Dünyada tanımlanmış yaklaşık 11 bin kuş türünden 1500’ü küresel ölçekte tehlike altında. Bu türlerden yaklaşık 200-230’u ise soyu ‘kritik seviyede’ tehlike altında olan türler. Birleşik Krallık Ekoloji ve Hidroloji Merkezi'nin (UKCEH) yakın tarihli araştırmasına göre ise modern insanlık tarihi boyunca ‘her dokuz kuş türünden birinin’ neslinin tükendi. Kuş türlerinin yok oluşlarına dayalı istatistiksel modellemenin kullanıldığı çalışmada, Yeni Zelanda vaka çalışması olarak seçildi. Bunun nedeni de Yeni Zelanda’nın dünyada insan öncesi kuş faunasının tamamen bilindiğine inanılan tek yer konumunda olması… Elde edilen bulgular sonrası çalışmanın UKCEH'de görevli başyazarı Dr. Rob Cooke, “İnsanlar, habitat kaybı, aşırı avlanma, yuvaları basan ve yiyecek için onlarla rekabet eden sıçanlar ve domuzların kuş popülasyonlarını hızla tahrip etti” dedi. ‘YAŞANAN BİYOÇEŞİTLİLİK KRİZİNİN OLUMSUZ SONUÇLARINI ARTIRACAK’İsveç’teki Gothenburg Üniversitesi’nde Biyoloji ve Çevre Bölümü’nde görevli Dr. Soren Faurby, bu durumun mevcut biyoçeşitlilik krizinin olumsuz sonuçlarını artıracağının altını çizerken, “Bu çalışma bize şunu gösteriyor: Gezegenimiz birçok büyüleyici kuşu kaybetmenin dışında tohum dağıtımı ve tozlaşma gibi çeşitli kilit ekolojik işlevleri de kaybetmiş olabilir. Bunun ekosistemler üzerinde zararlı etkileri olacaktır. Dolayısıyla ufukta insanlığı bekleyen ciddi sorunlar bulunuyor” ifadelerini kullandı. Ülkemiz de kuş türleri bakımından oldukça zengin bir coğrafyada yer alıyor. Türkiye, 300’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Bu, Orta Doğu ve Avrupa’daki kuş türü sayısı ile karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir sayı. Peki ülkemizde tehlike altında olan türler hangileri? Bu türlerin neslinin tamamen tükenmesi ekosistemimizde hatta sofralarımıza gelen ürünlerde nasıl sorunlara neden olabilir? 'KUŞ TÜRLERİ DOĞADAKİ ZİNCİRİN EN ÖNEMLİ ÖĞELERİNDEN BİRİ'Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Ormancılık Meslek Yüksek Okulu’nda görevli Ornitolog (kuş bilimci) Öğr. Gör. Ergün Bacak, “Ekolojik dengede, kuş türlerinin pek çoğu ‘besin piramidi’ olarak adlandırdığımız zincirin en önemli öğelerinden biri. Piramitte alttan yukarıya doğru gittikçe popülasyon miktarı azalır” dedi ve ekledi:“Örneğin en altta bitkiler yer alıyor. Bu alanda milyonlarca bitkiden bahsedebiliriz. Piramidin en üstünde ise yırtıcı türler bulunuyor. Örneğin katil balina, kaplanlar ve akbaba türleri gibi… Bu türleri korumaya çalışıyorsak mecburen alt basamaktakileri de korumak zorundayız. Bu da aslında ekosistemin korunmasını sağlayan en önemli öğe…” ‘1950’LERDE KELAYNAKLARIN YOK OLMASI ÇEKİRGE İSTİLALARINA NEDEN OLMUŞTU’Bu noktadan hareketle kuşların doğada çok önemli rolleri olduğuna değinen Bacak, “Bir kuşu, alanından alırsanız orası zamanla sağlıksız hale gelir. Örneğin 1950’lerde Türkiye'de binlerce kelaynak vardı. Kelaynakların beslendiği en önemli besinlerden biri de çekirgelerdir. O yıllarda yapılan bir ilaçlamayla çekirgeler yok edildi ve zamanla kelaynakların çoğu öldü” dedi. Bacak, bu durumun getirdiği zararlara dair de şunları söyledi: “Kelaynaklar yok olunca çekirge popülasyonu tekrardan artmaya başladı. Hatta diğer zararlı popülasyonlar da bir anda çoğaldı. Bu da o dönem tarımda ciddi zararlara neden oldu. Keşke Türkiye'de veriler tutulsa da kuşların tarıma ne kadar katkısı olduğunu daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilsek. Ancak yaşanan bu kelaynak olayı bile bize bir fikir veriyor. O yıllarda 10 bin kelaynağın milyarlarca çekirge yediğini düşünürsek, bu türün tarıma destek ya da tarımda zararlı böceklerle mücadele konusunda çok büyük katkıları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.” ÜLKEMİZDE HANGİ TÜRLER TEHLİKE ALTINDA?Yelkovan, turna, toy, küçük akbaba, ak kuyruklu kartal, bozkır kartalı, kelaynak ve dikkuyruk türlerinin tehlike altında olduğuna değinen Ergün Bacak, “Bütün yırtıcı türlerin tehlike altında olduğunu söyleyebilirim. Yırtıcıların dışında diğer türler de adeta can çekişiyor. Örneğin ‘yaz ördeği’ diye bir türümüz vardı. En son 2010 yılında görüldü ve artık hiç göremiyoruz çünkü bu tür bitti. Maalesef ciddi şekilde habitatı kaybediyoruz. Doğal yaşam alanlarında insan nüfusu arttıkça türlerimiz yok oluyor. Ayrıca şehirleşme, kirlilik ve elektrik hatlarının da bunda etkisi çok büyük” ifadelerini kullandı.‘AKBABALARIN AZALMASI KUDUZ SALGININA NEDEN OLUYOR’Türkiye’de şu an yüzde 90 oranında akbaba türünde azalma olduğuna dikkat çeken Ergün Bacak, “Sadece ülkemizde değil dünyada da akbaba türleri yok olma aşamasına geldi. En çok azalma ise Hindistan’da yaşandı. Bunun en büyük sebebi de evcil hayvanlarda veya kırsalda yetiştirilen hayvanlarda kullanılan bir ilaç” dedi. Bacak şöyle devam etti:-- Bu ilaç daha çok ağrı kesici ve ateş düşürücü olarak kullanılıyor. Hayvan iyileşemeyip öldüğü zaman insanlar cansız bedenini etrafa atıyor. Akbabalar da gelip bundan besleniyor ve ölüyor. Aynı şey ülkemizde de yaşanıyor. Türkiye'de de pek çok akbaba türünü hem bu ilaç nedeniyle hem de koyunları öldüren kurtları zehirlemek için kullanılan ilaçlardan ötürü kaybettik.-- Daha da ilginci, son yıllarda yapılan bazı araştırmalarda akbabaların leşleri yiyemediği ve o leşlerle köpeklerin beslendiği görülüyor. Bu da Hindistan'da kuduzun yaygınlaşmasına neden oldu. Kuduz yaygınlaştıkça hem sağlık giderleri hem de insan ölümleri artıyor. 20 yıldaki bu değişim Hindistan’a 10 milyar dolar olarak döndü. Aynı şekilde Türkiye’de de yaşanabilir. Zaten dikkat ederseniz ülkemizde de kuduz vakalarında artış görülüyor. ‘FARE İSTİLALARI GÖRÜLEBİLİR’Baykuş türlerinin azalmasının fare istilalarına neden olabileceğini söyleyen Ergün Bacak, “Ülkemizde alaca baykuş, paçalı baykuş, peçeli baykuş, kır baykuşu ve kulaklı orman baykuşu gibi pek çok tür bulunuyor. Büyük baykuşlar genellikle farelerle besleniyor. Baykuş türlerinin azalması doğal olarak fare popülasyonunun artmasına ve tarım ürünlerinin çok büyük zarar görmesine neden olabilir" dedi ve ekledi: "Ancak bu farelerden kurtulmak için ilaç ya da zehir kullanılmasını kesinlikle önermiyorum. Orada sağlıklı nüfusu sağlayabilecek çalışmaların yapılması gerekiyor. Örneğin o bölgede şahin türünün yetiştirilmesi bir çözüm olabilir." SERÇELER DE ÇOK ÖNEMLİSerçelerin de çok önemli olduğuna vurgu yapan Bacak, Çin örneğini verdi:-- Çin'de yönetim, zamanında serçelerin tarım ürünlerine çok fazla zarar verdiğini düşündü ve buna çözüm olarak serçeleri öldürme karar aldı. Doğal olarak ertesi yıllarda tarımsal faaliyetlerde ciddi zararlar ortaya çıktı. Serçeler yok olunca belki buğday ya da pirinç yetiştirebilirsiniz ama böcek baskınlarını nasıl önleyeceksiniz? -- Çinli yetkililer de bunu anladı ama iş işten geçmiş oldu. Yönetim çareyi dışarıdan ağaç serçesi türü getirmekte buldu. Şu an ülkede ağaç serçesi türü oldukça yaygın. Ülkemizde de son 10 yılda serçelerin azaldığını biliyoruz. Betonlaşmanın ne yazık ki bunda etkisi çok fazla… Serçeleri soframıza gelen ürünler için korumamız gerekiyor. AVCILIK DIŞINDA TOPLAYICILIK GİDEREK ARTIYOR! Genel olarak alınması gereken önlemlere de değinen Ergün Bacak, “Avcılık, türlerimizin yok olmasında en önemli faktörlerden biri… Bir diğeri de toplayıcılık! Örneğin yırtıcı hayvanların yavrularını toplayıp satıyorlar, bu konuda ciddi bir ticaret oluşmuş durumda… Bir diğer önemli konu da habitat kaybı. Hayvanların doğal yaşam alanlarına saygı gösterilmesi ve bu konuda farkındalık oluşturulması gerekiyor” ifadelerini kullandı
Sigara ve tütün ürünleri kaynaklı hastalıklar, insan ölümlerinin en yaygın sebeplerinden. Tütün ürünlerinin içinde bulunan 7 binden fazla zararlı maddenin en tehlikelisi ise nikotin! Çünkü nikotin zamanla bağımlılığa neden oluyor. Pek çok uzman bu bağımlılığın kalp, damar ve akciğer rahatsızlıkları dışında hızlı yaşlanma gibi birçok sağlık sorununa yol açtığını söylüyor. Tüm bunların bilincinde olan pek çok kişi, sigarayı bırakmanın yollarını arıyor.Ancak çoğu yiyip içtikleriyle farkında olmadan bu bağımlılığı tetikliyor olabilir. Geçtiğimiz günlerde The Mirror'da yer alan bir haberde bazı yiyeceklerin ‘nikotin iştahını’ artırdığı öne sürüldü. Haberde bazı baharatların, şeker oranı yüksek atıştırmalıkların, kızarmış yiyeceklerin, yüksek tuza sahip ürünlerin ve kahvenin sigarayı bırakmayı zorlaştırabileceği vurgulandı. Peki bu yiyecekler nasıl oluyor da bağımlılığı tetikliyor? Hangi ürünlerden uzak durmak gerekiyor? Sigarayı bırakmak için en güvenilir yiyecekler hangisi? Tüm bu sorulara Uzman Diyetisyen Yasemin Öztürk ile birlikte daha önce yapılan araştırmaları da dikkate alarak cevap aradık. BAHARATLARDAKİ HANGİ MADDE BAĞIMLILIĞIN ARTMASINDA ETKİLİ?“Gıdaların baharatlı tadına genelde ‘kapsaisin’ (acı biberlerde doğal olarak bulunan bir kimyasal) adlı madde neden oluyor” diyen Yasemin Öztürk, “Yapılan pek çok araştırma, baharatlı yiyeceklerin başlangıçtaki rahatsız edici yanma ve batma hissi dışında duygusal tepkiyi de etkilediğini doğruluyor” ifadelerini kullandı.Öztürk, şu noktaların altını çizdi: “Güney Kore’de yapılan bir çalışmada ‘heyecan arayışı ve ödüle duyarlılığı’ daha yüksek olan bireylerin kapsaisin içeren gıdaları tükettikleri ortaya çıktı. Dahası yoğun baharat içeren birçok besin aslında hem yağlı hem de genelde fast food tüketim zincirinin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle 'Baharat kötü' asla diyemeyiz ancak yoğun baharatlı yiyeceklerden uzak durmak gerekiyor. Çünkü hem mide ve bağırsak üzerinde olumsuz etkileri bulunuyor hem de nikotin isteğinin tetikleyicisi olarak karşımıza çıkıyor.”KIRMIZI TOZ BİBER OLUMSUZ KARABİBER VE TARÇIN İSE OLUMLU SONUÇLAR ORTAYA ÇIKARIYORKapsaisinin özellikle kırmızı acı toz biberde çok fazla bulunduğuna dikkat çeken Yasemin Öztürk, “Kırmızı biberi ölçülü kullanmak gerekiyor. Ancak birçok baharatın sigarayı bırakma konusunda olumlu etkileri de olabiliyor. Örneğin karabiber…” dedi.2013’te yapılan bir çalışmaya değinen Öztürk, “Çalışmada ‘karabiber esansiyel yağı’ kullanılarak yapılan aromaterapinin tütünü bırakmaya yardımcı olabileceği bulundu. Çalışmaya katılanlar, ne zaman nikotin arzulasalar, bir mendile bir damla karabiber esansiyel yağı damlattılar. Bu yağın buharını iki dakika boyunca soluduklarında nikotin isteklerinin azaldığını bildirdiler. Buradan hareketle karabiber, beynin duygularla ilgili kısmındaki oksidatif stresi azaltarak ruh halini iyileştirici özelliklere sahip olabilir” ifadelerini kullandı.Karabiber dışında tarçının da pozitif etkisi olabileceğini söyleyen Yasemin Öztürk, “Açlığı ve iştahı baskılayıcı özelliğiyle nikotin bağımlılığını azaltmada olumlu etkileri olabilir” dedi. ŞEKERLİ YİYECEKLER SİGARA BAĞIMLILIĞINI NASIL ARTIRIYOR? “Pek çok araştırmada şekerin; beynin ödül ve zevk merkezlerini kontrol eden dopamin seviyelerini, tütün ve çeşitli uyuşturucular de dahil olmak üzere bağımlılık yapabilen birçok maddeye benzer şekilde tekrar tekrar yükselttiği gösterildi” diyen Yasemin Öztürk, şu bilgilerin altını çizdi: “Uzun süreli tüketimden sonra, bu durum tam tersine dopamin seviyelerinde bir azalmaya yol açar. Bu da aynı ödül seviyesini almak için daha yüksek şeker tüketimine yol açar. Nikotin ve şeker aynı reseptörleri etkilediğinden, kişilerin nikotin ya da şeker isteği dönüşümlü şekilde artabiliyor. O nedenle sigarayı bırakmak isteyenlerin şekeri ve içinde şeker olan yiyecekleri mümkün olduğunca azaltması gerekir.” SİGARAYI BIRAKMAK İSTİYORSANIZ BU MEYVELERE DİKKAT!Peki şeker miktarı fazla olan meyveler sigara içme isteğini artırabilir mi?Yasemin Öztürk, “Meyveler oldukça sağlıklı besinlerdir. İhtiyacımız olan birçok vitamini ve liflerin birçoğunu diyetimizde meyveler sayesinde alırız. Doğal olarak içeriklerinde şeker de bulunuyor. Meyveler çoğu glikoz gibi metabolize olan fruktoz ve sakkaroz gibi karbonhidratlar da içerir. Sağlıklı yaşamaya özen gösteriyorsanız ya da nikotin bağımlılığı söz konusuysa meyve seçimlerinde dikkatli olmak gerekiyor” dedi.Öztürk, “Örneğin 46 gram kadar şeker içeren mango çok iyi bir tercih olmayabilir. Yüksek şeker içeren meyveleri üzüm, kiraz, armut, karpuz, incir ve muz şeklinde sıralayabilirim. Tercihinizi orman meyveleri, kavun, çilek, tropikal meyveler, turunçgillerden yana yapabilirsiniz” ifadelerini kullandı.Ayrıca meyve aromaları ve nikotin ilişkisi üzerine 2021’de ABD’de yapılan bir araştırmaya da dikkat çeken Öztürk, “Çalışma, meyve aromalarının nikotin üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Hangi yaşta ya da ne kadar tüketilirse tüketilsin meyve aromalı nikotinlerin kullanımı nikotin alımını artırıyor. Bu durum hayatın ilerleyen dönemlerinde sigarayı bırakma konusunda ciddi engeller oluşturabilir” dedi. KIZARMIŞ YİYECEKLER VE FAST FOOD ÜRÜNLERDEN UZAK DURMAK GEREKİYOR Yasemin Öztürk, “Kızarmış yiyecekler günümüzde, istek ve dürtülerimize karşı koyamadan tükettiğimiz ve tüketmeye başladığımızda da üstünde kontrolümüzü kaybettiğimiz besinler. Özetle ‘rafine gıda bağımlılığı’ tıpkı nikotin gibi sık gördüğümüz bir bağımlılık... Günümüzde kızarmış yiyecekler ve fast food kültürü çok hızlı yayılıyor. Bu tarz gıdalarla sigara ve obezite arasında bir 'bağımlılık' ilişkisi bulunuyor” dedi ve ekledi:“Tıpkı şekerli gıdalar gibi yağlı yiyeceklerde de aynı mekanizma işliyor. Bu yiyecekler, normal kilolu ya da obezitesi olan bireylerde ödül merkezini uyardığı için nikotine olan isteği, nikotin tüketimi de bu tarz gıdalara olan eğilimi artırıyor”‘SİGARA İÇENLER YİYECEKLERE TUZ EKLERKEN, YEMEĞİN TADINI DEĞİL BEYNE AKTARILACAK DUYUSAL BİLGİYİ ARTIRIYOR’ Sigara içenlerin sigara içmeyenlere kıyasla daha tuzlu yiyecekler tercih ettiğini söyleyen Yasemin Öztürk, “Nikotin, tat hücrelerinin sodyum iyonlarına yanıt verme kapasitesini azaltır. Bu durum bize sigara içenlerin yiyeceklerini tatlandırırken neden daha fazla tuz kullanma eğiliminde olduklarını gösteriyor. Aslında bunu yaparak yiyeceklerin tadını değil beyne aktarılacak duyusal bilgiyi artırıyorlar” dedi.Öztürk, “Aynı şekerde olduğu gibi yine ödül sistemi üstünden ilerleyen bir döngü oluşuyor. Tat duyusu azaldıkça şeker, tuz ya da baharatlara olan eğilim hızla artıyor. Bunların fazla tüketimiyle daha fazla uyarım gerçekleşiyor. Bu besinlere erişmek mümkün olmadığında ya da açlık oluştuğunda nikotin alımı ortaya çıkıyor. Nikotin alımı azaldığında ise bu grup besinlerin tüketimi artıyor” ifadelerini kullandı. TUZUN BOL OLDUĞU BU YİYECEKLERE DİKKAT!Bu doğrultuda uzak durulması gereken besinlere değinen Öztürk, “Fast food, turşular, işlenmiş etler, konserve gıdalar, yüksek tuz ya da sodyum içeren soda gibi içecekler, salça ve salata sosları, ayrıca toplumumuzun çok yoğun tuz aldığı bir besin kaynağı olan ekmek ve benzeri fırın ürünleri uzak durulması gereken besinler olarak sıralanabilir” dedi. KAHVE 'NİKOTİN İŞTAHINI' NASIL ARTIRIYOR? Yiyecekler dışında kahvenin de sigara isteğini harekete geçirebileceği öne sürülüyor. Kahvedeki hangi madde ya da maddeler bu isteği tetikliyor olabilir? Yasemin Öztürk, “Sigara tüketenleri genelde ellerinde bir kupa çay ya da kahve ile görmeye çok alışkınız. Birbirlerini tetikleyen iki unsur gibi düşünebiliriz bunu… Nikotin kafeinin tüketilme hızını iki kat artırır. Sigara içen bireylerin aynı kafein etkisini hissetmek için içmeyen birine göre iki kat daha fazla kafein alması gerekir. Bu nedenle sigarayı bıraktıktan sonra aynı miktar kafein daha gergin hissettirebilir” dedi. Öztürk, şöyle devam etti: -- Amerikan Bağımlılık Tıbbı Derneği, bağımlılığı “Beyin ödülü, motivasyon, hafıza ve ilgili devrelerin birincil, kronik bir hastalığı” olarak tanımlar. Bu tanıma göre nikotin ve kafein bağımlılık oluşturur. Ancak bu düşüncemiz son zamanlarda ortaya konan araştırmalarla biraz farklı yöne evrilmeye başladı. -- Örneğin, Florida Üniversitesi araştırmacıları kavrulmuş kahve çekirdeklerindeki kimyasal bileşiklerin, sabah nikotin arzularının etkilerini hafifletmeye yardımcı olabileceğini buldu. Hücre tabanlı bir çalışmada, araştırmacılar kahvede beyindeki belirli yüksek hassasiyetli nikotin reseptörlerini doğrudan etkileyen iki bileşik tanımladı. Sigara içenlerde, bu beyin reseptörlerinin gece boyunca süren nikotin yoksunluğundan sonra aşırı duyarlı olabileceği düşüncesi ortaya atıldı. -- Araştırmacılar, belirli bir insan nikotin reseptörünü ifade eden hücrelere koyu kavrulmuş bir kahve çözeltisi uyguladı. Kahvedeki organik bir kimyasal bileşiğin, sigara içenlerde nikotin isteklerine yol açan nikotin reseptörü bozukluğunun geri kazanılmasına yardımcı olabileceği sonucuna varıldı. Ancak yine de ileri araştırmalarla daha fazla bilgi edinmeye ihtiyaç var. 'BU SÜREÇTE BEYAZ ET İLE SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ TÜKETMEK EN DOĞRU YAKLAŞIM'Son olarak sigarayı bırakmak isteyenlere, bu süreçte beslenmeyle ilgili tavsiyelerde bulunan Yasemin Öztürk, “En önemli nokta, sağlıklı yaşamanın gerektirdiği kalori ve proteini günlük gereksinimleri karşılayacak şekilde almak ve ideal kilonun korunmasını sağlamak. Bunların yanı sıra genel sağlığa da zararlı olan yoğun tuz, acı baharatlar, alkol, çok yoğun kafein tüketimi, kırmızı et gibi nikotin tadını artıran besinler, şekerli gıdalar, koruyucu ve katkı maddesi içeren besinler, gazlı ve şekerli içeceklerden uzak durmak gerekiyor" dedi ve ekledi:“Taze meyve-sebze tüketimi, beyaz etler, süt ve süt ürünleri, kafein içermeyen bitki çayları, tarçın-karanfil gibi açlığı bastıran ve tat duyusunu güçlendiren besinlerin tüketimini içerecek şekilde sağlıklı, dengeli ve yeterli bir beslenmeyi sürdürmek, yeterli sıvı alımını sağlamak ve mümkünse bunu fiziksel aktivite ile desteklemek en doğru yaklaşım…”
Günümüzde futbol giderek hızlanıyor ve değişime uğruyor. Bu doğrultuda yeni kurallar üzerinde tartışılıyor ve bazıları da hayata geçiyor. Değişimin amacı oyunu daha keyifli kılmak…Örneğin Arsenal'in efsane eski teknik direktörü Arsene Wenger’in FIFA Geliştirme Direktörü olarak hayata geçmesine liderlik ettiği yeni ofsayt yöntemi dünyada hâlâ tartışılıyor. Yeni ofsayt tanımında, bir oyuncunun ofsaytta sayılması için defans oyuncusunun tamamen önünde olması gerekiyor.Son olarak İtalya futbolunun efsanevi kalecilerinden Gianluigi Buffon’un kale boyutları ilgili açıklaması da tartışmalara neden oldu. '30 YIL ÖNCE HER 50 ŞUTTA 10 GOL ATILIYORDU ŞİMDİ İSE 3 BİLE ÇOK' Buffon gündem olan açıklamasında, “Kalenin boyu 1875'te belirlenmişti ve muhtemelen o zamanın antropometrik (insan vücudunun ölçüleri ile ilgilenen bir teknik) değerlerine uygundu. Ama şimdi, bazı sporcular ve kaleciler düşünüldüğünde, bu üzerinde düşünmemiz gereken bir şey. Voleybolda bile file yüksekliği tartışılan bir şey” dedi ve ekledi: “Buna karar vermek bana bağlı bir şey değil elbette... Bunu değerlendirecek ve inceleyecek yönetim organları var. Ancak kalecilerin boyu uzadı. Öte yandan diğer oyuncularda daha hızlı ve daha öngörülemez hale geldiler, daha sert şut çekiyorlar. Oyuncuların teknikleri iyileşiyor. Ama yine de kalecinin boyunun, uzaktan şutlar üzerindeki etkisini görebilirsiniz. 30 yıl önce her 50 şutta 10 gol atılıyordu. Bugün ise 50 şuttan 3'ünün gol olması bile fazla kabul ediliyor. İki metre boyundaki bir kaleciye uzaktan gol atmak çok daha zor.” Peki bu kural hayata geçerse nasıl sonuçlar ortaya çıkabilir? Bugünün kalecileri eski kalecilere göre daha mı uzun boylu? ‘BUFFON BU AÇIKLAMAYI FUTBOLCULUK ZAMANINDA NEDEN YAPMADI?’Eski milli kaleci Hayrettin Demirbaş, futbolda böyle bir şeye ihtiyaç olmadığının altını çizerek “Buffon neden futbol oynadığı zamanlarda böyle bir açıklama yapmadı? Kendisi muhtemelen 1.90 ya da üzerindedir. Hem onun oynadığı hem de benim oynadığım zamanlarda kaleciler çok kısa değildi. Daha çok gol izlemek için böyle bir şey düşünülebilir, bunu da anlarım ama çok gerekli değil. Hatta kale boyu uzarsa ligimizdeki kaleciler için kötü olur. Çünkü kalecilerimizin boyu çok uzun değil” dedi.Artık yeni neslin kaleciliğe çok sıcak bakmadığını söyleyen Demirbaş, “Geçtiğimiz günlerde bir takımın altyapısında futbolcu seçmeleri yapıldı. Ben de yakından takip ettim. 300 tane futbolcu vardı, iki tane kaleci… Yani 300 tane çocuk futbolcu olmak istiyor iki tanesi kaleciliği hedefine koymuş. Çünkü kalecilik artık o kadar zorlaştı ki çocuklar ya da gençler bu mesleği gündemine almıyor. Biliyorlar ki bir şekilde fatura genelde kalecilere kesiliyor. Örneğin Mert Günok gibi milli takımın kalesini korumuş bir kaleci çok çabuk harcanabiliyor” ifadelerini kullandı. ‘KALENİN 10-15 SANTİM UZAMASI KALECİLER İÇİN BİR ŞEY DEĞİŞTİRMEZ’Zamanında Galatasaray başta olmak üzere pek çok Süper Lig takımında kalecilik yapan Mehmet Bölükbaşı ise Buffon’un açıklamalarına daha sıcak bakanlardan… Ancak Bölükbaşı, futbolda her değişikliğin kalecilerin aleyhine olduğuna dikkat çekti:-- Şu an kullanılan toplar bile kalecileri zor durumda bırakmak için tasarlanmış durumda. Örneğin benim futbol oynadığım zamanlarda Gheorghe Hagi bir vuruş tekniğini bulmak için yüzlerce kez topa vuruyordu. Şimdi herhangi bir futbolcu Hagi’nin o kadar çalışıp bulduğu tekniği daha kolay başarıyor. Yani topların da kalitesi değişti ve bu da kalecilerin aleyhine oldu. Penaltı atışında bile çizgiden bir adım öne gidemiyorsunuz.-- Özetle daha çok gol izlenmesi için her şey yapılıyor. Kale boyutu da yenilenebilir. Bunu da çok radikal bir karar olarak görmüyorum. Enine ya da boyuna kalenin 10-15 santim uzaması kaleciler için çok şey değiştirmez gibi duruyor. Kaleciler ve biz kaleci antrenörleri de bu duruma yönelik kendimizi geliştirme adına bir şeyler buluruz.‘ŞU AN ŞENOL GÜNEŞ YETENEĞİNDE OLAN BİR KALECİ BOY NEDENİYLE BELLİ BİR SEVİYEYE YÜKSELEMEZ’Ülke futbolumuzda teknik direktörlerin kaleciler için ciddi bir boy takıntısı olduğunu söyleyen Mehmet Bölükbaşı, “Genç milli takımlarda çalıştığım çok fazla kaleci var. Çabuk ve çevik kaleci ile ağır ve fizikli kaleci arasında hiçbir fark yoktur. Sonuçta biri bir hamlede gidiyor öbürü de iki hamlede… Fakat liglerimizdeki pek çok teknik direktör en az 1.93 boylu kaleci istiyor. Halbuki kalecilikte boy her şey değildir. Dünyada 1.90’ın altında çok iyi kaleciler bulunuyor” ifadelerini kullandı.Bölükbaşı, “Örneğin hâlâ kırılmayan pek çok rekoru elinde barındıran Şenol Güneş, şu an kaleci olmak istese bu boyla olması imkânsız. Mevcut sistem Şenol Güneş kadar yetenekli bir kaleciyi boy kriterinden dolayı belli bir seviyeye getirmez" dedi ve ekledi: "Öyle ki Trabzonspor’un genç kalecisi Taha Tepe için 1.87’lik boyu olmasına rağmen 'Kısa kalıyor' diyorlar. Halbuki Taha çok özel bir kaleci… Hatta Manchester City’nin kalesini koruyan Ederson’dan hiçbir eksiği yok. Keza Antalyaspor'un kalecisi Ataberk Dadakdeniz 1.85 boyunda ama harika bir Beşiktaş maçı performansı çıkarmıştı. Biraz ligimizde kaleciler için bu boy takıntısından vazgeçmek gerekiyor.” ‘SÜPER LİG’DE KALEYİ BİRER METRE BÜYÜTSEK KALİTE YİNE ARTMAZ’Bölükbaşı kaleciler ve kale boyutu kadar oyunun geneline de bakılması gerektiğine vurgu yaparak, “Kalenin büyümesi sıkıntı değil ama hep de kalecilere yüklenilmemesi lazım. Biraz da oyunun geneline bakmak gerekiyor. Şu an Süper Lig’deki oyun kalitesine baktığınız zaman kaleyi birer metre daha enine boyuna büyütsek ne olacak ki? Çoğu maç kalite anlamında çok kötü geçiyor. Buffon bu sözleri daha küresel bakarak söylüyor ama ligimiz için biraz uçuk kalıyor” ifadelerini kullandı. ‘KALE BOYUTU GENİŞLERSE KALECİLER ONA GÖRE KENDİLERİNİ GELİŞTİRMELİ’Bir dönem Galatasaray’ın kalesini koruyan Kerem İnan, “Sadece gol üzerinden bu konuyu tartışırsak önümüzdeki yıllarda böyle bir değişiklik gerekebilir. Özellikle kalenin enine ve boyuna yarım metre genişlemesi çok daha fazla gol izleyeceğimiz anlamına gelir. Bu da futbolu daha keyifli hale getirebilir” dedi.“Böyle bir durumda kalecilerin kendilerini daha da geliştirmeleri gerekir” diyen İnan, “Günümüzde kalecilerin, geçmiş dönemdeki kalecilerle kıyasla boy olarak pek farkları olduğunu düşünmüyorum. Ancak bugünün kalecilerinde eski kalecilerin yetenekleri yok. Eski kaleciler çok daha iyiydi. Mesela Buffon ve Casillas gibi kaleciler şu an neredeyse yok. Ancak geldiğimiz noktada antrenman bilimi değişti, kalecilerde farklı kaliteler ortaya çıktı. Eğer kale boyu uzarsa yeni nesil kaleciler buna uygun şekilde kendilerini geliştirmeli” ifadelerini kullandı. ‘KALECİLERİN KENDİLERİNİ DAHA DA ZORLAMASI İÇİN BU DEĞİŞİKLİĞE İHTİYAÇ VAR’Number One GK Kaleci Akademisi’nin kurucusu Koray Tetik ise bu değişikliğe ihtiyaç olduğunu düşünenlerden… Tetik, “Böyle bir şey gerekiyor. Futbolu güzelleştiren şey goldür. Eğer kale boylarında değişiklik olursa kalecilerin daha çok kendini zorlaması için imkânlar sağlanmaya çalışılır. Pozisyon alma gibi birçok şey değişir. En önemlisi de çok farklı bir heyecan gelir. 10’ar santimetre uzaması da idealdir” ifadelerini kullandı. ‘KISA BOYLU BİR KALECİNİN ÇOK İYİ AYAKLARI OLMASI LAZIM’Avrupa'daki kalecilerin fiziksel olarak ciddi gelişim kaydettiğini söyleyen Tetik, “Fiziksel yeterlilik noktasında ülkemizde yeni yetişen kaleciler Avrupa’nın biraz altında kalıyor. Şu an 1.95’in altındaki kaleciler kısa görünüyor. Uzun boylu olmak kalecilikte en büyük kıstas değil. Fakat kısa boylu bir kalecinin çok üst düzey ayaklarının olması gerekiyor. Ekstra bir özelliği olmadığı sürece kısa boylu kalecilerin ilerlemesi çok zor gözüküyor” ifadelerini kullandı. ‘DEĞİŞEN OYUNUN GÖTÜRDÜKLERİ DE OLUR’Uzun yıllar pek çok kulübün akademisinde görev yapmış Teknik Sorumlu ve Spor Yorumcusu Semih Sezerli ise “Bir sabah uyandık ve kale ölçülerini büyütmek mi aklımıza geldi? Yoksa konuyla ilgili geçerli ve birden fazla çıkarıma mı sahibiz? Bu çok kritik bir karar olabilir. Gerçekten futbola pozitif bir etkisi olacak mı, gerçek sorun bu mu yoksa uzaktan atılan şutların gole dönüşme yüzdesinin düşmesinin farklı sebepleri mi var? Bunların hepsini tüm parametreleri göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekir” dedi. Sezerli, şöyle devam etti:-- Örnek 2010 sonrası maç başına atılan şut, bunların isabet oranı, kalecilerin pozisyonu ve boy ortalamalarına kadar her detay incelenmeli. Sadece veri ve istatistik olarak değil, 2 metreye yakın olan kalecilerin uzaktan atılan şutları karşılamalarına kadar bakılmalı. Dünyada futbol dönemsel olarak değişir, değişen oyunun getirdikleriyle beraber doğal olarak götürdükleri de olur.-- Bence, futbolun atletizm odaklı bir oyuna evrilmesi, topun oyunda kaldığı süreler, 10 numara kavramının repertuardan çıkması gibi konulara odaklanılması daha elzem. İşin pozitif tarafında ise kaleciler ve antrenman teknikleri gelişti. Buna bağlı olarak kalecilerin daha iyi pozisyon aldığını da söylemek yanlış olmaz. Ek olarak takımlar, bütün halinde topun arkasına geçip merkezi ve alanı kapatıyorlar. Haliyle oyuncuların şut açıları kapanmaya, alanları daralmaya başladı. ‘GEÇMİŞTEKİ KALECİLERİ BUGÜNKÜLERLE KIYASLAMAK ÇOK DOĞRU DEĞİL’2000 öncesi futbol oynayan kalecilerle şimdiki kalecileri kıyaslamanın çok doğru olmadığını söyleyen Sezerli, “Dünya futbolunda ikonikleşmiş çok fazla kaleci sayabiliriz. Her dönemde adını altın harflerle yazdırmış kaleciler vardır. Kalite olarak geçmiş dönemi şimdiyle kıyaslamak çok faydalı olmayabilir. Çünkü her dönemin dinamikleri farklı sonuçlar çıkarıyor. Şu an imkânların çok daha fazla olduğu, antrenman tekniklerinin üst düzey olduğu bir dönem yaşıyoruz. Sadece uzun boylu olmak bir kaleci için yeterli olamaz. Günümüzde kalecilerin özelliklerine bakılırken ayak tekniği de göz önünde bulunduruluyor” dedi. FUTBOLDA BAŞKA HANGİ DEĞİŞİKLİKLER OLMALI?“Futbolda değişmeyecek tek olgu hücum ve savunma prensipleridir” diyen Sezerli, “Ancak değişimleri yaparken futbolun doğasından, fabrika ayarlarından da uzaklaşmamakta fayda var. Taç ve ofsayt konusu bence olmazsa olmazlardan… Belki oyunun süresi kısalabilir. Oyunun süresini kısaltmak tempoyu bir nebze yükseltir mi bakmak lazım. Süreye dokunmadan 2 devre oynatmak yerine 3 devre oynatıp dinlenme aralıkları da çoğaltılabilir” dedi.
Son dönemin en büyük tartışma konularından biri kiralık evler. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde pek çok daire için ederinin çok üzerinde rakamlar telaffuz ediliyor. Daha uygun fiyata ev bulamayıp yüksek kiralara 'evet' diyen ve sonrasında ödeme zorluğu çeken kiracılarla ilgili örneklere de sık sık rastlanıyor. Vadesinde ödenmeyen kiralar, mülk sahipleriyle kiracıları karşı karşıya getiriyor. Sözleşmede belirtilen tarihte kirasını alamayan bazı ev sahipleri, paralarını gecikme faiziyle birlikte tahsil etmek istiyor. İstanbul Kadıköy’de 1+1 dairede iki arkadaşıyla yaşayan S.O. da ev sahibinin faiz talebiyle karşılaşanlardan… S.O., “Beş ay önce ben ve iki arkadaşım 18 bin 500 liraya evi kiraladık. İlk aylarda kiramızı günü gününe ev sahibinin hesabına yatırdık. Ancak Aralık ayının kirasında 3 bin liramız çıkışmadı ve kirayı beş gün geciktirdik. Ev sahibini arayarak durumu anlattık ve 10 gün süre istedik. Kendisi ödenmemiş günler için faiz işleyeceğini söyledi hatta bu sürecin daha da uzaması halinde evi boşaltmamızı istedi” dedi. Ev sahibinin mağdur olduğunu kabul eden S.O., “Ev sahibinin mağdur olduğunun farkındayız ama kiramızı ödemeyecek de değiliz. Sadece alacaklarımızda sorunlar oldu, paramız tamamlanmadı. Bunu da 10 gün sonra tamamlayacağız. Hemen faizden bahsedilmesi bize biraz abartı geldi” ifadelerini kullandı. 1) GECİKEN KİRA ÜCRETİNE FAİZ UYGULANABİLİR Mİ?Konuyla ilgili Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa’ya danıştığımda, “Bizim sözleşme hukukumuz sözleşme serbestisi ilkesi üzerine kurulmuştur. Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Ancak sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) yedek kuralları devreye girer. Tabii kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür” dedi. Kısa, bu genel bilgilerden sonra şöyle devam etti: “Borçlunun temerrüdü haline ilişkin TBK’nin 120’nci maddesinde uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Özetle; kira sözleşmesinde belirli bir vade öngörülmüşse ve kira borçlu tarafından süresinde ödenmemişse, borçlu temerrüde düşmüş olacağından faiz işlemeye başlayacaktır. Buna ilişkin illa ki sözleşmede hüküm olma zorunluluğu da bulunmamaktadır. Ancak sözleşmede bir hüküm varsa, kanuna aykırı olmadıkça bu uygulanır.” 2) FAİZ ÜCRETİ NASIL BELİRLENİYOR?Geciken kiranın faizi neye göre belirleniyor? Örneğin 10 bin lira olan kira 10 gün gecikti diyelim, oransal olarak nasıl bir faiz işleyecek? “Bu durumda öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümleri incelenmelidir” diyen Ümit Yasin Kısa, “Kira sözleşmesinde buna dair hüküm varsa buradaki faiz oranı uygulanmalıdır. Bu oran yıllık temerrüt faizinin 2 katından fazla olamaz. Örneğin yıllık temerrüt faizi yüzde 9'sa en fazla yüzde 18 olabilir. Eğer sözleşmede böyle bir düzenleme yoksa veya ilgili kısım tamamen geçersizse kanuna bakılacaktır. Buna göre de yıllık temerrüt faizi uygulanacaktır” dedi ve ekledi:“Bu halde yıllık yüzde 9 faizin uygulanacağını varsayarsak, 365 günlük faiz yüzde 9'sa bunun üzerinden 10 günü hesaplayıp 24,66 lira işlemiş faiz buluruz. Bahsi geçen faizin yıllık basit faiz olduğu hususunu da atlamamak gerek.” 3) KİRACININ ÖDEMELERİN ZAMANLAMASI KONUSUNDA ESNEKLİĞİ VAR MI?Türk Borçlar Kanunu’na göre kiraya verenin, kiracıdan kira bedelinin zamanında ve tam olarak ödemesini talep etmesi en temel hakkı… Peki kiracıya bu bağlamda tanınmış bir esneklik var mı? Ümit Yasin Kısa, “Uygulamada kira sözleşmelerinin ödeme gününün ayın başlangıcı seçildiği veya bazen 'Ayın 1'i ile 5’i arasında' gibi ifadelerle belirlendiği görülmektedir. Ödeme gününün net bir şekilde belirlenmesi kiraya verenin ödemenin geleceği günü net bir şekilde bilmesine olanak sağlamaktadır. Belli bir tarih aralığı verilmesi hali ise kiracının elini biraz rahatlatmakta ve birkaç gün içerisinde ödeme yapabilme imkânı sağlamaktadır” dedi. Kısa, şöyle devam etti:“Her hâlükârda belirli bir tarih aralığı verilen durumlarda da ödeme için son gün belirlenmiş olduğundan ve çoğunlukla da kiracılar tarafından bu son günde ödeme yapıldığından aslında fiilen ödeme günü de belirlenmiş oluyor. Şahsen 1-5 gün aralığında verilen ödeme tarihlerinin tek gün belirlenen hallerden çokça bir farklılığa sebep olduğunu düşünmüyorum, en nihayetinde iki yöntem için de son ödeme günü bir şekilde belirlenmiş oluyor.”4) KİRACI ÖDEMEYİ GECİKTİRDİĞİNDE KİRAYA VERENİN HAKLARI NELER?Türk Borçlar Kanunu’nun 352/2 maddesinde bu konunun detaylarının açıkça belirtildiğini söyleyen Ümit Yasin Kısa, şu noktaların altını çizdi: -- Kanunda şöyle bir detay yer alıyor: Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa, kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir. -- Buna göre kira borcunu zamanında ödemeyen kiracıya karşı haklı ihtar yapılıp tahliye davası açılabilir. Benzer şekilde borcunu ödemeyen kiracıya doğrudan icra takibi yapılarak tahliye istemli ödeme ve tahliye emri de icra müdürlüğü marifetiyle gönderilebilir. 5) ÖDENMEMİŞ KİRA DIŞINDA KİRACININ TAHLİYESİNE YOL AÇACAK NEDENLER NELERDİR? Bu sorumuza, “Kiraya verenin kiracısını tahliye ettirebilmesi imkânı kanunda sınırlı sayıda ve belli şartlara bağlanarak belirlenmiştir” cevabını veren Ümit Yasin Kısa, şu detayları paylaştı: -- Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra, kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği hâlde boşaltmamışsa kiraya veren, kira sözleşmesinde belirtilen tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle kiracıyı tahliye ettirebilir.Kira sözleşmesi yaparken dikkat! Hemen imzalamayın, çok kişinin başına geliyor...-- Kiracı, bir yıldan kısa süreli kira sözleşmelerinde kira süresi içinde; bir yıl ve daha uzun süreli kira sözleşmelerinde ise bir kira yılı veya bir kira yılını aşan süre içinde kira bedelini ödemediği için kendisine yazılı olarak iki haklı ihtarda bulunulmasına sebep olmuşsa kiraya veren, kira süresinin ve bir yıldan uzun süreli kiralarda ihtarların yapıldığı kira yılının bitiminden başlayarak bir ay içinde, dava yoluyla kira sözleşmesini sona erdirebilir. -- Kiracının veya birlikte yaşadığı eşinin aynı ilçe veya belde belediye sınırları içinde oturmaya elverişli bir konutu bulunması durumunda kiraya veren, kira sözleşmesinin kurulması sırasında bunu bilmiyorsa, sözleşmenin bitiminden başlayarak bir ay içinde sözleşmeyi dava yoluyla sona erdirebilir.
İletişim kurmanın, finansal işlemlerin ve sosyal hayatın anahtarı olan akıllı telefonlar, son yıllarda bilgisayar korsanlarının kazanç kapısı haline geldi. Siber korsanlar; e-posta, sosyal medya, banka hesapları ve adres bilgileri gibi pek çok kişisel veriyi barındıran akıllı telefonlarımıza kolaylıkla erişebiliyor.Ancak uzmanlara göre bu saldırıları fark etmenin bazı yolları var. Finlandiya merkezli siber güvenlik şirketi F-Secure'da 'tehdit istihbaratı araştırmacısı' olarak çalışan beyaz şapkalı hacker Ash Shatrieh, hesapların tehlikede olabileceğini gösteren sinyaller olduğuna dikkat çekti. Shatrieh, Daily Mail'e yaptığı açıklamada “Öncelikle bilgisayarınızda ya da telefonunuzda bir antivirüs programı olması gerekiyor. Virüs taramalarınızı da sıklıkla yapmalısınız. Fakat bir bilgisayar korsanının hesaplarınıza erişip erişmediğini anlamanın başka yolları da var. Bunun için beş temel işarete çok dikkat etmek gerekiyor” dedi.Biz de Shatrieh’nin altını çizdiği beş temel işareti Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Doç. Dr. Ali Murat Kırık ve Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan ile mercek altına aldık. 1-) SOSYAL MEDYADA GÖRDÜĞÜNÜZ İÇERİKLER DEĞİŞİYORSA DİKKAT! İlk olarak sosyal medya algoritmasına değinen Shatrieh, “Bu algoritmanın kişilere ilgi alanlarıyla alakalı içerikler gösterme eğiliminde olduğunu biliyoruz. Normalde önünüze düşmeyen içerik ve reklamlar, karşınıza çok sık çıkıyorsa birileri hesabınızı kurcalıyor olabilir” dedi. Doç. Dr. Ali Murat Kırık da bu uyarının çok doğru olduğunu vurgulayarak, “Normalde hiç önümüze çıkmayan bir içerik ya da reklamı görmek; hesabımızın kontrol edildiği, takibe alındığı veya kurcalandığına dair bir belirti olabilir. Bu durumun birkaç nedeni bulunuyor” dedi ve şöyle devam etti: -- Örneğin siber saldırganlar, hesabınıza yetkisiz erişim sağlamış olabilir ve bu bilgileri toplayarak ilgi alanlarınızı anlamaya çalışabilir. Bu, size daha spesifik ve alakalı reklamlar göstermek için kullanılabilir. Bir diğer olasılık ise hesabınıza ait verilerin, bir veri ihlali sonucunda saldırganların eline geçme durumudur. Bu durumda, siber korsanlar bu verileri kullanarak hesabınızı ele geçirebilir veya sizi hedefli reklamlarla karşı karşıya bırakabilir. -- Sosyal medya botları da hesabınızı takip ederek ilgi alanlarınızı öğrenmeye çalışabilir. Bu bilgiler daha sonra reklamları hedeflemek için kullanılabilir. Ancak şunun da altını çizmek gerek: Sosyal medya platformları, kullanıcıların ilgi alanlarını daha iyi anlamak için algoritmalarını sürekli olarak günceller. Bu nedenle, normalde görmediğiniz her yeni içerik veya reklam, hesabınızın direkt olarak ele geçirildiği anlamına gelmeyebilir. 2-) BANKA HESAPLARINIZDAN KÜÇÜK MİKTARDA PARA TRANSFERİ YAPILMIŞSA ŞÜPHELENMELİSİNİZ İkinci olarak banka hesaplarına değinen Shatrieh, korsanların fark edip etmeyeceğinizi anlamak için öncelikle küçük satın almalar ya da para transferleri yapabileceğini belirtti. Hesapları sık sık kontrol etme tavsiyesinde bulunan Shatrieh, “Hacker'lar, daha büyüklerine girişmeden önce test olarak küçük işlemlerle işe başlayabilir” ifadelerini kullandı. Peki siber korsanlar bunu nasıl gerçekleştiriyor? “Oltalama yöntemi kullanılarak gönderilen link, resim ve diğer dokümanlarla telefonlara sızılıyor” diyen Osman Demircan, “Hacker'ler bu yöntemle genelde tüm telefonu ele geçiriyor. Uygulamalara ve SMS gibi doğrulama yapılan araçlara ulaşabildikleri için hesaplarda yüklü bir para varsa bu paranın transferi hemen gerçekleştiriliyor” dedi. Erişim sağlanan hesap yüklü bir para barındırmıyorsa burada hacker'ların tavrının değiştiğini söyleyen Demircan, şu önemli bilgilerin altını çizdi: -- Burada çeşitli evreler var. İlki bekleme evresi. Telefona ve uygulamaya erişimi olan hacker, hesaba yüklü bir miktarda para girişi olana kadar bekliyor. Bu bekleme evresinde hiçbir faaliyette bulunmuyor. Bir diğer evre ise küçük miktarda dikkate alınmayacak para transferleri gerçekleştirmek. Bu transferler, hesap hareketleri izlendiğinde herhangi bir işlem için gerçekleştirilmiş gibi görünen iki basamaklı çok küçük meblağlardan oluşuyor. Rakam küçük olduğu için birey hack'lendiğini anlamıyor. -- Ele geçirilen bir telefondan aktarılan çok küçük paralar tek kişi bir şey ifade etmeyebilir. Ancak 1 milyon telefondan 20 lira alındığını düşünürsek ortaya 20 milyonluk çok büyük bir vurgun çıkabilir. Bu tarz bir siber hırsızlık anlaşıldığında telefon üzerinde hiçbir işlem yapılmaması gerekiyor. Sadece kapalı konuma getirerek şikâyet süreci başlatılmalı. 3-) MESAJ ALIYOR AMA BİLDİRİM ALAMIYORSANIZ SİBER KORSANLARIN AĞINA DÜŞMÜŞ OLABİLİRSİNİZ Ash Shatrieh, e-posta ve sosyal medya hesaplarında normalde aldığınız bildirimleri artık alamıyorsanız, bu bildirimlerin başka yerlere gidiyor olabileceğini söyledi. Shatrieh’ye göre hacker'lar, bazı mesajların size ulaşmasına izin verip bazılarını gelen kutunuzda saklıyor ya da başka bir yere yönlendiriyor olabilir. Bu durumun birkaç nedeni olduğuna değinen Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “Birincisi, şifrenizin ele geçirilmiş olma ihtimali vardır. Hacker'lar şifrenizi çalarak hesabınıza erişebilir ve bildirim ayarlarınızı değiştirebilir. İkincisi, hesabınıza kötü amaçlı yazılım bulaştırılmış olabilir, bu da bildirimlerin başka bir yere yönlendirilmesine sebep olabilir. Üçüncüsü ise hesaplarınızın bir veri ihlali sonucunda ele geçirilmiş olma olasılığıdır” dedi. Doç. Dr. Kırık, “Bu durumu fark ediyorsanız, önlem almak için önce hesap şifrenizi değiştirin, hesabınıza iki faktörlü kimlik doğrulama ekleyin ve bildirim ayarlarınızı kontrol edin. Ayrıca, hesaplarınızı yönettiğiniz platformların güvenlik önerilerini takip ederek genel hesap güvenliğinizi artırabilirsiniz” ifadelerini kullandı.4-) GMAIL HESABI OLANLAR ÇOK DİKKATLİ OLMALI Ash Shatrieh dördüncü uyarısında Gmail hesabı kullanıyorsanız e-posta hesabınıza başka bir konumdan giriş yapılıp yapılmadığını kontrol edebildiğinizi hatırlattı. Örneğin, eğer bir kullanıcı hesabına başka bir şehirden giriş yapıldığını görüyorsa bu durum, hesabın bir hacker tarafından ele geçirildiği anlamına gelebilir. Shatrieh, bu bilgiyi belli aralıklarla kontrol etme tavsiyesinde bulundu. Doç. Dr. Ali Murat Kırık'a hesaba başka bir konumdan giriş yapılıp yapılmadığını nasıl kontrol edeceğimizi sorduğumuzda “Gmail hesabınıza giriş yaptıktan sonra sol gezinme menüsünde ‘Güvenlik’ seçeneği bulunuyor. Buradan ‘Son Güvenlik Etkinlikleri’ni seçip, ‘Girişler’ sekmesini tıklamak gerekiyor. Bu sayfa, hesaba giriş yapan cihazları ve konumları listeliyor” cevabını verdi. Doç. Dr. Kırık, “Eğer hesabınıza farklı bir konumdan giriş yapıldığını fark ederseniz hesap şifrenizi değiştirin. Hesabınıza iki faktörlü kimlik doğrulama ekleyin” ifadelerini kullandı. 5-) HESABINIZ BİLGİNİZ OLMADAN ASKIYA ALINDIYSA DİKKAT! SUÇLU OLABİLİRSİNİZ… Son olarak, bir kullanıcının hesabı askıya alındıysa ve birey bunun nedenini bilmiyorsa, işin arkasında bir hacker olabileceğini ifade eden Shatrieh, “Eğer hesabınızın askıya alındığı ya da silindiği ile ilgili bildirimler alırsanız, bu kötü niyetli faaliyetlere işaret ediyor olabilir. Ayrıca izniniz olmadan hesabınıza sürekli giriş ya da çıkış yapılıyorsa bu giriş teşebbüslerini mutlaka inceleyin” dedi. Osman Demircan, “Ne yazık ki birçok illegal yöntem ile hesaplar kapatılıyor ya da toplu şikâyet edilerek askıya alınması sağlanıyor. Birçok sosyal medya kullanıcısı bu durumlardan birini yaşarsa hesabını tekrar alabilmek ya da aktive edebilmek için kısa bir süre uğraşıp sonra pes ediyor. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki o hesap hâlâ size ait!” dedi.Demircan, şöyle devam etti: -- Bizler hesabı geri almaktan vazgeçip yeni bir hesap oluşturduğumuzda hacker'lar düzenledikleri sahte belge ya da bildirimlerle hesabın sahibi haline gelebiliyorlar. Böylece arkadaş listemiz tamamen risk altına giriyor. Çünkü bizim vazgeçtiğimiz ve hacker'ın sahte belgeler ile aktive edip erişim bilgilerini güncellediği hesap, hâlâ biz gibi davranıyor. Ve arkadaşlarımız bunu bilmiyor. -- Sözde fırsat mesajları, link göndererek yapılan oltalama saldırıları ya da para isteme gibi birçok dolandırıcılıkla arkadaşlarımız karşı karşıya kalabiliyor. Kötü olan ise gerçekleştirilen dolandırıcılıkta hesap sahibi olarak göründüğümüz için dolandırıcılığın tam merkezinde kalabiliyoruz. Hesabımız haksız yere askıya alındıysa ya da kapandıysa mutlaka mücadele edip geri almak gerekiyor. Çünkü ‘reddi sosyal medya’ gibi bir şansımız maalesef bulunmuyor. BAŞKA NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR? ‘Telefonun şarjı normalden daha çabuk bitiyorsa erişim sağlanıyor olabilir’ Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “Yeni yazılımların yüklenmesi, bilinmeyen dosyaların veya klasörlerin ortaya çıkması veya cihazınızın normalden daha yavaş çalışması gibi durumlarla karşılaşıyorsanız, bu belirtilere dikkat etmek çok önemli" dedi. Osman Demircan da kullanım rutininde değişiklik varsa bir şeylerin ters gittiğine dikkat çekerek, “Örneğin 24 saat boyunca şarjı bitmeden kullanılan bir telefonun pili, her zamanki kullanım sıklığı ile birden bire 6 saatte bitiyorsa uzaktan erişim sağlanıyor olabilir. Bildirimler gelmiyorsa hesaplar başka cihazlarda açık olabilir. Banka hesabı ve hesap hareketleri incelenmiyorsa hesaptan para çalınıyor olabilir. Siber dünyada mutlaka rutinlerdeki değişiklikleri iyi analiz etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Kronik yorgunluk sendromu, kişinin sürekli olarak kendini bitkin ve mutsuz hissetmesi, dinlenmekle dahi kendini iyi hissedememesi gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), miyaljik ensefalomiyelit ya da ME/CFS olarak da bilinen kronik yorgunluk sendromunun son yıllarda arttığını açıkladı. CDC’nin yaptığı ankette, 2021 ile 2022 yılları arasında 57 bin Amerikalı yetişkine, kendilerine bir sağlık uzmanı tarafından CFS veya ME tanısı konup konulmadığı soruldu. Raporun yazarlarından Dr. Elizabeth Unger, Associated Press'e yaptığı açıklamada, “Bulgular yetişkinlerin tahminen yüzde 1,3'ünün ME/CFS ile yaşadığını ortaya çıkardı. Bu da durumun nadir bir hastalık olmadığını gösteriyor” dedi.Ayrıca Dr. Unger, “ME/CFS'den etkilenen bazı kişilere, teşhis için kan testi veya tarama yapılmadığından sıklıkla teşhis konulamıyor. Bu da prevalansın tahmin edilenden daha yüksek olabileceği anlamına geliyor. Hastalık her yaştan kişileri etkilese de en yaygın olarak 40-60 yaş arası kişilerde ve kadınlarda görülüyor” ifadelerini kullandı. ‘BEYİN OMURİLİK SIVISINDAKİ İLTİHAPLANMA İLE İLİŞKİLİ’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Rıdvan Sivritepe, “Miyaljik ensefalomiyelit (ME), altı aydan uzun süren, yorgunlukla birlikte kas-iskelet ağrısı, konsantrasyon bozuklukları ve baş ağrısının eşlik ettiği, uzun vadeli ve tedavi açısından zorlu bir hastalık. Bu hastalık, yaygın ağrı (miyalji) ve beyin omurilik sıvısında iltihaplanma ile ilişkili” dedi. GÖRÜLME ORANI TÜRKİYE’DE DAHA FAZLA! Doç. Dr. Sivritepe, “ABD ve Avrupa’da yapılan çalışmalarda CFS’nin görülme oranı yüzde 0,4- 2,5. Ülkemizde yapılan çalışmalarda ise yüzde 4-10 arasında görüldüğü saptanmış. Hatta Covid-19 geçiren hastalarda bu oranın yüzde 50’lere çıktığı gösterildi. Ayrıca, birçok ME/CFS vakası hâlâ doğru tanı alamadı. ME'ye dair farkındalık ve teşhis kapasitesi arttıkça, ülkemizdeki vakaların sayısındaki değişiklikleri daha iyi anlama şansına sahip olabileceğiz” dedi.HASTALIĞIN OLUŞMASINA ETKİ EDEN UNSURLAR NELER?Bu sorumuza “CFS karmaşık ve çok yönlü bir hastalık. Birkaç etkenin bir araya gelerek hastalığa neden olduğunu düşünmekteyiz” cevabını veren Doç. Dr. Rıdvan Sivritepe, şu bilgilerin altını çizdi:“Viral (Epstein-Barr virüsü, Covid-19) veya bakteriyel enfeksiyonlar, bağışıklık sistemindeki bozukluklar, kronik inflamasyon, genetik faktörler, fiziksel, duygusal veya çevresel stres, hormonal düzensizlikler (özellikle hipotalamus-hipofiz-adrenal eksenindeki anormallikler), mitokondriyal fonksiyon bozuklukları, kimyasal maruziyet, toksinler ve çevresel etmenler hastalığın ortaya çıkışında önemli bir rol oynuyor.” HASTALIK NEDEN KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?“Hastalık daha çok 40-60 yaş aralığındaki insanlarda ortaya çıkıyor. Ayrıca bu yaşlar menopoz süreci olduğu için kadınlar bundan etkilenebiliyorlar” diyen İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Timur Selçuk Akpınar, “Bu süreçte kadınların vücutlarında bazı değişiklikler oluyor. Bazen mantalitelerinde de problemler yaşanabiliyor. Özellikle kadın sağlığı açısından mamografilerinin ve ultrasonlarının yapılması, kemik erimelerinin gözden geçirilmesi, jinekolojik muayenelerinin yapılması kadınları etkiliyor” dedi.Prof. Dr. Akpınar, “Bununla birlikte kadınların toplumdaki sorunu biraz daha fazla… Özellikle çocuk bakımı ve çalışma hayatı gibi sorunlarla stres seviyeleri daha yüksek oluyor. Tüm bunlardan dolayı majör veya kısmi depresyon oranı artabiliyor” ifadelerini kullandı.KRONİK YORGUNLUK SENDROMUNUN BELİRTİLERİ NELERDİR?Prof. Dr. Timur Selçuk Akpınar, “Uyku bozuklukları en belirgin belirtilerden biri olabilir. İş yapamama, işe başlayamama, başladığı işi bitirememe şikâyetleriyle gelenler de çok fazla oluyor. Ama yine de temeldeki sorunu bulmak gerekiyor. Ek destek tedavileri uygulamak, fiziksel aktiviteyi artırmak ve majör depresyona bakmak gerekiyor” dedi. NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR? Prof. Dr. Timur Selçuk Akpınar, “Fiziksel aktiviteyi artırmak, düzenli spor yapmak, karbonhidrat tüketimine dikkat etmek gerekiyor. Her şeyden önemlisi zemindeki sistemik hastalığı bulmak da gerekiyor. Bunun için çeşitli taramalar yapılmalı. Örneğin kanser taramasında da sorun çıkmadıysa, bundan sonra hastaya düzenli bir beslenme listesi ile fiziksel aktivite programları verilmeli” ifadelerini kullandı.
Soğuk kış aylarının en sevilen lezzetlerinden kestane; demir, sodyum, potasyum, magnezyum, çinko, A, E ve C vitamini gibi birçok besin ögesini barındırmasıyla sağlık için çok faydalı. Ancak son günlerde piyasada kestane adı altında Çin'den ithal edilen ve insan tüketimine uygun olmayan ürünler satılıyor. Pek çok uzman, ilk bakışta kestaneye benzeyen ve hayvan yemi olarak kullanılan bu kestanelerde bulunan ‘hemaglutinin’ adlı maddenin insan sağlığına zarar verdiğinin altını çiziyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum gıda mühendisi Ebru Akdağ, “Kestaneler genellikle iki ana kategoriye ayrılır. Yemek için uygun olan tatlı kestaneler ile yemek için uygun olmayan ve bazen ‘at kestanesi’ olarak adlandırılan türler. Bu iki tür kestane arasındaki farklar önemlidir ve tüketilebilir olup olmadıklarını belirler” dedi ve ekledi: “Tatlı kestaneler yenebilirken, at kestaneleri zehirlidir. Eğer at kestaneleri yendiği takdirde sindirim problemlerine neden olabilir. Yol açtığı başlıca sorunlar karın ağrısı, mide bulantısı, kusma ve boğaz tahrişidir. Bu nedenle, doğada bulunan kestanelerin hangi tür olduklarını ayırt etmek önemlidir ve yanlışlıkla at kestanesi yemekten kaçınmak gerekir.” ‘UYGUN OLAN KESTANELER CASTANEA TÜRÜNE AİT OLANLAR’ “Castanea cinsine ait tatlı kestaneler, genellikle yemek için uygun olan türlerdir” diyen Ebru Akdağ, “Bu kestaneler yüksek nişasta içeriğine sahip olup, düşük yağ ve protein oranlarına sahiptir. Pişirildiğinde tatlılarda, ayrıca kestane unu, kestane püresi gibi çeşitli yemeklerde kullanılabilirler. Tatlı kestaneler, karbonhidratlar açısından zengin; lif, vitaminler (özellikle C ve B vitaminleri) ve mineraller (potasyum, magnezyum) açısından iyi bir kaynaktır” ifadelerini kullandı. ‘AT KESTANESİ TOKSİK BİLEŞİKLER İÇERİR VE ZEHİRLİDİR’ Çin’den getirilen ve kestane diye satılan ürünlerin ‘at kestanesi’ olabileceğine dikkat çeken Akdağ, “Bu kestaneler saponinler gibi toksik bileşikler içerir. Bu bileşikler, insanlar ve bazı hayvanlar için zehirlidir. Tüketildiğinde mide-bağırsak rahatsızlıklarına, kusmaya ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilirler. At kestanesi, genellikle daha büyük ve parlak kabuklu olup, süs bitkisi olarak yetiştirilir. Bu türün kestaneleri, tıbbi amaçlar dışında genellikle kullanılmaz ve insan tüketimi için uygun değildir” dedi. NASIL AYIRT EDİLİYOR? At kestanelerini yenebilir kestanelerden ayırt etmenin birkaç yolu olduğuna dikkat çeken Akdağ, “Yenebilir kestaneler, tüylü görünen dikenli bir kozalakla kaplıdır ve çok sayıda kestane içerir. Uçları sivridir ve nişasta tadındadır. At kestanesi kozalakları daha geniş aralıklı dikenlere sahiptir ve genellikle sadece bir kestane içerir” ifadelerini kullandı. CİDDİ SEMPTOMLARA YOL AÇABİLİYORAt kestanesi yiyen ve zayıf hisseden, yürümekte zorlanan, uykulu olan, felç geçiren, kas seğirmesi ve ciddi mide tahrişi yaşayan çocuklarla ilgili bildirimler olduğunu söyleyen Akdağ, “Yetişkinlerde de ciddi semptomların ortaya çıktığına dair raporlar bulunuyor” dedi. Akdağ, şöyle devam etti: -- İsviçre'de 29 yıllık bir dönemde, 1-4 tohum yutulmasından sonra 15-30 dakika içinde ciddi semptomlarla sonuçlanan üç at kestanesi zehirlenmesi vakası olmuştur. Bu hastalar, kızarıklık, yüzde şişme, yoğun kusma, düşük kan basıncı ve çökme yaşamıştır. Bir hasta, alt yüzdeki şişlikle hava yolunu tıkayan ciddi bir semptom olan anjioödem yaşamıştır. -- Birisi at kestanesi yediğinde, semptomlar genellikle maruz kaldıktan sonra 15 dakika ila 3 saat arasında gelişir. Semptomlar başladıktan sonra 2-3 gün sürebilir. Yanlışlıkla bir at kestanesinin bir kısmını yemiş kişiye, ağzını nazikçe silerek, kalan bitki materyalini çıkarmak için su ile çalkalayıp tükürmesini ve midesine yıkamak için birkaç küçük yudum su içmesini sağlayarak yardımcı olabilirsiniz. AT KESTANESİ AĞIZA SÜRÜLDÜĞÜ ANDAN İTİBAREN NE YAPILMALI?İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Aytaç Karadağ ise, “At kestanesi aslında bazı cilt hastalıklarında ilaç olarak kullanılıyor. Fakat asla yenmemesi gereken bir ürün. Tüketildiğinde hemen baş ağrısı mide bulantısı ve karında kramplar yapıyor. En önemlisi de DNA hasarına yol açtığı için koma, felç ve ölüme neden olabiliyor” dedi.“Bireyin zehirli kestaneyi ağzına sürdüğü andan itibaren kendini kusturması gerekiyor” diyen Dr. Karadağ, “Eğer kişi kusamıyorsa yoğurt yiyebilir ve bol su içebilir. Ama vücut genelde bu durumda çok akıllıdır ve hemen kusma tepkisi verir. Bir de bu kestane türü bağırsak hareketlerini hızlandırıp ishal yapabilir” ifadelerini kullandı.Kestanenin bazı alerjik bünyelerde cilde değdiği anda döküntüler yapabileceğinin de altını çizen Dr. Karadağ, “Her insanda aynı durum olmasa da bazı alerjik bünyelerde döküntü, kızarıklık ve yanık hissi oluşturur” diye konuştu.
Son yıllarda ATM'lerden para çekerken dolandırıcılık kurbanı olma riski giderek artmaya başladı. En sık kullanılan yöntemlerinden biri kart kopyalama... Geçtiğimiz aylarda Kocaeli'de Romanya uyruklu bir şahıs, kopyaladığı kartlarla 100 ATM'den 250 bin liranın üzerinde para çekti. Benzer bir olay Bursa’da da meydana geldi.Bu yöntemde dolandırıcılar ATM kart giriş yuvasına, manyetik şeridi veya çipi okuyabilen kart kopyalama düzenekleri yerleştiriyor ve kullanıcıların kart bilgileri ruhları bile duymadan ele geçiriliyor.Bankalar bu tip dolandırıcılık girişimlerinin önüne geçmek için bir süredir ATM'lerde 'QR kod ile giriş' seçeneğini sunuyor. Ancak QR kod dolandırıcılıklarının da fazlasıyla yaygınlaştığı günümüzde kullanıcılar yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan korkuyor. Peki gündelik hayatımızda sıklıkla kullandığımız ATM'lerde dolandırıcıların tuzağına düşmemek için nasıl önlemler almalıyız? QR kod ile giriş yapmak risklerin önüne geçebilir mi?Bunun gibi pek çok soruya Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Görsel İletişim Tasarımı Anabilim Dalı Başkanı ve Bilişim Teknolojileri Uzmanı Doç. Dr. Ali Murat Kırık ve Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan ile cevap aradık. BANKALARDAN UZAK OLAN ATM’LERE DİKKAT!Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “ATM’den para çekerken dolandırılma riski her geçen gün artmaya başladı. Dolandırıcılar, çeşitli taktikler kullanarak kullanıcıları mağdur etmeye çalışıyor. En sık kullanılan dolandırıcılık yöntemlerinden biri kart kopyalama. Bunun yanı sıra dolandırıcılar şifre görüntülemeyi de deniyor” dedi ve şu detayların altını çizdi: “Dolandırıcılar, ATM'nin çevresine gizli kameralar yerleştirerek kullanıcıların şifrelerini gözetleyebiliyor. Kullanıcılar şifrelerini tuşlarken kaydedilen görüntüler dolandırıcılara şifre bilgilerini sağlıyor. Ekstra cihazlar kullanmak da oldukça yaygın bir yöntem. Dolandırıcılar, ATM'lere kamera veya kart okuma cihazları ekleyerek kullanıcıların kart bilgilerini, şifrelerini veya kimlik bilgilerini ele geçirmeye çalışıyor. Bu cihazlar genellikle kullanıcının fark etmeyeceği şekilde kart yuvalarına yerleştiriliyor. Bu durum özellikle bankalardan uzak olan ATM’lerde daha fazla meydana geliyor.” KARTINIZ SIKIŞTIYSA DİKKAT! Osman Demircan dolandırıcıların kullandıkları bir diğer yöntemin kartın sıkışmasını sağlayan aparat yerleştirmek olduğunu söyledi ve ekledi:“Kart sahibi, kartının sıkıştığını düşünerek ATM başından ayrıldığında dolandırıcılar aparatı sökerek kartı çıkarıyor. Daha sonra bu kartı kullanarak temassız ödeme ya da mail order (fiziken POS cihazının olmadığı durumlarda kredi kartı kullanabilen ödeme yöntemi) yöntemiyle harcama yapabiliyorlar.” ‘KART BİREBİR KOPYALANABİLİYOR’“Yasal olmayan bu aparatlar ile elde edilen bilgiler, fiziksel olarak sahte kredi kartı elde edilmesi için yeterli olabiliyor. Ancoder (elektromekanik sinyal üreticileri) kullanılarak aynı sahte parada olduğu gibi birebir kart kopyalanabiliyor” diyen Demircan, şöyle devam etti:“Benzer bir yöntemde dolandırıcılar, ellerindeki sahip oldukları kartın manyetik şeridindeki bilgileri silip çaldıkları kartın manyetik alanındaki bilgileri yükleyerek kartı kullanmaya başlayabiliyor. Güvenlik kameralarının her yerde olması dolandırıcıların bu kopya kartları kullanırlarken ayak izi bırakmalarına neden olacağı, çalıntı kart bilgileri genelde çevrimiçi alışveriş platformlarında ve yurt dışındaki alışveriş sitelerinde kullanılıyor. Çoğunlukla hızlıca paraya döndürülebilecek elektronik cihazları satın almayı tercih ediyorlar.” NASIL ÖNLEMLER ALMAK GEREK? “ATM'den işlem yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli husus şu: Eğer aparat takılmaya müsait düz cam yapıdan oluşan bir ATM kullanılmayacaksa mutlaka kart takma ünitesini hafifçe kendimize çekerek kontrol etmeliyiz” diyen Osman Demircan, “Bu şekilde üniteye bir düzenek eklendiyse ele gelecektir. Yine aynı şekilde şifre yazma klavyesini görebilecek açıda herhangi bir aparat var mı diye hem el ile hem göz ile kontrol edilmeli. Bu tarz kopyalama aparatları kalabalık bölgelerdeki ATM’lerden çok daha sakin yerlerdeki ATM’lerde karşımıza çıkıyor. Tenha bölgelerdeki ATM’leri kullanacağınız zaman daha dikkatli olun” ifadelerini kullandı.SİSTEME QR KOD İLE GİRİŞ YAPMAK GÜVENLİ Mİ? ATM'den kartsız şekilde işlem yapmayı mümkün kılan QR kod; kullanımı günden güne yaygınlaşan bir teknoloji. Peki QR kodla yapılan işlemler güvenli mi? “QR kodlarla gerçekleştirilen işlemler, kullanıcıların kart bilgilerini veya şifrelerini paylaşmalarına gerek kalmadan oldukça güvenli bir şekilde tamamlanabilir. Bu yöntem, kullanıcılara mobil bankacılık uygulamaları aracılığıyla güvenli bir ödeme veya para çekme deneyimi sunar” diyen Doç. Dr. Kırık, şu önemli bilgilerin altını çizdi: -- Kullanıcılar, mobil bankacılık uygulamalarında oluşturdukları QR kodu ATM'de tarayarak işlem gerçekleştirebilirler. Bu süreçte, kart bilgileri veya şifreler ATM ile paylaşılmaz. QR kod işlemlerinin güvenliğini sağlayan temel faktörlerden biri, QR kodların güçlü bir şifreleme algoritması ile oluşturulmasıdır. Bu algoritma, QR kod içindeki verilerin güvenli bir şekilde korunmasını sağlar ve yetkisiz kişilerin bu verilere erişimini zorlaştırır. -- Mobil bankacılık uygulamalarının güvenlik önlemlerine dikkat çekmek de önemlidir. Genellikle, mobil bankacılık uygulamaları kullanıcı hesaplarını korumak için güçlü şifreleme algoritmaları, karmaşık parolalar ve iki faktörlü kimlik doğrulama gibi güvenlik önlemleri kullanır. ATM'LERDEKİ QR KODLAR RESTORAN VE DİĞER UYGULAMALARDAKİ KODLARDAN FARKLI MI? Restoran menülerinde sahte QR kodla dolandırıcılık yapılabiliyor. Aynı durum ATM’ler için de geçerli olabilir mi? Osman Demircan, “Restoranlarda menü erişimi için kullanılan QR kodlar görüntü olarak ATM sistemlerinde kullanılan QR kodlara benzese de yapısal olarak farklı çalışıyor” dedi ve ekledi: “Restoranlarda QR kod okutulduğunda kişi bir linke yönlendiriliyor. Yani bir web sayfası açılıyor ve o sayfadan sipariş vereceğimiz yemeği seçiyoruz. Restoranda bulunan QR kod, bir dolandırıcı tarafından değiştirildiyse tıklandığında telefonu ele geçirebilen bir zararlı yazılımın telefona yüklenmesi sağlanabiliyor. Bankacılık sisteminde ATM üzerinde kullanılan QR kod ise mobil uygulama üzerinde QR ile yapılacak işlem belirlendikten sonra işlemin gerçekleşeceği ATM’nin belirlenmesi için kullanılıyor.Özetle ATM'deki QR uygulama okuduğunda hesap sahibi örneğin para çekme işlemi QR’ı okunan ATM üzerinden gerçekleşiyor. Yapısal olarak restoranlarda kullanılan QR ile bankacılık sisteminden kullanılan QR kesinlikle birbirinden farklı çalışıyor. Restoran sisteminde kullanılan QR kodların oluşturduğu güvenlik açıkları bankacılık sisteminde kullanılan QR kodlar için geçerli değil.”ATM'LER DE DİĞER TEKNOLOJİK ALETLER GİBİ ELE GEÇİRİLEBİLİR Mİ? Bu soruma “Korsanlar herhangi bir bankanın ATM'sini de uğraşarak ele geçirebilir” cevabını veren Doç. Dr. Ali Murat Kırık, “ATM'ler, bilgisayar sistemleri olduğu için diğer bilgisayar sistemleri gibi güvenlik açıklarına sahip olabilir. Bu açıkları kullanarak, korsanlar ATM'lere yetkisiz erişebilir, para çalabilir veya diğer yasa dışı faaliyetlerde bulunabilir” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Kırık, şöyle devam etti: "Bankalar, ATM'lerini korumak için çeşitli yazılımsal önlemler alır. Güçlü parolalar ve şifreler kullanmak, ATM'lerin yetkisiz erişimini zorlaştırır. Ayrıca, ATM'leri düzenli olarak yasal yazılım güncellemeleriyle güncellemek, güvenlik açıklarını gidermeye ve ATM'leri daha güvenli hale getirmeye yöneliktir. Güvenlik duvarları ve ağ filtreleri de ATM'leri korsanlardan korumak adına kullanılan önemli güvenlik önlemlerindendir." ATM'lerin korunması için kullanılan bazı özel yazılımlara da değinen Doç. Dr. Kırık, "Antivirüs yazılımı, ATM'lere bulaşan kötü amaçlı yazılımları tespit edip kaldırmaya yardımcı olur. Güvenlik duvarı yazılımı, ATM'lere yetkisiz erişimi engellemeye yardımcı olur. Şifreleme yazılımı, ATM'deki verileri korumaya yardımcı olur. Güvenlik yönetimi yazılımı ise ATM'lerin güvenliğini yönetmeye yardımcı olur. Bu yazılımların bir arada kullanılması, ATM'lerin güvenliğini artırmak için önemli bir strateji oluşturur" ifadelerini kullandı.