Gül’ün partisi

10 Temmuz 2014

AKP’nin geleceği ve yeni başbakanla ilgili tahmin ve spekülasyonlar doğal olarak gündemin birinci maddesine oturmuştur.Tayyip Erdoğan’ın kendisinden sonrasına ilişkin kararları da “az yetkili olmayan” bir cumhurbaşkanı olarak amaçladığı yönetim tarzını da büyük ölçüde gösterecektir.Mevcut sistem “yarı başkanlık” değildir, ama bakanlar kuruluna başkanlık etmekten Meclis’in feshine kadar giden yetkilere sahip bir “çok yetkili cumhurbaşkanı” sistemidir.Erdoğan’ın bu yetkileri az bulduğu ve Fransa benzeri bir başkanlık sistemine taraftar olduğu sır değildir.Doğal lider adayıErdoğan’ın Çankaya’ya çıkışıyla birlikte partinin ve hükümetin tepesine talip olanlar da bunu bildiklerine göre her durumda bir “yetki bölüşümü”ne razı olarak bu göreve aday olacaklardır.AKP’nin kurucu kadrosundan, üç dönem kuralına takılmayan tek isim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dür.Dolayısıyla Gül, Erdoğan sonrasının doğal lider adayıdır. Gül cumhurbaşkanlığı süresince anayasal çerçeve içinde kalmaya özen gösterirken, AKP’nin ana politikalarından uzak durmamıştır.Askeri vesayet ve her türlü vesayet konusunda da, demokratik hak ve özgürlükler alanında da, Kürt meselesinden Alevi meselesine, Ermeni meselesine kadar demokratik açılımlar konusunda tavrı açık olmuştur.Dar siyasi bakışlarAna politikalarda Erdoğan ile Gül arasında önemli bir farklılık yaşanmamış, Gül bazı konularda demokrat bir üslubun önde olmasına dikkat etmiştir.Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra Abdullah Gül’ün AKP genel başkanı ve başbakan olması, bugünkü siyasi süreçlerin doğal akışının gereği olarak görülmektedir.Buradan ince veya kaba komplo teorileri üretmek aşırı dar siyasi bakışlardan doğmaktadır.Bu siyasi sığlıktan taşan beklentiler, Gül’ün Erdoğan’la anlaşamayıp yeni bir siyasi parti kuracağı tahminlerine kadar uzanmıştır.Abdullah Gül daha önce de net olarak ifade etmiştir ki, kendisi AKP’nin kurucularındandır, partisi AKP’dir.Eğer AKP’nin geleceğiyle ilgili bir anlaşmazlık ortaya çıkar ve Abdullah Gül kendi “vizyon”uyla göreve talip olursa gideceği yer AKP kongresidir. Demokratik siyaset denilen oyunun temel kuralı da budur, doğul yolları da buradadır.

Devamını Oku

‘Emanetçi’ olmazsa

9 Temmuz 2014

Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili herhangi bir soru işareti kalmadı. Kamuoyunun nabzı, seçimin sonucunu söylüyor. Kamuoyu seçim sonrasını söylemiyor, seçim sonrası için kamuoyuna bir şey de sorulmuyor.AKP’nin de, genel kamuoyunun da esasen “emanetçi” durumuna olumlu bakmayacağına bilmek için fazla araştırmaya da gerek yok.“Emanetçi” denildiği zaman herkesin hatırladığı, Turgut Özal’ın Çankaya’ya çıkarken yerine bıraktığı Yıldırım Akbulut. “Emanetçi” kelimesi de siyasi kişiliği kuvvetli olmayan ve bir üsttekinin, cumhurbaşkanının dediklerini harfiyen yerine getirmekle görevli bir başbakanı anlatıyor.“Emanetçi” de sonuçta geçicidir, zaten iş tanımı olarak çok sınırlı ve kısıtlı bir alanı ifade eder.“Geçiş dönemi” kavramı ise belli bir görev tanımı getirmektedir. Bu da partiyi, AKP’yi yeni yapılanmasına taşımaktır. Bir anlamda, görevleri asıl sahibine aktarana kadar “emanetçi”dir, ama genellikle kullandığımız anlamda bir “emanetçi” değildir.Son olarak Başbakan Erdoğan’ın “emanetçi” durumuna uzak duracağını partisine aktardığı öğrenildi. Öğrendiğimiz kadarıyla bundan bir “geçiş dönemi de olmayacak” anlamını da çıkartılabilir.Bunun Türkçesi şu oluyor: Erdoğan’dan sonra başbakanlık koltuğuna oturacak olan kişinin kalıcı olması, AKP kongresinde de genel başkan seçilmesi ve “yeni lider” olması hedefleniyor.AKP’nin ve hükümetin tepesine bakarsak, bu tanıma uygun kişileri aradığımız zaman fazla isim de çıkmıyor.Başbakan yardımcıları ve ekonomiden sorumlu bakan, yani AKP’nin A takımının tümü üç dönem kuralına takılmaktadır. Numan Kurtulmuş milletvekili değildir.Şu andaki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de milletvekili olmadığı için başbakan adaylığı listesine girememektedir.Geriye kalan isim Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’dur. Son günlerde Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın adı da geçmeye başlamıştır.Ahmet Davutoğlu veya Yalçın Akdoğan’ın başbakan olması bir sorun değildir. Atamayı cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yapacak, kurulacak hükümeti onaylayacak ve bu hükümet de Meclis’te güvenoyu alacaktır.Ancak Eylül ayında AKP kongresi yapılacaktır. O günün başbakanı kongrede aday olabilir ya da olmayabilir ve “geçiş dönemi” başbakanlığını kendine yeterli bulabilir.Kongrede başka aday veya adaylar çıkarsa, kongre sonucu ne olursa olsun farklı bir siyasi sürecin içine girilecektir.

Devamını Oku

CHP’de ziller çalıyor

7 Temmuz 2014

Ana muhalefet partisi bugünkü yönetimiyle üçüncü seçime girecek. 2011 genel seçimlerinde bir önceye göre oyunu bir miktar artırmış, ama yine de birinci olan AKP’nin açık ara gerisinde kalmıştı.CHP 2014 yerel seçimlerine MHP ve Gülen cemaati ittifakıyla girdi. MHP seçmeninin oy verdiği kadar oyunu artırdı, ama hedef olarak koyduğu noktaya ulaşamadı.CHP yönetimi cumhurbaşkanı seçimine de MHP ve Gülen cemaatiyle ittifak halinde giriyor. Hedef, “çatı adayı” manevrasına rağmen daha da küçük. Sadece, Erdoğan’ı birinci turda seçtirmemekten ibaret.Bugün seçim olsa2011 genel seçimi ve 2014 yerel seçiminde CHP tamamen ulusalcı üsluba dayalı bir kampanya uyguladı. Bu ulusalcı ruhun bütün etkileme alanlarına hitap etti ve bu sonuçları aldı. Ulusalcı ruhla ulaşabileceği noktanın bundan ileri gidemeyeceğine inanınca da cumhurbaşkanı seçimi için tam tersi bir “açılım” denedi. Bu denemeyle de CHP’deki ulusalcı ruhu çöküntüye uğratmış oldu.CHP ile MHP’nin toplam yüzde 40 dolayında bir oy potansiyeli bulunuyor. “Bugün seçim olsa” araştırmalarından yaklaşık böyle bir oran çıkıyor.Dolayısıyla cumhurbaşkanı seçiminde CHP-MHP adayının “başarılı” sıfatını kazanabilmesi için, Gülen cemaati ve dört küçük partinin desteğiyle yüzde 40’ın üzerinde bir oy alması gerekiyor Seçimin ikinci tura kalması için bu oranın en az yüzde 43 olması gerekiyor.Yüzde 40’ın altında kalırsa...Şu ana kadar yapılan kamuoyu araştırmalarında İhsanoğlu’na oy verme iradesi beyan edenlerin oranı yüzde 35 dolayındadır. CHP’nin ulusalcı ruhu kuvvetli seçmeni tepkilidir, MHP seçmeninin bir kısmı ise Erdoğan’a yöneleme eğilimleri göstermektedir.İhsanoğlu’nun oy oranı yüzde 40’ın altında kalırsa CHP de MHP de oy kaybetmiş olacaktır. Seçim sonrası birbirlerini suçlamalarının bir önemi yoktur, ikisi de “kayıp”la çıkmış olacaktır.11 Ağustos’un bir gündemi de buradan çıkıyor. 201 genel seçimlerini kaybeden, 2014 yerel seçiminde ciddi bir hüsran yaşayan CHP yönetiminin de MHP desteğiyle yüzde 35’te kalmasının bir tek sonucu vardır: CHP’de yönetim değişikliği.

Devamını Oku

Yol haritası

6 Temmuz 2014

Tayyip Erdoğan 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanı seçilecek, 28 Ağustos’ta göreve başlayacak. Seçime 33 gün var ve bu sürede AKP kendi geleceğini konuşmayacak bekleyecek.AKP’ye oy verenler, Erdoğan’a oy verenler de bekleyecek, vermeyenler de bekleyecek, AKP’de çatlak umut eden muhalefet de bekleyecek.Bu bekleyiş, Erdoğan’ın ve AKP’nin tepesinde alınmış kararlar olmadığı anlamına gelmiyor, sadece bu kararlar resmen açıklanana kadar biz bilmeyeceğiz.Erdoğan cumhurbaşkanı olduğu gün kendisinin ve hükümetinin istifasını verecek ve cumhurbaşkanı olarak yeni hükümeti kurmakla bir AKP’liyi görevlendirecek.Yeni başbakanın ismi ve kuracağı hükümet bundan sonraki yol haritasını da gösterecek.AKP’nin tepesi şekillenecekMeclis’te son dönemini geçiren bir başbakan atanırsa, bu siyasi olarak net bir anlam taşıyacak. Bundan bir “geçiş” dönemi yaşanacağını anlayacağız.Bu “geçiş” döneminde AKP’nin tepesi şekillenecek, yani kongre yapılacak yeni genel başkan seçilecek. İşte o genel başkan AKP’yi 2015 seçimine götürecek.Geçiş dönemi başbakanının “emanetçi” olması kaçınılmaz, dolayısıyla Erdoğan’ın bu dönemde siyasi ağırlığının en yüksek noktada olması da kaçınılmaz. AKP’nin geleceğinde kurucu liderinin birinci söz sahibi olması da kimsenin itiraz edeceği bir durum olmayacak.Başkanlığa geçiş süreciAKP kongresinin seçtiği genel başkan şu anda Meclis’te olmayan bir kişi olursa Meclis’te bir istifa ve ara seçim kararıyla milletvekili olacak ve hükümetin de başına geçecek.Geçiş döneminin 2015 seçimlerine kadar devam etmesinin siyasi bir sonucu da var. Bu da AKP’yi genel seçimlere götüren liderin fiilen Tayyip Erdoğan olmasıdır. Bunun AKP bünyesinde de, AKP’yi oy verenlerde de nasıl bir etki ve yansıma yapacağını şimdiden söylemek mümkün değil.Ama bu durum, başkanlık sistemine geçiş süreci olarak algılanacak ve bütün pozisyonlar buna göre alınacaktır. Buradaki soru başbakanlık sistemine geçiş sürecinin AKP’nin ötesinde, daha geniş bir toplumsal taban bulup bulamayacağıdır.11 Ağustos’ta AKP içindeki eğilimler de biraz daha anlaşılır hale gelecek, artık isimler de açıkça koşulmaya başlanacaktır. Bir ay daha bekleyeceğiz.

Devamını Oku

HDP’nin yeni konumu

4 Temmuz 2014

Selahattin Demirtaş ile, ilk kez bir Kürt siyasetçi devletin en tepesi için aday oldu. Bu, kendi başına bile Kürt açılımının başarısını gösteriyor.60’lı yıllarda ilk kez Yeni Türkiye Partisi ile bağımsız bir Kürt partisi deneyimi yaşanmıştı. Bu parti kendi özgün siyasi çizgisini oluşturamadı, dönemin koşullarında yok oldu.Kürt siyasetçiler, mevcut düzen partileri içinde, kendi kimliklerini çok açık etmeden siyaset yapmayı yaklaşık otuz yıl sürdürdüler. İlk kez DEP ile, Erdal İnönü SHP‘si sayesinde Meclis’e kendi kimlikleriyle 1991’de girdiler. Tansu Çiller’in devlet talimatlarıyla hareket etmesi dolayısıyla Meclis’ten hapse gittiler.BDP ile en uç nokta...Sonraki HADEP, DEHAP gibi deneyimler hep devlete çarptı ama Kürt siyaseti de önemli deneyimler kazandığı gibi, yasal siyaset alanındaki mevzilerini genişletti.BDP ile ulaşılabilecek en uç noktaya ulaşıldığının tespiti yapılırken bunu en açık olarak Abdullah Öcalan ifade etti.Meşru siyaset alanında sadece Kürt partisi kimliğiyle varılabilecek olan en üst noktaya ulaşılmıştı. Daha ileri ve etkili bir siyasi aşamaya geçebilmek için Kürtlerin de içinde bulunduğu bir demokrat ve sol partiye ihtiyaç vardı.Bu hat çizilirken sadece muhalefet uğruna, ulusalcı-devletçi hatlarla aynı noktaya düşmemeye özen göstermek de Öcalan’ın üzerinde durduğu bir nokta olarak öne çıktı.Yüzde 10’luk hedefHDP bu hattıyla hem Kürt siyasetini hem de demokrat ve kesimleri kucaklayacak bir parti olabileceği umudunu verdi.HDP’nin bu konumunu sağlamlaştırması ulusalcı-devletçi ve kişi üzerinden, Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşan muhalefetten kendisini ayırmasıyla gerçekleşti.CHP ve MHP sahte çatı adayları ararken HDP’nin kendi genel başkanıyla, “gerçek” bir adayla oyunu kurallarına göre oynaması da diğer muhalefetlerden farkını netleştirmiş oldu.Öcalan HDP’nin birinci “aktör” konumuna gelmesi için yüzde 10’luk bir oy oranı hedeflemişti. Bunun gerçekleşme zamanı da 10 Ağustos olarak ortaya çıkıyor.Siyaset eksikliğini gerçek olmayan bir adayla kanıtlayan CHP-MHP’nin yüzde 30’larda kaldığı bir seçimde yüzde 10’a ulaşabilen HDP bundan sonra Türk siyasetinin, Türkiye siyasetinin birinci aktörlerinden biri olmaya çok yaklaşmış olacaktır.

Devamını Oku

Aslında iki aday var

3 Temmuz 2014

10 Ağustos seçimine üç adayın katılması resmen kesinleşmek üzere. Bu adaylardan ikisi “gerçek” biri ise toplumsal ve siyasal altyapı yokluğuyla malul.Tayyip Erdoğan ve Selahattin Demirtaş “gerçek” adaylar olarak ortaya çıkmışlardır, toplumsal ve siyasal altyapıları vardır, toplumsal hedefleri vardır.İhsanoğlu için son yapılan toplantıda Kılıçdaroğlu ve Bahçeli üç siyasi parti başkanlarını da yanlarına aldı. Bunlar DSP, BTP ve DP genel başkanlarıdır ve bu üç partinin toplam oyları yüzde 1’i bulmamaktadır. Rakamla, toplam 400 bin kişi bu üç partiye oy vermemektedir.‘CHP’nin solculuğu’AKP‘nin oyu 20 milyon, HDP’nin oyu 2 milyon dolayındadır. Bu iki partinin de aralarındaki oy farkına rağmen toplumsal ve siyasal karşılıkları çok kuvvetlidir.CHP’nin toplumda ve siyasette bir karşılığı olmayan aday tespiti, bu partiye oy verenlerin düşünmelerine yol açtığı için bir hayıra vesile oldu.Kendisini solcu hisseden, solda gören ama CHP’yi de solcu zanneden bir kesim düşünmeye, CHP’nin solculuğunu tartışmaya başladı. Sadece Tayyip Erdoğan karşıtlığının solculuk anlamına gelmeyeceğini görmekte geç kalanlar da bugün CHP’nin solculuğunu tartışıyor.Sonucu şimdiden belliCHP-MHP ittifakında bir araya gelen ulusalcılık-milliyetçilik-devletçilik hattının da bu haliyle toplumda bir karşılığı vardır. Ama bu hattın seçim stratejisi, bu karşılığın iktidar adaylığı olmaya yetmediğini, yetmeyeceğini de bir kez daha ortaya koymuştur.“Gerçek” adayların ikisinin de toplum önüne çıkacakları, çıkaracakları siyasi program “demokrasi”dir. İkisi de kendi hatlarında birer demokrasi vizyonu getirecek ve bununla oy isteyeceklerdir.10 Ağustos’ta sonucu şimdiden belli bir seçim yapılacak. Bu sonuç 30 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarıyla büyük ölçüde çizilmişti, muhalefetin “gerçek” olmayan aday tespitiyle kesinleşti.“Demokrasi” üzerine yürüyecek bir seçim kampanyasında söyleyecek sözü olmayanların, 10 Ağustos’ta biraz daha zemin kaybetmeleri de kaçınılmazdır.

Devamını Oku

Su her zaman yolunu bulur

2 Temmuz 2014

Başbakan Erdoğan’ın adaylığını açıklanmasının ardından yaptığı konuşmada iki sorunun cevabını verebilecek ipuçları arandı.Birinci soru tabii ki Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasının ardından AKP genel başkanı ve başbakanın kim olacağıdır.İkinci soru da, Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçiş için uğraşıp uğraşmayacağıdır.Birinci sorunun cevabını biz bilmiyoruz, ama bunun kararlarının Erdoğan tarafından ve AKP’nin tepesi tarafından alınmış olduğunu düşünmek için çok neden var.Hükümetin geleceği...Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adaylığının kararının çok önceden verildiğini yapılan çalışma ve hazırlıklardan herkes anlamış olmalıdır.Bunun kararı verildiği sırada da partinin ve hükümetin geleceğine ilişkin kararlar da büyük ölçüde verilmiş olmalıdır.Bu kararların, halkın oyuyla seçilmiş cumhurbaşkanının kuvvetini artırmak için nispeten zayıf bir parti yönetimi ve hükümet yapısı yönünde olmayacağının işaretleri Erdoğan’ın son konuşmasında vardı.Bunu AKP’nin o konuşmayı izleyen bütün temsilcilerinin de aynı şekilde anladığının işaretleri de değişik kanallardan verildi.Kuvvetli liderin Çankaya’ya çıkışı sonrasında iki büyük partinin yok olma süreçlerini izlemiş olanların, bilenlerin aynı yanlışı tekrarlamaları için bir neden yok.Kısır muhalefet hayalleriTurgut Özal da Süleyman Demirel de Çankaya’ya çıkarken arkalarında zayıf bir parti yönetimi ve “kontrol edilebilir” bir hükümet bıraktılar. Her ikisi de bu süreçten bir başkanlık veya yarı başkanlık çıkarmayı umdular. İkisi de başarısız oldu, ikisinin de arkalarında bıraktıkları partiler hızla inişe geçti.Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çok daha büyük bir kuvvetle çıkacak ama kendisini o mertebeye kadar taşıyan gücün esas olarak partisi olduğunu görüyor ve söylüyor.Özal ve Demirel’in partileri zayıfladıkça kendileri de Çankaya’da zayıfladı. Bu ve benzeri tecrübelerin dersleri bu kadar yakınken bunların görülmeyeceğini ummak sadece kısır muhalefet hayalleri olarak kalır.Su her zaman yolunu bulur, yatağını açar, yeter ki anlamsız engeller çıkarılmasın.

Devamını Oku

Su yolunu bulur

1 Temmuz 2014

Başka bir ihtimal yoktu, hiç olmadı. Toplumsal olaylarda da, insani olaylarda da esas süreçler suyun yolunu bulması gibidir.Marquez bir kişisini şöyle konuşturmuştu: “Bunu yaparsan pişman olabilirsin, ama yapmazsan ömrünün her anında pişman olacaksın.”Tayyip Erdoğan‘ın siyasi hayatının net bir çizgisi var. Dünyanın en hızlı değiştiği bir dönemde siyasetin her basamağında oldu ve girdiği her seçimi kazandı.Karşısında büyük bir öfke yumağı oluşturacak kadar açık siyaset yaptı. Karşısındaki öfke yumağının bu tarafında da ondan daha kuvvetli bir sevgi ve bağlılık duvarı oluşturmayı başardı.Titiz çalışmanın ürünüBu duvar sadece duygularla oluşmadı, adaylığının açıklandığı toplantı bile titiz ve ayrıntılı bir çalışmanın ürünü. Müziğinden logosuna kadar bütün unsurlar kazanma azmini, kararlılığını gösteriyor.Konuşma metninin üzerinde de uzun çalışıldığı çok belli. Nasıl bir cumhurbaşkanı olacağı da anlatılıyor, büyük hedefleri de anlatılıyor, güncel siyasi tavırlar da terk edilmiyor.Çankaya devletin tepesiydi, sivil siyasilere, bunların yanlışları ve aymazlıklarının yol açacağı her türlü tehlikeye karşı devletin en tepedeki güvencesiydi. Kötülükler sivil siyasetten gelirdi, cumhurbaşkanının görevi de bunları gidermekti. Konumlama böyleydi ve bu “siyaset üstü” diye yutturulmuştu. En kaba devletçi ve otoriter siyasetin adına bütün ülkeyi kucaklamak deniyordu.Erdoğan kendisinin seçilmesiyle her türlü vesayet döneminin sona ereceğini söyledi.“Vesayet”in ölüm günüDaha önce de “vesayet”in istemediği cumhurbaşkanları oldu. Celal Bayar hapse atıldı, idamdan zor kurtuldu. Turgut Özal’a suikast yapıldı.Abdullah Gül de “vesayet”in karşı koymasına rağmen siyasetin sağlam durmasıyla seçildi, yedi yıllık görevine tartışmasız bir başarıyla imza attı.Şimdi “vesayet”in hapse attığı, “muhtar bile olamaz” diye sevindiği bir kişi halkın oylarıyla cumhurbaşkanı olacak.Bu “vesayet”in ölümüdür. Ölüm döşeğindeki “vesayet” belki son bir çılgınlık yapabilir ama 10 Ağustos kaçınılmaz ölüm günüdür.

Devamını Oku