İnternet ve mobil uygulamalar aracılığıyla yapılan işlemler, hayatımızı kolaylaştırsa da dolandırıcılık gibi olumsuz durumlarla karşılaşma olasılığını artırıyor. Özellikle son yıllarda sosyal medya platformları ve çevrimiçi bahis siteleri, suçlular için cazip hedefler haline geldi. Bu bağlamda, kullanıcıların dikkatli olması ve dijital ortamda güvenliğini sağlamak için gereken önlemleri alması her zamankinden daha önemli…Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Menderes ilçesinde yaşanan bir olay ise bu konuyu bir kez daha akıllara getirdi. Özkan Aydik adlı bir vatandaş, doğalgaz faturasını ödemek için uygulamaya girdiğinde, hesabında tam olarak 23 milyon 16 bin 393 Türk Lirası bulunduğunu fark etti. Bu duruma şaşıran Aydik, durumu bankanın müşteri hizmetlerine bildirdi. Ancak kendisine paranın kaynağı hakkında bilgi verilmedi. Aydik de hemen banka şubesine giderek fazla parayı iade etti ve paranın nereden geldiğine dair bir açıklama alamadı. Özkan Aydik, İHA’ya yaptığı açıklamada, “Bu para nereden geldi, ben parayı iade ettim ama para nereye gitti; onu öğrenmek istiyorum. Banka yetkilileri, paranın geldiği ve gittiği yeri kural gereği söyleyemediklerini bildirdi” şeklinde konuştu.Peki bir kişinin hesabına haberi olmadan gelen para, tehlikeli sonuçlar ortaya çıkarabilir mi? Eğer kişi, hesabına geçen parayı harcarsa nelerle karşılaşabilir? Konuyu Avukat Ceren Küpeli ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık ile mercek altına aldık.‘KAYNAĞI BİLİNMEYEN PARALAR BİRÇOK FARKLI ŞEKİLDE SUÇ İLE İLİŞKİLİ OLABİLİR’ Ceren Küpeli, “Özellikle dolandırıcılık suçunda, suç faillerinin suça konu ürünü satarlarken alıcı hesap sahibi olarak genellikle masum kişilerin hesaplarını kullandıklarını ve böylelikle izlerini gizlediklerini görüyoruz. Dolayısıyla, hesabınıza gelen para herhangi bir suçun geliri olabilir. Eğer parayı iade etmekten imtina ederseniz ve harcarsanız kendinizi örgütlü bir suçun ‘parayı tutan ya da işleme alan’ müşterek faillerinden biri olarak bulabilirsiniz” dedi. “Önemle belirtmeliyim ki, paranın gönderildiği ‘hedef hesap’ doğrudan suç soruşturmasında sorgulanan ana faillerden biri olarak kabul edilir” diyen Küpeli, “İade etmediğiniz paraya ilişkin olarak, kendinizi kaynağını bilmediğiniz para hesabınıza gönderildiğinde, neden iade etmediğinizi kanıtlamak zorunda bulacaksınızdır” ifadelerini kullandı.‘BANKANIN, BU PARA TRANSFERİNİN NEREDEN GELDİĞİNİ AÇIKLAMASI GEREKİYOR’Prof. Dr. Ali Murat Kırık ise “Eğer banka bu durumu düzgün yönetmezse veya para transferi bir hata sonucunda yapılmışsa bile, kişi uzun süren incelemelere ve hatta olası dava süreçlerine maruz kalabilir. Bu noktada bankanın, bu para transferinin nereden geldiğini açıklaması ve hesap sahibini de bilgilendirmesi büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, kişi istemeden de olsa yasal bir karmaşanın içine çekilebilir” ifadelerini kullandı.‘PARANIN HESAPTA KALMA SÜRESİ DE ÖNEMLİ BİR RİSK FAKTÖRÜ’Gelen paranın hesapta kalma süresinin de önemli bir risk faktörü olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Hesap sahibi, paranın kendisine ait olmadığını fark etmeyip bu meblağın birkaç gün ya da bir hafta gibi bir süre boyunca hesabında kalmasına izin verdiğinde, dolandırıcılık ya da kara para aklama gibi yasa dışı işlemlerin bir parçası olarak değerlendirilme riski doğabilir. Bu nedenle bir hesaba habersiz gelen paranın fark edilmesi halinde, en kısa sürede bankaya bilgi vermek ve paranın kaynağının araştırılmasını talep etmek en sağlıklı yol” dedi. ‘EN YAKIN ARKADAŞINIZA BİLE PARA GÖNDERİRKEN AÇIKLAMA KISMINA NE PARASI OLDUĞU YAZILMALI’Para gönderirken açıklama kısmının boş bırakılmaması gerektiğinin de çok önemli olduğunu vurgulayan Ceren Küpeli, “Geçmiş dönemlerde çok büyük sorunlar yaratmayan açıklamasız para gönderimi, günümüzde büyük bir öneme haiz oldu. Bu nedenle en yakın arkadaşınıza bile para gönderirken açıklama kısmına ne parası olduğu mutlaka yazılmalı…” uyarısında bulundu.“BANKA HESABINIZI KİRALAYIN, BİNLERCE LİRA KAZANIN” MESAJLARINA İNANMAYIN!Son dönemde “Banka hesabınızı kiralayın, binlerce lira kazanın” mesajları da çoğaldı. Peki, insanlar bu duruma nasıl kanıyorlar? Dolandırıcılar nasıl bir ikna yöntemi izliyor? “Bu süreçte genellikle güven telkin eden ve acil bir ihtiyaç algısı yaratan bir dil kullanılıyor” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “‘Ek gelir’, ‘risk yok’, ‘güvenli’ gibi ifadelerle süslenmiş mesajlar, özellikle maddi sıkıntılar yaşayan veya hızlı kazanç arayan kişileri hedef alıyor. Dolandırıcılar, hesap sahiplerine birkaç günlüğüne hesaplarının kullanılacağını ve sonrasında ciddi miktarlarda bir ödeme yapılacağını vadederek masum insanları dolandırma planlarının bir parçası haline getirebiliyor. Böyle cazip görünen teklifler karşısında dikkatli olmak ve hiçbir koşulda banka hesap bilgilerini başkalarıyla paylaşmamak büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı.IBAN DOLANDIRICILIĞI DA ARTIYOR! BURADAKİ EN BÜYÜK RİSK İSE PARANIN GERİ ALINMASININ ÇOK ZOR OLMASIBanka hesap kiralama dışında IBAN dolandırıcılığı da son dönemde sıklıkla gözleniyor. Burada dolandırıcılar nasıl bir yöntem izliyor?Dolandırıcıların burada genellikle sahte satış ilanları veya sahte yardım kampanyaları gibi çeşitli yöntemler kullanarak kurbanlarını tuzağa düşürdüğünün altını çizen. Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Örneğin, sosyal medya veya alışveriş sitelerinde cazip fiyatlarla ürünler sunarak ya da acil durumlar için yardım talep ettiklerini belirterek insanların dikkatini çekiyorlar. Kurbanlarıyla iletişime geçtikten sonra, parayı kendi IBAN numaralarına veya başka bir dolandırıcılık ağında kullanılan sahte bir hesaba yönlendirmelerini istiyorlar. Bu işlem sırasında hızlı davranmayı teşvik eden, aciliyet algısı yaratan ifadelerle baskı kurarak kişileri ikna ediyorlar” dedi.“IBAN dolandırıcılığında en büyük risk, gönderilen paranın geri alınmasının oldukça zor olması” diyen Prof. Dr. Kırık, “Dolandırıcılar, parayı aldıktan sonra genellikle izlerini kaybettirmek için parayı hızla başka hesaplara aktarıyorlar veya kripto para gibi takibi zor yöntemlere çeviriyorlar. Mağdur, durumu fark ettiğinde para çoktan başka hesaplara aktarılmış olabiliyor ve geri alınması imkânsız hale geliyor” ifadelerini kullandı.
Antik metinlerin ve arkeolojik buluntuların incelenmesi, tarihsel olayların ve mitolojik anlatıların derinlemesine anlaşılmasına olanak tanıyor. Özellikle Mezopotamya bölgesinde yapılan çalışmalar, Nuh’un Gemisi gibi evrensel hikâyelerin, farklı kültürlerde nasıl yeniden şekillendiğini gözler önüne seriyor. Bu bağlamda, eski Babil tabletleri gibi eserler, yalnızca tarihî veriler sunmakla kalmayıp, aynı zamanda bu tür hikâyelerin insanlık tarihinde nasıl köklendiğini ve zamanla nasıl evrildiğini de gösteriyor. Bu doğrultuda, Londra’da bulunan British Museum’da yapılan araştırmalar, antik bir Babil haritasında Nuh’un Gemisi’nin izlerine ulaşarak ilgi çekici sonuçlar elde etti.3 BİN YIL ÖNCESİNE AİT KİL TABLETTEKİ SIRBilim insanları, yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait bir kil tablet üzerindeki dünyanın en eski haritasını çözerek, bu haritada ‘Nuh’un Gemisi’nin de yer aldığını ortaya çıkardı. Bu tablet, Babil dönemine ait ‘Imago Mundi’ olarak bilinen bir eser olup, dünyanın yaratılışını betimleyen ve kama biçimli semboller kullanan dairesel bir diyagram içeriyor.British Museum’daki araştırmacılar, tabletin antik dildeki İncil referansını keşfettikleri bilgileri geçen ay kamuoyuna açıkladılar. Tabletin arka yüzü, bir yolcunun yolculuğu sırasında karşılaşacağı şeyleri tarif eden talimatlar içeriyor. Bu talimatlardan birinde, ‘parsiktu kadar kalın bir şeyi görmek için yedi fersah yol kat etmesi gerektiği’ ifade ediliyor. ‘Parsiktu’ terimi, Büyük Tufan'dan kurtulmak için gereken teknenin büyüklüğünü açıklamak amacıyla başka antik Babil tabletlerinde de kullanıldı.IMAGO MUNDİ, ASTRONOMİK OLAYLAR VE GELECEKLE İLGİLİ KEHANETLER SUNUYORImago Mundi, 1882 yılında günümüz Irak’ında bulunmasından bu yana araştırmacıları etkilemeye devam ediyor. Çivi yazısıyla yazılmış bu antik metin, yalnızca Babilliler tarafından kullanılmış olup, o dönemde bilinen dünyanın tamamını kapsayan bir harita… Ayrıca astronomik olaylar ve gelecekle ilgili kehanetler de sunuyor. Haritanın alt orta kısmında, dünyayı çevrelediğine inanılan ‘Acı Nehir’i temsil eden bir daire ile çevrili Mezopotamya yer alıyor. Tablet zamanla hasar görmüş olsa da araştırmacılar, tabletin arkasındaki açıklamalarla uyuşan dağları simgeleyen sekiz üçgenin varlığını tespit ettiler. British Museum küratörü Dr. Irving Finkel bir YouTube videosunda, “Örneğin dördüncü sayı, 'Dördüncüye kadar yedi fersah yol kat etmeniz gerekir' diyor” ifadelerini kullandı. Yolcunun, sonunda dev bir gemiye nasıl rastlayacağı da detaylı bir şekilde anlatılıyor.Dr. Finkel, bu 'parsiktu' ölçümünün bir Asur bilimcisi için ilginç olduğunu, çünkü bu tür bir bilginin yalnızca bir kez çivi yazılı tabletlerde bulunduğunu belirtti. Dr. Finkel, “Bu, teorik olarak Nuh'un Babil versiyonuna göre inşa edilen geminin tasviri” ifadelerini kullandı.Babil versiyonundaki hikâyede, Tanrı Ea’nın (Enki) tüm insanlığı yok eden bir tufan gönderdiği, Utnapiştim ve ailesinin Tanrının emriyle bir gemi inşa edip içini hayvanlarla doldurduğu anlatılıyor. Dr. Finkel, “Bu anlatıda ayrıntılar yer alıyor; Tanrı, 'Bunu yapmalısın' diyor ve Babil Nuh'u, 'Bunu yaptım!' diye yanıt veriyor" şeklinde konuştu.AĞRI DAĞI’NIN ZİRVESİNİN, NUH'UN GEMİSİNİN ŞEKLİ VE BOYUTLARIYLA ÖRTÜŞTÜĞÜ İFADE EDİLİYORGılgamış Tufanı hikâyesi, yaklaşık 3 bin yıl öncesine ait kil tabletlerde yer alıyor ve İncil'deki Tufan ise yaklaşık 5 bin yıl öncesine dayanıyor. Dr. Finkel, Urartu’ya giden yolu kat eden herhangi birinin teorik olarak dağda geminin ahşap kalıntılarını görebileceğini açıkladı.İncil'de geminin, yaşamayan tüm canlıları ve dünyayı sular altında bırakan 150 günlük bir sel felaketinin ardından Türkiye’deki ‘Ağrı Dağı’na yerleştiği belirtiliyor. Ağrı’nın zirvesinin, Nuh'un gemisinin şekli ve boyutlarıyla örtüştüğü ifade ediliyor.GEMİNİN ÖLÇÜLERİ DE BELLİ OLDUGeminin ölçüleri ise ‘300 arşın, 50 arşın, 30 arşın’ olarak tanımlanıyor; bu da geminin yaklaşık 155 metre uzunluğunda, 26 metre genişliğinde ve 16 metre yüksekliğinde olduğu anlamına geliyor. Geminin Ağrı Dağı’nda karaya oturduğu iddiası hâlâ bilim dünyasında tartışılıyor.Bazı bilim insanları bu oluşumun doğa tarafından meydana geldiğini öne sürüyor, bazıları ise bunun yüce bir güçten kaynaklandığını savunuyor.İstanbul Teknik Üniversitesi öncülüğündeki uzmanlardan oluşan bir ekip, yıllardır dağda kazı çalışmaları yürütüyor. Bu çalışmalar sonucunda bilim insanları, 2023 yılında 3 bin ila 5 bin yıl öncesine ait insan varlığını gösteren kil, deniz materyalleri ve deniz ürünleri bulduklarını açıkladılar. Ancak Sidney Üniversitesi’nde görevli olan Dr. Andrew Snelling, daha önce Ağrı Dağı’nın geminin yeri olamayacağını, çünkü dağın sel suları çekildikten sonra oluştuğunu savunuyor.Tarihsel bir olay olarak kabul edilmesine rağmen, çoğu bilim insanı ve arkeolog, Nuh’un Gemisi hikâyesinin kelimesi kelimesine yorumlanmasına inanmadıklarını dile getiriyor. Bu durum, antik metinlerin ve mitolojik ögelerin tarih boyunca nasıl yorumlandığına dair tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Soğuk algınlığı, genellikle burun, boğaz, sinüsler ve üst solunum yollarında görülen hafif bir viral enfeksiyon olarak biliniyor. Enfeksiyon genellikle bir veya iki hafta içinde kendiliğinden geçiyor ve çoğu durumda doktora görünmeye bile gerek kalmıyor.Ancak, şiddetli belirtiler de yaşanabiliyor. Örneğin; boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, hapşırma ve öksürük gibi… Nadir de olsa yüksek ateş, baş ağrısı, kulak ağrısı, kas ağrıları ve koku kaybı gibi durumlar da meydana gelebiliyor.Soğuk algınlığının belirtileri genellikle enfeksiyondan birkaç gün sonra ortaya çıkıyor ve en kötü dönem ilk üç günde yaşanıyor. Birleşik Krallık merkezli bir eczane ve perakende zinciri olan Boots'ta eczacı olan Lesley White, Metro.co.uk’a soğuk algınlığından kurtulmanıza yardımcı olacak 6 ipucuna dikkat çekti.1- BOL SIVI TÜKETİNSoğuk algınlığı sırasında terleme ve burun akıntısı ile önemli miktarda sıvı kaybedebilirsiniz. Bu nedenle, su, çay ve sebze suyu gibi sıvıları düzenli olarak tüketmek çok önemli. Yeterli sıvı alımı, vücudun bağışıklık sisteminin daha etkili çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca, sıvı alımının artırılması burun tıkanıklığını azaltabilir ve mukusun incelmesine katkıda bulunur. Susuz kalmamak, iyileşme sürecinizi hızlandırır.2- SAĞLIKLI BESLENİNBol miktarda taze meyve ve sebze içeren dengeli bir diyet, vücudunuzun gerekli vitamin ve mineralleri almasına yardımcı olur. Özellikle C vitamini içeren portakal, mandalina ve yeşil sebzeler bağışıklık sisteminizi destekleyebilir. İştahsızlık hissi soğuk algınlığı sırasında yaygın bir durumdur; ancak, yeterli besin alımını sağlamaya çalışmalısınız. İsterseniz, hafif çorbalar veya smoothie’ler gibi kolay tüketilebilecek seçeneklere yönelebilirsiniz.3- DIŞARI ÇIKMAYI DENEYİNTemiz hava almak, boğazınızın ve burun yollarınızın açılmasına yardımcı olabilir. Hafif egzersiz yapmak, kan dolaşımını artırarak bağışıklık sistemini güçlendirebilir. Ancak aşırıya kaçmamak ve vücudunuzun ihtiyaçlarına dikkat etmek önemlidir. Eğer kendinizi yorgun hissediyorsanız, dinlenmek en iyi seçenek olabilir.4- ALKOLDEN VE SİGARADAN UZAK DURUNAlkol ve sigara, bağışıklık sistemini zayıflatabilir ve iyileşme sürecini uzatabilir. Alkol, vücudun su kaybını artırarak susuz kalmanıza neden olabilir. Sigara ise solunum yollarınızı tahriş eder ve mevcut semptomlarınızı kötüleştirebilir. Bu nedenle, hasta olduğunuzda bu maddelerden uzak durmanız önerilir.5- BUHAR SOLUYUNBuhar, burun yollarını açarak nefes almayı kolaylaştırabilir. Ilık bir duş almak ya da sıcak su dolu bir kâsenin üzerinde buhar solumak, burun kanallarınızın nemli kalmasına yardımcı olur. Bu uygulama, mukusun daha kolay atılmasını sağlar ve sinüslerdeki basıncı azaltabilir. Eğer buhar tedavisini tercih ederseniz, dikkatli olun ve suyun sıcaklığını kontrol edin.6- İLAÇLARI DEĞERLENDİRİNSoğuk algınlığı semptomlarını hafifletmek için eczacınıza danışarak uygun ilaçları öğrenebilirsiniz. Ayrıca, soğuk algınlığı ve grip için özel olarak formüle edilmiş ‘hepsi bir arada’ ilaçlar, boğaz ağrısı, öksürük ve burun tıkanıklığı gibi diğer semptomları da azaltabilir. Ancak, bu ilaçları kullanmadan önce mutlaka bir uzmana danışmalısınız.
Dijital teknolojilerin hızla gelişmesi, özellikle yapay zeka ve derin öğrenme alanında önemli yeniliklere yol açtı. Bu gelişmeler, iletişimden eğlenceye kadar birçok sektörde dönüşüme neden olurken, aynı zamanda etik ve toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor.Örneğin son yıllarda ses ve görüntü manipülasyonu gibi yöntemlerin kötüye kullanımı ciddi bir tehdit haline geldi. Artık herkes, rızası dışında bu tür içeriklerle hedef alınabiliyor ve özellikle deepfake teknolojisi bu noktada ön plana çıkıyor. Kadınlar ve çocuklar, bu teknolojinin en savunmasız hedefleri arasında yer alıyor.İNTERNETTE ÇIPLAK FOTOĞRAFLARIN GÖRDÜ, BUNU YAPANIN EN YAKIN ARKADAŞI OLDUĞUNU ÖĞRENİNCE DEHŞETE KAPILDIAvustralya’da yaşan Hannah Grundy ise deepfake mağduru olan kadınlardan sadece biri… Kendisine ait pornografik görüntülerin bir internet sitesinde paylaşıldığını öğrenince büyük bir şok yaşadı. İlk başta bunu bir dolandırıcılık olarak değerlendiren Grundy, daha sonra içeriklerin kendi kimliğiyle ilgili olduğunu görünce dehşete kapıldı. Avustralyalı bir özel dedektifin bulduğu sitenin arka planında, saldırganın yakın bir arkadaşı olduğu ortaya çıktı.Grundy'nin partneri Kris Ventura, sitenin detaylarını incelediğinde, başka kadınlara ait fotoğrafların yanı sıra, Grundy'nin özel sosyal medya hesaplarından alınan görüntülerin de yer aldığını fark etti. İkili, uzun yıllardır yakın arkadaşları olan Andrew Hayler'in saldırgan olduğunu öğrendi. Hayler, Grundy ve Ventura'nın hayatında önemli bir yer tutan isimdi ve yıllardır birlikte vakit geçiriyorlardı.Polis, Hayler'ı tutuklayarak, evinde başka kadınlara ait fotoğrafların bulunduğu USB'ler ele geçirdi. Yargıç Jane Culver, Hayler'i dokuz yıl hapse mahkûm ederken, bu olayın teknolojinin kötüye kullanılmasının tehlikelerini gözler önüne serdiğini vurguladı. Grundy ise, bu deneyimin hayatında kalıcı yaralar açtığını ifade etti.Ancak tehlike daha da büyüyor! Çünkü çevrimiçi sohbet robotları, artık insanların çıplak fotoğraflarını üretebiliyor. Bu durum, deepfake’lerin ‘çok korkunç bir senaryo’ yaratacağı endişesi taşıyan uzmanları rahatsız ediyor.AYDA YAKLAŞIK 4 MİLYON KULLANIC DEEPFAKE YETENEKLERİNDEN YARARLANIYOR!Bilim, kültür ve toplumsal değişim üzerine yazılar yayımlayan bir dergi olan Wired’ın Telegram üzerinde yaptığı araştırmaya göre, sadece birkaç tıklamayla insanların açık fotoğraflarını veya videolarını oluşturan birçok yapay zeka destekli sohbet robotu tespit edildi.Derginin paylaştığı verilere göre ayda yaklaşık 4 milyon kullanıcı, bu tür robotların deepfake yeteneklerinden yararlanıyor. Deepfake uzmanı Henry Ajder, dört yıl önce Telegram’daki açık sohbet robotlarının yeraltı dünyasını keşfeden ilk kişilerden biri olarak, bu tür içerikleri aktif olarak kullanan ve oluşturan kişilerin sayısında önemli bir artış yaşandığını belirtti.Ajder Daily Mail’e yaptığı açıklamada, “Bu araçlar, genç kızlar ve kadınlar için hayatları mahveden çok korkunç senaryolar yaratabiliyor” ifadelerini kullandı. Wired’ın konuyla ilgili iletişime geçtiği Telegram, yorum yapmayı reddetti, ancak botlar ve ilişkili kanallar aniden ortadan kayboldu; yaratıcılarsa ertesi gün “başka bir bot yapma” sözü verdiler.Wired'a göre, yapay zeka teknolojisindeki gelişmelerin yanı sıra deepfake sitelerinde de ciddi bir artış görülüyor. Ancak bu siteler yasa koyucular tarafından yoğun bir incelemeye tabi tutuluyor. Örneğin ağustos ayında San Francisco savcılığı, bir düzineden fazla web sitesine dava açtı. Ayrıca yakın zamanda yapılan bir ankette, ABD’li öğrencilerin yüzde 40’ının okullarında deepfake’lerin dolaştığını bildirdiği ortaya çıktı.ÜNLÜ İSİMLER DE HEDEF ALINIYORÜnlüler de pornografik deepfake’lerden etkilenenler arasında yer alıyor. Birkaç ay önce sosyal medya platformu X, Taylor Swift’in yapay zeka tarafından üretilen sahte pornografi görüntülerinin viral hale gelmesinin ardından ünlü şarkıcının adının aranmasını geçici olarak engellemişti.Swift'in yayımlanan sahte fotoğrafı, hesap askıya alınmadan önce 47 milyon kez tıklandı. X’in güvenlik ekibi müdahale etmeden önce bu görüntülü içerik on binlerce kez de paylaşıldı. Sosyal medya yönetiminden yapılan açıklamada, “Bu tür içeriklere karşı sıfır tolerans politikamız var. Ekiplerimiz tespit edilen tüm görüntüleri aktif bir şekilde kaldırıyor ve bunları yayınlamaktan sorumlu hesaplara karşı yasal önlemler alıyor” denildi.ÜLKEMİZDE DE BU SORUN GİDEREK ARTIYOR!Benzer problemlerin ülkemizde de olduğunu söyleyen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Ülkemizde de bu sorun giderek artıyor ve kadınların dijital dünyadaki güvenliğini tehlikeye atan bir araç haline geliyor. Dünya genelinde ise deepfake kullanımı büyük bir hızla yayılıyor ve özellikle sosyal medya platformlarında karşılaşılan bir sorun haline gelmiş durumda” ifadelerini kullandı.Bu teknolojinin yayılmasının sadece bireylerin mahremiyetini değil, aynı zamanda toplumsal güvenliği de tehdit ettiğine dikkat çeken Kırık, “Özellikle çocukları ve kadınları hedef alan bu tür içeriklere karşı uluslararası düzeyde farkındalık artmış olsa da yeterli önlemler alınmış değil. Bu soruna karşı daha kapsamlı yasal düzenlemelere ve teknolojik çözümlere ihtiyaç var” şeklinde konuştu.TELEGRAM, GİZLİLİK VE ANONİMLİK ÖZELLİKLERİYLE İÇERİKLERİN YAYILMASINA ELVERİŞLİTelegram’ın zayıf içerik moderasyonu nedeniyle sıkça eleştirildiğinin altını çizen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Bu platform, kullanıcılarına gizlilik ve anonimlik vaat etse de kötü niyetli kişilerin bu avantajları suistimal ederek rıza dışı içerikler paylaşmasına olanak tanıyor. Özellikle deepfake botları gibi zararlı araçlar hızla yayılabiliyor ve mağdurların bu içeriklerle baş etmesi oldukça zor hale geliyor. Denetim mekanizmalarının yetersiz kalması, bu sorunun büyümesine katkı sağlıyor” dedi. Kırık, şöyle devam etti:“Bu konuda acil olarak yapılması gereken şey, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde daha katı düzenlemeler ve denetim mekanizmalarının oluşturulması. Telegram ve benzeri platformların içerik moderasyonuna dair daha sıkı önlemler alması, kullanıcıların güvenliğini koruma açısından önemli bir adım olacaktır. Ayrıca, yapay zeka tabanlı moderasyon sistemlerinin geliştirilmesi ve kullanıcıların şikayetlerinin daha hızlı bir şekilde işleme alınması gibi önlemler de hayata geçirilmeli. Hükümetlerin ve ilgili kuruluşların iş birliği içinde çalışarak, bu tür platformların zararlı içeriklere karşı daha etkin bir mücadele yürütmesi gerekiyor.”DEEPFAKE’TEN KORUNMAK MÜMKÜN MÜ? NELERE DİKKAT EDİLMELİ?“Öncelikle, sosyal medya platformlarında paylaşılan kişisel bilgilerin ve görsellerin gizlilik ayarlarına dikkat edilmesi gerekiyor” diyen Prof. Dr. Ali Murat Kırık, “Fotoğraf ve video gibi kişisel içeriklerin mümkün olduğunca sınırlı paylaşılması, bu içeriklerin kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmasını zorlaştırabilir. Ayrıca, internet üzerinde paylaşılan görsellerin düşük çözünürlüklü olması, deepfake oluşturulmasını daha da zorlaştırabilir” dedi.Bireylerin bir diğer önemli adımı ise şüpheli içeriklere karşı farkındalık geliştirmek olduğunu vurgulayan Kırık, “Eğer çevrenizde sizin ya da tanıdıklarınızın görüntülerinin uygunsuz şekilde kullanıldığına dair bir içerik görürseniz, bu durumu hemen ilgili platforma rapor etmelisiniz. Ayrıca, güçlü şifreler kullanmak, hesap güvenliğini artırmak ve çift faktörlü kimlik doğrulama gibi yöntemleri tercih etmek, çevrim içi hesapların ele geçirilme riskini azaltacaktır. Unutmamak gerekir ki, deepfake teknolojisine karşı bireysel farkındalık ve güvenlik önlemleri, bu tür saldırılardan korunmanın ilk adımıdır” ifadelerini kullandı.DEEPFAKE, CİNSEL İÇERİKLER DIŞINDA BAŞKA HANGİ RİSKLERİ TAŞIYOR?Prof. Dr. Ali Murat Kırık Deepfake teknolojisi, cinsel içeriklerin ötesinde birçok farklı risk taşıyor ve bu riskler yalnızca bireysel değil, toplumsal güvenliği de tehdit ediyor” dedi ve şu önemli bilgilerin altını çizdi:-- Öncelikle, deepfake’ler siyasi manipülasyon amacıyla kullanılabiliyor. Özellikle kamuya mal olmuş kişiler, sahte video ve ses kayıtlarıyla hedef alınarak itibarları zedelenebiliyor ya da yanlış bilgi yayılması sağlanabiliyor. Bu durum, toplumsal huzursuzluklara yol açabilir ve hatta seçim süreçleri gibi kritik anlarda manipülasyonlar yaratabilir. Dolayısıyla, yalnızca bireyler değil, tüm toplumlar deepfake’lerin yol açabileceği bu tür tehlikelere karşı savunmasız durumda.-- Bunun yanı sıra, iş dünyasında da deepfake teknolojisi ciddi sorunlara yol açabilir. Örneğin, üst düzey yöneticilerin ya da çalışanların ses ve görüntüleri manipüle edilerek sahte talimatlar ya da e-postalar oluşturulabilir, bu da büyük maddi kayıplara neden olabilir. Kimlik hırsızlığı ve dolandırıcılık vakalarının artması, bireylerin hem finansal hem de profesyonel itibarlarını tehlikeye atabilir. Bu gibi teknolojiler, güvenilirliğin ve dijital dünyadaki doğrulamanın her zamankinden daha önemli hale geldiği bir dönemde, bireylerin ve kuruluşların dikkatli olmasını gerektiriyor.
Yurt genelinde mevsim normallerinde devam eden sıcaklıklar, artık yerini soğuk havaya bırakmaya başladı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son tahminlere göre, ülkemiz genelinin parçalı yer yer çok bulutlu, Orta ve Doğu Akdeniz’in Toroslar Mevkii, Orta Karadeniz kıyıları, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun doğusu, Hatay’ın kıyı kesimleri ile Bingöl ve Sinop çevrelerinin sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Sabah ve gece saatlerinde de iç ve batı kesimlerde yer yer pus ve sis bekleniyor. Uzmanlar ise bu hafta sonuna dikkat çekiyor. Ülke genelinde Balkanlar’dan oldukça soğuk sayılabilecek bir hava dalgası bekleniyor. * Peki bir anda soğuyacak olan hava ne kadar sürecek? * Kasım ayında kar bekleniyor mu? EKİM AYININ İLK YARISI KURAK GEÇTİ ARTIK SOĞUKLAR GELİYOR Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Meteoroloji Uzmanı Dr. Güven Özdemir, “Yapraklar yavaş yavaş sararıp dökülmeye başladı, bu da sonbaharın geldiğini gösteriyor. Ekim ayının ilk yarısı kurak geçti, ancak ikinci yarısında yer yer serin ve yağışlı havalar bekliyoruz. Karadeniz ve Balkanlar üzerinden gelen soğuk sistemin 20 Ekim’e kadar etkili olacağını söyleyebilirim” dedi. Beklenen soğuk havanın yüksek kesimlerde kar yağışı yapma olasılığının olduğunu da belirten Dr. Özdemir, “Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde alçak basınç derinleşerek Doğu Karadeniz’de ve yüksek kesimlerde yoğun etkisini gösterecek” ifadelerini kullandı. KASIM AYI EKİME GÖRE DAHA SOĞUK OLACAK Dr. Güven Özdemir, kasım ayının ekime göre daha yağışlı ve soğuk geçme olasılığının yüksek olduğunu belirtti. Ancak, kasım ayının ilk haftasında pastırma sıcaklarının etkili olabileceğini de ekledi. Genel olarak kış mevsiminin ise 29 Ekim’den itibaren başlayacağının altını çizdi. BU YIL KAR ETKİLİ OLACAK MI? Bu yıl La Nina’nın etkisiyle kış mevsiminin yağışlı geçeceğine dikkat çeken Dr. Özdemir, “Kutuplar ve Sibirya’dan gelecek soğuk hava kütleleri ile denizlerin sıcak olması, zaman zaman etkili kar yağışlarına yol açabilir. Bu kar yağışları, yeraltı sularımızı artırarak göl, baraj ve nehirlerimize olumlu katkılar sağlayacaktır. Ancak, eski kış mevsimlerinde olduğu gibi sürekli ve kalıcı kar yağışları beklemek doğru olmaz; muhtemelen kısa süreli ve yerde kalma süresi az olan kar yağışları alacağız” şeklinde konuştu.
Rüyalar, uyku sırasında bilinçaltındaki düşüncelerin, duyguların ve anıların bir araya gelerek oluşturduğu karmaşık imgeler ve hikâyeler. İnsanlar, genellikle REM (Hızlı Göz Hareketi) uykusu sırasında daha yoğun ve canlı rüyalar görüyor. Ayrıca rüyalar; kişisel deneyimlerin, korkuların, arzuların ve hayallerin yansıması olarak da kabul edilirken, aynı zamanda ruhsal ve duygusal durumları da yansıtabiliyor. Uzun zamandır rüyalar üzerinde çalışan Kaliforniya merkezli bir girişim olan REMspace’teki bilim insanları, ‘berrak rüyalar’ sırasında bireyler arasında çift yönlü iletişim sağlamayı başardı. BİLİM KURGUNUN GERÇEKLİĞE DÖNÜŞMESİ YÖNÜNDE ÖNEMLİ BİR ADIMBu deney, bilim kurgunun gerçekliğe dönüşmesi yönünde önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Kullanılan ekipmanlar arasında ‘sunucu’, ‘cihaz’, ‘Wi-Fi’ ve ‘sensörler’ yer alıyor. Deneyin uygulanabilirliği açısından dikkate değer bir detay ise katılımcıların ayrı evlerde uyuması. En önemlisi ise REMspace araştırmacıları, katılımcılar arasında özel olarak oluşturulmuş bir dil aracılığıyla belirli bir kelimeyi ışınlayarak iletişim kurmayı başardı. Peki bu nasıl oldu?Berrak rüya, bireyin rüyada olduğunu bilmesi ve rüyasında kontrol sahibi olması anlamına geliyor. Bu durum, bireylerin rüya dünyasında bilinçli eylemler gerçekleştirmesine olanak tanıyor. Deney sırasında, katılımcıların beyin dalgaları ve diğer biyolojik verileri özel bir cihazla uzaktan izlendi ve bu veriler sunucuya aktarıldı.Sunucu, bir katılımcının berrak rüyaya girdiğini tespit ettiğinde, özel dilden rastgele bir kelime üretiyor ve bu kelimeyi katılımcıya iletiyordu. Katılımcı, rüyasında bu kelimeyi tekrarladıktan sonra, yanıt sunucuda saklanıyordu. Sekiz dakika sonra, ikinci katılımcı da berrak bir rüyaya girdiğinde, sunucu ilk katılımcıdan alınan depolanmış mesajı ona iletti ve o da uyandığında bu mesajı tekrar etti. REMspace, bu deneyin başka bir katılımcı çiftiyle de başarıyla tekrarlandığını belirtiyor. Ancak şirketin, rüya iletişimini başardığını kesin olarak söyleyebilmesi için çalışmalarının daha titiz bir incelemeden geçmesi gerekecek.Henüz bilim insanları tarafından tam olarak incelenmemiş olan bu teknoloji, eğer doğrulanırsa uyku araştırmaları açısından önemli bir dönüm noktası olabilir. Bu tür bir iletişim yöntemi, ruh sağlığı tedavisi ve beceri eğitimi gibi alanlarda da geniş uygulama potansiyeline sahip. DAHA ÖNCE YAPILAN DENEYDE BÜYÜK RİSKLER ALINMIŞTIREMspace CEO’su Michael Raduga, “Dün, rüyalarda iletişim kurmak bilim kurgu gibi görünüyordu; yarın ise bu teknoloji olmadan hayatımızı hayal bile edemeyeceğiz” dedi. Raduga, bu gelişmenin sayısız ticari uygulamaya kapı açabileceğini ve rüya dünyasında iletişim anlayışını köklü bir şekilde değiştirebileceğini vurguladı. Aslında Raduga, daha önceki deneyleriyle de dikkat çeken biri. 2023 yılında, rüyalarını kontrol edebilmek için kendi beynine mikroçip yerleştirmeye çalışarak büyük riskler almıştı. Bu tehlikeli deneyde, ‘elektrotunun’ berrak rüyalar üzerindeki potansiyel etkisi olduğunu savunarak kafa travmasına yol açacak bir işlem gerçekleştirmişti. Raduga, daha sonra çipi çıkarmak zorunda kaldı. Şu anda, berrak rüyalar sırasında gerçek zamanlı iletişimi mümkün kılmak için yeni hedeflerine odaklanmış durumda. Raduga, “REM uykusu ve berrak rüyalar, yapay zekadan sonra bir sonraki büyük endüstri olacak” ifadelerini kullanarak bu alandaki inancını da ortaya koydu. Eğer bu hedefler gerçekleştirilebilirse, rüya dünyasında iletişim kurma biçimimiz köklü bir değişim yaşayabilir ve insan etkileşimleri üzerinde derin etkiler bırakabilir.
Muğla, doğal güzellikleri ve tarihî zenginlikleriyle dikkat çeken bir adres. Parıldayan masmavi denizi, ağaçlarla kaplı zirveleri ve eşsiz yürüyüş parkurları hem doğa severler hem de macera arayanlar için şehri ideal bir rota haline getiriyor. Özellikle sonbahar, Muğla’nın doğasına bambaşka bir renk ve anlam katıyor. Zeytin ağaçlarının ve çam ormanlarının arasında, yaprakların sarı ve kırmızı tonlarına bürünen manzaralar, bir tablo gibi gözler önüne seriliyor. Bu mevsimde sahillerdeki kalabalıklar da azalıyor; sakin plajlarda yürüyüş yaparken denizin sesi, rüzgârın hafif dokunuşuyla birleşiyor. Göcek ve Fethiye gibi koylarda, doğanın sunduğu huzur içinde derin bir nefes almak ise insanı adeta yeniliyor. Muğla’nın köyleri de sonbaharın getirdiği güzelliklerle dolup taşıyor. Datça’nın badem ağaçları, Ekim ayının ortalarında olgunlaşırken, köy pazarları taze sebzeler ve meyvelerle şenleniyor. Yerel halkın sıcak karşılamasıyla, zeytin hasadı döneminin coşkusunu hissetmek ve geleneksel lezzetleri tatmak ise bu rotanın bonusu… CNN'de gezi yazıları kaleme alan gazeteciler Richard Quest ve Joe Minihane de geçtiğimiz günlerde Muğla’nın bu etkileyici manzaralarını ve zengin kültürel mirasını deneyimlemek üzere şehri ziyaret etti. Yazıda, Fethiye ve Dalyan arasında bulunan, güneşli bir sahil kasabası olan Göcek'in bölgenin en iyi başlangıç noktası olduğu vurgulanıyor. Bu bağlamda, çeşitli detaylara yer veriliyor. İşte Richard Quest ve Joe Minihane’nin kaleminden Muğla’nın güzellikleri…AKDENİZ VE EGE DENİZİ'NİN BİRLEŞTİĞİ MÜCEVHER GİBİ BİR NOKTAGöcek’te kültür ön planda ve ünlü heykeltıraş Dilara Akay’ın bu konudaki etkisi oldukça büyük. Akay’ın muhteşem bir bahçede yer alan galerisi, sanatçının yaşamı boyunca yaptığı çalışmaların gelişimini sergileyen çeşitli eserlerle dolu. “Birçok kişi beni büyük bahçe heykellerimle tanıyor ama aynı zamanda enstalasyonlar da yapıyorum” diyen Akay, sanatının evrimini keşfetmek için ziyaretçileri galerisine bekliyor. Artık doğaya daha çok ilgi duyduğunun altını çizen Akay, bu yolculuğu denizde sürdürüyor. Akay, Muğla ilinin göz alıcı kıyı şeridini daha iyi görebilmek için küçük bir tekneye yöneliyor. “Göcek, Dalaman ve Fethiye koyundayız” diyor Akay, heyecanla kollarını sallayarak. Burası, Akdeniz ve Ege Denizi'nin birleştiği mücevher gibi bir nokta. Gerçekten de burada bir teknede olmak, hayal kurmanıza olanak tanıyor. TÜM DÜNYANIN HAYRAN OLDUĞU YÜRÜYÜŞ ROTASI: LİKYAKaraya döndüğümüzde ise keşfedilecek başka harikalar var. “Mazeret yok” diyor Likya Yolu yaratıcısı Kate Clow, ikonik uzun mesafeli patika boyunca yol gösterirken. 760 kilometreyi kapsayan bu rota, Fethiye’den Antalya’ya kadar uzanıyor ve tamamlanması 35 gün sürüyor. Bir zamanlar Likya olarak bilinen, şimdi ise güney Türkiye’nin bir parçası olan kıyı şeridini takip ediyor. Likyalıların, Persler, Büyük İskender ve Romalılar döneminde kat etmiş olabilecekleri rotaların çoğunu izliyor.Bu rotayı haritalamak ve işaretlemek, Roma yollarını ve eski katır yollarını kapsayan muazzam bir işti ve Clow bunun için büyük çaba harcadı. “O zamanlar, yani 35 yıl önce Türkiye'de hiç yürüyüş rotası yoktu. Ben Pireneler’de ve Fransa ile İspanya'nın çeşitli yerlerinde yürüyordum” diyor Clow. “Ve ‘Türkiye de bir tane hak ediyor’ diye düşündüm” diye de ekliyor.Dağlara doğru yükselen Clow’un rotası, deniz ve uzaktaki yüksek tepelerden olağanüstü manzaralar sunuyor. Gerçekten de dünyadaki en iyi uzun mesafe yürüyüş rotalarından biri burası. En güzel tarafı ise, muhteşem manzaraları, yoldan göremeyeceğiniz açılardan görebilmenize olanak sağlaması… DAMAK ÇATLATAN LEZZETLERTürkiye’nin her yerinde olduğu gibi, burada da yemek kültürü harika… Açık ateşte pişen lezzetli çorbalar ve ekmeklerle, ister Akay’ın galerisinde bir yemek yiyin, ister yörüklerle birlikte yöresel tatların keyfine varın. Muğla mutfağı, zengin ve çeşitli lezzetlere sahip. Bölgenin meşhur yemekleri arasında zeytinyağlılar öne çıkıyor; özellikle enginar, sebzeli kısır ve zeytinyağlı dolma, damakları şenlendiriyor. Ayrıca, Muğla'nın kendine has taze otlarıyla hazırlanan ot kavurması ve pide çeşitleri de oldukça popüler. Tandır kebabı, yöresel etlerin lezzetini ön plana çıkarırken, deniz ürünleri de bölgenin zengin denizine ait tazeliği sunuyor. Muğla’nın tatlıları arasında ise sünger kek ve yöresel sütlaç, ziyaretçilerin favorileri arasında. Bu lezzetler, Muğla'nın kültürel zenginliğini ve gastronomik mirasını enfes şekilde yansıtıyor.EĞLENCELİ ÇAMUR BANYOSU VE ADRENALİN DOLU YAMAÇ PARAŞÜTÜ DENEYİMİTüm bu yiyecekler sonrasında biraz eğlence için Dalyan’ın çamur banyoları harika bir rota. Bu ünlü fakat biraz kötü kokulu banyolar, yerlilerin ve ziyaretçilerin ciltlerini canlandırmak için geldikleri yerler. Sıcak ve yapışkan suda yükselen kükürt kokusu biraz rahatsız edici olsa da, vücuttaki çamur hissi çok ilginç.Babadağ ise yamaç paraşütçülerinin akın ettiği bir yer. 1700 metrede, planörlerin ve uçuşa katılanların koşabileceği ve kendilerini gökyüzüne fırlatabileceği özel bir fırlatma rampası bulunuyor.Rehberimiz Ertaş, renkli aynalı gözlükleriyle bizi kask ve emniyet kemeri provasına götürüyor. Ertaş, “Bunu 25 yıldır yapıyorum, yılda ise 400 ila 500 kez gökyüzünde süzülüyorum” diyor. Ertaş’ın bu deneyimde sıklıkla söyledi cümle ise “Yürümeye başla ve şimdi koş!”Bir süre sonra paraşüt rüzgârı yakalıyor ve zemin ayaklarınızın altından kalıyor. Aynı anda hem heyecan verici hem de endişe verici bir deneyim. Ancak sonsuz manzaralar, denizin mavisi ve plajların beyazı bunu muhteşem bir deneyim haline getirmeye yardımcı oluyor.
Dünyanın dört bir yanında 200 yıldan uzun süredir duyulan gizemli ‘gök depremleri’, bilim insanlarının çözümlemekte zorlandığı tuhaf seslerin kaynağı olmayı sürdürüyor. Bu sesler, silah atışları veya araba patlamalarıyla karıştırılabiliyor ve Belçika’dan Japonya’ya, New York’taki Finger Lakes bölgesine kadar geniş bir alanda duyulabiliyor.Bilim insanları, bu yankılanan patlamaların kökenini belirlemek için atmosferde patlayan meteorlar, askeri tatbikatlar, taş ocağı patlamaları ve uzak fırtına veya depremler gibi çeşitli teoriler ortaya koyuyor. Peki gerçek tam olarak ne?İLK OLARAK 7.2 BÜYÜKLÜĞÜNDEKİ BİR DEPREM SIRASINDA BELGELENMİŞTİİlk olarak 1811 yılında ABD’de Missouri eyaletine bağlı New Madrid kentinde, 7.2 büyüklüğündeki bir deprem sırasında belgelendiği kaydedilen bu sesler, bölge sakinleri tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştı. Ağustos 1886’da ise Güney Carolina’nın Charleston kentinde meydana gelen 7.3 büyüklüğündeki depremde de benzer sesler duyulmuş ve bu sesler depremden haftalar sonra bile hissedilmeye devam etmişti. ‘AĞIR BİR TOPUN PATLAMASINA BENZEYEN BİR SESE BENZİYOR’Gök depremleri, ‘kükreyen ses’ veya ‘yüksek patlamalar’ olarak tanımlanıyor. New York eyaletinin merkezindeki Seneca Gölü'nden yaşayan yazar James Fenimore Cooper, bu deneyimi ‘Göl Silahı’ adlı kısa öyküsünde kaleme almıştı. Cooper, öyküsünde seslerin “Bilinen hiçbir doğa yasasıyla açıklanamayan, ağır bir topun patlamasına benzeyen bir ses” olduğuna vurgu yapmıştı. Son yıllarda ise patlamaların rastgele zamanlaması nedeniyle belirli bir doğal olayla ilişkilendirilmesi de güçleşti.SESLERİN DEPREMLERDEN KAYNAKLANDIĞI DOĞRU MU? Bilim insanları, 2013 yılından bu yana EarthScope Transportable Array’dan (ESTA) elde edilen sismik verileri 2020 yılında kullanmaya başladı. ESTA, ABD genelinde depremleri, volkanları ve heyelanları tespit eden 400’den fazla sismik istasyondan oluşan bir ağ. Kuzey Carolina Üniversitesi Chapel Hill’deki bir araştırma ekibi, bu seslerin depremlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını belirlemek için ESTA’nın verilerini çeşitli kayıtlarla karşılaştırdı. Çalışmaya katılan araştırmacılardan Eli Bird, genel olarak bunun atmosferik bir fenomen olduğuna inandıklarını ve sismik aktiviteden kaynaklandığını düşünmediklerini belirtti. Araştırmacılar, seslerin yerden değil, atmosferden yayıldığını varsayıyor.Bir diğer olasılık olarak, atmosferde patlayan uzay kayaları olan bolidler veya okyanus üzerinde çakan gök gürültüsü gibi okyanus olayları da gündeme gelmiş olabilir. Bird, “Atmosferik koşullar, bu durumun belirli bir yönde artmasına veya bu yerel bölgeyi etkilemesine neden olabilir” dedi. Ancak sismologlar, tüm çabalarına rağmen gök depremlerinin kesin olarak nereden geldiğini belirleyemedi. Kasım 2017'de Alabama'nın 15 ilçesindeki sakinler, yaşanan patlamalarla şok olmuş ve korkuyla yetkilileri aramıştı. Birmingham Ulusal Hava Durumu Servisi, bölgede meydana gelen gürültüyü tam olarak açıklayamadıklarını, uydu görüntüleri ve radar taramalarında patlama belirtilerinin görülmediğini bildirdi.Ajans, o dönem sosyal medyada benzer düşünceleri paylaşarak "Bir cevabımız yok ve sadece varsayımlarda bulunabiliriz" ifadesini kullandı. Uzmanlar, bu seslerin nedeninin tam olarak belirlenememesi nedeniyle halk arasında farklı spekülasyonların yaygınlaştığını belirtiyor. ÇEŞİTLİ KOMPLO TEORİLERİNE ZEMİN HAZIRLIYORBazı yerel halk, gök depremlerinin varlığını doğaüstü fenomenlerle ilişkilendirirken, diğerleri bunu askeri faaliyetlerle bağlantılandırıyor. Bu durum, hem toplumda merak uyandırıyor hem de çeşitli komplo teorilerine zemin hazırlıyor.Dünyanın farklı bölgelerinde benzer seslerin duyulması, araştırmaları uluslararası bir boyuta taşıyor. Bilim insanları, bu sesleri daha kapsamlı bir şekilde incelemek için uluslararası iş birlikleri kurmaya çalışıyor. Gök depremleri ile ilgili yapılacak daha fazla araştırma, bu olguların doğasını anlamamıza yardımcı olabilirken, halk sağlığı ve güvenliği açısından da önemli sonuçlar doğurabilir. Uzmanlar, bu seslerin kaynaklarının belirlenmesinin, toplumları bilgilendirme ve olası tehlikeleri önceden haber verme açısından kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor.