Tek soru işareti

25 Nisan 2013

Kandil’deki basın toplantısında dikkati çekmesi gereken birinci nokta, çekilme kararının daha önce verildiği, planlama ve hazırlıkların önceden yapıldığıdır ki Kandil’in Öcalan’ın açıkladığı yol haritasına uyma kararının “siyasi onayı” anlamını taşımaktadır.Teknik bir soru ise, aslında sessizlikle cevap bulmuş oluyor.PKK militanları Kuzey Irak’a çekilirken silahların ne olacağı konusu epeyce tartışılmıştı. Karayılan’ın söylediklerinden, daha “pratik” bir çözüme yöneldikleri anlaşılıyor. Götürülmesi kolay olanlar götürülecek, risk yaratma ihtimali olan alanlarda bu mesele zorlanmayacaktır.Çekilme ve Kuzey Irak’ta toplanma için, Kuzey Irak Kürt yönetiminden destek talebi de bu gibi “teknik” konularda çıkabilecek zorluklar içindir.Operasyon?..Karayılan’ın açıkladığı maddelerden birinin içeriğindeyse, barış sürecine kuşkuyla bakanların kullanmaya çalışacakları bir nokta var.Çekilme sırasında, devlet tarafından herhangi bir askeri operasyon olursa, misilleme yapılacağı çok net ifade edilmiştir. Burada kastedilen, kontrol dışı unsurların yaratacağı arızi vukuatlar değildir.Kandil’in de Diyarbakır’ın da başından beri çeşitli şekillerde ifade ettiği soru ortadan kalkmış değildir. Çekilme sırasında yapılacak askeri operasyonlarla, bombardımanlarla, durumdan kuvvetli bir askeri başarı sağlamak teşebbüsleri olabilir mi?1999’da değilizBugünkü koşullar 1999’daki koşullardan çok farklıdır. 1999’da siyasi iradenin başlattığı, devletin yürüttüğü bir barış süreci söz konusu değildi. Lideri yakalanmış olan örgüt, tekrar toparlanabilmek için çekiliyordu.Bugün barış sürecinin ilerleyebilmesi için şart olan bir manevi altyapı vardır, bunun toplumsal desteği de sürekli artmaktadır.Türk topraklarının savaş alanı olmaktan çıkmasına karşı Silahlı Kuvvetler tarafından, tepeden gelen bir girişim bekleyenler kuşkusuz vardır, ama Genelkurmay’ın yeni bir iç savaş başlatıcısı olabileceğini düşünmek bile ağır bir haksızlık olur.Çekilme sırasında birkaç PKK’lı öldürüp, yeni şehit cenazelerinin dizilmesi üzerine siyaset kurma devri çoktan bitti.

Devamını Oku

Barışa doğru son köşe...

24 Nisan 2013

Aslında 21 Mart’taki Nevruz açıklamasının üzerinden henüz bir ay geçti. Bugün barışa doğru son köşenin, çekilme ilanıyla birlikte dönülmesini bekliyoruz.Bundan sonra ne olacağı sorusu sorulmaya devam edecek. Ama bu soruların, silahların sustuğu, ülkenin savaş alanı olmaktan çıktığı bir ortamda sorulması ve cevaplarının tartışılması çok farklı olacak.Dağlarında silahlı insanlar olmayan bir ülkede, demokratik süreçlerin rahat konuşulduğu, medeni ülkelerdeki bütün özgürlüklerin doğal hak olacağı bir ülkede yaşamanın farkı daha iyi anlaşılacak.Önceliklerin tespitiBugün sorulacak tek bir soru var: İyi mi oldu, kötü mü oldu?Bu soruya “kötü oldu” diyemeyenler “ileride kötü olacak” demeye, yeni korkular yaratmaya çalışıyorlar.Doğrudur, birçok kesim için “kötü oldu” ve “kötü olacak.”Savaş sürdükçe, demokrasi eksikleri giderilmedikçe iktidar sahibi olabilenler, kin ve nefretler üzerinden nemalananlar için “kötü olacak.”Bugün barışa doğru son köşenin dönülmesi tabii ki “kalıcı barış geldi, her şey bitti” anlamına da gelmiyor.Bütün vatandaşların “potansiyel suçlu” kabul edildiği bir hukuk ve yargı sisteminden “her şey vatandaşların eşitliği ve haklarının, özgürlüklerinin korunması için” anlayışına geçilebilmesi devasa işlerin başarılmasını gerektiriyor.Bunun ilk ve temel adımı olan anayasa devrimi için harekete geçilirken, önceliklerin doğru tespit edilmesi de toplumsal desteğin sağlanması açısından iyice önem kazandı.Anayasa göreviMedeni anayasa için “demokrasi hattı”nda yer alan siyasal ve toplumsal güçlerin, sivil toplumun, “önce en ileri demokrasi” hedefine doğru birlikte hareket etmelerinin temeli oluşmuş durumdadır.Kürt siyasetlerinin de medeni anayasa hareketinde üstlenmeleri gereken sorumluluklar artmıştır.CHP’nin geleceğini solda ve demokraside görenler de medeni anayasa için harekete geçmek durumundadır.Bugün dönülecek köşenin hemen ardında bekleyen anayasa görevinde, esastan uzaklaşmaya yol açacak zaman kayıplarından, zihinsel karmaşalarla sulandırılmış tartışmalardan uzak durulabildiği ölçüde demokratik siyaset rüştünü ispat etmiş olacaktır.

Devamını Oku

23 Nisan 24 Nisan

22 Nisan 2013

Bu iki gün, tarih boyunca hep arka arkaya gelecek. 23 Nisan’ların, çocukların gözleriyle aydınlanan, o günlerin devrimci ruhuyla parlayan, iyi şeyleri hatırlatan yüzü, başka bir zamandaki bir gün sonrasının hatırlattığı korkunç şeylerle hep kararacak.23 Nisan’ın çocukların bayramı olması, o günlerin devrimci ruhunda parlayan insanlık umutlarının, insanların geleceğiyle ilgili iyimserliğin simgesi hâlini aldı.Devrimci ruh devletin çarkları tarafından öğütülür, bütün bayramlar kurulaşırken, aynı iktidar esnafının ruhsuzluğuyla kararmaktan kurtulan ilk bayram 23 Nisan oldu.Türkiye’nin çocukları kendi bayramlarına dünya insanları olarak sahip çıkıyorlar, Belki hâlâ onlara aynı kötü şiirleri okutanlar vardır, ama bu da yakında geçer.24 Nisan çocuklarıDünyanın dört bir yanından gelen çocuklar her yıl, bütün ruhları kararmışlara daha güzel bir dünyanın elimizde olduğunu, bambaşka insanların kardeşliğinin mümkün olduğunu gösteren keyifli bir ders veriyor.Sonra 24 Nisan’a geçiyoruz. Yine çocuklar var. Silahlarla iteklenen, yerinden yurdundan koparılmış, ana babalarının malları için öldürülmüş, hastalıktan kırılmış çocuklar. Sadece bir milletin mensubu oldukları için ölüme mahkûm edilmiş çocuklar.İttihat ve Terakki’nin katilleri olmasaydı 23 Nisan Bayramını yaşayacak olan çocuklar.Çok büyük iktidar oyunlarının kurbanı olan çocuklar. Bugün kaç yaşında olurlarsa olsunlar, içleri yüz yıllık bir acıyla kavrulan o çocuklar.60, 70, 80 yıl boyunca kim olduğunu gizlemek zorunda kalan çocuklar.Bir daha asla!23 Nisan’ın simgelediği her şey, 24 Nisan’ın Ermeni çocuklarını da yüreklerinde taşıyabilenler için daha güzel, daha da anlamlıdır.23 Nisan’ı daha da genişletmek, bütün çocukların mutluluğunu istediğimizi göstermek için 24 Nisan’ı “Ermeni çocuklar günü” ilan edelim.O çocukların yaşadıklarının bir daha asla, dünyanın hiçbir yerinde yaşanmaması, hiçbir muktedirin, çıkarları uğruna bir daha böyle işlere kalkışmaması için 24 Nisan’ı Ermeni çocukların, dünyanın bütün çocuklarını barışta birleştirecek günü yapalım.Hayalini kurduğumuz barış dünyasına biraz daha yaklaşmış oluruz.

Devamını Oku

‘Demokrat Anayasa Partisi’

22 Nisan 2013

Yerel seçimlerde, cumhurbaşkanı seçiminde ikinci bir partinin seçenek ortaya çıkarması beklenenen bir şey olmaktan çıkmışsa ruhen tek parti sistemine geçilmiş demektir.İktidar olmayı hedefleyen politikalar üretmekten aciz siyasi partiler sayesinde tek parti sistemine doğru gidiş iyice hızlandı.Muhalefet, iktidar partisini zayıflatmak için tek umut olarak gördüğü barış sürecinin başarısız olması için çalışmak dışında siyaset yapmıyor.Ölçüsü kaçmış bir sertlikle, şiddet çağrılarıyla; kin, düşmanlık hatta ırkçılığın kıyısındaki bir üslupla yapılan siyasetin bulacağı destek de bellidir.CHP’deki solun durumuMHP ve CHP’nin aynı hatta iyice yakınlaşmış olmaları, belki kendi aralarında oy değişimlerine yol açabilir, ama şu anda bulacakları toplum desteğini artırmaları ihtimalinin hiçbir işareti görünmüyor.Bu siyasi tıkanma, diğer tarafta “ulusalcıların” solu tasfiye hamlesiyle, amaçlananın tam tersine yeni bir hareketlenme yarattı.CHP’nin sol kanadı, uzun süredir biraz geride duruyor, “partiyi bölüyorlar” suçlamasına muhatap olmamaya dikkat ediyordu.“Ulusalcı”ların tasfiye için harekete geçmeleriyle CHP’deki sosyal demokratlar, demokratlar için kendi siyasetlerini yapmak dışında bir yol kalmamıştır. Nitekim açık konuşmaya, CHP’nin yönelmesi gereken çizgiyi daha net olarak anlatmaya başladılar.CHP merkezi barış sürecinin başarılı olması ve gerçekten demokratik bir anayasa yapılması için çalışmayı reddettiğine; MHP, İşçi Partisi ve Silivri hattına çekilmekte ısrar ettiğine göre sol kanat kendi önerileriyle ortaya çıkacaktır.Dengeler değişirBuradan yeni bir sol-sosyal demokrat parti doğuşuna ilişkin herhangi bir öngörüde bulunmak şu an için hem zamansızdır hem de gereksiz.Ama Meclis’te 30 dolayında milletvekilinin demokratik bir anayasa için tavır alması mevcut siyasi dengelerde önemli bir değişiklik yaratabilir.Ortaya çıkacak “Demokrat Anayasa Partisi” gibi bir siyasi ağırlık, demokratik sürecin hız kazanmasını sağlayabilir, demokrasi ekseninde yeni yapılanmaların önünü açabilir.Demokrat anayasa ile demokrasi mücadelesi elbette ki bitmeyecek, demokrat sola her zaman ihtiyaç olacak...

Devamını Oku

İnsan bilgileri

19 Nisan 2013

Devlet, varlıkları resmen inkâr edilen insanlar hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacını bir kez 60’lı yıllarda duymuş ve nüfus sayımında “Kürtçe“ sorusu sorulmuştu.“Konuştuğunuz diğer diller“ sorusuna “Kürtçe“ diyenlerin sayısının düşük olması devleti tatmin etmiş olmalıydı ki, o soru bir daha sorulmadı, doğru cevaba ulaşmak için bir çaba da gösterilmedi.Azınlıklarda kendilerini koruma, savunma güdüleri hemen her zaman sayıları yüksek görme, gösterme eğilimini yaratır.Nitekim, Türkiye’de “etnik“ meselelerin gündeme gelmesinden itibaren, kendini farklı kökende hissedenlerin açıkladıkları nüfus sayıları üst üste toplandığında ülkenin toplam nüfusunun çok üzerinde rakamlar ortaya çıkıyordu.Neden bahsediyoruz?Kürtler ve Kürtlerin son yüzyılda yaşadıklarının üzerinde en fazla karartma uygulanmış bir mesele olması, nüfusla ilgili temel bilgilere ulaşmayı da çok geciktirdi.Konuyla ilgili fikir beyan edenlerin, nüfusla ilgili temel bilgilerden bile yoksun olması dolayısıyla yüzyıllık karartmanın üzerine bir de dezenformasyon kirletmeleri eklendi.Türkiye’deki Kürt nüfusuyla ilgili olarak güvenilir Batılı kaynaklarda zaman zaman doğruya yakın bilgiler yer almıştır. Ancak bu bilgiler de pek itibar görmediği gibi, tamamlayıcı çalışmalar için de kullanılmamıştır.Kürt meselesi ve bu bağlamda Türkiye’nin geleceği üzerine kafa yoranların, fikir oluşturmaya çalışanların, hatta muhafazakâr devletçi politikaların devamını isteyenlerin öncelikle bilmesi gereken sayıları Tarhan Erdem, son araştırmaların sonucu olarak açıkladı (Radikal, 18 Nisan).Tarhan Erdem’in verdiği sayılara göre Türkiye’de 13 milyon 400 bin Kürt, Türk vatandaşı olarak yaşıyor. Bu da toplam nüfusun yüzde 17,7’sine tekabül ediyor. Avrupa’da yaşayan 1.1 milyon Kürt’ün büyük çoğunlukla Türkiye kökenli olduğu da göz önüne alınırsa, bu oran aslında yüzde 18’in üzeri gibi görülmelidir.25.5 milyon insanTarhan Erdem, dünyadaki Kürt nüfusunu şöyle sıralıyor:Türkiye: 13.4 milyonIrak: 4.6 milyonİran: 4.2 milyonSuriye: 1.5 milyonAvrupa: 1.1 milyonDiğer: 0.7 milyonToplam: 25.5 milyonDünyadaki Kürt nüfusunun yarısından fazlası Türkiye’de yaşıyor, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Türkiye Kürtleri Irak Kürtlerinin neredeyse üç katı.Bu sayıları, mesele üzerinde düşünmek, bilgi sahibi olarak fikir oluşturmak isteyen herkes elinin altında bulundurmalıdır; 25.5 milyonun soğuk, cansız bir rakamdan ibaret olmadığını, 25.5 milyon sayısını oluşturan her bir sayının bir insana tekabül ettiğini akıldan çıkartmadan.

Devamını Oku

CHP’de solun tasfiyesi

18 Nisan 2013

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun, yardımcısı Onanç’ın yönetimden ayrılmasını istemesiyle CHP’de sosyal demokratların tasfiyesi için düğmeye basılmış oldu.Baykal’ın ahlaksız bir oyunla gönderilmesinin ardından CHP’de sol-demokrat bir “açılım” umudunun ortaya çıktığı günlerde partiye doğru bir hareketlenme olmuştu. Devletçi-milliyetçi ana yapının her şeye rağmen dönüştürülebileceğine; kendisini solda ve demokrat görüp çağdaş bir sosyal demokrat partinin toplumda ağırlık taşıyabileceğine inananlar CHP’de toplandı. Genel Başkan seçiminde öne çıkan da bu değişim beklentisine uygun bir isim oldu.Kılıçdaroğlu’nun tercihiAma Kılıçdaroğlu’nun tercihi, giderek daha kuvvetli şekilde ayrışan ve bir tarafın diğerlerini “hain” olarak gördüğü çatışmanın ortasında durmaya çalışmak, kâh o yana kâh bu yana manevralarla; bazen demokrat çıkışlarla, bazen de en geri devletçi tavırlarla durumu idare etmeye çalışmak oldu.Böyle bir “idare-i maslahat”a imkân bulunmadığını söyleyenlere bol bol “CHP düşmanı” sıfatı takıldı. Partinin ana siyaset eksenini Silivri hattına çekmek isteyenlere Genel Başkan yol verince de bugünkü uzlaşılmaz noktaya gelindi.Sözlü ve yumruklu saldırılara uğrayan Tanrıkulu, CHP’nin “barış karşıtı” bir politika yürütmesinin yanlışlığını, CHP’de mevcut olduğu varsayılan sol ve insani duyarlılıklara dayanarak anlatmaya çalışmıştı.Gülseren Onanç, görevi gereği yaptığı bir çalışmada CHP’ye oy verenlerin yüzde 65’inin “barışçı çözüm”ü desteklediğini tespit etmiş ve bunu açıklamıştı.Bir grup milletvekilinin kanal kanal gezerek tek iş olarak Silivri avukatlığı yapmasından rahatsız olmayan Genel Başkan, Onanç’ın katıldığı bir tek programdan rahatsızlık duydu.Genel Başkan’ın bizzat düğmeye basmasıyla, CHP’nin ulusalcıları solcuların tasfiyesi için onay almış oldular.Yeni isim belliBu onay, aslında genel başkan değişikliği için de verilmiş bir onaydır.CHP’nin “ulusalcı” kanadı için “demokratik anayasa vaadi”nde bulunan, “barış sürecine kredi”den söz eden bir genel başkan, sonra geri adım atsa bile çoktan “güvenilmez” sınıfına konulmuştur.Bunların gönüllerinde yatan, yıpranmaması için kendisinden fazla söz edilmeyen genel başkan adayı da CHP kulislerinde epeydir konuşuluyor.Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, yerel seçim öncesinde hızlı bir operasyonla kendi yerine getirildiği zaman Kılıçdaroğlu’nun, neden başarısız olduğunu düşünebileceği çok zamanı olacak...

Devamını Oku

Son iki gün

18 Nisan 2013

Akil insanlar heyetleri kapı kapı dolaşıp aynı şeyi anlatıyorlar: Barış ve demokrasi bu ülkede yaşayan herkesin acil ihtiyacıdır, toplumun her bakımdan gelişmesinin olmazsa olmaz koşuludur.Barış ve demokrasi konuşulurken, akil insanlar çeşitli tepkilerle karşılaşıyor. Bu da doğaldır; hâlâ kaygısı, kuşkusu olanlar kendilerini ifade etme ve sorularına cevap isteme hakkına sahiptir.Tepkilerin nispeten “sert” olanları iki çevreden geliyor. Konuşturmama, savaşır gibi püskürtme yöntemi MHP’ye ve İşçi Partisi’ne yakın çevre ve örgütlerden geliyor. Bunu zaten protesto edenler kendileri söylüyor.Püskürtme çabalarıBarış ve demokrasi konuşulurken önce bazı bombalı eylemlerle DHKP-C adı ortaya çıktı. Güvenlik güçlerinin operasyonları üzerine de gerilimler yaşandı.Ve sonra “Hizbullah” adı belirdi. Bu radikal İslamcı oluşumun hangi koşullarda, hangi desteklerle ortaya çıktığı kimsenin gizlisi değil. Birçok operasyonda, cinayette “taşeron” gibi kullanıldıkları da devletin üst düzey güvenlik yetkilileri tarafından da ifade edilmişti. Şimdi bu örgüt Güneydoğu’da yeni bir çatışma alanı yaratıyor, bunun için dini temalar kullanılıyor. Dicle Üniversitesi’ndeki gerilimi başka üniversitelere taşımaya çalışanların varlığı da görmek isteyenlere çok şey anlatıyor.Manzaranın tümüne bakılınca MHP, İşçi Partisi, DHKP-C ve Hizbullah’tan oluşan bir sıralamayı görmemek mümkün değil.Mektuplar...Son günlerde, süreçte tıkanma beklentisini tümüyle Kandil’e bağlamış olanlar, ülkenin yeniden bir gerilim ve çatışma ortamına sürükleneceği umutlarını da dile getirmeye devam ediyorlar.Hâlen mektuplar gidip geliyorsa, tabii ki bazı tartışmalı konular var demektir; ama bu alan aşılmadığı sürece de yan yana sıralanmış malum cephe hayat alanı bulmuş oluyor.“Son iki gün” sözü dünden itibaren Kandil ve Diyarbakır üzerinden yayılmaya başladı. Son noktanın konulması için “son iki gün” ve yeni sürecin başlaması için 1 Mayıs tarihinin tekrar telaffuz edilmesi önemlidir. Bu son nokta, “barış karşıtı cephe”nin soluk alabildiği alanın da son noktası olacaktır.

Devamını Oku

Tek parti anayasası

15 Nisan 2013

Yeni anayasa için gerçekten “ideal” sayılabilecek bir hedefleme ve yöntemle yola çıkıldı. Meclis’te dört partinin katıldığı komisyon, temel konularda bir uzlaşma sağlayacak, tartışmalı konular da siyasetin tepesine ve topluma havale edilecekti.Olmadı, çünkü MHP en başından beri, CHP de bitmez tükenmez gel-gitlerle, medeni bir anayasanın ortaya çıkmasına ve toplumun onayına sunulmasına karşı duruyorlar.Barış sürecindeki gelişmeler, ardından demokratik bir anayasa yolunda sağlanacak ilerlemeler CHP’nin “ulusalcı” kanadı tarafından “AKP başarıları” olarak algılanıyor, CHP de medeni anayasaya karşı direniş hattında MHP’nin yanına yerleşiyor.En kötü sonuçAKP’nin ısrarcı olacağını birçok kez bildirdiği başkanlık, yarı-başkanlık sistemleri hâlen gereği gibi etraflıca ve tatmin edici bir düzeyde tartışılmıyor.AKP, yine kendi önerisi olan “yüksek yargıya tek çatı” konusunda da ilk tepkilerin ardından yeni bir hamle yapmış değil.Meclis’teki çalışma fiilen tıkandığına göre AKP’nin kendi hazırlayacağı bir metinle önce Meclis’e, sonra da halka gitme yolunu benimsemesi bir ihtimaldir.AKP’nin böyle bir yolu tercih etmesi hâlinde, işin içinde bir de başkanlık sistemi ısrarı bulunursa, olayın esasının, ‘demokratik anayasa’nın kavgalar arasında buharlaşması, ortaya çıkabilecek en kötü sonuçtur.Tek başına AKP mi?Medeni bir anayasanın, bundan sonraki demokratik süreç için şart olduğunu kimse tartışmıyor. Böyle bir metni, tartışma alanlarından temizlenmiş hâlde halkın önüne getiren, demokrasi programının temel belgesini savunan en büyük siyasi atılımın sahibi olacaktır.Bu siyasi hamleyi yapabilecek güç ve destek sadece AKP’de varsa, hamleyi AKP’nin tek başına yapmaya çalışması da mümkündür.Cumhurbaşkanı bir yıl sonra halk tarafından seçilecek ve bu seçimden önce anayasayı tamamlama görevi ortada duruyor.Barış sürecinin tamamına ermesinin son aşamasının medeni-demokratik anayasa olduğunu bilenlerin bunun için gayrete gelmeleri, yol üstünde birikmiş dikenleri temizleyerek hızlanmaları gerekiyor.

Devamını Oku