Esneme yıkıcı bir hastalığın işareti olabilir... 'Koronavirüsün bir semptomu sandım, hayatımın şokunu yaşadım'

19 Kasım 2023

Esnemek uykusu gelen ya da uyumak isteyen insanların yaptığı istemsiz bir davranış. Araştırmalar 100 insandan 90’ının günde ortalama 5-6 kez esnediğine işaret ediyor. Ancak uzmanlar esnemenin sayısının gün geçtikçe artmasının şüphelenilmesi gereken bir durum olabileceği konusunda uyarıyor. İngiltere’de yaşayan Nickie Davies'in hastalığı da bir esneme sorunu olarak başladı. Geçen yıl Ocak ayında koronavirüse yakalanan Nickie Davies, virüsü atlattıktan sonra normalden daha fazla esnemeye başladı. Bir süre sonra bu esnemeler düzenli hale geldi. KORONAVİRÜSÜN BİR SEMPTOMU SANDI HAYATININ ŞOKUNU YAŞADI Metro UK’ya konuşan Nickie, “Ocak ayında koronavirüse yakalandım. Sonrasında günde 100 kez esnemeye başladım. Bu durumu virüsün bir semptomu olarak yorumladım. Doktorum da çok büyütülecek bir şey olmadığını söyledi. Fakat esnemelerim Temmuz-Ağustos'a kadar azalmadan devam etti. Daha sonra bazı kelimeleri söylerken zorlanmaya başladığımı fark ettim. Bunu da birkaç dişimin çekilmiş olmasına bağladım. Ne var ki Eylül ayına geldiğimde baş ağrılarım artmaya başladı” dedi. Arkadaşının tavsiyesi üzerine bir nöroloji uzmanından randevu alıp muayene olan Nickie o günü şöyle anlattı:“Doktora gittik ve beklemeye başladık. Adım çağırıldığında annem, eşim, ben ve iki hemşireyle birlikte bir odaya girdik. Sonucun ne olacağını merak ediyordum. Doktorum, hastalığımın motor nöron hastalığı (MNH) olduğunu söyledi ve hayatımın şokunu yaşadım.” HASTALIK KONUŞMASINI İLERİ DÜZEYDE ETKİLEDİ Teşhis sonrası iki hafta boyunca çok ağladığını söyleyen Nickie, “Sürekli hastalığımın 16 yaşındaki kızımı nasıl etkileyeceğini düşündüm. İki hafta benim için çok zor geçti. Hastalığın psikolojisinden bir türlü çıkamadım. Daha sonra arkadaşlarımın ve ailemin sayesinde bunun üstesinden gelmeye başladım. Fakat bir türlü geçmeyen bir sorunum var: Hastalık konuşmamı etkiliyor” dedi. Bu durumun sosyalleşmesine engel olduğunun altını çizen Nickie, “Bir şeyler yemekte çok zorlanıyorum. Çünkü dilimi düzgün hareket ettiremediğim için doğru düzgün beslenemiyorum. Eğer hastalık daha da ilerlerse beslenme tüpü takma ihtimalim var. En kötüsü eskisi gibi konuşamıyorum, hastalığım nedeniyle işimden bile ayrılmak zorunda kaldım” ifadelerini kullandı.  Peki bu hastalık neden oluyor? Günde kaç esneme sonrası MNH'den şüphelenmeliyiz? Bunun gibi pek çok soruyu Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Zahide Mail Gürkan ile masaya yatırdık. 1-) MNH HASTALIĞI TAM OLARAK NEDİR?  Motor Nöron Hastalığı (MNH), beyindeki ve omurilikteki motor nöronların hasarlanması ile kas atrofisine (erime), fasikülasyonlara (seğirme) ve spastisiteye (kasların aşırı derecede kasılması, sertleşmesi ve istem dışı spazmlar) neden olan ilerleyici bir hastalık.Uzuv zayıflığı ve hareket bozukluklarıyla ya da yutmayı ve konuşmayı etkileyen orofaringeal kas tutulumuyla hastalık başlayabilir. Hastalığın yol açtığı sakatlık ve engelliliğin ciddiyeti, hastalığın sürekli ilerlemesi, hasta bakımının güçlüğü ve sağlık sorunları nedeniyle hem hastayı hem de yakınlarını zor durumda bırakan ciddi bir hastalık olarak tanımlayabilirim.Ünlü oyuncu Brooke Shields'in yaşadıkları korkuttu... Çok fazla su içmek nöbetlere neden olabilir! Kaç litreden sonrası tehlikeli?2-) HASTALIĞIN DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR? Avrupa ve Kuzey Amerika'da MNH'nin görülme oranları yılda 100 binde 1,5 ile 4,7 arasında değişirken, Türkiye’de 100 binde 0,6 ile 3,8 arasında değişiyor. Yüzde 5-10 oranında ailesel geçiş gösteren formları da bulunuyor. Yüzde 90-95 oranında da tesadüfi şekilde görülüyor. 3-) HASTALIKTA AŞIRI ESNEME NEDEN GÖRÜLÜYOR? Bu hastalıkta beyindeki ve omurilikteki nöronlar etkileniyor. Etkilenen bölgeye göre de farklı klinik bulgular ortaya çıkabiliyor. Uzuvlardaki zayıflık kadar dil, damak ve boğaz kaslarında da etkilenme görülüyor. Bulber bölgenin tutulumuna bağlı oluşan konuşma ve yutma güçlüklerinin yanı sıra beyindeki etkilenmeyle psödobulber tutulum denen patolojik ağlama, gülme ve esneme gibi bulgular sıklıkla ortaya çıkıyor.  4-) GÜNLÜK ESNEMELER NE KADAR ARTARSA HASTALIKTAN ŞÜPHELENMEMİZ GEREKİYOR? Esneme çoğunlukla istemsiz bir şekilde ağzı açma, derin nefes alma ve ciğerleri havayla doldurma işlemidir. Esnemenin kesin bir nedeni olmasa da genellikle yorgunluğa verilen doğal bir tepki olarak görülür. Ayrıca antidepresan gibi bazı ilaçların kullanımı da esnemeyi artırabilir. Kişiden kişiye ve yorgunluk durumuna bağlı olarak değişmekle birlikte sağlıklı bir bireyde günde ortalama 5-10 arasında esneme görülebilir. Esneme, MNH’nin seyrinde görülebilecek klinik bulgulardan da bir tanesidir. Hatta farklı pek çok bulguya eşlik edebilen, MNH için spesifik olmayan bir bulgudur. Ayrıca esnemeyi tek başına bir hastalığın bulgusu ya da belirtisi olarak düşünmemek gerekir. Fakat günlük esneme 15'in üzerine çıkarsa bir düşünmek ve şüphelenmek gerekir.BİR SORUDAN FAZLASI | İlk görüşte aşk diye bir şey var mı?5-) MNH'NİN ESNEME DIŞINDA DİĞER ERKEN BELİRTİLERİ NELERDİR? MNH'nin ilk klinik belirtisi herhangi bir vücut bölgesinde ortaya çıkabilir. MNH'nin en sık görülen belirtisi asimetrik uzuv zayıflığıdır. Üst uzuvları etkilediğinde çoğunlukla el zayıflığıyla olurken, omuz kuşağı kaslarında da kuvvetsizlikle başlayabilir. MNH'nin alt uzuvların etkilendiği formunda ise çoğunlukla ayak düşmesi ya da ayakları pek hareket ettirememe görülür. Kalça ve çevresindeki kaslardan başlangıcı daha az yaygındır.Hastaların yüzde 20’sinde başlangıç, çoğunlukla konuşma ve yutma güçlüğü şeklinde ortaya çıkar. MNH'nin daha az görülen başlangıç modelleri arasında solunum kaslarında zayıflık; uzuvlarda, boyun kaslarında, dil ve yumuşak damak kaslarında yaygın zayıflık, baş düşmesi veya gövde kaslarında zayıflık, kaslarda erime ve kramplar sayılabilir. 6-) MNH DAHA ÇOK KİMLERİ ETKİLER?Bugüne kadar doğrulanan risk faktörleri, cinsiyet (erkeklerde daha fazla görülür) ve çoğunlukla da aile geçmişidir. Giderek artan sayıda kanıt, sigara içmenin de bir risk faktörü olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Ancak MNH ile ilişkili olduğu iddia edilen risk faktörlerinin birçoğunun nedensel nitelikte olduğu henüz gösterilemedi. Diğer varsayılan risk faktörleri için daha zayıf veya çelişkili veriler bulunuyor. Yapılan bazı araştırmalarda, ağır metallere ve pestisitlere maruz kalma, ağır el emeği, tekrarlayan kas kullanımı, fabrika ve tarım işlerinde çalışma, kaynak ve lehimlemeye maruz kalma gibi nedenler üzerinde duruldu. Fakat güçlü bir kanıt düzeyine ulaşılamadı. Genel anlamda bakıldığında çevresel faktörler, yaşam tarzı ve genetik faktörlerin hepsi hastalık gelişiminde etkili diyebiliriz. Bu nedenle sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak gibi sağlıklı yaşam önerilerine uymak, sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmak dikkat edilmesi gereken durumlar olarak sıralanabilir.7-) MOTOR NÖRON HASTALIĞININ TEŞHİSİ NASIL YAPILIYOR?MNH tanısı, ağrı veya duyu bozukluğu olmaksızın yavaş yavaş ilerleyen kas zayıflığı olan hastalarda araştırılması gereken bir hastalık. MNH tanısı, öykü ve fizik muayene ile değerlendirilen, EMG incelemeleri ile desteklenen, nörogörüntüleme ve laboratuvar çalışmaları ile bu bulgulara neden olabilecek diğer tanıların dışlanmasını gerektiren bir dizi tanı kriterlerine dayanılarak konulur.  

Devamını Oku

'Kirli Hanım' bronz madalya aldı! 'Yok olmaya yüz tutan bir peynirimiz Avrupa sahnesinde'

9 Kasım 2023

Peynir, Türk mutfağında pek çok türüyle önemli bir yer tutuyor. Ülkemizin dört bir yanında çoğu hâlâ geleneksel yöntemler kullanılarak üretilen bazıları ‘coğrafi işaretli’ onlarca farklı peynir türü bulunuyor. Örneğin sadece Balıkesir’in kendine özgü 50 çeşit peyniri olduğu biliniyor.Ancak böylesi bir çeşitliliğe sahip olduğumuz halde peynirlerimiz dünyada yeterince tanınmıyordu. Ta ki geçtiğimiz günlerde Norveç’te yapılan Dünya Peynir Ödülleri yarışmasında Balıkesir’in Kirli Hanım peyniri bronz madalya alana kadar...Elde edilen bu başarı Türkiye'ye büyük bir mutluluk ve gurur yaşatırken, bundan sonrası için de umut verici gelişme olarak yorumlandı. DÜNYA PEYNİR ÖDÜLLERİ 35 YILDIR DÜNYANIN FARKLI ŞEHİRLERİNDE DÜZENLENİYOR Her yıl dünyanın en iyi peynirlerinin sahne aldığı yarışmaya bu yıl 43 ülkeden 4 bin 502 peynir katıldı.Temel amacı; hikâyesi olan ve özenli üretilmiş karakterli peynirlerin ismini duyurmak, üretimlerinin devamlılığını sağlamak ve pazarlanmasına desteklemek olan yarışmada, ortalamanın üzerinde beğeni alan peynirler; ‘süper altın’, ‘altın’, ‘gümüş’ ve ‘bronz’ madalya kategorileriyle derecelendiriliyor ve o yılın en iyi peynirleri listesi oluşturuluyor.35 yıldır hiçbir Türk peyniri bu listelerde yer almıyordu. Kirli Hanım bir ilk oldu ve ülkemize bronz madalyayı getirmeyi başardı.‘YOK OLMAYA YÜZ TUTAN BİR PEYNİR AVRUPA SAHNESİNDE’ Elde edilen bu başarıda, Balıkesir’in köklü peynir geçmişini kayıt altına alan 2019 tarihli ‘50 Peynirli Şehir Balıkesir’ kitabının yazarları Neşe Aksoy Biber ve Berrin Bal Onur’un katkısı oldukça büyük…  Bu başarıyı nasıl yorumlamamız gerektiğini sorduğumuz Neşe Aksoy Biber, “İlk kez Türkiye’nin geleneksel ve yerel peynirleri uluslararası bir ortamda kendini duyurma şansına sahip oldu. Dünya gastronomisinin önemli paydaşlarının yer aldığı etkinlikte Türkiye’nin peynirleri oldukça ilgi gördü. Dünyanın en önemli ve en kapsamlı peynir yarışmasında hem stant açarak hem de ürünlerin yarışma masasında olması sağlanarak önemli bir kapı açıldı” cevabını verdi.  Neşe Aksoy Biber, şöyle devam etti: "Türkiye’den katılan Balıkesir’in Kirli Hanım peynirinin ödül alması emsalsiz değer taşıyor. Yok olmaya yüz tutan bir peynirin, Avrupa’daki rakipleriyle birlikte çıktığı sahneden bronz kategoride yer alarak ayrılması küçük üreticilerimize ve aile işletmelerimize büyük ilham olacak. Bu yarışmalar katılım için önemli kriterler ve tanımlamalar içeriyor. Bundan sonra farklı bölgelerimizin özgün peynirleri için de yeni fırsatlar var."KİRLİ HANIM PEYNİRİNİ BAŞARIYA GÖTÜREN UNSURLAR NELER?  “Kirli Hanım peyniri geleneksel reçetesi korunarak bugüne ulaşan nadir peynirlerimizden biri” diyen Berrin Bal Onur ise “İlk kitabımız ‘Peynir Aşkına’yı çalışırken çeşitli kaynaklarda yer alan ancak kendisini görüp, tatma fırsatı bulamadığımız bu peynirin üretimi için bölgede bir mandıraya ısrarla ricada bulunmuştuk. Kitap için üretilen bir tane peynir elimize ulaştığında Kirli Hanım peynirini kapakta kullanmaya karar verdik. Bu tek numune peynirin ardından üretimi küçük çaplı da olsa devam etti. ‘50 Peynirli Şehir Balıkesir’ kitabından sonra Kirli Hanım, özgün reçetesi ve paketlemesi ile üretilmeye başlandı. Peynir severlerden de çok ilgi gördü” dedi.  Berrin Bal Onur, başarıya giden yolla ilgili de şu bilgilerin altını çizdi: “Yok olmaya yüz tutan bir peynirin kayıt altına alma çalışmalarıyla hafızalarımıza geri taşınması, bu bilgi ile tüketiciler tarafından talep edilmesi, üreticilerin üretim motivasyonu kazanması, korunan reçetelerin günümüz koşulları ile anlatılması ve uluslararası listelere kaydedilerek, coğrafi işaret tescil çalışmalarının yürütülmesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin vizyoner etkin bir yerel yönetim olması önemli faktörler oldu. Türkiye’ye ve dünyaya baktığımızda bu şekilde bütünlük içinde yapılan çalışmaların başarıya ulaştığını görüyoruz. Kirli Hanım da bu yolda iyi bir örnek.”  KİRLİ HANIM NASIL BİR PEYNİR? “Balıkesir Ayvalık’ta, lorun kurutularak tüketilen haline 'Kirli Hanım' denir” diyen Neşe Aksoy Biber, şöyle devam etti:“Geleneksel olarak koyun sütünden yapılan sepet peynirinin peynir altı suyunun ısıtılması ile elde edilen taze lor küçük sepetlerde kalıplanarak süzdürülür. Birkaç gün tuzlanarak ahşap raflara yerleştirilir. Raflarda 20-30 gün boyunca ters yüz edilerek rüzgâr alan bir yerde kurutulan peynirlerde hafif bir küf tabakası oluştuğunda küfü alınır ve fırınlanarak tüketilir.Nemini dengeli biçimde atan peynirlerin yapısı kuvvetlenir, olgunlaşma süreci uzadıkça daha sert yapıda kuru bir peynire dönüşür, dayanma süreleri uzar. İnce dilimler halinde kesilerek, bölgenin zeytinyağı, nar ekşisi ve balıyla lezzetlendirilebilir, rendelenip tereyağında kızartılarak makarna ve salatalara lezzet katar. Hatta Kirli Hanım, 2021 yılında oluşturulan ‘Balıkesir Kahvaltısı’nda yer alan peynirlerden de biri oldu.” KİRLİ HANIM PEYNİRİNİN AYIRICI ÖZELLİĞİ NEDİR?  Berrin Bal Onur, “Balıkesir’in Kuzey Ege kıyı şeridinin poyrazı ve havası, Kazdağları’nın koyun sütünün lezzetine yansıyan endemik bitki örtüsü, doğal su kaynaklarının yöreye sunduğu özgünlük ve farklılık, peynirin karakter ve aromasını doğrudan etkiliyor. En önemli ayırt edici özelliklerinden biri fırınlama ve mühürleme. Kirli Hanım peyniri rüzgârda olgunlaşmayla gelişen koyun sütünden gelen karakterli özgün tadını, fırınlamadan gelen füme lezzetin kalıcı aromasıyla jüri üyelerinin beğenisini aldı” dedi. ‘3 BİN 650 DENİZ MİLİ YAPTI VE 14 AY SONRA TÜRKİYE’YE GERİ GELDİ, YİNE DE BOZULMADI’ Kirli Hanım üreticisi Mehmet Özgü Manisalı ise peynirin sadece Balıkesir'in en küçük ilçelerinden biri olan Gömeç'te üretildiğinin altını çizerek, “Gömeç üstüne doğru esen rüzgârın bunda etkisi çok büyük. 7-8 yıl önce bu serüvene başladığımızda önümüzde iki çeşit peynir vardı; bir tanesi ‘Gömeç Sepet Peyniri’ diğeri de ‘Kirli Hanım’… Kirli Hanım peynirine yoğunlaştık ve çok da güzel geri dönüşler aldık” dedi ve ekledi: “Kirli Hanım’ı üretip ABD'ye kadar gönderdik. 3 bin 650 deniz mili yaptı ve 14 ay sonra Türkiye’ye geri geldi. Peyniri çıkarıp tükettik. Bunca süre bozulmayan ve yıllanabilen bir peynirden bahsediyoruz.” BU BAŞARI SONRASI NELER YAPILMALI? “Başarı rehaveti getirmemeli” uyarısında bulunan  Akdeniz Üniversitesi Göynük Mutfak Sanatları Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Dr. Beysun Güneri, “Çok fazla peynir türümüz var. Onları da ön plana çıkarmanın yollarını aranmamız gerekiyor. Hem ulusal hem uluslararası platformlarda çeşitli gastronomi etkinlikleri ve projelerde yer alarak peynirlerimizi dünyaya tanıtmalıyız. Yerli-yabancı şeflerin katılımlarının olacağı tadım etkinlikleri ve festivallerde yer alıp onlarla peynirlerimizi yemeklerle ve içeceklerle eşleştirmeliyiz” dedi.Öğr. Gör. Dr. Beysun Güneri, önerilerine şu şekilde devam etti:-- Özellikle üniversitelerin ilgili bölümleri bu çalışmalarda yer almalılar. Peynir türlerimizin lezzet eşleştirmelerinin yapılabileceği çalışmaların nicelik ve niteliğinin artırılmalı... Sürdürülebilirlik de çok önemli… Peynir ödül aldı diye endüstriyel üretime geçmek geleneksel üretime bağlı kalmamak tüketiciyi yanıltabilir. Peynir üretiminde süt kalitesi de çok ama çok önemli… Çiftçiye ve süt üretimi yapan tesislere sahip çıkmak gerekiyor. Kaliteli yem, kaliteli süt üretimi demektir. Bu da doğrudan peynir üretimini ve peynir kalitesini etkiliyor. -- Bunların dışında peynir çeşitlerimizin coğrafi işaret ile marka tescili alınmalı. Böylece kayıt altına alınmış oluyor. Valilikler, belediyeler, STK’lar yoluyla peynirlerimize sahip çıkılmalı, tanıtılmalı... Özellikle gurme ve ünlü şeflere tanıtılıp değişik yemeklerle eşleştirilmeli. Böylece dünyaya açılabiliriz. En önemlisi çocuklarımıza peynir kültürünü aşılamalı ve sevdirmeliyiz. Toplumuz maalesef peynir tüketiminden uzaklaşıyor hatta çocuklar peyniri pek sevmiyor. Tüketilmedikçe üretim de zamanla azalıp kaybolabilir. 

Devamını Oku

Ünlü gitarist akciğer kanserine yenik düştü! Dünyada ve Türkiye’de hızla yayılıyor...

7 Kasım 2023

Akciğer kanseri dünyada en çok görülen kanser türlerinden biri… Her yıl İngiltere'de 35 bin, ABD'de ise 120 bin civarında kişinin ölümüne neden olan hastalık, dünyada ve ülkemizde erkeklerde prostat, kadınlarda ise meme kanserinden sonra en yaygın kanser türü olarak nitelendiriliyor.Massive Attack grubunun 62 yaşındaki gitaristi Angelo Bruschini de geçtiğimiz günlerde akciğer kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi. Grubun sosyal medya hesabından yapılan duyuruda “Angelo Bruschini’nin Massive Attack'e katkısını ölçmek imkânsız. Böyle bir hayatı birlikte paylaştığımız için ne kadar şanslıyız” ifadeleri yer aldı. Akciğer kanseri çok yaygın olmasına rağmen, pek çok kişi hastalığın belirtilerinin farkında değil. Peki hangi belirtiler hastalığa dair güçlü işaretler veriyor? Uzmanlarla masaya yatırdık.AMERİKAN KANSER DERNEĞİ’NİN 2023 YILI İÇİN AKCİĞER KANSERİ VE ÖLÜMLERİNE DAİR ÖNGÖRÜLERİ ENDİŞE VERİCİAmerikan Kanser Derneği her yıl ABD'deki yeni kanser vakaları ve ölümlerine dair tahminlerini paylaşıyor.Bu yıl paylaşılan rakamlara dikkat çeken Onkoloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Ebru Karcı, “2023 yılında 1 milyon 958 bin 310 yeni kanser vakasının ve 609 bin 820 kanser ölümünün meydana geleceği öngörülüyor. Akciğer kanserindeki tablo ABD’de kanserden ölümlerin önde gelen nedeni. Ülkede 2023 yılında tahminen 238 bin 340 yeni akciğer kanseri vakası (117 bin 550 erkek ve 120 bin 790 kadın) teşhis edileceği ve hastalık nedeniyle 127 bin 70 ölümün (67 bin 160 erkek ve 59 bin 910 kadın) kişinin hayatını kaybedeceği öngörülüyor. Bu sayılar hepimiz için oldukça endişe verici” dedi.  OLUŞTURUYOR’ “1950’li yıllarda akciğer kanseri erkeklerde kansere bağlı ölümlerin en yaygın nedeniyken, 1985'te kadınlarda da kanser ölümlerinin önde gelen nedeni haline geldi ve şimdi meme kanserinden yaklaşık iki kat daha fazla ölüme neden oluyor” diyen Dr. Öğretim Üyesi Ebru Karcı, “Genel olarak akciğer kanseri; meme, prostat, kolorektal ve beyin kanserlerinin toplamından daha fazla ölüme neden oluyor. Artık neredeyse kadın ve erkeklerde eşit sayıda yeni vaka ortaya çıkıyor ve tüm akciğer kanseri ölümlerinin yaklaşık yarısına yakınını kadınlar oluşturuyor” ifadelerini kullandı. TÜRKİYE'DE HER YIL 41 BİN KİŞİYE AKCİĞER KANSERİ TANISI KONUYORTürkiye'de de her yıl 41 bin kişiye akciğer kanseri tanısı konduğunu söyleyen Göğüs Cerrahı Uzmanı Doç. Dr. Murat Akkuş, “Bu kişilerin 34 binini erkek 7 binini ise kadınlar oluşturuyor. Erkeklerde akciğer kanseri görülme sıklığında Türkiye dünyada 1'inci sırada yer alıyor. Bu durum hastalığın ülkemiz açısından ne kadar ciddi bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor” dedi.Duş başlığımız bizi hasta edebilir mi? 'Suyu birkaç dakika akıtın, duş kabininin kapısını ya da perdeyi aralık bırakın'AKCİĞER KANSERİ NEDEN BU KADAR YAYGIN?“Pek çok toplum için akciğer kanserlerinin yüzde 80'inde sorumlu etken tütün kullanımıdır” diyen Doç. Dr. Murat Akkuş, “1900'lü yılların başlarında akciğer kanseri dünyada en sık görülen kanser değilken tütün kullanımının artması, sigara üretimi ile taşınabilir olarak ticarileşmesi sonrası 1930’lu yıllardan itibaren akciğer kanseri görülme sıklığı hızla arttı. 1940’lı yılların sonunda ise akciğer kanserinin sigara ile ilişkisi saptanmaya başlandı. Tütün ve ürünlerinin yüksek oranda kullanılması nedeniyle akciğer kanseri ülkemizde bu kadar sık görülüyor. Nitekim tütün tüketimindeki azalmayla akciğer kanseri görülme sıklığı da azalıyor” dedi.Doç. Dr. Akkuş, akciğer kanserinin diğer nedenleri arasında hava kirliliği ile mesleki (asbest, ağır metaller) ve çevresel risk faktörlerine (pasif içicilik, radon gazı) maruziyetin de yer aldığını ekledi. BU BELİRTİLERE DİKKAT!Akciğer kanserinin son derce sinsi bir hastalık olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Akkuş, “Nefessiz kalmak ya da nefes darlığı, kalıcı veya uzun süreli geçmeyen öksürük, nöbet veya bayılma, bir göz kapağının düşmesi ve kilo vermeyi belirtiler olarak sayabiliriz" dedi. Doç. Dr. Akkuş, şöyle devam etti:-- Akciğerlerin içinde ağrı duyusu yoktur, sadece akciğerin üstünü örten zar yapısında ağrı duyusu yer alır. Doğal olarak akciğerin içinde kansere bağlı yer kaplayan kitle oluştuğunda ağrı duyulmaz. Kitlenin büyüyerek akciğeri baskıladığı veya havalanmasını engellediği durumlarda nefes darlığı veya nefessiz kalma durumu oluşur. Akciğer kanserleri bronşlardan köken alabilir veya büyüyen kitle bronşa baskı yaparak geçmeyen kronik öksürüklere neden olabilir.-- Akciğer kanseri metastaz yapan (yayılan, sıçrayan) bir hastalıktır.  Akciğer içinde büyürken beyne sıçrayan metastazın beyinde yaptığı zararlar, nöbetlere veya bayılmaya yol açar. Akciğerlerin en üst tepesine yerleşen akciğer kanserleri oradan geçen sinir liflerini tutarak felç edebilir, bu sinirlerin göz kaslarına giden dalları tutulduğu için göz kapağında düşmeye neden olabilir.-- Hastalığa has en tipik bulgu kanlı balgam gelmesidir. Akciğer kanserine tipik olmasa da yine de hastaların sıklıkla doktora erkenden başvurmasına neden olur. Fakat tüm bu bulgular ne yazık ki sadece akciğer kanserinde görülmez, tek veya birden fazla bulgu başka hastalıklarda da görülebilir.Bana tırnağını göster sana hastalığını söyleyeyim | Milyonlarca izlenen videodan sonra gündem tırnaklar...TIRNAK ŞEKİLLERİ DE HASTALIĞA DAİR BİR İŞARET!Hastalığa dair işaretlerden en ilgi çekici olanının tırnaklardaki değişiklikler olduğunu söyleyen Dr. Öğretim Üyesi Ebru Karcı, “Tırnak ve tırnak yatağı arasında 160 derecelik bir açı vardır. Bu açı kaybolur düzleşir ya da 180 dereceyi aşarsa, tırnaklarda tokmaklaşma, çomak parmak veya clubbing olarak da adlandırılan yapısal bozukluk meydana gelir. Çomak parmak, çeşitli hastalıklarda görülebilen bir bulgu olup, parmak ve tırnaklarda deformiteyi tanımlar. Sıklıkla akciğer ve kalp hastalıklarında görülebilmekle beraber kendiliğinden de olabilir” dedi ve ekledi:Bu vakalarda tırnaklar, kıvrık ve parlak görünümdedir. Çomak parmağın nedeni, bazı kalp veya akciğer problemleri nedeniyle kandaki oksijen miktarının azalmasıdır. Küçük hücreli dışı akciğer kanseri olan 10 kişiden 3'ünde bu belirti gelişebilir.” Çizim: Harun Elibol AKCİĞER KANSERİNDEN KORUNMA YOLLARI NELERDİR? Akciğer kanserinin önlenebilir bir hastalık olduğuna vurgu yapan Ebru Karcı, dikkat edilmesi gerekenleri beş maddede sıraladı:1- Radyasyon maruziyetine karşı dikkatli olunmalıdır. 2- Asbest, radon, zararlı gaz ve kimyasallara maruziyetin önlenmesi kanser riskini azaltabilir. Çevresinde veya işyeri solunum havasında asbest lifleri bulunan kişilerin profesyonel koruyucu solunum maskeleri kullanması gerekir. 3- Hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerden uzaklaşılması önemlidir. 4- Sağlıklı bir beslenme düzeninin oluşturulması ve fiziksel aktivitenin artırılması akciğer kanserinden korunma yolları arasındadır. 5- Akciğer kanseri yüzde 90 sigara veya diğer tütün ürünleri kullanımı nedeniyle geliştiği için özellikle genç yaşlarda sigara içmeye başlayanlar, uzun süre sigara kullananlar, günlük sigara tüketimi yüksek olan kişiler, erken tanı için düzenli doktor kontrolünde bulunmalılar. 20 yılda günde bir paket sigara içen ve 50 yaşını dolduran herkes düşük doz kontrastlı akciğer tomografisi ile erken tanı amacıyla mutlaka taranmalıdır.

Devamını Oku

Ev sahipleri ve kiracılar arasında 5 yıl eşiği! Sözleşmede bu süre dolunca ne oluyor?

2 Kasım 2023

Konut kiralarındaki artış, özellikle eski kiracılarla ev sahipleri arasında anlaşmazlıklara neden oluyor. Tarafların anlaşamadığı durumlarda konu önce arabulucuya, oradan da sonuç çıkmazsa yargıya taşınıyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir kriter var: Kiracılık süresi… Çünkü kira sözleşmesinin beş yılı aştığı durumlarda, ev sahiplerinin kira bedelinin tespiti için sulh hukuk mahkemelerine dava açma hakkı bulunuyor.İstanbul Sarıyer’de yaşayan S.O. da oturduğu evde beşinci yılını dolduran ve ev sahibiyle kira konusunda anlaşmazlığa düşenlerden… '5 YIL DOLUNCA KİRAMIN ÜÇ KATINI İSTEDİ’ 1+1 bahçe katı daireye 1 Kasım 2018'de taşınan ve bu ayın sonunda beşinci yılını dolduracak olan S.O., “Geçtiğimiz hafta sonu ev sahibim aradı zam talebini bildirmek için. Bir meblağ söyledi; şu anki kiramın üç katı. Ben bu kadar ödeyemeyeceğimi belirterek yüzde 100'ün üzerinde zam teklif ettim ama kabul etmedi” dedi. Zam teklifini belirlerken apartmandaki diğer dairelerin kira ücretlerini de değerlendirdiğini söyleyen S.O., “Bizim apartmanının ikinci katında 2+1 dairede oturan arkadaşım, Ağustos 2023'te zam yaptı. Arkadaşımın dairesiyle kendi dairemi kıyaslayıp, oda sayısı ve kat farkını da hesaba katarak onun ödediğinin 1000 lira altını teklif ettim. Bunu da ev sahibime anlattım. Ne var ki bir türlü anlaşamıyoruz ve ikimiz de geri adım atacak gibi değiliz. Sanırım mahkeme süreci yaşayacağız” ifadelerini kullandı. * Peki beş yıl dolunca ev sahibi kira ücretine en fazla ne kadar artış uygulayabilir? * Konu mahkemeye taşınırsa ne olur?  * Mahkeme masraflarını hangi taraf üstlenir?  Bunun gibi pek çok soruyu Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa ile mercek altına aldık.    ‘BEŞ YIL DOLDUKTAN SONRA MAHKEME YÜZDE 10 İLA 20 ARASINDA HAKKANİYET İNDİRİMİ UYGULUYOR’ Kiracı oturduğu evde beş yılını doldurduktan sonra ev sahibi kira ücretine ne kadar zam yapabilir? Ümit Yasin Kısa, bu soruya, “Bir kira sözleşmesi beşinci yılını doldurduktan sonra kiraya verenin kira tespit davası dediğimiz bir hakkı doğuyor. Buna göre, ev sahibi, beşinci yılın dolmasıyla kira tespit davası açarak kiralanan taşınmazın kirasının rayiç değerine çıkarılmasını talep edebilir. Burada belirlenecek kira bedeli üzerinden kira sözleşmesi devam edecektir. Ancak bu yeni kira ücretinin hesaplanmasında kiracının eski kiracı olması nedeniyle mahkeme tarafından yüzde 10 ila 20 arasında hakkaniyet indirimi uygulanmaktadır” cevabını verdi. 'BEŞ YILDAN SONRA HANGİ KURAL GEÇERLİYSE O ORAN UYGULANIR'Taraflar beş yılın ardından kira ücretinde anlaştılar diyelim… Sonraki zam dönemlerinde artış oranı nasıl belirleniyor?  “Yasa koyucu tarafından geçici madde ile iki kez yüzde 25 sınırlaması getirildi. Eğer beşinci yılın sonunda kira bedeli taraflar arasında tekrar anlaşma ile belirlendiyse, bir sonraki kira artış döneminde hangi kural geçerliyse o uygulanmalıdır” diyen Ümit Yasin Kısa, “Eğer kira bedeli belirlendikten sonraki artış döneminde yüzde 25 veya başkaca bir sınırlama getirilmişse bu sınırlama uygulanacaktır. Eğer böyle bir sınırlama getirilmemişse kanundaki genel sınırlama olan 12 aylık TÜFE ortalamasına göre kira artışı yapılması gerekecektir” ifadelerini kullandı.Artık neredeyse tüm ev sahipleri istiyor: Tahliye taahhütnamesi hakkında tüm merak edilenler 'Her yıl sonu ev mi taşıyacağız?'‘EV SAHİPLERİ ARABULUCULUKTA ANLAŞMAK İSTİYOR KİRACILAR İSTEMİYOR’ Anlaşmazlıkların çözümü için 1 Eylül’den itibaren arabulucu sistemi devreye girdi. Arabuluculuk süreci nasıl işliyor? Ümit Yasin Kısa, “Arabuluculuk uygulaması kira uyuşmazlıkları için genişletildiğinden bu yana kiraya veren ile kiracıların arasındaki uyuşmazlıklar öncelikle arabuluculuk müzakeresi ile sonuçlandırılmaya çalışılıyor. Arabuluculuk sürecinin işletilebilmesi için kim dava açmak istiyorsa o taraf veya avukatı öncelikle adliye arabuluculuk bürosuna başvuru yapıyor. Akabinde atanan arabulucu taraflarla ve/veya avukatlarıyla iletişime geçerek toplantı için ortak bir gün belirliyor” dedi. Kısa, şöyle devam etti: “Taraflar toplantı gününde bir araya gelerek uyuşmazlıklarını çözmek için toplantı yapıyorlar. Sistemin sorunları tam olarak çözmede işe yarayıp yaramadığını söylemek için henüz erken. Ancak genel gözlemim şu ki özellikle kiraya verenler uzun yargılamalardansa arabuluculukta anlaşmak istiyor. Ne var ki kiracılar yargılamaların da uzun sürmesine güvenerek buna yanaşmıyor. Ancak bunun aksine tarafların anlaştığı uyuşmazlıklar da gördüm.” KİRA TESPİT DAVASI SONUCUNDA MAHKEME MASRAFLARINI HANGİ TARAF ÖDER? Taraflar arabulucuda anlaşamadı ve kira tespit davası süreci başladı diyelim. Kiracı süreç esnasında mevcut kirasını artırıp 10 bin lira ödemeye başlamış olsun. Kira tespit davası sonucunda ücret 10 bin lira çıkarsa ne yaşanacak? Mahkeme masraflarını kim ödeyecek? Ümit Yasin Kısa bu soruya, “Burada belirlenen 10 bin lira hakkaniyet indirimi sonrasında bulunan bedel midir yoksa aldırılan bilirkişi raporundaki rayiç bedel midir bu önemli olacaktır. Sorumluluk oranları ve tutarları değişecek olsa da davasında bir artışın haklı olduğu ortaya çıkan davacı lehine yargılama giderlerine hükmedilecektir” cevabını verdi.Ev sahibi ile kiracının ‘satılık ilanı’ tartışması… Cama ilan astırmamak tahliye nedeni olabilir mi? Evde kiracı varken ev satılırsa ne olur?BİLİRKİŞİ KİRA BEDELİNİ NASIL BELİRLİYOR? Bilirkişilerin kira bedellerini belirlerken hangi faktörleri göz önünde bulundurduğu da merak konusu...Kısa, bilirkişinin kira bedelini nasıl belirlediğine dair şu önemli bilgilerin altını çizdi: “Bir kira tespit davası açıldıktan sonra gerekli belgeler ve bilgiler dosyaya toplandıktan sonra mahkeme tarafından kira bedelinin hesaplanması için dosya bilirkişiye tevdi edilir. Bilirkişi tarafından kiralanan taşınmazın durumu da gözetilerek aynı bölgede ve aynı nitelikteki taşınmazların kira ücretleri tespit edilir. Burada bilirkişiler tarafından aynı bölgede aynı nitelikteki taşınmazların kiralık ilanları incelenir, varsa kiralanan taşınmazların bedelleri tespit edilir ve buna göre dava konusu taşınmazın kira bedeli belirlenerek kanaatleri mahkemeye sunulur.” KİRACI GERİYE DÖNÜK ÜCRETİ ÖDEMEK ZORUNDA KALIR MI? Kira tespit dava sonucunda bedel 12 bin lira çıkarsa neler yaşanır? Kiracı geriye dönük farkı ödemek zorunda mıdır?  Ümit Yasin Kısa, “Mevcut kira bedelinin üzerinde bir tutara hükmedilirse yargılama giderlerinden davalı taraf sorumlu olacaktır. Bunun yanında kiracının geriye dönük olarak da kira bedelimi ödemesi gerekecektir” dedi. Kısa, “Kira tespit davalarında mahkemece belirlenen kira bedeline kararın kesinleşmesinden itibaren temerrüt faizi yürütülmektedir” bilgisini de ekledi.Ev sahiplerinin 'yüksek kira' pişmanlığı... 'Ellerim kırılsaydı da evimi onlara vermeseydim!'KİRA TESPİT DAVALARI ORTALAMA NE KADAR SÜRÜYOR?Hem ev sahiplerinin hem de kiracıların aklındaki bir diğer soru da şu: Dava tahminen ne kadar zamanda sonuçlanır?"Türk yargılamasında bir davanın süresinin ne kadar olacağını önceden tahmin etmek oldukça zordur" diyen Ümit Yasin Kısa, "Hakimin izinli olması, bilirkişi raporunun ne kadar sürede sunulacağı, delillerin ne kadar sürede toplanacağı, mahkemenin dosya yoğunluğu, duruşmalar arasındaki süre vb. birçok etken mevcuttur. Ancak kabaca istinaf yargılaması ile birkaç yıl sürebileceğini öngörmek mümkün" dedi.  

Devamını Oku

Patates, pizza ve hamburgerin serbest olduğu diyet: OMAD! 24 saatte tek öğün yemek ne kadar sağlıklı?

2 Kasım 2023

OMAD diyeti, 24 saatlik zaman dilimi içerisinde 23 saat aç kalıp geri kalan bir saatte tek öğün beslenmeye odaklanıyor.Diyetisyenleri ikiye bölen ve aralıklı orucun daha aşırı bir versiyonu olarak nitelendirilen OMAD diyetinde; bir saatlik sürede patates püresi, pizza, hamburger, patates kızartması, çikolatalı kek, makarna veya başka ne istenirse yenebiliyor. Günün geri kalan zamanında da sadece su, çay veya kahve tüketiliyor.Jennifer Aniston ve Mark Wahlberg'in de aralarında bulunduğu Hollywood'un ünlü isimleri dışında Coldplay'in solisti Chris Martin, efsanevi rock'çı Bruce Springsteen ve İngiltere Başbakanı Rishi Sunak da uzun süredir OMAD diyetini uyguluyor.‘BESLENME YETERSİZLİĞİNE YOL AÇIYOR’OMAD destekçileri diyetin üretkenliği artırdığını, hafızayı ve bilişi geliştirdiğini söylerken diyete karşı çıkan uzmanlar, bu beslenme şeklinin sağlığa büyük zararları olduğunu savunuyor.New York Post'a açıklamalarda bulunan Beslenme Uzmanı Dr. Lisa Young, “Böyle bir diyet, kan şekerini sabit tutmaya yardımcı olmaz ve besin eksikliklerine yol açabilir” derken, Sidney Üniversitesi Tıp ve Sağlık Fakültesi'nden Dr. Nicholas Fuller, “OMAD diyetinde günde bir öğün için ne yeneceğine ilişkin yorumlar birçok tehlikeye yol açıyor. Her gün yediğimiz öğünler; tam tahıllı karbonhidratlar, sebzeler, meyveler ve iyi yağlarla dengelenmiş bir protein kaynağı içermelidir. Dengeli beslenmemek, beslenme yetersizliğine yol açacaktır” dedi. ‘KADINLARDA KEMİK ERİMESİ ERKEKLERDE DE KALP DAMAR HASTALIĞI ŞİKAYETLERİNİ ARTAR’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Uzman Diyetisyen Merve Altay da “Sosyal hayattaki yoğunluğun artmasıyla kişiler artık öğün tüketim sayılarını azaltma ihtiyaçları duyuyor. Bu doğrultuda tek öğün beslenme ve aralıklı oruç diyetleri başı çekiyor" ifadelerini kullandı.Diyette belli bir saatte patates, pizza ve hamburger gibi besinlerin yenmesinin riskli olduğunun altını çizen Merve Altay, “Sadece karbonhidrat içeren yüksek kalorili gıdalar, vücudumuz için ciddi riskler taşır. Beraberinde protein eksikliğiyle birlikte kas kayıpları yaşanabilir. Kas kayıplarının yaşanması metabolizma hızınızı düşürür. Beslenmenin içeriğinde yeterli vitamin ve mineral olmaması nedeniyle de uzun vadede hastalıklar başlar” dedi.Merve Altay, “İnsülin direncinin şiddeti artabilir. Bunun sonucunda tırnak kırılmaları, saç dökülmeleri ve ciltte solgunluk görülür. Ciddi sindirim zorlukları ortaya çıkar. Midede şişkinlik ve hazımsızlık başlar. Bağırsaklarda inflamasyon görülebilir. Diyet içeriğinde kalsiyum fosfor yetersizliği de olacağı için özellikle kadınlarda kemik erimesi yaşanabilir. Erkeklerde de kalp damar hastalığı şikayetleri artabilir” ifadelerini kullandı. 'GÜNÜN GERİ KALANI ÇAY VE KAHVE TÜKETİLMESİ MİNERAL KAYBINA NEDEN OLUYOR'Diyette 23 saat boyunca su, çay ve kahve içilmesine de değinen Altay, “Vücudumuzun en önemli ihtiyaçlarından biri olan su tüketimi günün her saati elzemdir. Su içmenin bir sakıncası olmaz. Fakat fazla tüketilen kahve ve çayın vücutta mineral kaybına neden olduğu bilinen bir gerçek. Bu şekilde kişiler kendilerini daha ödemli ve şiş hissedebilirler. Bunu yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, şekersiz ya da süt ilavesiz çay ve kahve tüketimi olmalı” dedi. YEME BOZUKLUĞUNA NEDEN OLUYOR!OMAD diyetinin bazı insanlarda yeme bozukluğuna da neden olacağını vurgulayan Merve Altay, “Bu diyeti uygulayınca midenin bir süre sonra besin kabul etmemeye başlaması hiç şaşırtıcı olmaz. Bu da beraberinde beslenme bozukluğuna neden olur. Tek öğünde alınan kalori, gün içinde kan şekeri dalgalanmasına da neden olabilir. Bu da kişilerin baş ağrısını artırabilir. Enerji düşüklüğüyle birlikte kendilerini daha halsiz ve yorgun hissedebilirler. Bu keyifsizlik durumu zamanla depresyona yol açabilir” ifadelerini kullandı. OMAD DİYETİ METABOLİZMANIN HIZLANMASINA KATKIDA BULUNUYOR MU?OMAD diyetini savunanlar “Metabolizmanın hızlanmasına katkıda bulunuyor” şeklinde yorumlar yapıyor. Bu doğru olabilir mi? Bu sorumuza Merve Altay, “Dengeli ve yeterli tek bir öğünle bunu sağlamak sağlıklı insanlar için mümkün olabilir. Eğer tüketilen tek öğünde gerekli protein alımı olur, dengeli ve sağlıklı bir öğün tüketilirse metabolizma hızı artabilir” cevabını verdi. Altay, şöyle devam etti:“Bunun için mutlaka zeytinyağı ve Hindistan cevizi yağı gibi sağlıklı yağlardan diyete eklemek gerekiyor. Ayrıca günlük lif tüketimi de çok önemli. Yani gün içinde tüketilen sebze ve meyve miktarına dikkat edilmeli. Mutlaka yeşil yapraklı sebzelerden oluşan ve içine zeytinyağı eklenen bir öğün olmalı." KİMLER BU DİYETTEN KESİNLİKLE KAÇINMALI? Şeker hastalığı ve insülin direnci yüksek olanlar ile böbrek rahatsızlığı ve karaciğer yağlanması bulunanların bu diyeti uygulamasının sakıncalı olduğunun altını çizen Altay, “Ergenlikte de artan kalori ihtiyacının karşılanamaması ve yeme bozukluklarına sebep olabileceği için uygulanması doğru değil. Özellikle genç kadınlarda hormonal dengesizliği beraberinde getirmesi çok yüksek" dedi.   

Devamını Oku

Çay ve kahve depresyon nedeniniz olabilir! Ne sıklıkla tüketmek gerekiyor?

29 Ekim 2023

Baloncuklu çay ya da inci çayı olarak da adlandırılan sütlü ve aromalı çaylar, son zamanlarda Asya ülkeleri başta olmak üzere dünya genelinde popülerliği artan ve Türkiye'de de hızla yayılan bir içecek. Ancak bu moda çaylar, sağlığımız için tehdit oluşturuyor.Çin'deki Tsinghua Üniversitesi'nden araştırmacılar, Pekin'de yaşayan 5 bin 281 üniversite öğrencisiyle anket yaptı. Bulgular, sütlü çay bağımlılığının belirli semptomlara yol açtığını, aynı zamanda depresyon veya anksiyeteyle ilişkili olduğunu ortaya koydu.Hakemli bilimsel dergi Journal of Affective Disorders'da yayımlanan araştırma makalesinde, “Sütlü çayın popülaritesi özellikle de gençler arasında muazzam bir artış gösterdi. Bulgularımız sütlü çay tüketiminin bağımlılığa yol açabileceğini, bunun da depresyon ve anksiyete ile ilişkili olduğunu gözler önüne seriyor” ifadelerine yer verildi. ‘YÜKSEK ORANDA KAFEİN, ŞEKER VE YAĞ İÇERMESİ SORUNLARA NEDEN OLUYOR’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Uzman Diyetisyen Merve Altay, bulguların oldukça önemli olduğuna dikkat çekerek, “Araştırma kapsamında sütlü çayların katılımcılarda depresyon, anksiyete belirtileri, bağımlılık ve suçluluk duyguları yaratıp yaratmadığı test ediliyor. Özellikle sütlü çay tüketen gençlerde bu durumun daha da arttığı gözlemleniyor. Bu önemli bir veri... Ayrıca yapılan çalışmalarda insan vücudunun sindirim enzimleri hayvansal süt tüketimini sindiremediği için, bağırsaklarda artan dirençle birlikte kişilerin kendilerini karın şişliği, halsizlik ve depresyonda hissetmelerine neden olacağı da ortaya kondu” dedi. “Bu çaylar yüksek oranda kafein, şeker ve yağ içerir” diyen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Taha Can Tuman ise “Yüksek miktarda şeker içeren besinlerin mental sağlık üzerine olumsuz etkileri olduğunu biliyoruz. Ayrıca içerdiği kafein nedeniyle de mental sağlık üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Düşük dozlarda kafein depresif belirtilere iyi gelse de yüksek dozlarda anksiyete belirtilerinde artışa ve bağımlılık geliştiğinde yoksunluk dönemlerinde depresif belirtilere neden olabiliyor. Sütlü çayları fazla tüketmek bu sorunların oluşmasına neden olacaktır” ifadelerini kullandı. NORMAL ÇAY VE KAHVELER DE DEPRESYONA NEDEN OLABİLİR Mİ?Peki aynı durum normal çay ve kahve için de geçerli mi? Sorumuza, “Kahve ve çaylarda bulunan kafein miktarı arttıkça anksiyete atakları da artabilir. Bu durum nabız yüksekliğiyle birlikte vücudun daha gergin hissetmesine neden olacaktır” cevabını veren Merve Altay, şöyle devam etti: “Gün içinde 300 miligram kafein yani maksimum iki kupa kahve tüketimi kabul edilebilirken, 700 miligramdan fazla kafein tüketimi bağımlılıkla ilişkilendirilir. Çayların içinde kahve kadar yüksek miktarda kafein bulunmuyor ancak onu da mutlaka sınırlı tüketmek gerekir. Kahve ve çaya eklenen aroma vericiler dışında süt de depresyon ve anksiyete atağını artırabilir.”Kan şekeri, kalori alımı, mide ve bağırsaklar... Aç karna kahve içmek vücudumuzu nasıl etkiliyor? Uzmanlara sorduk…KAHVE İÇMEDEN UYANAMADIĞINI SÖYLEYENLERİN GÜNLÜK KAFEİN MİKTARINI HESAPLAMALARI ÇOK ÖNEMLİDoç. Dr. Taha Can Tuman da kafein miktarına dikkat çekerek, “Kafein uyarıcı bir maddedir. Merkezi sinir sistemine etki yapmakta, yorgunluğu gidermekte ve uyanıklığı artırmaktadır. Psikiyatrik hastalıklara bağlı ortaya çıkan halsizlik, bitkinlik, yorgunluk, enerji azlığı, dikkat ve odaklanma güçlüğü gibi şikayetlere de iyi geldiği için, psikiyatrik hastalığı olanlarda da kafein tüketiminde bir artış olduğundan bahsedilebilir. Bu aslında kişinin kafeini kendini tedavi amacıyla kullanmasıdır. Fakat yüksek miktarlarda kullanım, titreme ve anksiyete belirtilerine neden olabilir” dedi.Doç. Dr. Tuman, şöyle devam etti:-- Kaygı, iç sıkıntısı, huzursuzluk, bunaltı ve kaygının bedensel belirtileri olan çarpıntı, göğüs ağrısı, nefes darlığı, karıncalanma, uyuşma gibi belirtilere neden olabilir. Özellikle kahve içmeden uyanamadığını söyleyenlerin günlük kafein miktarını hesaplamaları ve kafein bağımlılığına doğru bir gidiş olup olmadığını değerlendirmeleri gerekir. -- Kahve içmeden uyanamamak, kahve içmeyince yorgunluk, dikkat ve odaklanma sorunu yaşamak kafein bağımlılığı ile ilgili yoksunluk belirtileri olabilir. Özellikle günde 5 bardak ve üzeri kahve tüketimi varsa kafein bağımlılığı için risk altında olduğumuzu bilmemiz gerekir.-- Bir bardak çay yaklaşık 60-75 mg kafein içerir. Bu nedenle kahve tüketimi ile birlikte siyah çay tüketimini de kafein bağımlılığı açısından hesap etmek gerekir. Tek başına günde 10 bardak ve üzeri siyah çay tüketiminin kafein bağımlılığı açısından risk teşkil ettiğini bilmemiz gerekir.SIKLIKLA ÇAY VE KAHVE TÜKETMEK BAŞKA HANGİ SORUNLARA NEDEN OLABİLİR?Peki aşırı çay ve kahve tüketimi vücudumuza ne gibi başka zararlar veriyor?Merve Altay, “Fazla miktarda kahve tüketmek diüretik etki gösterir yani sizi sürekli idrara çıkarır. Bu durumda vücut su kaybeder, metabolizmanın yavaşlamasına, kabızlığa ve ciddi anksiyete ataklarına sebep olur. Kahve ve sütlü çay tüketiminin yeteri kadar suyla dengelenemediği hallerde, kişiler kendilerini halsiz yorgun ve depresif hissedebilirler. Aynı zamanda sık tuvalete gitmek vücuttan ciddi miktarda vitamin ve mineral atımına da sebep olabileceği için beslenme bozuklukları meydana getirebilir. Örneğin bir bardak kahve tükettiğinizde üç bardak su içmelisiniz” ifadelerini kullandı. ‘HEZEYAN VE HALÜSİNASYON ARTIŞINA NEDEN OLABİLİR’ “Kafein uyarıcı, keyif verici ve performans artırıcı bir madde olduğu için uykusuzluk, enerji artışı, iştahsızlık, kendini iyi hissetme gibi belirtilere yol açar” diyen Doç. Dr. Taha Can Tuman, “Bunun dışında özellikle psikotik bozukluğu olanlarda hezeyan ve halüsinasyonlarda artışa neden olabilir. Çok yüksek dozlarda görme bulanıklığı ve nöbetlere neden olabilir. Panik bozukluk hastalarında kaygı düzeyinde artış, belirtilerde kötüleşme görülebilir. Ayrıca yüksek dozlarda hipertansif krizlere neden olabilir.” dedi.Doç. Dr. Tuman, şu önemli bilgilerin de altını çizdi:-- Kafein içeren ürünlerin yarılanma ömrü 3-7 saat olduğu için özellikle akşamları kafein içeren sıvıların tüketimi uykusuzluğa neden olabilir.-- Tersten bakacak olursak depresyonda olan bir kişi kafein içeren sıvıların tüketimini artırabilir. Kafein tüketimi depresyon belirtileriyle başa çıkmak için kişinin kullandığı bir kendi kendine tedavi yöntemi olabilir. Şunu unutmamak gerekir, kafeinin kişi üzerindeki etkileri yaşa, cinsiyete, kişinin ek hastalıklarına, kullandığı ilaçlara, genetik faktörlere ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişebilir. Sonbahar ve kış döneminde bitki çayları sıklıkla tüketiliyor. Çay ve kahve çeşitleri dışında bitki çayları da benzer sorunlara neden olabilir mi?Doç. Dr. Tuman, “Yeşil çayda kafein miktarının bir bardakta yaklaşık 25-35 miligram olduğunu biliyoruz. Bitki çayları açısından da kafein bağımlılığı riski çok düşük olsa da özellikle yüksek miktarlarda tüketim başta karaciğer olmak üzere beden sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir” ifadelerini kullandı.Bitki çayı deyip geçmeyin, sağlığınızdan olmayın! 'Çok bitkili çaylar olumsuz etkilere sebep olur' 

Devamını Oku

Tahliye taahhütnamesi hakkında tüm merak edilenler… 'Her yıl sonu ev mi taşıyacağız?'

28 Ekim 2023

Ev sahipleri ile kiracılar arasında yaşanan tartışmalara her gün bir yenisi ekleniyor. İstanbul Sultangazi’de yaşayan G.L. de ev sahibi ile anlaşmazlığa düşenlerden. Oturduğu evde beşinci yılını dolduran ve ev sahibiyle kira ücreti konusunda anlaşamayan G.L., “Geçen yıl ev sahibimle küçük çaplı bir tartışma yaşamıştık. Kendisine yüzde 25’ten fazla zam teklif etmeme rağmen kabul etmemişti. Yüzde 100’den fazla zamda diretmişti. Eşimle bana karşı üslubu ve tavrı da çok kötüydü. Sonra araya ağabeyi girdi ve konu bir şekilde çözüldü. Fakat bu ayın sonunda beşinci yılımızın dolacak olması, ev sahibimin iştahını iyice kabarttı. Kira ücretini 3,5 katına çıkarmamızı istedi” dedi...'KREDİ ÇEKİP TAŞINMAYA KARAR VERDİK'Yaptığı araştırmayla ev sahibinin talep ettiği meblağın civarda aynı ayardaki dairelerin kirasının neredeyse iki katı olduğunu öğrendiğini söyleyen G.L. şöyle devam etti:-- Eylül’ün başından itibaren sürekli aramaya başladı. O kadar sık arıyor ya da mesaj atıyordu ki artık bunaldım. Ben cevap vermeyince bu sefer eşimi aramaya başladı. Kendisine "Daha makul bir oranda anlaşalım" dediğimde telefonu suratıma kapatıyordu.-- Kendisine çevredeki fiyatlarla ilgili aldığım bilgileri aktardım. Emsal dairelerin kira ücretleri üzerinden şu anki kiramızın 2,5 katını teklif ettim ama anlaşmayı kesinlikle kabul etmedi. -- Artık durum öyle bir noktaya geldi ki eşimle eve adım atmak gelmiyor içimizden… Kredi çekip taşınmaya karar verdik. Bir haftadır oturduğumuz bölgede gitmediğimiz emlakçı kalmadı. Bütçemize uygun birkaç ev de bulduk üstelik ama bu sefer de başka bir sorunla karşılaştık: Tahliye taahhütnamesi!” ifadelerini kullandı.Ev sahibi ile kiracının ‘satılık ilanı’ tartışması… Cama ilan astırmamak tahliye nedeni olabilir mi? Evde kiracı varken ev satılırsa ne olur?'BÜTÇEMİZE UYGUN EV BULUNCA TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİ ÖNÜMÜZE GELDİ’Gezdikleri emlakçıların dediğine göre ev sahiplerinin artık kira kontratı dışında tahliye taahhütnamesi de istediklerini söyleyen G.L., “Emlakçılara 'Bu bir zorunluluk değil, böyle bir şeye zorlayamazlar' desem de 'Valla ağabey ev sahibi böyle istiyor ne yazık ki' yanıtını aldım. Bütçeye göre ev bulmanın ve taşınmanın iyice zorlaştığı şu dönemde kiracı, tahliye taahhütnamesini neden imzalasın? En fazla bir yıl oturduktan sonra beni çıkarması için o kâğıda neden imza atayım? Böyle kiracılık mı olur? Her yıl sonu ev mi taşıyacağız? Ev sahibi istediği meblağda diretiyor, başka ev bulamıyorum, bulunca da böyle şeyler karşımıza çıkıyor. Bir haftadır gözümüze doğru düzgün uyku girmedi” ifadelerini kullandı.‘TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİ ASLA BİR ZORUNLULUK DEĞİLDİR’Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa, “Tahliye taahhütnamesi olarak isimlendirdiğimiz hukuki işlem; kiracının kiralananı belirlenen tarihte tahliye edeceğine irade beyanıdır” dedi ve şu önemli bilgilerin altını çizdi:“Bu belge, Türk Borçlar Kanunu’na göre kira sözleşmesinin sona erdirilmesi hallerinden birisidir. Nitekim Türk Borçlar Kanunu’nun 352’nci maddesinde 'Kiracı, kiralananın teslim edilmesinden sonra kiraya verene karşı, kiralananı belli bir tarihte boşaltmayı yazılı olarak üstlendiği halde boşaltmamışsa, kiraya veren kira sözleşmesini bu tarihten başlayarak bir ay içinde icraya başvurmak veya dava açmak suretiyle sona erdirebilir' denmektedir. Tahliye taahhütnamesi, tek taraflı bir irade beyanı ile taşınmazın belirli bir tarihte tahliye etmeyi yazılı olarak taahhüt etmesidir. Fakat tahliye taahhütnamesi asla bir zorunluluk değildir.” ‘BU DAYATMA TÜRK KİRA HUKUKUNA AYKIRIDIR’ “Ne var ki uygulamada kira sözleşmesinin imzası anında tahliye taahhütnamesi alınmaya veya şart koşulmaya çalışılmaktadır” diyen Ümit Yasin Kısa, “Bu öncelikle kanun maddesine ve maddenin ruhuna aykırıdır. Kanun koyucu tarafından tahliye taahhütnamesi devam eden kira ilişkisinde yapılabilecek bir hukuki işlem olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle kira sözleşmesinin yapılması şartı olarak tahliye taahhütnamesinin ileri sürülmesi kanuna ve içtihatlara aykırıdır. Ev sahipleri tabii burada kendilerini güvenceye almak istemektedirler ancak bu dayatma Türk kira hukukuna aykırıdır” ifadelerini kullandı. DİKKAT! BOŞ TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİNE İMZA ATMAYIN! Kiracı sözleşme günü tahliye taahhütnamesi imzalanmaya zorlandıysa ya da boş bir evraka imza attığını sonradan anladıysa ne yapacak? “Eğer kira sözleşmesinin imzalandığı tarihte tahliye taahhütnamesi de imzalandıysa ve ikisinin de düzenlenme tarihi aynı ise tahliye taahhütnamesi geçersizdir” diyen Ümit Yasin Kısa, “Bunun dışında uygulamada çokça görülen tahliye taahhütnamesinde daha ileri bir tarih gösterildiyse, bu belge zorla imzalatıldıysa veya boş belgeye imza atmaya zorlandıysa; hiç vakit kaybetmeden derhal atılan imzanın baskı altında atıldığı, gerçek iradesini yansıtmadığına dair bildirim yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde kendi iradesiyle boş belgeye imza atan kişi bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır” dedi.Ev sahiplerinin 'yüksek kira' pişmanlığı... 'Ellerim kırılsaydı da evimi onlara vermeseydim!'KİRA SÖZLEŞMESİNE EKLENEN TAHLİYE ŞARTI DA GEÇERSİZ Bu noktada akla şu soru da geliyor: Sözleşme maddeleri arasına "Yıl sonunda kiracı mülkü boşaltacaktır" eklenirse ve kiracı bunu imzalarsa, kontrat kiracı açısından bağlayıcı oluyor mu? Bu soruma Ümit Yasin Kısa, “Kira sözleşmesi ile tahliye taahhütnamesi aynı tarihte imzalanamayacağından, kira sözleşmesine eklenen tahliye şartı kanunun aradığı tahliye taahhütnamesi olamayacağı ve bu şartın kanuna da aykırı olması nedeniyle taşınmazın yıl sonunda boşaltılacağına dair hükümler kesin olarak geçersizdir. Bu nedenle iki taraf için de bu maddeler geçersiz olacaktır” cevabını verdi. USULÜNE UYGUN TAHLİYE TAAHHÜTNAMESİ KİRACIYI EVDEN ÇIKARIR Peki, elinde usulüne uygun tahliye taahhütnamesi olan bir ev sahibi icra yoluyla tahliye sağlayabilir mi?  "Usulüne uygun tahliye taahhütnamesi olan malik, tahliyenin taahhüt edildiği tarihte kiralanan boşaltılmazsa 1 ay içerisinde icra kanalıyla talep edebilir" diyen Ümit Yasin Kısa, "Kiracı tarafından buna itiraz edilmesi halinde ise gerekli yer mahkemesinde dava açarak genel yargılamaya göre daha hızlı şekilde sonuç alacaktır. Usulüne uygun tahliye taahhütnamesi ise yazılı olmalı, kira sözleşmesinden sonra yapılmış olmalı, tahliye tarihi açık olmalı, kiralananın adresi açık olarak yazılmalıdır. Kiralanan yer bir aile konutu ise eşin de imzası gerekmektedir" ifadelerini kullandı. 

Devamını Oku

Yapay zekâ depremi önceden tahmin edebilir mi? Yeni araştırma umutları artırdı!

23 Ekim 2023

ABD’de Texas Üniversitesi'ndeki araştırmacılar tarafından geliştirilen YZ algoritması, Çin'de yapılan yedi aylık bir deneme sırasında depremlerin yüzde 70'ini meydana gelmeden bir hafta önce doğru bir şekilde öngörmeyi başardı.Amerika Sismoloji Derneği dergisinde yayımlanan çalışmaya göre üzerinde çalışılan YZ yazılımı, meydana gelen 15 depremden 14'ünü neredeyse doğru büyüklükte öngördü. Dahası yazılım, depremlerin merkez üslerini de 321 kilometrelik bir alan içinde doğru tahmin etti.Aynı yaklaşımın başka yerlerde de işe yarayıp yaramayacağı henüz bilinmiyor ancak bu girişim YZ destekli deprem tahmini araştırmalarında bir kilometre taşı niteliğinde görülüyor.‘İMKÂNSIZ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ PROBLEMİN PRENSİPTE ÇÖZÜLEBİLİR OLDUĞUNU GÖRDÜK’Texas Üniversitesi'ndeki jeoloji bürosunda görev yapan ve araştırma ekibinin üyesi olan Sergey Fomel, “Depremleri tahmin etmek için önemli bir adım attık. Henüz dünyanın herhangi bir yeri için tahminlerde bulunmaya yakın değiliz. Ancak başardıklarımız bize imkânsız olduğunu düşündüğümüz problemin prensipte çözülebilir olduğunu gösteriyor” dedi.Büronun sismik ağı olan Texas Sismolojik Ağ Programı'na liderlik eden kıdemli araştırma bilimcisi Alexandros Savvaidis ise “Bu milisaniyelik bir mesele ve kontrol edebileceğiniz tek şey ne kadar hazırlıklı olduğunuz. Yüzde 70 çok büyük bir oran. Hem ekonomik hem de insani kayıpların en aza indirilmesine yardımcı olabilir. Ayrıca dünya çapında depreme hazırlık durumunu önemli ölçüde iyileştirebilir” ifadelerini kullandı.Araştırmacılar California, İtalya, Japonya, Yunanistan, Türkiye ve Texas gibi güçlü sismik izleme ağlarına sahip yerlerde YZ’nin başarı oranını artırabileceğinden ve tahminlerini birkaç 10 kilometreye kadar daraltabileceğinden emin… Ekibin sonraki adımlarından biri, YZ’yi çok sayıda küçük ve orta büyüklükte depremler yaşanan Texas'ta test etmek olacak.Peki yapay zekâ depremi önceden tahmin edebilir mi? Bu soruyu alanında uzman olan Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Prof. Dr. Süleyman Pampal ve Prof. Dr. Fetullah Arık'a sorduk ve önemli cevaplar aldık‘UMUT VERİCİ BİR GELİŞME AMA YİNE DE DEPREMİ BİRKAÇ DAKİKA YA DA BİR SAAT ÖNCE BİLMEK ÇOK ZOR’“YZ’yi kafasında verileri tutup, neticeye varabilen bir insan gibi düşünmek gerekiyor” diyen Deprem Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, “Yapılan bu çalışmayı umut verici olarak değerlendirebiliriz. Ancak yine de depremi birkaç dakika önce ya da bir saat önce bilmek pek mümkün görünmüyor” dedi.Yapay zekadan faydalanmak için veri girişinin çok geniş ve doğru olması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Ersoy, “Nasıl bilgisayarlarda ya da bazı programlarda analitik sonuçlar elde ediyorsak, YZ de bunun aynısı… Fakat unutmamak gerekiyor; bu oluşuma ne verirseniz onu alırsınız. Hiç yapılmamış bir veriyle yola çıkıldığı zaman YZ’nin bunu neticelendirebilmesi zor. Doğru verileri girip doğru soruları sorabilirseniz size deprem hakkında bir şeyler söyleyecektir. Ama şu da önemli: Tüm bunlar yaptığınızda YZ iki varsayım bile söylese çok kıymetli… Nokta atış yapmayabilir ama gözünüzden kaçan detayı önünüze getirebilir” diye konuştu. Prof. Dr. Ersoy, şöyle devam etti:“Veri girişinden kastım tarih öncesi dönemden bugüne, sismik aktivitelerin hepsini YZ’ye doğru şekilde sunabilmek… Örneğin biz Marmara ve İstanbul için olasılık hesaplarına göre konuşuyoruz. Biliyoruz ki 1766’da büyük bir İstanbul depremi meydana geldi. Aradan geçen 250 yıllık süreçte bunun tekrarlanma aralığının dolduğunu düşünüyoruz. Buna göre 'Kabuk hareket hızlarına baktığımızda her an olabilir ya da önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde olması muhtemel' diyoruz. Bu yanlış mı? Hayır. Çünkü olasılık hesaplarına göre doğru… Peki biz şimdi depremi önceden bilmiş mi oluyoruz? Yine hayır… Elimizdeki verilere göre söylüyoruz. Özetle YZ de bu şekilde hareket edecektir.” ‘ÇİN’DE 10 BİNDEN FAZLA DEPREM ÖLÇEN CİHAZ VAR, BU NEDENLE YZ GÜÇLÜ ŞEKİLDE DESTEK OLUYOR’Çalışmanın Çin’de güçlü sonuçlar ortaya çıkarması ile ilgili de önemli bir detayın altını çizen Prof. Dr. Ersoy, “Ülkemizde 1999 depremine kadar deprem ölçen cihaz sayımız 300 civarındaydı. Şimdi ise 1200’lerde… Artık Türkiye’nin her tarafına aletlerimizi yerleştirdik. [Yüzölçümü Türkiye'nin 12 katından fazla olan] Çin’de ise bu sayı 10 bin belki daha da fazla… Elinizde ne kadar ölçüm cihazı varsa, ne kadar veri girişi yapabiliyorsanız doğal olarak YZ de size o kadar güçlü destek oluyor” ifadelerini kullandı.‘YZ BAZI DOĞRULARI ÖNÜMÜZE GETİRSE DE PALEOSİSMOLOJİK ÇALIŞMALARI OKUYUP DEĞERLENDİREBİLMESİ ÇOK ZOR’Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Kurucu Başkanı Prof. Dr. Süleyman Pampal da verinin önemine değinerek, “Depremlerin tahmin edilmesi çok kolay bir iş değil. Depremde pek çok ipucu değerlendirilir ama bunlardan bir tanesi etkili olabilir. YZ ise insan eliyle girilen verilerin çokluğu sayesinde doğruyu önümüze getirebilir” dedi. Prof. Dr. Pampal, şu bilgilerin altını çizdi:“Depremlerin tahmininde kullanılan onlarca yöntem var. Bunlardan en önemlisi ‘istatistiksel yöntem’ verisi… Bu veriyi üçe ayırıyoruz: Güncel veriler, aletsel dönem verileri ve jeoloji verileri… Güncel ve aletsel dönem verilerine YZ çok çabuk ulaşır. Ama jeoloji verileri için bilim insanları gerekli… Depremlerin gücünü, fayları ve varsayımları arazide yapacağınız kazılarla ve paleosismolojik çalışmalarla okuyup değerlendirebilirsiniz. Bu çalışmayla depremin bıraktığı izleri belirlersiniz. Bu üç veri elinizde sağlam olursa YZ, hızlı ve başarılı sonuç üretme konusunda kolaylık sağlayabilir.”

Devamını Oku