Perakende sektörünün iki devi Boyner ile Yeni Karamürsel’in evlilik süreci ‘yılan hikâyesine’ döndü. 24 Şubat’ta başlayan birleşme süreci Tan Ailesi ile Boyner Ailesi’ni karşı karşıya getirdi. Ancak satın almaya onay verecek Rekabet Kurumu’ndan gelen ilk sinyaller satın almanın onaylanmayacağı yönünde. Perakende sektörünün dev markalarından Boyner Büyük Mağazacılık ile Citi Group’un, Yeni Karamürsel Mağazacılık’ın (YKM) yüzde 63’ünü 190 milyon liraya satın aldığını açıklaması sektörde bomba etkisi yaratmıştı. Şubat’ın son haftası gerçekleşen bu satın alma işlemini büyük bir heyecanla duyuran Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, “Bu benim 12 yıllık projemdi. Bugüne kısmet oldu. Böyle bir ortaklığa bu kadar yakın olabileceğimizi hayal bile etmemiştik. İki şirketin de hazır olduğu mükemmel bir zamanlamayla imzaları attık” demişti. Hisse devrinin 1-2 ay içinde tamamlanacağını kaydeden Boyner, YKM markasının korunacağının da altını çizmişti. Şartlar yeniden belirlenecekBoyner Grubu, Mart ayının ikinci haftasında satış için resmen Üst Kurul’a başvurdu. Ancak tam bu sırada beklenmedik bir gelişme yaşandı. Tan Ailesi YKM markalarının devrinin hükümsüz olduğunu öne sürerek yargıya başvurdu. Satış sürecinden tedirgin olduklarını söyleyen Tan Ailesi, “Satış bilgimiz dışında gerçekleşti” derken, Boyner Grubu ise bu iddialara, “Tan Ailesi tarafından Boyner Grubu’na itibar kaybettirmek maksadıyla yapılan açıklamalar” cevabını verdi. Taraflar arasındaki hukuk savaşı Nisan ve Mayıs aylarında açılan karşılıklı davalarla daha da şiddetlendi. Ancak Rekabet Kurumu, alıcı ve satıcı taraflar arasındaki ihtilafa aldırmadan titiz bir şekilde çalışmalarını sürdürdü. Sonunda bu tür birleşme-satınalma süreçlerinde pek de hayra alamet olmayan ‘nihai inceleme’ sürecine geçme kararı aldı. Bu karar 15 gün içinde ilgili taraflara tebliğ edilecek. Rekabet hukuku uzmanı ve Act Econ Danışmanlık’ın ortaklarından Ali Ilıcak, ‘nihai İncelemenin’ şirket evliliklerinde süreci uzatan ve şirketleri yeniden yapılanmaya zorlayan yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu ifade ediyor. Ilıcak bu konuda şunları söylüyor: “Bu süreç zarfında Rekabet Kurumu, tarafların yaptıkları birleşmenin, tüketiciler ve sağlayıcılar üzerindeki olumsuz etkilerini giderecek önlemler paketini Kurul’a sunmalarını isteyecek. Kurul eğer bu önlemlerle birleşmenin fiyatlar ve hizmet kalitesi ile rekabet üzerindeki olumsuz etkisinin izale edilebileceğine kanaat getirirse işleme izin verecek, aksi halde reddedilecek.” Peki, bundan sonra süreç nasıl işleyecek? Ilıcak, “Bu 2 ila 12 aylık yeni bir inceleme sürecinin başlaması anlamına geliyor. Ortalamasının 6 ay olduğunu söylersek sanırım tabloyu daha netleştirmiş oluruz. Ayrıca şirketlerin izin çıkmadan birleşmeleri kanuna aykırı. Ancak piyasada, tedarikçilere ve orta düzey yöneticilere olan tavırlarından sanki devralma tamamlanmış gibi hareket ettikleri gibi bir izlenim var. Bu da nihai incelemenin süresini artırıcı bir unsur olacaktır.”Rekabet Kurumu, Boyner- YKM birleşmesinin birçok sektörü derinden etkileyeceğini düşünerek son derece hassas bir inceleme yürütüyor. Olaya hem tüketicilerin hem de tedarikçilerin gözünden bakmaya çalışıyor. Ali Ilıcak, “Bu iki marka düne kadar birbirinin rakibi idi. Birinin varlığı diğerinin fiyatını dengeliyordu. Ancak şimdi Boyner’in karşısında böyle bir güç kalmayacağı için hem tüketicilere hem de tedarikçilere karşı istediği koşulu dayatma şansına erişecek” diyor ve ekliyor: “Rekabet Kurulu’nun görevi, bu şekilde “hakim durum” oluşumuna yol açan birleşme ve devralmaları engellemektir. Kurul da bu hassasiyetler ışığında gelişmeleri değerlendirecektir” Muhatabımız değiller “Tan Ailesi işlemde muhatap değildir ve yapılan satış anlaşmasının tarafı da değildir. Tan Ailesi’nin hukuki mesnedi olmayan açıklamaları şirketimizin itibarını zedelemekte, şirketimizin borsa değerini olumsuz etkilemekte ve halen devam etmekte olan işlemin Rekabet Kurumu inceleme sürecini etkilemek amacıyla yanıltıcı nitelikte yorumlar taşımaktadır.” Tekel oluşturmak istiyor “Boyner, YKM’nin güçlü mali yapısı ve müşteri portföyünü alarak görüntüsünü düzeltmeye çalışıyor. Bu YKM için planladığımız büyüme alanlarına ve yeni yatırımlara uygun değil. Şirketleri birleştirip,YKM markasını da yok ederek pazarın hakimi olma niyeti var. Markayı alamayacağına göre, öncelikli amacının YKM’yi büyütmek değil, yok ederek piyasada tekel oluşturmak istediği gayet açık.” 5 sektör nefesini tutarak izliyor Rekabet Kurumu’na yakın kaynaklara göre bu evlilik kozmetik, hazır giyim, spor giyim, aksesuar ve ev tekstili alanında faaliyet gösteren şirketlerin bir bölümü için istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Örneğin Türkiye’de satılan her 100 liralık markalı kozmetik ürününün 30 lirası bu iki marka tarafından satılıyor. 200 milyon dolarlık selektif kozmetik pazarının en büyük oyuncusu olan ikilinin izleyeceği yol haritası kozmetik sektöründeki üreticiler ve doğal olarak tüketiciler açısından büyük önem taşıyor. İşte bu nedenle Rekabet Kurumu’nun vereceği karar ve vereceği tavsiyeler 5 sektör tarafından yakından izleniyor.
Enerji Bakanlığı ‘enerji ataşeleriyle’ yurtdışına açılmaya hazırlanıyor. Uzman diplomatlar petrol, doğalgaz ve nükleer enerjideki son gelişmeleri Ankara’ya bildirecek.Süper güçler ile dünya devlerinin boy gösterdiği enerji arenasında güçlü bir oyunca olmak isteyen Ankara bu konuda yeni bir açılım yapmaya hazırlanıyor. Dışişleri koridorlarında konuşulanlara göre, yurtdışındaki büyükelçilik ve konsoluklarda yakın bir tarihte ‘enerji müşavir ve ataşeleri’ boy gösterecek. Enerji diplomatlarının bir bölümü Dışişleri Bakanlığı bünyesinden bir bölümü de Enerji Bakanlığı personelinden seçilecek. Seçilen personelin ilk etapta ABD, İngiltere, Rusya, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan, Irak, Japonya, G.Kore, Çin ve Katar’a gönderilmesi bekleniyor.Enerjiyi Türk Dış Politikası’nın ana unsurlarından biri olarak gören Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın vizyon birlikteliği ‘enerji diplomatları’ olarak tanımlanan çok önemli bir yapılanmanın hayata geçirilmesini sağlayacak. Dünya enerji piyasalarına yön veren belli başlı ülkelere enerji alanında uzman diplomatların atanmasını amaçlayan ‘enerji ataşeleri’ projesi Yıldız’ın uzun zamandır düşündüğü bir çalışma. Bu konuda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşen Yıldız’ın “Enerji ataşelerinin tamamının bizim bakanlığımız personelinden oluşmasına gerek yok. Sizin uygun göreceğiniz Dışişleri mensuplarını güçlü bir eğitimden geçirerek onlardan da bu alanda istifade edebiliriz. Bu sayede çok kısa zamanda önemli bir mesafe kat ederiz” dediği öğrenildi. Enerjiyi ‘entegre diplomasinin’ en önemli unsurlarından biri olarak gören Davutoğlu’nun büyük destek verdiği projenin hayata geçirilebilmesi için şimdi gözler Maliye Bakanlığı’nda. Zira atamaların yapılabilmesi için kadro tahsis edilmesi gerekiyor. Dünya ekonomisi ve küresel dinamikleri son derece yakından izleyen Mehmet Şimşek’in de bu konuya son derece sıcak baktığı ve kadro tahsisi konusunda çalışma yapılmasını istediği ifade ediliyor.Türk diplomatik misyonlarında yani büyükelçilik ve konsoluklarda farklı bakanlıklara bağlı çok sayıda müşavir ve ataşe görev yapıyor. Ekonomi Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı personeli yurtdışındaki elçiliklerde aktif görev yapıyor. Bu geniş halkaya son olarak Adalet Bakanlığı eklendi. 12 Nisan 2012’de Dışişleri ve Adalet Bakanlığı arasında imzalanan protokol ile hakim ve savcıların yurtdışındaki diplomatik temsilciliklerde görev yapmasının önü açıldı.
Bank Pozitif ve Aktifbank dev oyuncuların çarpıştığı kredi kartı arenasına inmeye hazırlanıyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) gereken izinleri alan Bank Pozitif çalışmalara hemen başlarken, Çalık Grubu’nun bankası Aktifbank izin için gün sayıyor.52 milyon kredi kartının bulunduğu kart pazarına 2 yeni oyuncu daha giriş yapmaya hazırlanıyor. Garanti Bankası’nın Bonus, Yapı Kredi’nin World, İş Bankası’nın Maksimum, HSBC’nin Advantage ve Bank Asya’nın Asyacard ile boy gösterdiği bu dev pazara girecek yeni oyuncular ise Bank Pozitif ve Aktifbank...Sonbaharda piyasada olacağızİsrailli Bank Hapoalim’in Türkiye’deki iştiraki olan Bank Pozitif’e geçen ay Üst Kurul’dan kredi kartı konusunda izin çıktı. Gelişmeleri VATAN’a değerlendiren Bank Pozitif Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Akçakayalıoğlu, “Bank Pozitif olarak, müşterilerimize kredi kartı seçeneğini de sunmak üzere BDDK’ya başvurumuzu yaptık. Çok kısa bir süre önce de başvurumuza paralel onayımızı aldık, şu anda da teknik denetim aşamasını tamamlamak üzereyiz. Bu çalışmalar tamamlanır tamamlanmaz kendi markamız, Bank Pozitif markasıyla tüketicilerimize kredi kartı avantajı sunmayı hedefliyoruz” dedi.2012 yılı kart hedefi koymadıklarını anlatan Akçakayalıoğlu, “2012’yi ağırlıklı olarak yatırımların tamamlanması ve hazırlık çalışmalarına paralel bir başlangıç süreci olarak öngördük. Bu yüzden büyük bir hedef koymadık. 2013 yılı, kredi kartı açısından aktif olarak performans göstereceğimiz ilk yılımız olacak. Bu nedenle 2013 yılı için 20-30 bin müşterimizi kredi kartı sahibi yapmayı hedefliyoruz. Sonraki yıllarda da hedefimiz 250 bini aşmak” bilgisini verdi.Aktifbank gün sayıyorÇalık Grubu’nun yatırım bankası Aktifbank ise izin için gün sayıyor. Holding yetkilileri bu konudaki sorumuza “Başvurumuz var ama henüz cevap gelmedi. Şu aşamada konuşmak için çok erken” cevabını verdi. Çalık Grubu’nun Arnavutluk’ta faaliyet gösteren bankası BKT, Arnavutluk ve Kosova’da bireysel bankacılık alanında oldukça etkili. Kredi kartı pazarının henüz emekleme aşamasında olduğu Balkanlar da ciddi bir tecrübe elde eden Çalık Grubu’nun aynı başarıyı kendi markasıyla elde etmesi için oldukça enerji harcaması gerekecek... Kart sayısı 10 yılda 3.5 kat arttı2002 yılı sonunda 15.5 milyon kredi kartı sayısı aradan geçen 10 yıllık zaman dilimi içinde yüzde 230 artışla 52 milyon ulaştı. Aynı dönemde banka kartı sayısı da 35 milyondan 85 milyona yükseldi. POS sayısı da 496 binden yüzde 300 artışla 1 milyon 987 bine fırladı. Toplam kredi kartı harcamaları ise son altı yılda 86.5 milyar liradan 294 milyar liraya yükselerek devasa bir büyüklüğe ulaştı.Pazarın en büyük oyuncusu GarantiBanka Kart SayısıGaranti 8.889.000 Yapı Kredi Bankası 8.540.000 İş Bankası 5.822.000 Akbank 5.463.000 Finansbank 4.815.000 Ziraat Bankası 3.550.000 Vakıflar Bankası 2.706.000 HSBC Bank 2.222.000 Halk Bankası 2.200.000 Denizbank 2.055.000 Türk Ekonomi Bankası 2.042.000 Bank Asya 1.966.000İngiliz Gizli Servisi’nden Türk Merkez Bankası’na operasyonKalpazanlık ya da bilinen adıyla ‘sahte para’ basımı hakkında çalışmalar yapan bir güvenlik yetkilisiyle sohbet ediyoruz. “Kalpazanlık faaliyeti aslında devletlerin kontrolünde yürütülen bir faaliyettir” diyen yetkili, bu alandaki en yetkin ülkelerden birisinin de İngiltere olduğunu söyleyince şaşırdık. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Denetim Dairesi eski başkanı ve iktisat tarihçisi Dr. Celali Yılmaz da bu bilgiyi ilginç bir anekdot ile teyit ediyor.“İngiltere 1. Dünya Savaşı sırasında Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nu ekonomik yıkıma sürüklemek için milyonlarca mark ve Osmanlı Lirası basarak piyasaya sürdü” diyen Yılmaz, İngiliz Savaş Bakanlığı ve Gizli Servisinin (Secret Intelligence Service) birlikte organize ettiği bu operasyonda ne kadar sahte paranın piyasaya sürüldüğünün gizemini hâlâ koruduğunu ifade ediyor. Yılmaz’ın aktarımlarına göre İngiliz Gizli Servisi tarafından organize edilen bu operasyonun amacı Osmanlı askerleri ile halkın moralini bozmak ve ekonomiyi darbe vurmaktı. Operasyon için düğmeye 1915’te basıldı. Osmanlı Ordusu’nun Süveyş Kanalı ve Mısır’ı ele geçirmek için başlattığı ‘Kanal Harekâtı’ İngilizleri ciddi anlamda telaşlandırmıştı. Osmanlı Ordusuna karşı Çanakkale’de güçlü bir karşı saldırı başlatan İngilizler diğer taraftan psikolojik ve ekonomik operasyonlar için de harekete geçti. Bu kapsamda Avrupa ve Afrika’da milyonlarca sahte Alman markı piyasaya sürülürken, Osmanlı sınırları içine de binlerce lira pompalandı. Dolaşıma sokulan 10 liralık sahte banknotlar o kadar iyi taklit edilmişti ki, görenler kolay kolay ayırt edemiyordu. Osmanlı istihbaratı ve polis müfettişleri sahte para konusunda yeterli eğitime sahip olmadığı için sahte paralar Cumhuriyet’in ilanından sonra bile piyasada dolaşmaya devam etti. Yeni liraya geçilince bu banknotlar da tarihe karıştı.
Türkiye’de yastık altından çıkan altınlar uluslararası rezerv kabul edilmediği için Merkez Bankası 125 ton altını İngiliz merkez bankası Bank Of England’ın kasalarına emanet etti.Yastık altında saklanan altınları ülke ekonomisine kazandırmak için harekete geçen Merkez Bankası son yedi ayda munzam karşılıklarda yaptığı oynamalarla 125 ton altın topladı. Daha önce kasasında 115 ton altın bulunan TCMB, bu hamleyle kasasındaki altın miktarını 120 arttırırken, toplam altın rezervleri 240 tona yükseldi. Bankaların kaydi olarak tutmaları gereken altınların Merkez Bankası Kanuna göre ‘uluslararası rezerv özelliği’ taşıması gerekiyor. Türkiye’deki altınlar bu özelliğe sahip olmadığı için Türk bankaları müşterileri adına açtıkları altın hesaplarının karşılığını Londra’daki Bank Of England’da açılmış TCMB hesaplarında tutuyor. Adının açıklanmasını istemeyen bir bankacı, “Müşteriler adına açılan kaydi altın hesaplarının karşılığı olan tutar TCMB’nin İngiliz Merkez Bankası’nda (Bank Of England) açılan bir hesapta tutuluyor. Bu rakam son yedi ayda ciddi anlamda arttı ve oldukça yüksek bir tutara ulaştı” bilgisini verdi. Merkez Bankası kaynakları ise uygulamanın ‘uluslararası rezerv yönetmeliğinden’ kaynaklandığını ve bankalara bir miktar eksta maliyet getiren bu sistemin Türkiye’de kurulması için çalışmaların sürdüğü bilgisini verdi. Rezervler %120 arttıErdem Başçı ve Merkez Bankası yönetimi yastık altında saklanan ve piyasa değeri 300 milyar doları bulan altınları ekonomiye kazandırmak için son dönemde çok ciddi hamleler yaptı. İlk önce Ekim 2011’de yabancı para zorunlu karşılıkların yüzde 10’una kadar olan kısmının altın olarak tutulmasının önünü açtı. Kısa bir süre sonra iznin kapsamı genişletildi ve Kasım 2011’den itibaren Türk Lirası zorunlu karşılıklar için de benzer uygulamaya gidildi. Nisan 2012 itibariyle de Türk Lirası zorunlu karşılıklar için tesis edilebilen altın oranı yüzde 10’dan yüzde 20’ye yükseldi. Bu hamleler sayesinde daha önce 115 ton olan altın rezervleri 8 ay gibi kısa bir zamanda yüzde 120 artışla 240 tona ulaştı.Merkez Bankası yönetimi Londra’da gerçekleşen işlemleri Türkiye’ye taşımak için uzun zamandır kafa yoruyor. Erdem Başçı ve ekibinin önünde iki yol bulunuyor. Birinci senaryo kaydi altın işlemlerinin İstanbul Altın Borsası üzerinden gerçekleşmesi. İkinci senaryo ise işlemlerin tamamının TCMB üzerinden gerçekleşeceği özel bir sistem kurulması. Bankaya yakın kaynaklar son gelişmeler ışığında ikinci senaryonun yani Merkez Bankası’nın aktif tol üstleneceği bir modelin gerçekleşme olasılığını daha yüksek görüyor. *****Ruslar Denizbank için İstanbul’daDenizbank’ın satışında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Daha önce Katarlı NBQ ile İngiliz HSBC’nin ilgi gösterdiği süreç iki ay önce tıkanmış ve pazarlıklar yarıda kalmıştı. Tam bu süreçte BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, devreye girmiş ve “Bankaların satış sürecinin uzamasından rahatsız oluyoruz.” diyerek alıcı grupları çabuk karar vermeye davet etmişti. Bu çağrının da etkisiyle Nisan başında NBQ, fiyat teklifini rezive ederek yeniden pazarlık masasına oturdu. Hemen ardından Rusya’dan şaşırtıcı bir açıklama geldi ve Sberbank bankaya teklif vereceğini açıkladı. Sberbank’ın Başkan Yardımcısı Sergey Gorkov, Denizbank’ın satışıyla ilgilendiklerini açıklarken, incelemelere en kısa zamanda başlayacaklarını bildirdi. Dexia’nın satış vitrinine koymasının ardından Denizbank’a talip olan ancak daha sonra teklif vermekten vazgeçen Ruslar bu sefer işi sıkı tutuyor. Edinilen bilgilere göre hafta içi kalabalık bir ekiple Denizbank’ın Esentepe’deki genel müdürlük binasına gelen Sberbank yöneticileri burada yetkililerden bilgi aldı. Bilgi odasına giren ve bankanın ‘kozmik bilgilerine’ erişen Rusların yüksek ilgisi sürece dahil olacaklarının işareti olarak yorumlanıyor.Sadece Akkuyu’daki nükleer santral için 2.4 milyar dolar nakit para getirecek olan Ruslar, uzun zamandır banka almaya çalışıyor. Rusların Denizbank sevdasının ne kadar tutkulu olduğunu ise bize zaman gösterecek...
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensuplarının paralarını değerlendirmek için kurulan vakfın parası el yakıyor. MİT’çilerin parasını borsa ve diğer yatırım ürünlerinde değerlendiren aracı kurumlar ile bu kurumlarda çalışanlar büyük stres yaşarken, gizli servisin bugüne kadar hiç zarar etmediği öğrenildi.Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ülke güvenliğine katkı sağlarken çalışanlarının özlük haklarının korumaya da özen gösteriyor. Gizli servis mensuplarına OYAK ve POLSAN örneğinde olduğu gibi özel emeklilik hizmeti sunmak için kurulan MİT Mensupları Vakfı artık ciddi bir ekonomik büyüklüğe ulaştı. Kasasında yaklaşık 100 milyon lira olduğu tahmin edilen MİT Vakfı, bu paraları değerlendirmek için bireysel emeklilik şirketleri ve aracı kurumlarla çalışıyor. Toplanan paraları enflasyondan korumak ve yüksek getiri sağlamak için 3-4 dilime ayırıp aracı kurumlara yatıran Vakıf yönetiminin şu ana kadar hiç zarar etmediği öğrenildi.Gizli servisin kamuoyundaki imajından olsa gerek para hesaplara yatırıldığı andan itibaren aracı kurum çalışanlarını stres basıyor. Nefesler tutuluyor, tansiyon yükseliyor. Adının açıklanmasını istemeyen bir aracı kurum çalışanı, “Türkiye’nin en önemli kurumunun parasını yönetiyorsunuz. Daha da önemlisi hata yapma ve kaybetme şansınız hiç yok. Zira başınıza neler geleceğini bilmiyorsunuz. Bu da insanın uykularını kaçırıyor” diyerek durumu ortaya koyuyor. Gizlilik nedeniyle kurumun kasasında tam olarak kaç para bulunduğu, bu yatırımlardan kaç para gelir elde ettiği ve yatırımlarının karlılık oranı hakkında bilgi bulmak mümkün olmadı. Ancak duyumlarımıza göre MİT, profesyonel hizmet aldığı hiçbir kurumdan şu ana kadar zarara uğramadı. Asker ve polis giderek büyüyorTürkiye’deki güvenlik kurumları arasında hem en yüksek gelire hem de en yüksek karlılığa sahip kurum Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK). Subay ve astsubayların maaşından yapılan yüzde 10’luk kesintileri değerlendirmek için kurulan Oyak, bugün Türkiye’nin en büyük 5 holdingi arasında yer alıyor. 260 bin üyesi bulunan Oyak’ın 3 ana işkolunda toplam 60 iştiraki bulunuyor. 29 bin çalışanı bulunan özel emeklilik şirketi Oyak’ın 2010 sonu itibarıyla toplam aktif büyüklüğü ise 32 milyar lira düzeyinde. Şirketin yıllık satışları ise 22 milyar lirayı aşıyor.Polisler ise Polis Bakım ve Yardım Sandığı (POLSAN) çatısı altında varlıklarını değerlendirmeye çalışıyor. 2010 sonu itibarıyla 200 bin polisin 97 bininin üyesi olduğu POLSAN’ın da ana gelir kalemini üyelerden sağlanan aidatlar oluşturuyor. Emniyet personelinin maaşından kesilen yüzde 8’lerle büyüyen bu büyük emeklilik fonunun toplam aktif büyüklüğü 800 milyon lirayı aşmış durumda. 8 iştiraki bulunan POLSAN, toplanan fonları daha akılcı bir şekilde değerlendirmek için bir portföy yönetim şirketi de kurdu. *****Tivnikli de Çoruh’un akıntısına kapıldıÜnlü işadamı Abdullah Tivnikli, Gürcistan’da Çoruh Nehri üzerine kuracağı türbinlerle elektrik üretip Türkiye’ye satacak. Yapımına bu yıl başlanan projenin 2-3 sene içerisinde bitirilmesi planlanıyor. Yatırımın toplam bedeli ise 150 milyon dolar.Abdullah Tivnikli’nin sahibi olduğu Eksim Yatırım Holding, 150 milyon dolar yatırımla Gürcistan Batum’da Çoruh Nehri üzerine ülkenin en büyük hidroelektrik yatırımlarından birisini hayata geçirmeye hazırlanıyor.Hidroelektrik alanında büyük bir potansiyele sahip olan Gürcistan, Türk enerji şirketlerinin yeni gözdesi. Bölgedeki potansiyeli değerlendirmek isteyen Anadolu, Ağaoğlu ve Kolin-Limak grupları ülkeye yatırım yapan ilk Türk şirketleri oldu. İşadamı Abdullah Tivnikli’nin sahibi olduğu Eksim Yatırım Holding ise 2009’da bir grup Türk işadamının geliştirdiği bir projeyi satın alarak Kafkasya’ya adım attı. Elektrik dağıtım ihalelerine katılan, rüzgar enerjisi konusunda da ciddi yatırım yapan Eksim Yatırım Holding, hidroelektrik konusundaki en büyük yatırımını komşu ülke Gürcistan’a yaptı. Daha önce Rize’de 63 MGW’lık bir hidro elektrik projesini hayata geçiren grubun ikinci projesi projesi olan Çoruh, Gürcistan Batum’da hayata geçiriliyor. Çoruh Nehri üzerindeki 123 megawatt gücündeki bir projenin lisans hakkını 2009 da satın alan Eksim Grubu, 2 yıllık bir çalışmanın ardından insaat ve yatırım için gerekli prosedürleri tamamladı. İnşaatına bu ay başlanan projenin 2-3 yıl içinde tamamlanması planlanıyor. Projenin toplam yatırım bedeli ise 150 milyon dolar civarında. Gürcistan Hükümeti’nin üretici firmalarla yaptığı anlaşmaya göre, devlet üretilen elektiriğin en fazla yüzde 25’ini satın alabiliyor. Yani üretilen her 1.000 kilowatt elektriğin sadece 250 kilowatt’lık bölümünü devlet alıyor, geriye kalan bölümü ise özel sektör veya komşu ülkelere satılabiliyor. Enerji şirketlerinden alınan bilgilere göre Gürcistan’da güçlü bir özel sektör olmadığı için üretimin önemli bir bölümü başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere satılacak.Türkiye-Gürcistan arasında Batum-Hopa üzerinde 150 megawatt’lık bir iletim hattı var. Hattın tam kapasiteyle kullanılmadığına dikkat çeken enerji sektörü kaynakları, “Türk firmalarının sahip olduğu lisansların toplamı daha şimdiden 500 megawatt’a ulaşmış durumda. Dolayısıyla yeni ve güçlü bir iletim hattının kurulması halinde bu büyük potansiyel en kısa zamanda Türkiye’ye aktarılabilir” yorumunu yapıyor.Enerji sektörü temsilcilerinden edinilen bilgilere göre Gürcistan ile Türkiye arasındaki yapılacak 1000 megawatt’lık yeni iletim hattı Türk girişimcilerin bu yatırımlarını daha da anlamlı hale getirecek. Bir şirket yetkilisi, “Bu potansiyel doğru konumlandırılırsa hem Türkiye’nin hem Gürcistan’ın gelişimine ciddi anlamda katkı sağlayacaktır” dedi. Çoruh Türk şirketlerinin yeni gözdesiBayburt’taki Mescit dağlarından doğup Gürcistan’ ın Batum İlinden Karadeniz’e dökülen Çoruh Nehri’nin toplam uzunluğu 431 kilometre. Nehrin 410 kilometrelik bölümü Türk sınırları içinde kalırken, 21 kilometresi Gürcistan topraklarında bulunuyor. Yılda 6.3 milyar metreküp akış hacmine sahip olan Çoruh Nehri, sahip olduğu yüksek akış hızı ile hidroelektrik yatırımcılarını kendisine çekiyor. Nehrin Gürcistan tarafında Anadolu Grubu, Ağaoğlu, Kolin-Limak ve Eksim Holding’in ciddi yatırımları bulunuyor.
İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapmaya hazırlanan hükümet işin güvenlik boyutunu da ihmal etmiyor. İlk etapta İstanbul’daki mali suçlarla mücadele birimi güçlendirilecek. Polis sayısı artırılırken, birimin ayrı bir binaya kavuşması için de çalışmalara başlandı. Hedef İngiliz Scotland Yard gibi etkin bir suçla mücadele birimi oluşturmak.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetiminin İstanbul’u uluslararası finans merkezi yapma çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. 2009 yılında açıklanan “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı” kapsamında başlatılan çalışmalara İçişleri Bakanlığı da destek veriyor. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve kurmayları bu konuda kapsamlı bir yol haritası hazırladı. İstanbul Finans Merkezi (İFM) Danışma Kuruluna sunulan 6 sayfalık raporda, İstanbul Emniyeti Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün yeniden yapılandırılması ve güçlendirilmesi önerildi. Raporu değerlendiren Kurul, mali suçlarla mücadele edecek süper polis birimi için gereken çalışmaların yapılmasına ‘yeşil ışık’ yaktı.Buna göre İstanbul’daki Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü önce ‘Kaçakçılık’ ve ‘mali suçlarla mücadele’ olmak üzere ikiye ayrıldı. Hemen ardından Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün personel açısından güçlendirilmesi için düğmeye basıldı. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, şubenin personel sayısının arttırılması için gereken desteği sağladı. İkili yaklaşık 250 polisin görev yaptığı birimin personel sayısının 1300 kişiye çıkarılması için gereken desteği sağladı. Buna ilaveten finansal suçlarla ilgilenecek polis biriminin farklı bir binaya taşınması da gündemde. Edinilen bilgilere göre, İstanbul İl Özel İdaresi’nin elinde bulunan binalardan birisinin kiralanması için görüşmeler sürüyor.Bankacılık havuzu önerisiFinansal suçların son derece komplike işlemlerden oluşması, sermaye hareketlerinin son derece hızlı gerçekleşmesi ve kurumlar arasındaki koordinasyon sorunu suçla mücadeleyi zorlaştırıyor. Bu sorunun son derece ciddi problemler doğurduğuna dikkat çeken İçişleri Bakanlığı, finansal suçlarla etkin mücadele için finansal veri tabanlarına kontrollü erişim talep etti. Bakanlık, soruşturmalarda adı geçen kişilerin haklarında daha önce başlatılan soruşturmaların durumunu öğrenmek için UYAP veri tabanına erişim sağlanmasını talep etti. Ayrıca soruşturmalarda büyük sorun yaratan ve aylarca yazışma trafiğinin yaşanmasına neden olan kayıpların önüne geçmek için Merkez Bankası veya Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) bünyesinde banka hesaplarının sürekli olarak güncellendiği Merkezi Kayıt Kuruluşu benzeri bir veri tabanı oluşturulması önerdi. Bu sayede Emniyet birimleri mevduat toplayan tüm bankalara yazı yazmak ve oradan gelen bilgileri beklemek zorunda da kalmayacak.Gelişmeleri yorumlayan bir İçişleri Bakanlığı yetkilisi, “Finansal suçlarla mücadele birçok ülkede ulusal güvenlik kapsamında değerlendiriliyor. İngiltere’de iç istihbarat birimi MI-5, ABD’de de FBI ve Rusya’da FSB ekonomik güvenliği sağlamakla görevlendirilmiştir. İtalya’da ise sadece mali suçlara bakan özel bir birim var. Bizim modelimiz daha çok Scotland Yard gibi suç önleyici birim gibi çalışacak” değerlendirmesinde bulundu.Kurumlarla işbirliği güçleniyorYeniden yapılandırma kapsamında finansal sorunları daha iyi anlamak için ilgili kurumlarla güçlü bir işbirliğine gidilecek. Merkez Bankası, SPK, BDDK, MASAK gibi kurumlarla sık sık bir araya gelinecek. Yetkililer personelin eğitilmesi noktasında ilgili kurumlardan ciddi anlamda destek alacak. ***BDDK ve TMSF’ye kimler atanacak?Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) başkanları ve kurul üyelerinin atanmasıyla ilgili süreç halen devam ediyor. Başkanların görev süresini uzatan düzenlemenin bu hafta TBMM’de görüşülerek yasalaşması bekleniyor. Süreci en başından itibaren izleyen birçok gözlemci düzenlemeden sadece TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül’ün yararlanacağı ve BDDK Başkanı Tevfik Bilgin’in görev süresinin uzatılmayacağını dile getiriyorlardı. Süreç onları haklı çıkardı. TMSF Başkanı Gül’ün yeniden başkan olması kesinleşti. BDDK Başkanlığına ise halen TMSF de Kurul üyesi olarak görev yapan Mukim Öztekin’in atanması bekleniyor. Geçen hafta Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile görüşen Öztekin’in Ankara’nın onayını aldığı biliniyor.Ancak Türk basınında ilk kez VATAN’ın duyurduğu bu süreç bir dizi sorunu da beraberinde getirecek.Çünkü Öztekin’in ayrılmasının ardından TMSF’deki üye sayısı bir kişi daha azalacak, böylece boş koltuk sayısı 2’ye yükselecek. Kulislerde üyelik için iki ismin adı geçiyor. Bunlardan ilki TMSF Birleşik Fon Bankası’nda avukat olarak görev yapan İlhami Öztürk. Diğeri de geçen hafta Ziraat Bankası yönetim kurulu üyeliğinden ayrılan Mehmet Mumcuoğlu.BDDK’daki kurul üyeliği için ise halen kurumda Dış İlişkiler Daire Başkanı olarak görev yapan Mete Bumin ile Bankalar Yeminli Murakıbı Haluk Tözüm’ün isimleri öne çıkıyor.***Türkiye Finans 24 şube müdürüyle yollarını ayırdıTürkiye Finans Katılım Bankası’nda sular bir türlü durulmuyor. Derya Gürerk’in genel müdürlük koltuğuna oturduğu 2011 Haziran’ından bu yana 4 genel müdür yardımcısı değiştiren ve 100’e yakın personelle yollarını ayıran banka yönetimi geçen hafta da 24 şube müdürünün iş akdini karşılıklı olarak fesh etti. Bu durum banka çalışanları arasında endişeye yol açarken banka yönetimi bir bomba daha patlattı ve sene sonunda çalışanlara ödenen yıllık primleri düşürdü. Yaşanan gelişmeler bankanın 2009’da başlattığı ‘Atılım Programı’ adını taşıyan değişim sürecinin halen devam ettiğinin göstergesi olarak yorumlanıyor. Hatırlanacağı gibi Türkiye Finans’ı satın alan NBK Gurubu, 2009 yılında o dönemde genel müdür yardımcısı olan Derya Gürerk’in önerisiyle ünlü bir danışmanlık firmasıyla anlaşmış ve kapsamlı bir yeniden yapılanma süreci için düğmeye basmıştı. Bu süreç Gürerk’in de yıldızının parlamasını sağlamış ve deneyimli bankacı Haziran 2011’de genel müdür olmuştu. Daha önce Citibank, Kentbank ve İş Bankası’nda üst düzey yönetici olarak görev alan Gürerk’in katılım bankacılığı alanında hiçbir tecrübesi olmamasına rağmen genel müdür olması sektörde şaşkınlık yaratsa da bankanın yakaladığı büyüme hızı ve sağlanan yüksek kârlılık soru işaretlerini azaltmıştı.
Shell Türkiye Başkanı Ahmet Erdem, “Fiyatlar arttıkça tüketim düşüyor, kayıtdışı çoğalıyor. Bu yüzden zamlardan bizler de mutlu değiliz” dedi. Erdem, sektörün ortalama kârının yüzde 9’lar seviyesinde olduğunu söylerken, “Kredi kartı kullanımının giderek yaygınlaşması bunun yüzde 1 ila 1.5 azalmasına neden oluyor” dedi.Shell Türkiye Başkanı Ahmet Erdem, son dönemde çok tartışılan akaryakıt zamlarının sanıldığı gibi şirketlere çok büyük kazançlar sağlamadığını söyledi. Erdem, “Akaryakıt şirketlerinin ortalama kârı yüzde 9. Yani rakamsal olarak ifade etmek gerekirse 38-40 kuruş seviyesinde” dedi. Erdem, sanılanın aksine fiyat artışlarının şirketleri olumsuz yönde etkilediğini belirterek, “Fiyat artışlarıyla tüketim azalıyor, kayıtdışı çoğalıyor ve sektörün finansman maliyetleri artıyor” diye konuştu.Erdem, Türk-Hollanda ilişkilerinin 400. yıldönümü etkinlikleri kapsamında bir grup basın mensubusuyla biraraya geldi. Fiyat artışlarının akaryakıt dağıtım şirketlerinden kaynaklanmadığının altını çizen Erdem, “Petrol fiyatları tüm dünyada yükseliyor. Otomatik olarak fiyatlar Türkiye’de de yansıyor” dedi.Tavan fiyat çözüm olmazSektörde faaliyet gösteren şirketlerin ortalama yüzde 9 civarında bir kâr elde ettiğini söyleyen Shell Türkiye Başkanı Ahmet Erdem, “Yani rakamsal olarak ifade etmek gerekirse şirketler yeni fiyatlar üzerinden 38-40 kuruş civarında bir kazanç elde ediyor. Bu rakam tüketiciler ödemelerini kredi kartıyla yaptığı zaman yüzde 1.3-1.5 arasında düşüyor. Satışların çok önemli bir bölümünün kredi kartıyla yapıldığı düşünüldüğünde sektörün kârında bir düşüş yaşanıyor” dedi. Akaryakıtta en büyük yükün vergi olduğunun altını çizen Erdem, “Tabi bu devletimizin takdiridir. Biz buna bir şey diyemeyiz” yorumunu yaptı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), 2009 yılında fiyatlarda yaşanan aşırı yükseliş üzerine şirketlere karşı ‘Tavan Fiyat’ uygulamasını hayata geçirmişti. Yaklaşık 2 ay uygulanan tavan fiyat uygulaması son günlerde yeniden gündemde. Ahmet Erdem, “Piyasa gerçekleri ortada iken ‘tavan fiyat’ uygulamasının hayata geçirilmesi çözüm olmayacaktır” diye konuştu. Kaçak akaryakıtın boyutları çok büyükAkaryakıt fiyatlarındaki artışın kaçak akaryakıta olan talebi artırdığına işaret eden Shell Türkiye Başkanı Erdem şunları söyledi:“Kaçak akaryakıt sektörün değil, Türkiye’nin sorunudur. Hesaplarımıza göre 10 numara yağ da da dahil edildiğinde yaklaşık 2.5 milyon ton kayıtdışı akaryakıt var. Bunun piyasa değeri de yaklaşık 8 milyar lira. Devletin 4 milyar liralık vergi kaybı olduğunu düşündüğümüzde ortaya çok ciddi bir tablo çıkıyor.” Kaçakçılıkla mücadelede son yıllarda ciddi adımlar atıldığını kaydeden Erdem, “Maliye ve Enerji Bakanlığı’nın bu konuya özel önem verdiğini biliyoruz. Bir koordinasyon birimi de kuruldu. Bunlar önemli gelişmeler” diye konuştu.Ahmet Erdem, akaryakıt fiyatlarındaki yükselişin otogaza olan talebi arttırdığını belirterek, “ Otogaz piyasası hızla büyüyen bir pazar. Bu yıl 30-40 civarında yeni otogaz istasyonu açacağız. Yıl sonunda toplam gaz istasyonu sayımız 650’ye ulaşacak” dedi. Antalya ve Güneydoğu’da petrol aramaya başlıyoruz Türk ekonomisinin hızla büyüdüğünü bu durumun enerji talebini de arttırdığını söyleyen Shell Türkiye Başkanı Ahmet Erdem, sözlerine şöyle devam etti: “Yerli kaynakları ekonomiye kazandırma konusundaki çabalarımız sürüyor. Şubat sonunda resmi izinlerimizi aldık. TPAO’nun ruhsatlı sahaları olan Antalya açıklarında ve G.Doğu Anadolu’da çalışmalarımıza başlıyoruz. Önce ekipler oluşturulacak, sismik veriler incelenecek ve ardından arama sondajına başlanacak. Petrolü aramadan bulamazsınız. Bu sahalardan son derece ümitliyiz. Antalya’daki deniz araması olduğu için biraz geç başlayacak ama G.Doğu’daki aramalarımıza en kısa zamanda başlayacağız.”
Trilyon dolarlık bilançoya sahip Japon bankaları arasındaki rekabet Türkiye’ye sıçradı. Japon bankacılık devleri Sumitomo ve Mizuho’nun geçtiğimiz aylarda Türkiye’de temsilcilik açması rekabeti körükledi. Bank of Tokyo Mitsubishi Bank’ı Türkiye’de banka kurma veya satın almaya rakiplerinin gelişi itmiş olabilir mi?Japonya’nın finans devi Bank of Tokyo Mitsubishi’nin Türkiye’de aktif bankacılık yapmak için çalışmalar yürüttüğünü geçen ay bu köşede yazmıştık. Mitsubishi Grubu’nun uzun süredir temsilcilik düzeyindeki ofisini gerçek bir bankaya dönüştürme yolundaki çalışmaları halen sürüyor. Banka kurmak ile mevcut bankalardan birisini satın almak arasında kararsız kalan Japonlar’ın yakında bu konuda kesin bir karara varması bekleniyor. Bu karar Japonlar’ın Türkiye’deki uzun vadeli yol haritasını da şekillendirecek. Finans kulislerinde bir süredir Mitsubish’inin karar alma sürecini tetikleyen olaylarla ilgili birçok senaryo dile getiriliyor. Bunlardan en akla yakını ise son dönemde iki büyük Japon bankasının daha ofis açarak Türkiye’ye gelmeleri. Evet, Türkiye ile Japonya arasındaki finans hattına geçtiğimiz aylarda iki yeni oyuncu daha katıldı. BDDK faaliyet raporuna göre Japonya’nın ikinci büyük bankası Sumitomo Mitsui Bank, 13 Ekim’de temsilcilik açmak için gerekli izinleri aldı. Bir değir Japon finans devi Mizuho Corporate Bank ise 22 Aralık’ta BDDK’dan izin alarak Türkiye’ye adım attı. Finans kulislerinde Tokyo Mitsubishi’nin Türkiye’de bankacılık yapma konusunda daha kararlı adımlar atmasının arkasında rakip Japon bankalarının gelmesinin etkili olduğu konuşuluyor. Bir yabancı bankacı ise bu durumu şöyle değerlendirdi: “Japon bankaları son dönemde Avrupa piyasaları ile Ortadoğu’da çok önemli roller üstlenme çabasında. Avrupa bankalarının içinde bulunduğu likidite sıkışıklığını büyüme ve genişleme açısından büyük bir fırsat olarak görüyorlar. İşte tam bu noktada Türkiye; onlar açısından oldukça cazip bir pazar gözüküyor. Büyüyen ekonomisi, genç nüfusu ve coğrafi yakınlığına ilaveten Türkiye’deki büyük çaplı altyapı projeleri ve özelleştirmeler Japonlar için motivasyon kaynağı olabilir.” Türk ekonomisinin güçlü büyümesini sürdürebilmek için dış kaynağa, Japonların ise ellerinde bulunan milyarlarca doları kredi olarak kullandırabilecekleri güçlü şirketlere ihtiyaçları var. Bu ikisinin bulaşmasının önündeki tek engel ise Japon bankacıların ağır hareket etmeleri...*****Bankacılık sektöründe ‘atama’ alarmıBankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin’in görev süresi 7 Nisan’da doluyor. 2000 yılında kurulan üst kurulun ‘en uzun süre görev yapan başkanı’ olarak tarihe geçen Tevfik Bilgin’in TBMM’ye sevk edilen yeni yasa tasarısına göre bir dönem daha atanması mümkün. Yeni düzenleme BDDK Başkanı’nın bir 5 yıl daha görev yapabilmesine olanak sağlıyor. Ancak yasa tasarısının hâlâ meclis genel kuruluna gelmemesi ve ekonomi yönetimi ile BDDK arasında bir süredir esen soğuk rüzgarlar yüzünden bankacılık sektöründe endişe hakim. Sektör oyuncuları Temmuz 2011’de görev süresi sona eren kurul üyesi Hüseyin Al’ın yerine hâlâ bir atama yapılmadığına dikkat çekerek, “ BDDK Başkanı’nın atamasında da süreç uzarsa sekörde zaafiyet doğabilir” yorumunu yapıyor. BDKK, 2000 yılında Hazine’den ayrılarak bağımısız bir üst kurul haline geldi. İlk başkanı da Zekeriya Temizel oldu. Temizel’in kısa süren başkanlık döneminin ardından Üst Kurul’un başına eski bir bankacı olan Engin Akçakoca atandı.Akçakoca’nın 3 yıllık başkanlık dönemi oldukça hareketli geçti. Bu dönemde mali açıdan zayıf durumdaki birçok bankaya el konuldu. 2001-2004 yılları arasında başkanlık yapan Engin Akçakoca döneminde toplam 10 bankaya el konuldu. Ancak o sürecin en büyük olayı Uzan Grubu’na ait İmar Bankası’na el konulmasıydı. Bankaya el konulmasının tartışıldığı süreçte Üst Kurul, üye sayısı yeterli olmadığı için bir türlü toplanamadı. Bu da Uzan ailesine çok kritik bir 15 gün kazandırdı. O dönemi hatırlatan bir bankacı, “Türk bankacılık sektörü artık o günlerle mukayese edilemeyecek kadar iyi durumda. Ama örneğin yurtdışı kaynaklı akut bir durum ortaya çıkarsa ve BDDK toplanamazsa neler olacağını düşünmek bile istemiyorum” yorumunu yaptı. Bu yüzden sektör atamayla ilgili kararın en kısa zamanda alınmasını arzu ediyor. BDKK’da halen tam bir kurul üyeliği, bir başkan yardımcılığı ve iki daire başkanlığı pozisyonu boş bulunuyor. BDDK Kurul üyesi Hüseyin Al’ın görev süresi geçtiğimiz yıl Temmuz ayında doldu. Ancak aradan 8 ay geçmesine rağmen Ekonomi yönetimi boş kalan koltuğa bir isim atamadı. Bu durum Kurul’un işleyişinde çok sorun yaratmadı. Mevcut durumdakurul üyeleri karar almak istediklerinde oylamaya gidiyor. Eğer oylar eşit çıkarsa ‘Başkan’ ağırlığını koyarak süreci karara bağlıyor. Ancak başkanın atanmaması durumunda karar alma sürecinin tıkanacağını unutmamak gerekiyor. BDDK’da halen 4 koltuk boşBDDK Başkan Yardımcısı İsmail Erdemir, yaklaşık 7 ay önce yeni kurulan Kamu Denetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Üst Kurulu’na geçti. Daire Başkanı Alper Karaçoban ile ismini öğrenemediğimiz bir diğer daire Başkanı yine aynı dönemde özel sektöre geçti.