gül, ikinci döneme hızlı başladı. Gül, daha önce beraber çalıştığı bazı bürokratların görev ve pozisyonlarını değiştirdi. İlk değişiklik başkan yardımcılığı pozisyonunda yaşandı. Fon Başkan Yardımcısı Dr. Rıdvan Çabukel görevden alındı ve Başkan Müşavirliği’ne atandı. Çabukel, aynı zamanda vekaleten Strateji Dairesi Başkanlığı görevini de yürütecek. TMSF Başkan Yardımcılığını ise vekaleten Mehmet Ali İslamoğlu üstlendi. Destek Hizmetleri Daire Başkanı Bayram Babacan’ın da görev yeri değişti. Babacan, Başkan Müşavirliği görevine atanırken, bu göreve Başkan Danışmanı Turan Korkmaz getirildi. Finansman Dairesi Başkanı olarak görev yapan Sami Akçiçek de yine Başkan Müşavirliği görevine atandı. Daire başkanlığına henüz bir atama yapılmadı. Varlık Dairesi Başkanı Özcan Mungan görevi değişen bir diğer daire başkanı oldu. Başkan Müşavirliği görevine atanan Mungan’ın yerine Hasan Köroğlu atandı. Değişimden II. Tahsilat Dairesi de payına düşeni aldı. II. Tahsilat Dairesi Başkanlığına Hamit Sarı getirildi. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Dr. Yusuf Adıgüzel ise akademik çalışmalarına devam etme kararı alarak TMSF’den istifa etti. Adıgüzel, İstanbul Üniversitesi’ne transfer oldu. TMSF’deki atama depreminin daha ne kadar süreceğini bekleyip göreceğiz...

Devamını Oku

Süzer, Kentbank tazminat talebini 4 milyar $’a çıkardı

9 Ağustos 2012

Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizi’nde bankalarına el konulan iki ünlü bankacı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhine 5 milyar dolarlık tazminat davası açtı. Kentbank’ın sahibi Mustafa Süzer, 4.1 milyar dolar talep ederken, Cıngıllıoğlu Ailesi 915 milyon dolar zararı savunuyor. Ankara davalara karşı alarma geçmiş durumda... Devlet, 2000 yılında mali açıdan zor duruma düşen Demirbank’a bir yıl sonra da Kentbank el koydu. Bankaya haksız yere el konulduğunu söyleyen Cıngıllıoğlu ve Süzer Aileleri konuyu yüksek yargıya taşıdı. 3 yıl süren yargı sürecinin ardından Danıştay Dava Daireleri Kurulu, el koymanın haksız olduğuna hükmederek bankaların eski sahiplerine iade edilmesine karar verdi. Ancak iş işten geçmişti. Demirbank, devirden bir sene sonra İngiliz finans devi HSBC’ye 350 milyon dolara satılmış, Kentbank ise fona devredilen diğer bankalarla birlikte tarih olmuştu. Her iki ailede 2004 yılında çıkan yargı kararı üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) kapısını çaldı ve kendilerine yeniden bankacılık lisansı verilmesini talep etti. Ancak bu teklif ekonomi yönetimi ve BDDK tarafından uygun bulunmadı. Bankacılık sektörünün eski aktörlerinin sektöre dönmesinin finans sektörü üzerinde olumsuz etkiler meydana getirebileceğini düşünen ekonomi yönetimi, Cıngıllıoğlu ve Süzer Ailelerinin yeniden bankacılık yapmalarına izin vermedi. Süzer 4.1 milyar dolar istiyorAileler bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kapısını çaldı. İlk davayı Mustafa Süzer ve Eksen Holding açtı. Kentbank’a el konulması yüzünden mağdur olduğunu söyleyen Süzer Grubu, devletten 480 milyon dolar tazminat talep etti. Dava halen devam ediyor. Ancak ilginç bir şekilde Süzer Ailesi 2011 yılında mağduriyetlerinin halen devam ettiğini belirterek, tazminat tutarını 480 milyon dolardan 4.1 milyar dolara çıkardı. Yani aradan geçen 5 yılda Süzerlerin devletten talep ettiği tutar 9 kat arttı. Demirbank’ın eski sahipleri de bankalarına haksız bir şekilde el konulduğunu ve bu süreçte mağdur olduklarını ileri sürerek, soluğu AİHM’de aldı. Sema Cıngıllıoğlu ve Ali Cıngıllıoğlu 2006’da dava açtı. Cıngıllıoğlu ailesi devletten şu anda 742 milyon euro yani 915 milyon dolar talep ediyor. İki ailenin el konulan bankalardan ötürü Türkiye’den talep ettikleri toplam tazminat tutarı 5 milyar doları aşıyor. AİHM’deki davaları Dışişleri Bakanlığı takip ediyor. Bakanlık, BDDK ve TMSF’deki hukukçular ile görüş alışverişinde bulunarak çok güçlü bir savunma oluşturuyor. TMSF ile el sıkıştılar Demirbank’ın eski sahibi olan Cıngıllıoğlu Ailesi ile TMSF arasında 2003 ve 2007 yılları arasında iki protokol imzalandı. Cıngıllıoğlu Grubu bu protokoller sonucunda toplam 121 milyon dolar borç ödeyerek devlet ile helalleşti. Süzer Grubu ise 2001 yılında başlattığı hukuk mücadelesi sonuçlanıncaya kadar TMSF ile masaya oturmadı. 2006 yılında Kentbank hakkındaki tüm davalar kesinleşince masaya oturdu. Grup, borçlarını 160 milyon dolar olarak kabul etti ve bunları ödeme sözü verdi. 2007’de imzalanan anlaşmanın en önemli hükmü ise Süzer Grubu’nun fon aleyhine yöneltilebilecek her türlü tazminat talebinden vazgeçmesiydi. Devlet, Süzer Ailesi’nden toplam 188 milyon dolar tahsil etti. Ankara’daki bürokratik kaynaklar, her iki ailenin de TMSF ile protokol imzalayarak helalleştiğine dikkat çekerek, “Taraflarla yapılan protokolün en önemli koşullarından birisi de mevcut ve olası tazminat davalarından feragat edileceğinin açıkça ibra edilmesiydi. Borçların yeniden yapılandırılmasına ilişkin protokollere bu güvence verilerek imzalanmıştı. Bu yüzden açılan davalardan çok sonuç çıkmayacağını düşünüyoruz” yorumunu yaptı. Bu arada ilgili kurumların güçlü bir savunma yapmak için bir çalışma grubu kurdukları öğrenildi.Grup kredileri çok yüksektiKentbank, 1991 yılında Mustafa Süzer ve Süzer Holding tarafından kuruldu. Kasım 2000’de patlak veren krizden ciddi anlamda etkilendi. Bankanın özkaynakları süratle eriyince Kentbank, 15 Mart 2001’de yakın izlemeye alındı. Beklenen iyileşme yaşanmayınca Temmuz 2001’de bankaya el konuldu. Bankalar yeminli murakıpları tarafından hazırlanan raporlara göre bankanın mali yapısında yaşanan sorunların temelinde grup kredileri ön planda idi. Buna ilaveten Atlas Yatırım Bankası’na yapılan depolar ve back to back kredilerde bilançoyu olumsuz etkilemişti. TMSF’nin verilerine göre Kentbank’ın fona devir tarihi itibarıyla 905 milyon lira zararı bulunuyordu. Aralık 2000 tarihi itibarıyla bankacılık liginde 22. sırada yer alan bankanın toplam aktifleri ise 900 milyon lira seviyesinde idi. Bonoyu abarttı krize yakalandıDemirbank, demir tüccarları tarafından 1953 yılında İstanbul’da kuruldu. 1980’lerde Halit Cıngıllıoğlu’nun yönetimi el almasıyla birlikte banka hızlı bir şekilde büyüdü. Ağırlıklı olarak yatırım bankacılığına odaklanan Demirbank, 1994 Krizi’nden itibaren yüksek getirili devlet kâğıtlarına yatırım yapma stratejisini benimsedi. Topladığı kaynakların çok önemli bir bölümünü Devlet İç Borçlanma Senetlerine (DİBS) yatıran banka, Kasım 2000’de patlak veren finansal çalkantı da ağır bir darbe yedi. Bankalar yeminli murakıpları tarafından hazırlanan raporlara göre bankanın kasasında bulunan sabit faizli kâğıtların hızla değer yitirmesi ve fonlama maliyetlerinin hızla yükselmesi banka bilançosunu eritti. Aynı dönemde bazı büyük bankaların başlattığı spekülasyonlar hızlı bir mevduat çıkışına neden oldu. Bu iki faktör Demirbank’ın sonunu hazırladı. Bir haftada 280 milyon lira zarar yazan bankaya 6 Aralık 2000’de el konuldu. Fona devredildiği gün Türkiye’nin en büyük 10. bankası olan Demirbank’ın hazin sonu finans sektörünü de derinden sarstı. Birçok bankacıya göre Demirbank’ın fona devredilmesi Şubat 2001’de patlak veren büyük krizin ilk ayak sesiydi. 440 milyon dolar zararla devlete geçen banka, yeniden yapılandırıldıktan sonra19 Eylül 2001’de İngiliz finans devi HSBC’ye 350 milyon dolara satıldı.

Devamını Oku

Dolar TL'ye karşı işte bu yüzden kan kaybediyor

5 Ağustos 2012

Yabancı yatırımcı cazip yatırım fırsatları azalınca Türkiye’ye yöneldi ve Türk tahvili almaya başladı. Sadece son 40 günde 8.2 milyar dolar getiren yabancı bunu TL’ye çevirip bono ve tahvil satın aldı. Bu hamle kuru 1.83’ten 1.77’ye geriletti. Bu alım dalgası sürerse doların 1.72 TL’ye kadar çekilebileceği konuşuluyor.Güney komşumuz Suriye’deki iç savaş bütün şiddetiyle devam ediyor. Şu ana kadar 20 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği bu kanlı iktidar mücadelesi Türkiye’yi de son derece yakından ilgilendiriyor.Suriye’nin bir Türk savaş uçağını düşürmesiyle yükselen tansiyon, Esad rejiminin ülkenin kuzeyinde bulunan bazı şehirleri PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin denetimine bırakmasıyla alarm seviyesine yükseldi. PYD’nin 6 şehirde tam kontrol sağlayarak burada ‘özerk bölge’ ilan etmesine Ankara’nın cevabı bir hayli sert oldu. Sınır birlikleri tank ve zırhlı araçlarla güçlendirildi. Hemen ardından sınırın sıfır noktasında bir tatbikat gerçekleştirildi. TSK’nın Suriye topraklarına geçerek güvenli bölge oluşturması ise yeniden gündemde... Bu yüksek tansiyon Türkiye’yi ihracat anlamında olumsuz etkilese de (Geçen yılın ilk 6 ayında 810 milyon dolar olan ihracat bu yıl 304 milyon dolar gerçekleşti) Türkiye’ye dönük para hareketlerini çok fazla etkilemedi.Yabancı riske aldırmadıTCMB verilerine göre yılbaşından bu yana yabancılar 16 milyar 188 milyon dolarlık DİBS alımı gerçekleştirirken, 7 milyar 460 milyon dolarlık satış gerçekleştirdi. Yani son 7 ayda Türk piyasalarına 8.7 milyar dolarlık net giriş oldu. Bunun çok ama çok önemli bir bölümü 15 Haziran- 27 Temmuz arasında gerçekleşti. Yani 45 gün içinde tahvil piyasasına yurtdışından net olarak 8.2 milyar dolar girdi. Haziranın ikinci haftasından itibaren hız kazanan yabancı ilgisi faizin altındaki halıyı da çekiverdi. Faizler hızla düşüşe geçti. Önce 8’leri gördü piyasa. Hemen ardından da 7.5 ile son zamanların en düşük seviyesine geriledi. Yabancı ilgisi doların da ateşini söndürdü. Daha önce 1.83 seviyesinde olan dolar 1.77’ye kadar geriledi. Piyasada şimdi doların 1.72’ye kadar düşebileceği konuşuluyor. Ankara bürokrasisi ve finans koridorlarında sıcak para akışının önümüzdeki günlerde daha da hız kazanacağı görüşü hakim. Nitekim Morgan Stanley Başekonomisti Tevfik Aksoy da katıldığı bir TV programında benzer görüşleri dile getirdi. Peki, ama yabancılar neden Türkiye’yi seçiyor?Bu sorunun politik ve ekonomik olmak üzere 2 cevabı var. Ekonomi cephesinden bakıldığında Avrupa’yı etkisi altına alan küresel ekonomik kriz yüzünden gelişmiş piyasalarda artık negatif faiz verilmesi yatırımcıları yeni arayışlara itiyor. Bu yüzden para başta Türkiye olmak üzere daha yüksek getiri sağlayan piyasalara akıyor. TCMB’nin piyasa iletişimini güçlendirmesi (fonlama maliyetlerinin düşürülmesi ve karşılık uygulamaları) ve izlenen kararlı politikalarla Türk Lirası’nın istikrarlı bir görüntü vermesi de yabancıların ilgisini körüklüyor. Buna bir de Türkiye’nin kredi notunun artabileceğine ilişkin beklentiler eklenince ekonomi tarafında manzara oldukça netleşiyor. Politika açısından da ortada bir sorun gözükmüyor. Türkiye’nin uluslararası güç merkezleriyle son derece uyumlu bir birliktelik sergilemesi sermayedarların tedirgin olmasını engelliyor. Faizdeki düşüş sürerken, borsada yeni bir ralli başlayacak gibi görünüyor.Kudretli bürokratın zor günleri TMSF Tahsilât Dairesi eski başkanı Fethi Çalık oldukça zor günler geçiriyor. Bir dönemin kudretli bürokratı hakkında şu ana kadar açılan davaların sayısı 7’ye ulaştı. Bu davalardan 2’sinin bizzat TMSF tarafından açılmış olması, durumun bir hayli sıkıntılı olduğunu gösteriyor. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül’ün daire başkanlığı görevinden aldığı Çalık, halen müşavir olarak görev yapıyor. Nitelikli zimmet, görevi kötüye kullanmak gibi suçlamaların yer aldığı davalarda deneyimli bürokrattan milyonlarca liralık tazminat talep ediliyor. Eğer Çalık, bu davaları kaybederse ciddi bir mali yükle karşı karşıya kalacak. Bu yüzden yargı süreci onun açısından son derece hayati öneme sahip.Enerjinin kitabını yazdılarDünya üzerinde devam eden enerji savaşlarını anlamak isteyenler müjde! İstanbul Aydın Üniversitesi Enerji Politikaları ve Piyasaları Uygulama ve Araştırma Merkezinden Prof. Dr. Hasan Saygın ve Hava Üsteğmen Ceyhan Çelik tarafından kaleme alınan “Jeo- Enerjik Bakış” isimli çalışma tam size göre bir kitap! Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Orta Asya’da yaşanan güç oyununu jeo-politik bir bakış açısıyla analiz eden kitapta birçok ilginç ayrıntıya yer veriliyor.

Devamını Oku

İstanbul’un trafik derdini dereler ve teleferikler çözecek!

28 Temmuz 2012

İstanbul ulaşımını felç eden trafik sorunun çözümü için çılgın projelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr Recep Bozloğan, “Yeni metrobüs, teleferik ve arabalı vapur hatları trafiği rahatlatır. Ayrıca akarsu ve derelerin daha aktif kullanılması lazım. Bu projeler hayata geçirilirse trafik sorunu çözülür” diye konuştu.Fatih Sultan Mehmet ve Haliç Köprülerindeki bakım çalışmaları binlerce İstanbullunun yaşamını cehenneme çevirdi. Sıcağın altında kilometrelerde uzayıp giden araç kuyrukları, ortaya çıkan ekonomik kayıplar kent sakinlerinin de psikolojisini bozdu. Ortaya çıkan tablo Megapol İstanbul’un akut durumlara karşı hazırlıklı olmadığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne sererken, şimdi herkes gelecek yıl başlaması beklenen Boğaziçi Köprüsü’ndeki bakım çalışmalarını düşünerek kaygılanıyor. Peki, ama her geçen gün daha da içinden çıkılmaz hale gelen trafik sorunu nasıl çözülecek? Bu sorunun cevabını bulmak için 16 yıldır İstanbul’un sorunlarına kafa yoran, İstanbul üzerine yayınlanmış 5 kitabı bulunan bir akademisyen, Prof. Dr Recep Bozlağan ile buluştuk.Yeni metrobüs hatları şartMarmara Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Anabilimdalı Bölüm Başkanı olan Bozlağan, 13.5 milyon kişinin yaşadığı İstanbul’da “araçların değil, insanların taşınması gerektiğine” dikkat çekerek, “Bunun için de toplu taşıma sisteminin yeniden gözden geçirilmesi ve güçlendirilmesi şart. İlk etapta hatların uzatılması gerekiyor. Ayrıca toplu taşımada araç sayısının arttırılması lazım. Buna ilaveten alternatif ulaşım güzergâhlarının oluşturulması şart” dedi. Metrobüs hattının şehir trafiğine son derece olumlu katkı sağladığına işaret eden Bozlağan, şöyle devam etti: “E-5’te hareket eden Metrobüs şehrin trafik yükünü ciddi anlamda düşürdü” ve ekledi: “Ancak hattın uzunluğu dünya şehirleriyle karşılaştırıldığında yeterli değil. Hattın yeni güzergâhlarla uzatılması gerekiyor. Başakşehir’den sahil yolu üzerinden Eminönü’ne, Bahçeşehir’den Levent’e, Esenyurt’tan Aksaray’a yeni hatlar inşa edilebilir. İstanbul’da zarar eden bir sürü İETT hattı var. Ama kapatmıyoruz. Bugün böyle bir hat inşa edilse 1-2 sene zarar edebilir. Ancak insanlar kısa bir süre sonra ev ve iş tercihlerini bu hatta göre yapacakları için hat kısa zamanda kara geçecektir” Teleferik şehri rahatlatırRaylı sistem ve karayolu taşımacılığıyla şehrin trafik sorununun çözülmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Prof. Dr Recep Bozlağan, alternatif ulaşım araçlarının kullanılması gerektiğinin altını çizdi. İstanbul’un tepe ve vadilerinden oluştuğunu hatırlatan Bozlağan, coğrafi yapıdan daha fazla verim sağlamak için teleferiklerin devreye sokulabileceğini söyledi. “Yıldız’dan Maçka’ya, Şişhane’den Hasköy’e, Çamlıca’dan Ümraniye’ye, Çamlıca’dan Üsküdar merkeze, Çamlıca’dan Beylerbeyi’ne, Beşiktaş’tan Osmanbey’e, Anadolu Hisarı’ndan Kavacık’a teleferik hatları inşa edilebilir. Yeni hatlar hem turizm hem de ulaşım açısından ciddi avantajlar sağlayacaktır. Yaptığımız hesaplamalara göre maliyet açısından metrobüsten çok daha ucuz olacaktır. Üstelik çevreci bir ulaşım aracı olduğu için finansman bulmak da çok daha kolay olacaktır”Bozlağan, İstanbul Boğazı, Haliç, göller ve derelerin şehir içi ulaşım açısından hayati önem sahip olduğunu ifade ederek, bu doğal altyapının yeterince iyi kullanılmadığına dikkat çekti: “İstanbul’da derin vadiler varsa, bu vadiler içinde akan dereler varsa siz bu dereleri gündeme almak zorundasınız. Örneğin Ayamama Deresi’nin debisi ulaşım için elverişlidir. Ayamama Deresini nehir ulaşımına uygun, bodur araçlarla donatarak trafiği rahatlabilirsiniz. İBB, Büyükdere’den Cendere’ye tünel kazarak Kağıthane’yi deniz ulaşımına açmaya hazırlanıyor. Alibeyköy Deresi’de devreye sokulursa Eminönü, Kadıköy’e hatta Bostancı’ya kadar ulaşım sağlanabilir. Anadolu Yakası’nda ise Kurbalığıdere ve Göksu Deresi ulaşıma kazandırılabilir. Özellikle Göksu Deresi üzerinde deniz araçlarıyla Üsküdar, Beşiktaş ve Kabataş’a gidebilir.” Kıtalar arası geçişi deniz ulaşımına kaydırmanın şart olduğunu kaydeden Bozlağan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kabataş-Harem, Kabataş-Beylerbeyi, Baltalimanı- Çubuklu, Baltalimanı-Anadolu Hisarı arasında arabalı vapur hatları neden olmasın?” Megapol olarak tanımlanan İstanbul’un daha rahat yönetilebilmesi Avrupa ve Anadolu Yakası olarak ikiye ayrılması gündeme gelmişti. Prof. Dr Bozlağan, böyle bir düzenlemenin avantaj değil, bilakis dezavantaj oluşturacağını düşünüyor:“İstanbul her gün 1.5-2 milyon insanın karşılıklı geçiş yaptığı, 1 milyondan fazla insanın farklı bir yakada çalıştığı bir şehir. İki yakanın sosyal, kültürel ve tarihi açıdan birbirine çok güçlü bağlarla bağlı olduğu bir şehir. İstanbul’u ikiye bölmek bu noktada hem tarihi açıdan bir haksızlıktır, hem de İstanbul’un gelişimini yavaşlatır. Üsküdar, Beykoz, Adalar olmadan bir İstanbul düşünülemez. Bu yüzden böyle bir yapı şehre fayda değil, ancak zarar verir.”Yerel yönetimlerin kitabını yazdıRecep Bozlağan, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunu. Marmara Üniversitesinde yerel yönetimler alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 2007-2012 arasında Marmara Belediyeler Birliği Genel Sekreterliği görevini yürüttü. 2008’de Marmara Üniversitesi bünyesinde İstanbul Araştırmaları Bilimdalını kurdu. Geçtiğimiz Nisan’da aynı üniversitenin Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığına atandı. Bozlağan’ın yerel yönetimler alanında çok sayıda makalesi bulunuyor.*****Kürtçe kanallar tek çatı altında toplanacakUlaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığı son günlerde son derece önemli bir proje üzerinde çalışıyor. Bağlantı Noktası dergisinde yer alan habere göre, Bakanlık, Kürtçe yayın yapan TV ve radyoları tek çatı altında toplayacak yeni bir uydu düzenlemesi yapmaya hazırlanıyor. Derginin haberine göre çalışma kapsamında Suriye, İran, Irak ve Türkiye’de yayın yapan görsel ve işitsel medya kuruluşları mercek altına alındı. Çalışmalar sonrasında Kürtçe yayın yapan toplam 40 medya kuruluşu olduğu saptandı. Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri yasal ve meşru zeminde yayın yapan medya kuruluşlarını belirleme çalışmalarının sürdüğünü ve uygun bulunan kurumların ortak bir uydu platformunda toplanmasının hedeflendiği bilgisini verdi. Çalışmayla yasal kuruluşlarla yasadışı kuruluşların birbirinden ayrışması sağlanacak. Bu da yasadışı yayın yapan radyo ve tv’lerle mücadelede devletin elini güçlendirecek. Peki, ama söz konusu 40 tv ve radyo Türksat uydusu altında mı toplanacak? Bakanlık kaynakları bu konuda, “Elbette her türlü olasılık tartışılır, değerlendirilir. Ancak diğer seçeneklerin masaya yatırılması ve olumlu-olumsuz yanlarının ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeye tabi tutulması daha isabetli olur” diyerek Türksat yerine başka bir uydu platformunun kullanılabileceği mesajını verdi. Gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceğini bize zaman gösterecek?

Devamını Oku

İnşallah ucu bize dokunmaz

26 Temmuz 2012

Elektrik dağıtım şirketlerine büyük şok! Elektrik İletim AŞ, şirketlere kamuya ait dönemdeki kayıplar nedeniyle yaklaşık 5 milyar lira ceza kesti. Cezaların özelleştirme gelirine yakın olması şirketleri tedirgin ederken, haksız cezanın düşürülmesi için görüşmeler sürüyor.Türkiye’de elektrik tüketiminin rekor kırdığı şu günlerde tüketicileri endişelendirecek gelişmeler yaşanıyor. Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ), 21 dağıtım bölgesine devralmadıkları 2006-2010 yılına ait ‘reaktif bedeli’ (sisteme geri verilen elektrik) ve ‘güç aşımı’ (dağıtım şirketinin alacağını bildirdiği elektrikten fazla alım yapması) nedeniyle toplam 5 milyar lira ceza kesti. Bugüne kadar kesilmeyen cezaların Sayıştay raporu üzerine kesildiğin aktaran kaynaklar, “Bu nedenle büyük cezalar söz konusu. Ancak bu rakamların piyasa gerçekleriyle bağdaşmadığının da farkındayız. Bu konuda bir uzlaşı sağlanması için görüşmeler sürüyor” bilgisini verdi. Adının yazılmasını istemeyen bir şirket yöneticisi ise, “Devir işlemleri bütün borç ve alacakları kapsadığı için TEİAŞ’ın özelleştirme öncesi dönemi kapsayan cezaları şirketleri bağlıyor. Devlet, daha önce kamu yönetimindeki şirketlerden tahsil edemediği paraları şimdi özel şirketlerden tahsil etmeye çalışıyor. Adil olmayan bu durumun düzeltilmesi için Bakan Taner Yıldız ile de görüşüldü. Bir çözüm olacağına inanıyoruz” dedi. Şirketlere tüketim miktarlarına göre 100 milyon lira ile 1.3 milyar lira arasında değişen cezalar tebliğ edildiği öğrenilirken, kesilen cezaların toplam büyüklüğünün bugüne kadar yapılan elektrik özelleştirmelerine yakın olması tepkileri de beraberinde getirdi. Ankara Başkent Elektrik A.Ş ve İstanbul’a 1.3 milyar liraya yakın fatura çıktığı belirtilirken, şoku atlatmaya çalışan şirketlerin Enerji Bakanlığı, EPDK ve TEİAŞ arasında mekik dokuyarak cezaların kaldırılması için kulis yaptığı ifade ediliyor. Şoke eden ceza TEİAŞ’ın kamuya ait dönemdeki uygulamalar nedeniyle elektrik dağıtım şirketlerine 5 milyar lira ceza kesmesi sonbaharda başlayacak yeni özelleşitrme sürecini de olumsuz yönde etkileyebilir. Faturanın özel sektöre çıkarılması şirketleri ciddi anlamda rahatsız ederken, Elektrik Dağıtıcıları Birliği’nin (ELDER) geçen ay Enerji Bakanı Taner Yıldız ile yaptığı toplantıda bu konuyu gündeme getirdikleri öğrenildi. Bakan Yıldız’ın toplantıda gündeme gelen sorun hakkında hemen inceleme başlattığı ve sorunun çözümü için ilgili bürokratlara talimat verdiği gelen bilgiler arasında. Elektrik dağıtım özelleştirmelerinin işletme devir hakkı yöntemi ile yapıldığını aktaran yetkililer, “Tesis ve mülkiyet kamunun. 2036 yılına kadar işletme özel şirketlerde. Şirketler, özelleştirme bedeli büyüklüğünde ceza ile karşı karşıya. Bu, haksız uygulama. Sorun çözülecek” dedi.Geri sayım sürüyor Öte yandan Boğaziçi, AYEDAŞ ve Gediz başta olmak üzere dev dağıtım özelleştirmeleri için geri sayım sürüyor. İlgili bölgelerin sonbaharda tekrar ihaleye çıkarılması beklenirken, özelleştirme öncesi yaşanan bu belirsizlik sektörü ciddi anlamda tedirgin ediyor. EPDK verilerine göre halen 13 elektrik dağıtım bölgesinin yönetimi özel sektörün elinde. Abone sayısı ve tüketim rakamlarına göre özel sektör piyasanın yüzde 52’sini elinde bulunduruyor.Özelleştirmeden 5.6 milyar dolar geldi2009-2011 yılları arasında yapılan elektrik dağıtım özelleştirmelerinden devletin kasasına 5.6 milyar dolar girdi. Özel sektör şirketleri ayrıca önümüzdeki 5 yıl içinde 8.5 milyar liralık yatırım yapmayı da taahhüt etti.

Devamını Oku

Bankaların mevduat primleri ‘altın’ olacak

22 Temmuz 2012

Kasasında yaklaşık 6 milyar dolar mevduat primi bulunan TMSF, elinde bulunan varlıkları bugüne kadar devlet tahvili ile yabancı para ve TL cinsi mevduatta değerlendiriyordu. TMSF Başkanı Gül, “Rezervlerimizin bir bölümüyle altın alabiliriz. Neden olmasın?” dedi.Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) bankalardan topladığı mevduat sigorta primlerinin toplamı 5.8 milyar dolara ulaştı. 2003 yılından bu yana hiçbir bankanın batmaması ve geçen yıl yapılan bir düzenlemeyle kurumun prim gelirlerinin bir miktar daha artması rezervleri ciddi rakamlara taşıdı. Peki, ama TMSF elinde bulunan milyarlarca doları hangi yatırım araçlarında değerlendiriyordu? Kurumun rezerv kompozisyonunda hangi yatırım araçları öne çıkıyordu?Bu sorulara yanıt bulabilmek için kurumun faaliyet raporlarını inceledik. TMSF’nin 2010 yılında kasasında tuttuğu 5 milyar doların yüzde 48’i Devlet İç Borçlanma Senetlerinden (DİBS) oluşuyordu. Geriye kalan yüzde 52 ise mevduat olarak bankalarda tutuluyordu. Üst Kurulun Mart 2012 tarihli faaliyet raporuna göre 2010’da yüzde 48 olan DİBS oranı yüzde 86’ya yükselmiş. Mevduatın payı yüzde 52’den yüzde 14’e gerilemiş. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, değişimin nedenlerini şu sözlerle açıkladı: “Aslında bunu daha önceden yapmamız gerekiyordu. TMSF gibi bir kurumun risk ağırlıklı araçlardan uzak durması gerekir. Milyarlarca doları bankalarda tutuyorduk ve bu yüzden de bir hayli eleştiriliyorduk. Hatta ‘Mevduat yatırdığınız banka batarsa ne yaparsınız?’ diye sorular geliyordu. Biz de bu nedenle rezerv kompozisyonunda radikal bir değişime gittik.” 2.5 milyar dolarlık takasŞakir Ercan Gül’ün verdiği bilgilere göre bankalarda tutulan 2.5 milyar dolarlık mevduat zaman içinde devlet tahviline dönüştürüldü. Ayrıca yeni toplanan mevduat primleri de direkt olarak tahvil yapıldı. Deneyimli bürokrat, “Yaptığımız bu düzenleme ile devletin borçlanmasına da ciddi anlamda katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Bu sayede borçlanma faizlerinin de yükselmesini engelledik” dedi. “Altın almayı düşünür müsünüz?” diye sorduğumuzda Başkan Şakir Ercan Gül’den ilginç bir yanıt alıyoruz: “Mümkün görünüyor. Merkez Bankası zorunlu karşılıklarda ciddi bir düzeltme yaptı. Biz de rezervlerimizin bir bölümüyle altın alabiliriz” Başkan Gül, ‘döviz piyasasında önemli bir oyuncu oldukları’ yönündeki eleştirilere de yanıt verdi: “Kamu borçlanma enstrümanları için de dövize endeksli kağıtların payı ciddi anlamda azaldı. Bankacılık sistemi içinde Türk Lirası mevduatın da payı da siyasi ve ekonomik istikrara bağlı olarak ciddi anlamda düştü. Hal böyle olunca piyasa şartlarını da göz önünde bulundurarak, elimizde bulunan döviz rezervlerinin bir bölümünü sattık. Alım-satım işlemlerinin tek gerekçesi budur”Kıbrıs’ta gerilime rağmen ikinci sondajKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne (KKTC) 400 milyon dolarlık yatırım projesi hazırlayan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ikinci sondaj için kolları sıvadı. Güzelyurt bölgesinde ruhsat alan şirket sismik çalışmaların ardından ikinci sondaja başlayacak.Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilim ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB Dönem Başkanlığını üstlenmesi bile Türkiye’nin petrol arama çalışmalarını durduramadı.. TPAO, ‘Yavru Vatan’daki petrol arama çalışmalarına hız verdi. Adanın doğusunda ‘Türkyurdu’ kuyusunda sondaj çalışmalarına başlayan milli petrol şirketi, kuzeybatı bölgesindeki Güzelyurt bölgesi için de petrol ruhsatı aldı.TPAO bölgede geniş sismik çalışmalara başladı. Sismik taramanın ardından sondaj için yer belirlenecek ve hemen ardından sondaj çalışmalarına başlanacak. Yetkililer, “Kıbrıs topraklarında ikinci sondaj için çalışmalara başladık. Böylelikle Kıbrıs’ı tam anlamıyla test ediyoruz” diye konuştu. TPAO, Kıbrıs’ta 400 milyon dolarlık yatırım programını devreye sokarken, çalışmaların adada genişletilmesi bekleniyor. TPAO Barbaros’u bekliyorKıbrıs karasularında derin deniz aramaları için de ruhsat alan TPAO çalışmalara başlamak için 3 boyutlu arama yapabilen Barbaros Hayrettin gemisinin gelmesini bekliyor. TPAO kendi sismik gemi alımı için çalışmalara başlarken, gemi alınır alınmaz adanın etrafında 3 boyutlu sismik çalışmalara başlanacak. İsrail savaş uçaklarının KKTC hava sahasını ihlaliyle yükselen gerilim Türkiye’nin petrol arama çalışmalarını şimdilik etkilemedi. Askeri kaynaklar, İsrail- Rum askeri güçlerinin petrol arama faaliyetlerini taciz etmeye kalkması halinde Deniz Kuvvetleri ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın gereken cevabı vermeye hazır olduğunu ifade etti. Uzmanlar Türkiye’nin arama yapmak için gereken ruhsatlara sahip olduğunun da altını çizdi. Rumların hak iddia ettiği 12 ruhsat alanı ile Türkiye-KKTC anlaşması ile TPAO’ya verilen bölgelerdeki ruhsatlar, halen doğalgaz rezervine ulaşılan 12. parsel dışında büyük oranda çakışıyor.

Devamını Oku

Esnaf ve KOBİ mevduatına da devlet güvencesi geliyor

19 Temmuz 2012

Bireysel yatırımcıların 50 bin liraya kadar olan mevduatını güvenceye alan devlet, kapsamı genişletmeye hazırlanıyor. TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, ticari mevduatın da güvence kapsamına alınmasına ilişkin çalışmaların önemli ölçüde tamamlandığını belirterek, “Bununla ilgili talebimizi ilettik, yeni yasama döneminde konuyla ilgili yasal düzenleme yapılacak” bilgisini verdi.Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Şakir Ercan Gül, göreve atandıktan sonra ilk röportajını VATAN’A verdi. Gül, tasarruf mevduatının yanı sıra ticari mevduatın da güvence kapsamına alınması için düğmeye bastıklarını açıkladı. TMSF Başkanı Gül, “AB ülkelerinin tamamında ticari mevduat güvence kapsamında. AB uyum süreci kapsamında ticari mevduatın da güvence kapsamına alınması gerekiyordu. Bununla ilgili talebimizi ilettik, yeni yasama döneminde bununla ilgili yasal düzenleme yapılacak” dedi. TMSF başkanının verdiği bilgilere göre ticari mevduata ilk etapta tasarruf mevduatı gibi 50 bin liraya kadar güvence verilecek. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre Mayıs 2012 itibarıyla Türk bankalarının kasasında toplam 712 milyar liralık mevduat bulunuyor. Bu tutarın yüzde 18.5’luk bölümü yani 128.5 milyar lirası ticari mevduattan oluşuyor. 50 bin liralık güvence hayata geçirilirse bu tutarın yaklaşık 8.5 milyar liralık bölümü devlet güvencesi kapsamına alınacak. Bu tutar yüzlerce mikro işletmenin paralarının daha güvenli hale gelmesi anlamına geliyor. 50 bin lira düşük kaldıYapılacak yeni düzenleme ile TMSF’nin faaliyet alanının daha da genişleyeceğini anlatan Başkan Gül, “Ticari mevduatın da güvence altına alınmasıyla kurumun etkinliği bir parça daha artmış olacak. Bunu başarabilirsek kurumun tabelası da değişecek, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu olan tabelamız ‘Türkiye Mevduat Sigorta Fonu’ haline dönüştüreceğiz. Bu konuda sayın bakanlarla ve ilgili kurumlarla görüştük, hepsinden de son derece olumlu geri bildirimler aldık” bilgisini verdi. Avrupa’yı etkisi altına küresel ekonomik krizin bankacılık sistemi üzerinde çok bir baskı oluşturduğunu anlatan Gül, bu durumun mevduat konusunda farklı açılımları da beraberinde getirdiğini aktardı. Kriz öncesinde AB ülkelerinde devlet güvencesinin 20 bin euroya kadar olan mevduatlara verildiğini hatırlatan Gül, “Bu tutar zaman içinde 100 bin euroya kadar yükseldi” dedi ve ekledi: “Türkiye’deki güvence tutarının biraz düşük kaldığını düşünüyoruz. Hatırlarsanız 50 bin liralık üst sınır 2003’te belirlenmişti. O günden bu yana uzun zaman geçti, o günün 50 bin lirası ile günümüzün 50 bin lirası arasında ciddi farklar var. Biz de mevcut tutarı daha yukarıya çekebiliriz. Bununla ilgili tekliflerimizi ilettik. Cevap bekliyoruz” dedi. Gül, yeni üst sınırın kaç para olacağı sorusuna ise yanıt vermedi. ‘Görev alanımız genişleyecek’TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, bankacılık sisteminin ‘Çöpçü balıkları’ olarak tanımlanan Varlık Yönetim Şirketleri (VYŞ) konusunda da farklı gelişmeler yaşanabileceğinin sinyallerini verdi. Gül, şunları söyledi: “Varlık yönetim şirketleri TMSF’nin gözetim ve denetimine alınabilir. VYŞ’ler bizim yakından bildiğimiz ve de oyuncu olarak da faaliyet gösterdiğimiz bir sektör. Hem regülatör hem oyuncu olmak gibi handikapımız var gibi gözükse de biz buradan çekilebiliriz. Zira bizim yani TMSF’nin tahsilât kabiliyetimiz varlık yönetim şirketimizden çok daha güçlü. Biliyorsunuz biz bu alana kendi arzumuzla da girmedik. RCT’nin ana ortağı olan Lehman Brothers 2008’de iflas edince biz yasal zorunluluktan ötürü bu şirketi devraldık. Varlık yönetim şirketlerinin 5 yıllık vergi avantajı vardır. RCT’nin bu avantajı 2010 sonunda ortadan kalktı. Dolayısıyla geçen yıldan bu yana devlete vergi ödüyoruz. Bu da varlık tahsilât maliyetlerinin artmasına neden oluyor. Bu nedenle buradan çıkmaya da sıcak bakıyoruz.”Halis Ağa’ya inanmak istiyorum TMSF ile Halis Toprak arasında uzun zamandır devam eden hukuk savaşı geçtiğimiz ay imzalanan yeni protokol ile çözüme kavuşmuştu. Daha önce 2 defa protokol yaptıkları Toprak ile her seferinde başa döndüklerini anlatan TMSF Başkanı Gül, “6 senedir Fon’da görev yapıyorum. Bizi Halis Toprak kadar kimse zorlamadı. Bu sefer anlaştığımızı düşünüyor, ‘İnşallah artık bitmiştir’ diyorum” dedi. Toprak’ın borçlarının yeniden hesaplandığını anlatan Gül, yapılan yeni protokole ilişkin şu bilgileri verdi: “Toprak Grubu’ndan bugüne kadar 300 milyon dolara yakın tahsilat yaptık. Yaptığımız son protokole göre kendisinin 90 milyon dolar borcu kaldı. Şirketlerini kendisine iade ettik, bazı önemli gayrimenkullerini vefa hakkıyla devraldık. Kendisine Şubat 2013’e kadar süre verdik, Halis Ağa’ya dedik ki, ‘90 milyon doları Şubat 2013’e kadar getirirsen bu gayrimenkulleri sana geri vereceğiz. Yok, eğer getiremezsen bunların yönetimi bize geçecek’. Kendisi de bunu kabul etti. Umarım Halis Toprak protokole uygun davranır.”Batık bankaların maliyeti nedir?BATIK bankaların bankaların toplam maliyeti konusunda uzun zamandır farklı rakamlar telafuz ediliyor. 40 ila 90 milyar dolar arasında değişen rakamları değerlendiren Gül, bu konuda oldukça farklı düşünüyor: “Hazine’nin o dönemde astronomik rakamlara ulaşan faizleri üzerinden hesaplama yaparsanız 92 milyar dolara ulaşırsanız. Ayrıca bankaların toplam zararları diye hesaplama yapanlar o dönemde kamu bankalarına aktarılan milyarlarca doları da ekliyor. Dolayısıyla batık bilançosu ciddi anlamda artıyor. Biz TMSF olarak sadece Fona devredilen bankalardan sorumluyuz. Bu durumda şunu söyleyebiliriz; Fona devredilen bankaların Hazine’ye maliyeti 30 milyar dolardır. Bu tutarın yaklaşık 26 milyar dolarını Hazine karşılamıştır, 4 milyar doları da Fon kaynaklarından çıkmıştır. Anapara maliyeti olarak bakıldığında devlete bugüne kadar 16 milyar dolarlık bir kaynak aktaran TMSF uluslararası çapta bir başarıya imza atmıştır. Hatta IMF ile yaptığımız görüşmelerde uzmanlar, ‘O zaman Türkiye’de 2001’de çok da büyük bir kriz yaşanmamış’ gibi ilginç bir sonuca bile vardı. Ancak gerçek şudur; o dönemde batan bankalar yüzünden tüm ülke ve toplum çok ağır bir bedel ödedi. TMSF’den toplum bu paranın geri almasını istedi, biz de siyasi iradenin verdiği destekle bu görevi önemli oranda başardık”Off-shore da gözler Yargıtay’daYargıtay geçtiğimiz aylarda Sümerbank çatısı altında birleştirilen bazı bankaların off-shore hesaplarına para yatıranların parasının TMSF tarafından ödenmesine hükmetmişti. Bu konudaki hukuk mücadelelerinin sürdüğünü kaydeden Gül şunları söyledi: “Bu konudaki hukuk mücadelemizi sürdürüyoruz. Off-shore tarihin hiçbir döneminde devlet güvencesi kapsamında olmadı. Birincisi off-shore tüzel kişilik olarak ayrı bir bankadır. Yani Fona devredilen bankalar ayrı, off-shore bankaları ayrı tüzel kişiliklerdir. Dolayısıyla bizim denetim ve bilgimiz haricinde işleyen bir mekanizmadan sorumlu tutulmamız hiç adil değil. 2001’de yapılan anlaşma gereği Sümerbank’ın pasiflerinden sorumluyuz, bunu kabul ediyoruz. Ama off-shore bankaları hukuken ayrı tüzel kişilikler olduğu için bu kurumların faturasının kamu tarafından bir diğer deyişle toplum tarafından- ödenmesini emreden yargı kararlarını anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Bununla ilgili hukuki süreçleri son derece yakından izliyoruz ve Yargıtay’ın kamu vicdanına uygun bir karara varacağını ümit ediyoruz.”Uzanlardan hâlâ alacaklıyızTMSF, 2001-2012 yılları arasında bankaların hakim ortakları ve varlık satışlarından toplam 20.5 milyar dolar tahsil etti. Bu rakamın bir bölümüm Motorola-Nokia’ya yapılan 1.2 milyar dolarlık ödeme gibi ülke dışındaki borçlara harcandı. Dolayısıyla 17 milyar dolarlık net tahsilat gerçekleştirildi. Bu tutardan aslan payını 12 milyar dolar ile Hazine alırken, kalanlar Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı ve diğer kurumlar arasında paylaştırıldı. Gül, “Somut bir örnekle açıklamak gerekirse İmar Bankası’nın çözümlenmesi sürecinde 7 milyar dolarlık tahsilât yaptık ama buradan TMSF’nin kasasına gire net tutar sadece 850 milyon dolar” dedi ve ekledi: “Çünkü Uzan Grubu şirketlerinin uzun yıllardır ödemediği vergi borçlarından ötürü 4 küsur milyar dolarını Maliye Bakanlığı’na aktardık, Telsim’in ödenmeyen borçlarından ötürü 1 küsur milyar dolarını Türk Telekom’a ödedik, Grubun mahkemelik olduğu Motorola ve Nokia ile anlaştık ve onlara da 1.2 milyar dolar ödedik. Dolayısıyla bizim kasamıza giren miktar son derece sınırılı oldu. Bu yüzden Uzanlardan hâlâ 6 milyardan fazla alacağımız var.”

Devamını Oku

Ticaretin fişini ‘ÇEK’tiler

17 Temmuz 2012

Karşılıksız çek sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 52 arttı. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, ödenmeyen çekler yüzünden ticari hayatın ciddi anlamda darbe yediğini belirterek, “Bankalar başta olmak üzere ilgili tüm kurumlar bir an önce harekete geçsin ” çağrısında bulundu Çekle ilgili sıkıntılar bir türlü bitmiyor. Son üç yılda yapılan düzenlemelerle sorunlar önemli ölçüde çözülse de iş dünyasının kaygıları bir türlü ortadan kalkmadı. Şubat ayında yapılan yeni düzenlemeyle karşılıksız çek kesenlere hapis cezasının kaldırılması ve Kredi Garanti Merkezi’nin istenilen düzeyde çalışmaması iş dünyasında büyük bir kaosa neden oldu. Merkez Bankası verilerine göre, geçen yılın ilk yarısında 267 684 çek protesto oldu ve ödenmedi. 2012 Ocak- Haziran döneminde ise bu rakam yüzde 52 oranında artışla 405 bin 840 adede ulaştı. Piyasadaki çeklerin karşılıksız çıkma oranı geçen yılın ilk yarısında yüzde 65 artışla yüzde 2.4’den yüzde 4.1’e yükseldi. Çeklerin ödenmemesi yüzünden ticari hayat ciddi anlamda sekteye uğrarken, iş dünyasında büyük bir tedirginlik hâkim. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, piyasalarda bir süredir ciddi bir durgunluk yaşandığına dikkat çekerek, “Çeklerin ödenmemesi ve buna uygun kontrol mekanizmalarının bir türlü hayata geçirilememesi bu durgunluğun daha da derinleşmesine neden olacaktır” uyarısında bulundu. Hisarcikloğlu’nun verdiği bilgilere göre, Mayıs ve Haziran aylarında çek kullanımında ciddi bir düşüş yaşandı. Bankalararası Takas Odaları’na ibraz edilen çek tutarı bir önceki yılın aynı ayına göre Mayıs ayında sadece yüzde 2 artarken, Haziran da yüzde 7 azaldı. Hisarcıklıoğlu, sorunun çözümü için ilgili bakanlıklar ve Türkiye Bankalar Birliğine (TBB) zamanında işbirliği çağrısı yaptıklarını hatırlatarak şunları söyledi: “Biz zamanında tacirlerin birbirinin kredi/çek geçmişini görebilecekleri bir sistem kuralım, birlikte çalışalım. Böylece ‘art niyetliler piyasadan temizlensin, çeke güven artsın’ dedik. Ama olmadı. Bankalar Birliği kendi mekanizmasını kurmayı tercih etti. Kurulan sistem etkin değil. Yazılı başvuru gerekiyor. Çok ciddi bürokrasi var. Ticaret, hızlı davranmayı gerektirir. Bizim önerdiğimiz sistem SMS üzerinden işleyecekti. 2-3 dakika içinde karşı tarafın çek geçmişini görebilmeliyiz. Bunu sağlamazsak çek kullanımında sıkıntı artacak ve ticari hayat bundan olumsuz etkilenecek” İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş da çekin vadeli ödeme aracı olarak kullanıldığına dikkat çekerek, “Çekin güvenilir olması ekonominin rahat işlemesi açısından büyük önem taşıyor” tespitinde bulundu. Bu yıl yapılan yasal düzenlemenin karşılıksız çek sayısında ciddi artışa neden olduğunu kaydeden Yalçıntaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Amacımız eskisi gibi hapis cezasını getirmek değil. Derdimiz sorunun çözümü için farklı mekanizmaların devreye sokulması. Bugün ‘Çek Raporu’ dediğimiz düzenleme devreye girdi ancak çok fazla bilinmediği için ticaret erbabı bundan yeterince istifade edemiyor. İstifade etmek isteyenler açısından da ciddi bir bürokrasi ve zaman kaybı söz konusu. Kredi Garanti Merkezi’nin daha hızlı çalışması ve online olarak yapılması lazım” Hisarcıklıoğlu Erdoğan’a çekteki sıkıntıları iletti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu Başbakanlık Merkez Bina’da kabul etti. Ankara kulislerini hareketlendiren görüşmede üç ana konunun ele alındığı öğrenildi. Edinilen bilgilere göre TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve yeni Teşvik Sistemi için Başbakan Erdoğan’a iş dünyası adına teşekkür ederken, son dönemde büyük tartışmalara neden olan Çek Kanunu hakkındaki sıkıntıların çözülmesi için de yardım istedi.

Devamını Oku