Ayşegül Aldinç’i kafama “güçlü kadın şarkıları söyleyen sanatçı” olarak mıhlamışım. Acı çekerken bile güçlü olanlar vardır... Sanırsam Ayşegül Aldinç de onlardan. Kaç yaşında olduğu beni ilgilendirmiyor, ama yıllar sonra onun gibi enerjik ve açık fikirli olabilme hayalini kuruyorum. Yeni albümü ‘Sek’iz’ kulağımda. Aldinç, “Tüm iz bırakanlara” adamış albümünü. Açılış Kenan Doğulu imzalı ‘Kendisi’ şarkısı ile... Albüme söz ve müzikleri ile katkısı olan sekiz müzisyen “Gökhan Türkmen, Eflatun, Göksel, Yüksek Sadakat, Mabel Matiz, Kenan Doğulu, Harun Tekin ve Nada” şarkılarda geri vokal de yapıyor. Şunun altını çizmem gerek bu albümün kafası biraz karışık. Elektronik, rock, pop, alternatif... Çoğu müzik türü konuk sanatçılardan kaynaklı albümde yer almış. Albümün her şarkısının düzenlemesi de farklı isimlerden geçmiş. Belki bu yüzden bir bütünlük yok, yoksa Ayşegül Aldinç bilerek mi böyle olmasını istemiş bilemedim. Bir dinleyici olarak bu ani geçişler beni yordu. Bu arada şarkıları dinlerken, geri vokali duymadan, hemen kimin yazdığını tahmin edebiliyorsunuz. Şarkı yazarlarının müzikal duruşları her şarkıya nüfus etmiş. (Yalnız Harun Tekin, Kim Kaybeder şarkısında ters köşeye yatırmış.) O yüzden “Ayşegül Aldinç” imzası baskın bir şekilde albümde hissedilmiyor.Bana göre albümün yıldızları ise Kendisi, Gör Beni ve Aşk Gelince... Gör Beni de Aldinç’in şarkıya girişine ve nakaratındaki vokallere bayıldım. Yalnız albümde şöyle bir sıkıntı var. Aldinç’in vokalleri kulağa çok derinden geliyor. Albümü dinlerken ister istemez vokallerin sesini yükseltmek istiyorsunuz. ‘Sek’iz’ Aldinç’in dostları ile bir araya gelip deneysel bir çalışma yaptığı, sadece single olarak kuvvetli ama bir albümde kaybolacak şarkılarla dolu bir albüm. Alimallah ya da Beni Hatırla’yı daha çok özleyeceğiz...Ferman’a kulak verinÖncelikle “Manga grubu dağılmadı” diyerek konuya giriş yapalım. Ferman Akgül, uzun zamandır üzerinde çalıştığı solo çalışması “İstemem Söz Sevmeni” single’ını hayranları ile buluşturdu. Ferman, bir bakıma bu ilk single’da kendi müzik dilini keşfetmek istiyor gibi... Sözleri Ferman Akgül’e, müziği Sabanis Giorgos’a ait şarkıya Buzuki Orhan’ın eşlik etmesi hüzünlü bir tat vermiş. Hatta bu şarkının havasını değiştirmiş. Albüm ayrıca Ferman Akgül’ün kurduğu plak şirketi 06 Records’un, EMI-Universal müzik işbirliği ile çıkan ilk işi.Ferman’ın, güçlü şarkı sözleri yazdığını düşünenlerdenim. İstemem Söz Sevmeni de bu klasmanda. Sanırsam bu durum sanatçının edebiyata yakınlığından kaynaklı... İstanbul’da yeni bir hayat kuran ve şehrin ilhamı ya da geride kalanlara dair şarkılar yazan söz yazarı çoktan büyüdü, daha olgun kelimelere ve müziğe sahip oldu. Bu şarkının çok daha farklı bir dinleyici kitlesi olacağına inanıyorum. Daha sonra gelecek Ferman Akgül solo çalışmaları için de kafamızda bir fikir yarattığını düşünüyorum. Ayrıca bu solo çalışmaların Manga, şarkılarına nasıl yansıyacağını merakla bekliyorum!
Elimde Mazhar Alanson’un geçtiğimiz akşam ‘Mazharolmak1’ konserinde verilmiş kitap var. Bir bakıma Alanson’un müzikal hayatının günlüğü... Gazete kupürleri, şarkılarının hikayeleri, İngilizce şarkı sözü yazan bir müzisyenin kendi dili ile tanışması, “Ben” olma halini kitaptan okuyorsunuz. Konsere gelirsek eğer Mazhar Abi seyircisine şöminesi, köpeği, kıyafetleri ile ev ortamı yaratıyor. Ardından da hepimizin anılarında yer etmiş şarkılarını söylemeye başlıyor. Açılışı Bodrum Bodrum ile yapıyor ve “Bodrum’da hatıralarım üzerine oteller yapmışlar” diyor.Şarkılarını yazma alametinden bahsediyor... Mesela Yandım Yandım, “Yandım...Yandım... Yandım yandım ahhhh ki ne yandım!” bu kısmı Medine’de Tanrı aşkı ile yazdığının altını çiziyor. Ardından gelen “Bana yeniden şarkılar söyleten kadın. Baka baka doyamadım, hem kokladım da” kısmının açıklaması adeta ders niteliğinde: “Ben şarkılarımı iki satır halinde yazarım. Onları bir araya getirdiğim zaman aşk şarkısı ortaya çıkar.” Ardından da soruyor, “Neden bana aşk şarkısı yapan çıkmadı?” diye.Almanya’nın Woodstock’un da yaşadıkları, Paris, Hindistan ve New York anılarını dinliyoruz. Bir müzisyenin bu kadar anılarını gocunmadan anlatması, “Elalem ne der, ya beni artık sevmezlerse” takıntılarına sahip olmaması çok yüce bir şey. Yalnız bu konser seri haline gelirse barko vizyondaki, adeta “Powerpoint sunumu”nu andıran görüntülerden vazgeçmeleri gerek. Daha profesyonel hale getirmeliler. Ki Mazhar Alanson’un çevresinde bunu şahane yerine getirecek isimler vardır.Bu “Mazhar olma” halini çok sevdim ben. Biraz belgesel tadında bir konser izledim. MFÖ’yü onlarca kez canlı izlemiş biri olarak, Mazhar Abi’nin hâlâ yeniliklere açık olan tavrı beni heyecanlandırdı. David Bowie’nin Lazarus klibinde ölümünü bir sanat haline getirmesini hatırlarsınız. (Hatırlamadıysanız youtube.com’da var.) Mazhar Abi’de Bowie’ye sahnesinden selam çakarken, bu klibi söylemeden edemiyor. Sanatçılar, yaptıkları eserlerle ölümsüz hale gelirken üretmeyi kesmemeleri gerek. Ülkemizde yaşanan problemlerdendir. Yaşı ilerleyen müzisyenler ya da herhangi bir meslekte üstat olanlar ‘şimdi’ye dair herhangi bir bilgi sahibi olmadan eleştirirler. Yeni bir üretimleri yoktur buna rağmen eleştirmeye devam ederler. Mazhar Abi, işte bu kavime ters duranlardan. Yeni şarkılar üretiyor, anılarını kullanışlı hale gelmiş bir şekilde sunuyor. “Hadi oradan siz bilmezsiniz, siz yapamazsınız” demeden. İlham veriyor. Yaşadığı dünyadan da hâlâ umudu var. Son dönemde mutsuz ve umutsuz gençlere adeta “Kalkın ayağa” der gibi.Konserde anlatılan anılardan bence en çarpıcı olan Yalnızlar Garı şarkısının hikayesiydi. Mazhar Alanson, Avrupa’da somurtkan ve aksi yaşlılarla dolu bir garda bulur kendini ve “Ana, yalnızlar garındayım” cümlesi ortaya çıkar. Galiba yaş ilerledikçe o gardaki aksi yaşlılardan biri olmamak için gayret etmiş ve başarmış gibi... Bu arada konserde Yalnızlar Garı şarkısının elektronik gitarların baskınlığı da inanılmaz güzel bir aranje ortaya çıkarmış. Günün sonunda Mazhar Abi iyi ki varsın ve umarım kös kös evinde oturmayıp bize daha çok konserler ile seslenirsin. ‘Sanatçının Öyküsü’ şarkındaki gibi sen bir şarkı söyle, yorgun insanlara...
Karikatür dergileri ile büyüyen çocuklardan olmuşsanız haliyle Kötü Kedi Şerafettin, size çok şey ifade eder. Bir de tüm ergenliğiniz Cihangir ve Beyoğlu çevresinde geçtiyse, Şero’nun etrafında dönen çoğu olay ve karaktere oldukça aşinasınızdır da... Şero’nun yıllardır süren beyazperde macerası en sonunda bitti ve sonunda vizyonda. Uzun zaman sonra katılarak güldüğüm bir Türk filmi ile karşılaştım. Şero’nun bu köşede yer almasındaki nedenlerden biri ise müzikleri. Hikayenin özgün müziğini Elec-Trip grubu yaptı. Yani Oğuz Kaplangı, Tuluğ Tırpan ve Serkan Çeliköz’ün elinden çıkma. Şero’nun o hınzır hallerini şahane notalara dökmüşler. Ayrıca Murathan Mungan’ın sözlerini yazdığı Müslüm Gürses’in “Aşk Tesadüfleri Sever” albümünde yer alan “Ah Oğlum” filmin kırılma sahnesinde yer alıyor. Şero, Müslüm Baba’ya da mis gibi selamını çakıyor. Bir diğer şarkı da Athena’nın Şero için özel bestelediği “Geblo”. Geblo, sözlerinden, müziğine tam tamına ‘Athena 90’lar’ ska şarkısı. Şarkıda pis vokaller, dağınık gitarlar ve yerinde durmayan bir enerji var. 93 yılında Athena’nın bestelediği Bazil’in 2016 Şero versiyonu... Filmin galasından sonraki partide Athena sahneye çıktı. Geblo’yu çaldıktan sonra seyirciden de gazı aldı Bazil, Tarlaya Ektim Soğan ardından geldi. Geçmişten duyulan şarkılar çok eğlendiriyormuş, bir kez daha anımsadım.Kötü Kedi Şerafettin filmi, müzikleri ile de kült olacaktır!Roskilde’de sürpriziDanimarka’da 25 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek olan Roskilde Festivali’nde bu yıl önemli bir sürpriz isim var. Öncelikle alternatif müziğin kalesi olarak görülen festivalde bu yıl yer alacak önemli isimleri sayalım; LCD Soundsystem, PJ Harvey, Red Hot Chili Peppers, Tame Impala, Foals... Bizim için önemli olmasındaki nedene gelince ise Gaye Su Akyol’u davet ediyor olmaları. Festivallerin müzik keşif alanı olduğunu düşününce Gaye için muhteşem bir deneyim olacaktır. Yeni dinleyeciler kazanacağı garanti! Umarız ki zaman çizelgesinde güzel bir saatte çıkar ve sahnesinin önünü dolar. Festivalin internet sitesinde Gaye hakkında çok güzel övgüler var: “Geleneksel Türk müziğini indie ile buluşturdu. Çekici ve zihin açıcı melodilerine karşı koyamayacaksınız.”Onur eğlendiriyorOnurr, kıpır kıpır maxi single’ı “Aşıklar Ölmez”i diğer pop müzik yapanlar gibi mevsimsel kaygılara kapılmadan geçtiğimiz gün piyasaya çıkardı. Onurr’u ‘Türkçe sözlü pop müziğin son dönemde başına gelmiş en güzel şey’ olarak görüyorum. İki dakikalık Aşıklar Ölmez şarkısı başladığı andan sonuna kadar enerjisini düşürmüyor. Nakarat resmen dilinize dolanıyor, rahatsız edici ber şekilde değil. Hint ritimler, nağmeli vokaller ve aşkı anlatan sözler... Hepsi bu şarkıda. “Sakin grubunda nasıldı bu adam, şimdi ne oldu ya!” demekten benim gibi vazgeçtiyseniz, Onurr’un yeni imajını artık kabullendiyseniz, pop da seviyorsanız işte bu şarkı tam size göre... Bir sonraki beklentimiz ise artık albüm çıkarması.
Geçtiğimiz hafta Son Feci Bisiklet ve Adamlar, İzmir Bostanlı’da konser verdiler. Adamlar sahnedeyken, bir seyirci, ses sisteminin iyi olmadığını söyleyip rahatsız olduğunu belirtip, parasının iadesi için bilet gişesine gitti ve ardından birbiri ardına hatalarla dolu bir olay zinciri yaşandı. Sosyal medyadan olayı takip eden biri olarak gözlemlerimi yazıyorum...- Seyircinin ses sisteminden şikayet etmesi ve bilet iadesi istemesi duyduğum en garip şey. Elbise değil ki bu iade edesin. Aldığınız albümü beğenmeyince müzik markete geri verebiliyor musunuz? Şikayetini söylersin ya da en kötü konserin geri kalanını izlemezsin.- İşin bu kadar büyümesini sağlayanlar ise organizatörler. Bilet ücretinin iadesini isteyen gence, izlediğimiz video’da, organizatörler tarafından hakaret ve küfür ediliyor. Dövmekle tehdit ediyorlar. Şikayetini söyleyen izleyiciyi dinlemek yerine kabadayı tavırlar sergiliyorlar. Kriz yönetimini çözemeyen, oraya gelen izleyiciye azıcık saygısı olmayan, en kötüsü ise ‘soundcheck’ ile sesi düzeltmeyi bilmeyen organizatörlerin tavrı oldukça rahatsız edici. Her anlamda oradaki seyirci size emanetken, kabadayılığınızı sonuna kadar kullanmanın mantığını çözemiyorum. Müziğin iyileştirici yanı vardır. Müzik can yakmaz. - Bütün bu yanlışlardan en kabul edilemez olanı ise Son Feci Bisiklet grubunun vokalistiydi. Şarkınızdaki gibi, ‘sıkıntı var’ sisteminizde çok büyük. Vokalist Arda Kemirgent, parasının iadesini isteyen izleyiciye oldukça seksist, değer yargılarından uzak küfürler etti, canını yakacağını söyledi. Herkese açık sosyal medya hesabından... Sonra da pişman olduğunu söyledi ama iş işten geçmişti. İsmi uzun, ismi ile şarkılarının önermesini veren yeni nesil gruplar, sosyal medyanın gücü ile gerçekten güçlü hissediyor kendini. İyi sözleri dışında müzik tarihine hiçbir yenilik katmazlarken, neyin egosudur ki dinleyicisine böyle hakaretler savurabilme cesaretine sahip olabiliyorlar... Oysaki balık baştan kokuyor. Müzikal tavırlarına yardımcı olacak, onlara yol yordam gösterecek adam akıllı menajerleri olmadıkları için nerede ne yapılması gerektiğini bilemiyorlar. Ne yazık ki kendilerini hemen rock star sanıyorlar. Müziklerine odaklanmak yerine, hırçınca davranıyorlar. Dinleyicisinin değerini unutuyorlar. Sinirini bile akıllıca gösteremiyorlar. Müzisyen dediğin yeteneği dışında zekası ile de parlar, bunu hep unutuyorlar. Türk rock müzik sahnesini güçlendiren isimler; Mor ve Ötesi, Teoman, Şebnem Ferah, Duman, Athena... Hiçbirinin geçmişinde böyle bir terbiyesizlik göremezsiniz.Hiç unutmam; 2006 yılında eski konser mekanı Yeni Melek’te İngiliz punk grubu The Exploited sahne aldı. Ön grup olarak Athena çıktı. Konserde kabına sığmayan, sert bir izleyici kitlesi vardı. Athena, sahneye çıktığı andan itibaren yemediği küfür ve üstüne atmadıkları şişe kalmadı. Grup, şarkılarını söyledi ve sessizce sahneden indi. Gökhan Özoğuz, sahneden inerken “Canınızı yakacağım, bunun çıkışı da var” demedi.Son Feci Bisiklet gibi bazı yeni nesil gruplar, seyirciye tepeden bakmayı bırakmalı. Birçok marka düzenledikleri gençlik festivallerinde bu gruplara yer veriyor ve inanıyor. Lisede değil profesyonel bir dünyadasınız. Hayatın ufak detaylarını anlatan şarkılarınızdan siz de kendinize pay çıkarsanız, burada müziğinizi konuşuyor olmaz mıydık?
Moda’da Erekli Tunç Stüdyo’sundayız... En son müzik yazanları, müzik hakkında kafa yoranları toplayan etkinlik Mor ve Ötesi, ‘Masumiyetin Ziyan Olmaz’ albümünde yapılmıştı. Hepimizi bir eve toplayıp albümü dinletmişlerdi, sonrasında üzerine konuşmuştuk. Aynı işi yapan insanların bir araya gelip, müzik hakkında konuşması çok eskilerde kaldı. O yüzden heyecanlıyım. Uzun zaman sonra bir sanatçı, yeni şarkılarını dinletmek için stüdyoya çağırıyor. ‘Albüm lansmanı yaparız işte’ diye olayı kestirip atmıyor. Erekli Tunç Stüdyosu, müzik tarihinin temel taşlarından. Burada ne albümler kaydedilmiş, müzisyenler geceleyip ne şarkılar yazmış... Öyle de güzel bir havası var buranın...Kalben, Youtube sayesinde keşfettiğimiz müzisyenlerden. Kendisini çok eskilerden Ankara’nın puslu bir akşamından tanırım. Şarkı söylediğini bırakın, şarkı yazdığını bile bilmiyordum. Eskilerden bir arkadaşının müzik yapıyor olması hem de pek iyi yapıyor olması, insanda başka bir heyecan yapıyormuş. “Sadece” şarkısını ilk duyuşum aklımda. Şatafattan uzak bir müzik dili... Zaten oldukça sade bir kadın Kalben, şarkı sözlerinde sanki günlüğünü açıp bize okuyor. “Sadece” şarkısı işte o güzel anlatımı ile internette koptu gitti. Dinlenme sayısı her geçen gün daha da arttı. Müzik kulağına sahip prodüktörler de Kalben’i ışık hızıyla keşfedip, güzelim şarkılarını albüm yapmaya karar verdi.‘Ev sound’u ile dinlediğim şarkıların, davul, bas ve tuşlular devreye girince nasıl olacağını merak ediyordum. En korktuğum da buydu. Bazen prodüktörler sanatçının şarkısının öyle güzel içine ederler ki, bir de bunu öyle tatlı dille şarkıcıya açıklarlar ki yola yeni çıkmış şarkıcı da iyi bir şey yaptığına inanır. Sonra da takipçileri bu sound’a uzak kalır ve iş işten geçmiş olur. Ama Kalben’in albümünde prodüktör sanatçıyı ve şarkılarını daha da parlatmış... Mesela, Kalben’in internette sadece gitar ile kaydedilen akustik şarkılarında, davul sesi duymak kulağa hiç garip gelmiyor.Şarkı sözleri 12’den vuruyorŞubat ayında çıkacak albümde iki akustik kayıtla beraber 15 şarkı var. 12’sinin söz ve müziği Kalben’e ait orijinal şarkılar. Tek şarkı da telif hakları alınabilir, İbrahim Tatlıses ‘Tamam’ derse ‘Haydi Söyle’ cover’ı olacak. Arabesk şarkı cover’ı sevmeyen biri olarak, bu şarkıyı nasıl söylediğine dair bir yorum yapmayacağım. Bu tarz coverlar bilinen bir şarkıya farklı bir hava katıyor ama albümün konseptini yerle bir ettiğini düşünüyorum. Cover sevdamızdan kurtulsak ya!Albümün geneline gelirsek eğer Kalben’in şarkı sözlerine hayran olanlardanım. Erkek egemen müzik dünyasından kurtuluyoruz sanki. Şükürler olsun ki bir kadın bağırarak, “Hiçbir şey istemedim, Ne yatak ne oda, Sadece beni sev” diyebiliyor ya da “Taşikardi” şarkısındaki gibi “Bağır çağır ağlıyor üst komşunun kızı, Altında çırılçıplak gülen biz değil miyiz?” Anlayacağınız şarkı sözleri haybeden değil... Sözlerde modern dünyanın kadın-erkek ilişkilerine de göndermeler yapıyor. Özellikle sözüm size beyler, dinleyen bu şarkıları, biraz sözleri sindirin. Mabel Matiz’in de “Ömür Geçmez” şarkısına vokal yaptığının sürprizini de söylemek gerek.Kalben, Şubat ayında çıkacak ilk albümünde Amerika’yı yeniden keşfetmiyor, ama zamansız bir albüm bize armağan ediyor. Yıllarca dinleyeceğiniz, üzerine anılar yaratacağınız bir albüm bu. Kalben ve ekibi hakkını vermiş. Albüm dinletisi bittikten sonra bile “Saçlar”ı, albüm versiyonu ile dinlemek istiyordum.İnsanın canı şarkı da çeker...
Blackstar şarkısı kulaklığımda, hayatımın fon müziği gibi... İşte o klibin kahramanı benim. Ardından şarkının orta yerinde sanki bir konsere ya da müzikale adım atıyorum. David Bowie, tam karşımda şarkı söylüyor. Taptaze sesi ile yıllara yenilmemiş bir şekilde. Bowie’yi dinlediğim ilk an hafızamda canlanıyor. Space Oddity’i duyduğum o an... Blackstar da o etkide. Bowie bağırıyor, ‘I’m a blackstar, i’m not a popstar.’ (Ben siyah yıldızım, pop yıldızı değilim) David Bowie’nin yeni albümünün ismini alan Blackstar tam da şarkının sözlerindeki bu hislerle başlıyor. 10 dakikalık bir arınmanın içinde buluyorsunuz kendinizi, siyah yıldız sizi aydınlatırken... 2016 yılında hâlâ yepyeni bir şarkının sizi büyülemesi şans. Off Broadway’de sahnelenen müzikali Lazarus için bir araya geldiği saksafon üstadı Donny McCaslin, adeta Blackstar albümünün bel kemeği olmuş. New York’taki The Magic Shop stüdyosunda kaydedilen Blackstar’ın her ayrıntısı çok ince düşünülmüş. Blackstar’ın ilk şarkısından, son şarkısının son notasına kadar ilham vermeyi geçtim, iyi müziğin nasıl bir şey olduğunu yeniden hatırlıyorsunuz. Anlayacağınız Bowie, 26’ncı solo albümünde kolaya kaçan genç müzisyenlere şamarı fena halde indiriyor.Bowie, çok konuşmak yerine çok üreten sanatçılardan. 2013 yılında Londra’da Victoria and Albert Museum’da yola çıkan ardından Berlin ve Paris’te de sergilenen “David Bowie Is” sergisi... Bowie’nin zamansız oluşunu, yaşayan bir efsanenin sahneye dair her şeyi pür dikkat düşündüğünü bize göstermişti. Sahne kostümlerinden, konserlerinde sahne düzeninin minyatürlerine, fotoğraflarındaki alt metinlere kadar... Serginin Londra ve Berlin ayaklarını ziyaret ettiğimde Bowie dünyası içinde kaybolurken, bir sanatçının nasıl cinsiyetsiz, nasıl duvarları yerle bir ettiğine şahit olmuştum.Blackstar albümü de zor müzikal alt yapısının dışında dinleyicisini, şarkıların içine direk sokan bir yanı var. Bowie hiçbir zaman kusursuz bir yıldız olmadı. Bu albümde de bunu gösteriyor. Karanlık ve depresif bir barın içinde kendinizi müziğin kollarına bırakıp dans etme hissi veriyor. Hem çok karanlık hem de bir o kadar elinizden tutup ayağa kaldıran şarkılar. Tam da şu dönemde aradığımız müzikal ve manevi destek...Dünya dönüp değişirken, Bowie’nin hâlâ aynı türden şarkılar yapmasını bekleyemezdik herhalde. Bowie, devamlı aynı şarkıları söyleyerek, göbeğini büyütüp milyonlarca dolar kazanıp riske girmeyebilirdi. Ama 70’lerdeki gibi müziği ile çığır açmaya devam ediyor. Daha da çok riske giriyor, yeni müzisyenler ile tanışıp onları albümlerinde söz hakkı yapan insanlar haline getiriyor. “Dollar Days ya da Girl Loves Me şarkılarını Bowie, canlı bir şekilde nasıl söylerdi?” diye hayal kurarken buluyorum kendimi.Son günlerde müzik ya da dünyadaki herhangi bir şey sizi heyecanlandırmıyorsa Blackstar’ı daha dinlememişsiniz demek ki... Bowie hayranı olmamı bir kenara bırakıp gayet nötr bir şekilde albüme baktığımda da aynı hissiyatı görüyorum. Elektronik müziğin en çiğ hali her yanımızı sarmışken, kötü şarkı sözleri ve sanki aynıymış hissiyatı veren melodiler arasında sıkışıp kalmışken Bowie yine kirliliğin arasında siyah bir yıldız olarak parlıyor. Bu Pazar kendi adınıza iyi bir şey yapın ve Blackstar albümünü dinleyin!
Rock’n roll’un babası Lemmy Kilmester, kanser olduğunu öğrendiğinin ikinci günü hayata gözlerini yumdu. Motörhead’in davulcusu Mikkey Dee, Lemmy’nin ölümünün ardından bir daha albüm kaydı yapmayacaklarını belirtip grubun üzücü bir şekilde sona erdiğini açıkladı. Motörhead’in kurucusu ve müzik tarihinde adını viski ile yazdıranlardan olan Lemmy ile 2011 Rock’n Coke’u öncesi bir röportaj gerçekleştirmiştim. O yüzden lafı fazla uzatmadan Lemmy’nin röportajda verdiği anekdotları sizlerle paylaşıyorum...- Rock’n roll bir yolculuk, rahiplik gibi bir şey. Bunu istediğiniz için yapmazsınız. Başlangıçta istersiniz. Sonra bunun ne b.ktan bir iş olduğunu farkedersiniz. Bu aşamada bir sürü insan emekli olur. Hem tüm diğer işler gibi kötü bir iştir, hem de diğerleri gibi bir sendikanız yoktur. Tamam, bir müzisyen sendikası var, ama kokuşmuş bir durumda. İşte bu noktada bir karar vermeniz gerekir, bütün bu pislikle uğraşacak, mücadele edecek misiniz, yoksa vazgeçip fabrikada pres ustası mı olacaksınız. Ben hiçbir zaman iyi bir fabrika işçisi olamadım. Bir kere denedim, ama sevmedim o işi.- Beni en çok inciten, insanların “Hâlâ albüm çıkarıyor musunuz?” sorusu. Çünkü onlar çıkarıyor. Ve ikincisi “Hâlâ çalıyor musunuz?” gelir. Müzik dergilerine sürekli röportaj veriyoruz, ama bu bir nevi, papazın kendi cemaatine verdiği vaaz gibi. Kalıpları kırmak istiyor insan bazen. Konserleri “Ace Of Spades” ile bitirdiğimizde insanlar memnun olurdu. Ama biz artık onu çalmıyoruz.- Biz bir Rock’n Roll grubuyuz. Hep öyleydik ve hep öyle kalacağız. Heavy metal çalmıyoruz. B.ktan komik bir şey bu. Heavy metal çalmıyoruz, çünkü heavy metal çalmıyoruz. Bu kadar basit. Ama bize yapıştı bu. Saçlarımız heay metal modeli çünkü. Sizi bir yerlere yerleştirmeye çalışıyorlar. Her şey belli bir yerde olmalı ki, istedikleri zaman orda bulup alıversinler. Fakat biz Motorhead dışında bir yerde durmuyoruz. Motorhead müziği yapıyoruz. İlla bir türe dahil olmanız gerekmiyor.- Müziği hâlâ yaptıran şey sürekli değişim. Yola çıkarsın ve her gece başka bir yerde olursun. Sürekli bir farklılık vardır. Bu iyi bir şey. Ama evde oturursan, üç aşağı beş yukarı ne görüp ne duyacağın bellidir.- Bir grubun psikolojisi aynıdır. Çalmak istersiniz. Çalmak için öldürürsünüz bile. Oraya çıkmak ve oraya çıkıp tüm kızları tavlamak istersiniz. Yatmak istersiniz. Yetişkin erkekler için ilk hedef budur. Ne kadar müzik o kadar yatak. Çok basit bir denklem. Bu işe asıl olarak kız için başlarlar.- Ben kadından hoşlanırım. Bunu bir fetih olarak görmem. Bir kadınla sohbet etmek, bir erkekle sohbet etmekten çok daha keyiflidir. Çünkü bir erkekle konuşurken, fubtol falan bir sürü b.ktan konudan başlaman gerekir. Ama kadınlarla konuşurken bunlara gerek yoktur. Kadınlarla konuşmayı seviyorum, çünkü bir acayipler. Bak şimdi. Erkek kafadan s.ker atar. Oysa kadın plan yapar. İşte iki cins arasındaki fark budur. Erkek postalar. Sonra kadın ona tuzak kurar. Kızlar şeytan gibidir. Başka kızlarla bir araya gelir ve semptomları paylaşırlar. Ve sonra erkekleri nasıl cezalandırdıklarını da paylaşırlar. Siz de “Ay bu hiç aklıma gelmemişti” dersiniz. Son derece şeytani. Ben kadınların daha ilginç olduğunu düşünüyorum. Çünkü erkekler sürekli hata yaparlar. “Dark Holiday” şarkısı gibi, ya da ne bileyim hayat boyu ortalığa attırıp dururlar. Erkekler bir b.k bilmez, ama kadınlar sürekli gelişir. Zalimlik geliştirir onları.
Bu hafta iki farklı kadın sesinin, iki güçlü performansına şahit oldum.İlk olarak Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin Salı konserleri kapsamındaki Şebnem Ferah’tı. En son tarihini bile hatırlamadığım bir Rock’n Coke sahnesinde Şebnem Ferah’ı canlı izlemiştim. Sahnedeki enerjisini ve sesinin gücünü neredeyse unutmuştum. İlk kez oturmalı bir düzende sahneye çıkan Ferah, ‘Ya Hep Ya Hiç’ şarkısı ile açılışı yaptı. Neşesi oldukça yerindeydi. Ferah, sahnede seyircisini motive eden müzisyenlerden. Yaşça küçük hayranlarının onurunu kırmıyor, onlara hayata dair ne kadar güçlü olmaları gerektiğini aşılıyor. Sanatçının şarkı sözleri de bir bakıma öyle değil mi? Konserin bana göre en can alıcı kısmı akustik performanstı. Tüm orkestrayı etrafına toplayan sanatçı, arada mızıkada çalarak şarkılarını söyledi. Ferah’ın sesinin ne kadar taze kaldığını bir kez daha fark ettim. Ülkede bir kadın olarak hâlâ rock’n roll yapabiliyor olduğu için ve tarzına manasız değişiklikler katmadığı için kendisine teşekkür etmemiz gerek. Seneye albüm çıkarmasının 20’nci, sahnede olmasının ise 30’uncu yılını kutlayacak olan Ferah’ın konserleri adeta geçmişe bir yolculuk gibi... Şarkıları ile anılarınız, ergenlik dönemleriniz akla geliyor. Şarkıların da kokusu olduğunu düşünenlerdenim. Yalnız Zorlu PSM’de yapılan konserlerde şöyle bir problem oluyor... Konser izleyicisi oturduğu için herhalde, şarkılara eşlik ederken biraz utanıyor. Gür bir şekilde söyleyemiyor. Formal bir durumdaymış gibi hissediyor kendini. Aslında oldukça rahat bir ortam orası, bağırarak söyleyin şarkılarınızı, sonuçta müzik yarışmasında değilsiniz!Melis’in sesi artık daha gürİkinci gittiğim konser ise Melis Danişmend’in Salon İKSV’de gerçekleşen albüm lansmanıydı. Albüm miksleri yetişemediği için çıkışı da Ocak ayına kaldı. Ama Melis, hayranlarına ufak bir sürpriz yapıp ‘Bugünler Parlak’ single’ını yayınladı. Konser sırasında yeni albümden şarkıları da esirgemeden söyledi. Melis’i sahnede ilk günden beri izleyen biri olarak, söylemek gerek ki sesi inanılmaz değişmiş. O kadar güçlenmiş ki şarkıları söylerken birazcık bile sesi zorlanmıyor. Sahnede izleyicileri ile iletişimi de oldukça sıcak olmuş. Melis’in en güzel yanı şarkı sözlerinde hayatta gözden kaçan ayrıntıları dile getirmesi. Yeni albümde de bunu sıkça göreceksiniz. Sanki Melis için uzaktan sevmek, aşk acısına dair şarkı sözleri geride kalmış... Umut dolu şarkıları. Müziğine çok yakışan tuşlu çalgılar ve çello sesini yeni albümde çok duyacaksınız. Albüm lansmanına biraz ters köşe olacak ama konserin en tepe noktası Duman’ın ‘Haberin Yok Ölüyorum’ şarkısının cover’ını çalmasıydı. Melis, bu şarkıyı öyle güzel söylüyor ki o sade, sakin kadın bir anda gümbür gümbür bir performans ile karşımıza çıkıyor. Herhangi bir Melis konserine giderseniz, bağıra bağıra bu şarkıyı söylemesini isteyin ondan.Sahnenin diğer yıldızlarıŞebnem Ferah ve Melis Danişmend’i sahnede bu kadar diri tutan ve rahat olmalarını sağlayan da bir bakıma yıllardır beraber çalıştıkları müzisyen arkadaşları. İkisinin konserinde gözünüz sadece şarkı söyleyen de değil. Danişmend de davulda Burak Gürpınar’a, Ferah’ta ise Metin Türkcan’ın gitar çalarkenki parmak hareketlerine takılıp kalıyorsunuz. Solistlerin asla es geçmemesi nokta zaten bu değil midir? Müzisyenleri de sahnedeki oyun alanına katmak.