Bu performansa BES doğrusu

3 Şubat 2018

Bireysel emeklilik sistemi şirketleri anlaşılan o ki Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’den yedikleri fırçayı dikkate almamışlar. Birikim performansları o kadar kötü ki, bu kadar insanın zorunlu BES’ten kaçmasına şaşmamak lazımBundan tam 3 yıl önce maaşlarımızın yatırıldığı bankada benimle ilgilenen müşteri temsilcisi arkadaş aradı. “Ercan Bey, lütfen sizden BES sistemine girmenizi rica ediyorum. Bu benim bankadaki performansım için çok önemli. Bizi müşterilerimizi bu sisteme sokmamız için sıkıştırıyorlar. Küçük de olsa bir meblağ yatırarak benim skoruma katkı sağlamış olursunuz” dedi.Bankaya bir işim düştüğünde her zaman yardımcı olmaya çalışan bu güleryüzlü genç bankacıya destek olmak amacıyla sembolik olarak da olsa küçük bir aylık ödeme ile BES’li oldum.3 yıl dolduÖnceki gün mail kutuma düşen bir mesajla, BES’de 3 yılımı doldurduğumu da öğrendim. Gelen mesajda “Bugün tam 3 yıl oldu. Siz 3 yıl önce birikim yapmaya başlayarak önemli bir karar aldınız ve geleceğinize güzel bir yön verdiniz. XXX Emeklilik ailesinin bir parçası olduğunuz için çok mutluyuz. Birikiminiz bizimle geçirdiğiniz her geçen gün büyümeye devam edecek. Siz bugünlerinizi eksiltmeden yarınlarınızı çoğalttıkça, gelecek hayalleriniz gerçeğe dönüşecek. Biz ise her zaman bu hayallerin bir numaralı destekçisi olmaya devam edeceğiz” diyor ve sonra da sanki böbürlenecek bir durum varmış gibi birikimimin geldiği noktayı gösteren özeti veriyordu.Merak ettim inceledim.Olacak şey değil.Tabloyu yanda verdim. Allahtan devlet katkısı var da birikimlere ekstra bir ilave eklenmiş gibi duruyor. Bu katkı olmasa tam rezalet. Bu arada devlet katkısının da, sistemden erken çıkmanız halinde yüzde 100’ünü alamadığınızı hatırlatmama sanırım gerek yok.Bu getirilere bakınca zorunlu BES’ten kısa sürede bu kadar çok çıkış olduğunu görmek şaşırtıcı olmasa gerek.Tabloya dikkatinizi çekerim. 23 bin 600 liralık ana para ödemesine karşılık sevgili bankanın emeklilik şirketinin bana sağladığı yatırım getirisi hepi topu 641 lira 17 kuruş.5 bin 875 lira da devlet katkısı olmuş. Ona da 277 lira 13 kuruşluk getiri sağlamışlar sağ olsunlar.Ehh kolay değil bu getiriyi sağlamak. Son 1 yılda benden yönetim gideri olarak kestikleri tutar da 161 lira 63 kuruş olmuş haliyle.Yüzde 2.7’lik getiri yarattıkları için 161 lira 63 kuruşluk yönetim gideri helal hoş olsun.Bu arada sakın aklınıza riskli yatırım araçları seçtiğimi bu yüzden getirinin düşük kalmış olabileceğini filan da getirmeyin.Portföyde ne altın ne hisse senedi ne de özel sektör tahvili var. Yüzde 100’ü devlet borçlanma senetlerinden oluşuyor.BES İLE İLGİLİ GENEL KANIBen halkın nabzını tutmak için arada ekşi sözlük’e girer o konu ile ilgili yazılanlara bakarım. BES için yazılanlar da aslında beni doğrular ve emeklilik şirketlerine haksızlık etmediğimi teyid eder nitelikte. Zaten rakamlar performansın son derece kötü olduğunu ortaya koyuyor da yazılan çizilenlerden bazılarına bir göz atalım.- Emekliliğiniz ile ilgili tek planınız sakın bireysel emeklilik sistemi olmasın. Mutlaka başka bir birikiminiz olmalı, yanarsınız.- 46 yaşına geldiğimde girmeyi düşünürüm. Daha önce girmenin hiç bir anlamı yok.- Devletin özendirici çabası ile bankaların kandırma mücadelesi arasında vatandaşa sunulan bir sistem.xxx Emeklilik, birikim tablomu gururla sunarÖdenen tutar: 23.600Yatırım getirisi: 641.17Devlet katkısı: 5.875Devlet katkı getirisi: 277.13Gider kesintisi: 161.63TOPLAM BİRİKİM: 30.393.30

Devamını Oku

Boğaz nasıl ucuzladı?

31 Ocak 2018

Sberbank’ın Denizbank’ı satmak üzere görüşmelere başladığını duyunca 2017 yılının Eylül ayına gitti aklım. Denizbank’ın 20’nci yılı nedeniyle verilen davette tüm hissedarların değişmeyen Genel Müdürü Hakan Ateş “My way” performansına geçmeden hemen önce anılarını aktarıyordu sahnede.Dexia ile Sberbank arasındaki imza törenini Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirdikleri esnada Sberbank Yönetim Kurulu Başkanı Herman Gref ile aralarında geçen bir diyalogu aktardı: “Herman boğaza ve tarihi yarımadaya doğru bakıyordu. Bana döndü ve ‘Bu boğaz burada varoldukça daha çok alışverişler olur burada’ dedi.”Ruslar 2012’de bu satın almayı yaparken, aradan geçen 5 yılın sonunda bankayı satmak isteyeceklerini de düşünmüş müydü bilinmez ama bir gerçek var ki Boğaz’ın fiyatı aradan geçen yıllarda artmadı tam tersine ucuzladı.Kronolojik olarak geriye gidelim.Zorlu Grubu Dexia’ya Denizbank’ı satarken, ortaya çıkan fiyat bankanın defter değerinin 3.9 katıydı.Hüsnü Özyeğin de Finansbank’ı Yunan National Bank of Greece’e 3.8 çarpanla satmıştı.2006-2007 banka değerlerinin zirve yaptığı yıllardı. Sonraki yıllarda çarpanlar giderek düşmeye başladı.Citibank, Akbank’tan 2.98 çarpanla aldığı hisseleri 1 çarpanla geri verdi.Zorlu’dan 3.9 çarpanla Denizbank’ı alan Dexia 2012 yılında Sberbank’a 1.3 çarpanla satmaya razı olmuştu.National Bank of Greece de Katarlı QNB’ye Finansbank’ı yaklaşık 1 çarpanla iade etti.İspanyol BBVA, Garanti Bankası’nda son kalan yüzde 9.95’lik hisseyi alırken de defter değerine göre oluşan fiyat 1’in bile altında 0.94 olarak gerçekleşmişti.Fiyat ne olur?Boğaz’da varlık fiyatlarının ucuzlamasının türlü türlü sebepleri var.Ancak bankacılık özelinde analiz edersek sanırım Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bankaların sürekli fahiş kâr ettiğine dair algısı ve kamuoyunu da bu yönde şekillendirmeye çalışması ilk sıraya koyacağımız neden olabilir. “Kazandığınız paraları mezara mı götürecesiniz” şeklindeki enteresan çıkışlar, bankacılık sektörünü baskılamayı amaçlayan BDDK çıkışlı tedbirler, temettüler üzerindeki blokajlar etkili oldu. Başka etkenler de var mutlaka. Geldiğimiz noktada 10 yılda bankacılık sektörünün çarpanı 4’lerden 1’lere kadar geri çekilmiş durumda.Peki bu şartlarda Denizbank’ın yeni satış fiyatı defter değerinin ne kadarı olur acaba?Önceki güne kadar, yani henüz satış ile ilgili resmi bir açıklama yapılmadığı günlerde Denizbank da 1.2-1.3 çarpanla Borsa’da işlem görüyordu. Hatta uzunca bir süredir 1’lerin altındaydı ancak bankacılık sektörüne gelen alımlarla son 1 ayda bu seviyeye çıkmıştı. Dün ise satış haberi ile birlikte tavan oldu ve piyasa fiyatı da defter değerinin 1.56 katına çıktı.Piyasa değeri 18.9 milyar TL yani 5 milyar doları geçti.3.3 milyar lira sermayesi olan bankanın 9 aylık 1.4 milyar lira net kârı var. 18-20 milyar TL bandı değil ama 12-15 milyar TL bandı yani 3.5 milyar dolarlar seviyesi yeni satış fiyatı için daha makul görünüyor.Görüşmeler henüz çok taze.Nihai pazarlık seviyesine geldiğini sanmıyorum.Bakalım Boğaz’ın çarpan değeri nereye doğru evrilecek.Ortaya çıkacak rakam, Türk ekonomisi için de önemli bir endikatör olacak.

Devamını Oku

Ya o trene son binen sensen

23 Aralık 2017

Geçtiğimiz haftalarda kripto paralarla ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım.Sonrasında pek çok mail geldi. “Üstad, bu çalışmayı sana hiç yakıştıramadım. Tam ortadan gitmişsin. Bu paralar iyi mi kötü mü ortaya koymamışsın. Yani alalım mı almayalım mı? Kafam karıştı” diyordu bir tanesi.Ben o yazı dizisinde herkesin dilindeki Bitcoin’in ve arkasındaki blockchain teknolojisinin nasıl bir şey olduğunu dilim döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. ‘Haber kutsal yorum hür’ felsefesine inanmış biri olarak, o dizinin sonunu bir hükümle bitirmek yakışık almazdı.Ancak şimdi kendi fikrimi ortaya koyabilirim. Yandaki tabloda göreceğiniz üzere şu an en çok işlem gören 15 kripto paranın her birine bu yılın ilk günü 1.000 dolardan 15 bin dolar yatırmış olsaydınız şu an tam tamına 1 milyon 72 bin dolarınız olabilirdi.Kimbilir belki de geç kalmadınız. “Bugün 15 bin dolar koyayım. Seneye 1 milyon dolarım olsun madem” diyebilirsiniz. Olabilir de. Ancak bana göre olmama riski daha yüksek.30 yıllık ekonomi gazetecisiyim. Böyle bir çılgınlık hatırlamıyorum.Bu paraların çıkış felsefesini anlayabiliyorum. Yakın gelecekte kripto paraların, dijital cüzdanların hayatımıza gireceğini de kabul ediyorum. Ancak bu paralar öyle kim olduğu belli olmayan Bitcoin’in yaratıcısı Nakamato’ların, ya da Litecoin’i çıkaran Charlie Lee’lerin ürettiği paralar olamaz, olmayacak.Ben bunlara para denmesini bile kabul edemiyorum. Olsa olsa bir emtia.Ancak ne işe yarayacağı da hiç belli olmayan bir emtia. Alanların tek bir motivasyonu var. ‘Nasıl olsa yükselecek. Zarar etmem imkansız’ diyorlar. Bir istatistik veri yok ancak gözlemim, alanların çoğu bu emtialara aslında inanmıyor, güvenmiyor.Ancak ‘Hangi seviyeden alırsam alayım yükselecek’ refleksi ile almaktan hiç çekinmiyorlar. ‘Trene son binen düşünsün’ diyorlar. Peki o trene son binen sensen. Yani diyelim ki Bitcoin’i 20 bin dolar fiyattan almaya razı oldun. Ya bir daha o Bitcoin 20 bin doları görmez ve fiyatı hızla geri gelirse?Devletler, maliye bakanlıkları daha bu çılgınlığa ne kadar seyirci kalır sanıyorsunuz. Bakın G20 ülkelerinin ilk yapılacak toplantısında bu kripto paralar en önemli gündem maddelerinden biri olacak. Denetim, vergi gibi kısıtlar gelirse bu emtiaların akıbeti ne olacak?Ben bu çılgınlığı kısa yoldan zengin olma hayali kuranların bir yanılsaması olarak görüyorum. Merkezi bir denetimden uzak, spekülatif işlemlerin çok hızlı gerçekleştiği son derece riskli denizler. Yeni ortaya çıkan bazı alternatif coinlere bakınca aslında hikayeyi görebiliyorsunuz. Bitcoin’in yıllar içindeki evrilme hikayesi tüm diğerlerini adeta sırtında taşıyor.Birkaç kişinin, yaptığı işlemleri sanki genel bir topluluk ilgisi gibi gösterme, fiyat yükselmesi ile birlikte de bu coinleri satma eğilimi var. En popüler kripto para Bitcoin’de bile bu eğilimin olduğunu düşünüyorum. Unutulmamalı ki küçük bir grup kendi aralarında alıp satarak düzenli olarak fiyat yükseltebilir. Takip etmek imkansız.Eski kafalı değilim. Blockchain teknolojisine çok inanıyorum. Önümüzdeki 20-30 yılda bu teknolojinin, internet gibi tüm dünyayı derinden etkileyeceğini görebiliyorum. Yenilikçi modelleri ile tüm hayatımızı tekrardan dönüştüreceği kesin. Ancak kripto paralar farklı. Şu anki model ve mantık yapıları ile varlıklarını sürdürmeleri, hele hele alternatif para birimi olmaları im-kan-sız.

Devamını Oku

21 milyonla sınırlı üretimi Bitcoin’in en büyük kozu

11 Aralık 2017

Bitcoin’in belki de en büyük gücü sınırlı sayıda üretilmiş olmasından geliyor. Bir bakıma enflasyondan arındırılmış yani. Blockchain teknolojisi ve şifreleme yani güvenlik de diğer önemli kozuBitcoin nasıl oldu da bir anda bu kadar değerli bir emtia haline geldi. Bunun temelinde sanırım altyapısında kullanılan teknolojiye duyulan güven ve 21 milyon adetle sınırlı üretimi yatıyor. Altyapısında kullanılan Blockchain teknolojisine ayrı bir başlık açacağız. Çünkü gerçekten blockchain teknolojisini anlamadan Bitcoin’in aslında nasıl birşey olduğunu anlamak imkansız. Bitcoin, teknolojinin finans sektöründe bulduğu en ihtişamlı vücut gibi sanki.Ancak asıl gücü sanırım 21 milyonluk taklit edilemez, çoğaltılamaz, sınırlı üretiminden geliyor. Malum enflasyon ekonomilerin en büyük belalarından birisi. Her ne kadar günümüzde pek çok ülke enflasyon üretebilmek için didinip dursa da enflasyon bir paranın en büyük hastalığı.Enflasyon başa bela. Paralardan bizim gibi 6 sıfırların atılmasına neden olan bir bela. Hatta bazı ülkelerde paranın değeri o kadar yok ki kilo ile ağırlığı dikkate alınarak işlem yapıldığı bile oldu. O yüzden insanlar bazı paralara güveniyor ya da güvenmiyor.Para aslında bir değer mutabakatı. Bitcoin de bir değer mutabakatı sağladığına göre pekâlâ para tanımını hak ediyor. Bugün belki çoğumuz nakitsiz yaşıyoruz. Her ay hesabımıza yatan parayı görmüyoruz bile. Sadece bilgisayar ekranındaki rakamlardan ibaret. Bir yerlerden bir yerlere transfer ediyoruz sadece. Kiramızı yatırıyoruz. Ev sahibi ekranına bakıyor. ‘Para yatmış ya da yatmamış’ diyor. Kimbilir belki o da eline almıyor. Ekranda çıkan görüntüye, POS makinalarından çıkan bir küçük kağıt parçasına güveniyoruz.Satoshi Nakamoto’nun geliştirdiği enflasyondan arındırılmış sınırlı üretim kapasitesi ile insanlar Bitcoin’e de güvendi. Bir değer mutabakatı oluştu. Mesela Chicago Borsası da bunun bir değer olduğunu kabul etti ve işlem görmesine izin verdi. Yakında devletler de yasal bir alışveriş aracı olarak tanımlayabilirler. Ya da tehdit olarak görüp tanımazlar. Lütfen karıştırmayalım. Dijital para hayatımızda olacak. Ancak Bitcoin gibi finans dünyası için yeni bir ürün yaşamaya devam edecek mi? Onu bilmiyoruz.21 milyon adet hissesi olan bir şirket sankiÜzgünüm, basit şekilde anlatmaya çalışıyorum ancak bu kadar oluyor. Bitcoin’de her bir yeni blok geldiğinde bir öncekinin özeti ile ilişkili olacağı için tüm zincir birbirini tamamlayan bir yapıya sahip. Tüm noktalar birbirleriyle iletişim halinde olduğu için sistemin özgün şekilde kaldığını, bozulmadığını, araya sızma olmadığını teyid edebiliyorlar. Blockchain yapısında aradan bir halka çıkarsa veya değiştirilmeye kalkılırsa sistemin geneli bu noktayı dağıtık kayıt defteri ağından çıkartma yeteneğine sahip. Böylece geriye kalanlar zincirin kırılmadan devam ettiği noktasında mutabık kalarak güvenli şekilde sistemi kullanmaya devam ediyorlar.Blockchain teknolojisi, veriyi dilediğimiz gibi yazıp, silme ve güncelleme imkanına farklı bir bakış açısı getiriyor. Her bir blok önce belirli kurallara göre oluşturulmuş ve sisteme yazılmış durumda. Yeni bir blok geldiğinde bir önceki bloğun bir özetini almak zorunda. Burada şifreleme öne çıkıyor. Peki insanlar neden bu sistemlere dahil oluyorlar?Öyle ya insanlara bir şey yaptırmak için neden yaratmak lazım. Bir fayda sağlamaları gerekiyor. Bitcoin işte bu faydayı da sağladığı için başarılı oldu. Bitcoin ağında insanlar sisteme dahil olarak Blockchain ağının mutabakat sağlayan bir uç noktası haline geldiler. Bunun bir nevi ödülü olarak da ağ üzerinden üretilen Bitcoin’in hash’lerine yani şifrelerine sahip oldular.Hisse senedi olayına aşina olanlar için başka türlü anlatmaya çalışayım. Mesela Facebook... Facebook bir sosyal medya platformu olarak yola çıktı ve başarılı oldu. Başarılı olunca da hisselerini halka arz etti. Bitcoin’i de halka arz edilmiş bir şirket gibi görüyorum. Sanki 21 milyon adet hissesi olan bir şirket. Bu hisselerin 16 milyon kadarının şifreleri çözüldü ve bir anlamda tedavüle çıkmış oldu. Şimdi insanlar o tedavüldeki hisseleri yani şifreleri alıp satarak Bitcoin’e değer biçiyorlar. Bitcoin’in hisse senedinden ayrılan heyecan verici noktası ise hâlâ bulunmayı bekleyen 5 milyona yakın şifre olması. Eğer 1 Bitcoin’e 15 bin dolar vermek istemiyorsanız, kendinize bilgisayarlardan oluşan bir çiftlik kurarak şifreleri çözmeyi deneyebilirsiniz.Bitcoin’i anlamak Blockchain’den geçerBelli oldu ki önümüzdeki yıllarda Blockchain teknolojisini ve bu teknoloji ile birlikte ortaya çıkan Bitcoin gibi kripto para birimlerinin adını çok sık duyacağız. Şimdi size kalkıp da teknolojinin tarihsel gelişiminden bahsetmeyeceğim. Sadece bilgisayarların ilk dönemdeki hacimsel büyüklüğünden şimdi geldiği noktayı düşünün. Bilgisayarlar üzerinde yazılan bilgileri kopyalama şekillerini düşünün. Hard disc’leri, USB’leri, aklınıza getirin. İnternetin hızında yıllar içinde sağlanan gelişmeyi bir kenara not edin. Tüm bunlar teknolojide inanılmaz bir hızla ilerlediğimizi ortaya koyuyor.Önce bir kaydın tek bir kopyasına sahiptik. Daha sonra kayıtları bazı bilgisayarlara dağıttık. Daha sonra bu kaydın pek çok kopyasını pek çok bilgisayara dağıttık, nihayet her bilgisayar işlemin bir kaydını tutacak hale geldi. Çünkü hem bilgisayarların kapasitesi artmıştı hem de maliyetler düşmüştü. Artık verileri dağıtarak saklamamız mümkün. Verilerin büyüklüğü de artık dert değil. Yüksek hızlı iletişim ağları ile yüklü verileri de her yere aynı anda iletmek mümkün.Sistem çökmüyor‘Distributed Ledger’ yani dağıtık kayıt defteri...Bu kavramı bir yere not edin. Adını çok duyacağız. Bu kavram Blockchain teknolojisinin ABC’si sayılabilir. Bitcoin’den önce de kullanılmıştı ancak şifrelenmemişti. Bitcoin ile birlikte bu veriler şifrelendi ve dağıtık kayıt defterine bağlı tüm iletişim ağında ve dağıtıldığı noktalarda şifrelenen bilginin aynı kalması sağlandı. Aynı kaldığına güvenilince de herkes tarafından mutabakat sağlanmış oldu. İşte o güvenilirlik bugün Bitcoin’in vardığı değerin en büyük sebebi.Bu fikirbirliği gerçekleştiğinde yani mutabakat sağlandığında artık yeni işlemin kayıt defterine yansıtılması için bir engel kalmıyor. Blockchain teknolojisi veriyi iletişim ağları üzerinden dağıtılmış şekilde saklamayı, süreç içinde verinin tüm bilgisayar noktalarında aynı kaldığına dair mutabakat yapılmasını, herkesin kendi verisini şifrelemesini ve şifrelenen verilere sadece şifre sahibinin izni olduğu takdirde başkaları tarafından erişilmesini sağlıyor.Bitcoin işte bu anafikir üzerinden çalışıyor. Satoshi Nakamoto’nun kurduğu sistemde tam 21 milyon tane blok var.Burası önemli.Birinci blok oluşturulmadan ikinci blok oluşturulamıyor. İkinci blokta, birinci blok’un özeti var. Beşinci blokta, daha önceki 1, 2, 3 ve 4’üncü blokların özeti var. 21 milyonuncu blokta da ondan önceki blokların özeti olacak. Bloklar ilerledikçe özetler de arttığı için yeni adımın şifresini çözmek daha da zorlaşıyor.1000’e yakın dijital paranın hiçbiri bir Bitcoin değilBItcoIn’in inanılmaz başarısı ile birlikte çeşitli kripto-para birimleri ortaya çıktı doğal olarak. Bitcoin ile aynı tasarım yapısına sahip olup tamamı ile farklı bir Blockchain ağı üzerinde yaşam döngüsünü sürdüren bu kripto para birimlerine ‘alt-coin’ (alternative coin) adı veriliyor.Şu ana kadar yüzlerce alt-coin denemesi yapıldı ancak çok azı küçük ölçekli de olsa bir pazar başarısı elde etti. CoinMarketCap verilerine göre 890 farklı kripto para birimi bulunuyor. Alt-coin yapıları henüz çok geniş kitleler tarafından alınıp satılmadıkları için spekülasyona da oldukça açıklar. Yeni ortaya çıkan ya da düşük değere sahip bir alt-coin’den yüksek miktarda alma, çeşitli kanallar aracılığı ile bu satın alma hareketini genel bir topluluk ilgisi olarak gösterme, fiyat yükselmesi ile birlikte elde tutulan alt-coin’leri yüksek fiyattan satma davranışları ne yazık ki sık görülüyor. Bu yüzden de yatırımcılar bu alt coin’lere daha ihtiyatla yaklaşıyor.Spekülasyona açıkPeki Bitcoin’de spekülasyon yapmak mümkün değil mi?Elbette mümkün.Hatta bunun bazen yatırımcılar tarafından değil, devletler tarafından bile yapıldığına şahit olabiliyoruz.Örneğin Çin Merkez Bankası Eylül ayı başında ilginç bir olayın aktörü oldu. Banka, Bitcoin ve benzeri kripto paralarla ilgili soruşturma açtığını, bunların arzına izin vermeyeceğini ilan etti. Bitcoin’in değeri bir anda yüzde 30’a yakın düştü. Bunun ardından banka, çok da katı tutum sergilemeyeceğini içeren ikinci bir açıklama yaptı. O açıklama ile Bitcoin kayıplarını telafi etti. Ancak piyasada çok ciddi bir söylenti yayıldı. Çinli yatırımcılar zaten Bitcoin’in en iyi müşterileri arasındaydı. Merkez Bankası’nın ilk açıklamasının ardından Çinli yatırımcıların Bitcoin yatırımlarını daha da artırdıkları öne sürüldü. Merkez Bankası’nın ikinci açıklaması ile de düşük fiyattan alanlar para kazanmış oldu. Bitcoin’in sihiri ne?- Aslında bir muhasebe sistemi. Her şey herkese açık bir deftere işleniyor.- Ortak bir uzlaşı içinde o defteri takip ederek güncelleyecek tüm bilgiyi depolayacak bir aracıya duyulan ihtiyacı ortadan kaldırıyor. Bir anlamda banka yolsuzluğunu, devleti ortadan kaldırıyor. (Yani 2008’de başlayan finansal krizin baş sorumlularını) - Uçtan uca elektronik para. Üçüncü bir aracıya gerek yok. Kolay transfer ediliyor, takip edilemiyor.- Enflasyondan arındırılmış, sınırlı sayıdaki üretimi belki de en cazip özelliği. - Devleti ve bankaları güçsüz kılan, bireyi güçlendiren bir sistem.- Sistemdeki tüm bilgisayarlar blockchain defterinin yönetimine katılıyor. Böylece tüm dijital ödemelerin kaydını tutan canlı yaşayan bir belge oluşuyor.- Bilgi tek bir merkezde olmadığı için hack’lenmesi mümkün değil demeyelim ama imkansıza yakın. Günah para birimine devletler ne diyecek?Son yıllarda günahlarından arınsa da Bitcoin hâlâ insanlara ve işletmelere kontrol mekanizmaları olmaksızın, üstelik kimlik denetiminden bağımsız yeni bir uluslararası, hızlı ve güvenilebilir platform sunmayı başardığı için merkez bankaları için bir tehdit. Bitcoin Blockchain ağının tasarımı gereği üzerinde oluşturulan kişilere ait cüzdan bilgileri için gerçek kimlik bilgileri talep etmiyor. Bitcoin, Blockchain ağına giren bir kişinin gerçek hayatta kim olduğunu bilmiyor. Sadece ağ yapısını inceleyerek pratik olarak Bitcoin sahibini bulmak da neredeyse imkansız. Tüm dünyada pek çok ülke bu bilgileri analiz etmek ve gerçek kimlikler ile eşleştirebilmek için çalışmalar yürütüyor. Zira Bitcoin her ne kadar artık günahların para birimi olarak tarif edilmese de devletler kendi kontrolleri dışında bir değer transferinin gerçekleşmesini güvenlik ve istihbarat açısından doğru bulmuyor. Yani yarın öbür gün devletler Bitcoin ya da benzeri kripto paraları sakıncalı ilan edebilirler. İşte o zaman psikolojik olarak Bitcoin’in değerinde ciddi bir geri çekilme yaşanabilir. Bitcoin de aslında bu gibi bir tehdide karşı kendi önlemlerini alıyor. Blockchain platformu üzerinde kullanıcıların farklı işlemlerini tek bir işlem altında toparlayarak gerçekleştirilmesini, bu sayede kullanıcı bazında girdi-çıktı ilişkisinin takibinin yapılamamasını sağlayan formüller geliştiriliyor. Blockchain ağları güçlü şifreleme servisleri ile birlikte kullanıldığında kimlik takibini güçleştirmekte ve kişilerin anonim kalması için cazip bir seçenek sunuyor. Bakalım devletler ve merkez bankaları kripto paralara daha ne kadar sessiz kalacaklar.

Devamını Oku

Küresel bir Titan zinciri ile mi karşı karşıyayız ?

10 Aralık 2017

Bu soruya ‘Evet’ diyenler de ‘Hayır’ diyenler de neredeyse eşit çoğunlukta. Önümüzdeki yıllarda Blockchain teknolojisi üzerine inanın çok şey kurulacak. Bitcoin de bu teknolojiyi kullanarak popüler oldu. Bir değer olduğu kesin. Ancak değerinin bu kadar artması... İşte işin o kısmını teknolojiyle, ekonomiyle izah etmek zor. Şu an ne oluyor? Sürü psikolojisi ile dünya bir çılgınlık yaşıyor ve kar topu misali Bitcoin’in değerini şişirdikçe şişiriyor Konu son derece teknolojik olmakla birlikte, bu konuyu istersek teknolojinin T’sine bile değinmeden de inceleyebiliriz aslında. Öyle de zevkli bir konu.Ben işin hem teknolojik hem de psikolojik yönünü harmanlayarak bir yazı dizisi oluşturmayı tercih ettim. Çünkü tek başına bakıldığında Bitcoin ya da geniş anlamıyla Blockchain teknolojisi önümüzdeki yıllarda hayatımıza damga vuracak. Orası kesin. Ancak Bitcoin çılgınlığı daha ne kadar devam edecek işte onu bilmiyoruz.Bir fıkra ile başlamayı öneriyorum:Temel ile Dursun’un yaşadığı köye eşeği ile bir yabancı gelir. Temel bir kaç saat sonra yabancının eşeği ile köyün kahvesinin önünden geçip evine gider. Dursun, Temel’i durdurur. Temel eşeği 500 lira verip yabancıdan satın aldığını söyler. Dursun şaşırsa da bir şey demez. Ancak düşünür.Çünkü eşek Temel’in hiçbir işine yaramayacaktır. Üstelik Temel cimridir de...‘Temel bir eşeğe 500 lira veriyorsa kesin bu eşekte bir hüner var’ diye düşünür.Ertesi sabah soluğu Temel’in evinde alır. Kapıyı açan Temel’e ‘1.000 lira vereyim bu eşeği bana sat’ der.Temel bir gün önce 500 lira verip aldığı eşeği 1.000 liraya satmaya çoktan razıdır. Eşek Dursun’un olur. Ancak bu kez Temel’i bir düşünce alır.‘Yahu ben adama 500 lira verdiğimi söyledim ancak bunu bilmesine rağmen Dursun bu eşeğe 1.000 lira vermeyi göze aldı. Kesin bu eşekte bir cevher gördü’ diye düşünür.Dursun’un evine koşar.‘Ben vazgeçtim, al sana 1.500 lira, eşeği bana geri ver’ der.Dursun 500 lira kazanmanın sevinci ile 1.500 liraya eşeği Temel’e geri satar. Ama düşünme sırası yine Dursun’dadır.‘500 liraya aldı, 1.000 liraya bana sattı ama dönüp 1.500 liraya geri aldı. Yok yok, kesin bu eşekte bir iş var’Sabahı zor eder, Temel’in kapısına dayanır.Temel kapıyı açar. ‘2.000 lira teklif ediyorum, eşeği bana geri sat’ der. Temel, satamayacağını zira eşeği eski sahibine geri verdiğini söyler. Bunu duyan Dursun, Temel’in gözünün ortasına bir tane yumruk indirir. ‘Şurada ne güzel her gün 500’er lira kazanıp ikimiz de zengin oluyorduk, eşeği satmanın ne alemi vardı’ der, söylene söylene evinin yolunu tutar.Teşbihte hata olmaz. Sakın yazı dizisine böyle bir fıkra ile başladığım için Bitcoin’i bir eşeğe benzettiğimi düşünmeyin. Ancak tüm dünyanın bir eşeklik içinde olduğunu da düşünmüyor değilim. Henüz tam kararımı vermemekle birlikte gelişmeleri hep beraber izleyip göreceğiz.En başta da dediğim gibi Blockchain teknolojisi hayatımıza girecek. Dijital paralar da. Ancak Bitcoin çılgınlığı daha ne kadar devam edecek, korku filmi seyreder gibi seyrediyorum.Şurası kesin ki bir sürü psikolojisi davranışı ile karşı karşıyayız. Üstelik bu kez Titan saadet zincirinde olduğu gibi işe sadece bir ülkenin vatandaşları değil, tüm dünya karışmış vaziyette. Hemen her gün Bitcoin’i kıyısından köşesinden tutmaya, priminden nemalanmaya çalışan binlerce insan sisteme dahil oluyor.Gerçekten Bitcoin’i bir yatırım aracı gibi görüp oldukça yüksek meblağları yatıranlar da var, işe oyun olarak bakıp kaybetmeyi göze alacağı 50-100 dolarını bu işe sokanlar da. Ancak o 50-100 dolarlar bile, dünya nüfusu göze alındığında öylesine büyük meblağlar oluşturuyor ki, 24 saat geçmeden Bitcoin’in değeri 9 bin dolardan 12 bin dolara çıkabiliyor. Efsane kendi reklamını da yapmış oluyor. 9 bin dolardan 12 bin dolara çıkan Bitcoin’e bu seviyede daha çok insan ilgi gösteriyor. O zaman da kaçınılmaz olarak Bitcoin’in değeri 15 bin dolar oluyor. Bu mantıkla baktığımızda Bitcoin’in değerinin 50 bin dolar da 100 bin dolar da olmasının önünde hiçbir engel yok.9 bin dolarken girip, 10 bin dolardan satanlar, 12 bin dolardan geri geliyor. Üstelik bu kez daha yüksek tutarlarla...Ortada bir üretim yok. Arkasında bir devlet yok. Dolayısıyla teknik analiz yapmak imkansız.Bir hisse senedi aldığınızda üç aşağı beş yukarı ne aldığınızı bilirsiniz. Ortada bir bilanço vardır. Şirketin fabrika arsasının değerini, ürettiği ürünün değerini, pazar payını, marka değerini, kısacası aktifini pasifini bilirsiniz.Bitcoin’de ise sadece bilinmezler var. İnsanlar ne aldığını sattığını bile bilmiyor. Bir para olduğunu düşünenler var. Ona para değil, emtia diyen de var. Yani parayla satın alınan bir emtia.Ancak o emtia da aslında bir bilgisayar şifresinden öte bir şey değil.18qd27İHNDaLn7ErV6JxdQuTCaRVN3wtKıİşte bu...Bu bir Bitcoin’in şifresi. Ya da formülü. Ne derseniz deyin. 15 bin dolar vererek aldığınız şey aslında bu hash. Tekrar ediyorum. Burun kıvırdığımdan böyle yazmıyorum.Bana anında karşı çıkanlar; ‘Ne var yani, Amerikan doları da ya da Türk Lirası da bir matbaanın bastığı üstelik bir karşılığı da olmayan kağıt parçasından başka bir şey değil’ diyebilirlerHaklılar da.Devletler bastıkları paranın karşılığını altın olarak rezerve etmekten çook uzun süre önce vazgeçtiler. Mesela ABD’de 1970’lerden sonra basılan yeşil dolarların karşılığı yok.Ancak arkasında Amerika Birleşik Devletleri var. Koskoca bir ordu var.Pek çok kişi şuna inanır:‘Bir parayı para yapan arkasındaki devlet gücüdür. Silahlı kuvvetlerdir’ der.Bitcoin o anlamda savunmasız. Arkasında bir devlet yok. Silahlı bir güç de yok. Ancak teknolojisine bakıldığında inanın hepsinden sağlam duruyor. Nereden çıktı bu Bitcoin?Gerçekten merak ediyorum. Satoshi ya da gerçek adı her ne ise, 2009 yılında Bitcoin’i yaratırken, bu kadar ilgi göreceğini, çılgınlık derecesine varan bir şekilde alınıp satılacağını ve değerinin de bu kadar artacağını öngörmüş müydü?Satoshi Nakamoto’nun amacı aslında bu değildi.Peki Satoshi neyi amaçlamıştı? Bitcoin nereden çıktı?2008 yılında Lehman Brothers’ın batışı ile patlak veren küresel kriz dünya finans sisteminde pek çok şeyi kökünden değiştirdi. Servetler eridi. Borsalar çöktü. Ancak asıl çöken güvendi.İnsanlar, ne para basan devletlere, ne para işlerine aracılık eden kurumlara ve bankalara ne de bankalara ve paranın sahibi devletlere not veren kredi derecelendirme kuruluşlarına artık güvenmiyordu. Satoshi Nakamoto işte böyle bir iklimde ortaya çıktı. Zamanlaması müthişti. Satoshi’nin kim olduğunu bilmiyoruz. Hakkında çeşitli iddialar var. Washington Üniversitesi’nde bir hoca olduğunu söyleyenler de var. FBI’ın yakaladığı bir internet sitesinin sahibi olduğu da. Hatta bir kişi olmadığını, teknolojiyi yemiş yutmuş bir çoklu ekip olduğunu iddia edenler de.Dediğim gibi ortaya güzel zamanda çıktı. Aslında kripto para ile ilgili 2009 yılına kadar da pek çok çalışma yapılmıştı. Bitcoin’den önce de bazı denemeler olmuştu. Adam Beck diye biri hashcash’i , Wei Dai diye biri B money’i, Szabo adında bir teknoloji dehası da Bitgold’u icat etmişti. Ancak bunların bazı işlemsel açıkları vardı. Ve daha önemlisi dünya 2008 finansal buhranını henüz yaşamamıştı. Yani devletlere ve bankalara tepki doğmamış henüz alternatif bir güvenli liman arayışı başlamamıştı. Satoshi Nakamoto işte o uygun zeminde ortaya çıktı. Bu demin saydığım isimlerin geliştirdiği teknolojileri incelemiş, hepsini birleştirmiş ve daha ileriye taşıyarak işler hale getirmişti.‘Devletleri, bankaları bir kenara atın, biz bilgisayarlar üzerinden kendi muhasebe sistemimizi kurabiliriz’ diyordu.“Bitcoin: Eşten Eşe Elektronik Nakit Ödeme Sistemi” başlıklı teknik bir çalışma yayınladı. Bitcoin hiçbir merkezi sisteme bağlı olmadan çalışabilen, kullanıcılarının ve dışarıdan kişilerin manipülasyona yönelik müdahalelerine karşı gerekli önlemlerin alındığı, bir dijital para birimi olarak karşımıza çıktı.Bu para birimi sanal olmakla birlikte altında yatan güçlü şifreleme (kriptografi) teknikleri, tek bir merkez yerine tüm kullanıcılarına dağıtılmış veri yapısı ve Blockchain adı verilen kayıt sistemi sayesinde çok hızlı bir şekilde önce teknik camianın ardından tüketicilerin dikkatini üstüne çekti.Yap Adası taşlarının sırrıBitcoin’i anlamak için önce para’yı anlamak gerekiyor sanırım.Sahi para nedir?Para en basit tarifi ile aslında bir muhasebe sistemi değil mi?Kim neye sahip, kimin kime borcu var? Bu gibi soruların cevabını kayda geçirme yolu aslında para.Fakat paranın gerçek olduğunu bilmeye de ihtiyaç var. Bu yüzden yüzyıllardır parayı sadece hükümetler ihraç ediyor. İşte tam da bu yüzden arkasında bir devlet olmayan Bitcoin çoğu kişide tedirginlik yaratıyor. Fakat yüzyıllar içinde para yerine geçen şeylere bakınca aslında insanlık tarihinin Bitcoin’den daha çılgın şeyleri de para yerine kullandığını görüyoruz. Sevgili Ahmet Usta ile Serkan Doğantekin’in kaleme aldıkları Blockchain 101 adlı kitaba göz atarsanız bunun en güzel örneklerini okuyabilirsiniz. ‘Yap Adası ve para taşları’ benim en çok ilgimi çeken kısmıydı. Ve hatta Bitcoin psikolojisini anlamak için de belki en güzel örnek:Şef ne diyorsa oEkonomist Milton Friedman tarafından 1991’de kaleme alınan ünlü ‘The Island of Stone Money Taş Paralar Adası’ isimli bir makalede para kavramı yalın bir örnekle açıklanmıştır. Yap, Güney Pasifik okyanusunda yer alan dört adadan oluşan bir ulustur. Adalarda bizim alışkın olduğumuz paranın yerini alabilecek altın, gümüş veya diğer farklı bir maden bulunmaz. Bu sebeple bizlerin bir değer değişim aracı olarak gördüğümüz değerli metallerin yerine Yap sakinleri taşları kullanır. Yap sakinleri birkaç yüzyıl öncesinde kendilerinden yaklaşık 400 kilometre uzaklıktaki başka bir ada grubunda özel bir kireçtaşı keşfederler. Bu kireçtaşı Yap adalarında bulunmadığı için kaynak oldukça kısıtlıdır. Zaman içinde ada şefleri bu uzak adalara seferler düzenleyerek madenlerden kireç taşı çıkartarak beraberlerinde geriye diskler şeklinde yeni taşlar getirirler. Bu diskler bazıları 5-10 santim bazıları ise 3,5 metreye varan genişlikte farklı büyüklüklerde ve ağırlıklara sahiptir. Başarılı bir sefer sonunda şef büyük taşlara ve küçük taşların yüzde 40’ına kendisi el koyar. Geri kalanlar ise sefere katılanlar arasında paylaştırılır. Böylece uzun süre yaşayan bir şefin evinin dışında pek çok büyük taş birikir.Adada bir şef alışveriş yapmak veya bir komşusuna hediye vermek istediğinde bu taşların taşınamayacak kadar büyük olduğunu fark ederler ama kimse bunu sorun haline getirmez. Şef taşın yeni sahibini ilan eder ve artık herkes taşın yeni sahibinin kim olduğunu bilir. Bu tüm ticari işlemler sürecinde bu şekilde işler ve şefler arasında taşların yeri değişmeden sürekli olarak kime ait olduğunun bilgisi dolaşır durur. Herkes mutludur. Yap adalarında para hafıza olmuştur. Ada sakinleri taşların kime ait olduğunu unutmadığı sürece sistem mükemmel şekilde işler. Sistem o kadar iyi çalışmaktadır ki taşların nerede olduğunu kimse bilmese bile işlemeye devam eder. Hatta zaman zaman taşlar madenlerden çıkartıldıktan sonra adaya geri dönüş yolunda gemiler bir fırtınaya yakalanıp batarsa denizin dibini boylamaktadır. Ancak adaya geri döndüklerinde şef taşın yerini herkese söyler. Taş kıyıdan 5-10 kilometre ötede denizin dibinde durmaktadır. Herkes şefe güvendiği için bu da kabul görür ve bu taş bir alışverişte kullanıldığında kabile bu durumu kabul ettiği için sorun oluşmaz. Denizin dibindeki taşın bile artık yeni bir sahibi olur. Taşlar hiçbir yere gitmediği için ortada hiçbir sorun yoktur. Herkes ortak bir değer üstünde fikir birliğine varmıştır. Friedman’ın hikayesinde vurguladığı nokta şudur: Gerçekten bir taşın söylenen yerde olup olmaması önemli değildir. Eğer herkes ortak bir fikirde karar birliğine varıyorsa buna para denir.Tıpkı Bitcoin gibi değil mi?Aslında buraya kadar bir nevi ‘Geyik’ yaptık. Hani demiştim ya, bu konuyu teknolojinin T’sine bile değinmeden izah etmek de mümkün diye. İşte ilk bölümde sanırım bunu yaptık.Yarın, biraz daha Bitcoin’i yaratan teknolojiye yani Blockchain’e değiniriz.YARIN: Blockchain teknolojisi nedir? Bu nasıl bir teknoloji ki kopyalanamıyor, içine sızılamıyor, çökmüyor. Bitcoin bu sistemi nasıl kullanıyor. Bitcoin’in dışındaki kripto paralar da Bitcoin gibi zaman içinde değerlenecek mi ?

Devamını Oku

Şimdi Türkiye’de ‘Peh’ dedirtecek

19 Kasım 2017

Dünyanın en modern stadı olarak gösterilen Krasnodar Arena’nın da inşaatını yapan Esta, Benesta markası ile Türkiye’ye geldi. Şirketin Başkanı Bahattin Demirbilek “Dedem ‘Öyle işler yap ki peh desinler’ diye tembihlemişti. Türkiye’de konutta peh dedirtmek istiyoruz” dedi30 yıllık meslek hayatımda çok ilginç insan tanıdım ancak sanırım Esta Construction’un Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Demirbilek kadar enteresanı ile karşılaşmadım. Kahvaltı için buluşacağımız mekandan içeri girdiğinde sadece ben değil, herkesin meraklı bakışları üzerindeydi. ‘Bu kim acaba’ derken, geldi masama oturdu. Aslında Moskova’da buluşup tanışacaktık. Ancak rahatsızlığım nedeniyle gidememiştim. Kısmet İstanbul’aymış.Nasıl tarif etmeli bilemiyorum. ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinin setinden çıkıp gelmiş gibiydi. Kaftanı, SevanBıçakçı imzalı yüzükleri, hançerli kolyesi, çift renkli ayakkabısı...Kafasına da sarık takıp gelecekmiş ancak sağ olsun o kadar da tuhaf görünmesin diye normal şapka takıp gelmiş. Rusya’da çok tanınan bir müteahhit. Ancak Türkiye’de henüz bilinmiyor. Bu yüzden de Türkiye’de kurduğu şirketin adını “Merhaba Türkiye ben Esta” diyerek geldiği için Benesta koymuş...Peki kim bu Esta?Uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering News Record (ENR) dünyanın en büyük 250 inşaat firması arasında Esta’yı 168’inci sırada gösteriyor. Şirket bugüne kadar uluslararası arenada toplam 2.5 milyon metrekare büyüklüğünde inşaat projesine imza attı. Esta, Dünya’nın çeşitli yerlerindeki 7 ofisi, 37 ülkede 10 bini aşkın çalışanı ile hizmet veriyor. Kuruluşundan bugüne 4 milyar dolar ciro elde etti. ESTA Construction’nın Soçi’de yaptığı başarılı projelerden dolayı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den aldığı bir de ödülü bulunuyor. ESTA tarafından inşa edilen alışveriş merkezi Metropolis II AVM ile de Rusya’daki ticari gayrimenkul alanında faaliyet gösteren kurumların katıldığı en önemli ve prestijli ödül olma özelliği taşıyan ‘The Commercial Real Estate Awards’ 2017’de ticari gayrimenkuller alanında, ‘Orta Ölçekli Ticari Merkez’ kategorisinde 1’inciliği elde etti.37 dönümlük arazinin 20 dönümü çocuklaraGelelim Esta’nın Türkiye macerasına. Yani Benesta’ya... Esta Construction Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Demirbilek, Türkiye’ye bu dönemde yeni bir proje ile gelme fikrini şu sözlerle açıklıyor: “Ben hep her şeyin tersini yapmayı seven insanlardanım, benim karakterim de böyle. Bizimkisi; hayata karşı bir duruş ve yapılamaz denene karşı bir inat. ‘Türkiye’de bu dönemde yatırım yapılmaz’ diyenlerin aksine biz daha çok motive olup ülkemizde iş yapmak istiyoruz ve ben şahsen Türkiye’ye çok inanıyorum.” TOKİ’nin Acıbadem’de ihaleye çıkardığı 37 bin metrekarelik araziye en yüksek teklifi Benesta vermişti. Benesta’nın ilk işi bu araziye yapacağı 1.242 konutluk proje olacak. Burada çocukları merkezine alan ve onlar için tasarlanan bir projeyi hayata geçiriyor. Arazinin tam 20 dönümü yani yarıdan fazlası çocuklar için bir eğlence parkına çevrilecek. En az 50 farklı aktivitenin olacağı proje, sadece site sakinlerine hizmet verecek. “Bu proje dünyadaki çocuklu aileler için en iyi proje olacak” diyecek kadar da iddialı Demirbilek. Bu projeye çok önem veriyor. Zira, Rusya başta olmak üzere dünyada tanınsa bile Türkiye’de henüz bilinmiyor ve Acıbadem projesi Benesta’nın referans projesi olacak. “İşte Ben Esta” diye ortaya çıkmak, dedesinin nasihatına uyarak ‘Pehh’ dedirtmek istiyor. Benesta; Acıbadem, Dolapdere, Basın Ekspres, Bahçelievler ve Bağdat Caddesi’nde yatırım tutarı 1 milyar dolar olan konut projelerini yakında görücüye çıkaracak. Bu adama dikkatDedim ya hakikaten çok enteresan bir kişilik. Bana bazı fotoğraflarını gösterdi. Tipten tipe girebiliyor. Bazen yüksek tabanlı bir botla, bazen bir kaftanla, bazen saçlar kazınmış bir halde ortaya çıkabiliyor. Ayurveda felsefesine uygun bir hayat biçimi var. Kendini şirketin patronu değil bir çalışanı olarak görüyor. “Genç yaşımda Rusya’ya geldim. Yıllarca Rusya’da yaşadım, ancak Gaziantepli bir Türk kadın ile evlendim. İşte bu kadar tuhafım” diyor gülerek. Harika 2 çocuğa sahip. İş hayatındaki yükselişi de gerçekten çok ilginç. 22 yaşındayken, Entes İnşaat’ta çalışmak üzere Rusya’ya gidiyor. 4 yılın sonunda bu kez yine Rusya’da Evyap’da çalışmaya başlıyor. Kısa bir zaman diliminde Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’yı kapsayan bölgede Evyap CEO’luğuna yükseliyor. 9 yıl sonra Rusya’da edindiği deneyim, girişimci ruh ve bölge dinamiklerine olan hakimiyeti ile 2005’de Esta Construction’ı kurma cesaretini gösteriyor.

Devamını Oku

Enflasyona devlet teşviği

5 Kasım 2017

Sen devlet olarak Ekim ayına göre gerçekleşen enflasyonu kalkıp yeniden değerleme oranı adı altında bir sonraki yılın fiyatlarına eklersen kimse konan hedefe inanmazEnflasyonda bırakın yüzde 5 hedefini tutturmayı, ‘yıl sonunda yüzde 9.9’la bile olsa tek haneli olur mu yoksa çift haneli mi bitiririz’ totosu oynanmaya başladı.Cumhurbaşkanı’na göre enflasyonun suçlusu faiz.Piyasa ise suçluyu başka yerde arıyor. Kimi et başta olmak üzere gıda fiyatlarını hedef gösteriyor, kimi sıkı para politikası izlendiği iddia edilse de diğer taraftan piyasalara KGF ile para enjekte edilmesinden dolayı enflasyonun kontrolden çıktığını düşünüyor.Ben de Merkez Bankası’nın politika söylemine karşılık kamu maliyesinin hareketlerine bakınca sulandırıcı ve pıhtılaştırıcının aynı kapsulde olduğuna inananlardanım.Merak ettiğim konu ise başka.Malum önceki gün Ekim ayı enflasyonu açıklandı ve böylece 12 aylık gerçekleşmeye göre yeniden değerlemeye esas alınacak oran da ortaya çıkmış oldu.Yurt içi üretici fiyatlarının 12 aylık ortalaması yüzde 14.47 oldu. Bu yüzden de vergiler, harçlar, cezalar önümüzdeki yıl bu oranda artacak. Pasaport istiyorsan bu yıla göre 2018’de yüzde 14.47 daha yüksek bedel ödeyeceksin. Çevre temizlik vergileri, trafik cezaları bu oran kadar artacak.Peki bu işte bir sakatlık yok mu?Memurun işçinin zam oranı belirlenirken ne deniyor?“Benim önümüzdeki yıl için enflasyon hedefim bu. Bu yüzden de sana aynı oranda zam veriyorum. Şayet enflasyon yüksek çıkarsa farkını öderim.”Memura işçiye, gelecek yılın hedef enflasyonunu hedef göstererek zam yapan devet niye bu formüle kendi uymuyor?Cezalar, harçlar da geçmiş 12 aylık ortalamaya göre değil de bir sonraki yılın hedefine göre belirlense ya.O zaman piyasaları da psikolojik olarak enflasyonun düşeceğine inandırmış olmaz mıyız?Zaten motorlu taşıtlar vergisine önce yüzde 40 ardından insafa gelerek indirimli yüzde 25 zam yapıldı. Bir de cezaları, vergileri, harçları yüzde 14.47 oranında artırarak, etiketlerin üzerini çizip yenisini yazmaya dünden hazır piyasalara koz vermiş olmuyor musunuz?Adam portakalın, elmanın, iğnenin, ipliğin fiyatını tekrar belirlerken devletin yaptığı zamları referans alıyor.Pazarda peynirin kilosunu yüzde 15 artıran satıcıya ne diyebiliriz ki?Adama sorsan niye zam yaptın diye...“Abi devlet yaptı, ben niye yapmayayım” diye verecek cevabını, kalakalacaksın.İşte tam da bu yüzden devletin bu yeniden değerleme uygulamasında, oranı geçmiş yıl enflasyonuna göre belirleme huyundan vazgeçmesi gerekiyor. Enflasyona geçişgenlik katıyorsunuz, bir sonraki yılın hedefine dair algıyı da peşin peşin bozuyorsunuz.

Devamını Oku

Oto teknolojik ürün oldu teknoloji de bizim işimiz

4 Kasım 2017

Yerli otomobili üretecek grup içinde yer alan Turkcell’in üstleneceği görevi tarif eden Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça, “Geleceğin aracı endüstriyel değil teknolojik bir ürün aslında. Sürüş güvenliği, batarya, enerji üniteleri ile projenin stratejik parçasıyız” dedi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk kez TÜSİAD’ın 2011 yılındaki genel kurulunda “Yerli otomobili yapacak babayiğit arıyorum” sözleriyle gündeme getirdiği yerli otomobilde tarihi bir aşamaya gelindi. Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleşen törende, yerli otomobili üretecek 5 şirketin bir araya geldiği Türkiye’nin Otomobili Ortak Girişim Grubu için ilk imzalar atıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Türkiye Odalar Borsalar Birliği’nin (TOBB) koordine edeceği yerli otomobili üretecek girişim grubunda Anadolu Grubu, BMC, Kıraça Holding, Zorlu Holding ve Turkcell yer aldı. Otomotiv endüstrisinin çok önemli 3 oyuncusunun yanında, Turkcell’in konsorsiyumda yer alması konuya uzak olanlar için biraz tuhaf bulunmuş olabilir. Ancak yeni nesil araçlar artık tam bir teknoloji ürünü olduğu için Turkcell bu beşlinin en önemli stratejik ayağını oluşturuyor.Mühendislerimiz hazırTurkcell Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça ile dün BİP üzerinden görüntülü bir röportaj gerçekleştirdik. Akça, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Turgut Yuvacan, Yayın Koordinatörü Tayfun Hopalı, Ekonomi Müdürü Ercan İnan ve Otomotiv Editörümüz Mete Tansu’nun sorularını yanıtladı. Barcelona’da gerçekleşen GSMA Kongresi ve Fuarı’nı birlikte gezme fırsatı bulmuştuk. Ahmet Akça o fuara dikkati çekerek “Standların pek çoğunda sürücüsüz araçlar vardı. Mobil teknolojiler fuarı adeta otomobil fuarına benziyordu. Çünkü önümüzdeki süreçte akıllı evler ve akıllı araçlar ön plana çıkacak. İşte biz de tam bu yüzden bu projenin bir parçasıyız. Otomobil artık endüstriyel bir ürün olmakla birlikte teknoloji ile harmanlanınca rekabet edebilecek bir ürün olacak” dedi.Turkcell’in Türkiye’deki Ar-Ge merkezlerinde 1.000’in üzerinde mühendisi olduğunu kaydeden Ahmet Akça, Belarus’da sahibi oldukları Lifetech şirketinin Ar-Ge merkezlerinde de 150 kadar mühendisin görev yaptığını belirtti ve “Tüm bilgi birikimimizle Türkiye’nin bu en önemli projesine destek olacağız” dedi. Yazılım ve yüksek teknolojinin en önemli unsur olduğu yerli otomobil projesinde üstlendikleri sorumluluğun bilincinde olduklarına vurgu yapan Akça, şöyle devam etti: “Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi teknoloji konusunda dünyada büyük başarılara ulaşmış bir şirket olarak çok yakın bir geçmişte, kendi alanımızda güçlü adımlar attık. Dünyanın en güçlü 4.5G altyapısını Türkiye’de kurduk, binlerce kilometre fiber altyapı yatırımı ile Dijital İpekyolu’nu yeniden kurmak için çalışıyoruz. Dijital İpekyolu’nun kervansarayları olacak veri merkezlerini inşa ettik ve ediyoruz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde hizmet vermeye başlaması beklenen 5G teknolojisinin hazırlıklarını yapıyoruz. 5G’de saha testlerini yönetiyoruz, standart belirleyiciler arasındayız. Özetle Türkiye’nin Otomobili projesini destekleyecek olan yüksek teknoloji sistemlerinde geliştirme çalışmalarına başlamış bulunuyoruz. Kaliteli iletişim altyapımız, güçlü mühendislik ve yazılım yetkinliklerimizle, Türkiye’nin Otomobili Projesine önemli katkı sağlayacağımızı düşünüyoruz. ‘Kader gayrete aşıktır’ diyoruz ve Türkiyemiz için hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyoruz.” Özgüvenimiz artacak ülkeye moral olacakCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Mesele otomobil yapma meselesi değil. Mesele dünyaya meydan okuma meselesi” demişti, projenin tanıtım toplantısında. Turkcell Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça da konuya değindi ve “Bunu bir memleket meselesi olarak görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti daha önce kısıtlı imkanları ile 80 yıl önce uçak, 60 yıl önce otomobil yapmış bir ülke. Bu girişimler maalesef Türkiye’nin kendi teknolojisini üretmesini istemeyen dış müdahaleler yüzünden seri üretime geçememiştir. Bugün artık yüksek teknolojinin istikbalimiz için ne kadar önemli olduğunu idrak eden ve bu yolda atılan her adımı destekleyen güçlü bir devlet iradesi mevcut” şeklinde konuştu.Adı ilgili çok öneri geliyorAhmet Akça BİP üzerinden yaptığımız röportajda farklı sorularımıza da şu yanıtları verdi:Türkiye’de ortak çalışma anlayışımız çok gelişmiş değil. 5’li konsorsiyum başarılı olur mu?- Bu hep akla gelen soru ve ne yazık ki çok karşılaşıyoruz. 5 firmanın her birinin ayrı ayrı tecrübeleri var. Buna memleket meselesi olarak bakıyoruz. Herkes tecrübesini katacaktır ve ortaya çok başarılı bir ürün çıkacağına inanıyoruz.Şirkette herkesin eşit oranda mı hissesi olacak?- Henüz bunu görüşmüş değiliz. Muhtemelen öyle olacaktır.Adı ile il gili bir gelişme var mı?- Henüz yok. Ancak çok fazla öneri geliyor. Hepsini değerlendireceğiz.Ortaklardan birinin mevcut tesislerinde mi üretilecek yoksa sıfırdan bir yatırım mı yapılacak?- Bu da henüz karar vermediğimiz bir konu. Bunların hepsi oturup konuşulacak.

Devamını Oku