Selanik'teki Şemsi Efendi Okulu denildiğinde hemen hemen herkesin aklına, "Atatürk'ün okuduğu okul" gelir. O meşhur Şemsi Efendi, 120 yıllık Feyziye Mektepleri Vakfı (FMV) Işık Okulları'nın isim babasıymış. Feyziye Mektebi, Şemsi Efendi'nin okulunun devamı olmuş.1934'ten sonra da Teşvikiye'deki binasına taşınmış. Vakfın yöneticileriyle Teşvikiye'deki Işık Lisesi'nde buluştum. Görüşmemizde FMV Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Binark ile Yönetim Kurulu üyeleri Ahmet Burak, Gün Han Başik ve FMV Genel Müdürü Dr. Turgut Binzet bulundu. Murat Binark Garanti Koza'nın Genel Müdürü, Ahmet Burak Coca Cola Türkiye Bölgesi Genel Müdürü, Gün Han Başik avukat.Anaokulu, ilköğretim okulu, lise ve üniversitesi var FMV'nin. İlköğretim okulları ve liseler Teşvikiye, Erenköy, Ayazağa'da, üniversite ise Şile'de. Okul öncesi eğitimi ilk başlatan eğitim kurumlarından biri FMV. Erenköy Işık Lisesi'nin de Fen Lisesi var. Özel öğrenciler için. Geçtiğimiz yıl açıldı. 11 öğrencisi var. Tam bir bilim yuvası.Liselerdeki çatışma ve çeteleşme haberleri ile "Polat" özentisi gençlerin hikâyelerinin basında sıkça yer aldığı şu günlerde FMV yöneticileriyle buluşmamın farklı bir nedeni vardı. O da Fen Lisesi öğrencilerinin çalışmalarıydı.Balıktan zehirlenip...FMV'nin Fen Lisesi öğrencisi Hazal Dursun ve Ecenur Doğan balıktan zehirlendikten sonra oturup "balık neden zehirliyor" diye araştırmışlar. Çinekop yemişler, mideleri bulanmış, kusmuşlar. Fakat "Bir daha çinekop yemem ben" demek yerine "Neden zehirlendik" diye sormuşlar.Kanada Halk Sağlığı Ajansı'nın yayınladığı rapora göre dünyada senede ortalama olarak 25 bin balık zehirlenme vakası yaşanıyormuş. Hazal Dursun ve Ecenur Doğan 15 yaşında, lise birinci sınıf öğrencisi. Bayat balıktan salınan kimyasal maddelerden yola çıkarak bir sensör geliştirdiler. Anlaşılacak cümlelerle yazayım; küçücük bir kağıt parçası geliştirdiler. Bu kağıt parçasını balığın üzerine yapıştırıyorsunuz, kağıt renk değiştiriyorsa balık bayat demek.Bunu nasıl yaptıklarına gelince... Bildiğimiz kırmızı lahanayı kullanmışlar.Formül kırmızı lahanaKırmızı lahana doğranıp bir beher içine konmuş. Başka bir beherde de saf su kaynatılmış. Su kaynadıktan sonra kırmızı lahana suya atılmış ve oda sıcaklığına gelene kadar bekletilmiş. Daha sonra su süzülüp kırmızı lahanalar ayrılmış. Lahana suyunun bozulmasını önlemek için çözeltiye yüzde 10 izopropil alkol konulmuş. Kırmızı lahana çözeltisi kurutma kağıtlarına emdirilip kurutulmuş. Sonra yapılan işlemler fazla ayrıntılı oluyor. Meraklısı bulup inceler. Sonuçta küçücük bir kağıt parçası balığın taze olup olmadığını test etmeye yarar bir hale gelmiş.Öğrenciler bir çinekop alıp kilitli bir poşet içinde tutmuşlar. Poşetin içine 1 adet sensör kağıdı balıkla temas etmeyecek biçimde bırakmışlar. Başka bir sensör kağıt da kilitli poşetin dışına konmuş. Bir kronometre ile renk değişiminin gerçekleştiği süre kaydedilmiş. Soğutucu dışında, oda sıcaklığında bir saat bekletilen çinekop tehlike sınırını aşmış ve öğrencilerin sensörü renk değiştirmiş.FMV Erenköy Fen Lisesi Müdürü Erdoğan Bozdemir projeye TÜBİTAK'tan onay aldıklarını, Avrupa Birliği'ne de patent almak için başvurma hazırlığında olduklarını söyledi. Bize öğrencileri tebrik etmek ve bu gibi örneklerin artmasını dilemek düşüyor. Bir tüketici olarak da marketlerde et poşetlerin altında Hazal ve Ecenur'un barkodlarının olduğu günleri bir an önce görelim diyoruz.Barkod tavuk ve ette de işe yarıyorBozdemir'in verdiği bilgiye göre, bayat balık gibi bayat kırmızı et ve tavuk eti için de aynı yöntemin kullanılabileceği ortaya çıkmış. Bozdemir, "Küçücük kağıt parçalan barkod gibi etlerin poşetlerine yapıştırılabilir ve renk değişiminden etin bozulup bozulmadığı anlaşılabilir. Tüketicilerin içi rahatlar diye düşünüyorum" diyor.
Kötü bir huyumuz var. Dayanışma gösteremiyoruz. "Türkiye'nin tanıtımı" diyoruz ama birlikte hareket etmeyi, iyi işlere destek olmayı beceremiyoruz. Bir süre önce 400'ü aşkın Türk denim üreticisi Denim Sanayicileri Derneği (DenimDer) çatısı altında biraraya geldi. Ve DenimDer İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçılan Birliği ile (İTKIB) ortak bir proje yürüttü. Projenin adı Turkishblue (Türk mavisi)...Türkiye Avrupa'nın bir, dünyanın dört numaralı denim üreticisi. "Dünyaya jean'i biz giydiriyoruz" desek yalan söylemiş olmayız. Türkiye'de üretilen her dört bluejeanden üçünü Avrupalılar giyiyor.2005'te Türkiye'de denim sektörü 2.8 milyar dolarlık ihracat yaptı. 160 ülkeye 200 milyon adet denim pantolon satıldı.Denim üreticileri bu sayılardan yola çıkarak hem Türkiye'yi tanıtmak hem de dünya çapında marka olmak için kollan sıvadı. Proje hazırlandı, iki hafta önce de tanıtıldı. Toplantıya TiM Başkanı Oğuz Satıcı, İTKIB Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ve 250'ye yakın denim üreticisi katıldı.Tüzmen katılmadıBakan Kürşat Tüzmen projenin tanıtımında yoktu. Duyduğuma göre son anda hasta olduğunu bildirmiş. Turkishblue projesi ne yazık ki kamuoyundan beklenen ilgiyi görmedi. Bu şuna bağlanıyor: Bir süredir Türkiye'nin markalarını yaratmak, yurtdışında başarılı işlere imza atmış Türk tasarımcılarına destek olmak amacıyla Turquality projesi yürütülüyor. Turquality belgesi alan markalar yurtdışından hem kendi etiketleriyle hem de Turquality etiketiyle satılıyor. Turkishblue projesi de aslında bu çalışmaları destekler nitelikte.Ancak Turkishblue projesinin Turquality'yi gölgede bırakacağını düşünenler de var. Bunlar tekstilciler arasında bugünlerde çok konuşuluyor. Görünen o ki Ankara Turkishblue'yu görmüyor.Birbirimizle didişmekten ve rekabet etmekten bir kurtulsak...Giden her jean'in cebinden Türkiye kartpostalı çıkacakTurkishblue projesi çerçevesinde bundan sonra yurtdışına ihraç ettiğimiz ıer denimin cebine bir Türkiye kartpostalı konulacak, kartpostalların üzerinde nazar boncukları, çeşm-i bülbül, İznik çinisi, Boğaz Köprüsü, Sultanahmet Camii gibi tarihi ve turistik yerlerden görüntüler var. Ayrıca bu proje kapsamında Turkishblue 2006 isimli bir dergi piyasaya çıktı. Dergi Rusça ve İngilizce. Dört ayda bir yayımlanacak.Özal ve Demirel'in kafa dinlediği otel yenileniyorŞile'de Türk filmlerinin vazgeçilmez seti olan bir otel vardır, Değirmen Otel. Geçmişi 1963'e dayanır. Bir zamanlar Süleyman Demirel, Turgut Özal, Yaşar Kemal, Abidin Dino, Bülent Ersoy ve Zeki Müren gibi sanatçıların ve politikacıların kafa dinleme adresiydi. Şimdi yenileniyor. Haziran sonu yeni haliyle hizmete girecek. 76 odalı otel, 84 odalı hale gelmiş. Odaların 7'si jakuzili özel suit. Kimbilir belki odalar ünlü isimlerin adlarıyla anılır...
Musluğumun markası şu olsun diyen çoktur ama "prizimin markası şu olsun" diyeni hiç duymamıştım. Sanırım artık bu da olacak. "Aydınlık elinizde" sloganlı Viko reklamını izlerken bunu düşündüm. İlk kez bir priz markası olarak ortaya çıkan ve reklam veren Vıko 1980'de Cahit Durmaz ve Ali Dağbaşı tarafından kurulmuş. Şu anda üretimin yüzde 45'ini 47 ülkeye ihraç ediyorlar. Yılda 60 milyon adet anahtar ve priz üretiyorlar.İnşaat sektöründeki patlama priz satışlarını da artırmış. Markanın kurucusu Cahit Durmaz, "inşaat sektörü gerçek bir patlama yaşıyor. Bu inşaatlar bu sene ve önümüzdeki yıllarda tamamlanacak. O nedenle bizim sektörümüzde büyüme trendi devam ediyor" diyor. Vıko'nun prizleriyle ilgili bilgi alırken ilgimi Viko'nun Smartlife adlı "akıllı ev" konsepti çekti.Musluk örneğinden gitmeye devam edelim. Evden çıktınız ve işe doğru yola koyuldunuz, "Musluğu açıp bıraktım mı" ya da "Ocağı açık unuttum mu" gibi sorular beyninizi yiyor. İşte Viko'nun çatısı altındaki Smartlife, evde bambaşka bir yaşam yaratıyor.Bu sorunlar kumanda üzerinden hallediliyor. Örneğin evdeki çiçeklerinizin akşam güneşini almasını istiyorsunuz, kumanda devreye giriyor, panjurlar ya da perde otomasyonu sayesinde bunu iş yerinizden başarabiliyorsunuz. Evdeki tüm elektrikli aletler bir kumandaya bağlanabiliyor, nereye giderseniz gidin kontrol edebiliyorsunuz.Güvenlikle ilgili aklınıza gelen her şey bu sisteme dahil. Evinizin etrafında birinin dolaştığını sistem size haber veriyor. Bunlar özel olarak programlanabilen anahtarlar ve çok sayıda işi tek bir butona basarak yapma imkânı veren cihazlarla birlikte çalışıyor.Modern yaşam kimbilir daha neler getirecek...Picasso'dan sonra Gulbenkian Müzesi geliyorLizbon'da meşhur Mısır kedisinin sergilendiği bir müze vardır, Gulbenkian Müzesi. 2 yıl önce Lizbon'a gittiğimde zaman darlığından müzeyi hızla turlayıp, çıkmıştım. Aklım kalmıştı. Sabancı Müzesi Picasso İstanbul'da sergisinden sonra Gulbenkian Müzesi'nden bir sergiyi getiriyor. Bu müzenin bizim için farkı şu: Calousta Sarkis Gulbenkian, İstanbul Üsküdar doğumlu bir Ermeni. Doğum tarihi 1869. 1942'de Lizbon'a gelmiş ve hayatının son 13 yılını Lizbon'da geçirmiş. Lizbon'da sanata ve kültüre inanılmaz yatırımlarda bulunmuş. Portekiz'in en ücra köylerinde kütüphaneleri, kültürevleri var Gulbenkian'in.Lizbon'daki müzede ise karşımıza çok tanıdık eserler çıkıyor. İznik çinileri, Bursa halıları, Osmanlı minyatürleri... Mezapotamya, İslam, Ermeni ve Uzakdoğu eserleriyle dolu bir müze.İşte bu müzeden bir sergi 15 Nisan-28 Mayıs tarihlerinde Sabancı Müzesi'nde olacak. Bakalım hangi eserler gelecek? Picasso gibi bu da kaçırılmaz.
Bilişim ve Kadın Günü'nde iki genç kadın tanıdım. Intel, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KADER), Türkiye Bilişim Derneği ve gazetemiz VATAN'ın işbirliğiyle 30 Mart Kadın ve Bilişim Günü'nde düzenlenen etkinliğin "Teknolojiyle başaran kadınlar" bölümünde iki kadın konuşmacı vardı. Pınar Yücel ve Tülin Akın. Intel Türkiye, Afrika ve Ortadoğu Direktörü Ayşegül İldeniz'in verdiği bilgiye göre, Türkiye'de kadınların sadece yüzde 6'sı bilgisayar kullanıyor. Bu yüzden de hayatının akışını bilgisayarla değiştirmiş kadınlar, çok heyecan verici birer örnek. Kadın ve Bilişim Günü'nde ağzımız açık onları dinledik, başanlan "Keşke herkes böylesi çıkış yollan bulsa, insan isteyince neler yapıyor" dedirtti.Evi 28 metrekareydi...Önce Pınar Yücel. O bir anne. Evlendiğinde 28 metrekarelik güneş görmeyen bir evde oturuyordu. Anlattığına göre maddi sıkıntılardan dolayı kocasıyla tek eğlenceleri Cnbc-e dizileri ve bilgisayardı. Planlamadan hamile kaldı! 35 metrekarelik bir eve geçtiler, güneş gören. 29 yaşında anne oldu Pınar Yücel. Ve annelikle ilgili yaşadıklarını paylaşacağı bir web sitesi kurdu. 40 günlük bebeği kucağında, 3 saatlik uykuyla kurduğu www.anneyizbiz.com sitesinin şimdi 28 bin üyesi, 35 bin okuru var.Teknolojiyi evinde kullanarak yaptığı iş 4 yılda neler mi getirdi? Öncelikle Pınar Yücel'in çok sevdiği bir işi oldu. Farklı gazete ve dergilerde yazıları yayınlanmaya başladı. Bir dergi çıkardı. Ve yakında bir televizyon programına başlayacak. Levent'te bir çocuk eğitim merkezi kurdu. İşini "tekno-ev projesi" diye tanımlıyor. Yıllık cirosu 150 bin YTL Pınar Yücel 31 yaşında.Traktör kullanıyorsa...Ve Tülin Akın... Tülin, Akdeniz Üniversitesi'ne bağlı Korkuteli Meslek Yüksek Okulu Tarımsal Pazarlama bölümünde okudu. Öğrenciliği sırasında tarım sektöründe iletişiminin ilkel olduğunu gördü ve www.tarım-salpazarlama.com'u kurdu. "Her türlü tarımsal ürünü pazarlanm" diye düşündü. O bu siteyi kurarken herkes şöyle dedi: Mıncıklamadan domates, dişine bakmadan hayvan mı alınırmış?O ise, "Traktör kullanan çiftçi neden internet kullanmasın?" diye düşündü.İsrail, Hollanda, Almanya, İspanya ve İtalya'dan gelen talep ve işbirliği imkânlarını site üzerinden duyurmaya başladığında projenin kırılma noktası gerçekleşti.Şimdi 6 bin 700'ün üzerinde üyesi var. 5 binin üzerinde işbirliği gerçekleştirdi. Projesini anlatmak üzere 11 uluslararası fuara katildi.Site her hafta düzenli olarak 27 bin kişiye, yeni işbirliği olanaklarını bildiren bir e-bültenle ulaşıyor.Toplantıdaki sunumunda Nazilli'den köylü bir kadının internet başında ürünlerini pazarlarkenki görüntüsü vardı. O, hem kendi hem de yüzlerce çiftçinin hayatini değiştirdi. Tülin 25 yaşında.Vedat Aşçı'dan Boğaz'a nazır yeni rezidansEtiler girişindeki Garanti Bankası Genel Müdürlüğü'nün arkasında yıllardır inşaatı bitmeyen "Levent 2002" adlı bir proje vardır. Şehmuz Tatlıcı'ya ait ŞE-TAT Apart ve Alışveriş Merkezi olacağı söylenen proje geçtiğimiz hafta satıldı. Alan ise Astaş ve REMAG ortak girişimi adına Vedat Aşçı ve Selim Uyar.Vedat Aşçı Yapı Kredi Bankası'nın iştiraklerinden Four Seasons ve Atik Paşa Yalısı'nı, ortağı Mesut Toprak'la birlikte almış, daha sonra ortağıyla yolunu ayırıp Esentepe'de Kempinski Residence Astoria'nın inşaatına başlamıştı. Astoria bitmek üzere.Aşçı'nın yeni projesi de hayli iddialı. Bu yeni proje boğazın en güzel rezidansı olmaya aday.Projenin yeni adı "Bellevue Residence". Aşçı buraya da Esentepe'deki gibi iki kule inşa edecek. 2 katlı 2 kule tarzındaki bu proje 60 özel daireden oluşuyor.Projenin mimarı Ertem Ertunga, işletmesi Esentepe'deki Astoria gibi yine Kempinski tarafından gerçekleştirilecek.Proje hazır, daireler satışa sunuldu, duyduğuma göre metrekare fiyatı 5 bin- 6 bin dolar civarında belirlenmiş.
Sigara paketleri üzerindeki uyarılardan etkileniyor musunuz? "Sigara içmek öldürür", "Sigara içmek kan dolaşımını yavaşlatır ve cinsel iktidarsızlığa neden olur" gibi yazıları okuyup da sigara içmekten vazgeçen var mı?Tiryakilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan biri olarak gerçekten de merak ediyordum, acaba bu yazılar caydırıcı oldu mu? Sigara tüketimini azalttı mı? Çevremdeki fosur fosur sigara içenlerin sayısında bir azalma yok, üstelik hemen hemen hepsi bu yazılarla dalga geçiyor. Çoğu kendilerine güzel kılıflar aldı, kadınlar genelde janjanlı paketleri tercih ediyor, erkekler ise tabaka kullanıyor. Yazıları görmek istemeyen görmüyor, "ne yazıyo yaaaa" deyip tüttürmeye devam ediyor.Philsa Murahhas Azası Turhan Talu'yla kahvaltıda buluştuk. En çok merak ettiğim konudan başlayayım. Bu uyarı sloganları tüketimi azaltmamış. Sigaranın sağlığa zararlı olduğunu belirten yazılar Ocak ayı başından beri zorunlu olarak paketlere kondu. Sigara satışlarında Ocak ayında küçük bir düşüş var ama Talu bunu hava koşullan nedeniyle yaşanan dağıtım sorunlarına bağlıyor.Sponsorlukları önlendi...Talu'yla sohbetimizde konuştuğumuz konuların farklı bir boyutu var. Sosyal sorumluluk projeleri ve sponsorluklar... 4207 sayılı sigarayla mücadele yasasıyla artık tütün firmalarının her türlü sponsorluk, tanıtım ve reklam yapmasını önlendi.Talu, bu yasanın biraz abartılı olduğunu düşünüyor. Örneğin Philip Morris fuhuşa zorlanan kadınlar için Türkiye'de açılan ilk sığınma evini destekliyor. Bu sığınma evinin kapısında kocaman bir sigara reklamı yok. Oradaki kadınlara sigara dağıtılmıyor. Sokak çocuklarının meslek edinmesine yönelik Umut Çocukları Derneği Eğitim Merkezi'ni destekliyorlar. Bu çalışmalarda da ne çatılan altındaki markaların reklamı yapılıyor ne de o merkezlerde sigaraya yer veriliyor. Bunlar tamamen sosyal sorumluluk projesi olarak düşünülen çalışmalar.Torbalı'daki Ana Tanrıça Kenti Metropolis Kazıları da Philip Morris sponsorluğunda yapılıyor. Turhan Talu, "Philip Morris dünyada kurumsal sponsorluk sıralamasında 16'ncı sırada. Yeni yasa adımızın iki satırcık geçmesine dahi olanak tanımıyor. Tamam, biz de renklerimizi kullanalım, markalarımızın reklamını yapalım, çakmak dağıtalım, kül tablası verelim demiyoruz. İsteğimiz yalnızca bu çalışmaların tarafımızdan yapıldığının iki satırla geçmesi" diyor.İşin trajikomik yanı da, fıkra sanıyordum ama Talu'dan öğrendiğime göre sigara paketi üzerindeki yazılara bakıp, "Bana spermleri öldürenlerinden değil de adamı öldüreninden ver" diyen çökmüş. Türk insanı budur. Aramızda sigara içerek baba olmama hakkını kullanmak isteyenler vardır!"Çırak"ından memnunAnadolu Holding CEO'su Tuncay Özilhan geçen yıl Çırak programının patronuydu. Geçen hafta "Pazarın Patronu" nda Özilhan'la konuştum. O röportajın tümü sayfaya sığmadı. O kısmın bir bölümünde Çırak yarışmasının birincisi Ahmet Işık'ın performans değerlendirmesi vardı. Anadolu Holding kuruluşlarından Çelik Motor'da çalışıyor Ahmet Işık. Özilhan, "Çırak çıraklıktan çıktı, iyi gidiyor. Hem iş hem de eş sahibi oldu" diyor. Çırak yarışmasında dereceye girenler Anadolu Holding'in farklı şirketlerinde çalışıyorlarmış. Özilhan, çırakların gelecekte iyi birer profesyonel olacağı görüşünü taşıyor.
Dünya Göz Hastanesi, bundan 10 yıl önce göz branşında ilk hastaneyi açarak herkesin gözünü açtı! Hem Dünya Göz Hastanesi zaman içinde büyüdü, 10 yılda İstanbul'da 5 göz hastanesi kurdu, hem de diğer hastane yatırımcıları göz hastaneleri açmaya başladı.Türkiye'nin ilk hastane zincirini kuran "Hastaneler Kralı" Azmi Ofluoğlu da "göze özel" hastane zinciri kuruyor. Alman Hastanesi'nin ilk göz hastanesi önümüzdeki ay içinde Nişantaşı'nda hizmete girecek. Türkiye'nin farklı yerlerinde 80 hastanesi olan Azmi Ofluoğlu, Nişantaşı'ndaki hastaneden sonra Adana, İzmir, Bursa, Gaziantep, Diyarbakır, Hatay ve Karabük'te de göz hastanesi açacak. Ofluoğlu Nişantaşı'ndaki hastanesine bugüne kadar 8 milyon dolarlık yatırım yapmış. Bu, yatırımın yüzde 60'lık kısmı.Ofluoğlu'nun hastanelerinin bir özelliği mobilyalarının Versace oluşudur. Ofluoğlu'nun yeni açacağı Alman Göz Hastanesi'nin mobilyaları da Versace olacakmış.Daha 20 hastane kaldırırRekabet, bu alanda uzman personel ve doktor transferlerinde de yaşanıyor. Ofluoğlu, göz hastanesine yatırım yapmadan önce Dünya Göz Hastanesi'nin deneyimli ismi Kurumsal İletişim Müdürü Cem Sayoğlu'nu da yeni açtığı hastaneye işletme ortağı olarak aldı.Sayoğlu'na "Neden yer olarak Nişantaşı seçildi?" diye sordum. Nişantaşı, Osmanbey, Harbiye civarında toplam 1200 doktor muayenehanesi olduğunu söyleyip ayak alışkanlığının öneminden bahsetti. Ayrıca Nişantaşı sağlık turizmi açısından da uygun bulunmuş. Görünen o ki, Nişantaşı'na yalnızca doktora görünmek için gelenler de var.Peki, İstanbul'da bu kadar çok göz hastanesine ihtiyaç var mı?Varmış. Bu işin uzmanları, "İstanbul daha 20 göz hastanesini kaldırır" diyor.İnanılır gibi değil ama durum ortada, açın herhangi bir göz hastanesine telefon, lazer operasyonu için gün almakta zorlanıyorsunuz, katarakt ameliyatı için sıraya giriyorsunuz.Hedef, zengin turistler...Ofluoğlu Kuşadası'nda da 5 yıldızlı bir otel aldı. Transatlantiklerin durağı olan Kuşadası'nda Ofluoğlu iddialı bir sağlık turizmi yatırımı yapacak. Amaç, zengin turistleri çekecek cazip bir merkez kurmak.Irak'a uçuşlar kadınlara emanet9 Aralık'ta İstanbul'dan Erbil'e ilk uçuşlar başladı. Iraklı Laveen Air, Türkiye'de sefer yapmak için Fly Air'le charter anlaşması yaparak bu uçuşları başlatmıştı. Yolcu olur mu olmaz mı, Türk uçakları Kuzey Irak'a iner mi inmez mi tartışmaları bir yanda kaldı. 3 ayda 15 sefer yapıldı, bugüne kadar 2 bin 400 yolcu taşındı. Erbil seferleri önümüzdeki haftadan itibaren haftada iki güne çıkıyor. Perşembe gerçekleştirilen uçuşlara pazartesi seferleri de ekleniyor. Bu zorlu hattın altından iki kadın kalkıyor. Laveen Air Türkiye Temsilcisi Berna Türkili ile Cresta Turizm Pazarlama Koordinatörü Funda Dal."Temel İçgüdü 2" 40 yaş üstü kadınlar için geliyor!Malum, Sharon Stone 40 yaş üstü kadınlar için idol oldu. 14 yıl aradan sonra yeniden kamera karşısına geçerek "Temel İçgüdü 2"yi (Basic Instinct 2) çeken Sharon Stone, 31 Mart'ta Türk izleyicisiyle de buluşacak.Tüm dünyada Christian Dior'un 40 yaş üstü kadınlar için piyasaya sunduğu özel ürünlerin yüzü Sharon Stone. Türkiye'de de 31 Mart'ta Temel İçgüdü 2'nin vizyona girmesiyle birlikte Christian Dior'un Capture Total serisi, Serum concentrate (konsantre serum) ve Multi-perfection öreme (bakım kremi) piyasaya sürülecek. Meraklılarına duyurulur!
Habur'da kamyoncular açlık grevinde. Çünkü artık C2 belgesi almayan kamyoncu sınırdan geçemiyor, Ulaştırma Bakanlığı 26.02.2006 tarihinden itibaren C2 yetki belgesi olmayan araçların Habur'dan Irak'a çıkışlarına müsaade edilmeyeceğini duyurdu.C2 yetki belgesi AB mevzuatı bakımından gerekli. Bakanlık C2 belgesini alınabilmesi için başvuranların 10 aracı bulunmasını ve taşıma kapasitesinin 300 ton olmasını şart koşuyor.Görünen o ki, kamyoncular belge zorunluluğunu "nasıl olsa deleriz" düşüncesindeydi ama öyle olmadı.Kayıtlı ekonomiye ilk kez bütünüyle geçecek olan kamyoncular kabuk değiştirmek zorunda olduklarını biraz geç anladılar. Şimdilerde büyük nakliye şirketlerine ateş püskürüyorlar. Nakliye şirketlerine yanaşmak durumunda kalan kamyoncuların çoğu "Bunlar bizi kazıklar" korkusu yaşıyor. Her ne kadar bu bir geçiş dönemi de olsa durum ortada: Bugüne kadar Irak'a giriş yapan 25 bin araç sahibinden sadece 1217'si C2 yetki belgesi aldı.Kamyoncular, birleşin...Habur'dan ayda 40 bin araç geçiyor. Nakliyeciler Derneği (UND) Başkanı Çetin Nuhoğlu, "Bu araçların tümünü uluslararası nakliye şirketlerinin karşılaması mümkün değil" diyor, kamyoncuların bir an önce birleşmelerini öneriyor. Bu kamyonculara oluşan yeni pazar koşullarını kimse anlatmadı mı?Irak'a ihracat yapanlarla nakliyeciler boğaz boğaza gelmiş durumda. Sözleşmeler zarar ettiriyor. Maliyetlere yüzde 20'lik artış oldu. Habur'a geçen malların büyük bölümü inşaat malzemeleri. 2005'te Irak'a 2.2 milyon ton çimento ihracatı yapıldı. 2004'te bu miktar 2.105 milyon ton, 2003'te 698 bin ton, 2002'de 154 bin tondu. Uzanlar'a ait çimento fabrikaları kıran kırana geçen ihalelerle satılmıştı. Bölgedeki çimento fabrikalannı alanların hedefi Kuzey Irak pazarı.Türkiye'deki çimentoculara ilk darbe Kuzey Irak'ta alınan yeni çimento yatırım kararlarıyla gelecek gibi görünürken, C2 belgesini beklenmeyen bir darbe vurdu. Bu durumda Tüzmen'in Irak'a ihracat öngörüleri 2006'da şaşacak gibi görünüyor.Zorlu 'Prada yarışı'nı Beymen kazandıPrada ve Dolce Gabbana yıllardır Beymen'de satılıyor. Prada'nın dünyada en çok satış yaptığı 9 yerden biri Beymen. Bu iki marka da son bir yıldır Türkiye'de yer arayışını sürdürüyordu.2007 içinde büyük olasılıkla Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi'de Prada ve Dölce Gabbana mağazaları olacak. Markaları Türkiye'ye kimin getirdiğine gelince...Kanyon'da Prada'nın olacağı söylenedursun, yarışı Kanyon' da-ki Harvey Nichols'ın değil Beymen'in kazandığını duydum.Her iki markanın da ayrı bir mağaza açma anlaşması Beymen tarafından imzalandı. 2006'yı hazırlık yılı olarak belirlemiş. Nişantaşı'nda açılacak mağazaların ardından İstinye Park'taDolce Gabbana'nın ayakkabı ve çanta mağazası hizmete girecekmiş. Hatta Beymen ile Dolce Gabbana mağazaları bir koridorla birbirine bağlanacakmış.Bir öneri: Özlem Önal da Miu Miu2yu getirsinPrada'yı Özlem Ünal'ın açacağı da söyleniyordu, hatta adres olarak da Christofle'ın olduğu bina gösteriliyordu. Prada'yı getiremeyenlere benden naçizane bir öneri: Prada'nın kız kardeşi Miu Miu'yu getirmeye ne dersiniz?
Bugün Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'yi temsil eden kadınların topuk sesleri duyulacak. Çünkü bugün 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü. Ve bu özel günde Ümit Boyner, Arzuhan Yalçındağ, Zeynep Göğüş ve Feryal Menemenli Türkiye'deki kadınları ve AB'ye bakışlarını anlatmak için Brüksel'de."İlerleme ve Önümüzdeki Engeller" başlıklı toplantıda Türkiye'nin sesi olacaklar. Ümit Boyner'le seyahati öncesinde sohbet ettim. TÜSlAD'ın Yurtdışı Tamum Komisyonu Başkanı olan Boyner, Türkiye'nin AB'nin bir parçası olabileceğini kanıtlamak için bir yıldır çalışıyor. Deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazıyor. Avrupa'deki yerel gazetelerden tutun da en bildik gazetelere kadar hepsini taramış. Genel yayın yönetmenlerinden randevu kovalanıyor. Tüm kampanya patronların katkısıyla oluşturulan 1.5 euroluk bütçeyle yapılıyor.İstanbul AB'de, ya Anadolu?Boyner ilk önce işe Fransa ve Almanya'dan başladı. Hatırlarsınız, Fransa'da geçen yıl "Anayasa'ya hayır" diyenlerin yüzde 6'sı "hayır" oyunun nedeni olarak 'Türkiye'nin üye olmasını istememeleri"ni göstermişlerdi. (Eurobarometer -2005 araştırması.) Ezcümle, Avrupa kamuoyu hakkımızda iyi düşünmüyor...Boyner, kısa bir süre sonra Le Figaro'da Türkiye'deki kültür ve sanat hayatıyla ilgili 4-5 sayfalık haber yapılacağını, bir Alman gazetecinin ise Türkiye'deki otomotiv sektörünü inceleyerek özel bir yazı dizisi hazırladığını anlattı.Boyner'e son zamanlarda konuştuğu basın mensupları şöyle diyorlarmış: "Tamam İstanbul'un AB'de olduğunu anladık, biz Anadolu'yu görmek istiyoruz."Ümit Boyner bu yüzden Türkiye'ye davet ettikleri gazetecileri yalnızca İstanbul'da ağırlamadıklarını söylüyor.Boyner'in yürüttüğü bu kampanya kapsamında önümüzdeki yıl Berlin, Brüksel ve Paris'te Türk haftası düzenlenecek.Ve 8 Mart...Eşitsizlik, ayrımcılık, kadına yönelik şiddet, siyasette temsil... Bu konular her 8 Mart'ta masaya yatırılıyor, tartışılıyor. Avrupa Parlamentosu'nda da 8 Mart vesilesiyle toplantılar var, işte o toplantılarda Türk iş kadınları Türkiye'nin AB'ye bakışını ve Türk kadınlarının durumunu anlatacak.Ümit Boyner bugün Avrupa Parlamentosu'nda yapacağı konuşmada Türkiye'den bazı rakamlar verecek. Örneğin Türkiye'de kendi işinin sahibi kadın oranı yüzde 14, Almanya'da ise bu oran yüzde 7. Yani her konuda geride değiliz. Üstelik genç nüfuslu Türkiye'de kadınlar atakta. Bunun en belirgin göstergesi nitelikli iş gücünde kadın istihdamıyla ilgili veriler: Türkiye'de akademisyenlerin yüzde 36'sı, mimarların yüzde 33'ü, ekonomistlerin yüzde 32'si, avukatların yüzde 29'u, diş hekimlerinin yüzde 39'u kadınAB ülkelerinde 15 yaş üstü çalışan nüfusun yüzde 51.90'ı, istihdam edilen nüfusun yüzde 43.60'ı, işsiz nüfusun yüzde 51.30'u ve iş gücüne dahil olmayan nüfusun yüzde 61.70'i kadın. Türkiye'de ise 15 yaş üstü nüfus yüzde 50.40. Bu nüfusun yüzde 27.90'ı istihdam edilen; yüzde 26.60'ı işsiz; yüzde 71.60'ı ise iş gücüne dahil değil.Sayılar uzar gider, bazıları iç sıkar, bazıları umut verir. Bu vesileyse buradan tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü kutlarım.